Şampiy10
Magazin
Gündem

Fransa’nın en eski şehri Marsilya’daydım!

Adeta bir İstanbul! Bina, bina bina! Eski planlı güzel şehir merkezde kalmış, perifere doğru aynen bizdeki gibi çıkmışlar yapıları... Estetikten eser yok! Şehir turunda da gördüm ki ne varsa "Eski Liman" çevresinde var. Ancak yine de pırıl pırıl güneşli hava her şeyi unutturuyor insana... Kış günü bahar havası solumak ne güzel!

Neyi nerede yemeli?
Bouillabaisse

Marsilya’ya özgü balık çorbası. Buyabez diye okunuyor. En az 3 çeşit balık, kabuklu deniz ürünleri sebzeler, baharat ve otların bir arada pişirlmesiyle yapılıyor. Diğer balık çorbalarından farkı kullanılan balık türleri ve servis şekli.
Geleneksel buyabez servisi şöyle:
1- Önce sofraya diş sarımsak, rouille denen sos ve kızartılmış ekmek parçalarıyla birlikte bir tabak balık çorbası geliyor.
2- Ekmeğinize bu sarımsağı sürüp, sosa batırarak yiyor, çorbanızı içiyorsunuz.
3- Birazdan garson elinde devasa bir balık, kabuklu deniz ürünü ve sebze tabağıyla geliyor.
4- Sonra önünüzde bunu ayıklıyor ve eziyor.
5- Bu tabağın içinde aldıklarını yeni bir tabak çorbaya ekleyip tekrar size sunuyor.
Fikrim: Değer mi? Yeni bir tat ve sunum geleneği gözlemek için değer!
Çok özel bir yiyecek yiyorum hissini vermediği için değmez! Tadını sevmedim.
Le Miramar

Marsilya’nın en ünlü restoranı. Otantik buyabez yemek ve şıklık istiyorsanız adres burası. Tıklım tıklım. Yer ayırtmadan gitmeyin.
Tel: 0491911040
Navette
Marsilya’ya has bir kurabiye. Küçük kayık şeklinde. 1781"den beri yapılıyormuş.
En güzel navette’i La Cure Gourmande’de yedim.
Özellikle tarçınlı kakaolusu harika!
Canebiere Caddesi No. 19
Nerede kalmalı?
New Hotel of Marseilles Le Pharo: 4 yıldızlı butik bir otel. Şiddetle öneriyorum. Eski Pastör Enstitü binası otele dönüştürülmüş. Restoranı da muhteşem. Eski limana yürüyerek inebiliyorsunuz. Sessiz, sakin, kaliteli.
Grand Hotel Beavau
Eski Liman’ın merkezinde, muhteşem manzaraya sahip 4 yıldızlı bir otel. Efsane yazarlar ve müzisyenler kalmış bu otelde. Örneğin; ünlü besteci Chopin, sevgilisi George Sand ile bu otelde kalmış.

Ne almalı?
Sabun: Marsilya sabunlarıyla ünlü bir şehir. Zeytinyağından yapılıyor. 19. yüzyılda 70 imalathane varmış. Uzun süre deterjanların gölgesinde kaldıktan sonra Marsilya sabunu yeniden gözde. Benim gibi bir çokokolikseniz eğer çikolatalı ve sabun alın derim. Canım tatlı istedikçe kokluyorum.

Marsilya bibloları: Bunlara santon diyorlar. Her biri Provençal yaşamdan portreler. Tek tek elde yapılıyor.

Galeri Arterra: 15 Rue du petit Puits

Yazının devamı...

Seda Sayan "Yerim, ama tadına bakarım!"

Geçtiğimiz hafta Seda Sayan’ın programına konuktum. Konumuzsa uzun yaşamın sırlarıydı. Seda Sayan boylu poslu, gösterişli bir sahne kadını; ekranda gördüğünüzden daha ince, çok fit ve çok güzel cildi var. Ayrıca göz rengi muhteşem; şimdiye kadar kimsede görmediğim yeşilin özel bir tonuna sahip. Programdan sonra kuliste bu kez ben ona sordum...

* Boyunuz ve kilonuz ne kadar?

Boyum 1,69 cm. 63 kiloyum.

* Vücut kitle indeksiniz 22. Normal kategoridesiniz. Sizi hiç şişman hatırlamıyorum. Sıradan bir günde ne yer, ne içersiniz?

Sayayım...



Kahvaltı
1 dilim ekmek
Light labne
Öğlen
Çorba
Salata
1 dilim ekmek
Ara
Türk kahvesi ve bol su
Akşam
Tavuklu salata veya yağsız makarna ve yoğurt

* Hep vurguluyorum. Akşamları yediklerimizden çok kilo alıyoruz diye. Bir de çok geç yenen akşam yemekleri kilo yapıyor. Siz akşam kaçta yemek yiyorsunuz?

Saat 18.00"de son yemeğimi yiyorum.

* Yiyecek ayırma yöntemi uyguluyor musunuz peki?

Evet. Et yersem, pilav yemem!

* Belli ki çok dikkat ediyorsunuz. Ailenizde şişmanlar var mı?

Var.

* Kendi gözlemlerinizden yola çıkarak fit kalmak isteyenlere neler önerirsiniz?

Söyleyeyim. Dilediğim her şeyi yerim. Gözüm hiçbir şeyde kalmaz. Yerim ama tadına bakarım! Yemek konusunda çok iradeliyim. Dikkat ederek böyle kalıyorum. Açık büfelerden, ortaya servisten uzak dursunlar.

* Spor yapıyor musunuz?

Haftada 3 gün pilates yapıyorum. Onun dışında işte sizin de gördüğünüz gibi haftada 5 gün, 2.5 saat hiç oturmadan ayaktayım.

* Yardımcı destek kullanıyor musunuz?

Düzenli antioksidan kullanıyorum.

Tarihte en uzun yaşayan insan 122 yaşında hayatını kaybetti

122 yıl yaşayan Fransız Jeanne Calment. 1997’de öldü.

* Dünyada en fazla 100 yaşını aşmış insan hangi ülkede yaşıyor?

