Şampiy10
Magazin
Gündem

Moda dolu bir hafta

Geçtiğimiz haftayı takvimimdeki onca nota bakıp İstanbul’un farklı köşelerinde koşuşturarak geçirdim. Ardı ardına paylaşılan hikayeler, yanak yanağa çekilen selfie’ler derken pek çok yeniliği duyurabilmek için şekilden şekile girdim. Şimdiyse bir kere de sizinle birlikte geçen haftanın olup bitenlerine göz atalım istedim

Birlikte daha güçlü

Türkiye’nin önde gelen moda yayınlarından ELLE, şehrin en yenilerinden Fairmont Quasar Istanbul’da iki güne yayılan bir alışveriş etkinliği düzenledi. Bir yanda ELLE dergisi editörlerinin seçkisinde yer alan birbirinden keyifli ve stil sahibi markalar satış yaparken diğer yanda moda dünyasının öncü isimlerinin söyleşileri vardı.

Dilek Hanif ve Tuvana Büyükçınar gibi Türk moda camiasının ağır toplarını, 5th Position, Fonfique ve Derya Açıkgöz gibi yenilikçi markalarla bir araya getiren ‘ELLE Edit’ adlı etkinliğin önemli yanlarından birisi, sadece kıyafetler üzerine yoğunlaşılmamasıydı. Aksesuar, dekorasyon ve kırtasiye gibi alanlardan seçilmiş markalar arasında benim ilk kez tanıştığım ve sizin de keşfetmenizi önereceklerimse şöyle: Zerender’s Umbrella adlı tasarım şemsiye markası, Seasons & Stories adlı vintage aksesuar markası, Jeevels & Co adlı mücevher markası, Luss İstanbul adlı merserize çantalar üreten aksesuar markası.

Moda dünyasına hareket getiren, yeni markalara görünürlük sağlayan, sıcak satış imkanı sunan ve birlikten kuvvet doğuran bu tür etkinliklerin artmasını bekliyorum.

Çiçek gibi kutlama

Ünlü Fransız bakım markası Nuxe, artık bir efsane haline gelen kuru yağının yeni yaşını çiçeklerle dolu bir etkinlikte kutladı. Üstelik markanın ilk ürünü ve aslında ilk büyük başarısı olan Huile Prodigieuse adlı kuru yağ, 25 yıllık tarihinde ilk kez formülünü yeniledi.

Tsubaki yağı ve argan yağı gibi yeni içeriklerle zenginleşen bu ikonik yağın yeni yaş kutlaması da tabii ki ferahlığın ve tazeliğin hakimiyetindeydi. Kasvetli ve yağmurlu bir İstanbul gününde çiçeklerle bezeli rengarenk bir kutlama hepimize çok iyi geldi.

Da Vinci’nin şifresi

Hava kararıp da şehir biraz daha gizemli hale geldiğinde, bu gizemi dağıtmak için soluğu Sunset’te aldık. İsviçreli lüks saat üreticisi IWC Schaffhausen’in geçtiğimiz aylarda tamamen yenilediği Da Vinci koleksiyonuna özel olarak hazırlanan gece bir hayli kalabalıktı. 80’lerin öne çıkan saat modellerinden izler taşıyan ancak bir yandan da aradan geçen bunca zamana rağmen hala ‘güzel’ kalabilen bu saatleri görünce, Da Vinci şifresine yapılan gönderme çok daha anlamlı hale geldi. Çünkü davetliler, zamanın güzellik kodlarını çözmek konusunda bir hayli hevesliydi. Tabii dans etmek konusunda da.

Ayakkabı ve çanta tutkunlarına

“Etkinlikleri boş ver, ben evimin rahatlığında alışveriş yapmak istiyorum” diyenleri de unutmadım. Hazır yeni sezon gelmişken gardırobunu yenilemek isteyenler için Boyner’in düzenlediği ‘Ayakkabı Çanta Festivali’ kaçırılmayacak bir fırsat. 9 Nisan’a kadar devam edecek bu festivalde yüzlerce markanın birbirinden şık ayakkabı modellerini özel indirim fırsatlarıyla bulabiliyorsunuz.

