Şampiy10
Magazin
Gündem

8 şehit, çarpıcı detaylar ve jammer gerçeği

PKK, EYP’lerinden (El Yapımı Patlayıcı) birini daha, önceki gün Siirt - Pervari karayolunda infilak ettirdi.

8 askerin şehit olduğu bu saldırıya uğrayan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde, TTZA kısaltmasıyla anılan Taktik Tekerlekli Zırhlı Araçtı.

Askeri aracın ‘zırhlı’ olması elbette mühim ama patlayıcının gücü, dolayısıyla yarattığı etki, hedefin özelliklerini ikinci planda bırakabiliyor.

Bu son saldırıda olduğu gibi.

Nasıl mı?..

Bu nasıl bir EYP?

O zırhlı aracın boş ağırlığı 6 bin 300 kg. Yani 6 tonun üzerinde.

İçindeki 8 personel ile birlikte, o anki ağırlığı yaklaşık 7 ton.

EYP’nin ne denli güçlü olduğunu şuradan anlayabilirsiniz.

7 tonluk o araç, patlamanın etkisiyle yerden 4 metre yükselmiş ve bulunduğu noktadan tam 12 metre öteye uçmuş !

Düşünün...

800 metrelik kablo bağlantısı

Gelen bilgilere göre; bu saldırıda kullanılan EYP, telsiz ya da cep telefonu düzenekli değil, kabloluydu.

Bombaya, tam 800 metre uzunluğunda bir kablo bağlıydı ve teröristler bu mesafeden ‘görerek’ bastılar o kablonun ellerindeki ucunda yer alan butona.

PKK’yı kablolu düzenek kullanmaya zorlayan ise bölgede kullanılan askeri araçlarda bulunan ‘jammer’lar.

Bu son saldırıya hedef olan zırhlı araçta jammer vardı. Gelen bilgi bu yönde.

Yani bomba, kablo düzenekli olduğu için patlatılabildi.

Jammer gerçeği

PKK’nın EYP’lerinden zarar görmemek noktasında öncelikli mesele (yukarıda anlattığım gibi) saldırıya uğrayan aracın niteliklerinden ziyade, o bombanın ‘patlamasına engel olacak’ donanımın var olup olmadığı.

Yani ‘jammer’ların.

‘Jammer’, frekans karıştırıcı ya da sinyal bozucu elektronik cihazların genel adı.

Çalıştırıldığında, belli bir alandaki telsiz ve cep telefonlarını kilitleyen jammerlar, PKK’nın EYP’leri patlatmasının da önüne geçebiliyor. Çünkü düzeneğine ya telsiz ya da cep telefonu bağlı olan o patlayıcılar; uzaktan, görerek, aynı frekansı kullanan bir başka telsizin mandallanması veya o cep telefonunun aranması yoluyla infilak ettiriliyor.

Jammer çalıştırılarak bölgede ‘kapatma’ yapıldığında, işte o telsiz ya da telefonlar işlevsizleştirilmiş oluyor.

Jammer (son saldırıda kullanılan gibi) kablolu ya da sensörlü EYP’ler için değil ama telsiz ya da cep telefonlu düzenekleri bloke etmekte kesinlikle etkili bir yöntem. Hatta tek çözüm.

Jammer ihalesi ne zaman sonuçlanacak?

Askeri kaynaklar, bölgede jammersız araçlarla intikale çıkılmadığına dikkat çekiyorlar.

Hatta, ‘geliştirilmiş araç jammerları’nın kullanıldığının altını çiziyorlar. Yani son güncellemeler yapılarak sadece 2G değil 3G’yi de kapsayan, yeni telsiz frekansları eklenmiş, kapatma mesafesi artırılmış, güçlü jammerların.

Ama belli ki, yine de; bölgede kullanılmakta olan ‘geliştirilmiş araç jammerları’nın sayısı yetersiz.

Çünkü aldığım bilgiye göre;Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), Mayıs ayında bir jammer ihalesi açmış.

550 adet araç tipi jammer alımı ihalesi...

Bu tip jammerların tanesi yaklaşık 80 bin ABD Doları.

550 jammerın toplam bedeli 44 milyon Dolar. Yani yaklaşık 130 milyon TL.

Bu ihale henüz sonuçlanmış değil. Üstelik, ihale bugün sonuçlansa bile cihazların arazide kullanılmaya başlanması neredeyse bir yıl sonra mümkün olacak. Çünkü üretici firma sayısı ve üretim kapasitesi belli. Ve kazanan firma, üretime, ihaleyi aldıktan sonra başlayacak.

