Şampiy10
Magazin
Gündem

Devlet kimdir, ne yapar?

AB Bakanı Ömer Çelik Beşiktaş ve Kayseri’de bir hafta içinde 58 şehit verdiğimiz bombalı eylemlerden sonra HDP binalarına yapılan saldırılar için “Sorumsuzca davranışlar teröre hizmet eder” dedi.

Doğrudur, ancak siyasetçilerin kendilerine düşen büyük sorumluluğu taşımaları da önemlidir.

MHP Genel Bahçeli Devlet Bahçeli “Devlet güçlüdür, ihanetin hakkından gelecektir. Bize düşen omuz vermek, dua etmektir” dediği konuşmasında şunları da söyledi:

“Terör devasa bir milletin ocağına ateş düşürüyor. Kalkmak, doğrulmak istiyoruz, ne var ki her seferinde yeni bir ateşle yanıyoruz… Farkında mısınız sürekli can veriyoruz. Terör örgütleri aralarında kurduğu zalim ittifakla Türkiye’ye meydan okuyor”.

Sorumsuzluk örneği

Şimdi, bir yandan “Teröre yenilmeyeceğiz” derken diğer tarafta bir genel başkanın “terör örgütlerini sevindirecek ve ‘bakın saldırı yaptıkça doğrulamıyorlar’ düşüncesi yaratacak” açıklamaları aklına ne gelirse söyleyecek şekilde yapması kabul edilemez.

Bahçeli’nin bu sözleri “Türk ve Kürt vatandaşlar arasında çatışma havası yaratma”ya hizmet edenler kadar bu tür ciddi yanlışları da içeriyor olmalı.

Bir nokta daha var; Bahçeli her terör saldırısı sonrası çıkıp terör örgütlerine lanet okumakla veya sadece dua etmekle, şehit ailelerine başsağlığı dilemekle “sorunun çözüleceğine” mi inanıyor bilmiyoruz.

Kendisi TBMM’nin muhalefet partilerinden birinin halen başındadır. TBMM ise “yasama organı olarak” bu ülkenin devleti oluşturan erklerinden biridir.

Bu nedenle “devlet” kendilerinden soyut bir kavrammış gibi söz etmesi de anlaşılmaz bir durumdur.

Çözüm üretiliyor mu?

Vatandaşların can güvenliği, ülkenin kanlı terör örgütlerinden temizlenmesi, bombalı saldırılarda hatta darbe girişiminde istihbarat eksikliğinin ortaya çıkması gibi konular “devlet”in ve onun parçası olan TBMM’nin en önemli konusu olmalıdır.

Saldırılardan sonra TBMM ve Bahçeli, hangi eksikleri, hataları gündeme getirmiş, tartışmış ve çözüm üretmiştir?

Yeni anayasada en başta yer alması gereken “Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Yasası” değiştirilmediği için Bahçeli hep “partisi adına tek başına” kararları alıyor, bu konuşmaları yapıyor, tüm partisi sonuçlarından sorumlu hale geliyor ama bu kanunlar hiç ağzından çıkmıyor.

Mesela, tek düşüncesi yeni anayasa olamayacağına göre “devlet terörün hakkından gelmek için TSK ve polislerin mücadelesi dışında siyasi çözüm olarak” neler düşünüyor konusunda kendisinin, CHP’nin ve hükümetin görüşleri nedir?

Dün en önemli haberlerden biri; FETÖ darbe girişimi hakkında eski Cumhurbaşkanı Gül’e ve eski Başbakan Davutoğlu’na TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nun Ak Partili üyeleri tarafından yazılı sorular gönderilmesiydi…

Buna göre Komisyon’un bugüne kadar Gülen’i öven, onun eylemlerine hizmet eden kişilere “siyasi kimliğine bakmadan” uzanacağı ve 15 Temmuz’a uzanan sürecin ve o gece neler olduğunun ortaya çıkacağı ümidi doğuyor.

Yeni Anayasa referandumu konusuna geçmeden önce Meclis bunları aydınlatmalıdır.

Yazının devamı...

Tek bir şehit için!