ABD’de! Şaşırdınız, değil mi? Aklınıza hemen Japonya geldi eminim. Japonlar 2"nci sırada. 2010"daki sayıma göre 70 bin 490 adet 100 yaşını geçmişi kişi var ABD’de. Japonya’da bu rakam 44 bin 449. Bunda ABD nüfusunun fazlalığı etken olmalı.

Yaşam sürenizi 10 yıl daha uzatabilecek 5 madde

1- Bitkisel besinlerle beslenmek
2- Kuruyemiş tüketmek
3- Düzenli fiziksel egzersiz yapmak
4- Normal vücut kitle indeksi (kilonuzu boyunuzun karesine böldüğünüzde çıkan oran 20-25 arası olmalı)
5- Sigara içmemek.
Dünyanın ortalama ömrü en uzun olan insanları Okinawalılar nasıl besleniyor?
Okinawa Japon adalarından biri. Dünyanın en uzun yaşayan insanları bu adada.

Ortak özellikleri şunlar:
* Diğer Japonlara göre yüzde 30 daha az kalori alıyorlar.
* Yeşil-sarı sebzeleri çok bol tüketiyorlar. (örneğin tatlı patates)
* Yağdan fakir bir besleniyorlar.
* Beslenme biçimlerinin yüzde 75’i tahıldan oluşuyor.
* Neredeyse hiç et yemiyorlar.
* Yumurta, süt ve süt ürünleri tüketimleri de çok az.
* Domuz eti yiyorlar. Ama kaynatıp yağını çıkartarak.
* Vücut kitle indeksleri alt sınırlarda.
* Stressiz bir yaşam şekilleri var.
* Aktifler.
* Ruhani konulara ilgi duyuyorlar. Stresi bu yöntemle alt ediyorlar.



İspanya 81
Avustralya 82
İtalya 80
Fransa 81
Almanya 79.5
İngiltere 80
ABD 78
Mozambik 41
Türkiye 69

İngiliz Kraliyet Ailesine reçel ve kurutulmuş mantı gönderen şef!

Şef Ahmet Doruk’tan muz dondurması tarifi

Bir arkadaşımın evinde verdiği partideki yemeklere bayıldım. Ardından da "Mutfakta biri mi var?" diye sordum... Bu sayede Osmanlı Mutfağını Avrupa Parlamentosu’na tanıtan bir şefle tanıştım: Ahmet Doruk.
* Yemeklerinizi yiyen en ünlü kişi kimdi?

Prenses Diana ve Prenses Margaret. O dönem, 1980’lerde Çiğdem Simavi’nin Halas yatında çalışırken konuk olmuşlardı.

* Hangi yemeğinizi çok beğendiler?

Prenses Diana ev yapımı reçellerimi çok beğenmişti. Prenses Margaret da zeytinyağlı karalahana dolması ve mantıya bayıldı. Sonra da İngiliz sarayına reçel, karalahana dolması ve kurutulmuş mantı yolladık.

* Bizler tatlı-dişi olan bir toplumuz. Özellikle kadınlar neredeyse tatlısız gün geçirmek istemiyor. Light bir tatlı tarifiniz var mı?

Var. Eczacıbaşıların evinde yapmıştım. Oya Hanım ve Bülent Bey çok beğenmişti...

Malzemeler:
* 2 adet iri muz
* Yarım limon suyu

Hazırlanışı:
* Muzları halka halka doğrayın.
* Buzlukta 2-3 saat bekletin. Donsun.
Ama aşırı değil!
* Buzluktan çıkartın. Üzerine limon suyunu ekleyerek rondodan geçirin.
* Dondurma kaselerinde servis yapın.

Yazının devamı...

Polikistik over sendromu!

Polikistik over (yumurtalık) bir hastalık değil, sendrom. İlgim bir sendrom; kilo aldırıyor! Kilo verdikçe yakınmalar azalıyor, hatta bazı hastalarda tamamen yok oluyor. Bunu kendi hastalarımda da çok görmüşümdür. Konunun uzmanı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr Arzu Çağdaş’la konuştum.

* Polikistik over nedir?

Yumurtalıkların ultrasonografide normalden iri ve özel görünümde olması. Yumurtlamanın belli aşamada durması sonucu yüzeyde çok sayıda ufak kistçikler oluşmuştur. Beyinden salgılanan ve yumurtlama düzenini sağlayan hormonlarla yumurtalıklar arasındaki uyum bozulmuştur.

* Belirtileri neler?

Çoğunlukla adet düzensizliği, kilo artışı, hipertansiyon ve diyabet gibi bazı metabolik sorunlarla beraber görülen bir klinik tablodur.

* Kimlerde daha sık görülüyor?

Tüm kadınların yaklaşık yüzde 5"inde mevcut. Ama kilo fazlası olan kadınlarda daha sık görülüyor.

* Tedavisi nasıl? Opere edilebiliyor mu?

Tedavisi çoğunlukla diyet ve medikal tedavidir. Eğer hastanın çocuk isteği varsa yumurtlama uyarıcı ilaçlar kullanılabilir. Tüylenme artışı, adet düzensizliği ve akne ilk sırada yer alan problemlerse, doğum kontrol ilaçları kullanılabilir. Nadiren medikal yolla çözülemeyen yumurtlama düzensizliği problemi olan hastalarda, laparoskopik yolla ufak delikler açılarak yumurtlamanın sağlanması yoluna gidilebilir

* Kanserleşme riski var mı?

Yumurtalıkların kanserleşme riskinde artış yoktur. Fakat ihmal edilmiş polikistik overli şişman hastalarda, rahimiçi kanseri daha sık olarak görülmektedir.

Kilo verince adet ve yumurtlama problemleri de tamamen düzeliyor

* Gelelim polikistik over kilo ilişkisine... Kilo aldıkça sorunlar şiddetleniyor, verdikçe azalıyor, değil mi?

