Şampiy10
Magazin
Gündem

Kalkışma uyarısı ve Erbil buluşması!

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı emekli Albay Atilla Uğur’un uyarısı üzerinde durmamız gerekiyor.

“Öcalan yakalandığında onu sorgulayan Albay” olduğu için “PKK terörü ve bağlantıları” hakkında pek çok kişiden daha fazla bilgi sahibi olduğuna şüphe yok.

Atilla Uğur; Yakında Güneydoğu’dan başlayacak bir kalkışmanın olacağını, bunun HDP’lilerin çağrısıyla oluşacak bir gösteriyle başlayacağını, bu gösteride polis ve asker içinde henüz ortaya çıkarılmamış FETÖ’cülerin halkın üstüne ateş açacağını “net bir bilgi” olarak dile getiriyor.

İngilizler’in 3 aydır Güneydoğu’da etkin aşiretlerle yoğun pazarlık içinde olduğunu, Konsolos’un aşiretlerle bizzat görüştüğünü ifade ediyor.

Komplo teorisi mi?

Bunları söylerken birkaç gün önce İngiliz Daily Express gazetesinde yayımlanan; “Türkiye’de 2’inci kaos ortamı geliyor. İngiltere’nin Kıbrıs üssündeki 10 bin deniz piyadesi Türkiye’de bulunan 50 bin İngiliz’in can güvenliği için Türkiye’ye girecek ve güvenli bölge oluşturacak” şeklindeki yazıdan söz etmiş.

Aşiretler bu oyuna gelirse halkı sokağa dökeceklerini, Batı’da ise “4-5 noktada IŞİD veya PKK tarafından büyük bombalı saldırılar” olacağını, o kaos ortamında ABD’nin “kendi vatandaşlarını koruma ve Türkiye’ye yardım” bahanesiyle gireceğini, ABD ile İngiltere’nin bu işin arkasında olduğunu anlatıyor.

Bunları hemen “Bir komplo teorisi” olarak düşünüp dikkate almayanlar olabilir, örneğin benim de aklıma ilk gelen “Türkiye’deki 50 bin İngiliz eğer istiyorsa neden uçağa binip ülkelerine dönmüyorlar” sorusu oldu. Ancak…

Son zamanlarda HDP, PKK içinde ya da Irak ve Suriye Kürt bölgelerinde Güneydoğu Anadolu’dan “Kuzey Kürdistan” olarak söz edilmesi, “4 parçalı Kürdistan” hedefinin sık sık dile getirilmesi ve Türkiye’nin Güneydoğu’sunu Hatay’a, Adana’ya kadar içine alan “Kürdistan haritaları”nın açıkça Barzani TV’sinde gösterilmesi komplo teorisi düşüncesine fırsat vermiyor.

‘Abi-kardeş’ muhabbeti

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani’nin zaman zaman “PKK ve PYD’ye karşı” görüntü vermesi yanıltıcıdır.

Barzani’ nin Suriye’de Rojova adı verilen bölgenin “Suriye Kürdistanı” olarak ilan edilmesine öncülük ettiğini unutmamalıyız.

Barzani; “PKK ile PYD aynı şeydir, PYD’ye yardım, PKK’ya yardımdır” benzeri sözlerle siyasi ve askeri ABD’nin PYD’ye siyasi ve askeri destek vermesini eleştiriyor görünse de bu durum gerçek duygularını yansıtmıyor.

Nitekim geçtiğimiz günlerde HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş ile Mesut Barzani Erbil’de buluşarak birbirlerine “abi-kardeş” hitaplarıyla 5 saat süren uzun bir toplantı yaptılar.

Sonuçta “Barış sürecinin yeniden başlaması” için görüştükleri açıklandı.

Çelişkiye bakın ki, bu “barış süreci” görüşmesi sırasında ve sonrasında terör örgütü Diyarbakır, Şırnak, Hakkari-Çukurca’da bombalı, silahlı saldırılarına devam ediyor, askerlerimiz şehit oluyor, yaralanıyordu.

Albay Atilla Uğur “sahne gerisinde” olan, görülmeyenler ile ilgili önemli bir açıklama yapmış.