Beşiktaş’ta “44 şehit” verdiğimiz canlı bomba saldırısından bir hafta sonra bu kez Kayseri’de “çarşı iznine çıkan askerlerimizin” bulunduğu otobüse bombalı araçla saldırı yapıldı; yazımı yazdığım sırada “13 şehit, 55 yaralı” olduğu bildirilmekteydi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha Türkiye’nin “terör örgütlerinin ortak saldırısı altında olduğunu, milli seferberlik ruhu içinde terörle kararlılıkla mücadele edileceğini” söyledi.

Doğrudur, Türk milleti bitmeyen sabrı ve azmiyle bu karanlık günlerden çıkmayı da İnşallah başaracaktır.

Ancak, bugün “bir terör örgütü” yerine “birçok terör örgütü”yle mücadele ediyor olmamızın nedenleri üzerinde de düşünmek gerekiyor.

Öncelik meselesi!

PKK terör örgütü ilk günden beri “Türkiye’den toprak koparmak isteyenlerin maşası” durumundaydı.

Aynen bugün PYD ve DAEŞ’in de Ortadoğu’da (Türkiye dahil olarak) haritaları değiştirmek için birtakım ülkeler tarafından kullanılması gibi…

Bizim bu amacı zamanında ortaya koymak yerine, terör örgütünün baskısı altında olan “Kürt vatandaşlarımızla bir sorun varmış gibi” zaman kaybetmemiz yalnızca PKK’nın güçlenmesine değil, bu amaçtaki ülkelerin “diğer terör örgütlerini de işin içine sokmasına” olanak tanıdı.

Sorun başlangıçta Kuzey Irak’ta, Kandil’de, Zap’ta çözülmeli, ABD ve Barzani eğer samimilerse bu konuda destek vermeliydi.

Aynı şekilde Suriye savaşına ilk günden taraf olma ve bu nedenle Kuzey Suriye’de illerin Esad tarafından PYD’ye bırakılması konusundaki hatamızı, “ABD’nin PYD’ye açık destek vermesini, o kantonların ilanına giden süreci önleyerek” telafi etmeliydik.

Başka ülkelerin çözümleri için yapılan sayısız toplantı öncelikle Türkiye’de “daha da azgınlaşacağı görülen” terörün çözümü, sınır içimizin ve dışının korunması için yapılmalıydı.

ABD ve istihbarat

ABD ve AB ülkelerini toplasanız Türkiye kadar sığınmacı almadı.

Yardımsever ve konuksever olmak iyidir ama ancak maddi-manevi imkanlarınız ölçüsünde bu yapılabilir.

ABD ve AB ülkeleri, az sayıda sığınmacı aldığı gibi bunları bile Türkiye’ye göndermek için çalıştı. Birkaç terör saldırısından sonra sınır kontrollerini, istihbarat servislerini alarma geçirdiler ve oralarda terör durdu.

Bombalı saldırılardan sonra “Misliyle mukabele edilecek, alçaklar, milletçe kınıyoruz” gibi sözler, çalıntı araç plakaları, şehitlerimizi geri getirmiyor.

Çarşı iznine çıkan askerlerimizi taşıyan otobüsün “hangi saatte, hangi noktada bulunacağı”nı teröristler biliyor (çoğu kez ABD de biliyor) ama bizim istihbarat bilmiyorsa, onlar korunamıyorsa problemimiz büyüktür.

Çalıntı ve bomba yüklü bir araç Şanlıurfa’dan Kayseri’ye kadar geliyor ve Emniyet önleyemiyorsa ciddi sorun vardır.

İçişleri Bakanı saldırıdan sonra halka “terör çeşitlerini” anlatmak için değil, bu saldırıları önlemekle görevlidir ve bu aralıksız eylemler önlenemiyorsa sorumluluğu almalıdır.

Hiç unutmayalım; Rusya “tek bir pilot ve uçak” için neredeyse Türkiye ile savaş çıkaracaktı.

Biz her gün onlarca şehidimiz için kime hesap soracağız?

Yazının devamı...

Değişen Türkiye ve başkanlık!

Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Beşiktaş’taki bombalı saldırıyı gerçekleştiren PKK’lı teröristin “Suriye’den geldiğini” söyledi ama detayları ortaya çıkmadı.

Bu konu açıklığa kavuşmalı, terör örgütü militanlarının istihbarat birimleri tarafından fak edilmeden büyük şehirlerimizin merkezine kadar bombalı düzeneklerle girip eylem yapabilmesi tartışılmalıdır.

