Şampiy10
Magazin
Gündem

Haksızlığa fırsat verilmesin

Dayanılması güç olaylar yaşanıyor ve adalet, mağduriyetlerin olmaması giderek daha çok tartışılıyor.

Kısa süre önce Mardin’de PKK’lı teröristlerin saldırısında şehit olan Uzman Çavuş Mansur Cansız’ın Sakarya’daki cenaze töreninde kardeşi Muhammed Cansız tabuta sarılarak “Bırakın, ne olur götürmeyin onu” diye ağlayarak yürekleri dağlamıştı.

Bu üzücü haberi okurken birçoğunuz gibi benim de aklıma benzer bir sahne geldi.

Kardeşi şehit Yüzbaşı Ali Alkan’ın cenaze töreninde Yarbay Mehmet Alkan’ın söyledikleri.

“Buradaki vatan evladı daha 32 yaşında, vatanına sevdiklerine doyamadı” cümlesiyle başlayan tepkileri.

Fetö’cü diye atıldı

Bu tepkiyi gösterirken çekilmiş olan fotoğrafı inceleyecek olursanız “kardeşinin acısıyla kendinden geçmiş bir insan” görüyorsunuz.

Kendisi de her gün kahpe bir terörist kurşununa-bombasına hedef olma riski içinde yaşayan bir asker de olsa, kardeşini kaybedince kendini kaybedebilir. Bu sözler ağzından çıkabilir, insandır sonuçta…

Yarbay Alkan TSK’dan ihraç edildi.

Kardeşinin cenazesinde sarf ettiği sözler onu “FETÖ’cü yapmaya” yeter miydi?

İhraç olayından sonra şunları yazdı; “Hayatımın hiçbir döneminde FETÖ ile irtibatım olmadı ama yıllardır bu örgütle beraber olanlar tarafından FETÖ’cü diye atıldım. Bu iş tamamen çığrından çıktı”.

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli geçen Çarşamba günü yaptığı konuşmada;

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın G-20 zirvesinde “FETÖ ile mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği, bu mücadele gerçekleştirilirken haksızlığa, adaletsizliğe, mağduriyetlere fırsat verilmemesi gerektiği” ile ilgili sözlerini aktardı.

Şüpheler, ihtimaller

AKP Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun bile “FETÖ’cü olan duruyor, olmayan haksız yere gözaltına alınıyor. FETÖ yapılanmasından olduğu bilindiği halde korunan genel müdür var” dediği şartlar mevcutsa bu operasyonların önemli bir bölümü hukuka aykırı olarak yapılıyor demektir.

Nitekim bu şekilde aceleyle listelere konan ve işini kaybedenler, gözaltına alınanlar konusunda Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın da itirazlarından sonra “şikayetlere göre daha dikkatli incelemelerin yapılacağı” planlardan söz edildi.

Burada düşünülmesi gereken şey; “suç kapsamına giren eylemler somut şekilde mevcut” mudur, yoksa bazı Hükümet açıklamalarında olduğu gibi “ihbarlar, ihtimaller, şüpheler” insanların gözaltına alınması, tutuklanması, işini ve mal varlığını kaybetmesi için yeterli mi sayılmaktadır?

Örneğin sadece Gülen’e ait-yakın medya kuruluşlarında çalışıyor olmak veya onunla görüşmüş olmak tutukluluğa yetiyorsa o zaman aynı yakınlığın siyasi kanadındaki isimler de hukuk karşısında eşit muamele görmelidir.

Bir kez daha tekrarlamak gerekir ki “hangi somut nedenle gözaltı-tutuklama yapıldığı” mutlaka baştan açıklanmalıdır.

Özellikle de “suçu sabit görülmüş” mahkumlar, sanki yeni cezaevleri yapmak çok zormuş gibi; cezaevlerinde yer kalmadı denerek tahliye edilmişse!

Sevgili okurlarım, şimdiden mübarek Kurban Bayramı’nızı en iyi dileklerimle kutluyor, hayırlı nice bayramlar diliyorum.

Yazının devamı...

Darbe girişimi, Bahçeli ve Akşener!