Üzerinde düşünülmesi gerekir!

Yazının devamı...

Partide kaç FETÖ’cü var?

Ak Parti Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş dün: “15 Temmuz sonrası yapılan çalışmalarda Ak Parti’de toplam 519 kişinin, il ve ilçe yöneticilerinden ise 100 kişinin FETÖ ile bağlantılı olduğunun” ortaya çıktığını açıklamış.

İktidar Partisi için verilen bu rakamlar da, ordudan yargıya, eğitimden Emniyet’e en önemli kurumlardan “FETÖ’yle bağlantılı” olduğu için çıkarılan veya tutuklanan binlerce kişi de “sıradan bir sızma”yı değil, çok büyük ve derin bir yapılanmayı gösteriyor.

Acaba partideki bu sayılar içinde “devletin bakanlıklarını, yargısını, ordusunu, eğitimini FETÖ’cülerin örgütlenmesine açan, belediyelerde onlara arazileri dağıtan, her türlü desteği sağlayan kişiler” de var mı?

Yoksa geri plandaki isimler yargılanacak ama “devletin önemli makamlarını işgal etmiş, onun döneminde hileli sınavlar ve haksız rütbe yükselmeleri yapılmış, FTÖ’cülerin önünü açmış” isimlere dokunulmayacak mı?

Fetullah Gülen’i medyada yıllarca öven, onun amaçlarına açıkça hizmet eden bazı kişiler tutuklanırken, bazılarına hiç dokunulmayacak mı?

Bu soruların cevabını millet arayacaktır ki Ak Parti Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün de birkaç gün önce bunu vurgulamıştı.

“Yurtta Sulh” meselesi

Atatürk, kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin politikasını 20 Nisan 1931’de söylediği “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözüyle çizmişti.

Bu söz o günden bugüne milyonlarca kez tekrarlandı.

Sonra baktık ki 15 Temmuz gecesi darbe komitesi kendine “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh Komitesi” adını vermiş.

Arkasından… MHP Genel Başkanlığı’na en kuvvetli aday olarak gösterilen Meral Akşener’in “sırf konuşmalarında bu sözü kullandığı için” Bahçeli tarafından FETÖ’cülükle suçlanması geldi.

Akşener Cuma günü Bahçeli’ye cevap bir açıklama yapmış. Özetle diyor ki:

“Atatürk bu sözü darbecilere meze olsun diye söylememiştir. Meral Akşener de bu sözü darbecilere meze olsun diye gündeme getirmemiştir.

Gündeme getirmemizin sebebi dışarda ve içerde herkesle kavgalı olmamızdı… Sayın Bahçeli bu anlayışla giderse Atatürk’ü de bu sözünden dolayı FETÖ’cü diye ihbar eder.”

Meral Akşener’i destekleyen tüm il ve ilçe teşkilatlarını kapatan, Kurultay Çağrı Heyeti’ndeki isimleri bile ihraç ettiren, rakiplerini FETÖ’cülükle suçlayarak kurtulmayı seçen Bahçeli acaba demokrasiyi nasıl tarif ediyor?

Gökçek’in çocuk parkı!

Türkiye’nin kurtarıcısı ve kurucusu Atatürk’ün ebedi istirahatgahı Anıtkabir’e “çocuk parkı” yapılması toplumun büyük ve haklı tepkisiyle karşılaştı.

Bir kargo firmasının verdiği bu parkı oraya koyan Melih Gökçek “Siz neyin protestosunu yapıyorsunuz, Atatürk Türkiye’ye çocuk bayramı hediye etmişti, siz çocuk düşmanı mısınız” demiş.

Bu milletin “en önemli anıtına çocuk parkı dikmek” ile sözleri arasında hiçbir bağlantı yoktur.

Gökçek Türkiye’den özür dileyerek çocuk parkını derhal oradan kaldırmalıdır!

Yazının devamı...

Demokraside mırıldanma hakkı!