Örneğin 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminde de “istihbarat zafiyeti olduğu” Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından söylenmişti ama bir işlem yapılmadı.

Bundan önce başka canlı bomba eylemlerinde de aynı zafiyet vurgulandı.

Beşiktaş saldırısından sonra, Antalya’da geçen Ocak ayında 2 bombalı eylem yapan PKK’lı teröristin önce bir alışveriş merkezine üzerinde bombalarla girip gezdiği haberi çıktı. İstanbul’da “testereli dilenciler” türediği haberi çıktı.

Bu yıl uluslararası “Beethoven Academy Ödülü”ne layık görülen ünlü piyanist ve bestecimiz Fazıl Say’ın İzmir konserine bir terörist “satırlı saldırı” yaptı.

Bunların hiçbiri okunup, dinlenip geçilecek türden haberler değildir.

Tam aksine “ilgili bakanlığın araştırarak açıklama yapmasını, sorumluluk üstlenmesini” gerektiren olaylardır.

Seferberlik ilanı

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Tüm terör örgütlerine karşı milli bir seferberlik ilan ediyorum” dedi. Obama ile yaptığı telefon görüşmesi sonrası “terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdürme” konusunda aynı görüşte oldukları açıklandı.

Başbakan Binali Yıldırım, CHP ve MHP liderleriyle görüştü, oradan da aynı karar çıktı.

Bunların hepsi güzel adımlar fakat zaten aynı sözler (Obama’nınkiler dahil) son yıllarda sık sık tekrarlanmakta değil mi?

Milletçe seferberlik ilan etsek de, eğer Türkiye “testereli, satırlı, bombalı saldırganların ortada dolaştığı, siyasetçilere Meclis ortasında yumruk, kadınlara ulaşım araçlarında veya parklarda tekme atabildiği, kadın ve çocuklara sapık saldırılarının önlenemediği” bir ülke haline geliyorsa terör nasıl durabilir?

Öncelikle bu soruları kimin cevaplayacağını ve sorumluluğun kime ait olduğunu ortaya koymak ve o kurumlardan “kesin çözüm” beklemek gerekiyor.

Zira bir ülkede vatandaşın can güvenliğini sağlamak devletin, yönetenlerin görevidir, halk ne kadar gayret etse de bir istihbarat uzmanının veya bakanlığın görevini yapamaz.

Yeni Sistemle Bitecek Mi?

Başbakan Binali Yıldırım “Yeni anayasaya göre yapılacak başkanlık sistemiyle Türkiye artık ‘koalisyonlarla yönetilen zayıf iktidar’ dönemlerini geride bırakacak. Sürekli ‘tek başına iktidar’çıkacak” demişti. Bu tarife göre güçlü ve istikrarlı yönetim ancak başkanlık sistemiyle mümkün olabilir.

Oysa 15 yıldır koalisyonlar yok, iktidar partisinin isteyip de gerçekleştirmediği bir uygulama yok, yönetim yeterince güce sahip.

Acaba Türkiye bugün başkanlık sistemiyle yönetiliyor olsaydı hangi konuda “mevcut halinden daha olumlu” bir tablo olurdu? Terör biter miydi? Biterse nasıl?

Soyut anlatımlar, tartışmalar yerine somut örneklerle açıklamak halkı daha çok aydınlatacaktır.

Yazının devamı...

Türkiye için ‘altılı’ toplantı!

Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu “Beşiktaş bombacısının Suriye’den geldiğini, bunu ABD Dışişleri Bakanı Kerry’e de söylediğini” açıkladı.

Aynı konuşmada “Halep konusunda 27 Aralık’ta Rusya-İran ve Türkiye’nin üçlü toplantı yapacağını” da haber verdi.

Çavuşoğlu Suriye’de “El Bab IŞİD’den alındıktan sonra ne olacağı” konusunda da “TSK ile ÖSO’nun Menbiç’e (PYD’nin elinde) yöneleceğini” söylüyor.

Çok önemli bir vurgu daha yapıyor; “Irak’ta Telafer’e yönelik bir tehdit oluşursa PKK’yı orada da vururuz”.

ABD daha önce “PYD’nin Menbiç’ten Fırat’ın doğusuna çekileceğini” söylemiş, geçen zaman içinde bu sözün tutulmadığı görülmüştü.