Hatırlayacağınız gibi biz bu “Önce tutuklayalım sonra nasılsa uygun bir iddianame bulunur” mantığını “kumpas”la yıllarca yaşadık. Başbakan Yardımcısı Canikli son konuşmasında “görevden almalar konusunda kriterlerin somut ve net olduğunu” söylemişti. Oysa bu kriterlerin ne olduğu bilinmiyor.

Sadece “FETÖ soruşturması kapsamında” denmesi yetiyor ve “çok sayıda haksız tutuklama-görevden alma” anlaşıldığı için “3 aşamalı mağduriyet planı” başlatıldı.

Çoğumuz komedyen Atalay Demirci’yi bilmeyiz, ben de hiç izlemedim. Fetullah Gülen’le konuştuğu, önünde gösteri yaptığı ve birileriyle sosyal medyadan yazışmayı kestiği için “FETÖ’cülükten” tutuklanıyor.

Sen gittin, ben gittim

TV’de futbolcular “Sen oraya gittin, ben gittim” kavgasına girişiyor. Yarbay Mehmet Alkan şehit kardeşinin cenazesinde acıyla kıvranırken söylediği bazı sözler nedeniyle “FETÖ’cü” olmakla suçlanıp TSK’dan ihraç ediliyor.

Meral Akşener’in TBMM’deki eski sekreteri “FETÖ’cü” denerek Meclis’ten ihraç ediliyor. Metropoll Araştırma Şirketi’nin “güvenilir kişi” olarak tanınan, bugüne kadar en ufak bir “Gülenci” şüphesi taşımamış sahibi Prof. Özer Sencar gözaltına alınıyor. Araştırınca hemen dikkati çeken iki araştırması;

1- 7 Haziran seçim sonucunu en yakın bilenlerden biri…

2- MHP için anket yapmış, “Devlet Bahçeli kalırsa parti baraj altında kalacak, Meral Akşener gelirse yüzde 20 oy alacak” sonucu çıkmış…

Darbe girişimi

Diğer tarafta Cemaat’e trilyonlar akıtan iş adamlarının çoğuna, bir dönem Fetullah’la görüşmek için sırayla ABD’ye koşan, toplantılarda ona övgüler dizen ve sınırsız çıkar sağlayan siyasetçilere, belediye başkanlarına dokunulmuyor. TSK’da FETÖ yapılanmasının yüzde 70’inin onun döneminde olduğu ortaya çıkan Genelkurmay eski Başkanı Özel “Özür dileyelim, millet bizi affetsin” deyince olay bitiyor. Askeri okullar kapatılıyor ama “o okullara çalıntı sorularla FETÖ’cülerin dolmasına göz yumanlar, onları terfi ettiren, yaver yapanlar” serbest. Size de “bir yerlerde yanlış var” gibi gelmiyor mu?

Akşener’in ihracı

Adeta sekreterinden ve kendisini destekleyen tüm “il ve ilçe teşkilatlarını feshetmekten” başlayıp Meral Akşener’e yaklaşan ve onu da bu işe bulaştırarak siyaseten silmeye çalışacak bir süreç yürütülüyor gibi…

Bunu düşündüren nedenlerden biri de Bahçeli’nin darbe girişiminden çok önce, 12 Nisan 2016’da söylediği sözlerdir.

Bakın muhalifleri güçlendiğinde ne diyor: “Ankara-Washington-Pensilvanya arasında MHP düşmanlığı üçgeni kurulmuştur”. (Burada Hükümet’i de FETÖ’cü yapmış.)

Muhaliflerin Olağanüstü Kongre talebi mahkeme tarafından kabul edildiğinde: “Bizim Paralel’e teslim edecek partimiz yok”. (Burada da tüm muhalifler ve genel başkan adayları FETÖ’cü yapılmış.)

Son olarak Meral Akşener Perşembe günü “MHP parti üyeliğinden” çıkarıldı. Daha önce yine genel başkan adayı olan Sinan Oğan’da denenmiş, Oğan mahkeme kararıyla partisine geri dönmüştü. Yargı adil davranırsa Akşener de dönecektir. Haksızlıkların sonsuza kadar sürmediğini bugüne kadar yeterince görmedik mi?