Ben online mağazada epey bir gezip dolaştım ve yaz için kendime uygun birkaç sırt çantası seçtim. Siz de eğer hızla yaklaşan yaz için hazırlıklara başladıysanız Boyner Ayakkabı Çanta Festivali’ne göz atabilirsiniz.

Yazının devamı...

Online alışveriş atılımı

Ne yalan söyleyeyim, 2017’de olmamıza rağmen online satış yapmayan markaları biraz garip buluyorum. Yumurtadan deterjana kadar her şeyi birkaç tıkla kapımıza kadar getirebiliyorken en sevdiğimiz markalara online olarak ulaşamamak, büyük bir eksiklik gibi geliyor.

Elbette lüks moda markalarının mağazada yaşattığı deneyimi online dünyada yaşamak mümkün değil. Sonuçta hepimiz o ışıl ışıl mağazalara girmeyi, gereğinden fazla ilgili satış danışmanlarına sayısız soru sormayı, bazı parçaları defalarca denemeyi, sonrasında da elimizde çok sevdiğimiz bir markanın logosunu taşıyan alışveriş torbalarıyla sağda solda gezmeyi çok seviyoruz.

Ancak kimi zaman da bazı şeylerin parmak ucumuzda olmasının kolaylığını yaşamak istiyoruz. Geçtiğimiz yıl Zara, birkaç gün önce H&M derken pek çok hızlı moda markası online alışveriş trendini yakaladı. Sıra, lüks markalarda. Örneğin Céline, bu sene içerisinde online mağazasını açacağını duyurdu. Yaratıcı yönetmen olarak markanın direksiyonunda bulunan Phoebe Philo bu karardan rahatsız olsa da LVMH grup, online alışveriş trenini kaçırmak istemiyor. Evet, grup pek çok markası için bu atılımı yapmakta geç kalmış olsa da bu seneyi harekete geçme senesi olarak ilan etmiş. Hatta kulislerde markalar için ayrı ayrı online mağazalar açmak yerine tek bir site üzerinden bütün markalara erişilebilecek bir model kurulacağı da konuşuluyor.

Umarım lüks alışveriş deneyimini dijital dünyaya taşımanın bir yolu bulunur ve hem mağazadaki eşsiz lüks deneyimi hem de hızlı ve kolay sipariş verebilme keyfi ortak noktada buluşur.

Gucci zamanı

2000’lerin başında Tumblr paylaşımlarında hayat bulan fotoğraf altına komik mesaj yazma trendi, Gucci’nin saat koleksiyonu için yeniden yorumlandı. Kısaca #TFW olarak bilinen, Türkçe’ye ‘belirli bir anda hissedilenler’ diye çevirebileceğimiz içeriklerde bir Gucci saat üzerinden hikayeler anlatılıyor. Örneğin bir klasik tabloda resmedilmiş kadın figürünün koluna markanın en güncel saat modellerinden birisi yerleştirilmiş. Görselin altındaysa ‘Yeni bir saat aldığında ancak gösterecek kimsen olmadığında...’ yazıyor. Bu eğlenceli yaklaşım, lüks bir markanın milenyum çocuklarına ulaşma çalışmalarının yeni bir adımı olarak görülebilir. Benim Gucci ile ilgili tek merak ettiğim konu, acaba internetin sonsuz dünyasında girilmedik site, yıkılmadık klişe, yapılmadık proje bırakıp bırakmayacakları.

Trend alarmı: Metal tırnaklar

Son bir haftada en az üç arkadaşımda karşılaştığım metal tırnaklar, bangır bangır gelen bir trendin habercisi olabilir mi? Hem de eskiden sadece güzellik salonlarında birkaç farklı işlem sonucunda elde edilebilen bu tırnaklar artık tek bir ojeyle yaratılabilecekken .

Evet, yanlış okumadınız. Tırnaklarınızda sıvı metal görünümü yakalamak için artık sadece bir kat oje sürmeniz yeterli olacak. Ciaté London markası, üç yıllık bir çalışmanın sonucunda ek bir işlem gerektirmeyen bu ojeyi üretmiş ve yakında satışa sunacakmış. 2017 trendlerine hızlı bir giriş yapabileceğiniz bu ojeyi alışveriş sepetine eklemek içinse biraz daha bekleyeceksiniz.

