Şampiy10
Magazin
Gündem

Tarkan Kadooğlu sürprizi

Muharrem Yılmaz’ın TÜSİAD Başkanlık görevinden kimselere haber vermeden adeta kaçarcasına istifasının ardından koltuğa kimin oturacağı merak konusu haliyle.

TÜSİAD’ın 3 başkan yardımcısından birinin başkan olması bekleniyor ancak çok büyük bir sürpriz yaşanmadığı takdirde üçü de olmayacak.

Haluk Dinçer zaten başkanlık görevi Muharrem Yılmaz’dan önce kendisine teklif edildiği halde 2013 yılında kabul etmemişti.

Erol Sabancı’nın damadı Haluk Dinçer’in TÜSİAD Başkanlığı’na bu ortamda kesinlikle karşı çıktığı biliniyor.

Sabancı Grubu zaten uzunca bir süredir tabir yerindeyse etliye sütlüye karışmayan bir tutum izliyor.

Geçmişte hemen her konuda fikir beyan eden Güler Sabancı’nın da yine Erol Bey’in ricası ile Gezi olaylarından bu yana sesi soluğu çıkmıyor.

Belli ki Sabancı Grubu işlerine odaklanacak...

Nitekim Haluk Dinçer de dün “Başkan olacağıma dair bir takım haberler var. Bunların hepsi yanlıştır” diyerek kapıyı kapadı.

Memduh Boydak ise iktidarla cemaat arasındaki kavganın ortasında kalmış bir isim. Ak Parti’nin sıcak bakması imkansız. Bu durumda TÜSİAD’ın ağır abileri de Boydak’a teklif götüremez.

Başkan yardımcıları arasında, profesyonel yönetici kimliği ile en doğru isim Tayfun Bayazıt gibi duruyordu.

Geçmişte TÜSİAD, Şahap Kocatopçu ile yine hükümetle arasının limoni olduğu bir dönemde bir ara geçiş formülü bulmuştu.

Kocatopçu bir sanayici, bir işveren değildi. Tayfun Bayazıt’ın da tarihinde ikinci kez profesyonel yönetici olarak TÜSİAD’ın başına geçebileceğine yönelik fikir jimnastikleri yapıldı.

Ancak Bayazıt’ın yakın çevresinden biliyorum ki bu göreve kesinlikle talip değil.

O zaman TÜSİAD’ın yeni başkanı kim olacak?

TÜSİAD tüzüğü ‘Boşalan koltuğa ille de başkan yardımcılarından biri oturur’ demiyor. Böyle bir şart yok.

Yönetim kurulundan biri de başkan seçilebilir.

Şu ana kadar kimsenin üzerinde tahmin yürütmediği, ancak yavaş yavaş benimsenen isim halen TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapan Tarkan Kadooğlu.

Kadooğlu’na bugün yarın, ağır abilerin birinden nabız yoklamak için sürpriz bir telefon gelebilir.

Kadooğlu, Ömer Sabancı döneminde TÜSİAD’a davet edilmiş ve “Onurlu, şerefli bir görev” diyerek daveti kabul etmişti.

Muharrem Bey’in ‘Vatan haini’ ilan edildiği süreçte de cesur çıkışı ile dikkati çekmiş “Muharrem Bey’in açıklamalarının arkasındayız” demesini bilmişti.

Önümüzdeki dönem belli ki çözüm sürecinin çok daha fazla konuşulacağı bir dönem olacak. Kadooğlu’nun başkanlığı bu süreçte daha da anlamlı olabilir.

Gençliği ve tecrübesizliği eksi puan ancak şu da bir gerçek ki TÜSİAD Başkanlığı artık ateşten gömlek.

Tarkan, Ocak ayına kadar 6 ay TÜSİAD Başkanlığı görevinde stajını tamamlayabilir.

Performansına göre devam edip etmeyeceğine de Ocak ayındaki genel kurulda karar verilebilir.

Bekleyip göreceğiz.

Yazının devamı...

Hassasiyet mi kaçış mı?

TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, ‘ağır abi’lere haber dahi vermeden görevinden istifa etti.

