Şampiy10
Magazin
Gündem

Şiddet ve ırkçılık!

Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Cumartesi günü yaptığı konuşmada “ırkçılığın yükselmesine” dikkat çekti.

“Son dönemde Avrupa’da aşırı sağ, ırkçılık, göçmen karşıtlığı ve kendinden farklı olana tahammülsüzlüğün, 2’inci Dünya Savaşı’ndan bu yana hiç olmadığı kadar yükseldiğini, tedbir alınması gerektiğini” söyledi.

Bu konuşmanın ertesi günü Yunanistan’da 75 yaşındaki Selanik Belediye Başkanı, Türk dostu Yannis Boutaris faşist görüşlü grupların saldırısına uğradı. Saldırganlar “Türklerle kardeşiz, Atatürk Selanikli’dir ve büyük bir şahsiyettir” gibi sözleriyle tanınan Boutaris’e şişe ve sopalarla saldırarak hastanelik ettiler.

Bugüne kadar da Yunanistan’la siyasi anlaşmazlığa düştüğümüz dönemler olmuştu ama iki ülke arasında böyle bir nefret eylemine rastlanmamıştı.

Uzlaşmacı politika

Siyaset yurt içinde ve yurt dışında şiddetle özdeşleşmemelidir.

Yunanistan’daki olay Bakan Çavuşoğlu’nun uyarısını haklı çıkarmaktadır.

Aşırı sağcı, milliyetçi kesimlerin Batı ülkelerinde Müslümanlara ve Türklere tepkileri şiddete dönüşmüştür.

Bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımıza sadece “yaşadığınız ülkenin vatandaşı olun, parlamentolara girin” tavsiyesi yapmamız yeterli değildir.

Bunların olmaması için biz de siyasi konuşma üslubuna dikkat etmeli, kışkırtıcı şiddet söylemlerinden kaçınmalıyız. Haklarımızı içerde siyasi etiğe dikkat ederek, dışarda diplomasi ile aramak gerekir.

Diğer ülkelerdeki olayları resmi görüşmelerle çözmeye çalışmak kendi ülkemize, vatandaşlarımıza iyilik olacaktır.

Seçime doğru…

24 Haziran seçimine 4 hafta gibi kısa bir zaman kaldı. Öncelikle Cumhurbaşkanı adaylarının seçim konuşmalarında rakiplerine “topluma da şiddet yayacak hitaplardan” kaçınmaları bu sürecin sakin ve medeni şekilde tamamlanmasını sağlamaları görevdir.

Bir siyasi parti lideri çıkıp “seçim öncesi cezaevlerinde talimatla isyan çıkabileceğini” söylerse o ülkede şiddet bitmez. Bir lider, rakip gördüğü partiye ağır hakaretler eder, şiddet söylemlerini ısrarla tekrarlarsa o ülkede şiddet bitmez.

Nitekim bunu en çok yapan liderin partisinden gruplar rakip partinin seçim standlarına silahlı, bıçaklı saldırıda bulunup 6 kişiyi yaraladılar. Arkasından bir kez de sopalı saldırı yaparak kadınlarında bulunduğu parti üyelerini yaraladılar.

Şimdiden bunlar yapılıyorsa, seçim daha yaklaştığında bunlardan büyük olayların çıkmasını mı beklemeliyiz?

Yunanistan’daki çirkin olayın benzerleri bizim kendi vatandaşlarımız arasında mı yaşanacak?

Adaylar…

Partiler milletvekili aday listelerini hazırladılar ve dün YSK’ya sundular.

Milletvekili listeleri, partilerin alacağı oyları önemli ölçüde etkileyecektir.

Seçmenin “partilerin gelecekle ilgili projelerini tam olarak anlamaları” için şeffaf şekilde bu konunun anlatılması da bu listeler kadar önemli.

Kavga ve çekişme yerine bunu yapmaya çalışsınlar!

Yazının devamı...

Kriz çıkarmadan seçim!

Erken seçim yaklaşıyor ve cumhurbaşkanı adaylarının seçim manifestoları arka arkaya açıklanıyor.

Vaatlerin hepsi kulağa hoş geliyor ama önemli olan bunların hangisinin, ne kadar uygulanabilir olduğu…

Örneğin, 4 muhalefet partisinden oluşan “Millet İttifakı” ekonomi ve seçim güvenliği üzerinde çok duruyor.

