Şampiy10
Magazin
Gündem

‘Evet’ damgalı salondan izlenimler

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Halk Oylaması Tanıtım Toplantısı.

Başkentte dünkü randevunun tam adı buydu.

“Evet” kampanyasının startı bu buluşma ile verildi. Ankara Arena Spor Salonu’ndaki toplantı, geneli itibariyle Adalet ve Kalkınma Partisi kongrelerini andırıyordu. Ama ne o kadar kalabalık, ne o kadar coşkuluydu ortam.

Sandıktan ne çıkar?

Salonun dışında ve koridorlarda herkes birbirine “Son durum ne” diye soruyordu. Anket sonuçları merak ediliyor, gazetecilerden tahminleri isteniyordu.

Çoğunluğun cevabı, ‘şu an için evet ile hayırın birbirine çok yakın olduğu’ şeklindeydi.

Bu bilgiyi aktarıp, “Sizce durum ne? Ne çıkar sandıktan” diye soran bir partiliye şu cevabı verdim:

“Şu anki durumu bilmiyorum. Dediğiniz gibi olabilir ama daha neredeyse iki ay var ve burası Türkiye…”

Çakmak ve parfüm yasağı

Ülkenin farklı köşelerinden gelen partilileri taşıyan otobüsler sabah saatlerinden itibaren eski hipodrom alanına yönlendirildi.

Ankara Emniyeti, toplantının yapılacağı salonun çevresinde olağan üstü güvenlik önlemleri almıştı.

Taşınabilir bariyerlerle oluşturulan yaya yollarına kurulan kontrol noktalarındaki aramalarda her zamankinden farklı uygulamalar göze çarptı.

Polisler üst aramasında çakmakları topluyordu. “Maça mı gidiyoruz” diye tepki gösterdi önümdeki kişi çakmağını isteyen polise.

Memur, “Talimat böyle, kusura bakmayın” dedi ve ekledi:

- Az önce ilçe başkanının çakmağını bile aldım.

- Parti delegesiyim memur bey ben. Çakmağı atacak halimiz yok herhalde, yapmayın Allah aşkına.

- Bilemem… Bu ülkede, koca profesör bile ayakkabısını çıkartıp attı. Alayım ben çakmağı.

Delege, “Tövbe estağfurullah” diyerek verdi çakmağını polise.

Benzer bir diyalog da, kadın meslektaşlarımız biriyle bir kadın polis memuru arasında yaşandı.

Salonda görev yapacak gazetecinin çantasını arayan polis memuru, parfüm şişesini çıkardı ve “Bunu alamıyoruz” dedi.

Gazeteci şaşırdı. “Neden” dedi, “Nereden çıktı şimdi bu?”

“Alamıyoruz, talimat böyle” oldu memurenin yanıtı.

- Bakın ben basın mensubuyum, görevliyim. Ayrıca nasıl bırakayım parfümümü, siz bunun fiyatını biliyor musunuz?

- Evet. Hem de çok iyi biliyorum çünkü ben de aynısını kullanıyorum. Kusura bakmayın, alamıyoruz.

Bizim meslektaş geldiği yöne döndü, parfümünü kurumunun görev aracına bırakıp geri geldi ve kontrolden geçip mesaisine başladı.

Grafiti “Evet”ler

Salonda Adalet ve Kalkınma Partisi bayrakları değil, ay yıldızlı Türk bayrakları vardı herkesin elinde. Duvarları dev “Evet” pankartları kaplamıştı. Bir de ilk kez tercih edilen ‘grafiti’ “Evet”ler… Yani renkli duvar yazıları…

Yazının devamı...

Ombudsman şikayetlerinizi bekliyor

Bundan sonra, kararlarımıza uymayan kamu kurumları ve yöneticilerini kamuoyuna duyuracağız. Bununla da yetinmeyip, kararları uygulamayan yöneticileri gerektiğinde TBMM’de komisyona ifade vermeye çağıracağız.”

Bu açıklama, Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK) Başkanı, yani Ombudsman Şeref Malkoç ’tan.

KDK’da yeni dönem

Şeref Malkoç yaklaşık iki buçuk aydır yürütüyor Kamu Başdenetçiliği görevini.

Dün VATAN Ankara Bürosu’nu ziyarete gelen Malkoç, başında bulunduğu kurumun yeni dönemde yapacaklarını anlattı.

Şeref Malkoç haftaya, 2 3 Mart tarihlerinde Ankara’da, açılışını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapacağı Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumu’na ev sahipliği yapacak. Ombudsmanlık makamının ve kamu denetçiliği mekanizmasının adını bundan böyle daha sık duyacağımız kesin.

“Biz vatandaşla devlet arasında köprüyüz. Bir bakıma vatandaşın avukatı, derdinin tercümanıyız” diye özetliyor Şeref Malkoç KDK’nın misyonunu.

Hedefini de şöyle özetliyor:

“Kurumu bütün olarak vatandaşın dertlerini çözen bir adres haline dönüştürmek. İdareye rehberlik yapmak, kamu hizmetlerinin kalite standartlarının yükselmesi konusunda idareye yardımcı olmak. Hak arama yolları konusunda vatandaşın bilincini artırmak. İdarenin denetim ve şeffaflığı konusunda özellikle titiz davranmak.”

Kararlara uymayanlar açıklanacak

“Ombudsmanlık denetim özelliği bütün dünyada aynı aslında. Aldığı tavsiye kararıdır ama uygulanır çünkü bu sadece bir kerelik, tek bir karar değildir. Kamu hizmetlerinin kalite standartının yükselmesi ve iyi yönetim ilkelerinin yerleşmesi açısından önemlidir bu kararlar. KDK idareye yol gösterir, bir anlamda içtihat oluşturur. Kararın tavsiye kararı olması, KDK’nın zafiyeti değil gücüdür.”

Böyle diyor Şeref Malkoç.

Soruyorum:

- Genel kanı, KDK’nın etkisi, müeyyide gücü olmayan, sembolik bir kurum olduğu yönünde. Ombudsman’ın sözünün ağırlığı olması için ne yapacaksınız?

- Kurumun en zayıf tarafı tanınırlık, bilinirlik. Medya ve sivil toplum örgütleri üzerinden kamuoyu ile irtibatımızı güçlendiriyoruz. Kuruma başvurular son iki ayda yüzde 60 arttı.

- Başvuruların artması kurumdan beklentileri de yükseltecektir muhakkak. Sizin tavsiye kararlarınızın uygulanması, KDK’nın etkin, güçlü ve caydırıcı olması nasıl mümkün olacak?

- Bizimki dostane çözüm. Şikayetler gelince kurum görevlileri ilgili idare ile temasa geçiyorlar ve çoğunlukla çözülüyor. Bu kararların uygulanması için yaptığımız bazı çalışmalar var. Bundan sonra kararlarımıza uymayan kurumları, o kurumların yöneticilerini ‘Hukuka uymuyorlar’ diye kamuoyuna duyuracağız.