TÜSİAD’ın ağır abi’leri bellidir. Koç, Sabancı, Eczacıbaşı gibi gruplar istişare ederler TÜSİAD’da başkanlık koltuğuna oturacak kişiyi belirlerler. Muharrem Yılmaz TÜSİAD tarihinde bir ilki gerçekleştirdi ve görev süresi dolmadan istifa eden ilk başkan oldu. Üstelik kimseye haber vermeden. Ne ‘ağır abi’lerin ne de yönetimdeki diğer üyelerin haberi vardı istifa edeceğinden. Dün bu ‘ağır abi’lerden biri beni aradı. İstifanın perde arkasını öğrenmeye çalışıyordu. Belli ki sürpriz olmuş kendisi için de.

Peki Muharrem Yılmaz neden istifa etti?

Ağır abi de bunu sordu.

‘İki gazetede Sütaş ile ilgili haber çıktı. Bu haberlerin TÜSİAD’a zarar vermemesi için hassasiyet gösterdiğini ve istifa ettiğini belirtti” dedim.

Gülerek “Yahu böyle mazeret, böyle hassasiyet mi olur. Bence Hükümet’e yakın iki gazetede birden kendisine yönelik haber olunca telaşlandı. ‘İşime gücüme bakayım. Hükümet ile karşı karşıya gelip kendi işime zarar vermeyeyim’ diye düşünmüş olabilir” yorumunda bulundu.

Sonra devam etti:

“Daha önce, gaçmişte TÜSİAD başkanları ne badireler atlattı. Sendikalarla, işçileriyle burun buruna geldi. Siyasilerle de burun buruna geldi. Hiçbiri böyle bir reaksiyon göstermedi. Bence Muharrem Bey kendine bir fırsat yarattı ve kaçtı.”

Bu ağır abi’nin kendi kişisel yorumu...

Ben sadece aktarıyorum.

TÜSİAD, Muharrem Yılmaz’dan memnun görünüyordu. Hatta görev süresini 1 dönem daha uzatmayı planlıyorlardı.

Şimdi bu ateşten gömlek koltuğa yeni bir başkan bulunması gerekecek. Hemen başkan toto’lar oynanmaya isimler ortaya atılmaya başlandı. Kayseri’den Boydak’ın adı geçiyor. İstişare Konsey Başkanı Erkut Yucaoğlu’nun Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine geçmesi de bir olasılık.

TÜSİAD bir yol ayrımında. Ya Başbakan Erdoğan tarafından ‘Vatan haini’ ilan edilmeyecek nitelikte sesi daha az çıkan bir başkan bulunacak...

Ya da TÜSİAD doğru bildiklerini söyleme cesareti gösterebilecek yeni bir cengaveri arenanın orta yerine atacak.

‘İstifa tek taraflı bir müessesedir’

TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, SÜTAŞ fabrikasında işçileri ile yaşadığı sorunu ve bunun kamuoyuna yansıyış biçimini öne sürerek “Sütaş ile ilgili iddiaların TÜSİAD’ı yıpratmasını istemedim. TÜSİAD’ın istismarını engellemek amacıyla yapıyorum” diyerek istifa etti. 13 Ocak 2013’te başkanlığa seçilen Yılmaz’ın görev süresi Ocak ayında dolacaktı. Böylece TÜSİAD tarihinde ilk kez bir başkan görev süresi bitmeden istifa etmiş oldu.

Gelip denetlesinler

Sütaş’ın Karacabey fabrikasında yaşanan olaylara ilişkin olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerini denetime davet etti. Yılmaz, istifasında siyasi baskı olup olmadığı sorusuna ise “Hiçbir TÜSİAD Başkanı siyasi baskı nedeniyle istifa etmez” diye yanıt verdi.

İstifasıyla ilgili gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yılmaz, şunları söyledi: “Bir Pazar günü, kimsenin olmadığı bir ortamda çevre düzenlemesi yapılıyor. O fotoğrafı lütfen bir gözden geçiriniz. Gübreyi yaymaya çalışan kim var? Sütaş işçileri mi, yoksa başka insanlar mı var? Neyi temizlemeye çalışıyorlar, olanı yaymaya çalışıyorlar. Bunun istismarı için yapıyorlar. Hazırlanmış bir senaryo var. Şov yapmaya çalışıyorlar. Fırsatı bulmuşlar dağıtarak, etrafa yayılmasını sağlayarak, ondan sonra fotoğrafını çekerek istismar yoluna gidildi.”

İDDİA NEYDİ?

