Şampiy10
Magazin
Gündem

Türkiye’nin yeni dönemi!

Aylardır beklenen seçim bitti ve Cumhur İttifakı genel seçimi, Erdoğan ise cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Genel seçimde Ak Parti yüzde 42.4, MHP yüzde 11.1, CHP yüzde 22.7, HDP yüzde 11.6, İYİ Parti yüzde 10 oy oranı aldı. Böylece Cumhur İttifakı 342 milletvekili ile Meclis’te çoğunluğu sağlamış oldu. Muhalefet partileri “cumhurbaşkanlığı seçiminin 2’inci tura kalacağına” kesin gözüyle bakıyordu, anketlerin çoğu da böyle gösteriyordu ancak seçim 1’inci turda Tayyip Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlandı.

Erdoğan oyların yüzde 52.6’sını, Muharrem İnce 30.6’sını, Demirtaş 8.4’ünü, Akşener ise 7.4’ünü aldı.

Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP ise Kasım seçiminde yüzde 11.9 oy almıştı, oylarının çoğunu muhafaza etti ve 24 Haziran’da 11.1 oy oranı aldı.

Yanlış hesap

Muharrem İnce cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı yüzde 30.67 oy oranı ile milletvekili seçiminde yüzde 22.7 almış olan CHP’nin oy oranının çok üstüne çıktı.

Meral Akşener, baştan beri hesaplarını çoğu MHP ve Ak Parti’den gelecek oylar üzerine kurmuştu.

Teşkilatları ve milletvekili listelerini de MHP ağırlıklı olarak yaptı, ancak bunun doğru bir karar olmadığı görüldü.

İYİ Parti barajı sınırda aşarken Ak Parti seçmeninin bir kısmından oy almış olabilir ama oylarını koruyan MHP yerine daha çok CHP’den oy koparmış gibi görünüyor.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde beklenenin çok altında aldığı oylar ise “2’inci turda benden fazla oy alırsa onu desteklerim” dediği Muharrem İnce’nin oylarının bölünmesine neden olduğu gibi, seçimin birinci turda bitmesine katkı sağladı. Nitekim Muharrem İnce dün yaptığı basın açıklamasında “Diğer muhalefet partileri de biraz yüksek oy alsa ikinci tur olurdu” sözleriyle (belki Demirtaş’ın da daha fazla oy alacağını umduğunu ama) en çok bunu kast etmiştir.

‘Yürü’ derlerse…

Muharrem İnce, aldığı yüzde 30.8 oy oranı sonrasında, basın toplantısında “41 yıl sonra yüzde 30 barajını yıktık, 50 barajını da yıkarız. Bana ‘yürü’ derlerse yürümeye hazırım” sözleriyle partisine mesaj verdi.

İnce 17 Mayıs 2018’de “Cumhurbaşkanı seçilemezsem bir daha asla Kılıçdaroğlu’nun karşısında aday olmam” demişti. Bununla birlikte CHP 24 Haziran seçiminde yüzde 22.7 oy oranı ile, 7 Haziran’da aldığı yüzde 24.95 ve 1 Kasım seçiminde aldığı 25.4 oy oranlarının da gerisine düşmüştür.

CHP’de yeniden “yönetim değişikliği” talebi başlaması muhtemeldir ve böyle bir durumda İnce ortaya çıkmak durumunda kalacaktır.

Şiddet ve kutuplaşma

Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın toplantısında “Seçim döneminde yaşanan kırgınlıkları, gerginlikleri geride bırakalım ve ülkemizin geleceğine yoğunlaşalım” dedi. İnce “Sayın Erdoğan, artık hepimizin cumhurbaşkanı olun, herkesi kucaklayın” çağrısı yaptı.

Umuyoruz ki, artık kutuplaşmaların, kırgınlıkların, şiddetin her türlüsünün bitirildiği bir döneme gireriz.