- Kararlara uymayanları ifşa edeceksiniz yani…

- Ben ifşa sözcüğünü sevmiyorum. Vatandaş bize şikayet ediyor, uymazlarsa biz de onları halka şikayet edeceğiz. Kamuoyu vicdanı ile karşı karşıya getireceğiz uymayanları. Ayrıca kararlara uymayan kurumların yöneticilerini TBMM Dilekçe ve İnsan Hakları Komisyonu’na çağırıp ifadelerini de alacağız.

Anayasa değişirse…

Şeref Malkoç, 16 Nisan’daki halk oylamasıyla Anayasa’nın değişmesi halinde, kurumun denetim fonksiyonu ve görevinin artacağını, görev alanının genişleyeceğini söylüyor ve şöyle devam ediyor:

- Bunun iki sebebi var. Mevcut Anayasa’da Sayın Cumhurbaşkanı’nın vatana ihanet dışında bir sorumluluğu yok. Bu açıdan Cumhurbaşkanı’nın işlem ve kararları KDK denetimi kapsamının dışında. Ancak Anayasa değiştiğinde, Cumhurbaşkanı’nın hukuki ve siyasi sorumlulukları olacağından, kararları, eylem ve işlemleri KDK’nın görev alanına girmiş olacak. Tabii bunla ilgili yasal değişikliğin yapılmasının ardından.

- İkincisi, Anayasa değiştiğinde kuvvetler ayrılığı prensibi daha belirgin olacak ve uygulamada bunun somut örneklerini göreceğiz. Kamu denetçileri ve başdenetçiyi TBMM seçmekte. Dolayısıyla TBMM’ye bağlı olarak KDK da daha etkin denetim yapabilecektir.

Hangi konularda ve kimi şikayet mümkün?

Belediyelerden üniversitelere, kolluk kuvvetlerinden oda borsalara; kamu hizmeti veren aklınıza gelen her kurum hakkında şikayette bulunabiliyorsunuz Ombudsman’a.

Kötü muamele, mağduriyet, hizmetteki eksiklik, aksaklık ya da yanlışlar ile ilgili, o kuruma yaptığınız başvurudan sonuç alamamışsanız, şikayet adresiniz Kamu Denetçiliği Kurumu.

Başvurular ücretsiz ve azami 6 ay içinde çözüme kavuşturuluyor.

Yazının devamı...

Ölü sanıklar davası olmamalı

15 Temmuz dava dosyaları açılmaya başlandı.

O gecenin en kritik adreslerinden ikisi, malum, Ankara Gölbaşı’daki Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) Karargâhı ve Marmaris...

***

Şehit Astsubay Ömer Halisdemir’in cunta üyesi Tuğgeneral Semih Terzi’yi öldürmesi, 15 Temmuz darbe girişiminin dönüm noktalarından biri.

(O gece orada yaşananları hatırlamak isteyenler 3 Ağustos 2016 tarihinde bu köşede yer alan “O gece Özel Kuvvetler’de neler yaşandı” başlıklı yazıya göz atabilirler: http://www.gazetevatan.com/murat-celik-973025-yazar-yazisi-o-gece-ozel-kuvvetler-de-neler-yasandi-/ )

***

Şimdi...

15 Temmuz gecesine ilişkin davalarda sanık ifadelerine bakınca, Semih Terzi ismi öne çıkıyor.

Marmaris’ten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘alınması’ emrini de Terzi vermiş ifadelere göre.

Doğru olabilir elbette ama endişem şu:

Başlayanlar ve bundan sonra gelecek olan 15 Temmuz davalarında, sanıklar eğer Semih Terzi ve onun gibi artık yaşamayan darbecileri sorumlu ilan etmekten öteye geçmezlerse ne olacak?

Sanıklar eğer, sadece hayatta olmayan ya da firarî isimleri suçlayan ifadeler verecekse, mahkemelerin işi kolay olmayacak.

15 ve 16 Temmuz 2016 tarihlerinin hâlâ ‘flu’ olan bazı noktaları ve isimleri var.

Başlayan yargı süreci, fotoğraftaki bu ‘flu’ bölümleri netleştirmeli.

Görülecek davalar ve bunlardan çıkacak sonuçlar kamu vicdanını rahatlatmalı.

Başbakan’ın saçları ve Salı klasiği

Bu ülkede Başbakanların işi hep zor olmuştur.

Binali Yıldırım’ınki de öyle.

Yıldırım’ın mesaisi çok yoğun.

Önce 2016 Mayıs’ındaki fotoğraflarına bir bakın Binali Yıldırım’ın, ardından da bugünkülere...

Göreve geldiğinde büyük oranda beyazlaşmış durumdaki saçları, yaklaşık 9 ay sonra bugün artık bembeyaz.

***

Biz Ankara habercileri yıllardır tanırız Binali Yıldırım’ı.

Başbakanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte kamuoyu da yakından görmeye başladı Yıldırım’ın esprili yönünü.

Gülüyor, esprilerle karşılıyor ama Başbakan, mesaisindeki en zor kısmı Salı günleri Meclis’te yaşıyor bence.

Partisinin Meclis grup toplantısında kürsüde olduğu o yaklaşık bir saat, Binali Yıldırım için pek kolay geçmiyor.

Ziyaretçi locaları adeta stadyum tribünlerine dönünce, konuşmanın ne bütünlüğü kalıyor ne anlaşılırlığı.

Bir siyasetçi olarak, Başbakan’ın bu durumu tolere etmekten başka seçeneği yok elbette. Kaldı ki sloganlar politikacıyı besler, motive eder.

Ancak diğer taraftan, Meclis grup konuşmaları önemlidir. İnsicamının bozulması, verilen mesajların etkisini azaltır, adresine ulaşmasını zorlaştırır.

Yoğun ve ateşli ziyaretçi gruplarının kendilerine ayırılan yerlere sığmayıp, bizim basın locasını da doldurmasından hiç bahsetmiyorum bile...

Toplantıyı izleyen habercilerin durumu da en az kürsüdeki Başbakan’ınki kadar müşkül oluyor Salı günleri.

Yazının devamı...

4 gün, 3 ülke, izlenimler...

Geçen hafta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar’ı kapsayan dış gezisini takip ettik.

Dört günde üç ülkede resmi temaslarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyet, geziyi kutsal topraklarda, Umre ile tamamladı.

MİT-TSK ilişkisi

Geziden izlenimlerime net bir tespit ile başlayayım…

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) arasındaki ilişkiler, benim meslek hayatım boyunca hiç görmediğim kadar yakın ve iyi seviyede.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yakınlığı, devletin bu iki hayatî kurumunun işbirliğinde doğrudan belirleyici.

Akar Fidan ikilisinin tabiri caiz ise - yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor.

Suriye topraklarında devam eden Fırat Kalkanı Harekatı ile ilgili değerlendirmeleri ve bundan sonraki adımlara ilişkin projeksiyonları MİT ve Genelkurmay birlikte yapıyor.

İkili, yaptıkları çalışmaları, raporlar eşliğinde, periyodik olarak doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunuyorlar.

ABD’li muhataplara aynı mesaj

Dört günlük gezi sırasında zaman zaman kısa sohbetlerimiz oldu hem MİT Müsteşarı Fidan hem de Orgeneral Akar ile.