Başbakan Binali Yıldırım “şort giydiği için otobüste Ayşegül Terzi isimli hemşireyi tekmeleyen” şahıs için televizyonda özetle şöyle demiş; “Eğer bu durum erkeğin hoşuna gitmediyse mırıldanırsın… Adalet sisteminde sıkıntı var. Kitaba bakılıyor, işin toplumda karşılığı nedir düşünülmüyor.”

Öncelikle yine “demokrasi” tarifine dönmek gerekiyor. Demokrasilerde diğer vatandaşların kişisel özgürlüklerine, insan haklarına hiç kimsenin müdahale yetkisi de, “mırıldanma” hakkı da yoktur.

Eğer Başbakan’ın söylediği gibi bir hak olsaydı, toplum yaşamı ne hale gelir, nasıl bir ortam yaratılırdı bir düşünelim.

Müzik dinliyor diye…

Mırıldandığınız kişinin kendisi ve yanındakilerin tepkileri ortaya çıkar, çatışmalar önlenemezdi. Perşembe günü Bursa Metrosu’nda bir adam “kulaklıkla müzik dinleyen” gence ağza alınmayacak küfürler savurmuş. Bu olaya haklı olarak itiraz eden kadın yolcuyu “Şortlu kadının başına geleni biliyorsun” diyerek tehdit etmiş. Bir başka erkek yolcu “Bu durumla ne ilgisi var” deyince ona da ağır şekilde küfretmiş.

Türkiye’de “insan haklarını, özgürlüklerini saldırılarla yok etmeye çalışanlar” ceza almak yerine “hoşuna gitmeyen durumda mırıldanması” önerilirse mırıldanmaların şiddet ve kaos boyutuna varması an meselesidir. “Adalet sisteminde sıkıntı” vurgusuna gelince… “Şort giyen kadına tekme” gibi gerçek bir suç hangi ülkede olursa olsun “kitaptaki karşılığına bakılarak” cezalandırılır.

Seçim ertelenecek mi?

Dün Başbakan Yıldırım ve CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun “Milletvekili seçimlerinin 2019 yılı yerine 2020’ye alınması, sürenin 4 yıldan 5 yıla çıkarılması” konusunda anlaştıkları haberi çıktı. Ülkenin bu kadar sorunu arasında Ana Muhalefet Lideri’nin tek sorunu “seçim erteletmek” midir diye merak ediyor insan… Tabii bunun nedeni de merak konusudur. Kılıçdaroğlu bir yandan “erken seçim için hazırlığa başladıklarını” açıklarken diğer yanda bu gayrete neden gerek görmüştür?

Eğer bir parti ve lider oy oranını arttırma kapasitesine sahipse seçimi normal zamanından da ileri tarihe erteletmeyi neden istesin? Tekrarlayalım, muhalefet partileri değişime zorunludur, bu gayretler veya kurultay engellemeler de çözüm değildir.

Türkiye’nin büyük kaybı

Ülkemizin önde gelen başarılı sanatçılarının kaybı hepimize derin bir üzüntü veriyor. Türk Operası’nın yaşarken “efsane” haline gelmiş 41 yıllık baş solisti, bizim en sevdiğimiz dostlarımızdan, kızım Nazlı’nın da uzun yıllardır şan hocası olan, bir anne gibi yakın olduğu değerli sanatçımız Leyla Demiriş’i maalesef 23 Eylül sabahı kaybettik.

New York Metropolitan Operası’nda NY Senfoni Orkestrası eşliğinde konser veren ilk Türk Opera sanatçısı olan Leyla Demiriş, Turandot operasından başlayarak en önemli eserlerde başrol sanatçısı olarak yer almış, başarısını diğer ülkelerde de kanıtlamış ve çok sayıda öğrenci yetiştirmişti.

Aynı zamanda tanıdığım en zarif, en altın kalpli insanlardan biri olan sanatçımıza Allah’tan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Yazının devamı...

Öncelik meselesi ve değişim!

Obama yönetiminin “Suriyeli Kürtler’e doğrudan silah ve mühimmat sağlamak üzere” plan hazırladığı açıklandı.

Ulusal Güvenlik ekibi, Pentagon “Suriyeli Kürt savaşçıların IŞİD’e karşı operasyonlarını hızlandırmak için” 20 bin kişilik Kürt gücüne silah verecekmiş.