Çavuşoğlu’nun açıklamalarına göre TSK’nın daha uzun bir süre Suriye ve Irak’tan çıkamayacağı ortada.

Sınırdan nasıl geçti?

Ancak durum konuşmalarda birkaç cümleyle özetleyiverdiğimiz kadar basit değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Yaşadığımız dönem en az İstiklal Harbi kadar zordur. Bugün adı konulmamış bir Sevr tehdidiyle karşı karşıyayız” sözlerinde haklıdır ama…

İstiklal Savaşı Anadolu topraklarını aralarında pay etmiş güçlü devletleri topraklarımızdan atma savaşıydı.

Büyük bir cesaret, özveri, zeka örneğiydi. Bugün çok şükür o şanlı zaferlerin sonucunda topraklarımız işgal altında değildir, bir bütün olarak bize aittir.

Sevr tehdidi konusunun çözümü ise yalnızca ABD’de gizlidir.

Güneydoğu’da “PKK terörünün bitirilebildiği” 2000’li yılların başında görüldü, sınırlarımız iyi korunsa ve doğru politikalar izlense bu küresel planı bozmak derin savaşlara dalmadan da bir kez daha mümkün olabilirdi.

Önemli hatalar yapıldı, buna rağmen zaman kaybetmeden sadece “terör, Suriye, Irak” bağlantısına yoğunlaşsak çok şey değişebilir.

Örneğin “Beşiktaş bombacısı Suriye’den geldi” sözüne ve diğerlerine bakalım.

Nasıl oluyor da onca felaket eyleminden sonra hala PKK-IŞİD bombacıları Suriye’den kolayca gelip gidiyor ve tonlarca bombayı buluyor?

Mezhep savaşları

Neden “Halep konusunda Rusya ve İran’la” üçlü toplantı yapıyoruz da intihar bombacılarının katliamlarıyla sarsılan Türkiye için “ABD-Irak-İran-Rusya” ve tabii Barzani ile olup bitenin açıkça konuşulacağı bir 6’lı toplantı istemiyoruz?

ABD Dışişleri Bakanı Kerry’e “Beşiktaş bombacısının Suriye’den geldiğini” söylüyoruz da;

“Bu oyun ne zaman bitecek? Sözüm ona Kobani’yi IŞİD’den temizlemek için gelen Barzani peşmergelerinin üzerinde sizin armalar vardı. PYD’nin içinde sizin askerleriniz var ve onlar PKK ile PYD arasında fark olmadığını söylüyorlar.

Barzani’nin ‘Büyük Kürdistan’ hayalini de (haritasını) biliyorsunuz, ona ve PKK/PYD’ye silah ve her tür yardıma devam mı edeceksiniz” diyemiyoruz?

Suriye’de Menbiç’te PYD’nin yanında, Irak’ta Telafer’de “Barzani, Haşdi Şabi veya Irak ordusunun” yanında ABD var.

Saydığımız diğer ülkeler de işin içinde. Telafer’e müdahalemiz Irak ve İran’la da, ABD ile de bizi karşı karşıya getireceği gibi bitmeyecek mezhep savaşlarının ortasına atabilir.

Kendi sınırımızın içini ve ötesini güvenceye alarak çözüm bulmalıyız.

Yazının devamı...

Bu kez ABD üstlenmeli!

Suriye’nin Halep kentini Esad güçleri “Rusya desteğiyle” aldıktan sonra muhaliflerle rejim arasında ateşkes anlaşması yapıldığı açıklandı.

ABD Dışişleri Bakanlığı “Rusya ve Türkiye’nin arabuluculuğuyla Halep’te ateşkes olduğuna dair rapor aldık, bu haber gerçekse bizi memnun eder” dedi.

Burada Rusya’nın Esad kanadını, Türkiye’nin ise muhalifleri anlaşmaya razı ettiği anlaşılıyor.

Yıllardır akan kanın, insanların çektiklerinin bitmesi açısından hiç değilse Halep’te ateşkes yapılması iyi niyetli herkesi memnun eder.

Rejim güçleri, muhaliflerin kontrolünde bulunan Doğu Halep’i bomba yağmuruna tuttuğunda oradaki Halepliler “insanların yoksulluk ve açlıktan öldüğünü, özellikle kadın ve çocukların çok kötü durumda olduğunu” anlatıyordu.