Yazının devamı...

Savaş, terör ve mağduriyet!

Dün İstanbul’daki birliklerden “Suriye’ye geçmek üzere” Gaziantep’e gönderilen yüzlerce zırhlı aracın fotoğraflı haberi çıktı.

Adeta Türkiye “3’üncü Dünya Savaşı”na girmiş gibi tam bir savaş hali içindeyiz.

Cerablus, Türkiye ve ÖSO’nun birlikte yaptığı operasyonlarla “IŞİD’den temizlendi” ve Cerabluslular Türkiye’den kasabalarına dönmeye başladılar.

Bu iyi bir başarı ama 4 askerimizin şehit olmasına ve 4 tankımızın saldırıya uğrayarak hurdaya dönmesine neden oldu.

Bir kez daha hatırlamalıyız ki “müttefikimiz ABD’nin başını çektiği koalisyon güçleri” isteseydi Türkiye için tehlike yaratan ve bu operasyonu zorunlu kılan yayılmayı baştan önleyebilirdi.

Biz de en baştan “bu duruma izin vermeyeceğimizi, müttefikiz diyerek sırt sıvazlamalarla yapılan iki yüzlülüğü durdurmalarını” açıkça ortaya koyabilirdik.

Şimdi ABD bizi daha da çok Suriye’nin içlerine çekmek için teklifler yapıyor.

Neden biz?

Bundan sonraki adımlarımız arasında “Cerablus’a önümüzdeki Pazartesi’ye kadar su verilmesi, Cumartesi gününe kadar da enerji ihtiyacının karşılanması” varmış.

Bu bölgede; 40-45 km eninde, 90-95 km uzunluğunda bir hattın “uçuşa yasak bölge” yapılması ve buralarda “şehirler kurarak” yurdundan ayrılan Suriyelilerin oraya nakledilmesi de planlar arasında.

Türkiye zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sık sık dile getirdiği gibi “3 milyon Suriyeli mülteci aldı ve AB onlar için söz verdiği parayı da vermedi”.

Batı bu konuda kılını kıpırdatmadığı gibi bir de üstüne “vizesiz geçiş” gibi eften püften bir karşılıkla çok sayıda “istenmeyen mülteciyi” Türkiye’ye atma telaşında.

Bunu asla kabul etmemeliyiz, bu bir.

Cerablus’a dönenler ve uçuşa yasak bölgeye (yapılabilse bile) gönderilecek mülteciler ancak 100-200 binle sınırlı kalabilir, diğerlerinin tüm yükü ve gelecekte yaratacakları sorunlar kuşaklar boyu bizim üzerimizde kalacak.

Bunların üstüne koca kente su, enerji ya da kurulacak şehirler gibi büyük maddi yükleri neden dünyanın en zengin ülkeleri; ABD ve AB üstlenmiyor da ona da biz atlıyoruz?

KHK’lar Bitmeyecek…

CHP “Hükümet OHAL’i fırsat bilip kanun hükmünde kararnamelerle Atatürkçüleri topluyor, kendi partisindeki üst düzey FETÖ’cülere dokunmuyor” diyor.

MHP Genel Başkan Adayı Prof. Ümit Özdağ “Kamuda FETÖ’cü ihbarlarıyla ülkücülerin yakıldığını” söylüyor.

“FETÖ’cü olmayanların tespitini FETÖ’cüye bırakırsanız FETÖ’cüleri değil, olmayanları toplar” diyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “At izinin it izine karıştığını” söylüyor.

AKP Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu “FETÖ’cü olanlar duruyor, olmayanlar haksız yere gözaltına alınıyor” diyor.

AKP’li Belediye Başkanı’nın yanında fotoğrafı çıkan 8 iş adamına FETÖ’cü suçlamasıyla gözaltı kararı çıkıyor ama Başkan rahat…

Bir gecede 50 bin 485 kişi KHK ile kamuda işten atıldı ve şimdi haksızlık yapılanlara “3 aşamalı mağduriyet planı” hazırlanarak “yeni bir KHK ile” işe dönmeleri düşünülüyor.

Balyoz sürecine dönen bu hukuksuz gidiş ve KHK süreci bir an önce bitmelidir!