Yazının devamı...

Hayallere kavuşturan trend

Geçtiğimiz yaz trend listelerini alt üst eden ve kadınların favori aksesuarları arasına giren saç küpeleri, yazın yaklaştığı şu günlerde yeniden radarımızda. Ben bu trende ilk başlarda anlam verememiştim; ancak, sonrasında çevremde güzel uygulamalarını gördükçe havalı bulmaya başladığımı itiraf etmeliyim.

Stilinizi saçlarınıza taşıyabileceğiniz bu saç küpeleri (ya da bazılarının deyimiyle saç yüzükleri) markaların da dikkatinden kaçmadı tabi. Bazı saç bakım ve şekillendirme markaları, kendi isimleriyle saç küpeleri üretti. Bazılarıysa daha faydalı projelere imza attı. Tıpkı ‘Gliss ile Desteğin Yeter, Hayallere Güç Ver’ projesi gibi.

Gliss markası düşünmüş, taşınmış ve kadınların özgün duruşlarını yansıtmalarını sağlayan saç küpesi trendini, özgür ruhlarla buluşturmuş. Ayşe Kucuroğlu, Aslışah Alkoçlar, Başak Dizer Tatlıtuğ, Yasemin Özilhan ve Ayşe Tolga gibi ünlü kadınların tasarladığı saç küpeleri, Watsons mağazalarında satışa sunulmuş. Bu satıştan elde edilecek gelirse İstanbul Kültür Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Yaratıcı İş Fikirleri’ yarışmasının kazananlarına aktarılacakmış. Yani aslında her satış, bir kadının hayallerine doğru uzanan yolda destekçisi olacakmış.

Bu tür iş birliklerini sıklıkla duysak da moda dünyasının trendlerini takip ederek yaratılan destek projelerinin bendeki yeri ayrı. Bakalım bu yarışmadan çıkan fikirler günlük hayatımıza kadar ulaşacak mı?

Arket geliyor

H&M grubu, farklı stillere hitap eden alt markalarına bir yenisini daha ekliyormuş. Hem ‘market’ kelimesini çağrıştıran hem de İsveççe‘de boş sayfa anlamına gelen Arket, önümüzdeki sonbaharda Londra’nın en ünlü caddelerinden Regent Street’te kapılarını açacakmış.

Kuzey sadeliğini farklı kesimlerle buluşturan COS, modayı eğlenceli hale getiren Monki gibi markalara havalı bir alternatif sunacak olan H&M grubu, Arket ile klasik şıklığı yakalamak isteyen moda severlere hitap edecekmiş. Tabii ki ufak dokunuşlarla bu tasarımları daha çekici hale getirerek.

Bir moda marketiyle mi karşılaşacağız, beyaz bir sayfa açan yeni bir markayla mı tanışacağız, henüz bilmiyorum. Ancak sektöre adım atan her yeni markanın bizim için stilimizi yansıtabileceğimiz daha çok alternatif anlamına geldiğinden eminim.

Olup biten

- Saint Laurent sonbahar defilesi podyumunda karşılaştığımız ışıltılı çizmeler, henüz satışa çıkmadan liste başına yerleşti. Öyle ki New York’un en ünlü mağazaları, bu botlar için şimdiden uzun bir bekleme listesinin olduğunu açıkladı. Üzerinde üç binden fazla taş bulunan ve on bin dolarlık etiketiyle dudak uçuklatan bu çizmeleri kimlerin giyeceğini merakla bekliyorum.

- Moda dünyasının dahi çocuğu J.W. Anderson, kendi adını verdiği markası ve LOEWE için hazırladığı koleksiyonlarla son zamanların en gözde tasarımcılarından. Anderson’ın bir sonraki hamlesiyse uzak doğunun yıldız markalarından Uniqlo ile gerçekleştireceği iş birliği. Daha önce Topshop ile benzeri bir çalışma yürüten tasarımcının sunduğu koleksiyon saatler içinde tükenmişti. Uniqlo ve J.W. Anderson iş birliğinin de ışık hızıyla tükeneceğinden şüphem yok. Umarım ben de hızlı davranıp birkaç parçayı alışveriş sepetime ekleyebilirim.

