Şampiy10
Magazin
Gündem

Bu bir futbol yazısı değildir

Konumuz, Barcelona’da futbol hayatını sürdüren Arda Turan’ın ulusal takım kaptanı sıfatıyla yaptıkları.

Mevzu ilk bakışta futbol ve sporla alakalı görünse de, aslında değil.

Mevzu, ‘insan’ olmakla ilgili her şeyden önce.

Uçakta sözlü ve fiili saldırı

Olayın ayrıntılarını VATAN ’ın spor sayfalarında okuyacaksınız ama kısaca şöyle özetlemek mümkün.

Milli Takım uçağı Üsküp’ten havalanmak üzere… Kapılar kapanmış… Milliyet Gazetesi spor yazarı Bilal Meşe, cam kenarındaki koltuğunda oturuyor. Kemeri bağlı…

Arda Turan geliyor ve doğrudan galiz küfürler ederek Meşe’ye saldırıyor. Bağıra çağıra üzerine çullanıp boğazını sıkıyor tecrübeli gazetecinin.

Sonra Instagram hesabından yaptığı açıklamadan anlıyoruz ki yakın geçmişin hesabını kesmiş ‘oyuncu’.

Ve vahim olan, kendini haklı görüyor.

Meşe’nin telefondaki sözleri

Olayı duyar duymaz Bilal Ağabey’i aradım dün sabah.

Hâlâ şoktaydı.

Arda Turan’dan şikayetçi olacağını açıklayan Bilal Meşe’nin telefonda söylediği şu sözler kayda geçsin istiyorum:

- 44 yıldır bu işi yapıyorum. Bugüne kadar ne haberler yaptım ama hiçbir zaman böyle bir tavırla karşılaşmadım. Kaldı ki ben hakaret içeren bir yazı da yazmış değilim. Bana bir yandan şereften, haysiyetten bahsediyor, bir yandan da anama, avradıma küfrediyor.

- Yalnız, bir şey olacağını hissettim biliyor musun? TRT’den İbrahim Kırkayak’a söyledim bir akşam önce, “Benim başıma bir şey gelecek bu uçakta, içimde bir sıkıntı var” dedim.

- Hiçbir şey yapamadım, öyle kaldım… Arda Turan’dan böyle bir şey beklemiyorum ki... Ben Arda Turan’ın her şeyini bilen bir adamım. Ben bu adama İstanbul’dan, özel çizme gönderdim İspanya’ya. Üzerinde isminin yazdığı özel çizme yaptırdım ben bu adama, düşün…

- Instagram’da bir açıklama yapmış olaydan sonra. Çelişkilerle dolu bir açıklama. O yazının altındaki yorumlarda insanlar zaten hak ettiği cevapları vermiş ona. Bir de şu var… Ben böyle bir şey yapmadım ama velev ki ben ağır bir yazı yazdım… Çağırırsın beni, konuşursun. “Arkadaş, ben bu yazıyı hak etmiyorum” dersin. Söyleme şekli vardır bunun.

-Ama şunu söyleyeyim; bu yaptığıyla kendisini bitirdi. Benim boğazımı sıksa ne olur ki? Kem söz kendisine aittir. Bir lâf vardır bilirsin, para ve şöhreti taşımak dünyanın en zor işidir…

- Üzüldüğüm nokta şu… 44 sene sonra geldiğim noktada, hakikaten bu meslekten artık sıkıldım ben. Bırakıp gideyim diye düşünüyorum.

Kötüden de örnek olur

Hem bir gazeteci hem bir sporsever hem de bir baba olarak şikayetçiyim Arda Turan’dan.

Çocuklarıma ‘örnek’ göstereceklerimden biri de o artık. “Bakın böyle olmayın, böylelerini alkışlamayın” diye örnek göstereceklerimden biri.

Ne kadar ‘zeki’ bilmiyorum. ‘Çevik’ olduğunu sahada izliyorum. Sporcunun ‘ahlaklısı’ kriterine uymadığı ise alenen ortada Arda Turan’ın.