Sistemden de önemlisi niyettir, bunu gerçekleştirmek zorundayız.

Yazının devamı...

Heyecanla Beklenen Pazar!

Bugüne kadar çok seçim, referandum, büyük olaylar yaşadık, hepsini sabırla atlattık. Ancak...

Cumhuriyet tarihinde bu kadar merakla, heyecanla, nefesleri tutarak beklenen bir Pazar olmadı. Bütün liderlerin de vurguladığı gibi bugünkü seçim Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biri olacak.

Seçimi Erdoğan ve Ak Parti kazanırsa Türkiye “kendine özgü, benzeri Batı ülkelerinde görülmemiş bir başkanlık sistemi” uygulamasına geçecek.

Muhalefet Partileri daha yüksek oy alırsa yeniden “parlamenter sisteme dönüş” hazırlıkları başlayacak. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop “Başkanlık cumhuriyeti zorunlu kılar” demişti.

Oysa dünyada yönetiminin adı “başkanlık” olan, isminde “cumhuriyet” sözcüğü bulunan ama demokrasi” olamayan çok sayıda ülke var.

Demokrasi şartı

Bir ülkede demokrasi olabilmesi için önce denetim mekanizmalarının, güçler ayrılığının tam olarak var olması gerekiyor.

Hangi parti gelirse gelsin, hangi sistem uygulanırsa uygulansın hükümet, meclis ve yargı birbirinden bağımsız hareket edemiyorsa demokrasi olamaz.

Tam bağımsız, özgür karar verebilen ve uygulayabilen, denetleyebilen bir yargı, özellikle yüksek yargı olmadan hiçbir yönetim sistemi başarılı olamaz.

Televizyon tartışmalarında “Neden başkanlık sistemine karşı çıkılıyor ki” sorusunu soran konuşmacılara rastladık.

Büyük bir çoğunluğun, Anayasa hukukçularının karşı çıktıkları “başkanlık sistemi” değildir.

Önerilen sistemin denetimsiz ve demokrasiden sapabilecek şartlarda uygulanacak olmasıdır. Bu nedenle sistem mevcut haliyle tartışmalıdır.

Zor bir süreç!

Başta ekonomi, işsizlik, yoksulluk olmak üzere Türkiye’nin ciddi iç ve dış sorunları var.

İktidar kanadı 4 milyon mültecinin yanına birkaç milyon daha almakta mahzur görmezken, muhalefet partileri mültecilerin ülkeye maddi-manevi maliyetinin yüksek olduğunu düşünüyor.

AB ve diğer ülkelerin bu konuda yardıma yanaşmadığı ortadadır.

Üstelik AB 4.5 milyar euro üyeliğe hazırlık yardımı yapacakken bunu da kesti.

Türkiye’deki terörle mücadele yanında Suriye ve Irak’ta PKK ile mücedelemiz sürmek zorunda.

Kısacası, seçilecek iktidar çok zor bir süreç içine girecektir.

Beklenmedik rakip

Bütün partiler seçim süreci boyunca aralıksız mitingler yaptı.

Bundan önce hiçbir seçimde görülmemiş şekilde ittifaklar ve çok sayıda cumhurbaşkanı adayı ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk kez Muharrem İnce gibi toplumda büyük destek bulan bir adayla karşı karşıkarşıya.

24 Haziran seçiminde bu nedenle de büyük bir katılım bekleniyor.

“Sandık görevlileri ve müşahitlerin sandıkları terk etmemeleri, mühürleme, kimlik kontrolü, ıslak imzalı tutanakları görüntüleme” gibi şartlar sandık güvenliği için çalışanlar tarafından sıkça açıklandı.

Şaibesiz, olaysız, sakin bir seçim olması hepimizin umududur.

Milyonlarca vatandaşımız gibi ben de ülkemiz için hayırlı bir seçim olmasını diliyorum.

Yazının devamı...