Tümü off the record, yani kayıt dışı olan bu ayaküstü görüşmelerde gördüğüm şu oldu:

Akar ile Fidan, başta Amerikalı ve Rus olmak üzere mevkidaşlarına hep aynı mesajı veriyorlar.

Özellikle de PYD YPG konusunda ABD’ye…

O mesaj şu:

“PKK’nın Suriye’deki parçaları olan PYD ve YPG ile işbirliğine devam ederseniz, 80 milyonluk müttefikiniz Türkiye’yi kaybedersiniz. Bu konu bizim açımızdan bu kadar açık ve net. Karar sizin… Ya terör örgütleri ya Türkiye. Tercihinizi yapın.”

Evet, bu kadar net ve katı.

Körfez sermayesi ve Türkiye ekonomisi

Katar, Bahreyn ve Suudi Arabistan sermayesinin Türkiye ekonomisine yakın gelecekte daha fazla katkı sağlayacağını söyleyebiliriz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan her üç ülkede de bu temel hedef doğrultusunda yaptı görüşmelerini.

Erdoğan, dönüş yolunda sorularımızı yanıtlarken; Türk yatırımcıların bu ülkelerde alacağı büyük işler kadar, körfez sermayesinin Türkiye’de büyük alımlara devam edeceğini söyledi.

Gittiğimiz her üç ülkede de, genelde Türkiye, özelde ise Recep Tayyip Erdoğan’a büyük bir ilgi vardı.

Misal; Katar Emiri jest olarak, konuğu Tayyip Erdoğan onuruna verdiği öğle yemeği için dev Katar Alışveriş Merkezi’ndeki Türk Lokantası Şazeli’yi seçmişti.

Hurmada ‘Erdoğan’ indirimi

Riyad, Cidde, Medine ve Mekke… Suudi Arabistan’daki bu dört durağımızda da sokaktaki insanın Türkiye’ye ilgisi ve Erdoğan’a sevgisi dikkat çekiciydi.

Küçük bir örnek vereyim…

Heyet üyelerinin çoğu, Medine ve Mekke’den hurma satın aldı. Memleketteki eşe dosta, kutsal topraklardan getirilebilecek en makbul armağan hurma malum…

Çeşit çeşit hurma var Suudi Arabistan’da. Kilosu 20 Riyal’e de var, 100 Riyal’e de.

(Bu arada hemen belirteyim kur Dolar TL’ye eşit sayılır. Bir ABD Doları 3,75 Suudi Riyali. Mekke ve Medine’de, esnaf Riyal’in yanı sıra hem Dolar hem de TL’yi kabul ediyor alışverişte.)

Dediğim gibi; 20 Riyal’e de hurma var, 100 Riyal’e de… Pazarlığa, indirime pek yanaşmıyor esnaf. Ama Türkiye’den geldiğinizi söylediğinizde, hele de Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte orada olduğunuzu öğrendiğinde durum bir anda değişiyor.

Tayyip Erdoğan ismi adeta bir parola gibi…

En az beş altı ayrı dükkanda aynı manzaraya şahit oldum… Erdoğan ismini duyan, “Başımızın üstünde yeri var” diye başlıyor söze… Çay kahve ikram ediyor, makul de bir indirim yapıyor alışverişte.

Yazının devamı...

‘Hayır demekte hayır yoktur’

Erdoğan, ‘Hayır’ diyenlere baskı yapıldığı eleştirileri için “Evet’i savunanların varlığını, Hayır’cılara bir baskı gibi sunmak doğru olmaz. Bizim Hayır’a baskı diye bir derdimiz yok. Ama Hayır demekte hayır yoktur. Bunu söyleme hakkımız da var“ dedi

Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, programını tamamlamasının ardından beraberindeki gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan bu ülkelerle ilişkilerin yanı sıra referandum süreci, ABD ile ilişkiler, Suriye meselesi konularında da mesajlar verdi.

Partiye üyelik sinyali

- ‘Evet’ çıkarsa, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş için 2019’a kadar 2 yıllık bir süre olacak. O süre için de bir hazırlığınız, bir planınız olacak mı?

“O geçiş sürecini bizim sağlıklı bir şekilde hazırlamamız lazım. Örneğin partili cumhurbaşkanına geçişin ön adımı o süreçte olabilir. Referandum hayırlısıyla ‘Evet’le neticelendikten sonra, bizim partiye kayıt olma imkanımız doğacaktır. Buna mani bir hal yok. Partiye üye olma süreci başlayabilir. Bu tabii 2019’a yönelik bir geçiş sürecidir. Bu tür bir adım atılma noktasında bunlar da gündeme girebilir. Tabii ki yasal düzenlemeler olacaktır. Mevcut hükümet, parlamento, bu noktada çok daha hassas, çok daha dikkatli olmak suretiyle, gereken adımları atacaktır. Çünkü Türkiye’nin artık sıçramaya ihtiyacı var.”

‘En doğal hakkımız’

- Hayır demek isteyenlerin üzerinde baskı olduğu yönündeki iddialara cevabınız nedir?

“Bunu anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Böyle bir şey olamaz ki. Nitekim her akşam televizyonlarda anketörler bu noktada değerlendirmelerini yapıyorlar. Yaptıkları anketlerin bütün değerlendirmelerini yazar-çizer arkadaşlarımızla birlikte oralarda tartışıyorlar. ‘Evet’çisi de yapıyor ‘Hayır’cısı da yapıyor, yapacaktır. Neticede milletin nabzını dinleyip onları ekranlara taşıyorlar. Evet’i savunanların varlığını, Hayır’cılara bir baskı gibi sunmak doğru olmaz. Ne düşündüğümüzü elbette söyleyeceğiz. Gerek Başbakan, gerek sayın Bahçeli, gerek şahsım, bizim için kutsal olan demokratik hakkımızı kullanarak meydanlarda konuşuyoruz, televizyonlarda konuşuyoruz. ‘Evet’ demeye milletimizi şimdiden davet ediyoruz. Bu bizim en doğal hakkımızdır. Hayır’cılara baskı olur bahanesiyle bu hakkımızı engellemek tabii ki yanlış bir şey olur. Bizim Hayır’a baskı diye bir derdimiz yok. Ama Hayır demekte hayır yoktur. Bunu söyleme hakkımız da var.”

Hayır diyenlerin safındakiler

- Hayır diyecekleri terör örgütleriyle FETÖ ile aynı kefeye koymak bir baskı yaratır mı?