Rakip takım başkanını tokatlayan başkanların, topluca saldırıp muhabir döven ‘oyuncu’ların, rakiplere tüküren, küfreden, el kol hareketleri yapanların cirit attığı ve böylelerinin yaptıklarının yanlarına kâr kaldığı ortamda, o da hak ettiği yeri aldı. Kendisine hayırlı olsun.

Allah insana sadece yetenek değil akıl da vermiş… Kullanıp kullanmamak o insanın elinde.

‘Muteber’ değil, ‘müptezel’ olarak anılmayı seçenlere ne söylesek boş.

Dedim ya; konu futbol ya da spor değil. Konu insanlık. İnsan olmak…

Yazının devamı...

Ankara’nın Katar gündemi

Bu yazının kaleme alındığı dün akşamüstü saatlerinde (17 civarında) Ankara’da, diplomasi alanında yoğun bir çalışma vardı.

Diplomatlar ve danışmanları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yapacağı bir seri telefon görüşmesi için son hazırlıkları yapıyordu.

Cumhurbaşkanı’nın, başta Katar olmak üzere, bölge ülkelerini kapsayan bir telefon diplomasisine başlamak üzere olduğu haberi yayılmıştı kulislere.

Erdoğan; Katar’ın dışında Suudi Arabistan, Kuveyt ve Bahreyn’deki mevkidaşlarıyla ortaya çıkan son durumu değerlendireceği görüşmelerine hazırlanıyordu.

Krizde ikinci perde

Dünya yeni haftaya yeni bir kriz haberiyle başladı dün.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Mısır ve Yemen’in Katar ile diplomatik ilişkileri kesme kararı dünyada hem diplomasi hem de ekonomi gündeminin ilk sırasına yerleşti.

Aslında mevzu yeni değil…

Hatırlayacaksınız, 2014 yılında da çok benzer bir süreç yaşanmıştı.

Mesele Mısır Müslüman Kardeşler konusunda düğümleniyor.

İşin temelinde Katar’ın diğer ülkelerden farklı olarak, o konuda kendine özgü, daha ideolojik bir tutum izlemesi var.

2014’te yaşanan 8 aylık krizin ardından, Katar’ın da geri adım atmasıyla buzdolabına kaldırılan konu aslında hiçbir zaman tam olarak kapanmamıştı.

Şimdi görülüyor ki, Körfez ülkeleri, mevcut konjonktürde, ABD’nin de onayını alarak yeniden düğmeye bastı.

Körfez ABD’yi ikna etti

Katar’ı hedef alan bu yeni atak, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti ve hemen ardından yine Trump’ın da katıldığı, 21 Mayıs’ta yapılan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ABD zirvesinin ardından çıktı.

Körfez ülkeleri attıkları ABD destekli bu adımla Katar’ı tabiri caiz ise -hizaya getirmeyi- hedefliyor. Doha’ya “Ya bizimlesin , ya karşımızda” mesajı gayet açık şekilde veriliyor.

Diplomatik çevrelerdeki genel kanaat, Katar’ın bu hamle karşısında geri adım atacağı ve reel politik davranacağı yönünde. 2014’te olduğu gibi…

Tecrübeli diplomatlar, Katar’ın atacağı somut adımlarla krizin büyümesinin önüne geçebileceği görüşünde birleşiyor.

Müslüman Kardeşler listeye girer mi?

Yukarıda da belirttim; Katar krizinin temelinde Müslüman Kardeşler başta olmak üzere Ortadoğu ve Körfez’de var olan bazı gruplara bakıştaki fark yatıyor.

Müslüman Kardeşler ABD’nin terör örgütleri listesinde yer almıyor.

Ancak, bütün bu gelişmeler yakında yaşanabilecek kritik bir gelişmenin habercisi olabilir. Yani kısa bir süre sonra ABD, Müslüman Kardeşler’i terör listesine alırsa, çok da şaşırmamak gerek.

Başta Mısır ve BAE olmak üzere Müslüman Kardeşler konusunda ısrarcı olan ve ABD’yi belli noktalarda etkileme gücüne sahip ülkelerin hedefi uzun süredir bu zaten. Şimdi Katar karşıtı cephenin genişlemesiyle bu ihtimalin daha da güçlendiğini söylemek mümkün.