Yazının devamı...

Hassasiyet mevzusu

Son yıllarda gittikçe artan ‘hassasiyetler’ elbette moda dünyasını adım adım bir sonraki seviyeye taşıyor. Defilelerdeki modellerin çeşitliliğinden tutun da reklam kampanyalarının her tip tüketiciye erişebilmesine kadar pek çok konu, belirli hassasiyetler üzerinden yeniden kurgulanıyor.

Markalar, milyonlarca farklı insanı göz önünde bulundurarak, kalıpların dışına çıkmaya çabalıyor. Sadece Afro-Amerikanlar için üretilen şampuanlar, büyük beden kıyafetlere odaklanan koleksiyonlar ve benzeri pek çok yenilik, herkesi kucaklayan bir dünyanın kapılarını açmamıza yardımcı oluyor.

Ancak bazen, bu hassasiyetlerin abartılabildiğini düşünüyorum. Bir moda yayınını kapaklarında birkaç sayı üst üste beyaz tenli model yer alıyor diye eleştirmeye çalışmak, bir süre sonra anlamını yitiriyor. Bir tasarımcının esin kaynağı olan kabile desenlerini işaret edip “Topraklarımızı sömürdüler, sıra kültürümüzde!” diyerek isyan etmek, aktivist yanımı yakalayamıyor.

Tory Burch ile son dans

Durumun son örneği, Tory Burch markasının son günlerde başına gelen talihsiz serüvenler dizisi. Markanın yeni kampanyası için, içerisinde Poppy Delevingne ve iki modelin yer aldığı bir video hazırlanmış. Videoda modeller, sosyal medyada popüler olan bir şarkıyla dans ediyorlarmış. ‘Mış, mış’ diyerek anlatıyorum çünkü videoyu izleme şansım olmadı. Reklam videosu, pek çok olumsuz yorum nedeniyle apar topar yayından kaldırılmış.

Olumsuz yorumların nedeniyse bir hayli garip. Videoda yer alan şarkı ve şarkıyla birlikte yapılan dans siyahi sanatçılar tarafından yaratılmasına rağmen videodaki modeller beyaz tenliymiş. Evet, bu cümleyi tekrar okuyabilirsiniz. Eminim ki bu cümle sadece bana garip gelmeyecek.

Elbette hepimiz moda dünyasının her dil, din, ırk, cinsiyet, eğilim, sosyal statü ve görünümü kabul eden, kocaman bir dünya olmasını temenni ediyoruz. Ancak bu temenniye sahip aklı başında insanlar olarak hassasiyetleri hangi noktada ve nasıl devreye almamız gerektiğini de yeniden değerlendirmemiz gerekiyor. Ben Tory Burch videosunu izleyip o şarkıyla birlikte dans edebilmeyi çok isterdim. Tabi bunun, son dans olduğunu bilmeden.

Güzellik enstitüsü

Doğallığı ön plana koyan, cilt bakımı denince akla gelen ilk markalardan olan Decléor, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek Decléor Institute’ün kapılarını açtı. Biz de blogger Rüya Büyüktetik ev sahipliğinde herkesten önce bu enstitüyü keşfetme fırsatı yakaladık.

Hem profesyonel estetisyenlerden bilgi alıp hem de bütün duyuları harekete geçiren bakım ritüellerini deneyimleyebileceğiniz bu enstitü, markanın dünya çapındaki ikinci şubesi. Fransa’da bir hayli popüler olan bu enstitünün yeni şubesinin Türkiye’de açılması ise sektör açısından çok önemli.

Bu yatırım, benim ‘kendini iyi hissetme’ olarak adlandırdığım pazarın ülkemizde ne kadar güçlü olduğunu bir kere daha ispatlıyor. Eğer aromaterapiye ilginiz varsa ve kendinizi şımartabileceğiniz bakım ritüellerine karşı koymakta zorlanıyorsanız ilk fırsatta yolunuzu Nişantaşı City’s AVM’ye düşürmenizi öneririm.

Yazının devamı...

Mini çantalar revaçta

Baharın gelişiyle midir bilmem, bir hafifleme hissiyle sarılmış durumdayız. Fazlalıklardan yavaş yavaş kurtulmaya çalışıyoruz. Böyle deyince kilolardan bahsettiğimi düşünmeyin; aklımdaki şey çantalar.