‘Oylar güvende, sandığa gidin’ çağrısı!

Dün gazetelerde muhalefet partileri ile bazı STK’ların biraraya geldiği Adil Seçim Platformu’nun çağrısı vardı. Adil Seçim platformu “sandıkların yüzde 99’unun güvende olduğunu” bildirmiş. Seçmenler “huzur içinde sandığa gidebilir” diyor.

CHP’de milletvekili adayı olan ve sandık güvenliği için çalışan Mehmet Ali Çelebi ise “Oyumuz güvende ama hala Urfa ve Erzurum’da müşahit eksiğimiz var” diyor. Oy ve Ötesi seçmene “sandık tutanağını çek gönder” kampanyası yapıyor.

24 Haziran’da herkes “T3 Tutanak gönder” uygulamasını telefonuna indirerek sandık tutanaklarını çekip gönderebilecek, seçim ihlallerini bildirebilecek.

Görüldüğü gibi seçim güvenliği için sıkı bir faaliyet yürütülüyor.

Anadolu Ajansı meselesi

Partiler ve seçmenler bu çalışmaları yaparken birdenbire ortaya Anadolu Ajansı’nın TV NET kanalında 19 Haziran gecesi verdiği seçim tablosu çıktı.

Seçimden 5 gün önce AA’nın tablosu “açılan sandıkların yüzde yüz olduğu” belirtilerek il, il yazılmış.

Tayyip Erdoğan’ın yüzde 53, Muharrem İnce’nin yüzde 26, Akşener’in yüzde 12, Demirtaş’ın yüzde 7 şeklindeki oranları ekrana yansıtılmış. Bu olay sosyal medyada ve internet sitelerinde yer alınca haklı olarak büyük bir tepki ortaya çıktı.

Anadolu Ajansı 6 Nisan 1920’de Atatürk tarafından kurulmuş bir devlet haber ajansı.

Oy verme gününden önceki 10 gün içinde kamuoyu araştırmaları, tahminler bile yazılı ve görsel medyada yasaklandı.

Bu durumda “devlet ajansının” verdiği seçim sonucu elbette tartışılacaktır.

Seçmen etkilenmemeli

AA, bu tabloyu seçim yapılmadan önce nasıl bilebilir?

Bunun “seçmeni etkileme, algı operasyonu olduğu” bile söylendi ki devlet ajansı için hiç hoş bir durum değil.

AA Genel Yayın Yönetmeni Mutanoğlu “Her seçimde, ‘seçim gecesi aboneler sıkıntı yaşamasın diye’ seçim öncesi test yapılır. Bu sonuçlar da test” diyor.

Doğrusu “aboneler sıkıntı yaşamasın diye” önceden seçim sonucu verildiği görülmüş şey değildir.

Sıkıntı yaşamamak için AA’nın verdiği sonuçlardan mı yararlanacaklar?

Olayın sakıncaları çoktur, seçmen hiçbir şekilde bu tablodan etkilenmemelidir.

Bozdağ’ın açıklaması

Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ “AA hiçbir sonucu manipüle etmez, iftira atıyorlar” dedi. YSK’nın da Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından olduğunu söyledi.

Ancak, seçim tablosunun yayınlandığı programın görüntüleri var ve itirazlar da bu görüntülerle ilgili.

Aslına bakarsanız Anadolu Ajansı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da zarar veriyor. Seçimde yüzde 52-53 alsa, seçimden önceTV’de verilen bu tablo akla gelecektir.

Bekir Bozdağ’ın belirttiği gibi YSK’nın görevi “seçimlerin dürüst yapılmasını” denetlemektir. Toplum, seçim güvenliğini “sandıkta” sağlamak için çalışıyor ama sandık dışında hiçbir müdahalenin olmaması da YSK’nın sorumluluğundadır.

AA ile ilgili olay da yok sayılmayacak kadar önemlidir. Yasaklara devlet kurumu uymayacaksa o yasağın anlamı olabilir mi?