Burada “Suriyeli Kürt savaşçılar” ifadesinin doğru olmadığı dikkat çekiyor, zira ABD’nin bugüne kadar desteklediği, içinde “kendi askerlerini de savaştırdığı” PYD-PKK terör örgütlerine ve rejime karşı olan Kürt gruplar da var.

ABD’nin söz ettiği “savaşçılar”, Türkiye’nin “terör örgütü” saydığını gayet iyi bildikleri, PKK’nın Suriye kolu PYD’dir.

Konu ‘IŞİD’ ise…

Bırakın silah vermeyi, yıllardır PYD’ye asker desteği, hava desteği veren ABD’nin şimdi “PYD’yi silahlandıracağını” açıklaması enteresan bir gelişme…

Fırat Kalkanı Operasyonu “IŞİD ve PYD” terör örgütlerinin ikisine karşı yapıldı.

Türkiye’nin ÖSO’yu destekleyerek Suriye’ye girmesi sonucunda Cerablus ve birçok alan IŞİD’den temizlendi.

ABD “IŞİD’e karşı operasyonun hızlanmasını istiyorsa” Cerablus’u almak için ÖSO’ya çok önceleri kendisi, koalisyon güçleriyle destek veremez miydi?

PYD’nin ise sadece Fırat’ın Batısı’nda değil, doğusunda bulunması da Türkiye için risktir. Batıda Afrin ve Menbiç’te olmaları bile yeterince sorun yaratır.

Mesajların teröre etkisi

ABD’nin “yeterince silah ve militana sahip PYD” için bu açıklamayı yapması acaba Türkiye’ye “Ben hala onların yanındayım” mesajı göndermek için mi sorusu geliyor akla.

Acaba Suriye’de yeni adımlara mı hazırlanılıyor?

Şüphe yok ki Obama yönetiminin, Batı ülkelerinin “PYD-PKK’ya destek mesajları” Türkiye’nin karşılaştığı terör eylemlerini etkileyecektir. Dün ABD Ankara Büyükelçiliği kendi vatandaşlarına “Gaziantep’te teröristlerin alışveriş merkezleri veya restoran ve kafelere saldırı düzenleyeceği” uyarısında bulundu.

Kısa süre sonra Gaziantep’e 63 km mesafedeki Kilis’te Pazar yerine Suriye’den roket mermisi atıldı ve 6 kişi yaralandı.

Bundan sonra Suriye ve Güneydoğu’da daha da sıkıntılı bir süreç başlayabilir, Hükümet olayları dikkatle değerlendirmelidir.

Ana muhalefet ve değişim

Birkaç gün önce “CHP’nin olası erken seçim için hazırlığa başladığı, 81 il başkanıyla toplantıda düğmeye basılacağı” haberi vardı.

Söz konusu düğmenin “sandık çevresi örgütlenme modeli, seçmenle yüz yüze temas” gibi konular olacağı belirtilmiş.

Demokratik bir ülkede güçlü muhalefetin güçlü iktidar kadar önemli olduğunu rakipleri bile vurgulamıştı.

Peki, Ak Parti’nin oy oranının anketlerde “yüzde 60 üstü” göründüğü belirtilirken acaba bu “start” yeterli olacak mı?

Yoksa söz ettikleri “olası erken seçim öncesi” partide yeni bir yönetim, köklü bir değişim şart mıdır?

Kılıçdaroğlu konuşmalarında doğru noktalara değiniyor ama sadece konuşmanın yeterli olmadığı daha önceki seçimlerde açıkça görüldü.

Muhalefet partilerinin “öncelik nedir” sorusunun cevabını düşünmelerinin tam zamanıdır.

Türkiye’nin öncelikli sorunlarına devam edeceğiz.

Yazının devamı...

Bir gün seçim gelecek…

Ak Parti Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün “partisinin içindeki FETÖ’cülerle ilgili” bir konuşma yapmış.

Diyor ki: “Devletin tüm kurumlarına sızan bu cani örgüt mutlaka Ak Parti’ye de sızmıştır, aksini söylemek saflık olur.

