Şampiy10
Magazin
Gündem

Digiturk’ün Beşiktaş aşkı

Digiturk’un 3.5 milyon abonesi var. Lig tv abone sayısı 1.7 milyon civarında. Her 100 haneden yaklaşık 14’ünde Digiturk var. Bu oran İstanbul’da yüzde 40’a kadar çıkarken, penetrasyonun en yüksek olduğu ilçe ise açık ara Beşiktaş. Beşiktaş‘ta üyelik penetrasyonu yüzde 80. Lig TV paketini alanların oranında da durum değişmiyor.

Yazının başlığına Digiturk’ün Beşiktaş aşkı dedim ancak doğrusu belki de Beşiktaşlı’nın Digiturk aşkı olmalıydı. Tabii bu Beşiktaş ilçesinde oturanların hepsinin Beşiktaşlı olduğunu, siyah beyaz renklere gönül verdiğini göstermez.

Zaten öyle olsa en azından bu yıl Beşiktaş ilçesinde Digiturk abonelik iptallerinde patlama yaşanmalıydı. O kadar çok hakem hatası, tartışmalı puan kayıpları, saha kapatma cezaları oldu ki Beşiktaşlılar adeta futboldan soğudu. Mesela ben Kasımpaşalı Donk’un pozisyon hatası yaptığı haftalar sonra tescillenen ve tekrar edilen o olaylı maçın hemen ardından sıcağı sıcağına, öfkemden Lig TV aboneliğimi iptal etmiştim.

Abonelik oranı yüksek

Nihayetinde Beşiktaş ilçesi Etiler, Ulus, Ortaköy, Bebek, Arnavutköy, Levent gibi semtleri ile düşününce Türkiye’de milli gelirin belki de en yüksek olduğu ilçe. Yani o bölgede oturanların satın alma gücü ortalamanın çok çok üzerinde ve bu yüzden de pay TV abonelik oranının bu bölgede yüksek çıkması son derece normal.

Digiturk Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Çağrı Dönmez ve Kurumsal İletişim Direktörü Kadri Mutlu gazeteye ziyaretime geldi. Bu bilgileri de onlardan aldım.

Dönmez, tabletten, bilgisayardan veya cep telefonundan dilediğin yerde aboneliğini başlattıklarını özellikle gençlerin bu pakete çok ilgi gösterdiklerini söyledi. Turkmax Gurme gibi yeni kanalların da bir hayli ilgi çektiğini belirtti.

Yayını paylaşacaklar mı?

Bir de son günlerde tartışılan Rekabet Kurumu kararı var. Rekabet Kurumu, Spor Toto Süper Lig karşılaşmalarını 2015-16 ve 2016-17 sezonunda Digiturk’un D-Smart, Teledünya, Tivibu gibi diğer pay TV’lerle lisans yöntemiyle paylaşması durumunda yayınlayabileceğine karar vermişti.

Dönmez, rakiplerin bu konuyu istismar ettiklerini iddia ederek şunları söyledi: “Maliyetine ortak olmadan gelirine ortak olmak istiyorlar. Biz bu yayın hakkını alırken Türkiye Futbol Federasyonu’na ciddi bir taahhütte bulunduk. Bir risk aldık. Abonelik yapalım yapmayalım bu bedeli ödemekle mükellefiz. Bize gelen diğer digital yayın platformları ise ‘Biz de üyelik verelim, size de üyelik başına pay verelim diyorlar. Yani riski bizimle paylaşmadan, sattıkları kutu başına para kazanmak istiyorlar. Bu modele bizim olur dememiz mümkün değil”

Geleceğin televizyonu 4K

Digiturk, Lig maçlarında yayın kalitesi ile hakikaten fark atıyor. Mesela ben bir sporsever olarak açıkçası başka bir kanalın verdiği Türkiye Kupası maçlarında, Lig TV’deki lezzeti alamadım. Ne görüntüde ne anlatımda ne de yorumda.

Digiturk bu anlamda yenilikleri de çok yakından takip ediyor. İngiltere Premier Ligi’nden sonra 4K yayını yapan ilk kurum Digiturk oldu. Sony’den kiralanan 8 özel kamera ile bu çekimler yapıldı ve yayın test edildi.

4K belli ki hızla yayılacak. High Definition televizyonlar çıktığında olay olmuştu. Sonra full HD’ler çıktı. Ancak benim tavsiyem yeni televizyon almaya hazırlananlar biraz daha sabretsinler. 4K teknolojisine uygun televizyonu beklesinler.

Yazının devamı...

Finans sektörünün ‘EN PAHALI’ satışı

Tekstilbank’ın yüzde 0.24 olan sektör pazar payı dikkate alındığında, Türk bankacılık sektörünün en pahalı satışı gerçekleşti. Finansbank’ta olan değer rekoru el değiştirdi.

