Şampiy10
Magazin
Gündem

1 Saniye lütfen!

“Tam o sırada” adam kadının elinden tutup ‘hadi’ diyerek odaya davet ettiğinde kadın mutlaka bir saniye durur ki bunun nedenini hâlâ bilmiyorum, ama odaya da gelir. Tuhaf! Yani niçin bir saniye durur, bekler bilmiyorum” demişti...

İki gündür biz de o 1 saniyeyi araştırdık.

Ben size yazdım, siz de bana...

Bakın ortaya neler çıktı.



- “Dilek Hanım, sen kesin evde kalmışsındır! Hatta kızoğlan kızsındır! Sana bir erkeğin tek söyleyeceği laf, hadi güzelim güle güle olur!”

(E, hiç olmazsa ‘Güzelim’ dedirtmişsin! Sağol!)

- “İşin en zor tarafı çok bilmiş, her şeyi bilen, numaraları yutmayan, işi yokuşa süren bayanlara ne gibi manevralar yapılacağıdır.”

(Akıllı ya da çok bilmiş olması gerekmez! Hiçbir kadın hiçbir numarayı yutmaz; sadece yutmuş gibi görünen ile görünmeyen vardır!)

- “Çorap çıkarma konusuna neden bu kadar takılıyorsunuz? Yoksa çorap fetişizmi mi var?”

(Evet. Erkekler danalaşınca ben de çoraplara taktım kafayı!)

- “O 1 saniyede kadın, ‘Değecek mi acaba?’ diye düşünür. Yani 10-15 sn içinde bitecek mi? (Ki soyunduğuna bile değmez o vakit) yoksa ‘İyi vakit geçirebilme potansiyeli var mı gerçekten?’ diye şöyle bir tartar bence...:o)”

(Yok artık! Nasıl tartacaksa??? )

- “O bir saniye içinde bence, ‘Hafif ve basit bir kadın durumuna düşer miyim?’ düşüncesinde olması gerekir. Zaten ilk buluşmada yatağa girmeye meyilli bir kadın basit ve hafif bir kadındır. Başka işe yaramaz. Genlerinde vardır bu. Mesela kızınız var diyelim, telkin edersiniz. Onun yaşında iken siz o telkini dinler miydiniz? Kariyerli birini bulunca ilk günden eteğini indirirler. Sonra da namustan bahsederler.”

(Ne diyon sen yaaa??? Genlerinde falan!! Danalık da genetik mi?)

- “Sayın Dilek Önder bacı. Memleket meselelerini görmezden gelip veya ıskalayıp, her şey sanki güllük gülistanlık gibi göstermenin ve erkeğe karşı devamlı olarak düşmanca yazılar yazmanın sonu yok mu? Erkeklere olan düşmanca yazılar, sadece erkekler mi kötü oluyor, kadınlar sütten çıkmış ak kaşık mı?”

(Efe dayı! Sen hem her gün beni okuyorsun hem de her gün siyaset yazmadığım için eleştiriyorsun. Bak, Türkiye’de 1000 kadar köşe yazarı var. Bunların 900’ü sanırım, senin istediğin memleket meselelerini yazıyor. Yetmedi mi? Ben de mi yazayım? Yazarım ha! Erkek düşmanlığına gelince... Bunu kesinlikle kabul etmem. Ben erkek değil, dana düşmanıyım!)

- “Kadın ön sevişmeden hoşlanmışsa ‘o 1 saniye’ yatağa gitmeyi değil de, sevişmeye devam etmeyi düşünür. Ama danalık erkekte kalacak ya, ilk sevişmelerde ‘netice hemen hasıl olsun diye’ erkek, kadını hemen yatağa davet eder. Çünkü kendisi hazırdır ama kadın hazır mı diye hiç düşünmez.”

(Tıh! İlle de yatak odasında mı olacak yani? Ama 1 saniye yorumunda haklı olabilirsin.)

Yazının devamı...

Kadının durduğu o an! O 1 saniye...

“Bir süre öpüştükten sonra elinden tutup ‘Hadi’ diyerek odaya davet ettiğinde kadın mutlaka bir saniye durur ki bunun nedenini hâlâ bilmiyorum ama odaya da gelir. Tuhaf! Yani niçin bir saniye durur, bekler bilmiyorum.”