Ortadoğu’yu dönüştürmek

BM yaşanan bu insanlık dramına ilgisiz kaldı. Ortadoğu’da olacakları yıllar önce; 7 Ağustos 2003’te ABD Dışişleri Bakanı olan Condolezza Rice açıklamıştı.

“Büyük Ortadoğu Projesi ile 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini” söylüyor, “buna Türkiye de dahil” diyordu.

Bugün “Halep’te ateşkes olursa seviniriz”, “Türkiye bizim için önemli ama PYD de DAEŞ’e karşı en önemli müttefikimiz” gibi ifadelerle iyi niyetli bir dış politika görüntüsü çizmeye çalışan ABD Ortadoğu ülkelerinin sınırlarını kendi planlarında 13 yıl önce belirlemişti.

Bu projeye göre çizilen haritalarda Kerkük, Musul dahil Irak’ın büyük kısmı, Türkiye’nin Güneydoğu’su, Suriye sınırımız Hatay’a kadar “Özgür Kürdistan” olarak görünüyordu. (Küstahlık bu kadarla da kalmamış, Doğu’su da Ermenistan’a dahil edilmişti.) Bunlar yapıldı ve şimdi hiç yapılmamış da spontane gelişmeler oluyormuş gibi bir “Vahşi Batı” tiyatrosu oynanmakta.

Yeni çadırkent!

Bunları düşününce TV’de ünlü bir “dış politikacı” profesörün “Eskiden Kürt sorunu vardı, bu sorun ulusal bir sorundu. Şimdi ise Ortadoğu’da PYD/PKK ile bölgesel hatta küresel bir soruna dönüştü” sözleri masal gibi geliyor.

Olay her zaman “küreseldi” de biz oyalanmaktaydık.

Bugün Güneydoğu’da ve diğer bölgelerdeki kentlerimizde PKK’nın ve IŞİD’in yaptığı bombalı saldırılar…

Suriye sınırımızın ötesinde “IŞİD bahanesiyle” alınıp PYD’ye verilen kentler, ilan edilen özerk kantonlar…

Irak’ta “IŞİD’den alıyoruz, Barzani ve peşmerge de bizimle beraber” diyerek IKBY’nin iyice yayılmasını sağlama operasyonları hep önceden kurgulanmış projelerdir. TSK’nın Başika’da olmasına rağmen “Türkiye, Musul operasyonuna dahil olmayacak” diye çırpınmalarının en önemli nedeni de budur.

Başbakan Yardımcısı Şimşek “Halep’ten kaçan Suriyeliler için 80 bin kişilik yeni bir çadırkent kurulacağını” açıklayınca aklıma bunlar geldi.

Bu çadırkent Suriye sınırları içinde olmalı ve masrafları da dünyayı şekillendirmeye çalışan, muhaliflere de “destek sözü” vermiş olan ABD üstlenmeli. O “80 bin” kolayca artabilir ve Türkiye’nin ekonomisi de, psikolojisi de, güvenlik sorunları da daha fazla yükü kaldıracak durumda değil!

Yazının devamı...

Batı’nın samimiyet sınavı!

Türkiye, Beşiktaş saldırısında hayatını kaybeden gençlerin, babalarını kaybeden çocukların ve eşlerin, evlatlarını kaybeden ana babaların acısını yaşamaya devam ediyor.

Terör örgütü PKK özellikle son bir yıl içinde Güneydoğu dışındaki büyük illerde de “IŞİD yöntemi canlı bomba saldırılarıyla” ve adeta “IŞİD’le dönüşümlü olarak” kanlı saldırılar yaptı. Yüzlerce asker-polis ve sivil bu saldırılarda hayatını kaybetti.

Herhangi bir Avrupa ülkesindeki terör saldırısına anında tepki veren AB yetkilileri, Beşiktaş saldırısından uzun süre sonra sosyal medya üzerinden mesajlar yayınladılar.

AP’nin Çek üyesi Zdechovski ise AB’nin resmen yapması gereken açıklamayı tek başına dile getirdi:

“Teröristlere artık tolerans göstermeyelim. PKK ve DAEŞ’İ durdurun ve AP’de yasaklayın!”

Nasıl bitecek?

Hükümet üyelerinin sıkça tekrarladığı gibi Türkiye’de “bir değil, birçok terör örgütü” hücreler kurmuş, faaliyet gösteriyor.