Tekstilbank’ın yüzde 75.5’lik hissesinin 669 milyon TL karşılığında Çinli Industrial and Commercial Bank of China Limited’e satışı için sözleşme imzalandı. Bu dünün en önemli finans gelişmesi olarak gündemdeki yerini aldı. Gerek uzun zamandır satışı yılan hikayesine dönen Tekstilbank’ın nihayet satılmış olması, satın alan bankanın ise dünyanın en büyüğü olması işi değerli kılıyor. Satışın detayları finans sitelerinde, haber portallarında dün itibarıyla tüketildi bile. Bugün gazete sayfalarına da yine benzer başlıklarla ve rakamlarla yansıyacak muhtemelen.

Ancak satış rakamının detaylarına inince ve diğer banka satış rakamları ile karşılaştırınca Türkiye’nin en değerli banka satışı ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Yani Tekstilbank’ın büyük ortağı Turgut Yılmaz durdu durdu turnayı gözünden vurdu diyebiliriz.

En değerli yüzde 0.24

Türkiye’de 50’nin üzerinde banka var. İrili ufaklı bu bankaların 16’sı 2004’ten sonraki dönemde satıldı. Hatta Denizbank gibi Tekfenbank gibi iki kere satılan bankalar bile var. Yukarıda bankaların satış fiyatlarını gösteren bir tablo yayınladım. Bu tablonun en önemli kısmı son sütunudur. Orada yüzde 1’lik pazar payı için ödenen para görünüyor.

Asıl kıyaslama, bankanın satış döneminde aktif değerine göre Türk bankacılık sektöründen aldığı paya ve bu paya alıcının ödediği değere göre yapılır. Bunu basit anlatımı ile farklı büyüklükteki evlerin satış değerini karşılaştırmak için metrekare başına ödenen tutarın karşılaştırmasını yapmak gibi düşünebiliriz.


Ödenen değeri farklılaştıran kuşkusuz pek çok etken var. Satın alan grubun Türkiye piyasasına girme iştahı, orta uzun vadede gördüğü potansiyel fırsatlar, projeksiyonlar fiyat motivasyonunu etkiler. Tabii bir de satışın gerçekleştiği dönemde hem ülke hem dünya ekonomisinin genel hal ve gidişatı. Malum ne demişler deve bir akçe deve bin akçe...

Finansbank rekortmendi

O son sütunlara bakacak olursak bugüne kadar yapılmış en değerli satış Finansbank’ın Yunan NBG’ye devriydi. 2006 yılının Nisan ayında gerçekleşen bu satışta NBG, Finansbank’ın yüzde 46’sına 2 milyar 323 milyon dolar vermiş, bankanın yüzde 100’ü için biçilen değer 5 milyar 50 milyon dolara gelmişti. Finansbank’ın satış tarihinde Türk bankacılık sektöründe hakim olduğu pazar payı yüzde 3.10’du. Yani Yunan NBG, Türk bankacılık sektöründe yüzde 1 pazar payı için 1 milyar 629 milyon dolar ödemeyi göze almıştı.

Şimdi bir de dünkü satışa bakalım. Tekstilbank’ın yüzde 75.5’i 669 milyon TL’ye satılıyor. Yani yüzde 100’ü 886 milyon TL’ye, dolar bazında da 2.13’lük kurdan 416 milyon dolara geliyor. Hemen dönüyoruz Tekstilbank’ın Türk bankacılık sektöründe sahip olduğu pazar payına bakıyoruz. 2013 yılı 9 aylık bilançoya göre aktif büyüklükte pazar payı yüzde 0.24. Yani Çinliler yüzde 1 pazar payı için tam tamına 1 milyar 733 milyon dolar ödemeyi göze aldı. İşte bu kıyaslamaya göre Tekstilbank şu ana kadar pazar payına göre yapılan değerlendirmede Türkiye’nin metrekaresi en pahalı bankası haline geliyor.

‘Lisans verin’ dedi BDDK kabul etmedi

Tekstilbank’ta ortaya çıkan fiyatın yüksekliği herkesi şaşırttı. (Borsa değerinin yüzde 44 üstünde bir satın alma değeri oluştu.) Finans Editörümüz Ufuk Korcan ulaştığı kulis bilgiyi benimle paylaştı.

Çinliler öncelikle BDDK’dan banka lisansı istemiş. Yani sıfırdan banka kurmayı amaçlamışlar. Ancak BDDK lisans vermeyeceklerini, mevcut bankalardan birini almalarını tavsiye ederek adres olarak da Tekstilbank’ı göstermiş.

Kuş hâlâ ayakta

Bu kulis bilgi ortaya çıkan yüksek fiyatı açıklıyor. Turgut Yılmaz, belli ki tok satıcı rolünü oynayarak mutlaka Türk pazarında olmak isteyen Çinliler’e pahalı bir satış gerçekleştirmiş.