Fabrikaların, özellikle son olarak şeker fabrikalarının satışı hep gündemlerinde. İktidar değişirse bu fabrikaların satışlarını tekrar gözden geçirmek, yapılabiliyorsa “yeniden devlete almak” sıkça tekrarlanıyor.

Tarımın kötülemesi, kendi ürünlerimizi ve üreticimizi desteklemek yerine kolaya kaçarak bunları ithal etmemiz muhalefet adaylarının eleştirilerinin öncelikli hedefi.

Gerçekten de Hükümet bu konuda acil önlemler alabilir, almalıdır.

Sistem çekişmesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Ak Parti’nin tercihi olan, hatta “ekonomiyi iyiye götüreceğini” iddia ettikleri “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” muhalefet partileri tarafından ret ediliyor. Muhalefet adayları, iktidar oldukları takdirde “Parlamenter sisteme geri dönüleceği” mesajı verirken “Olağanüstü Hal’ uygulamasının kalkacağını” da hatırlatıyorlar.

İktidar değişirse 16 Nisan Referandumunda az bir farkla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden geri dönüş nasıl olabilir, değişmezse başkan üzerinde “yasama ve yargı denetimi” nasıl mümkün olacaktır, bunlar yeterince tartışılmadı.

Muhalefet adayları, propaganda sürecinde medyada yer bulamadıklarını söylerken, maddi imkanlar, araç ve personel açısından da eşit olmadıklarını da dile getiriyorlar. Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener’in “Kaosa, krize meydan vermeden bu seçimi atlatacağız” sözü çok önemli. Bugüne kadar süreç sessiz ve olaysız geçti, bundan sonra da partilerin ve liderlerin “kaosa-krize meydan vermemeye dikkat etmesi” Türkiye için elzemdir. İstikrarsızlığı tetikleyecek her olay ekonomimizin dengesini bir anda daha da olumsuzluğa götürme potansiyeli taşıyor.

Ysk uyarısı

Yüksek Seçim Kurulu’nun geçen referandumda yasalara aykırı şekilde “mühürsüz oyları geçerli kabul etme” kararı, bu seçimde “acaba yeni bir sorun olur mu” endişesi yaratıyor. Siyasetçilerin bu konuda yaptıkları uyarılar umarız ki YSK’nın da dikkatini çekmektedir. YSK, halkın da aynı beklentide olduğunu unutmayarak, çok özenli ve adil bir seçimin gerçekleşmesini sağlamalıdır.

Sonuçta, çıkabilecek herhangi bir sorun yine önce -çok kırılgan bir noktada olan- döviz kurunu etkileyecek, ekonomiye zarar verecektir.

Çelenk…

19 Mayıs’ta Gaziantep’te yapılan törene Gaziantep Ak Parti teşkilatı adına siyah çelenk gönderildiği haberi adeta şok yarattı.

Bugünkü bağımsız ülkemizi borçlu olduğumuz bir başlangıcın kutlama törenine “yas günü” gibi siyah çelenk gönderildiği daha önce görülmemişti.

Bunu düşünenlere herhalde ilk tepkiyi kendi yönetimleri gösterecektir.

Yazının devamı...

19 Mayıs… Kurtuluşun başlangıcı!

Vatan topraklarının düşman işgalinden kurtarılmasının ilk adımı o gün atılmıştı, 19 Mayıs 1919’da…

Mustafa Kemal Atatürk beraberindeki heyetle 16 Mayıs’ta Bandırma vapuruyla Galata’dan ayrılır ve 19 Mayıs’ta Milli Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’a ayak basar.

İşgal kuvvetlerinin elinde olan Samsun’dan başlayan mücadele, Türk milletinin zaferlerle dolu Kurtuluş Savaşı ve arkasından kurulan özgür bir ülkeyle; bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devleti ile sonlanmıştır.

Geleceğin gençlerde olduğunu bilen, Gençliğe Hitabesi ve birçok sözüyle bunu anlatan Atatürk 19 Mayıs’ı da “kurtardığı ülkeyi emanet ettiği” gençliğe armağan etmiştir. Milli Mücadele aslında dünyada benzeri olmayan mucizevi bir kurtuluş mücadelesidir.