Trump yakın gelecekte böyle bir adım atar ve ABD Müslüman Kardeşler’i terör örgütü ilan ederse, bu gelişmenin bölgenin gündeminde yeni bir sayfa açacağına şüphe yok.

Tabii Türkiye açısından da öyle…

Yazının devamı...

Nerede kalmıştık?

Başlık bana değil, bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ait. Ankara’da dün düzenlenen Ak Parti Üçüncü Olağanüstü Kongresi’nde yaptığı konuşmada aynen şöyle dedi Erdoğan:

“998 gün sonra aynı salonda, ‘nerede kalmıştık’ diyerek yeniden bir aradayız.”

Yeni kadro, yeni dönem

Adalet ve Kalkınma Partisi’nde yeni dönem dün itibariyle başladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan kurucusu olduğu partinin genel başkanlık koltuğuna yeniden oturdu.

Tayyip Erdoğan, parti yönetiminde birlikte çalışacağı 50 kişilik MKYK’nın (Merkez Karar ve Yönetim Kurulu) yarıya yakınını (19 kişi) değiştirerek önümüzdeki haftalara ilişkin net bir işaret verdi.

Erdoğan listeyle verdiği yenilenme mesajını konuşmasıyla da perçinledi.

Bu yıl sonuna kadar Ak Parti teşkilatında da, yerel yönetim kadrolarında da kapsamlı bir değişiklik yaşanacak.

Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2019’daki çifte seçime partideki mevcut isimler, mevcut yapı ve mevcut atmosfer ile gitmeyecek.

Bu arada, Bakanlar Kurulu’nda da yine ciddi bir revizyon yaşanacağını konuşuyor herkes.

Çoğunluğun tahmini kabine revizyonunun bu hafta içinde gerçekleşeceği yönünde.

Fetö ile mücadele konusundaki o sözler

Tayyip Erdoğan, kadrosunu yenileyeceği Ak Parti’de 2002 ruhunu yeniden canlandırmayı hedefliyor.

Bir kısmı yorulan, bir kısmı ise gelinen nokta itibariyle artık partiye yüke dönüşmüş, safralaşmış olan kadrolardan arınıp 2019’a kadar tazelenmiş bir Ak Parti… Diğer bir deyişle, güncellenmiş bir Ak Parti. Hedef bu.

Bu kadro yenilenme süreci aynı zamanda sessiz sedasız bir operasyon niteliğinde de olacak gibi görünüyor. İktidar partisinin bünyesindeki FETÖ ile ilintili kişilerin tasfiyesi operasyonu…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü konuşmasının FETÖ ile mücadeleye ilişkin şu kısmını, yazının tam bu noktasına not düşmekte fayda var:

“Eğer bu mücadele gerektiği gibi güçlü şekilde yürütülmezse ülkemiz çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. Bunun için herkesi, ucu en yakınlarımıza dokunsa bile, bu mücadeleye destek vermeye davet ediyorum. Avukatlar aracılığıyla yürütülen kirli pazarlıklarla, göz boyamaya yönelik itirafçılık oyunlarıyla bu mücadelenin sulandırılmasına izin vermeyeceğiz.”

Bu sözler içinde şüphesiz en dikkat çekeni “Ucu en yakınlarımıza dokunsa bile” vurgusuy du.

Salondaki algı, Erdoğan’ın bu sözlerle, bugüne kadar yorum yapmadığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile damadı Ömer Faruk Kavurmacı ’yı kast ettiği şeklindeydi.

“Avukatlar aracılığıyla yürütülen kirli pazarlıklar” ifadesinin hedefinde kimlerin olduğu ise merak konusu oldu.

Şampiyonun unvan maçı

Ve son birkaç cümle…

Dünkü kongre, Tayyip Erdoğan açısından bir anlamda ‘şampiyonun unvan maçı’ydı.

Kısa süre için terk etmek zorunda kaldığı unvanını geri aldı Erdoğan dün Ankara Arena’da.