Dün, “Kanepeden kanepeye geçiş” önerilerinden birinde bunları yazmıştı.

Ben de, “Tamam bir gün de bunu işleyelim. O anda kadının aklından neler geçer?” diye cevap vermiştim.

O gün, neden bugün olmasın?

Hadi biraz beyin jimnastiği yapalım...

Kadın, o 1 saniyede ne düşünür?

Ama bundan önce cevabını bulmamız gereken başka sorular var.

Mesela:

Gerçekten de o sırada kadın 1 saniye durur mu?

Daha da önemlisi, bir erkeğin bir kadına hem de tam o sırada, ‘Hadi’ demesi doğru bir şey midir?

Pekiii...

Kadının 1 saniye durduğunu bir erkek fark eder mi?

Önce bu soruların cevabını verelim sonra meselenin aslına geçeriz...

Evet, gerçekten de kadın o sırada duraksar. Artık 1 saniye mi, 5 saniye mi onu bilemem. Sanırım bu süre, kadının niyetine göre değişir. Yani niyeti belliyse 1 saniye durur. Ama... Olaylar spontane geliştiyse o süre biraz artabilir. Dayanamayacak kadar hoşuna gittiyse 5 saniye, vasatsa... Vasatsa epeyce artabilir. Bir dahaki randevuya kadar!!! Ya da sonsuza kadar!!!

Evet gerçekten de bir adamın bir kadına hem de tam o sırada “hadi” demesi ya da bunu çağrıştıran herhangi bir hareket yapması kesinlikle yanlıştır!

Zira o 1 saniye içinde kadın bir şeyler düşünür. Çünkü adam ona, “hadi” diyerek bu fırsatı vermiştir. Acemilik işte!

1 saniye deyip geçmeyin, düşünce hızıyla 1 saniye o geceyi yıkadabilir, ateş ateş yakadabilir!

Hayır, ne gerek var?

Niye ‘Hadi’ diyorsun?

Hele ilk buluşmada!

Yatağından başka yeri mi yadırgıyorsun?

“Kendi yastığımdan başkasıyla yatamam”cılardan mısın, nesin?

Yatarsın yastığınla o zaman!

“Hadi!”

Tıh!

Bu, “Hadi” var ya, olayı pornografikleştiriyor...

(Olayı pornografikleştirenlerden misiniz? Bir kerede söyleyin bakiim...)

Şimdi sen “Hadi” deyince, kadın da, “Neye hadi?” diye sorsa ya da öyle baksa, n’apacan?

“Hiiiç! Şapacaktım da! Biraz uzanacaktım da, belim ağrıyor!” mı diyeceksin?

Eveett, gerçekten bir adam bir kadının 1 saniye duraksadığını fark eder mi?

Eder.

Hepsi fark eder de, almaza yatar.

Yoksa yalnız yatar!

Sıra geldi esas sorumuza...

Kadın o 1 saniye içinde ne düşünür?

1 saniyede!

Alın size 1 saniyelik birkaç seçenek:

“Tamam, oldu bu iş!”

“N’apıyorum ben??”

“N’apıyor bu??”

Yazının devamı...

Geçiş var, geçiş var...

Devam...

Kanepeden kanepeye geçişe devam ediyoruz.

Konuyu takip etmemiş olanlar için kısa bir özet: “Adam ayrı kanepede oturan kadının yanına nasıl geçer?“

Tam 9 maddelik bir öneri paketi geldi.

Aklıbaşında bir strateji gibi

görünüyor.

Bakalım mı?

Önce güzel bir giriş yapmış:

-“Durum, ortamın kadının veya erkeğin evi olmasına göre değişiklik gösterir.

Akşam yemekten sonra kahve içmek(!) için kadının evine gidilmişse muhtemelen erkek daha önce kanepeye oturmuş olacaktır. Kadın mutfaktan getirdiği bira yahut kahveyi verip başkaca bir kanepe yahut koltuğa oturmuşsa o akşam kesinlikle öpmeye bile kalkışmayacaksın. Biranı içip tez vakitte arazi olacaksın. Kadın zaten kahve içmek(!) istiyorsa mutlaka yanına oturup sana yaslanacaktır. Ev kadınınsa hiçbir şey garanti değildir ve her zaman iki ihtimal vardır (She give or not give).