Bütün milli bayramlarımız içinde ayrı bir önemi olan 19 Mayıs’ın millet tarafından coşkuyla kutlanması ise en doğal haktır.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’mız kutlu olsun.

Fener alayı…

Samsun’da her yıl 19 Mayıs akşamı “Atatürk’ün Samsun’a çıktığı Kurtuluş İskelesi”nden başlayarak yapılan fener alayına gençler ve halk büyük mutlulukla katılır.

Ellerinde meşalelerle yürüyen vatandaşlar Atatürk’ün o gün yaşadığı duyguları, Milli Mücadele’ye katılan Türk milletinin yaşadığı zorlukları ruhunda hisseder.

Samsun Valiliği her yıl yapılan geleneksel fener alayını bu yıl “hiçbir sebep göstermeden” iptal etmiş.

Mantıklı düşünen hiç kimse valiliğin böyle bir hakkı kendinde nasıl bulduğunu anlayamaz. Hiçbir vali, vatan topraklarının düşmandan kurtarılmasının başlangıcı olan 19 Mayıs’ta “sessiz bir saygı yürüyüşünü” engelleyemez. Samsun Valisi Osman Kaymak fener alayını ciddi bir nedenle mi, yoksa keyfi olarak mı iptal ettiğini topluma açıklamalıdır.

Yine Bahçeli!

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli durup dururken “referandum” demişti, referanduma gidildi.

7 Haziran’da daha seçim akşamı yaptığı “uzlaşmaz” açıklamalar nedeniyle 1 Kasım seçimine gidildi.

Bir ay önce durup dururken “hemen erken seçim” dedi, erken seçim kararı alındı. İstediği herkese hatta seçmene “FETÖ’cü” diyor, istediği kişiyi başka nedenle suçluyor.

Birkaç gün önce genel affa varacak bir “af”tan söz etti, Cumhurbaşkanı Erdoğan “kesinlikle gündemimizde yok” dedi. Bahçeli ise şok yaratacak açıklamalarla ısrar ediyor: “Cezaevindekiler kader kurbanı olmaktan çıkıp seçime bir hafta kala ‘bir talimat ile’ isyan başlatırsa ne olur… Türkiye büyük bir felakete sürüklenebilir.”

Acaba devletin kontrolündeki cezaevlerinde böyle bir talimatı kim verecek?

Bu tür tehlikeli ve kışkırtıcı bir konuşmayı dünyanın bir başka ülkesinde, bir başka liderden duymanın mümkün olacağını sanmıyorum.

Devlet Bahçeli zaman geçirmeden kendine “siyasi üslubu ve kuralları iyi bilen, yanlış yapmayan bir danışman” bulmalıdır.

Yazının devamı...

Dünya kaynıyor!

ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi dünya çapında bir kıyamet yarattı.

Filistinliler Gazze sınırına toplandı, sınırı geçmeye çalıştı.

İsrail yağdırdığı bombalar, kurşunlarla bebekleri, çocukları bile içine alan 62 kişiyi katletti, binlerce kişiyi yaraladı.

Ramazan arifesinde bu vahşete karşı Türkiye’nin tüm illerinde vatandaşlar protesto gösteriyle ayağa kalktılar.

İsrail’le anlaşmalar

İsrail’in tam bir soykırım olarak nitelenecek bu saldırısı dünyanın her köşesinde benzer bir tepkiyle karşılaştı.

ABD’nin kendi içinden ve İngiltere’den Brezilya ve Arjantin’e, Hindistan’a kadar çok sayıda ülkede ABD ile İsrail’e karşı öfkeli protestolar yapıldı.

Ankara’da CHP’nin Meclis’e verdiği “İsrail’le tüm anlaşmalar iptal edilsin” önerisinin Ak Partililerin oylarıyla ret edilmesine ana muhalefet partisi tepki gösterdi.

Ak Parti’nin bugüne kadar “yolsuzlukların, çocuk istismarının, 15 Temmuz’un siyasi ayağının, Çiftlik Bank’ın araştırılması” gibi konularda verilen önergeleri ret etmesi eleştirilebilir.

Duygusal olarak baktığımızda “İsrail’le tüm anlaşmaların iptali” önerisinin ret edilmesi de tepki çekecektir. Ancak…

O zaman ABD’de farksız!

