Şampiy10
Magazin
Gündem

Kıyasıya bir düello!

Cumhurbaşkanı adaylarının seçim yaklaşırken konulara daha sert söylemlerle yaklaştığı görülüyor.

Aslına bakarsanız buna “kıyasıya bir söz düellosu” demek daha doğru olur.

Örneğin; Muharrem İnce, Erdoğan’ın reddetmesine rağmen hemen her konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “televizyonda karşılıklı tartışmaya” çağırıyor.

Muhalefet adaylarının hepsi mitinglerinde önce “ekonomik sıkıntıdan” başlayarak eğitim, adalet, eşitlik ve birçok konuda iktidara yükleniyor.

Ak Parti’nin önemli seçim söylemi olarak “din elden gidecek” iddiasını seçtiği dillendiriliyor.

Kerem Çalışkan Eminönü’nde esnafla yaptığı konuşmaları yazmış, aynı konu…

“Ekonomi daha kötü olur ama yine AKP kazanır” diyorlar.

Din-inanç konusu

Bunun nedenini de “Ötekiler gelirse başörtüsünü kaldırıp imam hatipleri kapatacaklarmış” diyerek açıklamış konuşan kişi.

Yıllar öncesine, Refah Partisi döneminden başlayıp Ak Parti ile devam eden “din ilişkili siyaset”e döndük yine…

Siyasi partiler her tartışmayı yapabilirler ancak “insanların din ve inançlarına karışılmayacağını” tüm partiler vaat ettiğine göre din konusu tartışmaların dışında tutulmalıdır.

Laik devlet gereği olarak dini sembollerin, kıyafetlerin kamusal alanda kullanılmaması tartışması bitmiştir.

Başörtüsünün yasaklanması söz konusu değildir.

Devlet liselerinin imam hatipe dönüştürülmesi konusu ise tartışma götürür.

Her din ve inançtan vatandaşın yaşadığı bir ülkede okulların çoğunluğunu “tek bir din ve mezhebin okulu” haline getirmek ne derece doğrudur?

Bunun dışında din-inanç, insanların kendisinin karar vereceği, Allah’la kul arasında kalması gereken konulardır.

Bir parti değil, her parti bu konuda söylemlere dikkat etmelidir.

FETÖ ve çıkan ders!

Din, siyasetin içine girdiğinde, cemaat ve tarikatların da yoğun şekilde siyasetin içinde yer aldığı biliniyor.

Bunun sonucunda ne tür tehlikelerin ortaya çıkabileceğini 15 Temmuz’da ve öncesindeki süreçte gördük.

Gülen cemaatinin devlet kurumlarında bir ağ gibi yayılmasına susulan süreç Türkiye’ye çok acı bir tecrübe yaşattı.

FETÖ, 15 Temmuz’a gelebilmek için askeri okullar, yargı başta olmak üzere önce kurumları ele geçirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “FETÖ’nün siyasi ayağı” davasına gönderdiği dilekçede “FETÖ’cü generallerin terfi ettirilmesi” konusunda dönemin genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının sorumlu olduğu belirtiliyor.

Komutanlar açıklamalı

Bu dönemde Genelkurmay Başkanı Akar da görevdeydi.

Ortada, aldıkları emirlere uymaktan başka suçu olmayan genç askeri öğrencelere ağır hapis cezaları verilen bir darbe girişimi var.

Bu olaya kadar olan dönemde, FETÖ’nün istediği öğrencilerin sınav soruları verilerek askeri okullara girmesine ve yükselmelerine katkı sağlayan Genelkurmay yöneticilerinin hepsi sorumludur.

15 Temmuz’a kadar geçen yıllar ve o gün tam olarak yargıda anlaşıldığı takdirde, bugün aynı hataların tekrarlanmamasının önemi daha iyi görülecektir.

Yazının devamı...

En zor seçim!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Haziran seçimlerinin “istikbal ve istiklal” meselesi olduğunu söyledi.

Rakibi Muharrem İnce’ye “Birinci çıkmazsan istifa edecek misin” diye sordu.

Seçmenlerinden 24 Haziran’da sandıkları boş bırakmamalarını istedi. Kısa süre sonra yapılacak seçim gerçekten de “istikbal” açısından büyük önem taşıyor.