2017 baharıyla birlikte çantaları hafifletiyoruz. Kış boyunca bize eşlik eden, her türlü ufak tefek eşyamızın kahrını çeken kocaman çantaları bir kenara bırakıyoruz.

Bazı markalar, çok tutulan çanta modellerinin boyutlarını küçülterek bu trende ayak uyduruyor. Bazılarıysa yeni tasarımlarla moda severlere alternatifler sunuyor. Bir kadının günlük koşuşturmasında ihtiyaç duyacağı şeyleri göz ardı eden, belki de sırf bu yüzden sokağa çıkarken her duruma hazırlıklı olmayı gerektiren mini çantalar, trend takipçilerinin radarına çoktan girdi bile.

Pek çok sokak stili yıldızının fotoğraflarında görmeye başladığımız Chloé tasarımı Nile el çantası ve J.W. Anderson tasarımı Pierce çanta gibi modelleri sizin de yakından takip etmenizde fayda var. Önerim, bu trendi takip etmekle kalmayın, kendinize uygun bir markadan en az bir mini çanta edinin. Eğer “Bunda eşyalarımı koyacak yer yok!” diye şikayet edecek gibiyseniz, yazın rahatlığını ve hafifliğini hayal edin. Az makyaj, rahat kıyafetler ve bir mini çanta. Daha ne olsun?

Aile arasında

Posta kutumdaki haberlerden birisinde Anna Wintour ve Franca Sozzani isimlerini yanyana gördüğümde önce pek oralı olmadım. Birisi yıllardır Vogue Amerika’nın başında; kitaplara, filmlere konu olmuş. Diğeriyse yıllarını Vogue İtalya’ya verdikten sonra geçtiğimiz günlerde yaşamını yitirerek moda dünyasını üzüntüye boğmuş. Sonuçta, dergicilik dünyasının iki efsane ismi, herhangi bir sebeple, herhangi bir haberde yan yana gelebilirdi, değil mi?

Ancak durum pek de zannettiğim gibi değilmiş. Haberin detaylarına baktığımda gördüm ki bu iki isim, yeni bir ailenin parçaları olarak bir araya gelmiş. Anna Wintour’un kızı Bee Shaffer ve Franca Sozzani’nin oğlu Francesco Carrozzini nişanlanmış.

Uzun yıllardır hem iş arkadaşı olan hem de özel hayatlarında sıklıkla görüşen, moda dünyasına katkıları saymakla bitmeyecek iki kadının çocuklarının bu şekilde bir araya gelmesi Hollywood filmlerindeki senaryoları aratmayacak türden. Her ne kadar düğünle ilgili pek bir bilgi paylaşılmasa da çiftin önümüzdeki günlerde moda dünyasının odağına yerleşeceği kesin.

Moda dünyasında kaos

Henüz geçtiğimiz günlerde lüks anlayışının nasıl değiştiğinden, akıllı telefon kılıflarının yeni bir statü sembolü olmaya başladığından bahsetmiştim. Bu konuyla ilgili gündeme gelen son markaysa Chaos.

Bugüne kadar adını dahi duymadığım bu markaya ait telefon kılıflarını herkesin elinde görmeye başladım. Alexa Chung, Victoria Beckham, Kendall Jenner gibi isimlerin baş harflerini taşıyan telefon kılıflarıyla verdikleri pozlar sırayla önüme düşüyor. Bu fotoğraflar hem markayı bilinir hale getiriyor hem de telefon kılıflarının bir sembol haline geldiğini doğruluyor. Tabii bir yandan da ünlülerin kendi reklamlarını yapmalarını sağlıyor. Örneğin Victoria Beckham başka bir markanın logolu ürünü yerine üzerinde VB yazan, kendi markasını çağrıştıran bir telefon kılıfı kullanıyor. Bakalım Türkiye’de bu markayı keşfedip kullanacak ilk isim kim olacak?

Yazının devamı...