Kesinlikle. Polikistik yapıda overleri olanlar kadınlarda overlerden salınan androjen (erkeksi hormonlar dediğimiz) hormonlar yağ dokusunda aktiflenir. Bununla bağlantılı olarak tüylenmede artış, saç dökülmesi, akne (sivilce) gibi şikayetlere yol açabilceği gibi yumurtlama ve adet düzenini bozar. Dolayısıyla infertiliteye (kısırlığa) de sebep olabilir. Yumurtlama düzeninin uzun süreli olarak bozuk olması, rahimiçi tabakanın düzensiz olarak kalınlaşmasına ve rahimiçi kanserine de yol açabilir. Aynı zamanda insülin drencini artırarak glikoz tolerans bozukluğu, diyabet ve hipertansiyon riskini artırır.

* Kilo veren kadında POS yakınmaları tamamen geçiyor mu?

Kilo verme neticesinde metabolik ve hormonal problemlerin büyük bir kısmı geçmekte, adet ve yumurtlama düzeninin sadece kilo verme ile bile düzeldiği gözlenmektedir.

* Kadınlarda yağlı, şişman olmak hangi hastalıkların riskini artırıyor?

Yüksek tansiyon, diyabet, koroner kalp hastalığı... Ayrıca obezite düzeyinde şişmanlık ve sürekli yumurtlama, adet düzensizliği varsa rahimiçi aşırı ve düzensiz kalınlaşabiliyor. Bu da rahimiçi kanseri sıklığını artırabiliyor.

Et sevenlerle ot sevenler arasında fark var

Daha önce yazmıştım; Dünya Kanser Araştırma Vakfı’nın önerisi haftada 300 gram, en fazla 500 gram et tüketmek. Etçi değilim, iyice azalttım. Proteinimi almak için et yerine balık, yumurta, yoğurt, baklagiller, soya ve quinoa adlı tahılı tercih ediyorum. Eğer et canım çekiyorsa da bunu çok iyi bir yerde, dışarıda yemeyi tercih ediyorum. Evde pişirdiğim bir şeye benzemiyor çünkü... Bu da bir sanat! Benim gibi binde bir et yiyenlerdenseniz size önereceğim bir yer var: Okullu genç bir aşçının yeri: Özgür Şef. Yalnız dikkat edin, burada haftalık 500 gram et hakkınızı geçmek işten değil...

* Çoğu kadın et pişirmekte zorlanır. İyi bir biftek pişirmenin sırrı nedir?

Öncelikle eti iyi seçmek gerekiyor. Haşlama yapmak için en doğru bölge incik, yani ayak bölgesidir. Izgara yapmak için en iyi bölge sırt bölgesidir. Izgara ya da tavada bonfile pişireceksek, etimizi sevdiğimiz pişme derecesine göre kestirin (az pişmiş seviyorsanız kalın, iyi pişmiş için ince dilimler). Etleri zeytinyağı ile yağlayıp, tuzlayın. Sonra yağsız kızgın tavada 4"er dakika iki tarafını da pişirin. Eğer çok pişirirseniz etin suyu kaçar ve sertleşir.

* Eti daha önceden dinlendirmek gerekiyor mu?

Bir sosla mı dinlendirmeli ve ne kadar süreyle?
Pişireceğimiz etleri önceden terbiye etmekte fayda var. Nasıl terbiye yani marinasyon yapılır? İçinde asit olan ürünlerin hepsiyle marine yapılır. Ama lezzet vermesi için zeytinyağı, süt veya soğan suyu gibi şeylerin içinde marine etmek daha doğru olacaktır. Marine süresi 8 saat ile 2 saat arasında olmalı.

* Etseverlerle, sebzeseverler arsında bir karakter farkı var mı gözlemlediğiniz? Örneğin doğada etobur hayvanlara baktığımızda kıvrak, saldırgan, atak. Otoburlara baktığımızda uysal, ağır...

Her şey gibi etin fazlası da zararlı. Ama karakter analizi yapacak olursak; et seven insanlar eğlenceyi, keyfi ve yemeyi içmeyi seven insanlar. Fakat sebze ağırlıklı beslenen insanların öncelikleri daha farklı, örneğin sağlık daha ön planda, dışarıda yemek yemek onlar için bir sosyalleşmeden ibaret.

Yazının devamı...

Uluslararası bilim zirvesindeydim

Kanser aldı başını gidiyor! Kalp damar hastalıklarından ölümler daha da arttı. Diyabet hızla yayılıyor. Peki bilim adamları ne yapıyor? Hiç merak etmeyin, boş durmuyorlar. Marsilya’da Sanofi Aventis’in düzenlediği Immunoloji ve Metabolizma Konferansı’ndaydım. Dünyanın her yerinden gelen bilim adamlarıyla birlikte...
Doktorum. Ama bilim adamı olmak çok farklı bir şey. Bambaşka bir dünyaları var. Biz metropol insanlarının hangi meslekten olursak olalım sahip olduğumuz genel-geçer değerler sanki onlar için hiç önemli değil. "İnsanlık için yeni ne bulabiliriz" diye uğraşıyorlar. Katıldığım konferansa ancak özel izinle girebildim. Amacım bilim adamları ve dış dünya arasında bir köprü kurabilmek, tercüman olabilmekti.



Damar sertliğine karşı aşı bulma yolundayız

Damar sertliği damar duvarının kronik yangısal bir hastalığı. Aynı zamanda kalp damar hastalıklarının çoğunun da sorumlusu. Yeni bir aşı bulma yolunda ilerleyen Cambridge Üniversitesi ekibinden Prof. Ziad Mallat ile konuştum.

* Damar sertliği konusunda araştırmalarınızda vardığınız son nokta nedir?

Şu anda bildiğimiz ateroskleroz (damar sertliği) damar duvarının kötü kolesterole karşı verdiği reaksiyon. Yani olayı tetikleyen kötü kolesterol. B lenfosit diye özel bir kan hücresi tipi var. Bu hücrelerin bir alt tipi damar sertliğinin damar üzerindeki kötü etkilerini artıyor. Eğer B hücreleri ortadan kaldırabilirsek, damar sertliğinin gelişmesini engelleyebiliriz.