“İstiklal” konusuna gelince… Cumhurbaşkanı seçimi veya genel seçimin istiklal yani “bağımsızlık” ile ilişkisini anlamak güç. Birinci çıkmayanın istifası ise Türkiye’de pek rastlanmayan bir durum.

Bu seçimin diğerlerinden büyük önem taşımasının nedeni, öncelikle cumhurbaşkanı adaylarının rejim değişikliği konusundaki farklı görüşleri..

Cumhur İttifakı ve Erdoğan “başkanlık sistemine geçişi” isterken, Millet İttifakı ile onun adayları “parlamenter rejime dönüş” kararında.

İttifakta endişe

Bu seçimde yaşanan önemli değişiklik ise muhalefet partilerinin benzer söylemlerle Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı yönde konum almış olmaları.

MHP iktidarın yanında fakat anketler onun oylarında ciddi bir düşüş olduğunu gösteriyor.

Kaldı ki “seçim sonrası bu ittifakın zaten devam etmeyeceği” MHP’den Ak Parti’ye geçen Tuğrul Türkeş tarafından 1 Haziran 2018’de açıklanmıştı. Arkasından MHP Lideri Bahçeli’nin “af ısrarları” geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 gün önce net bir şekilde “Kimse kusura bakmasın, bizim gündemimizde af yok” dedi.

Devlet Bahçeli hala aynı talebi tekrarladığına göre ittifakta şu anda bile sorun var gibi görünüyor.

“MHP’ye oyun” uyarısı

Yine birkaç gün önce MHP Lideri Ak Parti milletvekillerini “Kendinize dikkat edin. MHP üzerinde oyun oynamaya kalkmayın” diye uyardı.

“MHP’yi dışlamaya gücünüz yetmeyecektir. Bunu böyle bilin” dedi.

İki parti bir araya geldiğinde veya aynı parti içinde farklı görüşler bir araya getirildiğinde “çoğunlukta ve baskın durumda” olanların diğerlerini dışlaması kaçınılmazdır.

Şimdi Bahçeli’nin tutumu ve Ak Parti ile ilişkilerine bakınca gerginlik artık gözden kaçmayacak kadar açık görülüyor.

Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni ve Erdoğan’ı desteklediklerini söylerken aynı zamanda tepkilerini açıklıyor.

Financial Times haberi

İngiliz Financial Times gazetesi 24 Haziran seçimleriyle ilgili Ankara’da görüşmeler yapmış. Bu görüşmelerde kimliği belirtilmeyen hükümet üyelerinin açıklamalarına da yer verilmiş.

Bir hükümet görevlisi “Ak Parti üyeleri arasında da bir endişe olduğunu” söylüyor ve “Herkes endişeli. 24 Haziran bugüne kadarki en zor seçim olacak” diyor.

Financial Times’ın kendi yorumlarında da anketlere göre cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağı ve iktidarın da daha zorlu bir seçimle karşılaşacağı var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, diğer aday ve partiler de bunun en zorlu ve önemli seçim olacağını biliyorlar.

Umarız halk da bu seçimin önemini kavrar ve seyahate gitme veya sandığa gitmeme kararı olanlar ülkelerine karşı vazifelerini yerine getirir.

Yazının devamı...

Kandil’e operasyon ve sorular!

Gündemin önemli olaylarından biri Kuzey Irak’a başlatılan operasyon.

Türk ordusu Kandil’e doğru ilerlerken bir yandan da ABD ile “Menbiç konusunda anlaşmaya” varıldı.

Irak ile uzlaşılmış, İran’ın da itiraz etmeyeceği öngörülerek düğmeye basılmış.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Perşembe gecesi CNNTürk’te gazetecileri cevaplarken:

“Bağdat, ben bunu çözemem derse Kandil’i de, Sincar’ı da vururuz” dedi.

Afrin’e yapılan Zeytin Dalı Harekatı gibi Kandil’de de büyük bir hava ve kara harekatıyla PKK merkezleri önce kuşatılacak, sonra vurulacak. Kandil bugüne kadar Türkiye’deki terörde büyük rol oynadı.