Fakat erkeğin evine gidilmişse tecavüz kaçınılmazdır ki o akşam için tadını çıkaracaksın. Aksi durumda zaten kıyamet kopmuş demektir ki Allah korusun. Şaka bir tarafa, erkek başka bir kanepede oturduğunu fark ettiği an böyle bir aptallık yaptığı için kendisine çok kızacaktır. Sonra kafası dört çekirdekli bilgisayar gibi hızla yanaşma manevraları konusunda çalışmaya başlayacaktır.”

Gelelim önerilere...

(Ben de, parantez içlerinde işin olurunu, olmazını yazacağım)


-1. Müzik açma bahanesiyle kalkıp sonra kadının yanına oturmak çok klasik bir numaradır.

(Ama müziği daha önce açmış olman gerekiyordu!)


2.Televizyon açmak da aynı kulvarda kullanılır.

(Ne o? Muhteşem Yüzyıl’ı mı seyredeceksiniz ki TV açıyorsun. Tıh! Bu da olmaz.)


3.Televizyon açıksa ayağa kalkarak kumanda aranır.

(Maç krizine girmiş adamlar gibi! Bu da olmaz.)


4. Elle kanepeye hafifçe vurularak “Yanıma gelsene” denir ki kötü bir tercihtir.

(Kötünün de ötesi. Bir de, ‘Bana istediğini yapabilirsin’ de tam olsun!)


5. “Gözlerin” diyerek başlayan bir cümle kurulur ki içeriği çok önemli değildir ve gözler kaçırılmadan ayağa kalkılarak kadının yanına oturulur.

(Üff... Şey gibi, Nuri Alço gibi... Robdöşambr giyip bir de fular tak oldu olacak!)


6. Pencere açma bahanesi kullanılarak dönüşte kadının yanına oturulur hatta kadında pencereye çağrılarak dışarıdaki manzara yahut havanın güzelliği konuşulur.

(E, biraz yaklaşıyorsun... Ama manzara diye karşı apartmanı göstermeyeceksen!)


7. Bir şiir kitabı alınır ve içinden daha önce seçilmiş gecenin anlam ve önemine halel getirmeyecek bir şiiri okumak için kadının yanına oturulur.

(Yok! Sen pencereden devam et.)


8. Bir süre öpüştükten sonra elinden tutup “Hadi” diyerek odaya davet ettiğinizde kadın mutlaka bir saniye durur ki bunun nedenini hâlâ bilmiyorum ama odaya da gelir, tuhaf yani niçin bir saniye durur, bekler bilmiyorum.

(Tamam bir gün de bunu işleyelim. O anda kadının aklından neler geçer?)


9. Odaya gidildiğinde yapılacak ilk şeyler kanepeden daha zordur. Direkt soyunulacak mı, yoksa ayakta cilveleşerek mi konuya girilecek, çoraplar ne zaman çıkarılacak, kadın iç çamaşırlarını çıkarırken hafifçe arka mı dönülecek, ayakta mı yoksa yatağa oturarak mı soyunulacak, ya da karşılıklı soyma işlemine mi gidilecek, ışıkların açık kalması gerektiği nasıl ve hangi safhada söylenecek, yorgan kaldırılacak mı yoksa üzerine mi yatılacak vb... Yanlış bir hareket gecenin mahvolmasına sebep olacaktır.



Ben yoruldum.

Sen böyle anlatınca düşüncesi bile beni

yordu.

Yok, vazgeçtim.

Boş verin, en iyisi yatağa yayılıp kitap okuyalım...

Yazının devamı...

Öyle bir geçer ki!

Ne geçer?

Zaman da geçer ama bizim konumuz o değil.

Geçiş...

Kanepeden kanepeye geçiş...

Dün bansettiğimiz, “İki ayrı kanepede oturan kadınla erkek nasıl buluşur da öpüşür?”