Dolayısıyla...

İhtiyaç duyulan 550 jammerın, envantere, bir an önce eklenmesi için yapılabilecek, yapılması gereken bir şeyler olmalı.

***

Bu arada...

Neredeyse 3 sene önce, 11 Ekim 2012’de, bu köşede yer alan yazının başlığı, “Güneydoğu’da jammer gerçeği”.

Konunun farklı boyutlarını ve detaylarını görmek isterseniz buyurun...

( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-486680-yazar-yazisi-guneydogu-da-jammer-gercegi/ )

Yazının devamı...

Baydemir: İş kontrolden çıkıyor!

“Mevcut durumu; 30 yıllık tarihimizin de, 13 yıllık AKP iktidarı döneminin de, çözüm süreci tarihinin de en kirli çatışması olarak görüyorum. Ve bakın, bu çatışma ortamı kontrolden çıkmak üzere. Hem örgütün hem devletin kontrolünden...”

Bu sözlerin sahibi Osman Baydemir.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şanlıurfa Milletvekili Baydemir ile telefonda bir röportaj yaptım.

İşte sorular ve Baydemir’in cevapları:

**

- Şu son haftalarda yaşananlar için ‘en kirli çatışma’ tabirini kullanmanızın nedeni nedir?

- Çünkü barışa, çözüme en yakın olduğumuz dönemden tekrar 90’ların, 93’lerin ruhuna dönmek, bu halka yapılabilecek en büyük zulümdür diye düşünüyorum. “

- Peki kim yaptı bunu?

- Bu çözüm sürecinde kimler hata yaptı, kimler eksik bıraktı, bütün bunları tartışabiliriz. Ama emin olun, kim nerede hata yaptı sorusu ve ona verilecek yanıt maalesef anlamını yitirdi. Bundan sonra, çatışmayla geçireceğimiz her bir gün, bugüne kadar yaşadıklarımızın misliyle acı olacaktır. Bunun hangi tarafın eyleminden kaynaklandığının da bir kıymeti harbiyesi yok. Çünkü doğuracağı sonuç bir acı olacaktır, ona misliyle yanıt vermek, yeni bir acıyı doğuracaktır. Bir kez daha 93’lerin kısır döngüsüne döndük.

**

- Konunun tek bir tarafı mı var? Siz gelinen noktada sadece devleti mi sorumlu görüyorsunuz? Örgütün hiç mi payı yok bu ortamın oluşmasında?

- Çok açık ve net... Bu çatışma kontrolden çıkmak üzere.

- Örgütün de mi kontrolünden çıkmak üzere?

- Kesinlikle. Örgütün de istemediği, tasavvur dahi etmediği bir noktaya doğru gidiyor. Aynı şekilde hükümetin de, devletin de... İş, her iki tarafın da kontrolünden çıkıyor. Bu her iki tarafın da emin olun, istemediği bir gidişattır. Yani tasarlanmayan, düşünülmeyen, arzulanmayan bir ‘Suriyeleşme’ye doğru gidiyoruz. Onun için, hükümetin politikası her ne ise, örgütün politikası her ne idiyse, mutlaka, bir an önce bu gidişata bir son verilmeli. Bu çatışma, kontrol edilebilir olmaktan çıkıyor. Her iki taraf için de böyle.

**

- Yapılması gereken nedir size göre?

- Derhal eller tetikten çekilmelidir. Acilen 2013 - 2014 ruhuna geri dönülmelidir. O ruha geri dönersek, oturup, masada, her iki tarafın da inandığı, güvendiği bir gözlemci heyet huzurunda; 2013’ten 2015’e kadar kim ne hata yaptı, neden masa devrildi, kimin hatası neydi, bütün bunları konuşmak ve bir daha o hatalara düşmemek mümkündür. Son dönemde bütün bu yaşananlar hangi derdimize çare oldu? Her ölüm, her öldürme, bizi çözüm ruhundan, masadan, daha da fazla uzaklaştıracaktır.

- Nasıl olacak peki bu dediğiniz? PKK silahı bıraktım dese belki ama...

- Masada her ihtimal gündeme gelmelidir. Her konuyu konuşmak mümkündür. Önemli olan tarafların bir şekilde masaya oturmasıdır. Yaşadığımız trajediden dersler çıkartarak, karşılıklı güvenle aynı masaya oturulabilmesidir. Her ocağa ateş düşüyor. Annelerin feryadını izliyoruz. Hiçbir siyasi liderin kişisel gururu, kibri veya söylemiş olduğu söz, o insanların hayat hakkından daha kıymetli değildir.