Vatandaşın beklentisi Ak Parti’ye sızmış FETÖ’cülerin de temizlenmesi. Milli Eğitim’de, sağlıkta, Emniyet ve yargıda temizliyorsunuz, kendi içinizde de temizlik yapın diyorlar.”

AKP Milletvekili Üstün “Bir gün seçim gelecek, eğer bu ayıklanma yapılmamışsa insanlar bu faturayı Ak Parti’nin önüne koyacaklardır” vurgusunu da yapmış.

Dokunulmayanlar!

15 Temmuz darbe girişiminden sonra “çocuklarını Fethullah okullarına veren veya Bank Asya’da hesap açtıran” bazı kişilerin bile tutuklandığı görüldü.

Öte yanda Gülen’i sırayla ABD’de ziyaret eden, TV ekranlarında övgüler dizen, “Cemaat yargıyı, devleti ele geçiriyor” uyarısı yapanlara “ne kadar yanıldıklarını” söyleyen, birbirini açıkça “Gülen Cemaati’ne sağladığı imkanlarla” suçlayan siyasilere dokunulmadı.

Örneğin; sadece eğitimde 28 binden fazla öğretmen FETÖ’cü diye ihraç edilirken, Meclis Başkanlığı yapmış bir siyasetçi ile bir belediye başkanı arasında 2 kez geçen açık, net suçlayıcı ifadelere hiç değinilmedi.

Koca bir kenti “parsel parsel vermek”ten başlayıp, “Darbe girişiminin amacı onu başa getirmekti” veya “Beni hedefe koyarak darbe sever hallerini örtmek istiyorlar, 15 Temmuz’un kazananı ortaya çıkana kadar kendileri ortaya çıkmayanlar” benzeri konuşmalar öylece kaldı.

İmamlar ve yargı

Şimdi “FETÖ’nün sadece Türkiye için değil, dünya için tehlike teşkil ettiğini” söylüyoruz ancak bizim hükümetlerimizin de Gülen’i göklere çıkardığı, adeta dokunulmaz hale getirildiği dönemler yaşandığını unutmayalım.

Salı günü Zonguldak’ta FETÖ soruşturması kapsamında örgütün “il imamı, ilçe imamı, köy sorumluları” 12 kişi gözaltına alındı.

Onlar gözaltına alınırken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun vurguladığı gibi; “FETÖ darbe girişiminin 1 numaralı ismi, Hava Kuvvetleri İmamı Adil Öksüz’ün neden serbest bırakıldığı” sorusu cevaplanmalı değil midir?

Daha önce örgütün “eski asker imamı” H.P’nin itiraflarında yargıda “Ergenekon Hakimi’nden, Balyoz Soruşturma Savcısı’na, Yargıtay savcıları ve üyelerinden, Özel Yetkili Başsavcı’ya, Şike Davası Hakimi’nden Dink Davası Savcısı’na” kadar dehşet verici bir örgüt yapılanması olduğu açıklandı.

Bu dava süreçlerinde örgüte ait savcı ve hakimler nasıl oldu da hiç bilinmedi ve kendilerine sınırsız özel yetkiler tanındı sorusu çıkıyor ortaya…

Halk bunu bekliyor!

Nasıl oldu da askeri okullar, harp okulları, Emniyet, MİT kolayca ellerine geçti ve önlerindeki engeller kaldırılarak yükseldiler?

Onların yükselmesine destek veren Genelkurmay başkanları ve siyasi uzantılar dahil tüm sorumlular hesap vermeli ve “okul müfredatlarına gireceği” söylenen 15 Temmuz darbe girişimi önce detaylarıyla açığa çıkarılmalıdır.

Ak Parti Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün dediği gibi “halk bunu beklemektedir”.

Yazının devamı...

Türkiye’deki terörün sorumluları!

Türkiye, tarihinin en karışık ve zor dönemlerinden birinin içinde ve sorunlar bitmek bilmiyor.

Bir yanda PKK terörü, bu terörle PYD ile IŞİD bağlantıları, diğer yanda Suriye cephesindeki savaş ve FETÖ ile mücadele zor olduğu kadar, yarattığı mağdurların çokluğu da göz ardı edilecek gibi değil.