Nedeni ne olursa olsun, bu satın almada pazar payı için ödenen tutar kıyaslaması pek çok açıdan önemli. En önemli sonucu Türk bankacılık sektörünün değerinin düşüşte mi yoksa çıkışta mı olduğunu gösterir. Türk bankacılık sektöründen gelen son veriler malum bir kârlılık erimesini ortaya koyuyor.

2013 yılı son çeyreğinde bilançolarda ortaya çıkan sorunlar, 2014 yılının ilk çeyreğinde de sürüyor. Bankacılar “Kuşu fazla sıkarsanız ölür” diyerek hem BDDK’yı hem Merkez Bankası’nı hem de hükümeti uyarıyor. Tekstilbank’ın satışında ortaya çıkan değer Türk bankacılık sektörünün uluslararası arenada hala cazibesini koruduğunu ortaya koyması ve moralleri düzeltmesi açısından çok değerli.

ICBC dünyanın en büyüğü

Tekstilbank’ın yeni sahibi Çinli Industrial and Commercial Bank of China (ICBC) tam anlamıyla bir bankacılık devi.

Çin’in en büyük 4 bankasından biri olan ICBC, 1 Ocak 1984 yılında kuruldu. Ekim 2006’da hisseleri Şanghay Borsası’na kote olan ICBC, 6 kıtada 40 ülkede 4.7 milyon kurumsal, 432 milyon da bireysel müşteriye hizmet veriyor. ICBC’nin aktif büyüklüğü 2013 yılı sonu itibarıyla 3 trilyon doların üzerinde.

2013 yılını 42.6 milyar dolar net kârla tamamlayan ICBC’nin net faiz gelirleri 71.8 milyar dolar. Bankanın bu yılın ilk çeyreğine ilişkin açıkladığı net kar rakamı yüzde 7 ile beklentileri aşarak 11.7 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Öz sermaye kârlılığı yüzde 22 civarında olan ICBC, Türkiye’de faaliyet gösteren ilk Çinli banka olacak.

Yazının devamı...

Genel Energy uykudan uyanırsa

Mehmet Emin Karamehmet yıllar önce Erbil’de yaptığımız bir sohbette ‘Ne zaman iyi bir şey olsa, arkasından felaket kötü bir gelişme oluyor. Sevinmeye fırsatım olmuyor’ demişti.

Ancak bu kez şansı dönecek gibi görünüyor.

New York’tan gelen, Çukurova’nın yurtdışı varlıkları üzerindeki tedbirin kaldırıldığı haberi, Karamehmet’in elini Rus Altimo’ya ödenecek 1.6 milyar dolarlık kredinin finansmanına erişim açısından rahatlattı.

Dün kreditörlerin dikkatini çekecek bir başka gelişme daha oldu.

Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, “Dünya yıkılsa ne yapıp edip Mayıs ayının başında Kuzey Irak petrolünü uluslararası piyasalara ulaştıracağız. Kimsenin önümüzde durmasına izin vermeyeceğiz. Bıçak kemiğe dayandı” şeklinde özetlenebilecek bir açıklama yaptı. Hatta 2 Mayıs’a da gün verdi.

Yani 2 Mayıs’ta Ceyhan’a pompalanan Kürt petrolü piyasaya çıkacak.

Muhtemel alıcılar arasında en kuvvetlisi Tüpraş gibi görünüyor. Tüpraş’ın Bağdat yönetimini kızdırma pahasına bu petrole talip olup olmayacağını göreceğiz.

Gelişmenin Mehmet Emin Karamehmet’i ve binlerce Turkcell yatırımcısını ilgilendiren başka bir değeri var.

Kuzey Irak petrolünün piyasaya çıkması demek, yıllardır bölgenin en büyük oyuncularından biri olan ve bu anı bekleyen Genel Energy’nin başka bir boyuta geçmesi demek olacak.

Genel Energy hisseleri Londra Borsası’nda işlem görüyor ve açıkçası uykuda...

Bu hisseleri uyandıracak gelişme o petrolün akması olacak.

Dün itibarıyla Genel Energy’nin piyasa değeri 2.5 milyar sterlin seviyesindeydi. 932 sterlin seviyesinden işlem gören hisse değerinin eğer Barzani dediğini yaparsa kısa sürede 1.200 sterlin seviyesini geçmesi kaçınılmaz. Yani Karamehmet’in elindeki hisselerin değeri artacak. Kreditörlerin kapısını çalıp karşısına geçtiğinde eli daha da güçlenmiş olacak.

New York’taki gelişmenin ardından, Kuzey Irak petrolünün de 1 hafta içinde akması demek, Karamehmet’in iki güzel haberi üst üste alması olur ki bu da şansının döndüğünü gösterir...