Neden yalnızız?

Daha sonra “çözüm sürecinde özgürce hareket eden” örgüt, Güneydoğu’da da büyük ölçüde yayıldı, güçlendi.

Bunun sonuçlarını 1 Kasım seçimi öncesinde ve sonrasında yaptıkları terör saldırılarında açıkça gördük.

Daha sonra Suriye’ye yapılan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarında 118 şehit verdik, yüzlerce askerimiz yaralandı.

Her ikisinde de yalnız bırakıldık, hiçbir ülkeden yardım alamadık.

Şimdi Kandil operasyonunda yine yalnızız ve son günlerde PKK saldırıları arttı. Sınır içinde ve Irak’ta şehitler vermeye başladık.

Menbiç yetmeyecek!

Cumhurbaşkanı “Kandil, Mahmur’dan besleniyor. BM’in Mahmur’u halletmesi lazım” diyor.

Türkiye, Birleşmiş Milletler’de ama oradan destek görmüyor.

NATO’da ama NATO sadece “Türkiye ile ABD’nin Menbiç konusunda anlaşmasından memnunum” diyor. Oysa ABD “terör örgütü olarak sadece IŞİD’e karşı operasyon” yaparken Koalisyon Güçleri’ndeki çok sayıda ülke onunla birlikte hareket etti.

Biz “ABD’nin Menbiç’te, Suriye’de ne işi var” diyorduk, şimdi ABD ile birlikte PKK/PYD’nin Menbiç’ten çıkarılması için ortak çalışacağız.

Bugüne kadar “PYD/YPG bizim müttefikimiz” diyen ABD, ne oldu da bu ısrarından vazgeçebildi, onu bilmiyoruz. Fırat’ın batısına çekilecek olan YPG buna nasıl razı oldu, çekilince nereye gidecek o da belli değil.

Menbiç, Fırat’ın batısında ve Türkiye’ye 40 km uzaklıkta. Oranın PKK’dan temizlenmesi önemli fakat yetmez.

Sınırdan geçerek…

PKK “Kandil’i boşaltmadıklarını” açıkladı. Demek ki TSK’ya karşı bir mücadele verilecek. Eğer Menbiç’ten çekilirse Fırat’ın doğusunda Rakka, Kobani, Cezire gibi PKK’nın elindeki kentlere, kanton ilan ettikleri bölgelere gidecek.

Bu kentlerden de sınırı geçiverip “Türkiye’deki terör örgütüne destek vermeleri” Kandil’in verdiği destek kadar mümkün.

Bu da Menbiç operasyonunun yeterli olmayacağını, sınırımızdaki tüm PYD kentleri alınmadan Türkiye’deki terörün kökünün kazınmayacağını gösteriyor.

ABD acaba Fırat’ın doğusu için de yardımcı olacak mı? Olacaksa PYD/YPG ile müttefik olmaktan vaz mı geçti?

Menbiç için anlaşan ABD ya da Irak hükümeti ve IKBY, Kandil’in teröristlerden temizlenmesi operasyonunda neden Türkiye’ye destek vermiyor?

Gerçekten de iktidar, seçim sürecine yoğunlaşmışken Kandil operasyonu için zamanlama doğru mudur?

Merak edilen çok soru var.

Yazının devamı...

Büyük kaybımızın üzüntüsüyle…

Demirören Holding ve Demirören Medya Gruplarının sahibi Sayın Erdoğan Demirören’in kaybını dün büyük üzüntüyle öğrendim.

Erdoğan Bey’i çok uzun yıllardır tanırım, önce dostum sonra patronum oldu.

O nedenle, bu yazıyı yazmak bana zor geliyor.

Bilgili, çok deneyimli bir iş adamı, ülkeye yararları dokunmuş bir sanayici ve futbol gönüllüsüydü.

Oğlu Yıldırım Demirören Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olarak Türk futboluna hizmet verirken kendisi de Beşiktaş Kulübü Divan Kurulu üyesi olarak futbolun içindeydi.

Ailesinin diğer fertleri gibi her zaman nazik ve düşünceli, kimseyi kırmak istemeyen bir insandı.