Erdoğan siyasette yıllardır şampiyon.

Şimdi ise belki de şampiyon olmaktan daha zor bir aşama var önünde.

Yepyeni koşullarda ve neredeyse yarısı yenilenecek bir takımın başında o unvanını korumak zorunda.

Yazının devamı...

‘Daha fazla uzatmaya tahammülümüz yok’

Çin’de, Asya’yı Anadolu üzerinden Avrupa’ya bağlayacak olan Kuşak ve Yol Girşimi’yle ilgili düzenlenen foruma katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, beraberindeki gazetecilerin sorularını yanıtladı. 16-17 Mayıs’ta ABD Başkanı Trump’la görüşecek olan Erdoğan, YPG sorunuyla ilgili mesajlar verdi.

Obama yönetiminin iftirası!

- Amerika’da özellikle düşünce kuruluşlarında bu konu şu şekilde gerekçelendiriliyor: ‘Önceleri ABD Türkiye’den DEAŞ’la mücadelede yardım istedi fakat Türkiye önce direndi. ABD de (Obama yönetimi) o sırada PYD’ye yatırım yaptı.’ Türkiye, DEAŞ’la mücadelede yavaş mı kaldı?

“Bu tepeden tırnağa zırvadır, yalandır, uydurmadır, iftiradır. Bir kere daha Amerika DEAŞ tehlikesini fark etmeden önce, Türkiye bunu fark etmiş ve ona karşı tavrını en sert şekilde ortaya koymuştur. Eğer biz bu tavrı ortaya koymamış olsaydık DEAŞ bu bocalamanın içine girmezdi. Irak’ta biz mi varız, orada kim var? Koalisyon güçlerinin başında kim var? ABD var. DEAŞ Musul’a girdi mi, girdi. Ambar’a girdi mi, ne yaptılar? Hiç. Ama orada üssümüze saldırmaya yeltendiler, biz derslerini verdik. O üs Peşmerge’yi yetiştirdi. Kime karşı DEAŞ’a karşı. DEAŞ’a karşı mücadele vermediğimizi söylemek Türkiye’ye ihanettir. Obama yönetiminin iftirasıdır. Bu dönemde Suriye ve Irak meselesini ne yazık ki burada Trump’ın kucağına bu şekilde bırakmıştır. Aşağıda Obama’nın ekipleri var. Onlarla beraber bana göre Irak ve Suriye’ye bakıyor. Ben de diyorum ki, ne burada YPG’ye ne PYD’ye ihtiyaç yok. Bunlar terör örgütüdür. DEAŞ ile mücadele için YPG ile işbirliğini şart telakki etmek, aslında koalisyonun ve ABD’nin itibarını yok etmektir. Bu mücadeleyi bizler, NATO’da birlikte olduğumuz güçlerle bu bölgedeki diğer ülkelerle Suudi Arabistan başta olmak üzere Katar, Lübnan, Ürdün hep beraber pekala yapabiliriz. Biz bunu, Cerabslus, Dabık, Rai, El Bab’da ispat ettik. Şimdi diyoruz ki Mümbiç’te ve Rakka’da ispat ederiz. Bakın Sayın Trump bir açıklama yaptı, ki bu bizim Obama’ya teklifimizdir. Dedik ki, ‘eğit donat’ olayını biz yaparız. Uçuşa yasak bölge ilan edelim dedik. Aynı zamanda terörden arındırılmış güvenli bölge olsun dedim, bu benim ilk yaptığım açıklamadır. Trump da benzer açıklamayı yaptı. Bir taraftan da Özgür Suriye Ordusu eğitimini veriyoruz. Bu sayıyı daha da artırmak suretiyle SGD’ye SDF’ye ihtiyaç yok. Gerekirse ayrıca destek veririz ve meseleyi hallederiz.”

Suriyelilere vatandaşlık

- Trump’la görüşme nokta mesabesinde olacak dediniz. Şimdiye kadarki görüşme turlarında belirleyici görüşme mi olacak dediniz?