Londra’dan trend notları

Birkaç günlük Londra seyahatimin en büyük avantajı, sokak stilindeki son trendleri yerinde görebilmem oldu. Dünyanın en kozmopolit şehirlerinden birisi olan Londra’da her köşe başında başka bir stile hitap eden mağazanın yer aldığını tahmin edebilirsiniz. Binlerce liralık çantaların kapış kapış satıldığı lüks mağazalar, hızlı moda anlayışının neferleriyle yan yananlar. Haliyle, bu mağazalardan alışveriş yapan moda severlerin birbirleriyle karışması ve uyumlu bir stil seçkisi yaratması da kaçınılmaz.

Londra’ya geldiyseniz alışveriş rotanıza eklemeniz gereken farklı duraklar şöyle:

Skinny Dip: Carnaby bölgesinde yer alan bu küçücük dükkan, henüz dışarıdan bakınca bile aklınızı çelebilecek rengarenk aksesuarlar ve dekoratif objeler satıyor. Pembenin her tonunu kullanabilecekseniz, bu dükkanı mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Brandy Melville: Yine Carnaby’de yer alan bu mağaza, Amerikan rüyasını Londra’da yaşamak isteyenler için birebir. Daha çok genç kızlara hitap eden kıyafet ve aksesuar seçkisi, doğal renkler ve rahat kesimler sunuyor.

Urban Outfitters: Herhangi bir yurt dışı ziyaretinin olmazsa olmazı Urban Outfitters, Londra ziyaretçileri için de atlanmaması gereken bir durak. Özellikle dekoratif objelere meraklıysanız, bavulunuzda yer açmanızı öneririm. Hatta ikinci bir bavul almanız işleri biraz daha kolaylaştırabilir.

Harrods: Londra’nın en meşhur alışveriş merkezlerinden birisini yeni keşfettiğimi zannetmeyin. Pek çok lüks markanın özel butiklerine ev sahipliği yapan Harrods, şehrin klasiklerinden. Mağazanın en önemli özelliği, sürekli yenilenen koleksiyonlarla en güncel modelleri sunabilmesi. Bir de tabii ki mağazanın beşinci katını kaplayan ve ‘Ayakkabı Cenneti’ olarak adlandırılan bölümde aklınıza gelebilecek bütün markaların ayakkabılarının bulunabilmesi.

Mağazalarda ve sokaklarda karşılaştığım trendlerse şunlar:

- Erkekler de kadınlar gibi askılı çanta taşımaya başlıyor. Hem de renk ve desen ayrıt etmeden. Özellikle hayvan desenlerinin çok revaçta olduğunu söylemeliyim.

- No:21 markasına ait büyük kurdele kaplı ayakkabı ve sandaletler, en çok fotoğraflanan modeller arasında.

Kimsenin bilmediği alt kültür markalarla lüks markalar daha sık bir arada kullanılıyor. Bu birliktelik ne bir markayı yüceltiyor, ne de diğerinin değerini yitirmesine neden oluyor. Aksine, özgün bir stil yaratılmasını sağlıyor.

- Uzay çağı, sokak stiline de yansıyor. Parlak kumaşlardan hazırlanmış kıyafetler ve teknolojik görünümlü aksesuarlar, sokak stilinde başrolü kapmaya hazırlanıyor.

Sezonun Yıldızı: J’adior

Sokak stili fotoğraflarında sıklıkla karşıma çıkan Dior ayakkabılar, 2017 sezonuna çoktan damga vurmuşa benziyor. Marka kimliğini aşkla buluşturan ‘J’adior’ kelimesiyle bezeli modeller, deyim yerindeyse yok satıyor.

Türkiye’de bu ayakkabılar için aylarca sürecek bir bekleme listesi olduğunu öğrendim. Yurt dışında da durum pek farklı değil. Özellikle Instagram yıldızlarının tercihi olan kısa topuklu, siyah mat kumaşlı modellere ulaşmak bir hayli güç. Eğer gönlünüz topuk boyu veya rengi biraz daha farklı modellerden yanaysa, biraz daha şanslı sayılabilirsiniz. Zira gözlerden kaçmış, deponun son rafında kalmış bir çift ayakkabı sizi bekliyor olabilir.

Yazının devamı...