Eğer siyasi veya insani yanlışlara imza atan ülkelerle tüm anlaşmalar iptal edilecekse, örneğin ABD’nin İsrail katliamındaki rolü de İsrail’den az değildir.

İsrail’le anlaşmaları iptal edeceksek, ABD ile de iptal etmemiz gerekir.

Rusya veya Yunanistan, Irak veya Almanya ciddi bir yanlış yaptığında onlarla da tüm anlaşmaları iptal etmek gerekir. Siyaset ve ekonomi arasındaki bağlantı birbirini etkilese de bu etkileşim bir anda ülkeler arası tüm ilişkileri koparacak düzeyde olamaz.

Türkiye -en azından şu andaki ekonomik durumunda- ticaretini etkileyecek adımlar atamaz.

Evet, tüm insanlık ve Türkiye büyük öfke içinde ama yine de fevri kararlar almaktan, öneriler vermekten kaçınmak akılcı yoldur.

Şaibeli seçim…

Birkaç gün önce Irak Kerkük’te Türkmenler “seçimlere şaibe karıştığı” iddiasıyla sokağa indi ve sandıkların kasabalardan çıkmaması için yolları kapattı.

Irak Başbakanı İbadi seçimde usulsüzlük protestoları üzerine “oyların yeniden sayılması” talimatı verdi.

Türkmenler, Türkmen bölgelerindeki seçim merkezlerinde “PYD adaylarının Türkmenlerden çok oy aldığını”, bunun mümkün olamayacağını söylüyor ve “oyların elle sayılmasını” istiyor.

Başbakan İbadi bunu da kabul etti.

Ancak “Seçim Kurulu’nun buna uymaması” Türkmenleri daha da çok tepkiye yöneltti. Seçim Kurulu binası önünde binlerce Türkmen eylemlerini sürdürüyor, bu eylemler belki de seçimlerin tekrarlanması sonucunu getirecek.

Görüldüğü gibi Türkmenlerin Kerkük’teki Seçim Kurulu sorunu “Türkiye’deki YSK sorununu” andırıyor.

24 Haziran seçimlerinde “parmak boyası”nın kullanılması, uzun da sürse “oyların elle sayılması” bizde de benzer sorunların yaşanmasını önleyecektir.

Yazının devamı...

Trump ve İsrail nasıl durdurulacak?

Amerika Birleşik Devletleri uzun süre bir küresel lider rolündeydi.

Yıllar içinde, diğer ülkeler özellikle de kontrolüne almak istediği Müslüman ülkeler söz konusu olduğunda son derece acımasız planlar yaptığı görüldü. Afganistan, Irak gibi ülkelerde izlediği yanlış politikalar terörizmi ateşledi, şiddetin artmasına neden oldu. Taliban’dan başlayarak, El Kaide, IŞİD gibi kanlı terör örgütleri güçlenip yayıldılar.

Trump’ın etkisi

Bugün de dünyada birçok ülke Trump yönetiminin askeri stratejilerinin hatalı varsayımlara dayandığında hemfikir.

Trump başkan seçildiğinde duydukları endişe boşa çıkmadı.

AB ülkeleri Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı mücadelede ABD ile birlikte Koalisyon Güçleri’nin içinde yer alsalar da medyaları, siyasetçileri Trump’ın birçok kararını sert şekilde eleştiriyor. Fransa Dışişleri Bakanı, Gazze sınırı katliamından sonra Ortadoğu’da bir savaşın çıkabileceği ihtimalini dile getirirken “İsrail’in güvenliğine bağlıyız ancak bu derece şiddet meşrulaştırılamaz” dedi.

ABD medyasında ve senatörleri arasında aynı eleştirileri yapanlar var.

Demokrat Partili Senatör Bernie Sanders, İsrail’in “silahsız” Filistinliler’e yaptığı katliam konusunda sessiz kalan Trump’ın aksine:

İsrail’in geçen hafta da saldırılarıyla 41 kişiyi öldürüp 9 binden fazla insanı yaraladığını, Hamas şiddetinin “İsrail’in silahsız göstericilere ateş açmasını meşrulaştıramayacağını” söyledi.

ABD umursamıyor

İsrail merkezli Haaretz gazetesi bile “Kan banyosunu durdurun” başlıklı makalesinde aralarında çocukların olduğu 60 kişinin öldürüldüğü büyük katliama tepki gösterdi.