* Ekibiniz damar sertliğine karşı bir aşı geliştirmeye çalışıyor. İşleyiş mekanizması nasıl olacak?

Bizi damar sertliğinden koruyan bazı hücre tipleri var. Bunların en önemlilerinden biri de T-lenfositlerin (vücudun bağışıklık mekanizması hücrelerinden) bir tipi. Biz bunlara düzenleyici T hücresi diyoruz. Kötü kolesterol T hücreleri ve B hücrelerini active edip damar sertliğine yol açıyor. Ama düzenleyici T hücreleri damar sertliğini önlüyor.
Aşının işleyiş mekanizması şöyle olacak: Aşı, düzenleyici T hücrelerini motive edecek, tetikleyecek. Düzenleyici T hücreleri de damar sertliğine yol açan T ve B hücrelerini engelleyecek. Böylece damar sertliği önlenmiş olacak.

* Erken yaşta bir doz, belki düzenli dozlarla aşıyla erken yaşta kalp-damar hastalıklarından ölümler de önlenmiş olacak. Her 4 erkekten birinin kalp krizi geçirdiği, damar sertliğine bağlı ölümlerin sık olduğu bir ülkeden geliyorum. Elinizi çabuk tutun lütfen.

Çalışıyoruz!



Şeker hastalığı kader değil egzersizle önleyebilirsiniz

* Araştırma konunuz kasın neden insüline dirençli hale geldiği... Kas hücreleri neden insüline direnç gösteriyor?

Kanınızda çok fazla glukoz (şeker) olduğunda pankrestan insülin salgılanır. İnsülin kandan glukoz geri alımını uyarır. Bu glukoz fazlası özellikle yağ ve kas hücrelerine gider. Kas çok büyük bir organ. Şişman bir kişide bile vücut ağırlığının neredeyse yüzde 50"sini oluşturuyor. Kas kandaki glukoz seviyesini düzenlemek için çok önemli. Tip 2 şeker hastalığında (erişikin tip diyabet) ilk bozulan şu: Kas artık insüline doğru yanıt veremiyor. Glukozu yerterli alamadığı için kandaki glukoz seviyesi yükselmeye başlıyor. Ekibimle birlikte şunu gördük: Egzersiz yaptığınızda kaslarınız insüline daha duyarlı hale geliyor. Böylece glukozu tekrar kandan almaya başlıyor.

* Yani bir anlamda kanı temizlemeye devam ediyor, değil mi? O zaman hiçbir diyabetli egzersizi ihmal etmemeli?

Kesinlikle... Anne babanızdan biri şeker hastasıysa veya doktorunuz şeker hastası olabileceğiniz konusunda uyardıysa mutlaka egzersiz yapmalısınız. Hastalığın gelişmesini engelleyebilirsiniz.

* Deneyi nasıl yaptınız?

Şeker hastası olan kişileri egzersiz öncesi ve sonrası incelemeye aldık. Kaslarına baktık. Egzersiz sonrası glukozu hücrelerin içine taşıyan proteinlerin arttığını gördük.

* İyi de ne kadar egzersiz yapmalılar?

Çok iyi soru bu... Farklı kişiler için farklı miktarda. Genel olarak yüksek tempolu ve daha fazla. Diyabet hastaları egzersizle daha iyiye gidebilir.



Bazı bebeklerde hastalıklara direnç geni var

* Siz bebeklerle çalışıyorsunuz. Araştırmalarınız Afrika’ya kadar uzanmış. Bebeklerin bağışıklık sistemlerini inceliyorsunuz....

Evet. Bebeklerin hastalıklara karşı nasıl yanıt verdiğine bakıyoruz. Niye bir bebek çabuk iyileşiyor da, öbürü iyileşemiyor. Bunu bulursak yeni tanı ve tedavi yöntemleri geliştirebiliriz.

* Peki şimdiye kadar ne buldunuz?

Bazı bebeklerde diğerlerinden farklı genler keşfettik. Bu bebekler hastalık yapıcı etkenlere karşı daha iyi mücadele ediyorlar. Böylece bu bebekler hastanede mi kalacak, yoksa gönderecek miyiz, karar verebileceğiz.

* Yani savaş genine sahipse evde de rahatlıkla iyileşebilir. Böylece gereksiz yere hastane masrafı da önlenmiş oluyor. Toplumların üzerinden büyük yük kaldıracak bir çalışma. Bunu kanser için de söyleyebilir miyiz?

Tabii, dünyada pek çok bilim adamı gruplar halinde bu konu üzerinde çalışıyor. Bazı ilaçlar çok zarar veriyor vücuda. Eğer hasta bu ilaçtan yarar görmeyecekse niye verelim ki? Yapmaya çalıştığımız doğru hastaya, doğru ilacı, mümkün olduğunca çabuk verebilmek. Buna kişiselleştirilmiş ilaç diyoruz.

* Ben buna haute couture drug diyeceğim. Kişiye birebir, tam uyan, oturan ilaç.

Denebilir, neden olmasın? (Gülüyor)

Prof. Lee Herzenberg Stanford Üniversitesi Genetik Bilimleri

Akşamdan kalanlara yumurta...

İnsanlığın çok şey borçlu olduğu çok değerli bir bilim kadını var karşımda. Son derece mütevazı. 1970"de eşi Prof. Lee Herzenberg’le birlikte flow cytometry tekniğini bulmuş. Bu teknikle hücre, kromozom gibi mikroskobik yapılar sayılabiliyor. Üstelik 1 saniye içersinde binlercesi! Özellikle kan kanserlerinde çok kullanılıyor. Ona soru sormaktan çok sohbet ettim. O kadar ilginç işleyen bir beyni var ki, size hemen uydusu haline getirebiliyor. İşte sohbetimizden bazı başlıklar...

* Günümüzde bilim adamı olmak isteyen genç azaldı. Oysa ben gençler bilimi sevsin istiyorum. Bilim sayesinde cevaplarını bilmediğimiz her soruyu anlayabiliyoruz. Tüm resmi görme şansınız doğuyor. Bilimin yeterli parası yok! Burada dinlediğiniz araştırmalar için çok ama çok para gidiyor. Daha çok destek gerek.