Bu sonuçta, yapılan bazı siyasi ve yargısal yanlışların rolü olduğunu unutmamak lazım.

“Çözüm Süreci” içinde PKK uzun bir zaman yüzlerce ton patlayıcı ve sayısız militan topladı, terörist orduları kurdu. Süreç zarar görmesin diye valiler bu faaliyetlere ve hatta saldırılara sessiz kaldılar.

Suriye’den kaçanlar için “Açık kapı politikası” uyguladığımız aylar içinde mültecilerin yanında çok sayıda PKK ve IŞİD militanı, hatta isteyen her örgüt sınırlarımızdan rahatça geçti.

Yakalanan IŞİD militanları mahkemelerde serbest bırakıldı. Güneydoğu’da askeri operasyonlarla sıkışan PKK’nın “PYD’den destek istediği” de biliniyor. Bugün hala PYD/PKK Suriye’de, Irak’ta, Türkiye’de dayanışma içindeyken, birlikte savaşırken PKK’nın bitmesi kolay olacak mıdır?

ABD silah veriyor!

Beşiktaş saldırısı olduktan sonra TSK Kuzey Irak’taki PKK mevzilerini bombaladı.

Oysa Kuzey Irak’ta, IKBY içinde, başkent Erbil’in köyleri dahil yüzlerce köy PKK’nın elinde. Orada 25 yıldır kampları var.

Barzani defalarca Türkiye’ye geldi, PKK’ya karşı bizimle iş birliği içinde göründü, isteseydi bugüne kadar kendi bölgesinden, Kandil’den, Zap’tan ve diğer mevzilerinden PKK’yı süremez miydi?

Türkiye’nin Kuzey Irak’ı (oradan emir alan ve sızan) PKK’dan temizlemesi, Suriye sınırımızın ötesinde “Esad ve ABD’nin yardımıyla” aldıkları bölgelerden çıkmaları kadar önemlidir, bu temizlik şimdiye kadar çoktan yapılmalıydı.

Ortaya mantar gibi çıkıveren IŞİD’i bahane ederek PYD/PKK’yı “müttefik” ilan eden ABD de, AB ülkeleri de Suriye’de PYD’ye, Irak’ta Barzani’ye verdikleri destekten vazgeçmelidir.

Deneyimli bir diplomatımız “Avrupa ve ABD’nin Beşiktaş saldırısından sonra bile PYD/PKK’ya silah yardımını keseceğini açıklamadı, Türkiye sınırından çekilmelerini istemedi” diyor. ABD’nin yeni yönetimi de “PYD’ye desteğin süreceğini” söyler ve onları cesaretlendirirken Türkiye’de terörün bitmesi çok zordur. Beşiktaş’ta 44 vatandaşımızı kaybettiğimiz saldırının son olması ancak Batı’nın samimiyetini göstermesiyle mümkün olabilir.

Yazının devamı...

Teröre lanet çözüm getirmeli!

Beşiktaş’ta Çevik Kuvvet polislerine yapılan iki ayrı PKK saldırısında polis ve siviller olmak üzere 44 kişi hayatını kaybetti, bazıları ağır olmak üzere 155 yaralı var.

Tam 44 can gitti, 44 evde ve tüm ülkede yas sürüyor.

Düşünün, Koç Üniversitesi gibi dünya çapında bir üniversiteye girme başarısı göstermiş, ailesinin tek çocuğu, baba vefat etmiş ve bu genç; Görkem Yazıcı tüm ümitlerini ona bağlayan anneciğini yapayalnız bırakarak hainlerin bombasıyla hayatını kaybediyor.

Evlatlarını alçak terör saldırılarında kaybeden ana babalar bu acılara dayanabilir mi, ailelerin de hayatı cehennem azabına dönüyor.

İki terör örgütü

Beşiktaş’taki saldırının ardından binlerce vatandaş saldırı noktasında toplandı ve terörü lanetledi. Bu insanların ve toplumun içinde teröre öfke olduğu kadar “Artık Güneydoğu’da kalmayan ve uzunca bir süredir şehirlere yayılan terörün önlemeyişine” karşı tepkinin de olduğunu unutmamak lazım.