TeliaSonera’ya dikkat

Dün TeliaSonera tarafının New York’taki karar üzerine yaptığı açıklama da hayli dikkat çekici. Dava sonucu kendi aleyhlerine çıkmış olsa da “Mahkeme kararının Turkcell’de tıkanıklığın çözülmesi ve temettünün dağıtılması yolunda bir adım olacağını düşünüyoruz. Mahkemenin bir karara varmış olmasını olumlu karşılıyoruz” demeleri manidar.

Yani öncelikleri Karamehmet’i sıkıştırıp 932 milyon dolar tazminatın peşine düşmek değil, Turkcell’deki temettüye odaklanmak.

Tazminat davasından ne çıkacağı belli değil. Haklı olup olmadıkları bile belli değil. Oysa diğer tarafta yıllardır ödenmeyen birikmiş temettü var. Akıllı bir şirketin alacağı stratejik karar da böyle olmalı.

O yüzden bu açıklamayı, önümüzdeki günlerde olası gelişmelere ışık tutacak ayrıntı olarak bir köşeye not etmek lazım.

Yazının devamı...

Alfa’daki hisseleri geri çağırıp Turkcell’i geri alma planı var

Turkcell’de kritik 60 gün start alıyor. Finansman bulma şansı yükselen Çukurova, Rus Alfa’ya 1.6 milyar doları ödeyip yüzde 13.81 hisseyi almaya çalışacak. Ardından, “Anlaşmayı bozan taraf sensin” diyerek Alfa’nın Turkcell’deki diğer hisselerini de isteyecek.

Turkcell’de uzun bir aradan sonra yine sıcak gelişmeler yaşanacak gibi görünüyor. Cuma günü New York’tan gelen dava sonucu, Turkcell’de ortakların yeni bir strateji oyununa başlamasına neden olacak. Kuşkusuz bu oyunda artık ipler Mehmet Emin Karamehmet’in elinde gibi görünüyor. Ancak tek şartla... Kreditörleri ikna edip gerekli finansmana ulaşabilirse.

Tabii bir de Turkcell yönetimine iyice yerleşen Ankara’nın bu konumunu kaybetmek isteyip istemeyeceği de gelişmelerde ve yeni sürpriz hamlelerde çok önemli olacak. (TMSF Karamehmet’e yeni borçlar çıkarabilir mesela)

Geçtiğimiz günlerde 20 yılını geride bırakan, Türkiye’nin en değerli şirketlerinden biri olan Turkcell’de yeni bir satranç oyunu başlıyor.

Şimdi gelin olabilecekleri, hamleleri adım adım soru cevap şeklinde analiz etmeye çalışalım.



Soru 1: TeliaSonera neden dava açtı, Çukurova varlıklarına tedbir neden geldi?

Turkcell’in İskandinav ortağı TeliaSonera, 2005 yılında Rus Alfa ile anlaşan Mehmet Emin Karamehmet’in kendilerine tabiri caiz ise kazık attığını iddia etmişti. Ruslar’la anlaşmadan sadece bir kaç gün önce Karamehmet’in kendileri ile bağlayıcı anlaşma yaptığını iddia eden TeliaSonera tarafı, son dakikada Karamehmet’in fikir değiştirip Rus Alfa ile finansman anlaşmasına yönelmesinin ardından 932 milyon dolarlık bir tazminat davası açıp, Çukurova’nın başta ABD ve İngiltere olmak üzere yurtdışı varlıklarını bloke ettirmişti.

Soru 2: Çukurova Grubu, New York’ta çıkan kararla ne kazanmış oldu?

Bu varlıklar üzerindeki blokaj kaldırılıyor. Bu blokajın kaldırılması ile birlikte Çukurova Grubu finansman kaynaklarına daha rahat erişme imkanı bulacak. Zaten Çukurova Grubu, Privy Council’in rehinli hisselerle ilgili verdiği kararın ardından, “Ben bu parayı ödeyebilirim ancak TeliaSonera’nın koyduğu blokaj beni zorluyor. Finansmana erişemiyorum. Lütfen önce bu kararla ilgili olarak açtığımız temyiz davası beklensin. 60 günlük ödeme süresi daha sonra başlasın” başvurusunda bulunmuş, mahkeme de kabul etmişti. Cuma günkü gelişmeyle birlikte Karamehmet, Privy Council’in verdiği ,“Rus Alfa’dan hisselerini almak istiyorsan 1 milyar 565 milyon dolar ödemen gerek” kararının gereğini yapabileceğine inanıyor. Yani Ruslar’ın rehinde tuttuğu yüzde 13.81’lik hissesini para bulup geri alabilecek.

Soru 3: Karamehmet’in şirketlerine el kondu. Bu ortamda kredi bulabilir mi?