Dün bir gazetede yayınlanan haberde Sütaş’ın, işe iade için Karacabey fabrikası önünde eylem yapan işçileri yıldırmak için eylem alanına 13 ton hayvan pisliği döktüğü belirtilmiş, tezek kokusu yüzünden süt fabrikasını sinek bastığı ve yönetimin döktüğü hayvan pisliğini temizlemek zorunda kaldığı iddia edilmişti.

Yazının devamı...

Rus Alfa gözdağı veriyor ama...

Turkcell’in ortaklarından Rus Alfa Group’un telekom varlıklarını yöneten şirketinin CEO’su Alexei Reznikovich, dün Reuters ile yaptığı söyleşide çok ilginç mesajlar verdi. Önce o mesajlara göz atalım:

“Çukurova, TeliaSonera ve Alfa’nın olduğu yapıda karar almak oldukça güçtü ve bu nedenle pek de iyi olmayan şeyler yaşandı. Bir uzlaşmaya varmak zordu. Çukurova hisselerini geri alırsa, aynı statüko devam edecek. Hayat çok daha zor olacak. Eğer Çukurova ayrılırsa ve Telia ile kalırsak kurumsal yönetişim sorunları çözülecek. Ancak tersi bir üçlü yapıda bunların nasıl çözüleceğini düşünemiyorum.”

Reznikovich’in sözleri aslında birçok yere tehdit gibi mesajlar içeriyor.

Öncelikle Çukurova’nın kredi arayışında kapısını çaldığı finans kuruluşlarına gözdağı veriyor.

Ardından Karamehmet’in elindeki hisseleri devralmaya niyetli Türk gruplara sinyal yolluyor.

Kreditörlere yollanan mesaj şu: ‘Bu işe bulaşmayın çünkü Turkcell’de Karamehmet oyuncu olarak kalmaya devam ederse kilit çözülmez. Krediniz riske girer’ diyor.

Türk gruplara da benzer bir mesaj var. Paranızı sokağa atmayın, hayatı kendinize de bize de zorlaştırmayın...

Bu gözdağını veriyor vermesine de aslında belli ki korkuyor ve olacakları engellemeye çalışıyor.

Karamehmet’in Rus Alfa’ya 1.6 milyar doları ödeyerek yüzde 13.8’lik rehinli Turkcell hisselerini almak için 24 Haziran’a kadar süresi var.

Şimdi olası senaryoları ve gelişmeleri değerlendirelim ve Reznikovich’in neden korktuğunu anlamaya çalışalım.

Senaryo 1: Karamehmet ödeme için gerekli olan 1.6 milyar doları bulur ve yüzde 13.8’lik hisseyi alır. Nitekim Çukurova’nın finans görüşmelerinde bir hayli yol katettiği hatta Katarlı bir finans kuruluşundan kredi almak üzere anlaşma noktasına geldiği konuşuluyor. Kredi opsiyonunu kullanır ve yüzde 13.8’lik hisseyi alırsa ilk işi Rus Alfa aleyhine dava açmak olacaktır. O davada Ruslar’ın 2005 tarihli anlaşmaya uymadığını, şirkette kendileri ile değil, TeliaSonera ile işbirliği yaptığını savunacaktır. Bu iddiasını ispatlaması ve mahkemeyi ikna etmesi de zor olmayacaktır. Bu durumda ise Karamehmet’in Ruslar’ın elindeki yüzde 13.22’lik payı geri isteme hakkı doğacak. O payı da alması halinde Turkcell’de yine hakim ortak olarak durumunu sağlamlaştıracak. Ruslar’ın Çukurova Telecom Holding’den ayrılması demek, Turkcell İletişim’in yüzde 51’ini kontrol eden Turkcell Holding’de Karamehmet hakimiyetinin yeniden kurulması anlamı taşır. Bu da Turkcell’deki tüm kilidi çözer.

Senaryo 2: Hükümet de bastırır (Ki bu noktada da gelişmeler var) ve Karamehmet’in yerini bir başka Türk grup alır.

Rus Alfa’nın parası yine ödenir ve yüzde 13.8’lik hisse geri alınır. Reznikovich’in korktuğu başına gelir ve üçlü yapı devam eder. Dediği gibi kurumsal yönetişim sorunları çözülemez. Ancak burada Türk telekomünikasyon otoritesi ve doğrudan Türk hükümeti devreye girer. Turkcell’in yabancı ortaklarına daha güçlü ve sert mesajlar verilir. Bu güçlü mesajlar belki Rus Alfa’nın değil ama uzlaşmadan yana olan TeliaSonera’nın Rus Alfa ile yaptığı kader birliğini bozabilir. Çünkü bu iki yabancı ortak artık karşılarında TMSF ile başı dertte, finansal olarak eski gücünde olmayan bir Karamehmet değil, Hükümet’in desteğini arkasına almış güçlü bir Türk grup görür ve dirençleri azalır.