* Şişmanlık kişinin kendi bağışıklık sisteminden kaynaklanan bir sorun olabilir aynı zamanda. Bir ayakkabıyı herkese giydiremezsiniz. Herkesi aynı yoldan tedavi etmek mümkün değil.

* Sordum: 120 yaşına kadar yaşamak sıradanlaşacak mı?

Bilimde yarın ne olacağını söylemek çok zordur. Şimdi aklıma şu geliyor. Haydi 120 yaşına kadar yaşattık diyelim, erken emekli olacaklar. Bu insanlara kim bakacak?
O zaman yeni bir işe ihtiyaçları olacak. Ona da çare bulmak gerek.

* Neden sabahları yumurta yiyoruz? Çünkü sabahları glutatyon seviyesi çok düşük. Yumurtanın içinde sistein var. Bu da glutatyon sentezi için gerekli. Glutatyon hücrelerde önemli bir antioksidan. Her hücrede glutatyon var.

Uykuda onarım işemi glutatyon kullanıyor. Alkol glutatyon kullanıyor. Bu yüzden yumurta akşamdan kalmalar için iyi bir seçenek. Onarıma yarar.

Yazının devamı...

Gençler gençleri eğitiyor

Önceki hafta ‘Gençlere Sağlık’ eğitimi için Gaziantep’teydim. Antep’te konuk olduğum eğitimde üniversiteli gençler bir ecza dolabında bulunması gerekenleri bir oyunla öğrendiler. Gençler ikiye ayrıldı ve ortaya getirilen çantadan bir ecza dolabında bulunması gerekenleri seçmeleri istendi. Sonunda kimin daha doğru araçları seçtiğine bakıldı. Genç bir eğitimdi; şamatalı, kahkahalı, esprili... Bir ecza dolabında neler olması gerektiği ancak bu kadar eğlenceli öğretilebilirdi.
Gençlere Sağlık projesi Pfizer Türkiye ve Toplum Gönüllüleri Vakfı işbirliğiyle 2005 yılında başlamış. Amaç üniversite öğrencilerini temel sağlık konularında bilgilendirmek ve sonra bu öğrenciler kanalıyla diğer öğrenci ve gençlere ulaşmak. Bugüne kadar 32 ilde eğitim verilmiş.
Sistem ilginç, şöyle işliyor: Önce üniversitelerde doktorlar, sağlık görevlileri tarafından istekli gençler eğitiliyor. Sonra bu gençler çeşitli illerde diğer genç arkadaşlarına öğrendiklerini anlatıyorlar. Bu eğitim biçiminin gençlerin pratik yaşam bilgilerini artırmaları, birbirleriyle kaynaşmaları için muhteşem bir yol olduğunu gördüm.
Eğitim konularından bazıları; hijyen ve öz bakım, güvenli cinsel yaşam, ilaç kullanımı, kazalardan korunma, beslenme, organlarımız ve sistemler.
Çoğu erişkinin bu konularda bilgisi eksiktir. Örneğin, kaç kişi bir ecza dolabında olması gerekenlerden en az 10’unu sayabilir ki?



* Acil çağrı telefon listesi
* Sürekli kullanılması gereken ilaçlar
* Termometre
* Pamuk
* Alkol
* Buz torbası
* Sıcak su torbası
* Flaster
* Rulo sargı bezi
* Yara bandı
* Kare gaz bezi
* Kaşıntı ve böcek sokmaları için krem
* Antialerjik ilaç
* Tek kullanımlık eldiven
* Yara temizlemek için iyotlu solüsyon
* Bepanthene krem
* Mikroplu atıkları koymak için torba
* Makas
* Kıymık çıkartmak için cımbız, büyüteç
* Bast ağrı kesici
* Nebülizatör (soğuk buhar püskürtücü)

Antep’in eti sevdiği kadar!

Hani bir masal vardı;
Kral kızlarına sorar; “Beni ne kadar çok seviyorsun?” diye... En küçük kız ‘Etin tuzu sevdiği kadar’ diye yanıtlar. Kral bu sevgiyi yeterli bulmaz ve kızını cezalandırır. Sonunda hatasını, bunun aslında ne büyük bir sevgi ifade ettiğini anlar. Ben küçük kızın yerinde olsam “Antep’in eti sevdiği kadar!” diye yanıt verirdim!
Antep’te yat- kalk et yeniyor. Dünya Kanser Araştırma Vakfı’nın önerisi, haftada en fazla yarım kilo et tüketmek. Antep’te bunu rahatlıkla bir günde tüketebiliyorsunuz. Eti o kadar güzel hazırlıyorlar ki, uzak durmak nerdeyse imkansız. Şehir insanı üzerinde yapılmış bir araştırma var mı bilemiyorum ama ortalama kolesterol oranlarının yüksek olacağı kesin. Gelin neler yararlı, neler zararlı bakalım:



* Yulaf
* Baklagiller
* Elma
* Narenciye
* Soya fasulyesi
* Ceviz-fındık-badem
* Sarımsak
* Soğan
* Balık yağı
* Zeytinyağı
* Antioksidan içeriği yüksek sebze ve meyveler
* Düzenli egzersiz
* Fazla kilolardan kurtulmak

Kolestrolü yükseltenler

* Kolesterolden zengin yiyecekler
* Doymuş yağ içeren yiyecekler
* Yüksek tansiyon
* Sigara
* Şekerli yiyecekler
* Stres
* Fazla kilo
* Hareketsiz yaşam şekli

Yazının devamı...