Her ne kadar bazılarımız terörle mücadele eden veya Suriye’de savaşan askerlerimizin neler yaşadığını hiç fark etmiyor gibi görünse de, geriye kalanlarımız haberlerde dayanılmaz görüntülerle karşı karşıya...

Örneğin; bunlardan biri Suriye hudut karakolunda nöbet tutan Selçuk Çuhadar isimli askerle ilgiliydi.

En fazla 19-20 yaşında görünen askere bir bayram sürprizi yapılmış ve annesiyle babası nöbet sırasında yanına getirilmişti.

Anne ve baba ağlıyor, asker şaşkınlık ve mutluluktan ne yapacağını bilemiyor ve “bir daha hiç karşılaşmayacakmış gibi” acıyla karışık bir sevinçle kucaklaşıyorlar.

Bir daha… Bir daha…

Elçin, Ecrin, Yusuf…

Bir başka dayanılmaz tabloyu Pazartesi günü gazetelerde gördük. Yüzlerce genç asker gibi Güneydoğu’da şehit olan uzman çavuş Mehmet İlker Şahin’in küçük ikiz kızları Elçin, Ecrin ve bebeği Yusuf annelerinin yanında…

Babalarının cenazesiyle aynı uçağa binmek üzereler. Bebek bir kadın askerin kucağında, ikizler ellerindeki oyuncaklara sarılmış, annelerinin elinden tutmuş yürüyorlar.

Allah o anneye ve yavrulara, Selçuk Çuhadar ve onun gibi askerlerimizin ailelerine dayanma gücü ve sabır versin.

“Bu ne acımasız bir dünya, neden bir türlü sığamıyorlar, huzur ve barış içinde yaşamak bu kadar mı zor” diyor insan.

Bir yanda bu acılar yaşanırken ABD ile Rusya’nın saçma kavgası hiç de önemli ve samimi görünmüyor.

ABD-Rusya, IŞİD vs…

Neymiş efendim, ABD “Rusya bizim IŞİD’le mücadelemizin altını oymak istiyor” demiş. Rusya ise “ABD’nin Suriye rejim güçlerine saldırı düzenlemesi çok şüpheli. Beyaz Saray IŞİD’i koruyor” demiş.

Her iki ülke PYD’nin kuzey Suriye’deki ilerleyişine Esad güçleriyle ortaklaşa destek verirken aralarında sorun çıkmıyordu.

İkisi de inandırıcılıktan uzak “IŞİD’le savaşıyoruz” iddialarıyla kendi hesaplarına göre istedikleri yolda yürüdüler.

Şimdi Rusya ve ABD “Suriye’yi ve büyük ihtimalle petrol bölgelerini paylaşma” konusunda çıkar çatışması içindeler.

Bu çatışmaları da Türkiye ile yakından ilgili.

Bizim yanlış “çözüm süreci” politikamız dışında, ABD ve Rusya’nın “PYD’ye verdikleri destek ve onlara Suriye’de kazandırdıkları topraklar” Türkiye’deki bitmeyen PKK terörünün baş nedenlerinden biri.

Kısacası, iki ülkenin şimdi giriştiği çıkar kavgası bize verdikleri zararı unutturacak kadar ciddi değil.

Emniyet uyarısı

Emniyet’ten 81 ile gönderilen istihbarat raporunda “Kuzey Irak’tan Türkiye’ye sızan” PKK’lı teröristlerin güvenlik güçleri ve sivil halkı hedef alabilecek intihar saldırıları yapabileceği bildirilmiş.

Aslında artık teröristlerin “dışardan içeri sızması” gerekmiyor, Türkiye’nin içine tahminlerin üstünde yayılmış durumdalar.

Bununla birlikte “sınırlarımızın hala geçişlerine müsait olduğunu” anlatan bu “sızma” olayını açıklığa kavuşturmak gerekmiyor mu?

Yazının devamı...

Yaprak dökümü!

Son zamanlarda o kadar değerli insanlarımızı kaybettik, öyle genç şehitler verdik ki hala dayanacak güç bulabilmemiz bile mucize.