**

- Bunu kim ya da kimler için söylüyorsunuz?

- Herkes için söylüyorum. Kendim için de... Sayın Cumhurbaşkanı’ndan, bizim Eş Genel Başkanımıza kadar herkes için söylüyorum. Her birimiz kişisel gururumuzu, kibrimizi, o insanlara bin kere kurban etmeliyiz. Başka çaresi yok. Bir eyleme misliyle yanıt vermek veya bir askeri operasyona misli bir eylemle yanıt vermek çıkmaz sokaktır.

- Sizler bunları söylüyorsunuz ama durum ortada. Örgüt üzerinde etkisi olmuyor mu bu çağrılarınızın?

- Silah sesi, vicdanın sesini, siyasetin sesini her zaman bastırır. Bir kez daha o raddeye gitmemesi için siyasi kurumların devreye girmesi lâzım. Biz ancak bu şekilde silahı susturabiliriz.

- Ama iki taraf da ilk adımı karşıdan bekliyor...

- Benim çağrım da şu: Gelin birlikte yapalım, gelin aynı anda yapalım.

Yazının devamı...

Erken seçim soruları

Türkiye’nin yeni bir genel seçime gideceği, dün akşam itibariyle belli olduğuna göre...

Üstelik;

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, Başbakan Ahmet Davutoğlu bunun bir ‘erken seçim’ olacağını açıkladığına...

Ve erken seçim kararını Parlamento’nun vermesindenyana olduğunu söylediğine göre...

Artık yeni sorularsormanın vaktidir.

Haydi başlayalım...

***

İlk soru şu:

- Bugün bir referandum yapılsa ve halka, “Erken seçim istiyor musunuz” diye sorulsa, çıkacak sonuç ne olur? Seçmenin yüzde kaçı erken seçim istiyor?

İki...

- Yüzde 60’ı, daha iki ay önce yenilenmiş olan bir Parlamento’dan ‘erken seçim’ kararı çıkar mı? İlk kez milletvekili olan Meclis çoğunluğu, özlük haklarını kazanmadan tekrar seçime gitmeye, kolayca “Evet” der mi?

Üç...

- Erken seçim, Ak Parti’deki ‘üç dönem kuralı’nın sonuçlarına nasıl yansıyacak? Yani 7 Haziran’da ‘üç dönem’ sınırlaması sebebiyle aday olamayanlar şimdi tekrar listelerde yer alabilecek mi? Buna karşılık, 7 Haziran’da üçüncü kez aday olanlar, böylece üç dönemini tamamlamış sayılacak ve erken seçimde listelerde yer alamayacak mı?

Dört...

- Son genel seçimde Meclis’e giren dört partinin, erken seçim için oluşturacakları aday listeleri, 7 Haziran’da seçmenin karşısına çıktıkları listelerden ne ölçüde farklı olur?

Beş...

- 7 Haziran akşamı gerekirse “erken seçim” diyen, ardından birkaç gün önce, “Ülkenin içinde bulunduğu ağır koşullar sebebiyle erken seçim gündemi tedavülden kalkmış, ikinci plana düşmüştür” diyen MHP’nin ‘erken seçim oylaması’ndaki tavrı ne olacak?

Altı...

- Yeniden kurulacak olan sandıktan çıkacak sonuç, 7 Haziran sandığından çıkandan ne derece farklı olur?

Yedi...

- Erken seçim kampanyasının, 7 Haziran genel seçim kampanyasından farkı ne olur? Mesela, koalisyon görüşmeleri boyunca, karşılıklı siyasi nezaketi elden bırakmayan Ak Parti ile CHP, meydanlarda yine birbirlerini kıyasıya eleştirirler mi? Eleştirirler ise bu durum seçmen gözünde ne ifade eder?

Yedinci soruya bağlı olarak, sekiz...

- Koalisyon arayışı sürecinde Ak Parti ile CHP’nin, aslında daha çok Davutoğlu - Kılıçdaroğlu ikilisinin, karşılıklı olarak ortaya koyduğu medeni, olgun ve demokratik üslup; bu iki partinin seçmeni üzerinde bir etki yaratır mı? Bu iki partinin seçmeni, erken seçim sandığına giderken bu durumu göz önünde bulundurur mu?

Dokuz...

- Son dönemde yaşanan terör gündemi, erken seçim sandığında HDP ve MHP’nin oylarına ne şekilde ve ne ölçüde yansır?