Adam kadının kanepesine nasıl geçer?

“Öyle bir geçer ki!” deyip geçmeyin.

Siz siz olun, bu geçişi hiiç küçümsemeyin.

Belki o gün, o anda olmaz ama eninde sonunda o geçişin etkilerini görürsünüz.

Mutlaka bir geri dönüşü olur.

Ve önemlidir.

Aşk meşk işi doğallık ve samimiyet bir yana aynı zamanda biraz da strateji işidir.

İyi bir stratejist olmak gerekir.

Yoksa...

Yoksa kadınları anlamamaya devam edersiniz...

“Ne anlayacan?? Kim anlamış ki ben anlayayım” diye işin ucunu bırakırsanız, ööle gelip öööle gidersiniz.

Niye?

Çünkü;

Kadını anlamayan, kadından zevk alamaz!

Vay, vay vay...

Neyse ki, işin ciddiyetini kavrayanlar var aramızda.

Bakalım nasıl geçermiş?



“1) Aniden: Konu siyaset, toplum, çevre sorunları gibi bir yerden açılmışken gözler gözlere dikilir ve hiç kırpmadan dik dik bakılır. Ağızdan ‘Fok balıklarını neden katlediyorlar? Çok üzülüyorum’ sözleri çıkarken gözlerden, ‘2 saniyeye kadar yanındayım, dur kıpraşma‘ mesajı verilir. Konunun virgül konulacak bir yerinde aniden ‘saldırılır’. O arada, ‘Ben de bu anı bekliyordum’ falan diyorsa, doğru yaptın demektir. Ceketini, çorabını, hırkasını düşünen kahraman olamaz; unutulmamalıdır. Ama bu atağa verilecek tepkiler muhtelif olabilir. Onu da ayrı bir yazı dizisinde ele almak gerekir.”

(Konunun önemini şimdi anladınız mı? Bakın; adam siyaset, toplum, çevre ve fok balıklarından bahsederken saldırıveriyor. İkinci önerisine bakalım; umarım daha iyidir!)

“2) Eşek şakası kıvamında şakalarla yaklaşmak: Danalardan hoşlananlar için (Var tabii ki, danadan hoşlanan da var) eğlenceli bir metottur. Yastıkla aniden vurmak, mutfaktan gelip arkadan usulca yanaşarak kulağına çöp sokmak, plastik örümceği üzerine atmak. Bu aksiyonlar gerçekleştirildiğinde şakacıktan bir kavga doğar. E sonu malum! Ne demişler: Erkekle şaka kavgaya, kadınla şaka zinaya götürür.”

(Tahammülümün sınırlarını zorluyorsun. Şaka yapıyorsun herhalde! Kulağına çöp sokarak kadını tahrik edebileceğini ya da ona sevimli gelebileceğini düşünmüyorsun değil mi? Yok yok, düşünmüyorsundur! Next!)

“3) Kapıda karşılama: (Bir halkoyunu adı değildir) Eve girildiği anda ayakkabılar çıkarılır çıkarılmaz (çorapla) elinden çanta alınıp, ceketi çıkarılırken, ‘Ne oluyor şimdi?’ şeklindeki şaşkın bakışları arasında, ‘Hazır mısın?’ diye bir soru sorulur. ‘Neye hazır mıyım?’ diye cevap geldiğinde, ‘A-ha buna...’ denir ve öpülür. Anlaşılacağı üzere yumuşak geçişlerden yana değilim pek. bildiğim yumuşak geçişler de var ama...”



Sen ayakkabını çıkardın baştan kaybettin diyeceğim ama öteki anlattıklarının yanında hafif kalacak.

Peki yumuşak geçişleri öğrenmek isteyen var mı?

Bakıyorum.

Hayır, yok.

Ama merak etmeyin. Umudunuzu da kaybetmeyin; daha iyi tasarlanmış geçişler var.

Yazının devamı...

Bir öptü, bir öptü bir daha öptü...

Tamam; türbana, Ergenekon’a, cemaate dokundurmaları çok iyiydi.

Dozundaydı...

Kararlıydı.

Ama o son sahne...