Düşen son yaprak “altın renkli”ydi, bu ülkenin yetiştirdiği en değerli aktörlerden biri, gerçek bir Cumhuriyetçi, Atatürkçü, aslan yürekli bir vatansever, cengaver ruhlu, aydınlık yüzlü bir devrimci!

Sinema sanatçılarının hepsi oynadıkları rollerle gerçek hayatta özdeşleşmezler, oysa Tarık Akan filmlerinde canlandırdığı “dürüst, mert, cesur, iyi kalpli, yardımsever, zorluklardan yılmayan adam” karakterini kendi yaşamında da taşıyan bir sanatçıydı.

Bir değil, birkaç kuşak onun Türk Sinema Tarihi’ne geçen filmlerini büyük bir hayranlıkla, bazılarını onlarca kez ve aynı zevkle izledi.

Sanatçılığı yücelterek…

Ülkesinin sosyal ve siyasi sorunlarına karşı her zaman gösterdiği açık, net, dürüst duyarlılıkla dikkatlerimizi çekti, sanatçılığı yücelterek onurla taşıdı.

Türk halkı, erken kaybettiği bu çok yönlü, değerli sanatçısını hak ettiği şekilde onurlandırarak, milyonlarca insan sokaklara dökülerek, Zülfü Livaneli’nin unutulmaz “Yiğidim Aslanım” şarkısıyla, Fazıl Say’ın ve eğitimine katkı sağladığı öğrencilerin konseriyle ebediyete uğurladı.

Nur içinde yatsın!

Şiddete ödül!

İstanbul’da belediye otobüsünde 23 yaşında genç bir hemşireye “şort giydiği için” yerinden kalkarak tekme atan, çenesini boynunu yaralayan saldırgan yakalandı ve aynı hızla serbest bırakıldı.

Onun bırakıldığını öğrenen hemşire sinir krizi geçirdi, vatandaşlar tepki gösterileri yaptılar. Tepkiler üzerine suçlunun tekrar yakalandığı açıklandı ama büyük ihtimalle yine bırakılacaktır.

Düşünebiliyor musunuz; bu saldırgan üstelik bir gayrimenkul şirketinde “güvenlik görevlisi” imiş.

“Giyimini beğenmediğim insanları döverim. Açık gezen kadın karımdır” gibi kanundışı sözlerle suçunu itiraf ediyor.

Ağabeyi “O şizofren, doktorlar tedavi olmasını söylediler” demiş. Demek ki “saldırgan bir şizofren güvenlik görevlisi”…

Dünyanın hangi ülkesinde olsa derhal tutuklanır ve aynı zamanda tedavi altına alınır. Böylece toplum korunur.

Nasıl bir ülke olduk?

Türkiye’de ise serbest bırakılıyor.

Aynı gün İzmir’de yine 23 yaşındaki bir başka genç kızın yolu 2 saldırgan tarafından kesildi. “Tanışalım” teklifini reddettiği için genç kız sokak ortasında yumruklarla dövüldü.

Civarda olayı gören hiç kimsenin yardıma koşmadığını, öylece durup izlediklerini anlatırken; “Biz nasıl bir ülke olduk” dedi mağdur genç kız.

Konya’da Bayram ziyaretine gelen 5 yaşındaki kuzenine tecavüz eden 16 yaşındaki genç de serbest bırakılmış.

Tecavüz hastane raporuyla belirlenmesine, çocuğun ve ailesinin tedavi altına alınmasına rağmen…

Tam bir skandal! Biz nasıl bir ülke olduk?

Kadın ve çocuklara cinsel ve her türlü saldırı teşvik edilecek ve buna “adalet-hukuk” mu denecek?

İçişleri ve Adalet Bakanlığı toplumun can güvenliğini koruma görevini yapmalıdır.

Artvin’in cennet yöresi Cerattepe’de altın madeni çıkarılması için “Çevre Bakanlığı’nın doğa tahribatına izin vermesi” ise başlı başına ayrı bir yazı konusu!

Yazının devamı...

Bayram’ın düşündürdükleri!