Ben Alexei Reznikovich’in sözlerinde korku gördüm.

Gözdağı vererek olası bir kreditörü de olası bir üçüncü Türk partneri de caydırmaya çalışan sözler bunlar.

Ancak Turkcell iki tane yabancı grubun kontrolüne bırakılmayacak kadar değerli ve Ankara da zaten bunu istemiyor...

Yazının devamı...

Kavga, 7.4 milyar TL’den daha tatlı olabilir mi?

Turkcell’de 3 ana ortak Çukurova, Altimo ve TeliaSonera kavga etmekten 4 yıldır biriken 7.4 milyar liralık net kârı bölüşmüyor.

Turkcell’in 2010 yılı net kârı 1 milyar 800 milyon liraydı. 2011 yılı net karı ise Belarus’daki devalüasyonun yarattığı kur etkisiyle 1 milyar 180 milyon TL olarak gerçekleşmişti.

Kârlılıkla ilgili bir sıkıntısı olmayan Turkcell 2012’de 2 milyar 100 milyon TL, 2013 yılında 2 milyar 330 milyon TL net kâr elde etti.

Alt alta koyunca tam 7 milyar 410 milyon liralık inanılmaz bir rakamdan sözediyoruz.

İnattan almıyorlar

Turkcell’in olağan genel kurulu, şirketin hissedarları arasında devam eden dava sürecinden dolayı, ana hissedarları temsil eden yüzde 51 paya sahip Turkcell Holding temsilcisinin toplantıya katılmaması nedeniyle dün bir kez daha gerçekleştirilemedi. Genel kurul gerçekleşmeyince Turkcell’de 2013 ve geçmiş yıl kazancından ortaklara verilecek temettü ile ilgili karar da yine bir başka bahara kaldı.

Turkcell’de 2013 ile birlikte tam 4 mali yılın kazancı ortaklar arasındaki kavga yüzünden dağıtılamıyor. Bu kavga yüzünden 3 ana ortak Çukurova, Altimo ve TeliaSonera ile birlikte Borsa’da Turkcell hissesi almış küçük yatırımcılar da temettü alamıyor. Bu kilitlenme şirketin piyasa değeri üzerinde de önemli bir baskı yaratıyor. 4 mali yılın sonunda yedek akçeler ayrıldıktan sonra Turkcell’de en az 4.5 milyar TL yani 2 milyar doların üzerinde bir dağıtılabilir kâr biriktiği tahmini yapılıyor. Ancak kavga tatlı gelmiş olacak ki ya da paraya ihtiyaçları yok ki bu paranın kasada kalması sorun edilmiyor. Bu arada Turkcell’de yönetim kurulu üyelerinin değişmesi ile bir kamu hakimiyetinin ve baskısının oluşması da cabası...

Mahkeme bekleniyor yeni çağrı yapılabilir

Genel kurul toplantılarında dört yıldır devam eden kilitlenmenin çözülmesi için Çukurova Holding’in, diğer hissedar Altimo ile dava konusu olan yüzde 13.8 payını Nisan sonunda başlayan 60 günlük süre içinde geri almak için atacağı adımlar belirleyici olacak.

Bu davanın nihai olarak sonuçlanması ile yeni bir genel kurul toplantı çağrısı yapılabilecek. Turkcell’in Genel Kurul toplantısının yapılabilmesi için yüzde 51 payla ana hissedar olan Turkcell Holding temsilcisinin toplantıya katılması gerekiyor. Ancak, hissedarlar Çukurova Grubu ve Altimo arasında henüz sonuçlanmayan dava süreci nedeniyle temsilci belirlenemiyor. Turkcell; 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ilişkin genel kurul toplantılarını ve temettü dağıtımını gerçekleştiremezken, 2013 yılı olağan genel kurulu için 29 Mayıs tarihini belirlemişti. Toplantı gündeminde son dört yıla ilişkin kâr dağıtımı, faaliyet raporlarının okunması, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesi ve Türk Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu’nun gerektirdiği diğer sözleşme değişiklikleri gibi geniş bir ajanda bulunuyordu.