Digiturk’e, BMC’ye el kondu, satılıyor. Medya şirketleri çoktan satıldı. Evet, bir sürü varlık kaybına uğradı, ancak unutulmasın ki söz konusu olan Turkcell hisseleri. Turkcell’in zaten 12 milyar doların üzerinde piyasa değeri var. Yüzde 13.81’lik hisseyi bu kez bir finansman kurumuna teminat göstererek bu krediyi rahatlıkla bulabilir.

Turkcell’in kasasında tam 4 yıldır ödenemeyen 2 milyar dolara yakın temettü olduğu da unutulmasın. Ayrıca Karamehmet, Genel Energy’nin de ortağı.

Soru 4: Yüzde 13.81’lik hisseyi geri alan Karamehmet’in ikinci adımı ne olur?

2005 yılında Rus Alfa ile Karamehmet 3.3 milyar dolarlık bir finansman paketinde anlaşmıştı. Rus Alfa’ya yüzde 13.51 hisse veren Çukurova, yüzde 13.81’lik hisseyi ise rehin etmişti. Daha sonra Ruslar, ‘ödemeler gecikti’ bahanesi ile yüzde 13.81’lik hisseye de el koymak istedi. Bununla da yetinmeyip Turkcell İletişim’i kontrol eden Turkcell Holding’de TeliaSonera ile ortak hareket edip (Bunu nasıl yaptıklarını altta başka bir kutuda anlattım) Çukurova’yı dışladılar. İkili ortak hareket ederek Turkcell’i ele geçirme planı yaptı. Devreye Ankara girdi. SPK kritik tebliğlerle, Sanayi Bakanlığı genel kurula komiser göndermeyerek, iki yabancı ortağın Turkcell’i ele geçirme planına set çekti. Yani işin aslına bakılacak olursa Ruslar, Karamehmet ile yaptıkları 2005 anlaşmasına aykırı davrandı.

İkinci adım Çukurova Telecom Holding’den Ruslar’ı püskürtmek

Karamehmet’in yüzde 13.81’lik hisseyi alması halinde Ruslar’ı Turkcell’in içinden tamamen çıkarma hamlesine girişmesi ve uluslararası mahkemeleri ikna etmesi için elinde pek çok delil olacak.

Turkcell İletişim’in Rus Alfa ve TeliaSonera tarafından kilitlendiği ortada. Turkcell İletişim’in yüzde 51’ine sahip Turkcell Holding’in yüzde 52.9’u Çukurova Telecom Holding’e ait. Yüzde 47.1’lik pay ise Sonera Holding’in. Turkcell Holding Yönetim Kurulu 7 üyeden oluşuyor. Bunun 2 üyesi Çukurova’dan, 2 üyesi Alfa’dan, 3 üyesi ise TeliaSonera’dan.

Rus Alfa ve TeliaSonera üyeleri çok uzunca bir süre ortak hareket ederek Turkcell Holding’i kilitlediler. Orada Karamehmet aleyhine 5’e 2 şeklinde bir denge yarattılar. Oysa Karamehmet, 2005 anlaşmasında Ruslar’ın kendi yanında yer almasını planlamıştı. Yani 4’e 3 hakimiyet Karamehmet-Alfa ikilisinde olacaktı. Yıllar içinde Ruslar fikir değiştirdi ve başka bir oyunu devreye soktu. Karamehmet ikinci aşamada Turkcell Holding’deki ihaneti ortaya koyup hisseleri isteyecektir. Böylece Turkcell Holding’in yüzde 52.9’una sahip Çukurova Telekom Holding’de Karamehmet hakimiyeti oluşursa, Turkcell İletişim de yeniden Karamehmet kontrolüne geçebilecek.

Yazının devamı...

Bir kahve molasını daha bekleyemezdik

3 Haziran 2011’de Merkez Bankası’nın elektronik fon transferi yani EFT sistemi çökmüş, binlerce insan ve kurum parayı bir yerden bir yere aktaramamıştı. Maaş ve kira ödemeleri yapılamamış, kredi, çek, senet işlemleri aksamıştı. O dönem Merkez Bankası Başkan Yardımcısı olan İbrahim Turhan yaşanan sıkıntıyı unutmadı.

Şimdi Borsa İstanbul’un Başkanı olan Turhan, NASDAQ ile yapılan yazılım anlaşmasında kaynak kodlarını da aldıklarının altını çizdi ve bunun değerini 3 Haziran 2011 gününü hatırlatarak ortaya koydu:

“3 Haziran 2011 hatırlamak istemediğimiz bir gündü. Baktık ki yazılımla ilgili bir problem. Ancak kaynak kodları bizde olmadığı için müdahale edemiyoruz. Londra’da bir kurumdan alınmış bu sistem. Arkadaşlar hemen temas kurdu. Türkiye masası ile ilgilenen arkadaşa bağlayacak. Arkadaş kahve molası vermiş. Mecburen kahve molasından dönmesini bekledik. Yani aslında 75 milyon insan, milyarlarca liralık transfer bu adamın kahve keyfini bekledi. O gün, ‘Bir daha Türkiye’de böyle bir olayla karşı karşıya kalmayalım, birilerinin kahve molasını beklemeyelim’ demiştik.”