“Kimlerin ‘Hayır’ dediğine elbette bakmak durumundayız. ‘Hayır’ diyenlerin safında kimler var? Mesela dağ (Kandil), ‘Hayır’ diyor. Onların desteğiyle parlamentoya girmiş olan HDP de ‘Hayır’ diyor. Bunların aksini iddia etmek mümkün mü? Değil. Yani Yasin Börü’yü öldürenler belli. Öldürtenler de belli. Benim Kürt kardeşlerimi sokağa dökenler belli. Aynı günde 56 Kürt kardeşimin ölümüne vesile olanlar da belli. ‘Bunlar hiçbir zaman benim Kürt kardeşlerimin temsilcisi olamaz’ dedik. Ve biz milletin bizden beklentisi olan bir adımı attık. Ne diyordu bunlar meydanlarda? ‘Kaldırın dokunulmazlıkları’ diyorlardı. Eee tamam. Biz sadece onların dokunulmazlıklarını değil, tüm parlamentonun dokunulmazlığını kaldırdık. Bazı milletvekilleri gittiler efendice ifadelerini verdiler, yargı da onlar hakkında hükmünü verdi. Ama birileri de kaçtı. Şu anda yurtdışında olanlar var. Yakalananlarda ne oldu? Bir kısmı tutuklandı, bir kısmı da yargı sürecini bekliyor. Şimdi mesela bunlar şu anda ‘Hayır’ diyorlar. Peki, CHP bunlarla beraber hareket etmiyor mu? Bunlarla beraber hareket ediyor. Dolayısıyla şimdi burada bunlarla beraber hareket ettiklerine göre ben burada şerre rızanın şer olduğuna, kötülük olduğuna inanıyorum. Benim için Evet ve Hayır demenin arasındaki fark bu kadar açık net ortadadır. Bizlerin bu noktada hassas olmamız gerektiği kanaatindeyim.”

‘Gerekirse açığa alınıyorlar’

- Akademideki ihraçlar ise çok tartışma yarattı, çok ses getirdi. Hatta bu konudaki şikayetlerin Cumhurbaşkanına kadar gittiği söylendi...

“Şahsen ben olaya şöyle bakıyorum: İşlenilen suçlardan dolayı eğer siyasetçi bedel ödüyorsa; ne bileyim çeşitli bürokratlar, teknokratlar bedel ödüyorlarsa, profesör, doçent veya doktor olanlar bedel ödemeyecekler mi? Kusura bakmasınlar, ülkemin bölünmesine yol açacak işler içindeyseler; FETÖ, PKK gibi terör örgütleriyle iltisaklıysalar, elbette bir bedel ödemek durumundadırlar. Öyle bir durumda yasal olarak ne gerekiyorsa yapılır. Gerekirse açığa alınıyorlar. Yasal çerçevede gereken neyse yapılır. Bundan dolayı kimse de rahatsız olmasın.”

Trump’la yüz yüze görüşme olacak

- ABD Başkanı Trump ile telefon görüşmenizle ilgili daha fazla detay almamız mümkün mü? Mesela PYD konusunda tavırları ne olacak? FETÖ ile ilgili tavırları ne olacak?

“Biz kendilerine görüşlerimizi aktardık. Görüşmemizde FETÖ konusunda da özellikle desteklerini istedim. Meseleyi yakından takip edeceğini, ilgili birimlere gerekli talimatları vereceğini söyledi. Aktardığımız tüm konularla ilgili olarak, kendisine vekaleten CIA Direktörü Pompeo’yu Türkiye’ye göndereceğini söyledi. ‘Kendilerini kabul ederseniz, belgeleri ona da iletirseniz, daha ayrıntılı bilgilenmiş olurum’ dedi. Nitekim görüşmeden hemen 2 gün sonra CIA Direktörü ilk yurtdışı ziyaretini bize yaptı, bu konuları etraflıca görüştük. Olanları görüntüler eşliğinde anlattım. MİT’le 5-6 saat süren görüşmeleri oldu, çalışmaları oldu. İnşallah bunların neticesini kendilerinden bekleyeceğiz. ABD Başkanı ile görüşmemizde Türkiye-ABD ilişkilerini de ele alma fırsatımız oldu. Kendileri kısa zamanda da yüz yüze bir görüşme yapabileceğimizi bana telefonda ifade ettiler. Yüz yüze görüşmede, inanıyorum ki çok daha netice alıcı değerlendirmeler yapma fırsatımız olacaktır.”

‘PYD’ye ihtiyacınız yok beraber yapalım...’

- Güvenli bölgeler konusunda yeni ABD yönetiminden bir yaklaşım değişikliği bekliyor musunuz?

“Güvenli bölge, biliyorsunuz, Sayın Trump’ın da kullandığı bir ifade. Ben bu düşünceyi, Sayın Obama döneminde dile getirmiştim. O günden itibaren de bu meselenin takipçisi oldum. Orada bir de milli güvenliği sağlamak için bir orduya ihtiyaç var. Özgür Suriye Ordusu bizim eğit-donat çalışmalarımızın eseridir. Bu çalışmalar şu anda da yoğun bir şekilde devam ediyor. Mesela Cerablus’ta şu an onlar var. Rai, Dabık, şimdi de El Bab’a onlar yerleşecek. Menbiç’te de Özgür Suriye Ordusu olmalı. Bunu Sayın Trump’a da ifade ettim. PYD’yi ,YPG’yi devreden çıkarmaları gerektiğini söyledim. ‘Rakka’nın DEAŞ’tan temizlenmesi işini bunlarla yapacaksanız, biz orada yer almayız. Sizin ne PYD’ye ihtiyacınız var, ne YPG’ye. Bu işi koalisyon güçleriyle beraber, pekala hep birlikte yapabiliriz’ dedim. PYD-YPG’yle yapılacak bir çalışmanın Suriye’de bölünmeyi getireceğini belirttim. O da tüm bu dediklerimizi değerlendireceklerini söyledi.”

- Güvenli bölge, Fırat Kalkanı gibi konularda Rusya’nın bir itirazı var mı?

“Yok. Rusya sadece El Bab’ın daha güneyine ve batıya girmememizin iyi olacağını söylüyor.”

Kampanyada ‘çift dikiş’

- Anayasa referandumuyla ilgili bir planlama yaptınız mı? Kaç vilayete gitmeyi düşünüyorsunuz?

“Planlama noktasında arkadaşlar belli bir takvim hazırlamak için çalışıyorlar. Bu tabii ki taslak. Biliyorsunuz Aksaray, Mersin ziyaretlerimiz olmuştu. Cuma günü Kahramanmaraş’ın ardından, Cumartesi günü Elazığ-Malatya, Pazar da Adıyaman-Gaziantep ziyaretlerimiz olacak. Böylece 5 vilayetimizi ziyaretle inşallah bu haftayı tamamlamış olacağız. Ondan sonra da ziyaretlerimizi peyderpey devam ettireceğiz. Ayrıca yurtdışı ziyaretlerimiz var. Kampanyayı esas itibarıyla Sayın Başbakanla koordineli götürüyoruz inşallah. Yani 30 büyükşehrin tamamına gitmeyi hedefliyoruz. Bunların hepsinde bulunalım. Hem Sayın Başbakan hem bizim ziyaretlerimizle, çift dikiş olsun istiyoruz. Süreç bir şekilde devam edecek. Tabii inşallah yurtdışı seyahatlerimiz de olacak. Almanya, Belçika, Hollanda, ayrıca belki İskandinav ülkelerinden bir tanesi olabilir.”

‘Dolar 3.50’nin altına düşecek’

- Hükümet, ekonomiyi canlandırmak için teşvikler, paketler hazırladı. Bunları nasıl değerlendirdiniz? Başka önerileriniz var mı? Özellikle son dönemde dövizde de nispi bir gerileme oldu.