Yazının devamı...

‘Türkiye için çalışma’ erdemi!

Salı akşamı Otokoç Otomotiv’in kuruluşunun 90’ıncı yıldönümü idi.

Aynı akşam Koç Holding Şeref Başkanı Sayın Rahmi Koç’un da “iş hayatına başlamasının 60’ıncı yılı” kutlandı.

Cem Yılmaz’ın fotoğraflarla anlattığı “Rahmi Koç’un hayatı” içinde babası Vehbi Koç’tan başlayarak Koç ailesinin yurt içi ve dışında Türkiye için nasıl durmadan çalışıp ürettiğini izledik.

Otokoç Otomotiv’in temelleri 1928’de atılmış. İlk yerli otomobil Anadol, Ford, Volvo, Fiat, Jeep gibi yabancı markaların, araç kiralama şirketi Avis’in getirilmesi derken Otokoç yıllar içinde yabancı ülkelerde de yer alan dev bir otomotiv sanayiine dönüşmüş.

Vehbi Koç’un Cumhuriyet’in kurulmasından kısa süre sonra Batı ülkelerindeki gelişmeleri Türkiye’ye getirme çabasını daha sonra Rahmi Koç aynı titizlik ve ciddiyetle sürdürmüş. Koç Vakfı ve Üniversitesi’yle eğitimde de büyük hizmet veren Koç Holding’in sağlıktan gıda sektörüne kadar hemen her alanda kazandığı başarılar Türkiye’nin çağdaşlaşmasına büyük katkı sağlamıştır, sağlamaktadır.

Ali Koç’un Fenerbahçe Başkanı olmasıyla sanırım spor alanında da Koç ailesinin etkileri görülecektir.

Amaç ve ciddiyet

Rahmi Koç’un 60 yıllık iş hayatını ve Otokoç Otomotiv’le elde edilen ilerlemeyi izlediğim zaman bir kez daha “hedefe kilitlenme”nin önemini düşündüm.

Elindeki maddi imkanları aşmadan, imkanlar elverdiğince “girişim” ve bir amacın peşinden kararlılıkla gitmek kazandırıyor.

Başkalarıyla değil, kendiyle yarışmak, etik değerlere önem vermek, kazanırken ülkene de kazandırmak yüceltiyor.

Gurur verici başarılar, iş disiplinini ve saygıyı korumakla elde ediliyor.

Koç Ailesi hep “vergi rekortmenleri” listesinin başında yer almıştır ama onların tevazularının değiştiği hiç görüldü mü?

Rahmi Koç hala dinlenmeden “çalışan bir emekli” ve Türkiye’ye hizmet etmeye ailesiyle birlikte devam ediyor.

Ona ve Koç Otomotiv’e daha nice başarılı yıllar diliyoruz.

Hükümet kilitlenirse…

“Hedefe kilitlenme” derken seçime 3 gün kala siyasilerin konuşmaları da rakiplerine kilitlenmiş durumda.

Bu arada dün yazdığım “seçimin tekrarlanma” ihtimali sık sorulan sorular arasında bulunuyor. Çarşamba günü Ak Parti Millletvekili Nabi Avcı’ya da soruldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar seçileceğine emin olduğunu söyleyerek başlayan Avcı:

“Meclis çoğunluğu, cumhurbaşkanı ve onun hükümetini kilitlemek üzere bir yapı oluşturursa zaten millet yeniden seçim ister” dedi. Aynı konuşmada “halkın seçimlerden yorgun olduğu” yorumu da vardı. Doğrudur, halk bitmeyen seçim ve referandumlardan yorgundur.

Tekrarlayalım, “AB içinde koalisyonlarla yönetilen ülkelerde” partiler de, başbakanlar ve cumhurbaşkanları da bu uyumu sağlamayı görev biliyor.

Cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğu aynı partiden olmasa da “seçilenler” uyum içinde çalışmaya özen göstermeli, çalışmalar kilitlenmemeli ve bu seçim tekrarlanmamalıdır.

Yazının devamı...

Seçimin tekrarlanması ihtimali nedir?

Son derece önemli, ilk kez partiler arasında büyük bloklaşmaların olduğu bir seçime gidiyoruz.

Öyle ki sağ ve sol ayırımının bile ortadan kalktığı, farklı görüşlere sahip muhalefet partilerinin birleştiği bir seçim…

Bu seçimin sonucuna göre ya yeniden parlamenter rejime dönme adımları atılacak veya “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile yönetim başlayacak.

Devlet Bahçeli yeni sistemi “94 yıllık Cumhuriyet tarihimizin 3’üncü evresi” olarak tanımlamış.

Birinci evrenin Cumhuriyetin kuruluşu, ikinci evrenin “çok partili sisteme geçiş” olduğunu söylüyor.

Yeni sistemi ise “Yürütmeyi oluşturan cumhurbaşkanı ve hükümet, yasamayı oluşturan milletvekilleri ve partiler” olarak tarif ediyor.

Bunlara “bağımsız yargı”yı ekliyor.

Kuvvetler ayrılığı, nasıl?

Hürriyet’te İpek Özbey’in Prof. Dr. Mustafa Şentop’la yaptığı röportaj hem bu sistem, hem de seçim konusunda önemli açıklamalar içeriyordu.

Yeni sistemin oluşması aşamasında rolü olan TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Şentop öncelikle “Başkanlık cumhuriyeti zorunlu kılar” diyor.

Yeni sistemde “güçlü parlamento” olacağını, “sert kuvvetler ayrılığı”nın söz konusu olduğunu, seçilecek cumhurbaşkanının “Meclis ve yargı” tarafından denetlenebileceğini söylüyor.

Kuvvetler ayrılığı yasama, yürütme ve yargının “birbirinden bağımsız” olmasını gerektirir.

Oysa yeni sistemde cumhurbaşkanı aynı zamanda hükümetin (yürütme) başında.

Yargıyı oluşturacak hakim ve savcıları atayan HSK’nın üyelerinin büyük çoğunluğu Cumhurbaşkanı ve çoğunluğu onun partisinden olan Meclis tarafından seçildi.

Şentop, yeni sistemin en iyi “cumhurbaşkanının siyasi partisinin çoğunlukta olduğu” bir parlamento yapısıyla işleyeceğini söylüyor. “24 Haziran seçimlerinde, Meclis’te cumhurbaşkanının partisinin çoğunlukta olması çok önemli, aksi halde sistem kör topal başlar” diyor.

Duraklama dönemi

Bu durumda Türkiye’nin 7 Haziran’daki gibi yeni bir duraklama dönemine gireceğini öne sürüyor.

Burada, aslında 7 Haziran’da çıkan tablo bir AB ülkesinde olsaydı, istikrarlı bir koalisyon hükümeti çıkardı diyebiliriz.

Bizde koalisyonlar hep olumsuz örneklerle hatırlatılsa da, Batı’da başarıyla yürüyor, duraklama dönemine girmiyorlar.

Önümüzdeki seçime dönecek olursak, Mustafa Şentop’un açıklamasına göre Meclis yapısının mutlaka “cumhurbaşkanının parti çoğunluğundan” oluşması gerekiyor.

Diyelim ki Erdoğan yüzde 51’i almayı başardı ve yeniden cumhurbaşkanı oldu.

Genel seçimde muhalefet partileri, Cumhur İttifakı’ndan fazla oy alırsa ne olacak?

Seçimlerin maddi, manevi yüküne rağmen “uyumsuzluk” olur diye seçim yenilecek mi?

Böyle bir durumda ne yapılacağını, yeni bir seçimin söz konusu olup olmayacağını halkın bilmesinde yarar vardır.