On...

- Sadece yeni kampanya döneminde değil, erken seçim kararının resmiyet kazanacağı güne kadar, yani özümüzdeki şu birkaç gün içinde de; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan nasıl bir tavır sergiler ve Beştepe’nin tutumu gündemi nasıl şekillendirir?

Yazının devamı...

İki genel başkanın liderlik sınavı

Ak Parti ile CHP’nin koalisyon arayışındaki ilk görüşmeyi, VATAN, 14 Temmuz 2015 tarihinde “İhtiyatlı İyimserlik” manşeti ile vermişti.

O günü en iyi özetleyen ifade buydu.

Bu durum, o günden itibaren, bütün görüşme süreci için de geçerli oldu. Hâlâ da öyle.

Birçok önemli konuda uzlaşmalarının neredeyse imkânsız olduğunu görmelerine rağmen, iki taraf da iyimserliğini hiç yitirmedi süreç boyunca. Ama aynı zamanda ihtiyatı da hiç elden bırakmadılar karşılıklı olarak.

Şimdi gelinen noktada, bir koalisyon hükümeti kurulursa yine öyle olacak.

Yani hep iyimser ama hep de ihtiyatlı.

***

Ömer Çelik ve Haluk Koç başkanlığındaki kurmay heyetlerin seri buluşmalarıyla, 14 Temmuz’dan 10 Ağustos’a gelindi ve iki partinin genel başkanları önceki akşam yeniden buluştu.

Her şeye rağmen, geneli itibariyle yine ‘olumlu’ bir atmosfer içinde kalkıldı masadan.

Bu ikinci doğrudan temastan çıkan mesaj, durumun; ‘ülkeyi hükümetsiz bırakmamak’ prensibinden hareketle ‘geniş yelpaze’de ele alındığı oldu.

Şimdi iki taraf da kendi içinde son değerlendirmelerini yapacak ve nihai kararın verileceği üçüncü görüşme gerçekleşecek. Sonuç da bu son buluşmanın ardından açıklanacak kamuoyuna.

***

Dünkü yazıyı şu cümle ile bitirmiştim:

“İki taraf da, ülkenin geleceğine dair duydukları sorumluluğu, kendi mahallelerinden gelen baskının önüne koyuyor.”

Ak Parti tabanının, büyük bir çoğunlukla, CHP ile hükümet ortaklığına sıcak bakmadığı, destek vermediği biliniyor.

CHP tabanında da durum çok farklı değil. “Sorumluluk alalım, elimizi taşın altına koyalım ama biz ayrı dünyaların insanlarıyız” havası hakim CHP tabanına.

İşin özeti, karşılıklı bir ‘güven’ sorunu var iki parti arasında. Aşılması gereken ama bunun hiç de kolay olmadığı bir sorun...

Yani... Ak Parti ile CHP anlaşırsa; zaten kolay olmayan bu uzlaşı aynı zamanda bir de ‘tabanlara rağmen’ gerçekleşecek.

Bu da demek oluyor ki; devam eden süreç, hem Ahmet Davutoğlu hem de Kemal Kılıçdaroğlu açısından önemli bir ‘liderlik sınavı’ niteliği de taşıyor.

Güle güle Fikret Otyam

Bir seneden biraz fazla oldu... En son geçen yılın Nisan ayında bir araya gelmiştik ‘usta’ ile.

Peker Sanat’taki sergisinin adı “Merhaba Ankara”ydı.

Sergi açılışının ardından, Erhan Peker’in geleneksel akşam yemeğinde buluşmuştuk Fikret Otyam ile...

Sağlık sorunları tadını kaçırıyordu ama hep o bildiğimiz ‘Otyam’dı.

Tuvallerinden de, fotoğraflarından da daha renkli, daha dolu bir insan...

Benim için, ‘Anadolu’nun bilge tanığı’.

Ressamlığı ve fotoğrafçılığı tamam ama benim gözümde öncelik ‘gazeteci’liğinindi.

***

Kızı Döne yakın arkadaşım. Söz ‘babası’ndan açıldığında, Döne’nin o ‘kara gözleri’nde oluşan buğulu bakış hep dikkatimi çekerdi.

Tuvallerindeki Otyam kadınlarının o ‘mahzun’,iri, kapkara gözlerindeki bakışa benzetirdim Döne’ninkileri.

***

Bu dünyadan Alevi geleneklerine göre uğurlanmakmış vasiyeti.

Dün Ankara’daki törende Döne’ye sordum bu konuyu.