“İnşallah, ona dayanarak söyledim. Bu iş çok uzadı. Artık daha fazla uzatmaya tahammülümüz yok. Niye yok, bakın 3 milyon insan Türkiye’de. Eğitimden sağlığına her şeyi A’den Z’ye bize ait. Biz ne zamana kadar bunu yapacağız. Aynı şey bir zamanlar Ürdün’de Filistinliler için oldu. Ürdün belli desteği aldı. Lübnan aynı durumda. Bugün belki yarına kadar bunu kaldırıyoruz. 25 milyar doları bulduk. Ama yarın ne olacak. Bazı çareler bulmamız lazım. Nitekim şu anda vatandaşlığa alma konusunu gündeme getiriyoruz. Ana muhalefetin başındaki ‘Ülkenin kendi vatandaşları aç’ diyor. Eğer işe gelme noktasında vasıflara haizse sen onu işe alırsın, kaçak mı çalıştırırsın, adam doktor, adam mimar. Açalım önünü adam çalışsın. Kendi vatandaşın olup da kaçak çalışan var. Biz kayıt altına alalım istiyoruz Bu şekilde kamplarda çok insan var.”

‘DEAŞ’ın hedefindeyim’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEAŞ’a karşı mücadele konusunda Türkiye’nin başta destek vermediği yönündeki iddialara yanıt verirken, “Başından beri niçin Tayyip Erdoğan neden batı basınının olduğu gibi DEAŞ’ın da hedefindedir? DEAŞ’ın hedefinde ben varım. Kendi yayın organlarında benim boy boy resimlerim var. Bu iftirayı atanların bu yayın organlarında resimleri var mı?” dedi.

‘Terörü yerle yeksan edecek’

Kuşak ve Yol Forumu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünya genelinde 60’dan fazla ülkeyi kapsayan Yeni İpek Yolu girişimi, yaklaşık 40 milyon kilometre karelik bir alanı ve dünya nüfusunun 4,5 milyarını ifade eden çok önemli bir proje. İkili, çok taraflı ve bölgesel iş birliklerinden istifade edecek bu girişimin, kazan-kazan anlayışıyla hayata geçirilmesi büyük önem arz ediyor. Siyasi ve ekonomik alanda birbiriyle uyumlu bir sistemin tesisi, bölgemizde istikrar ve refah temelli yeni bir dönemin de kapılarını aralayacaktır” dedi.

‘Bu ittifakı boğduramayız’

- Sizden önce Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ön temaslar yaptı, Trump’la da görüşüldü. Nasıl bir izlenim aldınız? Size nasıl bilgiler verdiler?

”Ön heyet Trump ile görüşmedi, belki bir fotoğraf karesidir. Onlar Trump’ın altında diyebileceğimiz kişilerle temas ettiler. Bir ön bilgilendirme yaptılar. PYD/YPG, bunlarla ilgili olarak Amerika’nın duruşuyla bizim duruşumuzu netleştirecek, işimiz kolay olsun diye yapılan adımlardır. Birçok belgeler sundular. Şimdi de nihai görüşmeyi biz yapacağız. Ondan sonra da nihai kararımızı vereceğiz. Eğer stratejik müttefiksek ittifak içinde karar almamız lazım. İttifaka gölge düşecekse başımızın çaresine bakmamız lazım... Biz bu ittifakı Türkiye’nin aleyhine olacak yaklaşımlara boğduramayız. Bunu özellikle ifade etmem lazım.”

Putin’le görüştüler

Zirveye katılan liderler aile fotoğrafı çektirdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ayak üstü kısa bir görüşme gerçekleştirdi. Açılış konuşmasında ardı ardına kürsüye çıkan Erdoğan ve Putin’in aile resminde yan yana durması ve Putin’in solunda da Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in yer alması dikkat çekti.

‘Annelerin, eşlerin karıştırılması çok çirkin’

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir televizyon programında ve sosyal medyada Atatürk, annesi Zübeyde Hanım ve Afet İnan ile ilgili hakaret içeren programlar yayınlanması ve soruşturma açılmasıyla ilgili soru üzerine şunları söyledi: “Olay çok çirkin. Şüphesiz ki annelerin eşlerin bu işe karıştırılması son derece çirkin. Olay yargı sürecine girdiği için olayı kendimi yargı yerine koymak suretiyle değerlendirmem doğru olmaz. Zaten önce gözaltı, sonra tutuklama işlemleri oldu. Nereye kadar uzar bunu yargıda göreceğiz.”