Turkcell hisseleri yerinde saydı

Turkcell’in olağan genel kurulunun bir kez daha gerçekleştirilememesi hisseler üzerinde fazla etkili olmadı. Güne 12.35 TL’den başlayan Turkcell hisseleri genel kurulun gerçekleşmemesi üzerinde 12.25 TL’ye kadar indi. Ancak bu seviyeden gelen alımlarla hisseler kayıplarını geri aldı ve günü yüzde 0.40’lık artışla 12.40 TL’den tamamladı.


* Turkcell Holding’in yüzde 47.1’i Sonera’ya yüzde 52.9’u Çukurova ve Rus Alfa’nın kurduğu Çukurova Telecom Holding’e ait. Bu hisseler dikkate alındığında Turkcell İletişim’de doğrudan pay dağılımının yüzde 37.09 Sonera, yüzde 13.81 Çukurova ve yüzde 13.22 Altimo şeklinde olduğu görülüyor. Şirket 2000 yılının başından bu yana New York Borsası’nda da işlem görüyor ve halka açık yüzde 35’lik kısım içinde Türk küçük yatırımcıların yanısıra uluslararası yabancı yatırımcılara da sahip.

Yazının devamı...

Nankör sektörde 20 yılı devirdi

Evet Türkiye’de yiyecek içecek ve eğlence sektörü ne yazık ki nankör. Ya müdavimler çabuk sıkılıyor ya da işletmecileri bir şeyleri yanlış yapıyor neticede çabuk öğütüp bir kenara atılıyorlar. Bir yıl trend olan mekan sonraki yıla eskiyor hatta kapanıp unutuluyor.

İlk aklıma gelenleri sayayım. Le Select, Pasha ve içindeki lokantalar, Yeniköy Şamdan, Home Store, Memos, Fly Inn, Hakkasan, Benihana, GQ...

Liste uzar gider. Bunlar İstanbul’da büyük bir hava ile açılan ancak zaman içinde yok olup giden lüks mekanlar.

Peki ya kalabilenler.

Bir elin parmakları kadar. Papermoon, Şans, Park Şamdan, Ulus 29, Da Mario ve elbette Sunset.

Sunset Grill&Bar önceki gece 20’nci yılını kutladı. Hakikaten bu sektör için mükemmel bir başarı.

Peki başarının sırrı ne?

Lokasyon ve manzara diyorsanız bence değil. Öyle olsa daha iyi manzaraya sahip hatta deniz kenarında bulunan Tarabya Palet gibi, Kanlıca Körfez gibi mekanlar ayakta olurdu. Les Ottomans gibi bir lokasyon sürekli işletmeci değiştirmezdi.

Sunset’in işletmecisi Barış Tansever manzarasına güvenip üstüne yatmadı. Yeniliklere açık bir şekilde sürekli araştırdı, kendini geliştirdi. Önce Kaliforniya mutfağı ile başladı, zaman içinde Akdeniz ve Türk mutfağını sundu. 1999’da sushi’yi menüsüne katıp, cesur bir adıp attı. Nobu ve Londra Zuma’nın Japon master şefi Hiroki Takemura’yı transfer ederek büyük oynadı.

Uzanlar’ın kavı

Ve bence en ciddi dönemeç. Tansever’in en kritik hamlelerinden biri TMSF’den Uzanlar’ın dillere destan şarap kavının büyük bölümünü satın alması oldu. O şarap koleksiyonu Sunset’e uluslararası arenada bilinirlik kattı. Bugün Sunset’e gelenlerin neredeyse yüzde 50’si yabancı. O kavın da hakkını verdi. Fransız bir sommelier’i kadroya katıp, çok özel ısı nem kontrollü kavı yaptırdı.

Bir diğer unsur ise değişmeyen ekip. Gazi Bey başta olmak üzere ekibin uyumu, müşteriyle olan saygılı ancak samimi iletişimi de başarının en büyük sebeplerinden.

Sunset ağırlıklı olarak profesyonellerin, işadamlarının, finansçıların buluşma noktası. Erol Sabancı İstanbul’daysa mutlaka haftada bir gün orada.

Muhtar Kent yabancı dostlarının İstanbul’da olduğunu öğrendiyse bir akşam için mutlaka Sunset’i öneriyor.