Hastalığını atlattığını bildiğim için ani şekilde hayatını kaybedeceği birçok kişi gibi benim de aklıma gelmemişti.

Mayıs 2011’de Vatan ve Milliyet gazetelerini aldıktan sonra 7 yıl onunla çalıştım.

Erdoğan Demirören, iki hafta önce 18 Mayıs 2018’de Hürriyet Grubu gazete ve televizyonlarını almış, medya grubunu genişletmişti.

Medya dünyasına vermek istediği yenilikleri şimdi daha büyük bir medya grubuyla hayata geçireceği beklenirken kaybı bir başka üzüntü nedenidir.

Ünlü düşünür, ermiş Halil Cibran “Kişinin hayal gücüyle, düşlerinin gerçekleşmesi arasındaki mesafe, yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir” demiş.

Erdoğan Demirören hayallerinin çoğunu büyük bir cesaretle gerçekleştirmiş bir insandı.

Bu özelliği ve yaşamıyla kendisinden sonraki kuşaklara örnek olacağına şüphe yoktur.

Ailesinin genç kuşakları da onun bıraktığı görevi yetkinlikle devralacak, Erdoğan Demirören’e huzurlu bir sonsuzluğun imtiyazını yaşatacaktır.

Başta eşi Sayın Tülin Demirören, kızı Meltem Demirören, oğulları Yıldırım ve Tayfun Demirören olmak üzere torunlarına ve tüm ailesine, sevenlerine ve medya grubumuza sabır ve başsağlığı diliyorum.

Değerli dostum Erdoğan Demirören nur içinde yatsın.

Yazının devamı...

Sandığa gitmenin önemi!

Seçime 2 hafta kala kamuoyu araştırma kuruluşları da son anket sonuçlarını açıklamaya devam ediyor.

Argetus şirketinin sonuçları ilk turda Tayyip Erdoğan’ın en yüksek oyu alacağını, seçimin ikinci tura kalacağını ve ikinci turda Erdoğan ile Muharrem İnce’nin yarışacağını gösteriyor.

Aynı ankete göre Erdoğan ikinci turda yüzde 52.6, İnce 47.4 alacak.

İkinci tura Meral Akşener kalırsa Erdoğan büyük farkla cumhurbaşkanı olacak.

Bu ankette ittifak oylarında ise Cumhur İttifakı’nın oyunun yüzde 50.5, Millet İttifakı’nın ise yüzde 38.6 olduğu, HDP’nin barajı geçtiği sonucu çıkmış.

Konsensus’un 42 ilde 2 bin kişi ile görüşerek yaptığı ankette Cumhur İttifakı yüzde 50.4, Millet İttifakı yüzde 39.7.

HDP (9.7 ile) ve MHP (7.4 ile) baraj altında kalıyor.

Cumhurbaşkanı seçiminde Tayyip Erdoğan’a yüzde 47.9, Muharrem İnce’ye yüzde 26.8, Meral Akşener’e yüzde 14.8, Demirtaş’a yüzde 9.7 oranında tahmini oy çıkmış.

Sonar’ın sonuçları

En son açıklanan araştırma (26 ilde 3 bin kişiyle yapılmış) Sonar’a ait.

Buna göre Erdoğan oyların yüzde 48’ini, oylarını yükselten İnce ise yüzde 31.4’ünü alacak.

Genel seçimde Ak Parti-MHP ittifakı yüzde 49.3, Millet İittifakı yüzde 39.5.

Dikkat çeken nokta Konsensus ile Sonar’ın anketlerinde Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı oranlarının birbirine çok yakın çıkması.

Cumhurbaşkanı seçimi için ise Sonar’da Erdoğan’ın oyları neredeyse aynı.

Ancak Muharrem İnce yüzde 31.4’e ulaşıyor.

Bir gün önemli!

Ben genel olarak seçim araştırmalarının yanıltıcı olabileceğini düşünürüm.

Bu araştırmalara dikkat etmemin sebebi, yukarda belirttiğim gibi sonuçların birbirine yakın olması.

Argetus anketindeki fark ikinci tura kalan cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 47.4 çıkan Muharrem İnce oyları.