Mübarek Kurban Bayramı’nda birkaç gün huzur ümit edenler yine bunu bulamadı.

Öncelikle, daha tatilin ilk 3 gününde “trafik kazalarında 34 kişi öldü, 148 kişi yaralandı” haberi duyuldu.

Kurban Bayramı’nda trafik kurbanlarını öğrenenlerin aklına hemen “Bu Bayram’da trafik cezası kesilmeyecek” kararı geldi.

Bu kararı duyanların hepsi “Herhalde şakadır, her bayram yaşanılan trafik trajedilerinden sonra nasıl böyle bir karar alınır” diye düşünmüştü ki olay değişti.

“Sehven” emir…

Önce sosyal medya çalkalandı bu haberle. Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bir emrini yayınlıyor.

Kurban Bayramı tatili süresince sürücülere ceza kesilmeyecek, sözlü uyarı yapılacak şeklinde bir emir bu.

Trafikle darbe girişimi arasında nasıl bir ilişki kurulabildiyse sürücülere “Siz bu cezayı 15 Temmuz gecesi ödediniz” denecekmiş.

Halkın şaşkınlığı ve tepkiler üzerine 2’inci bir açıklama gelmiş.

“Önceki emir ‘sehven’ yazılmıştır. Trafik kurallarını ihlal edenlere önce ‘uyarı ve bilgilendirme’ yapılacak, ‘ısrar edenlere ceza’ uygulanacaktır.”

İkinci açıklama birinciden beter…

Nasıl olabiliyor da böyle detaylı bir emir yanlışlıkla yazılıyor?

“Önce uyarı ve bilgilendirme” ne demek? Zaten kurallara uymayan kazaya neden olacak demektir, durdurup ders mi verecekler, kulağını mı çekecekler?

Buna rağmen ısrar edip etmediğini nasıl anlayacaklar, ya anlayana kadar iş işten geçerse?

Bu konular oyuncak değildir, yanlış ve hata kaldırmaz.

Tutukla, bırak!

FETÖ Darbe Girişimi sürecinde de “sehven” işten çıkarmalar, gözaltılar, tutuklamalar oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım bile durumu kabul edip tepki gösterdiler.

Tutuklanıp bırakılanların yanında işten çıkarılan veya halen tutuklu olup da “Benim hiçbir ilgim yok, neden buradayım, neden işimi kaybettim” diyenlerin sayısı çok fazla.

Bu nedenle işten çıkarılanların durumu yeniden gözden geçiriliyor ve “geri dönüş imkanı olduğu” açıklanıyor.

“Masumiyet karinesi” Balyoz-Ergenekon döneminde de unutulmuş, önce tutuklamalar yapılmış, sonradan iddianameler yazılmıştı.

En gizli devlet sırları kozmik oda aramalarıyla ortaya saçıldıktan, sivil-asker yüzlerce insanın hayatı karardıktan sonra bu iddianamelerin de sahte olduğu ortaya çıktı. Cemaat kumpası dendi.

Bu kez tek sorumlu bu dönemin hükümeti, Emniyeti ve yargısıdır. Üst düzeyde dikkat gerekmektedir.

Özerk bölgeler!

Son günlerin en önemli olaylarından biri CİA Başkanı John Brennan’ın:

“Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanacağından kuşkuluyum. Suriye ve Irak’taki Kürt bölgeleri gibi birçok özerk bölge ortaya çıkabilir” açıklamasıdır.

Bunu Öcalan’ın “kardeşi aracılığıyla” Diyarbakır’da okuttuğu:

“Günde 30-40 kişi ölüyorsa bu bayram, bayram sayılamıyor. Bunun çözümü elimizdedir, devlet 2 adamını gönderirse 6 ayda her şeyi çözebiliriz” mesajı ile birleştirelim. (Dün de Van’daki patlamada 50 kişi yaralandı.)

Demirtaş’ın “IŞİD’e karşı Kürt ordusu kurulmalı… Kürdistan’ın 4 parçasına sesleniyoruz” sözlerini de ekleyelim.

Hepsinin ne demek istediği yeterince anlaşılıyor mu?

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.