Minimalist ve şık

Londra’nın en işlek caddelerinden birisinde, geceyi geçireceğim otele doğru adımlarım sıklaşıyor. Otelin kapısında renkli ve eğlenceli bir kalabalık beni bekliyor. Bazıları Londra’da yaşıyor, bazıları benim gibi başka Avrupa ülkelerinden kalkıp gelmiş, bazılarıysa okyanus ötesinden. Moda haftalarında karşılaştıklarım da var aralarında, sosyal medya hesaplarından aşina olduklarım da. Bizi buluşturansa moda dünyasıyla flörtleşen, dijital dünyanın nabzını tutmayı iyi beceren Swatch markasının yeni koleksiyon sunumu.

Sunum için Londra’nın en meşhur bölgelerinden The Strand’ın üzerinde yer alan bir etkinlik alanına doğru yola koyuluyoruz. Henüz alanın girişinden itibaren ışık oyunları ve geometrik yansımalar gözümüzü alıyor. Bir sır gibi saklanan yeni koleksiyonla tanışmadan önce Swatch kreatif direktörü Carlo Giordanetti ile bir araya geliyoruz. Heyecanını gizleyemeyen Giordanetti, herkesin büyük bir beklenti içerisinde olduğunun farkında. Koleksiyonla ilgili sürprizi bozmamaya çalışsa da bu yeni koleksiyonun marka adına bir ilk olduğunu ağzından kaçırıveriyor. Daha fazlasını öğrenmek içinse biraz sonra başlayacak performansı izlememiz gerekiyor.

Etkinlik alanının ortasına kurulan geometrik şekilli sahne, dansçılar ve ışık hareketleriyle renkleniyor. Geceye özel hazırlanan performansın sonunda, Swatch’un bugüne kadar geliştirdiği en ince saat modeliyle karşılaşıyoruz. SKIN adlı koleksiyon, minimalist ancak dikkat çekici parçalardan oluşuyor.

Hareket özgürlüğünü merkeze alan söylemiyle SKIN koleksiyonu, belki de vücudumuzun bir parçası kadar bize yakın olmayı hedefliyor. Bu sayede büyük kadranlı modellerde yaşadığımız “Acaba bir yere çarpar mıyım?” korkusunu yok ediyor. Modelleri yakından inceledikçe aklıma, etkinlik girişinde bileklerimize takılan kağıttan yapılmış saatler geliyor. Modeller neredeyse bu kadar ince, hafif ve rahat taşınıyor.

Gecenin devamında dijital ekranlarda sergilenen saatlerin renkleri, dans pistindeki renklere karışıyor. Stiliyle öne çıkan pek çok davetli, en iddialı hareketlerini göstermekten de çekinmiyor. Birkaç Instagram fotoğrafı, birkaç video sonrasında kalabalık Londra sokaklarına, şehrin ritmine kavuşuyor.

Merak edenler için bu yeni koleksiyon, tüm dünya ile aynı anda, 23 Mart’ta Türkiye’deki Swatch mağazalarında satışa sunuluyor.

Herkes için Victoria

Victoria Beckham, moda dünyasının karlar kraliçesi gibidir. Hep uzak, hep soğuk bilinir ve hatta erişilmezdir. Ancak bu durum, önümüzdeki günlerde biraz da olsa değişeceğe benziyor. Öncü perakende markalarından Target ile işbirliğine giden Victoria Beckham, hepimizi şaşırtarak ulaşılabilir bir koleksiyonla karşımıza çıkıyor.

Kadın, çocuk ve bebek kategorilerinde onlarca parçadan oluşan bu işbirliği, Victoria Beckham için pek çok ilki beraberinde getiriyor. Kendisi gibi çıtı pıtı kadınları giydirmeyi seven tasarımcı ilk kez büyük beden dünyasına adım atıyor. Sadece bu da değil, Victoria Beckham dokunuşu, çocukların renkli dünyasına da yansıyor.

Moda yayınlarından ilk gelen yorumlara bakılırsa Baharat Kızlar’ın stil sahibi üyesi, bu iki farklı kategoriden de alnının akıyla çıkmayı başarmış. Ürünler de uygun fiyatlı olduğuna göre, Victoria Beckham’ın daha ulaşılabilir olduğu ve daha çok kadına seslendiği yeni bir dönemin başladığını söyleyebiliriz.