“Atılan adımlar arasında özellikle Varlık Fonu çok büyük önem arz ediyor. Ama, bazı o malum kafaların bunu da hazmedemediklerini gördük. Bu işlerden anlamadıkları için hazmedemiyorlar. Ne yaptı Varlık Fonu? Ciddi bir güç kattı Türkiye ekonomisine. Ama o kadar cahiller ki, tutup bunun bir özelleştirme olduğunu iddia ediyorlar. Ne alakası var? Elden çıkarılan, verilen bir şey yok ki. Bunların hepsi karşı tarafa bir tür teminattır. Varlık Fonu ayrıca ortaklığa da girebiliyor. İkili ortalık, üçüncü ülkelerle farklı ortaklıklar suretiyle, gücünüze varlık Fonu’yla bir güç katıyorsunuz. Çeşitli imtiyazlar elde ediyorsunuz. Varlık Fonu bu. Ama bunu anlayamıyorlar. Nitekim ilanı yapılır yapılmaz dolarda düşüş başladı; şu an 3.64’ü görmüş vaziyette. Ben inanıyorum ki 3.50’nin de altına düşecek. Niye? Girdiler de olacak onun için. Türkiye’ye girdiler durmayacak, bunu göreceğiz. Türkiye ekonomik açıdan halen güvenli bir liman. Girdiler geldikçe kur düşecek. Büyümede de öyle korkulacak bir durum olmayacak.”

DİTİB tepkisi: Merkel’e söyledim biraz bunaldı...

- Almanya ve Avusturya DİTİB imamlarına adeta ajan muamelesi yapıyorlar...

“Yanlış yapıyorlar. Bunu Şansölye Merkel’e de söyledim. DİTİB, Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’yla ilintili bir kurumdur; Almanya’da ve Avrupa’nın değişik yerlerinde yaşayan Müslüman kardeşlerimizin dini ihtiyaçlarını karşılayan bir kurum. Buranın imamlarına ajan muamelesi yapılmasının son derece tehlikeli ve kaygı verici olduğunu Merkel’e söyledim. ‘FETÖ isimlerini bize bildirdirdikleri iddiasıyla kendilerine böyle bir muamele yapılıyormuş; kaldı ki bize o tür bir şey falan da bildirilmiş değil’ dedim. Biraz bunaldı o noktada. ‘Yanlış yoldasınız’ dedim. Türkiye’de görev yapan papazlara bizim ajan muamelesi yapmamız doğru olur mu? Meseleyi aktardığımda, konuyu araştıracaklarını söyledi. Almanya’nın yeni Cumhurbaşkanı Sayın Steinmeier ile malumunuz bir telefon görüşmem oldu. Devir teslimden sonra inşallah Almanya’ya ayrıca bir ziyaret düşünüyorum. İade-i ziyaret sırası bizde. Gittiğimde, Cumhurbaşkanı Steinmeier ile, belki o vesileyle tekrar Şansöyle Merkel ile görüşeceğim.”

‘Netanyahu yanlış adımlar atıyor’

- İsrail’in yeni yerleşim birimleri açması, İsrail’den gelen bazı açıklamalar vs. nedeniyle normalleşme sürecinin adeta zorlaştırılmasından söz edilebilir mi?

“Arzu edilmeyen bazı şeyler maalesef oluyor. Netenyahu’nun bazı konularda yanlış adımlar attığını düşünüyorum. Tam bir normalleşme sürecinde olduğumuzu düşünürken bir bakıyorsunuz, Mescid-i Aksa’yla ilgili olumsuz bir adım atıyorlar, arkasından ezanla ilgili yasak getirmeye kalkışıyorlar. Yapılanlar, inanç özgürlüğüyle de ters düşüyor. Bizim ülkemizdeki Musevilere karşı benzer yasakları biz aklımızdan dahi geçirmeyiz. Musevi vatandaşlarımızla da, Hahambaşıyla da hiç sorunumuz olmadı. Bizde durum böyleyken İsrail’in Müslümanlara yaptıkları bizleri gerçekten üzüyor. Arkadaşlarımızla kendilerine haber de gönderildi. Bu konularda dikkatli olunması gerektiğini çeşitli kanallardan kendilerine ilettik. Sayın Trump’a da bazı arkadaşlarımızla söyledik.”

Trump ‘mali olayını çözerim’ demiş

- Suriye’de güvenli bölgede konut inşasına Türkiye’nin katkı sunabileceğinden bahsetmiştiniz. Almanya da sıcak bakıyordu. Bir gelişme var mı?

“Tabii arkadaşlar bu işin maliyeti ciddi bir rakam oluşturuyor. Şansölye Merkel, başlangıçta, ‘Yeter ki bize iltica olmasın, böyle bir işe biz yılda 10 milyar Euro ayırabiliriz’ demişti. Hatırlattım kendisine son ziyaretlerinde. Şimdi Trump, ‘Ben bu işin mali olayını çözerim’ diyor. İkili görüşmede, bu işte herhalde bizim önümüzü açacaktır. ‘Bu işle ilgili donörler oluşturmamız lazım, bu donörlerle birlikte burada gerekli adımları da atarız’ diyor.

- Körfez ülkelerinden kaynak söz konusu olacak mı?

“Onu söylüyor zaten.”

Yazının devamı...

‘Bu referandum cumhuriyetin sigortası olacak’

Bakan Albayrak, “Cumhuriyet için bugüne kadar yaşadığımız tüm bu tehditleri tarihe gömecek, cumhuriyeti ilelebet bu toplumun, bu toprakların kalıcı değeri olarak ortaya koyacak en önemli seçim bu” dedi

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Bahreyn ziyaretine gitmeden önce gerçekleştirdiği gazetecilerle buluşmasında, enerji alanındaki gelişmeler ve hedeflerle ilgili açıklamalarının yanı sıra referandumla ilgili de soruları yanıtladı. Albayrak özetle şunları söyledi:

‘Toplum çok iyi analiz ediyor’

“Toplumun önemli kısmının doğru okuduğuna inanıyorum. Son 15 yılda yaşananlar neticesinde artık yaşanan her olayda süreçleri çok iyi analiz ve tahlil eden, sağduyulu bir toplumumuz var. Benim şahsi kanaatim; dünyada ülkesinde ve bölgesinde olayları okuma açısından en ileri düzeyde bir millete sahibiz. Türkiye’de artık eski metotlar, eski operasyonlar, mesaj verme çalışmaları tutmaz. Buna yelteneni, içeriden veya dışarıdan, bu toplum affetmez.”

‘Çok kritik bir seçim’

“Sistem değişikliğine karşı olanlar ‘cumhuriyet kazanımları’ diyorlar. Cumhuriyet için bugüne kadar yaşadığımız tüm bu tehditleri tarihe gömecek, cumhuriyeti ilelebet bu toplumun, bu toprakların kalıcı değeri olarak ortaya koyacak en önemli seçim bu. Bu referandum cumhuriyetin sigortası olacak. Cumhuriyetten kastımız ne? Halkın iradesi, öyle değil mi? Bu referandumla bu ortaya geliyor. Yani darbelermiş, krizlermiş, istikrarsızlıklarmış, koalisyonlarmış, Türkiye’ye bugüne kadar farklı kisveler altında yapılan antidemokratik her türlü halkın iradesine karşı müdahaleyi elimine etme noktasında çok kritik bir seçim bu referandum.”