Diğerlerinde daha az görünmekle birlikte eğer Muharrem İnce son 2 haftada oylarını 10 puan yükseltmeyi başarmışsa, seçime kadar olan 2 haftada da yükseltebilir. Bu durum ittifaklar için de sonucu etkileyebilir.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel’in bize bıraktığı unutulmaz sözler arasında “Siyasette 24 saat bile uzundur” sözü var.

Özellikle Türkiye’de bugüne kadar yaşananlar bu sözü doğrulamaktadır.

Kararsızlar

Bu araştırma sonuçları ve kısa sürede yaşanan değişimler seçimin bıçak sırtında geçebileceği ihtimalini ortaya koyuyor.

Tüm partiler ve cumhurbaşkanı adayları projelerini, çalışmalarını ona göre belirlemelidir.

Seçmen de dikkatini son iki haftaya yöneltmeli, kararsızlar ise verecekleri oyların ülkenin geleceği için yaratacağı farkın bilincinde olmalıdır.

Sandığa gitmeyen seçmen oyları paylaştırıldığında oyunun hiç istemediği bir partiye gidebileceğini düşünmelidir.

Hiç kimse “benim oyumla ne değişir ki” diye düşünmesin, bir oy farkla seçim kazanılır, seçim kaybedilebilir.

Liderlerin, konuşmalarında bu konuyu vurgulamaları gerektiğini düşünüyorum.

Yazının devamı...

MHP oyları endişesi!

Seçime 3 haftadan az zaman kala Cumhur İttifakı’nda sorun çıkıyor gibi bir hava oluştu.

“MHP’den ittifaka ne kadar oy gideceği” konusu giderek daha çok gündeme gelmeye başladı.

MHP’lilerin önemli bir kısmının Erdoğan’a oy vermeyeceği söylentisi ve Bahçeli’nin “af” ısrarı ittifakı bozabilir mi?

Bu sorunun kesin cevabı bilinmiyor ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı rahatsız edeceğine şüphe yok.

Cumhurbaşkanlığı seçimini birinci turda kazanmak isteyen Erdoğan için MHP’den gelecek oylar zaten bu ittifakın oluşmasında rol oynayan etkendi.

Şimdi Ak Parti’nin ittifakla ne kazanıp, ne kaybedeceğini anlaması gerekiyor.

Gündemde yok

Öncelikle akla “Acaba Bahçeli ittifak konusunda çok hassas olsa af için bu kadar ısrarcı olur muydu” sorusu geliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’nin af söylemlerine karşı 13 Mayıs 2018’de, 3 hafta önce “Af düşüncemiz kesinlikle yok” demişti.

Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu ise birkaç gün önce “Herkes kendine göre parlamentoda çoğunluk sağlayıp ‘Ben şunu bunu yaparım’ diyebilir ama bizim gündemimizde genel af yok” dedi.

Kişiye karşı veya devlete karşı, hiçbir suçu affetmelerinin söz konusu olmadığını söyledi. Bu durumda Bahçeli’nin hala geri adım atmaması, ittifakın zora girebileceğinin işaretlerinden biri. Onun af konusunu ötelediğini düşünelim.

Bu kez de ortada MHP’den cumhurbaşkanlığı ve genel seçimde kaç oy gelebilir sorusu var. Bahçeli, partisinin Erdoğan’a oy vermesini sağlayabilecek mi?

Eşit vatandaşlık

MHP İstanbul Milletvekili Atilla Kaya’nın Sözcü’ye yaptığı açıklamalar, Ak Parti’nin endişelerinde haklı olduğunu düşündürüyor.

MHP-Ak Parti ittifakına da karşı olan Kaya, “MHP’lilerin ve ülkücülerin Erdoğan’a oy vermeyeceğini” söylemiş.

Bunun nedenini, HDP tüzüğündeki “etnik grupların o kimlikleriyle anayasada yer almasının kastedildiği eşit vatandaşlık” tanımının aynı şekilde Erdoğan’ın beyannamesinde bulunması olarak belirtmiş.

“Ülkücülerin kırmızı çizgisi” olarak belirttiği bu maddenin oy verilmemesi için en büyük neden olduğunu vurguluyor.