İsrail ordusunun, çocukların, gençlerin, kadınların da bulunduğu Filistinliler’e kurşun ve bomba yağdırması bu savaşı durdurmayacak.

Tam aksine, kin ve öfkeleri daha da artan halk sınırı aşmak için ölümü göze alarak çabalarını devam ettirecek.

İsrail ise ABD’den de aldığı güçle orantısız saldırılarını sürdürecek.

Bu tablo Trump’ı ve Amerikalıların çoğunluğunu hiç etkilemedi.

Bağımsızlık Günü kutlamalarına daha da coşkuyla devam ettiler.

Pazartesi akşamı bu kutlamaya katılan ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence “İsrail’in yanındayız, onun davası bizim davamızdır” dedi.

Türk büyükelçiliği

Trump, Kudüs üzerinden yeni ve daha büyük bir Ortadoğu savaşı başlatmayı bile umursamaz görünüyor.

Aslında hep aynı politikayı izliyor, bir büyük adım atıyor, dünyayı alıştırma süreci bırakıyor ve ikinci etapta kimseyi dinlemeden kararını gerçekleştiriyor.

Birleşmiş Milletler ABD’nin “Kudüs’ü İsrail’in başkenti tanıma kararını” ret etmişti. Bugün hala neden sessiz kaldığını anlamak zordur.

Bu katliama karşı çıkan diğer ülkelerle birlikte BM göreve çağrılabilir.

Ya da…İslam ülkelerinin Filistin Büyükelçiliklerini Doğu Kudüs’e taşıma kararı alması sağlanabilir.

ABD ve İsrail’i durdurmak için başka çözüm görünmüyor.

Yazının devamı...

ABD, Kudüs ve seçim!

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türk-İngiliz Tatlıdil Forumu” için gittiği Londra’da ABD’ye tepkilerini bildiren bir konuşma yaptı. Önce ABD’nin büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyarak “Birleşmiş Milletler kararlarını ihlal ettiğini, uluslararası hukuka uymadığını” bir yazılı açıklamayla bildirdi. Katıldığı etkinlikte yaptığı konuşmada ise ABD’nin “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması”nın kabul edilmeyeceğini, Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğunu bütün İslam aleminin kabul ettiğini” söyledi.

ABD, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdıklarını ilan ederek onlarca yıldır süren İsrail-Filistin savaşlarının Filistin aleyhine sonuçlandığını emrivaki yoluyla kabul ettireceğini sanıyor.

ABD’nin yeni hatası

Bu adım, İsrail-Filistin arasındaki kanlı süreci sakin ve kalıcı bir çözüme değil, Filistin için yeni felaketlere sürükleyecektir.

ABD, İsrail için kusursuz bir gelecek hazırlamak uğruna Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD’ye destek vererek onların birçok kenti ele geçirmesini sağladı.

Böylece Türkiye için bitmeyecek bir sorun yarattı. Arkasından Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etti ve büyükelçiliğini oraya taşıdı. Filistin için bitmeyecek kanlı bir süreç daha başlattı..

İki devletli çözüm

Trump’ın kararından hemen sonra dün ABD Büyükelçiliğinin Gazze’deki açılışı sırasında Gazze sınırında yapılan protestolarda ve İsrail saldırılarında 53 kişi öldü, 2400 kişi yaralandı.

Şimdi, ya İslam ülkeleri Birleşmiş Milletler yoluyla acilen bu kararı değiştirmeye çalışacak veya Kudüs için yeni ve büyük Ortadoğu savaşları yaşanacak.

Filistinliler, bu karara savaş yoluyla karşı çıktığı takdirde çok kan dökülecektir.

Türkiye, Suriye’de olduğu gibi tek başına ortaya atılmak yerine “Kudüs’te iki devletli çözüm” talebini bu çözümü destekleyen diğer ülkelerle birlikte gündemde tutmayı denemelidir.

Kararsızlık yok!

Medyada ve sosyal medyada tartışılan tek konu 24 Haziran seçimleri.

Halkın gündemi de bundan farklı değil. Sadece cumhurbaşkanı adayları ve genel seçim konuşuluyor.

Bunun yanında “ekonomi, geçim sıkıntısı ve bitmeyen şiddet olayları” toplumun en önemli meseleleri.

Daha önce de değindim, seçim analizleri yapanlar hep eski, alışılmış yöntemlerle bu seçim sürecini değerlendiriyorlar.