Yarının siyasi riski

“Devletin başında bugün yaşamasak da yarın olması muhtemel bu siyasi riski, bu çıkmazın, artık yasamayla yürütmenin de tamamen ayrılarak, yürütmedeki çok başlılığın elimine edilerek ve artık kafasına göre o koalisyon, bu erken seçim değil, istikrarlı bir iklime taşıyarak, cumhurbaşkanının sadece vatana ihanetten değil sistem noktasına taşınarak yargı denetimine açarak, birçok çerçevede bir kalıba oturtuyorsunuz. Ve buradan çıkacak sonuç, Türkiye’nin siyasi, ekonomik, birçok anlamda istikrarlı bir ülkeye kavuşmasıyla alakalı.”

‘Halkımıza net anlatmamız lazım’

“Halkımıza dokunup, net bir şekilde sistemi anlatmamız, farkındalık oluşturmamız lazım. Kafası karışık her bir bireye dokunmamız lazım. Yoğun bir kampanyayla Türkiye’nin yolculuğunda ne kadar kritik bir süreç olduğunu anlatmamız lazım. Türkiye’de cumhuriyet ve kazanımları kolay elde edilmedi ve bugün itibariyle 21. yüzyılda güçlü bir Türkiye’den bahsediyorsak birlik ve beraberlik içerisinde, çok tarihi bir seçim ve kırılma olduğunu anlatmamız lazım.”

Savunmada işbirliği

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bahreyn ziyaretinde yer alan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Bahreyn Milli Eğitim Bakanı Macit bin Ali Al Naimi ile ‘Savunma Sanayi İşbirliği Mutabakat Muhtırası’nı imzaladı.

FETÖ’nün maden oyunu yakalandı!

“Madencilik alanında çok önemli başka tespitlerimiz oldu. Bu alan FETÖ’nün önemli yatırım yaptığı alanlardan biri. Kamuoyunca bilinen bazı firmaları vardı. Bunlardan biri çalıştığı firmalar özelinde başkalarına devrettiği ruhsatları, son dönemde yurt dışında kurulan şirketlere, “yabancılar maden ruhsatı alıyor” kamuflajı ile, arkasında yurt dışında paralellerin olduğu şirketlere satışını yakaladık, bunların hepsini durdurduk. Yabancı bir firma Türkiye’ye yatırım yapacak, şu madeni alıyor, Türk bir firma yabancıya satıyor zannediyorsunuz. Araştırmalar, incelemeler yapılınca bir de baktık ki, arkasında paralel var. Örneğin yöneticisi yabancı gibi görünüyor ama yukarıya çıktığınızda paralellerin kurduğu şirketler. Bu tip olaylara karşı çok hassas bir inceleme yürütüyoruz.”

Yazının devamı...

Gaz endişesiyle geçen son kış

Bakan Albayrak, “Bizim bir kış daha bu gaz endişesini yaşama lüksümüz yok. Bu son kışımız. Allah’ın izniyle seneyi gazda arz noktasında en ufak bir kaygı, endişe taşımadan geçireceğiz” dedi

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, bazı gazete ve televizyonların temsilcileriyle kahvaltıda bir araya geldi. Türkiye’nin enerji alanındaki gelişmelerini anlatan Bakan Albayrak, özetle şunları söyledi:

“Türkiye’nin gelişmesine, doğalgaz tüketiminin yaygınlaşmasına, sanayi üretiminin artmasına bağlı olarak, doğalgaz tüketimimiz de artıyor. Ayrıca mevsimsellik de tüketimi etkiliyor. Bu yıl yılbaşından sonraki ilk pazartesi günü yaşanan 232 milyon m3 ile rekor kırıldı. Sorunsuz bir şekilde yönettik. Doğalgaz tüketimini belli bir döneme göre değerlendirmiyoruz. Kapasitemizi, dönemsel verilere göre değil, maksimum tüketim ve alternatif senaryolara göre güçlendirmeyi amaçlıyoruz. Sistemde oluşabilecek arızalara, yaşanabilecek her tülü riske hazırlıklı bir altyapı sahibi olmamız gerekiyor.”

Kısıntı zorunluluğu bitti

“Kış aylarında hep belli sıkıntıları yaşıyorduk. Belli günlerde tüketim artışı yaşanıyor, aynı dönemde sistemdeki basıncın kaynak ülkelerde yaşanan teknik sıkıntılardan dolayı azalması da eklenince sistemde sıkıntıları oluşuyordu. Bu sıkıntılardan dolayı, konutlarda kesinti yaşanmaması için doğalgaz çevrim santrallerine kısıyorduk. Çok büyük boyutta arızalarda ise çevrim santrallerin dışında, özellikle kış da çok sert geçiyorsa, demir-çelik ve çimento fabrikaları gibi yoğun gaz tüketen fabrikalarda kısıntılara gitmek zorunda kalıyorduk. Hamdolsun o günler artık geride kalıyor. Sadece boru hatları değil, LNG ve depolama kapasitemizi de artırarak arz güvenliğinde oluşabilecek tüm riskleri orta vadede ortadan kaldırmayı hedefleyen bir strateji belirledik.”

LNG terminali ikiye katladı

“Hızlı bir şekilde kapasite artışı için atacağımız adımları belirledik. Tüm depolarımızda ve LNG terminallerimizde kapasite artışını hedefledik. Bunun yanında 6 ay gibi rekor bir sürede, ilk yüzer LNG terminalini hizmete aldık. Bunun yanında kapasite artışları ile, 2015 yılında LNG’den sisteme sağlanan günlük 34 milyon m3 olan günlük sisteme basma kapasitemizi 64 milyon m3’e çıkardık. Bu kapasite artışı, çok sert kış mevsimi yaşadığımız bu yıl bizim rekor tüketim taleplerini karşılamada elimizi güçlendirdi.”

“Yetiniyor muyuz? Yetinmiyoruz. Seneye kış ayına kadar kapasitemizi; inşallah iki tane LNG terminalinde kapasite genişletilmesi ve ikinci FSRU’nun da devreye girmesiyle 107 milyona çıkarıyoruz.

Biz kış aylarında günlük 200-250 milyon m3 tüketim gerçekleştiren bir ülke olarak, sisteme günlük en az 300 milyon m3 gaz sağlama kapasitesine erişmeyi hedefliyoruz. Bırakın aşırı soğuktan kaynaklanan yoğun tüketimi, Allah korusun, kaza, doğal afet, ya da teknik problem olduğunda dahi vatandaşımıza, sanayicimize ihtiyaç duyduğu gazı eksiksiz, sorunsuz sağlayalım.”

Yılda 50 milyar m3 tüketim

“LNG ve FSRU’nun yanında depolama alanında kapasite artışı için adımlarımızı belirledik. Geçen sene Meclis’ten geçirdiğimiz düzenleme ile asgari yüzde 20 depolama şartı getirdik. Yılda 50 milyar metreküp gaz tüketiyoruz. Yüzde 20’si kadar yani 10 milyar m3 depolama kapasitesine sahip olalım.”