OHAL’in “Ocak 2017’ye uzatılması” gereksiz ve sakıncalıdır!

Yazının devamı...

Obama’nın isteği ve terör

Salı günü IŞİD’in Türkiye’ye yönelik tehditlerinin tekrarı duyulmuştu, dün ise PKK’nın yeni bombalı eylemler yapabileceği yönünde uyarılar yapıldı.

Bir kez daha görülüyor ki “bu iki örgütün Türkiye’yi adeta bir terör kıskacına alma girişimleri birbirine paralel” yürümektedir.

Türkiye’deki IŞİD ve PKK terörü “Suriye’nin kuzeyindeki olaylarla birebir bağlantılı”dır.

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli 15 Ağustos-7 Eylül arasında yani 3 hafta içinde PKK ile mücadelede:

13.1 ton (patlayıcı yapımında kullanılan) amonyum nitrat, 339 adet (patlayıcı yapımında kullanılan) tüp, 129 el yapımı patlayıcı ele geçirildiğini,

39 bombalı araç patlatma, 19 canlı bomba girişiminin engellendiğini,

24 “eylem yapma hazırlığında örgüt mensubu yakalama operasyonu” yapıldığını açıkladı.

Öcalan bahanesiyle

Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nden de: Öcalan’a özgürlük bahanesiyle; 6-7 Ekim olayları tarzında eylemler yapılabileceği, sokak eylemleri, bombalı araç ve roketli saldırıların başlayacağı bilgilerinin alındığı açıklandı.

Şu anda “Suriye’de IŞİD ve PYD’den toprak almakta olan ÖSO’ya destek vermemiz” nedeniyle bu uyarının “ülke çapında tüm birimlere, özellikle de saldırı ihtimali daha fazla olan noktalar için” yapılması şarttır.

İngiliz Times gazetesi “86 ülkeden 27 bin ‘İslamcının IŞİD’e katıldığını, bunların çoğunun turist vizesiyle Türkiye’ye giderek sınırdan kaçak şekilde Suriye’ye geçtiğini” yazdı.

Görüldüğü gibi sınırlarımızdan Suriye’ye geçiş gayet kolay… Bu durum PYD Başkanı Salih Müslim’in “Türkiye sınırından silah geçirmek dünyanın en kolay işi” sözlerinin doğruluğunu da kanıtlıyor.

İnsanların rahatça kaçak geçebildiği sınırdan silah mı geçmeyecek?

Obama istedi!

Son zamanlarda Suriye sınırına örülen beton duvarlar muhakkak ki bu geçişleri engelleyecektir ancak bunun çok daha önceden, “kapılarımızın açık bırakıldığı” günlerden başlaması gerekiyordu.

Bunu yapmamış olmak ve çözüm sürecinde valilere verilen “PKK’ya operasyon yapmayın” talimatları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da birkaç kez değindiği gibi terör örgütlerinin patlayıcı, silah ve militan yığmasına neden oldu. Son bulunan patlayıcı ve silahlar, daha çok miktarda “ele geçmemiş silah, bombalı araç ve canlı bomba olduğunu” gösteriyor. Askerlerimiz şimdi Güneydoğu’da ve Türkiye’nin diğer illerinde olduğu gibi Suriye’de de bu iki terör örgütüyle mücadele etmek zorunda kaldı.

Her gün şehitler veriyoruz ve “Suriye’de geri adım olmayacağı, IŞİD’in en önemli merkezi Rakka’da da (Obama’nın talebi doğrultusunda) ABD ile ortak harekat yapılacağı” görülüyor.

Obama bizim Cerablus için yaptığımız teklifi kabul etmiyor, PYD-PKK’nın yanındaki yerini koruyor, güvenli bölgeye devamlı karşı çıkıyor ama biz onu kırmıyoruz. Obama Türkiye’yi çağırdığı Rakka’ya “Koalisyon güçlerindeki ülkelerle ÖSO’yu destekleyerek” girse ya?

Suriye’nin içinde “halkımıza yeni terör tehditleri yaratacak” adımlardan sakınmak gerekir. Hükümet bu uyarıları göz ardı etmemelidir.