‘Yerli parayla ticaret bize güç katar’

- Uluslararası ticarette özellikle bazı ülkelerle yerli paranın kullanılması konusunda çağrınız olmuştu. Çin ile Türkiye arasında para takası gerçekleşmişti. Bu yönde ilerleme var mı?

”Doğrusu bunu gerçekleştirirsek bir defa kur baskısından paralarımızı kurtarmış oluruz. Onun için de bizzat ekonomi bakanlarımız başta olmak üzere bunun yanında 3. nükleer enerji olayı gerçekleşirse veyahut da kredi olayı gerçekleşirse bu konularda alışverişlerde yerli parayı kullanmak, bir tarafta Çin parası Yuan, diğer tarafta TL bize ciddi güç katacaktır. Rakamlar ufak değil. Ciddi rakamlar var. Onun için de bu sürekli olarak gündemimizde. Merkez bankalarımızı görüştürüyoruz. Gerek Rusya gerek İran gerek Çin’le temas söz konusu. En ciddi süreçleri Rusya ve Çin ile yapıyoruz. Yerli paraya geçişin ilk adımlarını atarsak diğer ülkeler de bunu takip eder.”

Yazının devamı...

Atatürk diyor ki...

Gündem zavallı meczuplar tarafından işgal edildi.

Başka çok sıfat var dağarcığımda onlar için kullanabileceğim ama değmez.

Mevzu malum... Meczupların Atatürk’e uzattıkları zehirli dilleri.

***

Sayfalarca yazabilir, sütunlarca aşağılayabilirim o zavallıları ama dedim ya değmez; bırakıyorum, pisliklerinde boğulsunlar.

Tabii başlayan süreçte yargının gereğini yapması koşuluyla bırakıyorum.

***

Zavallı meczupların yarattığı gündemin tek olumlu tarafı var...

Atatürk’e bağlı, O’nun ilkeleriyle yaşayan biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bir kısmını uykularından uyandırdılar.

Mustafa Kemal’i ihmal edenlerin kendilerine gelmesine vesile oldular.

Bardağın dolu tarafı bu.

***

Madem yeri geldi; o beğenmedikleri, o sevmedikleri, o hakaret ettikleri Mustafa Kemal Atatürk’ün bazı sözlerini hatırlatayım.

Zaten işte O’nun bu ve benzeri vecizelerinden rahatsız o tipler ve sütre gerisinde sessizce olan biteni izleyen yancıları.

Bakın neler söylemiş Atatürk.

Mesela...

“Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden, rahat yaşama yollarını aramayı itiyat hâline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar” demiş Atatürk.

***

Ya da bakın 1930’da hangi cümlelerin altına atmış imzasını:

“Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetlerine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.”

***

Veya 1925’te sarf ettiği şu meşhur cümleleri:

“Baylar ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”

***

Mesela cumhuriyetin ilan edildiği sene, 1923’teki şu sözleri:

“Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.”

***

Ve aynı Atatürk’ün yine 1923’te ve yine din ile Müslümanlık ile ilgili şu ifadeleri:

“Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.”

***

“Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor.”

***

“Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslamın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı.

***

“Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alakası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.”

***

Bilmem anlatabildim mi?

Yazının devamı...

Olumlu adımlar ve vicdan

Kemal Kurkut...

21 Mart 2017’de Diyarbakır’da, Nevruz tören alanının girişindeki polis kontrol noktasında dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle vurularak öldürüldü.

Polis kurşunuyla yaşamını yitiren 23 yaşındaki üniversite öğrencisinin hayatını kaybettiği olayla ilgili soruşturma açıldı. Ancak soruşturmada gizlilik kararı var. Bu nedenle ateş açan polis ya da polisler hakkında ne işlem yapıldığını kamuoyu tam olarak bilmiyor.