Kaynak kodunun önemi

Peki bu kaynak kodunun önemi ne? Turhan, buna da yanıt verdi:

“Yazılımdan kaynaklı bir hata olsa, kaynak kodları bizde olmadığı için en düşüğü 50 bin dolardan başlayan servis faturaları ile karşı karşıya kalacaktık. Bunu önlemiş olduk. Şimdi bizim yazılımcı arkadaşlarımız programın kontrolü bizde olduğu için her türlü aksaklığa anında müdahale edebilecekler. Yine kaynak kodları bizde olduğu için yazılımda değiştirmek istediğimiz eklemek istediğimiz şeyleri de yapabileceğiz. Piyasa kuralları değiştiğinde istediğimiz gibi uyarlama yapabileceğiz. Aslında yazılımın telif hakkını almış olduk. 25 ülkeye de satabileceğiz. Yine aynı şekilde kendileri de yazılımda yaptıkları her türlü değişikliği, upgrade uygulamaları bizimle paylaşacaklar.”

Yazılım gerekli miydi?

Türkiye finans merkezi olmak istiyor. Bunun önemli ayaklarından biri de sermaye piyasası. Borsa İstanbul’da son dönemde seans kilitlenmeleri yaşanmaya başladı. Borsanın teknolojisi çok geri kaldı. Dünyada algoritma felsefesi iki kez değiştiği halde borsa ikisini de ıskaladı. Teknolojinin yenilenmesi şarttı. O yüzden anlaşmanın şekli, ödenen bedel eleştirilebilir ancak neden yapıldı denemez.



Salonu Tabanlıoğlu Mimarlık yeniliyor

Borsanın işlem salonu şekil değiştiriyor. Başkan İbrahim Turhan, bu değişikliği, “Wall Street’te NYSE’nin salonundan çok daha güzel olacak” diye iddialı bir cümleyle duyurmuştu. Aslında işlem salonlarında borsanın toplam hacminin sadece yüzde 3’ü yapılıyor. Turhan, “Çalışmalar Haziran’da başlayacak, Eylül’de yeni haliyle açacağız. Tüm aracı kurumlar iletişim çalışması ve PR için orada olmak isteyecek. Wall Street gibi ziyaretçilere de açılacak” dedi. Mimari dizaynı Tabanlıoğlu Mimarlık’ın yaptığını da ilave etti.

Yazının devamı...

Otopark projesinin finansörü İSPARK

İBB Başkanı Kadir Topbaş her mahallede, sokakta 200 metrekareden büyük bir yapıyı belediye olarak satın alıp bunu katlı otoparka çevireceklerini söyledi. Ciddi bir maliyet getirecek çılgın projede finansmanı yaratmada temel dayanak İSPARK görünüyor.

Önce sıcak gelişmeyi aktaralım sonra üzerine bir analiz yapmaya çalışalım.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, 2013 Faaliyet Raporu’nu açıklamak üzere İBB Meclisi’nde kürsüye çıktı ve trafik sorununun da temellerinden birini oluşturan otopark sorununa yönelik projesinden ilk kez söz etti. Topbaş, otopark sorununun çözümü konusunda tüm Türkiye’ye örnek olacak bir çalışma başlatacaklarını söyledi. Sokaklardaki park yoğunluğuna önlem için öncelikle birkaç sokaktan başlayarak 200 metrekareden aşağı olmayacak yapıları satın alıp katlı otoparka dönüştüreceklerini söyleyen Topbaş, şöyle konuştu:

“Sadece o sokaktakilere hizmet edecek bir sisteme doğru gitmek istiyoruz. Bir model olacağına inanıyorum. Kat mülkiyet tapusu gibi araç otopark mülkiyet tapusu çıkararak, orada yaşayan insanlar bir maliyet karşılığında böylece otopark belgesi alacak. İstanbul’da bunu başlatmamız gerekir. Türkiye için de bir modeldir.”