Yazının devamı...

Fırat Kalkanı şehitleri!

İngiltere’nin dünya çapında ünlü gazetesi Financial Times’da birkaç gün önce Türkiye’yle ilgili önemli bir uyarı vardı.

Dış Haberler editörü David Gardner “Türkiye’deki son gelişmeleri” değerlendirirken şöyle diyordu:

“Ankara’nın risk sıralamasını değiştirmek zor. Aynı anda 3 cephede savaş risklidir. Gülen yok edilebilir, IŞİD bir gün ortadan kaybolacaktır ama Kürtlerin ‘Suriye sınırının her iki tarafında ilerleyişi’ Türkiye’nin sınır bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak kalacak”.

Tabii burada “Kürtler” yerine “Bazı devletler tarafından desteklenen PKK ve PYD’nin” demesi gerekiyordu.

Zira bu terör örgütleri, o devletlerin de çıkar gördüğü; “4 ayrı ülkede 4 parçalı Kürdistan” hayalini gerçekleştirmek üzere işbirliği yapılan, bu amaçla Kürtleri de öldürmekten çekinmeyen örgütlerdir.

Türkiye’deki genel havaya baktığınızda, büyük bir çoğunluk “Obama’nın birbirini tutmayan eylem ve söylemlerinin” farkında…

PKK’yı desteklediler

Yine büyük bir çoğunluk artık “PKK terörünün Suriye ile bağlantısını” net olarak görüyor.

Televizyon tartışmalarında bazen “Suriye’de iç savaş ve PYD yayılması olmadan önce de PKK terörü vardı” gibi yorumlara rastlıyoruz.

Vardı, çünkü bu hedef için girişimler, çizilen haritalar yıllar öncesinden başlamıştı.

En baştan itibaren AB ülkeleri “PKK ve siyasi uzantılarının yanında” yer aldı.

Gittiğiniz Avrupa ülkelerinde hangi yabancıyla konuşsanız size onları savunacaktır.

Bunun nedeni aynen Ermeni lobilerinin “Soykırım yalanı”nda olduğu gibi PKK’nın da yıllar öncesinden Batı’da başlattığı propaganda faaliyetleridir.

Fırat’ın batısındalar

ABD ise hala “PKK’nın Suriye kolu PYD’yi koruyup kollamayı” sürdürüyor.

“Fırat’ın doğusuna geçtiklerini” söylemesine rağmen bu hava uzun sürmeyecektir.

Bırakın Menbiç gibi “Fırat’ın batısı”nda bir ilçenin “PYD’nin elinde” olmasını, Hatay’ın bitişindeki Afrin kantonu, doğuda Kobani ve Cezire kantonları bile Türkiye için yeterince tehlike yaratır.

PYD-PKK’nın yine “bazı devletlerin desteğiyle” Afrin’den başlayarak doğuya, Kobani’den ise batıya ilerlemesi hiç zor değil.

Türkiye’nin bir süre sonra Suriye’de “ABD’yle karşı karşıya gelmesi” de imkansız değil.

IŞİD saldırdı!

Dün IŞİD “Fırat Kalkanı Operasyonu” yürüten TSK güçlerine roketlerle saldırdı. 2 askerimiz şehit oldu, 5 askerimiz yaralandı.

IŞİD aynı gün bir kez daha “İstanbul’u fethetme” tehdidini savurdu. Daha önce de bunu yapmış, arkasından canlı bomba saldırıları gelmişti.

Bizi IŞİD ve PYD ile karşı karşıya ve hedef haline getiren, kendilerinin yapması gereken operasyonu Türkiye’ye yaptıran ABD ve AB ülkelerinin bunda sorumluluğu büyüktür.

Türkiye’nin hatası ise en başta Suriye iç savaşına karışmak, daha sonra “tek başına” hedef haline gelmek ve “IŞİD’in de inine gireceğiz” gibi tehditler oldu.

Suriye’de sorunu şimdilik halledip en kısa zamanda askerimizi çekmek doğru karar olacaktır.

Bunu yaparken bir yandan da güvenlik önlemleri ülkenin her köşesinde en üst düzeye çıkarılmalıdır!