Haftada 3 gün spor yapanlar için diyet

“Haftada 3 gün düzenli spor yapıyorum. Her seferinde 400-500 kalori kadar yakıyorum. Kilomu korumak için nasıl beslenmeliyim?” Tabii ki biraz daha fazla yeme lüksüne sahipsiniz. Hayatın her alanında olduğu gibi kiloda da matematiğin rolü var. “Kilom iyi, aynı kalayım yeter ki!” diyorsanız, her yaptığınız spor için bir kez Off yapabilirsiniz. Yani istediğinizi yiyebilirsiniz. İşte uygun program:

Kahvaltı Seçenekler:

1- Kepekli tost
Çay
2- 1 haşlanmış yumurta
2 dilim ekmek
30 gr peynir
3 zeytin
1 tatlı kaşığı bal veya pekmez
3- 1 simit
30 gr peynir
Çay

Öğlen Seçenekler:

Haftada 3 kez
Kırmızı et/ 4 köfte/ tavuk
Salata
5 yemek kaşığı sebze yemeği
Haftada 2 kez
4 yemek kaşığı baklagil yemeği
4 yemek kaşığı bulgur / pilav
1 kase yoğurt / 1 bardak ayran / 1 bardak kefir
n 2 kez OFF
(İstediğinizi yiyin. Pizza, makarna, tatlı, canınız ne çekiyorsa!)

Ara (Saat 16.00-17.00) Seçenekler:

*Kepekli tost
n 1 paket yulaflı diyet bisküvi (150-200 kal arası)
30 gr peynir
Domates-salatalık
n 1 kase probiyotik yoğurt
3 kaşık müsli
n 1 porsiyon taze meyve
10-15 adet fındık veya badem
1 kutu probiyotik yoğurt

Akşam Seçenekler:

1 kez OFF
2 kez fren
Yağsız sebze çorbası
Salata
1 dilim ekmek
2 kez
Balık
Salata
1 dilim ekmek
2 kez
6-7 yemek kaşığı sebze yemeği
1 kase yoğurt
1 dilim ekmek

Ara

1-2 porsiyon taze meyve
(Örn: 1 elma+2 mandalina)

“Margarin artık bildiğiniz gibi değil!”

Benim, çevremin evinde genelde sadece zeytinyağı, nadir olarak da tereyağı kullanılıyor. Margarini bir tek dışarıda yediğimiz bisküvi, kurabiye, börek, pastalardan alıyor olabiliriz. Yani “Ben hiç margarin yemiyorum” demek zor. O zaman doğru margarini yiyip yemediğimizi sorgulamamız gerek. Margarinle ilgili sorularımı Mutfak Ürünleri ve Margarin Sanayicileri Derneği’nin (MÜMSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Metin Yurdagül’e yönelttim.

* 1970’lerin çocukları ekmeğin üzerine margarin sürüp, toz şeker dökerek yiyorlardı. Sonra margarin “tu-kaka” oldu. Nedeni de trans yağ içermesiydi. Şimdi siz “Margarin artık bildiğiniz gibi değil!” diyorsunuz. Ne değişti?

141 yıllık geçmişi olan margarin, her besin maddesi gibi çeşitli evrelerden geçerek bugünkü haline ulaştı. Günümüzde tamamen bitkisel yağlardan üretilen, trans yağdan arındırılmış, kolesterol içermeyen, doymuş yağ oranı çok düşük düzeylere inen margarine biz “Modern Margarin” diyoruz.

* Margarin nasıl modernleşti, yeni margarinin özellikleri neler?

Margarin yüzde 100 bitkisel yağlardan üretilir ve kolesterol içermez. Bitkisel margarin, çeşitli bitkisel yağların değişik oranlarda su, yağsız süt ve süt türevleriyle karıştırılmasıyla elde edilir. Bitkisel margarin üretiminde ayçiçeği, palm gibi beslenmemizde önemli rolü olan doymamış yağlarca zengin bitkisel yağlar kullanılır. Bu nedenle bitkisel margarin kolesterol içermez. Trans yağ yoktur.
1995 yılında trans yağın riskli olduğu ortaya çıktı. Trans yağ, doğada bazı besinlerde de bulunur. Margarinde ise proses esnasında oluşuyordu. Teknolojinin gelişmesiyle, margarin sektöründe hemen çalışmalara başlandı ve trans yağsız margarin üretimine geçildi. Ve 2000’li yıllarda da sektörün büyük bir çoğunluğu trans yağsız margarin üretir duruma geldi.
A ve D vitaminleri içerir.
A vitamini görme fonksiyonu, sağlıklı cilt ve bağışıklık sistemi için, D vitamini ise kemik ve dişler için gereklidir. Bu vitaminler yağlarla birlikte tüketildiğinde vücudumuz tarafından emilir. Bitkisel margarin, bu vitaminleri içerir.
Bizim evde de çokça margarin tüketiliyor

* Türkiye’deki margarinlerde trans yağ yok mu artık?

Türkiye’de etiketleme tebliğine göre bir ürünün içeriğindeki trans yağ oranı yüzde 1’den düşük olduğu takdirde “trans yağ içermez” olarak kabul edilir. MÜMSAD’a üye firmaların ürettikleri margarinler trans yağ içermez ve ürünlerin üzerinde “Trans yağ yoktur” etiketi taşır. Üyelerimizin toplam pazar payına bakacak olursak (yüzde 90) Türkiye’de en çok tüketilen markaların trans yağ içermediğini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

* Ürünler denetleniyor mu?

MÜMSAD olarak toplumumuzun rahatça margarin tüketmesini sağlamak için üye firmalarımızın ürettikleri margarinleri, raflardan toplayarak tarafsız ve akredite laboratuvarlara analize gönderiyoruz. Bu analizlerle margarinlerin karnesini çıkartıyoruz. Tüketicilerimizin margarini güvenle tüketmeleri için MÜMSAD üyesi firmaların ürettiği margarinleri satın almaları ve ürünlerin üzerinde “trans yağ yoktur” etiketini aramaları konusunda duyarlı olmaları yeterli.

* Peki siz evinizde margarin kullanıyor musunuz?

Yağ kullanımında çeşitlilik önemlidir. Evimizde bu prensibi yıllardır uyguluyoruz. Örneğin, sıcak yemeklerde genelde margarin, salatalarda ve bazı özel yemeklerde zeytinyağı, kızartmalarda ayçiçeği yağı kullanıyoruz. Evimizde pasta, börek vb ürünler oldukça sık pişirildiğinden ve bu ürünler için elbette en doğru yağ margarin olduğundan, evimizde çokça margarin tüketildiğini söyleyebilirim.