Oysa bu seçimde şartlar değişti. Bu kez yeni bir rejime, bambaşka bir sisteme geçiş söz konusu. Muhalefet partileri daha önceki seçimlerden farklı şekilde konumlandılar. Ortaya güçlü cumhurbaşkanı adayları çıktı. Kürt seçmenin hangi partileri tercih edeceği belirsiz.

Bir partiden diğerine kayabilecek oyları tahmin etmek çok güç. O nedenle, yapılan tahminlerin tutması bu seçimde daha zor. En önemlisi ise “seçime katılım oranı”. Kararsız seçmenin sandığa gitmesini ve yüksek katılım olmasını sağlamak bütün tahminleri değiştirebilir.

Türkiye adil bir seçimi hak ediyor, medyada partilere ve adaylara eşit haklar tanınması gerektiğini de unutmayalım.

Yazının devamı...

Bahçeli, FETÖ ve af!

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ne kadar eleştirilse de yaptığı hataları sonuna kadar tekrarlamaya kararlı görünüyor.

En kolay ve en ısrarlı olduğu yanlış “istediği kişiye FETÖ etiketi yapıştırabileceğini” sanması.

Bugüne kadar önce MHP içindeyken kurultay isteyen genel başkan adaylarını FETÖ’cü ilan etti. Bu adayların büyük bir kısmı ayrılıp yeni parti kurdular, aklına geldikçe yine devam etti.

Siyasi etiğe ve hukuka aykırı olduğu defalarca yazıldı, çizildi, “liderleri, cumhurbaşkanı adaylarını keyfi şekilde suçlayamayacağı” söylendi ama bunlar Bahçeli’ye tesir etmiyor.

Ak Parti-MHP Cumhur İttifakı kurulduktan sonra Bahçeli diğer partilere de “ittifak yapacaklarsa resmi yapsınlar” gibi çağrılarda bulunmuştu.

CHP-İYİ Parti-Saadet Partisi ve Demokrat Parti “Millet İttifakı”nı kurdular, Bahçeli yine memnun değil.

Hukuk devletinde…

Yüksek Seçim Kurulu “seçime katılma şartlarını sağlamış” bir parti için vereceği kararı geciktirince CHP’den 15 milletvekili bu partiye geçerek olumsuz çıkabilecek bir kararın önünü kesmişlerdi.

Devlet Bahçeli bu duruma tepki gösterdi. Dün de sosyal medya hesabından “cumhurbaşkanı adaylığı için imza toplayan partilere” öfkeli ifadelerle yüklendi.

CHP’nin hışımla, hınçla hem vekillerini, hem de imzalarını kullanıma açtığını, bilye dağıttığını söyledi.

Bunların arkasından “HDP imza toplamaya gerek duymadı çünkü TBMM’de grubu var.

Diğerleri ise CHP ve FETÖ’nün çağrı ve çabalarıyla imzalarına kavuştu.

Yani 100 bin imzayı toplayan adayım diye sahneye çıktı. Millet İttifakı’ymış, bunlardan çıksa çıksa ihtilaf ve ihanet çıkar” dedi.

100 bin imzayla cumhurbaşkanı adayı olunuyor, kural bu!

Seçim vaatlerinde demokrasinin, siyasetin, ekonominin düzeleceğini her parti söylüyor ya, önce söylemlerden işe başlamak lazım. Demokratik bir hukuk devletinde siyasetçiler de hukuka, siyasi etiğe riayet etmek zorundadır.

Devlet Bahçeli’nin hukuka ve topluma “FETÖ’nün çağrı ve çabaları” ile “ihtilaf ve ihanet” sözlerini açıklama borcu vardır.

Genel af

MHP Genel Başkanı Bahçeli, HDP’nin cumhurbaşkanı adayı olan Selahattin Demirtaş’ın hapisten çıkarılması için yapılan çalışmalara da tepki göstermiş.

Bu noktada tepki belirtebilir ancak “eğer o affedilecekse kader kurbanı olan diğer mağdurlarla ilgili de lehlerinde bir düzenleme yapılmasını” istiyor.

Bahçeli’nin sözleri yakında bir genel affın çıkarılacağının işareti midir bilmiyoruz.