Unutmayalım ki demokrasilerde şeffaflık önemlidir ve seçimler de “demokrasinin şartı” olarak yapılıyor.

Yazının devamı...

Gelecek her iktidarın sorunları!

Cumhurbaşkanı Erdoğan Yenikapı mitinginde de rakiplerinin “devlet tecrübesi” olmadığını söyledi.

Sayın Erdoğan, özellikle Muharrem İnce’yi tek rakip gibi gördüğünü konuşmalarında ona karşı yaptığı vurgularla dile getiriyor. Kamuoyu araştırmaları da sonucun böyle olacağını, ikisinin yarışacağını gösteriyor. Yenikapı mitinginde Cumhurbaşkanı “Bugün FETÖ’yü, PKK’yı ağzına alamayanlar, bu ülkeyi yönetmeye talip oluyorlar” dedi.

Oysa kendisi ve partisi yeniden seçilse de, muhalefet partileri ve adayları öne geçse de, gelecek hükümet ve cumhurbaşkanı terör örgütlerini temizleme sorunuyla karşı karşıya olacaktır.

PKK ve FETÖ

Bugün bile hala FETÖ yargıdan ve diğer devlet kurumlarından temizlenmiş değil. O nedenle insanlar FETÖ’nün seçim sırasında bile faaliyet gösterebileceğinden endişe ediyor. PKK terörü bitmedi. Kandil ve Sincar’a yapılan operasyonların ne derece etkisi olacağı bilinmiyor.

2016’da Kandil’in büyük ölçüde boşaltıldığı, oradaki PKK’lıların ABD kontrolündeki Sincar’a kaydığı bildirilmişti.

TSK’nın Sincar’daki mevzileri vurması daha etkili olabilir.

Osman Öcalan 2007’de PKK’nın 7 bin üyesi olduğunu, bunların 3 bininin Türkiye’de, 2 bininin İran’da PEJAK’ın içinde, 1700’ünün Kuzey Irak’ta olduğunu söylemişti.

O günden bugüne çözüm sürecindeki güçlenmeleriyle, Suriye’nin kuzeyinde ABD desteğiyle oluşturulan PKK-PYD koridoru ile bu sayılar çok arttı.

Seçimde gelecek olan her hükümet, Türkiye içinde ve dışında PKK terörü ile de, bitmeyen FETÖ ile de mücadeleye devam etmek zorunda olacaktır.

Şiddet başta…

Terörün yanında Türkiye’de artan şiddet bugüne kadar görülenin çok üstüne çıkmıştır. Başta kadın ve çocuklara şiddet olmak üzere tüm vatandaşlar şiddetin her türünden bezgin haldedir.

Biliyorsunuz Bayram tatilinde yoğun olarak sokak hayvanlarına yapılan canice saldırılar toplum vicdanını kanattı, tatil çoğumuza zehir oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Hayvanlar mal değil, candır. Onlarla ilgili yeni yaptırımlar getireceğiz” sözleri bir umut ışığıdır. Her gelen hükümet için topluma yayılan, daha önce benzeri görülmemiş şiddeti durdurma öncelikli görev olmalıdır.

Seçim tehditleri

Sosyal medyada çok sayıda silahı göstererek “bir emirle bunları kullanacağız” şeklinde tehdit mesajları yazan kişilerin de bulunması, sorgulanması gerekir.

Bazı parti görevlilerinin “Bize oy vermeyenleri fişliyoruz, hesap verecekler” benzeri sözleri de tehdittir, soruşturulmalıdır.

24 Haziran seçimlerinin, bir hukuk devletine yakışır şekilde güvenlik içinde geçmesi hükümetin sorumluluğundadır.

Bu önceliklerin yanında, seçilecek her iktidar, eğitim sisteminden ekonominin düzeltilmesine, işsizliğin azaltılmasından “gelir dağılımındaki eşitsizliğe” kadar birçok sorunla karşı karşıyadır.