Yazının devamı...

Lüksün tanımı değişiyor

Belki o çok beğendiğiniz lüks çantayı satın alabilmek için yıllarca çalışmanız gerekiyor. Belki de birkaç ay kemerleri sıkıp topuklu ayakkabı koleksiyonunuza en sevdiğiniz markanın bir modelini daha ekleyebileceksiniz. Her ne şekilde olursa olsun, lüksü günlük hayatınıza sokmak için çaba sarf edeceksiniz.

Ya hikaye biraz daha değişiyorsa? Ya lüks markalar da artık daha erişilebilir olmak istiyorsa? Herhangi bir çanta modeline binlerce lira vermeniz gereken markaların ürün gamındaki en ucuz parçalardan birisi akıllı telefon kılıfları. Sizce bu bir tesadüf mü? Ya da ‘sneaker’ tipi ayakkabıların her lüks markanın raflarında yer alması ve görece uygun fiyatıyla peynir ekmek gibi satılması şans eseri mi gerçekleşiyor?

Lüks markalar, akıllı telefon kılıfı ya da spor ayakkabı gibi günlük hayatta sıklıkça görünürlük sağlayabilecekleri alanları boş bırakmak istemiyor. Bir yandan da bu görünürlük, müşterilerinin çok daha farklı ürünler alması için bir teşvik yaratıyor. O lüks markayı günlük hayatına entegre ettiğini düşünen moda severler, yarın mağazaya girdiklerinde yıllarca çalışıp alabilecekleri bir çantayı gözlerini kırpmadan satın alabiliyor. Tabi sonrasında kredi kartlarını bir süre başka hiçbir şey için kullanamamak pahasına.

Lüks moda markalarının bu tür denemeleri, dijital dünyada da karşılığını buluyor. Instagram hesabından size muhteşem fotoğraflar sunan, Snapchat kanalınızı istila eden, Whatsapp konuşmalarınıza emojilerini sokuşturan lüks markalar sanki bizim bilmediğimiz gizli bir amaca hizmet ediyor.

Evet, belki hepimiz eşitlikten yanayız ancak moda dünyası, eşitliği bir yere kadar savunabiliyor. Günün sonunda hepimize eşit olduğumuz söylense de bazılarımız o çantayı hala ancak hayal edebiliyor. Bir de o çantanın emojisini arkadaşlarıyla yazışmalarında kullanıyor. Hepsi bu.

Şapka devrimi

Bundan birkaç sene önce tanıştığımızda, Merve Bayındır, Türkiye’de zor sayılabilecek bir işin altından kalkmaya çalışıyordu; şapka tasarımcılığı. Yalan yok, ilk anda benim bile nostaljik bir kültürün parçası olarak tanımladığım bu iş, onun gözlerinin içinin parıldamasına neden oluyordu. Nişantaşı’ndaki butiğinde sunduğu tasarımları, bir süre sonra İstanbul’un moda haftasında, tıklım tıklım defileler arasında sunulmaya başladı. Sonrasında kendisini ve tasarımlarını radarımda tutamadım; ta ki geçen haftaya kadar.

Dünyanın en önemli at yarışı organizasyonlarından olan Royal Ascot için hazırlanan ve sezon trendlerinin öncüsü olarak kabul edilen ‘Royal Ascot Stil Önerileri’ sayfalarında Merve Bayındır imzalı bir tasarımla karşılaştım. Organizasyon kapsamındaki farklı etkinliklere hangi tip kıyafetlerle katılmanız gerektiğini gösteren bu öneri listesinde bir tasarımı yer alan Merve Bayındır, Stephen Jones ve Philip Treacy gibi efsane isimler arasına adını yazdırmış oldu.

Sadece İngiltere’de değil, bütün dünyada sıkı takipçileri bulunan ve stil önerileri bir hayli ciddiye alınan Royal Ascot ile birlikte anılmak, bir şapka tasarımcısı için en önemli adımlardan olsa gerek. Merve Bayındır ve ekibini tebrik ediyor, hayallere sımsıkı sarılarak çok çalışmanın güzel sonuçlar vereceğini bir kere daha hatırlatıyorum.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.