Bunun yanında genel olarak “milliyetçilik” anlayışlarının uyuşmaması da bir başka neden. Ak Parti’nin, beyannamedeki eşit vatandaşlık tanımını net şekilde açıklaması bu tepkileri azaltabilir.

Baba ocağı

MHP Milletvekili Atilla Kaya açıklamasında önemli bir noktaya daha değinmiş. “MHP’de olup İYİ Parti’ye oy verecek olan var mı” sorusuna cevap olarak şöyle diyor:

“İYİ Parti’yi oluşturan kadroların yüzde 80’inden fazlası bizim arkadaşlarımızdan oluşuyor(…) Temennimiz önümüzdeki süreçte bu ayrılığın son bulması ve yeniden herkesin baba ocağında buluşması”…

İYİ Parti kadrolarındaki yapılanma Atilla Kaya’yı doğrular nitelikte. MHP’nin ağırlığı oluşturduğu biliniyor.

Bakalım seçim sonrasındaki süreçte onun temennisi yönünde bir gelişme olacak mı? İki partinin buluşabileceğini ima eden bu konuşmanın önemli olduğunu düşünüyorum.

Yazının devamı...

Özlenen dürüst başarı!

Pazar günü yapılan seçimde Ali Koç, 4 bin oy farkla seçilerek Fenerbahçe’nin yeni başkanı oldu.

Hayırlı olsun, ona da başarılı bir başkanlık dönemi diliyoruz.

Aziz Yıldırım başkanlığı “1 oy farkla” kazanmıştı, FB Spor Klübü’ndeki başkanlığı 20 yıl sürdü.

Yıldırım, 20 Mayıs 2015’te Ali Koç’a “Benden sonra başkan sen ol” teklifini yapmış, o da kabul etmişti.

Pazar günü, oyların dörtte üçünü alan Ali Koç’un kazanmasına Fenerbahçeli olmayanların bile sevindiğini gördüm.

Bence bunun iki önemli nedeni var.

Neden sevindiler?

Birincisi, artık insanlar “koltuğu bir kez ele geçirenin bir daha bırakmamasından” hoşlanmıyor.

Siyasetten spora, sivil toplum kuruluşlarına kadar her alanda koltuk meselesi aynı.

Örneğin; siyasi partilerde her zaman yaşanan fakat genel başkanların “kendilerini seçecek delegeleri” kendilerinin belirlemesi nedeniyle önlenemeyen bir durum bu.

İkinci neden ise koltuğu bırakmak istemeyenlerin yeni adaylara karşı sergiledikleri sert ve yıpratıcı tutum.

Maalesef bunu Aziz Yıldırım’ın Cumartesi günü, seçimden önce yaptığı konuşmada da gördük. Kazanmak için her türlü suçlama, rakibi neredeyse düşman gibi görme havası olumsuz etki yaptı.

Kendisinin “benden sonra başkan ol” dediğini tamamen unutmuş gibiydi.

Ali Koç ise sakin ve dikkatliydi.

Halkın tercihi

Fenerbahçe seçimi, yaklaşan seçimlerde siyasetçiler için de yol gösterici olabilir. Olmalıdır.

Toplum, açık sözlü ve inandırıcı, talip olduğu makamı da bu özellikleriyle yükseltecek insan arayışında.

Toplum, “değişim” isterken bir yandan da bu değişime talip adayların “dürüst, güvenilir, hakkaniyetli” olmasını istiyor.

Bu beklentiler ancak 24 Haziran’da adil bir seçimle gerçekleşebilir.

Tüm vatandaşlar bu seçimde oy vermeyi ve oyuna sahip çıkmayı bir “vatan borcu” bilmelidir. Seçime katılımın yüksek olmasının önemi unutulmamalıdır.

“Af”lar ve yargı!

İmar Barışı ve Bahçeli’nin ısrarla istediği “Af” konusu son günlerin en önemli gelişmeleri arasında... İmar Barışı ile 13 milyon yapıya “iskan ve ruhsat” verilecek.

Şehircilik Bakanı “Türkiye’de milyonlarca sağlıksız yapı olduğunu ve kaçının ‘imara aykırı’ olduğunun bilinmediğini” söylüyor. Böyle şartlar altında acaba imar affındaki hata payı ne olacak?