Yazının devamı...

“Kilo veremiyorum” mu diyorsunuz belki de ‘Calcium Carbonicu’sunuz!

Homeopatiyi son zamanlarda çok sık duyar oldum. Bu yöntemden yararlanarak tedavi olanlar, kilo verebilenler var. Benim konumla da yakında ilişkisi olduğuna göre bir homeopati uzmanıyla görüşmenin zamanı geldi diye düşündüm.

* Dr. Levent Buda kimdir? Önce sizi tanıyalım...

1991 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Mediko Sosyal Hizmetler Ünitesi’nin Başhekimliğini ve Sağlık Kültür Spor Dairesi Başkan Yardımcılığı yaptım. Almanya’da yaşamakta olan kuzenimin Alman eşi bana sürekli homeopati öğrenmem konusunda telkinde bulunuyordu. Avrupa Homeopati Enstitüsü’nden burs aldım ve üç yıl süre ile burslu olarak Wiesbaden Almanya’da homeopati eğitimimi tamamladım. Bu eğitim Almanya Tabip Odası, ECH (Avrupa Homeopati Komisyonu) ve Dünya Homeopatik Hekimler Birliğince akredite edilmiş bir eğitimdi. Sonrasında Dünya Homeopatik Hekimler Birliği’ne kabul edildim. Her yıl dünya çapındaki kongre ve diğer organizasyonlara katılmaktayım. 2006 yılından beri homeopati eğiticisiyim. Pek çok kongre ve organizasyonlarda konuşmalar yapıyorum.

* Homeopati nedir?

Homeopati bütün dünyada 200 yıldan fazladır güvenle kullanılan bir tıp sistemi. Dünyanın pek çok ülkesinde üniversiteler bünyesinde kürsüleri olan bu tıp sistemi, bütünsel bir tıp yaklaşımı. Hasta bir baş ağrısı ile başvursa dahi, ayağındaki mantarı da dahil olmak üzere, davranışsal ve düşünsel bulguları da birlikte olmak üzere bir bütün olarak değerlendiriliyor. Hastalığa neden olabilecek her şey bir bir sorgulanıp, değerlendirmeye alınıyor.

* Homeopatik muayene farklı mı?

Homeopati bireye özgü bir yöntem olduğu için homeopati uygulayan hekimlerin hepsi bu farklılıkları homeopatik anamnez (görüşme) sırasında yakalayıp değerlendirmeye alır. Bu yüzden de ilk homeopatik görüşme sırasında hekim, hastanın yeme-içme alışkanlığından nasıl uyuduğuna, nasıl terlediğine değin normal fizyolojik fonksiyonlarını ve bunlardaki değişiklikleri, hastanın düşünce sistematiğini ve bunlardaki değişiklikleri, duygusal durumunu tek tek sorgular.

* Standart tıbbi muayene de yapıyor musunuz?

Tabii! Yaklaşık olarak 1,5-2 saatlik bir sorgulama süreci sonunda hasta standart tıbbi muayeneye tabi tutulup objektif bulgular da alındıktan sonra değerlendirme süreci başlar. Böylece hastaya uygun homeopatik ilaç seçilir.

* İlacı neye göre seçiyorsunuz?

İşte bu homeopatinin en temel felsefesidir. Biz homeopatik hekimler ilacı “benzerlik kuralı”na göre seçeriz. Homeopati felsefesini 1796 yılında bir temele oturtan Alman hekim Samuel Hahnemann’dır. Organon adlı eserinde homeopatinin bütün felsefesini paragraflar dizini içerisinde anlatmıştır.

Migrende de jinekolojik hastalıklarda da kullanılıyor

* Nedir benzerlik kuralı?

Benzerlik kuramına bakacak olursak şöyle işler. Mesela herkes mutfakta soğan doğramıştır. Soğan doğrarken gözümüz yaşarır, burnumuz akar, burun kökü ve gözlerimizde yanma hissi oluşur. İşte biz de böyle benzer bir hastalık gördüğümüzde, örneğin alerjik nezle ya da bir üst solunum yolu enfeksiyonu, soğandan yapılmış bir homeopatik ilacı hastaya veririz.

* Peki nasıl işler?

Hastaya ilaçlar bir uyarı şeklinde verilir. O yüzden de çok tekrar edilmeye ihtiyaç duyulmaz. İlaç bedene girdikten sonra bir süreç başlar. Bu tamamen bedenin kendi kendine idare ettiği bir doğal iyileşme sürecedir. Yani zaten bedenimizde var olan ve kendi kendimize iyileşmemizi sağlayan bilgi aktif hale gelir ve kişi iyileşme yoluna girer.

* Hangi hastalıklarda homeopati kullanılabilir?

Bütünsel bir tıp yaklaşımı olduğu için her hastalıkta kullanılabilir. Migrenden, astıma, romatizmal hastalıklara, kronik ağrılı durumlara, mide-bağırsak hastalıklarına, psikolojik bozukluklara, ürolojik, jinekolojik hastalıklara değin geniş bir kullanım alanına sahiptir.

* İlaçlar doğal mı?

Evet. Günümüzde çok büyük firmalarca uluslararası kalite standartlarında ve önceden hazırlanmış regülasyonlara ve genel ilaç üretim standartlarına uygun bir şekilde hazırlanıp, dünyanın pek çok ülkesine gönderiliyorlar.

* Yan etkisi var mı? Herkes rahatlıkla kulanabilir mi?

Yan etkisi yok. Her yaş grubunda, hamilelerde güvenle kullanılabilir.

İngiliz Kraliyet ailesi de faydalanıyor

* Dünyada da yaygın olarak kullanılıyor mu?

Avrupa Birliği’nde çoğu aile hekimi bu yöntemi biliyor; hastalarına reçete ediyor ve Ulusal Sağlık Sigorta Sistemi’nce ilaç bedelleri karşılanıyor. Almanya, Fransa, Benelüx, İsviçre, Avusturya’da çok yaygın. Hemen her eczanede homeopatik ilaçlara ulaşmak mümkün. Ama İngiltere homeopati açısından özel bir öneme sahip. Çünkü Kraliyet ailesi bizzat homeopati’yi kullanıyor, hastalıklarında ilk seçenek olarak homeopatiden faydalanıyor ve gelişimi adına çok destekliyorlar.