İstihbarat örgütlerinin tek bir ihmali bile artık kabul edilemez!

Yazının devamı...

Obama samimiyetini kanıtlamalı!

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Obama Çin’de G20 Zirvesi’nde bir araya gelerek “Terör ve Suriye” konularını görüştü.

Erdoğan “PYD terör örgütüdür, sınır ötemizde PYD koridoruna izin vermeyeceğiz” derken Obama her zamanki yuvarlak sözlerden ve ABD Dışişleri’nin “IŞİD’in olmadığı yerlerde operasyon yapamazsınız” benzeri çıkışlarından biraz daha netliğe geçmiş göründü.

Bununla birlikte, fotoğraflarda ve konuşmalar sırasında “samimi görüntüler vermesine” rağmen örneğin Suriye’de “Türkiye’yi neden Esad, PYD-PKK ve IŞİD’le karşı karşıya getirdikleri” konusunda bir açıklama yok.

Yıllardır sık sık tekrarladıkları dışında sadece “15 Temmuz darbesini yapanların adalete hesap vermesi için çalışacağız” cümlesi biraz ümit vadediyor.

Söz değil, sonuç!

FETÖ darbe girişimiyle ilgili sözleri, Türkiye’nin yaşadığı sıkıntılı süreç ve suçluların adalete hesap vermesi konusundaki vurguları güzel.

Aslında bunu “daha önce yapmamış olduklarını” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki konuşmalarından öğrenmiştik.

Peki, şimdi nasıl bir farklılık olacak?

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş aynı sıralarda ABD İç Güvenlik Bakanı Jeh Johnson’la görüşme yaparken şöyle dedi:

“İki ihtimal var. ABD ya Gülen’i iade edecek veya bir an önce tutuklanmasını sağlayacak.”

ABD, İngiltere gibi ülkeler “Hareketler sözlerden daha yüksek sesle konuşur” lafını iyi bilirler. Yani önemli olan sözler değil, sonuçlardır.

Aynen Suriye için yaptıkları açıklamalarla, uygulamalarının tamamen farklı olması gibi!

Abd’nin çelişkileri!

Öldürülen PYD’lilerin üniformalarında “Apo armaları” var ama ABD hala bunu kabullenmiş değil.

Kabullense de onlara desteği sürdürüyor. PYD Menbiç’te “ABD bayraklarını kalkan gibi asıyor” ama ABD hiç sorun etmiyor.

Menbiç “Fırat’ın batısında ve PYD’nin elinde”… ABD “PYD-YPG-PKK Fırat’ın doğusuna çekildi” derken şu sıralarda PYD Menbiç’te “16 yaş üstü kız ve erkekleri zorunlu askerliğe alıyor”.

Rojova-Kuzey Suriye temsilcisi (ki zaten Rojova “Suriye Kürdistanı” demek oluyor) aksini iddia etse ve “Takviye yapılıyor ama PYD tarafından değil” dese de, bir hafta önce Reuters’ın verdiği habere göre “Menbiç’e silah ve militan yığıyor.”

TSK’nın “Esad muhalifi ÖSO örgütüne” verdiği destekle “12 günde sınır ötemizde 600 kilometrekarelik bir alan IŞİD’den alındı, Azez-Cerablus hattı birleşti ve PYD ile IŞİD’in olmadığı bir kuşak ortaya çıktı.”

Demek ki ABD ve Koalisyon Güçleri “PYD’ye verdikleri desteği” ABD’nin daha önce; muhalifleri destekleyeceğim diye söz verdiği “ÖSO’ya verseydi” IŞİD’i onlar da yenebilir ve Türkiye tek başına tehlikeye atılmazdı.

Türkiye sınırı boyunca PYD kantonlarına yardımcı olmasaydı PKK da bu kadar cüret, militan ve silah bulamaz ve her gün onlarca masum canı katledemezdi.

Kısacası… ABD eğer samimiyse 20-25 yaşlarında gencecik güvenlik görevlilerimizin PKK terörüyle yok edilmesine katkıda bulunmaz… Zaman kaybetmeden gerçek bir “müttefik” gibi davranır.

Yazının devamı...

Kepçeyle gömülen şehidimiz!