Önemli iş anlaşmaları burada bağlanıp hatta imza sonrası kutlama yemekleri de yine Sunset’te yapılıyor.

Sonuç itibarıyla Sunset uluslararası bir İstanbul markası.

Yazı biraz reklam gibi kokuyor görünse de benim için sorun değil. Bu nankör sektörde 20 yılı devirmek herkesin harcı değil.

Sunset ve işletmecisi Barış Tansever bu kadar övgüyü hakediyor.


Sunset Grill& Bar 27 Mayıs’ta kuruluşunun 20. yılı şerefine Boğaziçi Üniversitesi Vakfı’na destek amaçlı bir gece düzenledi. Geceye Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri ve mezunları da destek verdi. 20 yıl pastasını Barış ve sevgili eşi Alize ile birlikte Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Gülay Barbarosoğlu kesti. Geceden elde edilen gelir Boğaziçi Üniversitesi Vakfı’na bağışlandı.

Yazının devamı...

Depremde aramayın SMS atın

Deprem Türkiye coğrafyasının fıtratında var. İnşaatları yapanlara denetleyenlere güvenimiz tam olsa bir Japon’a sinek vızıltısı gelecek şiddetteki depremlerde panik olmaz, derhal telefona sarılmayız.

Çevre Şehircilik Bakanı gibi ‘İyi sallandık’ der, işimize gücümüze devam ederiz. Ancak Türkiye gibi, derme çatma, Allah’a emanet yaşanan bir ülkede elbette bu refleksi göstermek çok zor. Biliyoruz ki yeri geldiğinde 5-6 şiddetindeki bir deprem bile koca koca apartmanları yerle bir edebilir.

Bu yüzden de yakınlarımızı sevdiklerimizi arama, iyi olup olmadıklarını öğrenme ihtiyacı duyuyoruz.

Dün yine böyle oldu.

Herkes telefona sarıldı ve haliyle kimse uzun bir süre konuşamadı.

Twitter’daki yorumlara bakınca çoğu kişinin GSM operatörlerini suçladığını gördük.

İşin tekniğini bilmeyenler GSM operatörlerini sınıfta bıraktı.

Bir yorum ilginçti: Anladık ki depremde enkaz altında kalsanız cep telefonunuzla iletişim kuramazsınız ancak candie crash oynayabilirsiniz.

Evet sevdiğine ulaşamayan isyan etti, ancak acaba telefonlar neden kilitlendi?

Bir GSM şirketinin yetkilisinin söylediklerini aktarmak istiyorum:

“Her baz istasyonun bir arama kapasitesi var. Bu kapasiteler de yerine göre değişir. Örneğin Taksim’deki istasyonun kapasitesi ile Ayazağa’daki istasyonun kapasitesi bir değildir. Teknik ölçümler yapılır. O noktadan aynı anda yapılabilecek azami arama sayısı bulunur ve bu sayının 1 belki 1.5 katı kapasiteli bir istasyon kurulur. Dünyanın her yerinde de bu mantıkla istasyon yatırımı yapılır. Ancak dün depremin hemen ardından yani 12.25’ten sonra 12.40’a kadar istasyonlara 4 hatta bazı noktalarda 5 kat fazla bir yüklenme oldu. Bu yüklenme yüzünden de trafik kilitlendi.”

Yani aslında trafiğin kilitlenmesinin sebebi GSM operatörleri değil, ilk paniği atlattıktan sonra telefona sarılan, yakınlarına ulaşmaya çalışan aboneler. Dünyanın en geniş otobanını da kullansanız sonuçta bunun bir kapasitesi var. Saniyede geçebilen araç sayısı 20 ise ve aynı anda 100 araç geçmeye çalışırsa ne olur, otoyol kilitlenir. Cep telefonlarına olan da bu.

Aynı yetkilinin tavsiyesini de aktarmak istiyorum. Bu tip yüklenme anlarında ses trafiğinin açılması zaman alıyormuş, ancak SMS’le haberleşmek mümkün olabiliyormuş.

SMS yoluyla yani kısa mesajla yapılacak haberleşmede yol çok daha açık görünüyor.

Bir sevdiğinize ulaşmak istiyorsanız, dünkü gibi herkesin telefona sarıldığı anda siz en iyisi SMS atın. Sevdiklerinize konuşarak değil, yazışarak ulaşın. Konuşabilenler de kısa keserlerse yolu gereksiz meşgul etmemiş, gerçekten ihtiyacı olanları engellememiş olurlar.