“Son dönemde ortaya çıkan bir durum değil, çok uzun yıllardır isterdi bunu” dedi.

Alevi olmayan bir sanatçı, işte bu mesaj dolu tercihiyle ayrıldı aramızdan.

Mekânı cennet olsun...

Yazının devamı...

Geniş yelpaze

Bu satırlar, gece yarısına dakikalar kala yazıldı.

Saat 23.46.

Türkiye’nin hükümet arayışında, bugüne kadarki en önemli randevunun ardından yapılan açıklamaları dinledikten sonra…

Açıklamalar, süreci olgunlaştıran kurmaylardan geldi.

Dün gece…

Önce CHP’den Haluk Koç konuştu. Ardından AK Parti’den Ömer Çelik.

***

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir araya geldi dün akşam.

Liderlere eşlik edenler, zemini oluşturan iki isim; Koç ve Çelik’ti.

***

CHP kendi şartlarını ortaya koyduğuna ve nihai kararı verecek olan Ak Parti olduğuna göre, dün geceki iki açıklamadan ağırlıklı olarak dikkate alınması gereken Çelik’inki olmalı.

Ömer Çelik’in yaptığı açıklamanın anahtar ifadesi de, bana göre, ‘geniş yelpaze’ vurgusuydu.

‘Türkiye’yi hükümetsiz bırakmamak’ prensibi çerçevesinde, ‘geniş yelpaze’…

Yani işin sırrı ‘geniş yelpaze’ ifadesinin içinde yer alıyor.

Pekiyi ne anlamalıyız bu ‘geniş yelpaze’ tabirinden?

***

Şu sıcak günlerde, ülkeyi serinletecek bir yelpaze…

Hem de ‘geniş’inden…

***

Görünen o ki, top şimdi sadece Ak Parti’nin sahasında değil.

CHP de o ‘yelpaze’nin esnekliğine dair bir tavır belirleyecek Perşembe ya da Cuma gününe kadar.

***

Gelelim temel soruya: Bahsedilen o ‘geniş yelpaze’nin içinde neler var?

İlk seçenek…

- İki parti, 4 yıl sürmesini öngördükleri bir koalisyon hükümeti kurmak üzere anlaşabilir.

Bu olmazsa…

- İki parti, ‘süreli bir koalisyon’ kurmak üzere mutabakat sağlayabilir.

Mevcut konjonktürde, ülkenin acil çözüm bekleyen sorunlarına eğilmeyi önceleyen…

Terörle mücadele ve güvenlik konularına çözüm üretmeyi hedefleyen…

Bildik iç siyasi gerginlik başlıklarını erteleyen bir formül…

Bu bakış açısıyla kurulacak ve muhtemelen 2 yıl sonra ülkeyi bir erken seçime götürmeyi karara bağlayacak bir uzlaşı.

Bu da olmazsa…

- Ak Parti’nin kuracağı bir azınlık hükümetine, CHP destek verebilir.

Yine ‘konjonktür’ gereği, mecburi bir çıkış yolu bulmak maksadıyla. Ve yine erken seçim tarihinin açıklanması kaydıyla.

***

Perşembe’nin gelişi Pazartesi’den belli değil Ankara’da.

Dün gece yarısı itibariyle konuşulan olasılıklar bunlar.

Perşembe, belki de Cuma’ya daha çok var.

Bakalım iki liderin sonraki buluşmasına kadar neler yaşanacak, kimler neler söyleyecek, kimler hangi kozları oynayacak?

Son viraja girildi.

Mesele o virajın dönülüp dönülemeyeceği…

***

Son olarak dönelim yine o ‘yelpaze’ye…

Yelpazeyi bilirsiniz. İki ucunda iki çubuğun olduğu, o iki çubuğun arasında da esnek bir 180 derece genişlik… İki uçtaki çubuklardan biri masadan kalkmak, diğeri de 4 yıllık bir koalisyon seçeneği.

Bu ikisi de hem çok zor hem çok maliyetli taraflar açısından.

İşte o yüzden, aradaki ‘geniş alan’ esas alınıyor. ‘Geniş yelpaze’ bu demek.

O geniş alandaki konuların zamanlamaları, içerikleri, öncelikleri vb her konu konuşulur ve bir zeminde buluşulabilir.

Verilen mesaj bu.

***

Son söz:

İki taraf da, ülkenin geleceğine dair duydukları sorumluluğu, kendi mahallelerinden gelen baskının önüne koyuyor.

İşin özü de işte bu.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.