Soruşturma kapsamında iki polis memurunun açığa alındığı konuşuluyor ama dediğim gibi resmen teyit edilmiş bir bilgi değil bu.

***

Muhammet ve Furkan Yıldırım...

4 Mayıs 2017 saat 00.30’da Silopi’de, evde, yataklarında uyurken yaşamlarını yitirdiler.

Muhammet 7, kardeşi Furkan 6 yaşındaydı.

Ölüm sebebi, evin duvarına zırhlı bir polis aracının çarpmasıydı. Zırhlı aracın çarpması sonucu yıkılan duvarın altında kalan iki çocuk uyudukları yer yatağında öldü.

O polis aracını kullanan memurun tutuklandığı haberi geldi dün.

***

Arif Aygün...

FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle KHK ile ihraç edilen ve hakkında yakalama kararı bulunan ikinci sınıf emniyet müdürü...

3 Mayıs 2017 sabahı, Ankara’da kendisini takip eden polis ekibinin dur ihtarına uymayıp koşarak kaçmaya başlaması üzerine, polisler tarafından bacağından vurularak yakalandı. Tedavisinin ardından gözaltına alındı.

***

Yukarıda yakın geçmişten üç örnek var.

İlk ikisi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, üçüncü olay başkent Ankara’da yaşandı.

İlk olayda bir genç, ikincisinde iki çocuk hayatını kaybetti. Failler polis memurları. Üçüncü olayda, polisler kaçan şüpheliyi öldürmek değil yaralamak için ateş açtı ve sonuç da aynen öyle oldu. Yani yapılması gereken yapıldı ve sonuçta herhangi bir soruşturmaya da gerek kalmadı.

***

Açık söylüyorum; güvenlik güçlerinin teröristle mücadelesini ayrı tutuyorum. Bu konuyu tartışmam bile.

Elinde silah olan teröristi vurup öldüren polise, askere kimsenin bir sözü olmaz, olamaz. Dünyanın her yerinde bu böyledir.

Bu yazının konusu, teröristin karşısına canı pahasına çıkanlar ve onların yaşadıkları değil.

Yazının konusu yukarıda anlattığım türden örnekler ve sonrasında ortaya çıkan tablo.

O tabloda eğer; ölenin kimliği, aidiyeti, ideolojisi, milliyeti, ırkı, mezhebi, rengine göre davranmak varsa, bu ‘insan’ olmaya aykırı bir durum değil midir?

Öldürenin kimliği, aidiyeti, ideolojisi, milliyeti, ırkı, mezhebi, rengine göre davranmak da öyle.

Olumlu adımlar

Kemal Kurkut vakası da, Furkan ve Muhammet Yıldırım’ın ölümü de, devam eden soruşturmalarla aydınlatılır; gerçekler ortaya çıkar, kusuru ya da suçu olan kim varsa hakim önüne çıkar, adil yargılanırsa vicdanlar yaralanmamış olur.

Ayrıca soruşturmalarda gereği yapıldığı sürece, olayların siyasete malzeme yapılmasının, istismar edilmesinin de önüne geçilir.

Her iki soruşturmada da şüpheli memurlar hakkında işlem yapılmış olması, hukuk devleti olmanın gereğidir.

Böyle olumlu adımlar kamu vicdanını rahatlatır. Vatandaşın devlete olan güvenini tesis eden de bu tür durumlarda idarenin gereğini yapmasıdır zaten.

***

Bu olayların Diyarbakır’da, Silopi’de ya da Edirne veya Çorum’da yaşanması hiçbir şeyi değiştirmez, değiştirmemeli.

Medya ve kamuoyunun ilgisi de olayların yaşandığı yerlere göre şekillenmemeli.

İnsan canının değeri yerine göre, kaybedene ya da alana göre değişebilir mi?

Hangi saik ile olursa olsun, çocukların, insanların ölümüne çifte standartlar ile yaklaşmak, insanlıktan uzaklaşmak değil de nedir?

İnsanı insan yapan ‘vicdan’ı değil midir?..

Soruşturmaların bu anlayışla yürütülüp, eşitlik ve adalet ilkeleri çerçevesinde sonuçlandırılacağına inanıyorum.