İSPARK halka açılacak

İstanbul’da trafiğin ve sokak aralarında araç yoğunluğunun olduğu bölgeler belli. Başta Mecidiyeköy olmak üzere Şişli, Beyoğlu, Taksim, Bakırköy, Kadıköy, Bağdat Caddesi gibi noktalarda insanlar araçlarını biraz da mecburiyetten gelişigüzel bırakıyorlar ve trafiğin de aksamasına neden oluyorlar. Ancak bu bölgeler gayrimenkul fiyatlarının da en yüksek olduğu bölgeler. Dolayısıyla Belediye açısından buralarda sokak sokak bina alıp sonra bunu katlı otoparaka çevirmek üzere yıkıp yeniden inşa etmek kolay iş değil. Satın alması bir maliyet, yeniden inşası bir başka maliyet. Bu çılgın projenin temel finansman kaynağı İSPARK’ın halka arzı gibi görünüyor. Her ne kadar İSPARK için 4 milyar euro gibi bir piyasa değeri konuşulsa da, analistler İSPARK’ın gerek cirosu gerekse karlılığına bakarak en fazla yarısı kadar yani 2 milyar euro gibi bir ederden söz etmenin daha gerçekçi olacağını vurguluyorlar. Bu çılgın projenin hayata geçmesi için öncelikle İSPARK’ın halka arzı beklenecek.

İlk etapta sağlanacak 400-500 milyon euro gibi bir kaynak ile de her mahallede bir katlı otopark projesi hayat bulabilecek. Aksi takdirde bu proje kağıt üzerinde kalmaya mahkum görünüyor.

Para karşılığı otopark belgesi adil olacak mı?

Kadir Topbaş’ın ipuçlarını verdiği projede, katlı otopark maliyetinin, otoparkın yapılacağı yerde yaşayanlara verilecek otopark belgesi ile paylaşılacağına dair bir ayrıntı var. O kısım eleştiriye oldukça açık bir bölüm. Burada belediyenin vatandaşından mükerrer, hem de iki kere de değil tam dördüncü kere harç alacağını söyleyebiliriz.

Bilindiği üzere, İmar Kanunu’na göre aslında ruhsat alınan yapılarda otopark yapma zorunluluğu var. Ancak yönetmelikte bir açık kapı bırakılmış. O zorunluluktan, parsel büyük değilse, manevra alanı az diye belediyeye bir bedel ödenerek kurtulunabiliyor. Belediye bu parayı “Senin yerine otoparkı ben yapacağım” sözü vererek aldı bugüne kadar. Ancak o otoparklar yapılmadı. Yapılanlar da İSPARK’a devredildi. Yani belediye bu işten iki kere kazançlı çıktı.

İSPARK ekonomik bir değer haline getirilerek ve halka arz edilecek bir büyüklüğe ulaştırılarak üçüncü bir kazanç daha sağlanacak. Bununla yetinilmeyip bir de otopark belgesi ile satın alınacak ve katlı otoparka dönüştürülecek yapıların maliyeti vatandaşlara yıkılırsa tabiri caiz ise bir koyundan 4 post çıkarılmış olacak.

Araç sahipleri zaten akaryakıt üzerindeki vergilerle, motorlu taşıt vergileri ya da sıfır araba alımında uygulanan ÖTV ile yeteri kadar sağılıyor. Yetmezmiş gibi bir de büyük şehirlerde üst üste otopark harcı ile karşı karşıya kalmaları haksız bir durum yaratmıyor mu?

Yazının devamı...

Dolardan sonra enflasyon mesajları da tartışmalı

Merkez Bankası Başkanı Başçı dolar için ‘Yılsonu 1.92 olursa şaşırmayın’ tahmini yapmış yanılınca da ‘Büyük mesaj vermemeyi öğrendim’ demişti. Ancak Başçı’nın enflasyon öngörüsü de tutarsızlık dolu.

Yer Kayseri Sanayi Odası’ydı, tarihler 7 Nisan 2014’ü gösteriyordu, Merkez Bankası Başkanı Başçı bir sunum yapıyordu.

Dün Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın enflasyonla ilgili yeni öngörülerini okuyunca Kayseri’de yaptığı o konuşma aklıma geldi. Çünkü o kadar tazeydi ve henüz mürekkebi kurumamıştı ki...

Başçı, 8 Nisan’da gazete sayfalarına Başbakan’ın faiz indirim isteğine 1994 krizine atıfta bulunarak verdiği üstü kapalı cevap ile haber olurken, bakın enflasyonla ilgili de nasıl bir mesaj vermişti: “Alınan tedbirlerin sonucunu vermesini ve özellikle Haziran ayı sonundan itibaren enflasyonun düşmeye başlamasını bekliyoruz. Yılsonu için yüzde 5’lik enflasyondan eminiz.”

Başçı dün ne dedi?

Dün Merkez Bankası’nın Genel Kurulu vardı ve Erdem Başçı ekonomik görünümle ilgili bir konuşma yaptı. Kayseri’deki konuşmasından sadece 9 gün sonra...

Konuşmanın enflasyonla ilgili kısmı şöyle: “Enflasyon Mayıs ayında tepe noktasını görecek. Haziran’dan sonra aşağı yönlü bir trend izleyecek ancak yıl ise yüzde 5 olan hedefin oldukça üzerinde tamamlanacak. Enflasyonda yüzde 5’e 2015’in yaz aylarında yaklaşılacak.”