Cumhurbaşkanı adaylarının hepsi siyasi deneyimi olan isimler, umudumuz “bu sorunların hepsini çözecek” adayın ve partinin seçilmesidir.

Yazının devamı...

Seçimli Bayram ve şiddet!

Mübarek Ramazan Bayramı’nı kutluyoruz, milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Bu bayramın diğerlerinden farkı, hemen ertesinde büyük seçimlerin yapılacak olması…

O nedenle, bayram tatili de nerede olursanız olun seçim sohbetleriyle geçiyor.

Bu sohbetlerde de telaş, endişe, gerginlik var.

Zaten son yıllarda Suriye’de PKK ile mücadelemiz topluma endişeli süreçler yaşattı.

İç politikada gerginlik, çekişme hep vardı, seçim süreciyle birlikte had safhaya çıktı.

Bunun yanında toplumda insanlara, hayvanlara karşı şiddet de dayanılmaz ölçüde arttı.

Suruç olayı

Şanlıurfa’da tam seçim öncesi yine çok üzücü bir olayın haberiyle sarsıldık.

Suruç’ta seçim çalışması yapan Ak Partili grupla “PKK sempatizanı” olduğu söylenen DBP’li bir grup arasında çıkan silahlı kavgada 4 kişi hayatını kaybetti, 8 yaralı var.

Ak Parti Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın ağabeyi de hayatını kaybedenler arasında…

Bu olaylar 21’inci yüzyıl Türkiye’si için gerçekten üzücüdür.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Biz bölgedeki Kürtleri PKK’nın ve HDP’nin boyunduruğundan kurtarma yolunda mesafe katettikçe, bunlar yine şiddete kayıyorlar” dedi. Yargının failleri bulup ortaya çıkarması, bu saldırıların kapatılmayıp araştırılması önemlidir.

7 Haziran sonrası…

Hatırlayalım 7 Haziran 2015 seçimi sonrasında, 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da 2 polisin evlerinde vurularak öldürülmesi ile “çözüm süreci” bitmiş, terör saldırıları artmıştı. Sivil, asker, polis çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetti.

Bu karanlık olay Meclis’te araştırılsa ve “provokasyonla terörü başlatmanın” kimin planı olduğu anlaşılsa belki bugün benzer bir olay yaşanmayacaktı.

Verilen araştırma önergesi iki partinin oylarıyla reddedilmişti.

Seçimlerden önce terör olaylarının artması daha önce yaşandığı için bu seçimde gereken her önlem alınmalıydı ve alınmalıdır. Bu tür terör saldırıları veya darbe girişimi için her tür araştırma (Meclis dahil) tercihe bağlı değil, zorunlu olmalıdır.

Tutuklu aday!

Selahattin Demirtaş cezaevinde ve aynı zamanda HDP’nin cumhurbaşkanı adayı. Erdoğan “Bundan sonra sadece hükümlüler değil, tutuklular da aday olamayacak” dedi.

Cumhurbaşkanı birçok konuşmasında CHP’nin adayı Muharrem İnce’nin aday olduktan sonra “Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret etmesini” eleştiriyor. Ancak…

Burada da sorumluluk yargıdadır.

Demirtaş 1.5 yıldır tutuklu, cezaevinde. Bu kadar zamanda yargı onun suçlu olup olmadığını ortaya çıkarmakla yükümlüydü. Ama çıkarmadı ve Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adayı olmasına hukuken izin verildi.

Mevcut durumda eğer aday olabilmişse, suçluluğu kanıtlanmadığı için diğer adaylarla birlikte ziyaret edilmesine karşı çıkmak da zordur.

Hangi parti veya partiler iktidara gelirse gelsin bu ikilem çözülmelidir.

Yazının devamı...

Kürt sorunu netleşmeli!