Tuz Gölü projesi

“İşte Tuz Gölü depolama projesi. Açılışını gerçekleştirdik. 2000’lerin başından beri yaklaşık 15 yılın konusuydu. Bakan olduktan sonra ilk yoğunlaştığımız proje, arz güvenliği öncelikli stratejimiz çerçevesinde Tuz Gölü oldu. Müteahhitlerle oturduk konuştuk, bu süreyi çok ciddi bir şekilde erkene çektik. 2019’dan 2017’ye. Çünkü artık bizim bir kış bir kış daha bu gaz endişesini yaşama lüksümüz yok. Bu son kışımız. Allah’ın izniyle seneyi, artık herhangi bir olağandışı bir olay olmadıktan sonra gazda arz noktasında en ufak bir kaygı, endişe taşımadan geçireceğiz. Cumhurbaşkanımız açıkladı. Şimdi bunu daha ileri taşıyoruz. Toplamda 5,4 milyar m3’e çıkaracağız. Bu, bu alanda dünyada bir rekor düzey olacak. Türkiye’nin kışın günlük tükettiği gazın 3’te 1’i kadar gazı sisteme verebilecek.”

İsrail’le işbirliği ve gaz fiyatları

“Bir heyetimiz geçtiğimiz hafta İsrail’deydi. Biz bu meseleye iki türlü bakıyoruz. Bizim bu alandaki işbirlikleri kapsamında ortaya koyduğumuz 3 kritere de uyması. Her iki taraf için kazan-kazan bir proje olacaksa, bölgesel arz güvenliğine faydası varsa ve bölgesel ve küresel barış ve istikrara katkı sağlıyorsa parçası oluruz... Süreç iki açıdan önemli. Doğu Akdeniz gazının Türkiye’ye veya Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması bölgesel arz güvenliğine katkı sağlayacak. Doğalgaz arz güvenliğinde önemli bir alternatif ortaya koyacak. İkincisi ise özellikle Gazze’de insani şartların iyileştirilmesi için, Gazze’yle alakalı somut ve kalıcı projelerin gerçekleşmesine imkan sağlayacak. Ciddi bir kaynak alternatifi olarak projeye ben olumlu bakıyorum, ama buradaki kritik konulardan bir tanesinin de ticari unsurlar olduğunu görmemiz lazım, yani fiyat. Türkiye olarak biz yeni bir döneme girdik, gaz fiyatları düşüyor, düşüreceğiz. Bu hem hane halkına, hem bütçeye, hem sanayiye yansıtmak istiyoruz. Ticaret yaptığımız bazı ülkelerle bunu bir noktaya getirdik. Yeni maliyet düşüşlerini içerebilecek çok kritik bir döneme giriyoruz.”

Yerli kömürde yeni süreç

“Yerli kömür, güneş ve rüzgarda da en az 5’er bin megavat civarı bir yatırımla biz 2023’e kadar 15 bin megavat sisteme yerli kaynaklara dayalı santrali devreye alacağız. Kömürde yeni süreci başlattık. Önümüzdeki hafta güneşte, YEKA modeli dediğimiz bin megavatlık Karapınar projesinin süreci başlayacak. İnşallah yaz bitmeden de bin megavat RES’te ihaleyi gerçekleştireceğiz. Bu projelerle güneş, rüzgar ve yerli kömüre, yerli kaynaklara dayalı üretim stratejimizi hayata geçirmiş olacağız.”

Enerji ihraç eder hale gelmek...

“Bölgemizin en yoğun enerji ithal eden ülkesiyiz. Son 10 yılda ithalatımız maden ithalatı ile birlikte yaklaşık 500 milyar dolar. Stratejilerimizi anlatırken şöyle bir ufuk çizmeye çalışıyoruz. Bu kadar bağımlı bir ülkeyken, bu kadar büyük ithalat yapan bir ülkeden, bir de bakmışsınız Türkiye 10 sene sonra enerji ihraç eden bir ülke olmuş. Şimdi enerji ithal eden bir ülkeden enerji ihraç eden bir ülke olmanız için, sadece doğal kaynak noktasında rezervinizin olması gerekmiyor. Bunu yapan doğal enerji rezervi olmayan ülkeler var. O zaman bunun şartlarını sağlamalıyız. Altyapı, tedarik, iyileştirme, sistem genişletilmesi… Kore’ye, Japonya’ya, Almanya’ya İtalya’ya bakın. Bu ülkelerde zengin doğal kaynaklar yok. Ama büyük enerji şirketleri, oyuncuları çıkarmış. Şimdi yine ben şunu söylüyorum: Bizim her senaryoya hazır olmamız lazım. Doğalgaz aldığımız 4 ülkenin tamamıyla sıkıntı yaşansa dahi, biz en yoğun gaz tüketiminin olduğu dönemde kendi depolarımızla, kendi LNG terminallerimizle, kendi FSRU’muzla, vatandaşımızın ısınmada, elektrik üretiminde, sanayinin çalışmada ihtiyaç duyduğu gazı sağlayabilelim. 2023’ün Türkiye’si buna hazır olması lazım. “

Marmara örneği

Yeni dönemin enerji yatırımlarında uygulama kararı öncesinde dikkate aldığımız üç referans noktası, kriteri var bizim için. Bir; arz güvenliği ihtiyacına göre yatırım önceliklerimizi belirleyeceğiz. Yani bu bölgede enerji fazlalığı varsa benim öncelikli yatırım listemde değil. Ama enerji açığı varsa, ben Türkiye’nin diğer ucundan 1500 kilometre iletim hattı kurup oraya elektrik sağlıyorsam, tıpkı Marmara Bölgesi gibi, o zaman orayı önceliklendireceğim. İki; o bölgedeki o üretim tesisi yada kaynak maliyet açısından ne kadar uygulanabilir. Üçüncüsü de; iletim hattı altyapısı ne kadar uygun? Marmara örneği o açıdan önemliydi. Marmara Türkiye elektriğinin neredeyse üçte birini tüketiyor. Türkiye’nin bir ucundan Marmara’ya elektrik taşıyoruz. Çok yüksek yatırım gerektirdiği gibi, hava şartlarından, bu kadar büyük alanda meydana gelebilecek risklerden de etkileniyor. O zaman biz Marmara ve Trakya Bölgesinde üretimi arttırmamız lazım. Peki, hangi üretimi önceliklendireceğiz? Eğer benim doğal yerli kaynağım varsa onu önceliklendireceğiz. İşte burada da çok önemli altyapı projeleri hazırladık, yakın dönemde de onları da anons edeceğiz inşallah.”

Depolama yüzde 20’ye çıkacak

“Silivri’deki 2.3 milyar m3 depolama kapasitesini de 5 milyar m3’e taşıyarak, Türkiye’de düne kadar yüzde 4, yüzde 5 olan depolamayı hedeflediğimiz yüzde 20 düzeyine inşallah çıkartacağız. Bu, şu demek: yıllık 50 milyar metreküp gaz tüketen, özellikle kış aylarında çok yoğun tüketen bir ülke olarak sadece depolama noktasında asgari yeterliliği sağlamayacağız, günlük sisteme basma kapasitesini de bu manada da 300 milyonlara, 400 milyonlara çıkaracak bir kapasiteye ulaşacağız.”