* Homeopati pahalı bir yöntem mi?

Laboratuvar ve görüntüleme ücretlerinin bildiğiniz gibi belli bir standartı var. İlaç fiyatlarına ve hastanın ödediği toplam maliyete baktığınızda oldukça ucuz bir yöntem.

* Gelelim kilo vermede homeopatinin nasıl kullanıldığına... Zayıflamak için nasıl kullanıyorsunuz?

Öncelikle kilo almanın sebebi ne, onu bilmek lazım. Eğer metabolik bir bozukluk varsa ona yönelik bir ilacı hastaya reçete edebiliriz. Ama bazı kişilerde kilo almanın sebebi sadece yeme bozuklukları. Bu durumda kişinin genel konstitusyonuna yönelik ilaç seçilerek, irade artışına sebep olabiliyoruz. İş böyle olunca da giren kalori dengesi bir nebze azalıyor. Bu ilaç bir de beslenme rejimi ve egzersiz programları ile desteklenirse kilo vermemek nerede ise imkansız hale geliyor.

* Genel konstitusyona yönelik ilaç ne demek?

Biz homeopati de ilaçları öğrenirken genellikle bir insan tipinden bahseder gibiyiz. Mesela “Calcium Carbonicum tipi hastalar” genellikle kilolarından şikayet ederler. Kilo almalarının sebebi genellikle sosyal fobileridir. İnsanları yakına yaklaştırmamak için (iletişim kurallarındaki mesafeleri düşünürsek) kilo alırlar. Genellikle her şeyi oturdukları yerden kontrol eden insanlardır. O yüzden hareketsizlik ile gelen bir kalori dengesizliği de vardır. Böylece alınan kilolar bir kısır döngü içine girer ve hasta sürekli kilo alır.

Yazının devamı...

Geleceğin futbolcuları doğru beslenmeyi şimdiden öğreniyor

Türkiye Futbol Federasyonu-Ülker işbirliğiyle uzun zamandır çok yararlı bir proje yürütülüyor. Anadolu’da 60 yerde “Futbol Teknik Eğitim Merkezleri” var. Buraya futbol seven çocuklar geliyor. Eğitiliyorlar. Sonra bu çocukların en yeteneklileri Herkes İçin Futbol Köyleri’nde yazları 1 aylık eğitime giriyor.
Yaz aylarında 7 ilimizi dolaşarak bu köylerdeki çocuklara beslenme eğitimi vermiştim. Verdiğim eğitim modeli beğenildi ve bu modeli tanıtmam istendi.
Bu hafta 5 ilde; Ankara, Trabzon, Malatya, İzmir ve İstanbul’da Anadolu’da çocukları eğitecek beslenme uzmanlarına kendi eğitim modelimi açıkladım. Diyetisyenler, doktorlar, sağlık görevlileriyle bir araya geldik ve modeli en iyi nasıl yapabiliriz bunu da tartıştık. Amaç geleceğin futbolcularına daha çocuk yaşlardan itibaren doğru beslenmeyi öğretebilmek, bunun sporcu için önemini vurgulayabilmek.
Kısacası geleceğin futbolcuları doğru beslenmeyi şimdiden öğrenmeye başladı.

Trafik lambası yanıyor!

İngiltere’de beslenme konusunda çocukları eğitmek için trafik lambası yöntemi kullanılıyor. Trafik lambası yönteminin çocukların doğru seçim yapabilmeleri konusunda etkin olduğu görülmüş. Anne babalar
için de kolay bir yöntem. Bir göz atalım mı?

Yeşil ışık:Sağlığımız için yararlı, istediğimiz kadar tüketebileceğimiz yiyecekler.
Sarı ışık: Dikkatli yenilen yiyecekler.
Kırmızı Işık: Sağlığa zararlı yiyecekler. Bunlardan kaçınmamız gerekiyor. Dur ve daha sağlıklı bir seçim düşün!



* Şeker veya mısır şurubuyla tatlandırılmış meşrubat
* Kolalı içecek ve gazozlar
* Cipsler
* Gıda boyası
* Yapay tatlandırıcı içeren yiyecekler
* Dışarıdan alınmış unlu mamüller; börek, kurabiye, pasta gibi...
* Bisküviler
* Şekerlemeler
* Sosis-sucuk

Sarı ışık

* Tereyağı
* Ev yapımı kurabiye-pasta-börek
* Taze meyve suyu
* Sütlü tatlılar (muhallebi-puding-sütlaç gibi...)
* Beyaz ekmek
* Dondurma
* Makarna, erişte
* Bal
* Yağlı et
* Köfte
* Kuruyemişler

Yeşil ışık

* Meyveler ve sebzeler
* Balık
* Basmati pirinç
* Kepekli ekmek
* Yağsız et
* Zeytinyağı
* Tahıllar
* Yoğurt
* Az yağlı peynir
* Az yağlı süt
* Kabuklu yemiş ve çekirdekler
* Soya ürünleri

Yeni yılda doğru beslenmek ve formda kalmak için 10 altın kural

Yeni yılınız kutlu olsun! Bu yepyeni yılda daha sağlıklı daha fit olmak istiyorsanız, çocuklar için önerilerimi aynen siz de uygulayabilirsiniz.

1- Bol süt ve su için. (Süt erişkinlerde daha ölçülü tüketilmeli!)
2- Bol meyve yiyin.
3- Bol sebze yiyin.
4- Bol balık yiyin.
5- Mutlaka kahvaltı yapın.
6- Protein açısından zengin beslenin.
7- Posadan ve proteinden zengin baklagilleri baş tacı edin.
8- İyi uyuyun.
9- Her gün 1 saatinizi spora ayırın.
10- Olumlu düşünün, gülümseyin, başaracağınıza inanın.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.