Hürriyet’in türbanlı yazarı Ayşe Baykal “AKP’nin reklamlarında ‘türban yasağının kaldırılmasının’ vurgulanmasına tepki göstermiş:

“Ak Parti iktidarının ilk yıllarında başörtülü çalışanların mağdur olmaması adına Ak Parti’ye oy verdiğim olmuştur. Ama 2018 Türkiye’sine bu endişe yakışmıyor”.

Görüldüğü gibi, seçim propagandalarında “din, inanç” konularının gündeme getirilmesi o partiye oy vermiş bir yazarın bile tepkisini çekiyor.

Önceki yazımda belirttiğim gibi, cumhurbaşkanı adayları ve liderler din konusunu söylemlerinden çıkarmalıdır.,

Halk, içinde bulunduğu maddi sorunlara, eğitimden istihdama, adalet, özgürlük ve yoksulluğun önlenmesine dair neler yapılacağını öğrenme telaşındadır.

Açılım-çözüm süreci

Türkiye’de Açılım ve Çözüm Süreci dönemlerinde Öcalan da İmralı’dan konuşur, hükümete yol haritaları gönderirdi.

Sonra ne olduysa Öcalan’ın önerileri hiç duyulmaz oldu.

Çözüm sürecinin PKK’nın güçlenmesi açısından ne kadar zararlı olduğunu “Biz güvendik, yalan söylediler” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamıştı.

Bugüne kadar PKK terörü kesilmedi, Türkiye’de ve Suriye’de çok sayıda askerimizi şehit verdik.

Suriye sınırımızda kentler, özerk PKK kantonları haline getirildi.

Bunlar olurken dönemin IKBY Başkanı Mesut Barzani “Birimizin başarısı, hepimizin başarısıdır” diyor, Rudaw TV’de “Türkiye’nin büyük bir bölümünü içine alan Kürdistan haritaları” yayınlıyordu.PKK da IŞİD gibi aldığı bölgelerden Arap ve Türkmenleri sürdü, çoğu Türkiye’ye geçtiler.

İnce için önemli!

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, Diyarbakır mitinginde “Kürt sorununu çözmek istiyorum, Kürtler onore edilmek istiyor” dedi.

Sorunun çözüm yerinin TBMM olduğunu, “dil meselesi” dahil her sorunun tartışılması gerektiğini söyledi.

HDP Milletvekili adayı Ahmet Şık ise “Seçmenin, Muharrem İnce’nin Kürt sorununu nasıl çözeceğini açıkça söylemesini beklediğini” belirtti.

Bu konu Muharrem İnce’nin seçim konuşmalarında netleştirmesi gereken en önemli konudur.

Kendi seçmen tabanı için de önemlidir.

Çünkü, yukarda belirttiğim nedenlerle, Kürt sorunu artık “Açılım veya Çözüm süreçlerinde” belirtilen noktada değildir.

Suriye sınırımızda PKK önderliğinde oluşan Kürt koridoru, meseleyi “dil” ve benzeri konulardan çok öteye taşımıştır.

Terörün nedeni

Acaba devam eden PKK terörünün sebebi nedir? Suriye ile bağlantısı nedir?

PKK terörüyle hayatını kaybedenler arasında Kürtler de var. Kürt vatandaşlar terörü desteklemiyor, “bizim dil sorunumuz var” demiyor. Onlarla konuştuğunuzda öncelikle “PKK’nın uyuşturucu ticaretiyle gençleri zehirlediğini veya işsizlik sorununu” duyuyorsunuz. Yani, onlar için onore edilmek “siyasi parti taraftarlarına torpil yapılmadan iş sahibi olabilmek” de olabilir.

O zaman, “Kürt Sorunu” dediğiniz şeyin ne olduğunu tam olarak ortaya koymadan yapılan açıklamalar yetersiz kalacaktır.

Muharrem İnce en acil şekilde bu konuyu netleştirmelidir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.