TSK’yı Suriye ve Irak içine girmek zorunda bırakan gelişmelerin aynı zamanda “ABD, AB ve Koalisyon ülkeleri tarafından yalnız bırakılan” Türkiye’yi öncelikle bu iki terör örgütünün daha fazla hedefi haline getirdiğine şüphe yoktur.

Batı’da durdu

Dikkat etmemiz gerekir ki “ABD ve AB ülkelerinde teröre karşı önlemler arttırılıp, sınırları da sıkı korumaya alınınca” bir süredir terör eylemleri durdu.

Bunu biliyorlar. Türkiye’nin Suriye’de savaş mağdurları için “güvenli bölge” isteğine ise baştan beri karşı çıkmalarına rağmen hala “Türkiye AB’deki istenmeyen mültecileri de alsın” diye bastırıyorlar.

ABD, Rusya ve AB ülkeleri “Türkiye’de yine bombalı saldırı” haberlerinden sonra “Teröre karşı yanındayız” mesajları yayınlıyor ama “yanımızda” olacaklarına bizi daha çok hedef haline getiren çatışmalarda hep rakiplerimizin, terör örgütlerinin yanında yer aldılar.

Türkiye’de çok sayıda terör örgütü olduğunu defalarca tekrarlayan ve her saldırıdan sonra “Bizi yıldıramayacaklar” diyen Hükümet, bu saldırıların bitmesi için “çok sayıdaki terör örgütü”nü AB ve ABD gibi ülke çapında temizlemesi gerektiğini unutmamalıdır.

Bunu başarmak için başta ABD ve Rusya olmak üzere diğer ülkelerin “samimi” davranmaları sağlanmalıdır.

İntikam!

TSK saldırılardan sonra Kuzey Irak’ta Zap bölgesinde bulunan PKK hedeflerine operasyon yaptı ve 12 noktadaki hedefleri imha ettiği açıkladı. Bu operasyonların da “bombalı saldırılardan sonra” değil, “çok önce” yapılması gerekmez mi?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Yarından tezi yok Türkiye Cumhuriyeti devletinin birinci, öncelikli işi bunu yapanlardan intikam almaktır” dedi.

Devletin görevi anlık intikamlar değil, “yeni anayasa gibi başka konulara öncelik vermek” yerine Türkiye’de terörün bitmeme nedenlerine yoğunlaşmak ve köklü-kalıcı bir çözüm bulmaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz için bile “Bir istihbarat zaafı var, çünkü doğru istihbarat verilmiş olsa bunun önüne geçilebilirdi” dediği istihbarat konusu da başlı başına ciddi bir sorundur!

Yazının devamı...

Katiller şehre indi

30 yılı aşan süredir devam eden bölücü terör Türkiye’nin en önemli sorunudur.

AG Araştırma şirketinin son tespitleri, her 4 kişiden 3’ünün terörü Türkiye Cumhuriyeti’nin bitireceğine beslediği inancın arttığını gösteriyor.

Uluslararası camianın samimi olmayan davranışları ve terör eylemlerindeki tırmanış, toplumun korkusundan fazla hıncını ve direnme gücünü artırıyor. Çünkü Türkiye kan dökücülerin mutlu oldukları bir ülke değildir.

Masum insanları öldürerek Türkiye’nin kendini savunma gücü sona erdirilemez, tüketilemez.

Kan dökücüler

Önceki akşam İstanbul’da meydana gelen bombalı saldırılar, darbeye karşı tankların önüne yatarak askeri darbeye karşı demokratik rejimi savunan cesur insanların adresini bir kez daha doğrulamıştır.

Türk halkı, Türkiye Cumhuriyeti’ne, kendisine bağlı insanların ölmekle bitmeyeceğini akşamki protesto gösterileriyle ispat etmiştir.

Terör taşeronları bu gerçeği görmek zorundadır. Aksi halde çok geçmeden kendileri bitecektir.

Doğru karar

İktidarın en isabetli siyaset yüceltmesi terörle mücadele alanında romantizmden uzaklaşması ve insanlık suçları işleyen bölücü katillere karşı terörün diliyle cevap vermeye başlamasıdır.

Bu hedef düzeltme işlemi, katillere terörle bir yere varılamayacağını anlamalarını umarız gösterecek ve öğretecektir.

Şehitlere Allahtan rahmet diliyoruz, milletimizin başı sağolsun.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.