Yerel kaynağın payı yüzde 49.3

“2016’da yerli kaynaklar ve yerli rezervler noktasında çok önemli bir başarıya imza attık. 2016 yılında elektrik üretiminde yerli kaynakların oranını iktidarımız dönemindeki en yüksek seviyeye, yüzde 49,3’e çıkarak... Yerli kömür, hidroelektrik santraller, güneş, rüzgar, tüm bu yerel kaynaklardan üretilen enerji toplam üretimimizin içerisinde yüzde 49,3’e çıktı. İnşallah 2020’lerde, enerjimizin 3’te 2’sini yerli kaynaklarımızdan sağlamayı hedefliyoruz. 2017’de ise elektrik üretimimizde yerli kaynaklarımızın payı, yüzde 50’yi geçecek inşallah. Yerli kaynaklarınızın oranını 3’te 2’ye çıkardığınızda çok önemli bir mesafe kat ediyorsunuz. Enerjide de kendi kendine en zor dönemde yetecek altyapıya sahip olmayı hedefliyoruz.”

Yazının devamı...

Harbe değil, sandığa gidiyoruz

Başlığı ben atmadım.

“Harbe değil, sandığa gidiyoruz” cümlesi Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a ait.

Kurtulmuş ile dün öğleden sonra bir telefon röportajı yaptım.

Başbakan Yardımcısının ‘çok önemli’ olarak nitelenecek birden fazla açıklaması var.

Başlıyoruz...

“Kamplaşma, olmamalı” uyarısı

- 16 Nisan referandumu kampanya sürecinin toplumda bir ayrışmaya yol açacağı yönündeki endişeler hakkındaki görüşünüz nedir? Evetçiler - Hayırcılar gibi bir bölünme riski görüyor musunuz?

- Sandık demokrasi açısından önemlidir ve şimdi Türkiye demokrasisini daha da olgunlaştıracaktır. Türkiye bugüne kadar Anayasa değişikliklerini genellikle askeri darbeler sonrasında yapıyordu. Şimdi burada kapsamlı bir sistem değişikliğine millet karar verecek. En zor dönemlerde dahi sandıktaki kararıyla millet bir çıkış yolu buluyor. Dolayısıyla bu rahatlık içinde olmamız lazım. Bir harbe gitmiyoruz, bir sandığa gidiyoruz.

- Siz, bu süreçte iki taraf arasında gerginlik olmayacağını düşünüyorsunuz yani. Böyle mi anlamalıyız?

- Güle oynaya gideceğiz biz bu sandığa. Herkes de kampanyasını rahat bir şekilde yapacak. “Evet” diyenler de olacak, “Hayır” diyenler de olacak. Aslında kurulan her sandık, toplumda yeni bir ruh, yeni bir neşe kaynağı olmalı. Yani buradan bir kamplaşma, bir ötekileştirme asla çıkmamalı, çıkarılmamalıdır. Buna taraflar da, yani kampanyalarını yapacak olanlar da özellikle hassasiyet göstermeli, bu konuda dikkatli davranmalıdır.

Dünyanın sonu değil

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, halk oylamasına sunulacak olan sistem değişikliğinin önemli olduğunu vurgularken, tansiyonun yükselmesine gerek olmadığı yönündeki mesajını da şu sözlerle verdi:

- Şu noktayı da unutmamak gerekiyor. Nihayetinde 12 Eylül Anayasası 19’uncu kere değişiyor. Dünyanın sonu değil. Evet bir yönetim modeli değişikliğine gidiyoruz ve bu çok önemli. Cumhurbaşkanlığı hükümet modelinde Türkiye inşallah daha etkin bir yürütme modeline kavuşacak. Bu bir model değişikliği. Yoksa bir rejim değişikliği yapmıyoruz.

- Bir kesimde, “Hayır” oyu verecek olanların bunu açıkça seslendiremeyecekleri yönünde bir düşünce var. Böyle bir baskı ortamı söz konusu olur mu kampanya sürecinde?

- Hayır, hayır... Yok. Öyle bir şey yok. Herkes söyleyecek, söyleyebilecek. Bu kampanyanın açık, özgür, şeffaf olması Türkiye’nin geleceği bakımından da önemlidir. Buna en azından biz sonuna kadar riayet edeceğiz. Herkes de riayet etmeli.

Terör riski var ama önlemler alınıyor

- Referandum öncesi terör eylemlerinin artabileceği yönünde bir duyum, bu yönde bir istihbarat var mı?

- Bu süreçte bu tür şeyler olabilir. Zaten biliyorsunuz güvenlik kuvvetleri de çok ciddi, titiz çalışmalar sürdürüyor. Dikkat ederseniz geçen hafta DEAŞ’a yönelik çok kapsamlı bir operasyon yapıldı. PKK’ya karşı sürekli operasyonlar yapılıyor. FETÖ ile ilgili olarak da KHK’lar ile FETÖ ile irtibatlı olanlar titizce ortaya çıkartılıyor. Sorgulamalarda yeni bilgilere, bulgulara ulaşılıyor. Dolayısıyla, bu süreçte terör örgütlerinin başka, ilave bir motivasyonu, evet olabilir ama buna karşı çok sıkı tedbirler de alınıyor.

KHK’da yanlış varsa düzeltilir

- KHK’lar demişken... Son KHK ile görevden alınan akademisyenler ve sanatçılar üzerinden devam eden tartışma hakkındaki görüşlerinizi de alabilir miyim?

- Biliyorsunuz, Kanun Hükmünde Kararnamelerde yapılan, yapılabilecek yanlışlıkların düzeltilebilmesi için bir komisyon kuruldu. Ben şimdiye kadar yapılanların, yani FETÖ ile ilgili KHK’ların kahir ekseriyetinin çok doğru olduğunu biliyorum. Zaten az sayıda itiraz veya düzeltme oldu. Bir itiraz mekanizması var. Yanlış varsa, yani bu son atılmalarla ilgili yanlışlıklar varsa bunların düzeltilebilmesiyle ilgili de bir imkan var. Bu süreçler çalıştırılır.

KHK’lar ulusal güvenlik meselesi

- Hükümetin KHK’lar ile sadece FETÖ mensuplarının değil, kendine muhalif gördüğü herkesi etkisizleştirmeyi hedeflediği iddiasına yanıtınız nedir?

- Böyle bir şey yok. Şöyle düşünmek lazım. Bakın bir referanduma gidiyoruz. Bu süreç içerisinde eğer siyasi kaygılarla hareket etmiş olsak, zaten bütün bu Kanun Hükmünde Kararnameleri referandum sonrasına bırakmamız lazım. Yani “Aman bu süreçte, referanduma kadar kimseyi karşımıza almayalım” diye hareket etmemiz lazım... Şu noktayı açıkça vurgulamak lazım. KHK, yani ulusal güvenlik meselesi başka bir şey, referandum süreci başka bir şey. Dolayısıyla KHK’lar kendi mecrasında, bir takım raporlar vs eşliğinde hazırlanıyor. Bu itiraz mekanizmasının kurulmuş olması da önemli bir nokta. Yani herkes bilmeli ki, varsa haksızlıklar, bunlar giderilir. Nitekim bunun örnekleri de var biliyorsunuz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.