Bir Merkez Bankası Başkanı’nın mesajlarının 9 gün arayla böyle tutarsızlık göstermesini nasıl izah edeceğiz? Kayseri’de 2014 sonunda yüzde 5’ten emin olan Başçı, 10 gün bile geçmeden yüzde 5’in oldukça üzerinde bir rakamdan sözediyor. Söz ettiği rakam da muhtemelen yüzde 8-9 aralığına yakın bir rakam.

Dolardan farkı ne?

Başçı’nın 2013 yılının Ağustos ayı sonunda yaptığı “Doları yılsonunda 1.92’de görürsek şaşırmayın” tahmini hâlâ zihinlerde. Kendisi o tahminle ilgili olarak, “Bu bana ders olsun. Bir daha büyük mesajlar vermeyeceğim” demişti. Bence Başçı’nın enflasyonla ilgili tahminlerini de piyasanın kafasını karıştırmamak adına iyice bir süzgeçten geçirmesinde fayda var. Tabii bir kurnazlık yapıp kendisine faiz indirimi için baskı yapan siyasilere “Enflasyon riski var” diyerek ince bir mesaj göndermiyorsa...

Diğer tahminleri

Dünkü konuşmasında Başçı’nın diğer tahminleri ise şöyle oldu: “Büyümenin hedef yüzde 4’ün hafif altında olacağını gösteren işaretler alıyoruz. Ancak büyümede aşağı yönlü revizyon için bir gerekçe görmüyoruz. Cari işlemler açığında iyileşmenin devam etmesini ve yıl sonunda milli gelirin yüzde 5-6’sı arasında gerçekleşmesini bekliyoruz.”

Yazının devamı...

Altımıza kaçırmada üstümüze yok

İnkontinans yani idrar kaçırma sorununun Türkiye’de çok yaygın olduğunu önceki güne kadar ne yalan söyleyeyim bilmiyordum.

Şaka gibi gelecek ancak Türkiye’de her 10 kişiden biri idrar kaçırma sorunu yaşıyor. Bu oran ile Türkiye, dünyada idrar kaçırma sorununun en fazla yaşandığı ülkelerin başında geliyor.

İdrar kaçırma olayının daha çok yaşlılığa bağlı bir sorun olduğunu düşünürdüm. Bizden daha yaşlı nüfusa sahip pek çok ülke olduğundan oranın da bu kadar yüksek çıkmayacağını tahmin edebilirdim.

Ancak yine şaşırtan bir sonuç şu ki idrar kaçırma sorununu yaşlılardan daha çok 30 ile 40 yaş arasındaki kadınlar yaşıyor.

Bunun da temel sebebi Türkiye’de doğurganlığın yüksek seviyede olması. Çocuk doğuran kadınlarda idrar kaçırma sorunu çok sık görülüyor. Obezite de idrar kaçırmanın diğer önemli sebepleri arasında yer alıyor.

Türkiye’de yaklaşık 7.2 milyon insanın idrar kaçırma sorunu yaşadığı, bunun sadece yüzde 5’inin yaşlılardan oluştuğu da yine bana ilginç gelen bir ayrıntı. Yatağa bağlı yaşayan şu an Türkiye’de kayıtlı 150 bin hasta var. Ancak pek çok yerde yatalak hastaların kayıtlara girmediğini de unutmayalım.

Tabi oranlar böyle yüksek olunca idrar kaçırmaya yönelik ürünlerle ilgili pazar da önemli bir hacim oluşturuyor. 70 milyon liralık pazar hatırı sayılır bir pazar.

İlle de beyaz kağıt

Önceki gün İpek Kağıt’ın yeni yatırımları ile ilgili toplantının sohbet bölümünde aldık bu bilgileri. Bir başka konu daha gündeme geldi. Türkiye’de ne yazık ki hala tuvalet kağıdı kullanma alışkanlığı çok düşük. 10 hanenin 4’üne tuvalet kağıdı 5’ine havlu kağıt girmiyor. Avrupa’da tüketim kişi başı 15.6 kg iken Türkiye’de 4.3 kg seviyesinde.

Gerek tuvalet kağıdı gerekse havlu kağıdı çok az tüketiyoruz ancak tüketen kesim de illa ki beyaz olsun istiyor. Bu da tuhaf çelişkili bir durum.

Yani toplum olarak genel bir hijyen sorunumuz var ancak, bu işe değer verenler de illa beyaz kağıt istiyor.

Türkiye çöp karıştıran toplayıcılar sayesinde çok ciddi bir hurda kağıt geri dönüşümüne sahip. Bu kağıdın tekrar üretime dönüşmesinde hijyen açısından en ufak bir sorun yok. Ancak beyaz kağıt talebi, hurda kağıdın kullanımını engelliyor. Halbuki hurda kağıtla tüketicinin fiyat avantajı olacak ancak Türkler beyaz kağıt istiyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.