Bilinen şu ki Demirtaş, meşru bir parti olarak Meclis’e girmiş ve seçime katılmak için devlet hazinesinden yardım alan HDP’nin genel başkanlığını yapmış bir siyasetçi.

Şimdi de o parti tarafından “Cumhurbaşkanı adayı” gösterildi.

Onun hapisten çıkması talebini (en azından mağduriyet altında bir adaylık olmaması için) diğer mahkumlarla karşılaştırmak doğru olmaz.

HDP ve Demirtaş’la ilgili hukuki çelişki düşünülmeli ve çözülmelidir.

Yazının devamı...

Türkiye’nin düşmanları!

Türkiye’nin en önemli sorunu eğitim ve işsizlik. Eşit gelir dağılımı ve enflasyon. İnsanlar pahalılık ve işsizlikten dolayı en temel ihtiyaçlarını alamaz olduklarından şikayet ediyor.

İşsiz gençlerimiz, iş bulma konusunda umutlarını yitirmiş halde.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün TOBB töreninde yaptığı konuşmada ekonomiye yoğun olarak değindi. Küresel ekonomideki dalgalanmaların Türkiye’de “felaket habercisi gibi sunulduğunu” söyledi.

“Bizi kur spekülatörleri, derecelendirme kuruluşu adı altında gizlenen Türkiye düşmanları ilgilendirmez” dedi.

Güvenilir olabilmek

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yıl Türkiye’nin 7.4 büyüme oranı olduğunu, dünyada bir numara olduğumuzu, oysa derecelendirme kuruluşlarının buna bakmadığını belirtiyor. O kredi kuruluşunun mensubu değiliz, biz oradan çekildik diyor.

Burada bir noktayı; aynı kredi kuruluşlarının yakın geçmişte Türkiye’ye daha iyi derecelendirme notları verdiklerini, Türkiye’yi “güvenle yatırım yapılabilecek ülkeler” arasında gösterdiğini hatırlamak lazım. Türkiye’nin senede en az 250 milyar dolar borç bulması ve dışardan gelecek yatırımlarını arttırarak dış borçlarını ödeme kolaylığı yaratması gerekiyor. Eğer biz küresel ekonominin bir parçasıysak “o kredi kuruluşunun mensubu değiliz” demek doğru olmaz.

Zira bir değil, birkaç uluslararası kredi kuruluşu bu değerlendirmeleri yapıyor. Yabancı yatırımcı da bunlara bakarak karar veriyor. Türk yatırımcı da buna bakarak çekilebiliyor.

Demokrasi ilişkisi

Ekonomistler, daha az büyüyüp, borçlarımızı ödemeye yoğunlaşmamız konusunda uzun süredir uyarılar yapıyorlar. Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek “TL’de bu kadar hızlı değer kaybı öngörmediklerini, çok ciddi değer kazanma olmazsa enflasyonun düşmesinin zor olduğunu” söyledi.

Derecelendirme kuruluşları, Türkiye’nin kredi puanını düşürürken yine TL’nin değer kaybına, ekonomik dengenin bozulmasına bakarak karar veriyorlar. Sık sık vurguladığımız gibi, uluslararası kredi kuruluşları ve yatırımcılar için “demokrasinin güçlü olması, OHAL’in devam etmemesi” gibi siyasi etkenler de önemli.

Yani, güvenilir, istikrarlı bir siyasi ortam ekonomimizi de güçlendirecektir.

OHAL’in kaldırılması, seçim manifestosundaki “daha fazla demokrasi” vaadi ekonomi açısından da düşünülmelidir.

Bayrak ve mal varlığı

Türkiye’nin her köşesinde Türk bayrakları açılabiliyor, buna bir engel yok.

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin de, İYİ Parti’nin cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener’in de Doğu ve Güneydoğu’daki mitinglerinde Türk bayrakları açıldı. Bu bölgelerdeki halkımızın bayrakla, milli değerlerimizle bir sorunu olduğunu düşünmemeliyiz. Bu arada, Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra malvarlığını tek tek açıklaması doğru bir karardır. Yalnızca o değil, tüm adaylar mal varlıklarını açıklamalı, “öncesi ve sonrası”nın karşılaştırması şeffaf şekilde yapılabilmelidir. Aslında bunu yapmak, belediye başkanları başta olmak üzere tüm siyasetçilerin sorumluluğudur.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.