Bu kadar çok sayıda sağlıksız yapı nasıl “sağlıklı” hale getirilecek?

Bir büyük sorun da Devlet Bahçeli’nin ortaya attığı af önerisi için mevcut.

Medyada yasa taslağının hazırlandığı ve Ak Parti tarafından kısa sürede yasalaştırılacağı haberi var.

Af kararları “yargıya müdahale” midir, değil midir, bu düşünülmelidir. Haber doğruysa, hangi suçların bu af kapsamına gireceği de daha net olarak açıklanmalıdır.

Yazının devamı...

Eşit şartlarda seçim!

Seçime bir aydan az zaman kaldı ve adayların, partilerin propaganda çalışmaları hız kazandı.

İl, il dolaşıyor ve mitingler yapıyorlar.

Bu arada medyada yer almak da onlara büyük yarar sağlıyor. Şüphesiz iktidar partisi tüm seçim çalışmalarında diğerlerine göre avantajlı durumda.

Devletin imkanları ve medyanın gücü onlardan yana. Tüm partiler seçim beyannamelerinde demokrasi, adalet, eşitlik sözü verdiler ama halihazırda eşitsiz bir durum var. Muhalefet partileri ve cumhurbaşkanı adayları medyada da eşit şekilde yer alamıyor.

RTÜK’ten şikayet

Bu durum Radyo Televizyon Üst Kurul’unun bazı üyelerinin de tepkisiyle karşılaşmış. RTÜK üyeleri İlhan Taşçı ve İsmet Demirdöğen, devlet televizyonu TRT’nin yasaya aykırı yayın yaptığı gerekçesiyle YSK’ya başvurmuş.

TRT’nin yalnız bir siyasi parti ile onun genel başkanı ve cumhurbaşkanı adayına diğerlerine göre adaletsiz, eşitliğe aykırı biçimde yer verdiğini bildirmişler.

Başvuruda “Demokrasisi gelişmiş ülkelerde kamusal yayıncılık tüm yurttaşlara eşit mesafededir, haber alma hakkına saygılıdır” deniyor.

YSK’nın belirlediği ilkelere uyulmamasının tamamen TRT’nin sorumluluğu olduğu, yerine getirilmeyen yükümlülüğün yaptırımının YSK tarafından karara bağlanması isteniyor.

Bu yaptırımın, Türkiye Radyo Televizyon Kanunu’na göre “TRT Genel Müdürü’nün görevden alınması” olduğunu belirten iki RTÜK üyesi; İbrahim Eren’in derhal görevden alınmasını istemiş.

Kamusal yayıncılık

Kamu hizmeti yayıncılığı, halk için yapılan ve halk tarafından finanse edilen yayıncılıktır.

Bu nedenle de amacı ve sorumluluğu, RTÜK üyelerinin vurguladığı gibi; halkın tüm kesimlerinin tercihlerine eşit uzaklıkta olmasıdır. Demokratik iletişim özgürlüğünün sağlanabilmesi için siyasal iktidarlardan bağımsız, özerk olması şarttır.

Kamusal yayın organları, toplumun demokrasi beklentilerini karşılamalıdır.

Oysa TRT bunun aksine her iktidar döneminde siyasi güce bağımlı olmuştur.

Onlarca yıldır tartışılan “özerk” yapısından giderek uzaklaşmış, tarafsız yayıncılığına olan güveni yitirmiştir.

Daha çok demokrasi!

Bilindiği gibi Avrupa Parlamentosu Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerini

6 Temmuz 2017’de askıya aldı.

Bunda 16 Nisan Anayasa Değişikliği’nin önemli rolü var ama genel olarak konu demokrasi eksiklerimizdir.

Nitekim seçim beyannamelerindeki “daha çok demokrasi” vaatleri de bunu gösteriyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın gözlemcileriyle çıkardığı seçim raporlarında, seçim sürecindeki “eşitsizlikler” de bulunuyor.

24 Haziran seçimleri öncesi medyanın, özellikle devlet televizyonu TRT’nin tüm partilere ve adaylara eşit süre tanıması, bir kez daha olumsuz rapor verilmesini önler.

TRT, kamu yayıncılığının şartlarını sağlamalıdır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.