Yazacak, düşünecek, şok yaratacak o kadar çok sorun var ki “kafamızı kaşıyacak zaman yok” sözü tam da bugünler için söylenmiş.

Bütün olaylar içinde en büyük şoklardan birini; terör örgütünün Siirt Pervari’deki saldırısında şehit düşen Piyade Uzman Çavuş Halit Şıltak’ın Şanlıurfa’daki cenaze töreni yaşattı.

Ülkenin diğer kısımlarında vatandaşlarımızın hepsi Güneydoğu’da ve şehit-gazi ailelerinde yaşanan trajediyi tam olarak hissedemiyor olabilirler.

Güvenlik güçlerimizin tatili, bayramı, gecesi, gündüzü yok, hepsi 24 saat vatan için nöbetteler, ailelerin bayramı ise ancak evlatları sağ salim dönerse yaşanıyor.

“Baba diyemedi”

Gözünüzde canlandırmaya çalışın; şehit Halit Şıltak’ın eşi yaşadığı üzüntüyle hastanede kontrol altında tutulduğu için törene katılamıyor.

Annesi tabuta kapanıyor ve “Senin yerine ben öleydim. 7 aydır kızını görmedin, daha sana baba diyemedi. Ben nasıl dayanabilirim bu acıya” diyerek Kürtçe ağıt yakıyor.

Şehidin 9 aylık bebeği yakınlarının kucağında babasını uğurluyor.

O sırada Şehit Uzman Çavuş’un cenazesi mezara konuyor ve o da ne? İnsanlar mezara toprak atmak için beklerken tabutun üzerine “inşaat kepçesiyle” toprak yığılıyor.

Neymiş efendim; İmam törene gelen bürokratları düşünerek “Hava sıcak, misafirleri bekletmeyelim, kepçe gelsin” demiş.

O kahramanlar kavurucu sıcakta da, dondurucu soğukta da ülkeleri için mücadele veriyor, çoğu bebeklerini kundakta bırakarak, analarının dediği gibi “onlara ve hayata doymadan” şehit oluyor.

İmamın yaptığı “Şehidimize, ailesine ve milletin duygularına en büyük saygısızlık”tır, suçtur, Diyanet İşleri’nin onu derhal görevden alması ve soruşturma açılması gerekir.

“Terörist” diyemiyor

Bir gün içinde Hakkari, Van, Mardin, Diyarbakır’da PKK’nın kurduğu pusularda ve çatışmalarda toplam 14 şehit verdik, onlarca yaralı var.

Başbakan Binali Yıldırım “Çözüm mözüm yok kardeşim, o fırsat kaçtı” dedi.

Her kesime barış ve kardeşlik mesajları vererek HDP’yi 3. Parti yapan Demirtaş ise zaman zaman “bir arabulucu lazım” sözlerini tekrarlarken bir yandan da hala, bütün o alçakça saldırılardan sonra “PKK terör örgütü değildir” diyor.

“Kürt halkı 100 yıldır devlet terörü altında yaşıyor. PKK devlet terörüne tepki olarak çıkmıştır” diyor.

Demirtaş net şekilde yalan söylemektedir. Kürtlerin mağduriyetleri büyük ölçüde “PKK terörü” ile başladı.

PKK “devlet terörüne tepki” olarak çıktıysa Çavuş Halit Şıltak ve yüzlerce Kürt şehit ailesi neden PKK’ya lanet okuyor? “Türk-Kürt ayırımı gözetmeden katleden” bir örgüt olduğu ortada değil mi?

“Kalıcı bir barış fırsatı kaçtı” diyenlere (ve kendisine de) Demirtaş’ın Rusya’dan “PYD ve Cerablus’un onlar tarafından ele geçirilmesi için istediği desteği”, “Hiç uğraşmayın. Suriye’de ne olduysa aynısı burada olacak” benzeri sözlerini hatırlatmak lazım.

Yıllarca “çözüm” diye uğraşılırken de, şu anda da HDP-PKK-PYD için tek çözüm “toprak koparmak”tır.

Bunu da saklamıyorlar.

Hükümet tüm dikkatini “terör ve Suriye konusuna” vermelidir.