Yazının devamı...

İngiltere’de ‘Great’ yatırım fırsatları var

Birleşik Krallık hükümeti tarafından bugüne kadar gerçekleştirilen en büyük tanıtım hamlesi niteliğindeki GREAT kampanyası çerçevesinde tasarlanan ‘GREAT Yaratıcılık Festivali’ bugün İstanbul’da başlıyor.

Birleşik Krallık Sağlık Bakanlığı Kaliteden Sorumlu Bakan Yardımcısı Lord Howe’un başkanlığındaki GREAT Yaratıcılık Festivali Ticaret Delegasyonu bugüne kadar Türkiye’ye gelen en büyük Birleşik Krallık ticaret heyetlerinden biri olma özelliğini taşıyor. Başta sağlık olmak üzere farklı sektörlerden 40’ı aşkın şirket Türkiye’de Türk yatırımcılarla işbirliği fırsatlarını konuşacaklar. Kamyanya öncesi İngiltere’nin Başkonsolos Yardımcısı Rafe Courage ile biraraya gelerek bu kampanyanın Türk iş dünyasına sunabileceği imkanları masaya yatırdık. İngiltere, Türkiye’den bakınca uzak ve erişilmez görünüyor ancak çok ciddi iş fırsatlarını içinde barındırıyor.

Rafe karşılıklı olarak İngiliz yatırımcıların Türkiye’de, Türk yatırımcıların da Birleşik Krallık’da önemli iş fırsatları yakalayabileceğine inanıyor.

Mersinli HDM şirketinin Galler bölgesinde yaptığı yatırımdan daha önce söz etmiştim. Belli ki hallerinden memnunlar. Rafe, İngiltere’den işçiliğin daha ucuz olduğu Hindistan başta olmak üzere başka diyarlara giden otomotiv ve mobilya üreticilerinin yeniden İngiltere’ye döndüklerine ve üretimi ülkeye geri taşıdıklarına dikkat çekerek “Otomotiv ana sektörü gidince, otomotiv yan sanayii de yok olmuştu. Türkiye’de çok ciddi bir otomotiv yan sanayi olduğunu gözlemliyoruz. Mesela bu alanda ciddi iş fırsatları olabilir. Mobilya alanında da benzer bir hareket var” diyor. İngiliz yatırımcıların Türkiye’de odaklanacağı ana alan ise sağlık yatırımları olacak gibi görünüyor.

Rafe, Birleşik Krallık’ın böyle bir festivale ilk kez Türkiye’den start vermesinin Türkiye ve Türk şirketleri ile işbirliği olanaklarına ne kadar çok önem verdiğinin ve büyük bir potansiyel olarak değerlendirdiğinin göstergesi olduğuna işaret ediyor.

Kampanya Türkiye’den sonra 2014 yılı içinde Hong Kong, 2015 yılında ise Şanghay’da tekrar edilecek.

O yüzden yeni alan arayan iş dünyasının bugün başlayacak festivalde neler olup bittiğine bakmalarında, orada bulunup kontak kurmalarında fayda var.

Peki bu festivalde neler olacak?

Festival, yaratıcılığın ön planda olduğu moda, tekstil, tasarım, mimarlık, lüks, teknoloji ve inovasyon, yiyecek ve içecek, eğitim ve sağlık gibi sektörlerde Birleşik Krallık’ın en girişimci, ilham verici ve en etkileyici projelerini ve alanlarında dünyaca ünlü isimlerini İstanbul The Seed’de bir araya getirecek.

Düzenlenecek panel ve oturumlarda konuklar dünyaca ünlü konuşmacıları izleme, masterclass çalışmalarına katılma ve Founders Forum, London Design Festival ve British Fashion Council gibi kurumlar tarafından düzenlenen networking seanslarında yer alma fırsatı bulacaklar.

Yenilikçilik ve yaratıcılığın şirketlere ve sektörlere sağladığı katma değere ve Birleşik Krallık’ın yaratıcı çözümlerine örnek oluşturan pek çok proje ve tasarım tanıtılacak.

Ünlü İngiliz modacı Mary Katrantzou ve BBC Küresel CEO’su Tim Davie de konuklar arasında.

Sağlık alanında DeMontfort Üniversitesi’nden Joan Taylor’un liderlik edeceği masterclass çalışmasında suni pankreas ve hastalıkların tedavisindeki rolü ele alınacak.