Yazının devamı...

ABD'ye öncü trio (*)

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın dün Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) gitti.

Fidan - Akar - Kalın üçlüsü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 gün sonra ABD’nin başkenti Washington DC’ye yapacağı önemli ziyaret öncesi, hazırlık görüşmelerini yapacaklar.

Kritik gündeme hazırlık

Cumhurbaşkanı Erdoğan 16 Mayıs tarihinde Beyaz Saray’da, ABD Başkanı Donald Trump ile görüşecek.

Bu randevu, Erdoğan’ın Amerika’nın yeni başkanı ile ilk yüz yüze temas olması itibariyle ayrı bir anlam taşıyor.

Trump-Erdoğan buluşmasının gündemi de çok yoğun.

İki devlet başkanının masasındaki dosyaların her biri ayrı öneme sahip.

Ankara’dan dün Washington’a giden ‘kritik trio’ da işte o görüşmenin alt yapısını hazırlayacak. 16 Mayıs’ta Beyaz Saray heyetinde yer alacak üç kritik isim, muhataplarıyla görüşmelere bugün başlıyor.

Masadaki başlıklar

Suriye başlığında; Türkiye ile Rusya’nın geldiği son noktanın yanı sıra ABD’nin bu ülke topraklarında YPG ile iş birliği yapmaya devam etmesi, Türkiye’nin de bu duruma tepkisi Beyaz Saray’daki buluşmanın en kritik bölümlerinden olacak. Muhtemel Rakka operasyonu da bu bağlamda ele alınacak.

Keza Irak... Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkiler, bölgedeki PKK varlığı ve Türkiye’nin yürüttüğü sınır ötesi terörle mücadele konuları Erdoğan Trump görüşmesinde masada olacak.

Ankara açısından büyük önem taşıyan dosyalardan biri de, malum, FETÖ meselesi. Türkiye, ABD’den Fethullah Gülen’in iadesi ve FETÖ yapısıyla mücadelesine destek isteğini yineleyecek.

Kimler ile görüşecekler?

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar, MİT Müsteşarı Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Kalın’dan oluşan üçlü heyetin Washington programına gelince...

Ankara’daki güvenlik ve istihbarat kaynakları kesin olmamakla birlikte - ‘öncü’ olarak nitelenen bu üçlünün görüşeceği isimlerin ‘mevkidaş’ları olacağı yorumunu yapıyor. Yani...

Son dönemde Hulusi Akar ile art arda görüşmeler yapan ABD Genelkurmay Başakanı Orgeneral Joseph Dunford, göreve gelmesinin ardından ilk dış ziyaretini Ankara’ya yapan CIA Başkanı Mike Pompeo ve ABD Başkanı’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral Herbert Raymond McMaster.

Bu arada, McMaster’a bir parantez açmakta fayda var...

Birinci Körfez Savaşı, ardından da Afganistan ve Irak’ın işgallerinde gösterdiği performans sebebiyle ABD’de ‘savaş kahramanı’ olarak adlandırılan Korgeneral McMaster, 2014 yılında Time Dergisi tarafından “Amerikan Ordusu’nun geleceğinin mimarı” olarak nitelenip ‘dünyanın en etkili 100 kişisi’ listesinde yer almış bir isim.

Salı günü dönüyorlar

Kalın - Akar - Fidan üçlüsü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 17 Mayıs tarihlerindeki resmi ziyaretine kadar Washington DC’de kalmayacak. Aldığım bilgiye göre, 9 Mayıs Salı günü Türkiye’ye dönecekler.

Üç yetkili, ABD’de yaptıkları görüşmeler hakkında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve heyette yer alacak diğer üst düzey isimlere bilgi verecek ve böylece gezinin son hazırlıkları Ankara’da tamamlanacak.

Üçlü, Washington DC Ankara hattındaki bu mesailerinin sonunda, 14 Mayıs’ta Çin’in başkenti Pekin’e, oradan da direkt ABD’ye gidecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmi heyetinde yer alacak.

(*) Üçlü.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.