Yazının devamı...

Suriye halledilmeden terör bitmez!

ABD Başkanı Obama dün “Türkiye’nin güçlü bir Nato müttefiki olması”ndan başlayıp “Türkiye’nin IŞİD’le mücadelede önemli bir ortak olması”na varan övgü dolu sözler söyledi. “Türkiye siyasi ve sivil bir deprem yaşıyor” dedi. Diğer tarafta ABD kendi planları çerçevesinde attığı adımları değiştirmiş değil. Ayrıca Türkiye’nin yaşadığı en önemli deprem “Terör depremi” ki bunda ABD’nin de önemli rolü var.

Suriye iç savaşının başından beri Türkiye’yi Suriye’ye müdahale için teşvik etti. “Esad muhaliflerine birlikte destek verelim, hatta eğitip donatalım” dedi, sonra çekildi ve Türkiye’yi ÖSO ile baş başa, Esad ile karşı karşıya bıraktı.

Biz bu tuzaktan uzak durmadığımız için bugün Suriye’de kurulmak istenen PKK-PYD koridoru Esad eliyle başlatılmıştır.

Köşeye sıkışınca…

Terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD “Türkiye’nin Cerablus operasyonu”ile sıkışınca yardımına yine ABD koşmuş.

PYD’nin Türkiye sınırı boyunca kurmak istediği koridorun gerçekleşmesi için “Afrin üzerinden doğuya doğru ilerlediği ve dün Afrin-El Bab arasındaki bölgede 3 köyü IŞİD’den aldığı” haberi verildi.

Kobani’den başlayarak Suriye’deki gelişmelere, sınırımızda kantonların arka arkaya ilanına uzun süre ses çıkarmadığımız için artık “Esad güçleri ve ABD’den destek alan PYD’yi durdurmak” daha güç hale gelmiştir. Daha önce hava desteği verdiği söylenen ABD resmen, açıktan açığa kendi askerlerini PYD-YPG içinde savaştırmaktadır.

Koalisyon güçleri

“IŞİD’e karşı güç birliği” yaptıkları iddiası baştan beri gerçeği yansıtmıyor.

Başı ABD’nin başı çektiği ve içinde AB ülkelerinin de bulunduğu Koalisyon Güçleri eğer gerçekten istese, örneğin “Cerablus ve Menbiç’i IŞİD’den alıp Araplar’a vermek” onlar için çok mu zordu?

ABD eğer PYD’nin “Fırat’ın doğusunda kalmasını” istese Türkiye operasyon yapana kadar bekler miydi?

Cezire’den Kobani’ye Türkiye’nin sınırları PYD’ye verilirken, “Hatay’ın bitişiğindeki Afrin kantonu ile Kobani ve koridorun en doğusu birleştirilmeye çalışılırken” Koalisyon Güçleri sonunda neler olacağını hiç tahmin etmediler mi?

Şimdi Fırat’ın doğusu da, Afrin kantonu da Cerablus veya Menbiç kadar risk taşımaktadır. Cerablus halkı Türkiye’ye “kendilerini IŞİD’den kurtardığı, sıcak yemek dağıttığı için” teşekkür ediyor. Bu teşekkürü ABD ve Koalisyon Güçleri çok daha önce alabilirdi. Söyledikleri ama yapmadıkları gibi “Alınan bölgeleri de PYD yerine esas sahiplerine, Araplara bırakabilirdi.”

Samimiyet şart!

Güneydoğu’daki PKK terörünü de savaş havasına sokmak için her plan deneniyor. Siirt, Bitlis, Van, Hakkari ve birçok ilimizde eş zamanlı bombalar patlıyor, saldırılar oluyor. ABD bu terörü sadece konuşarak ve övgü sözcükleri dizerek ya da öfkeli çıkışlar yaparak geçiştiremez. Eğer Türkiye müttefiki ise o zaman onu “PYD-PKK gibi terör örgütleriyle karıştırmadan” dürüstçe yardımcı olur. Değilse… Bunu açıklaması gerekir. Zira Suriye sınırımızda PYD’yi güçlendirdikleri sürece PKK terörü bitmeyecektir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.