Festivalde ayrıca, Central St Martins Üniversitesi’nden Carole Collet liderliğinde gerçekleştirilecek bir çalışmada tekstilde inovasyon, tekstilin geleceği, suyu temizleyen enzimler, giyilebilir teknoloji gibi konulara odaklanan “Tekstil’in Geleceği” başlıklı bir panel de gerçekleştirilecek.

Yazının devamı...

Bilecik’ten binersen biraz hızlı tren

Yüksek hızlı trenin test çalışmaları devam ederken ortaya çıkan mesafe katetme süreleri kimseyi tatmin etmemiş olacak ki, fiyakalı açılış sürekli erteleniyor.

Zira o fiyakalı açılışın fiyaskoya dönme, ti’ye alınma ihtimali çok yüksek.

Açılışın gecikmesinin en önemli sebebi 3 saatlik süredeki büyük sıkıntı. Deneme seferleri gösteriyor ki Ankara’dan İstanbul’a 3 saatte gitmek mümkün değil. Hatta bırakın 3 saati, mevcut yol şartlarında 4 saat bile yakalanamıyor. En iyi tahminle 4 saat 12 dakikayı buluyor.

Mevcut trenden pek bir farkı yok yani.

Şu haliyle hızlı değil, yine hızlandırılmış tren.

Peki niye böyle oldu?

Daha önce de yazdığım gibi temel problem İnönü-Vezirhan arasındaki 26 numaralı tünel. Zeminden kaynaklı sorunlar nedeniyle o tünel bir türlü delinemedi. Cengiz İnşaat tüneli açamadı, yeniden ihaleye çıkıldı. Maliyet de katlandı. (Bu yıl YHT için ayrılan yatırım ödeneğinin yüzde 30’a yakın kısmı bu tünele gidecek)

26 nolu tünel açılamadığı için, 27, 28 ve 29 nolu tünellerle bağlantısı yapılan hat da kullanılamıyor. Bu tünel bitene kadar hattın o bölümü varyant yolla by-pass edilerek geçilecek.

Yani tren düz hatta yüksek hızla gidemeyecek. Virajlara girecek ve viraj olunca hız kesmekten başka çare yok.

Bilecik-Eskişehir arasında Vezirhan bölgesinde trenin hızı yer yer 70-80 km’lere kadar düşecek.

Trenin hızlanması ancak Bilecik’ten sonra mümkün olacak.

Bilecik’ten sonra trenin 250 kilometrelik sürati yakaladığı yerler çoğalacak.

Bu aslında şu demek. Trene Ankara’dan binen biri Bilecik’e kadar yüksek hızlı bir trenle yolculuk ettiğini farketmeyecek. Bilecik’ten binenler ise daha iyi süreleri yakalayabilecekler.

Ancak orada da tüm parkurun 250 kilometre hızla alınmayacağını belirtmek lazım. Bilecik’ten sonraki bölümde de hattın bazı noktalarında sıkıntı var. Arifiye-Pamukova ile Köseköy-Gebze arasındaki ray hattında hâlâ iyileştirme çalışmaları devam ediyor.

Durak lobisi işbaşında

Yüksek hızlı trenin bir de durak problemi var. Trenin hızına altyapı ve üstyapı yatırımlarının yanısıra bir de durak sayısı etki eder. Durak sayısı ne kadar çok olursa trenin nihai hedefine ulaşması da haliyle gecikir.

Zira tren bir istasyona yaklaşırken hız keser, istasyondan hareket ettikten sonra da maksimum hızına çıkması yine zaman alır.

Nihai kalkış ve varış noktalarını saymazsak yüksek hızlı trenin İstanbul-Ankara arasında 7 noktada durması planlanmıştı. İlk açıklamalarda nihai kalkış ve varış noktaları ile birlikte 9 istasyonun adı telaffuz ediliyordu.

Şimdi o sayı 12’ye çıktı. Ara istasyon sayısı 3 artmış ve 7’den 10’a çıkmış görünüyor. Sadece bu durum bile 25 dakikalık ekstra bir süre demek.

Sincan, Polatlı, Eskişehir, Bozüyük, Bilecik, Pamukova, Arifiye, Sapanca, İzmit ve Gebze şu an YHT’nin durması planlanan noktaları.



Artar mı, azalır mı bekleyip göreceğiz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.