Savcıyı öptüğü...

Ne sahneydi ama!

Şahane!

Behzat Ç, iyi bir polisiyenin nasıl olduğunu gösterdiği gibi bir filmde erotizmin nasıl olması gerektiğini de önümüze koydu.

Saçma sapan tecavüzlere gerek duymadan.

Ajitasyona sığınmadan... Gözümüze sokmadan.

Bunun reklamını yapmadan...

Hem de Ankara’dan...

Bir öptü, bir öptü, bir daha öptü...

Öyle bir öptü ki, bütün internet siteleri “Behzat Ç, savcıyla sevişti” diye verdi.

Hayır. Sevişmediler.

Sadece öpüştüler.

Ama o çekim, verdikleri o duygu, ölüyü dirilten cinstendi.

Sevişseler bu kadar olmazdı!!!

Ooooof.... Of!

Bütün kızlar derin bir of çekti.

Sanırım herkes o duyguyu özlemiş.

Kızlar yani...

Hikâyesi olan bir öpüşmeyi...

Danalar gibi işin teknik yönüyle ilgilenmediğimiz için!

Ama kendimizi biraz zorlarsak, teknik olarak yani...

Buluruz.

Teknik olarak takılacağımız şeyler buluruz.

Ki ben bir sahneye takıldım mesela...

Hani savcının evinde konuşmaya başladıkları sahnede, ayrı koltuklarda oturuyorlardı ya, oraya...

Şimdi belli ki, biraz sonra öpüşecekler.

De...

Nasıl?

O koltuktan kalkıp kadının yanına nasıl geçecek?

Şimdi olayı diziden çıkarıp gerçek hayata çevirelim.

İki ayrı koltukta oturan kadınla erkek nasıl öpüşür?

O geçiş nasıl olur?

Danalar bu geçişin ne kadar önemli olduğunu bilselerdi, hayatları çok farklı olurdu.

Hayatımız farklı olurdu!

O andaki sakil bir hareket, estetik olmayan bir duruş, eksik ya da fazla bir söz veya bir bakış her şeyi değiştirebilir.

İlişkinin, sevişmenin geleceğini etkiler.

O derece!

Tıpkı “tam o sırada” adamın çorabını çıkarma hareketi gibi...

Kadın ona takılır. Ya hiç fark etmez bile ya da fark ediyorsa yani...

Gözünün önüne artık hep o sahne gelir.

O sakillik...

Kopar. Kadının bütün konsantrasyonu bozulur.

Romantik romantik konuşurken mesela, yerinden tam kalkmadan, dizlerini yarım bükmüş vaziyette usul usul yanına gelmeye kalkıyorsa...

Ki öyle olur.

Çünkü birden dimdik ayağa kalkmaz bunlar. Yumuşak geçiş yapmak için böyle sakil birkaç adım atarlar.

Ve kaybederler!

Ya da benim bile akıl edemediğin başka bir hareket yaparlar.

En salağı da, “Yanına gelebilir miyim?” falan demesidir.

Hadi, “gelemezsin” dedi, ne yapacan?

Olay birden pornografik hale gelebilir ki, bu ihtimal yüksek, kadın irite olur.

O anda, bir anda adamdan soğur.

Gerçekten soğur!

Hayallerindeki adam, düşündüğü senaryo bozulmuş, kadın birdenbire katı gerçeklerle baş başa kalmıştır.

Ve en tehlikeli kadın, hayalleri sönmüş kadındır!

Yani bir kadını istiyorsan... Ya başından düşünüp gidip yanına oturacaksın...

Ya da...

Ne yapacaksın?

Yazının devamı...

Onlar da bizi görecek mi?

Hani dün, “3D’li porno film çekilmiş” diye yazdım ya, bu kadarla bırakacağımı düşünmediniz herhalde, değil mi?

Bırakmam.

Araştırmacı gazeteci olarak, haberin çıktığı siteleri gezdim biraz.

Niye?

Yorumları okumak için. Okuyup laf yetiştirmek için...

Buyurunuz...



- “Hadi yaa... Onlar da bizi görecek mi??”

(Sadece görseler iyi!)

- “Ne yani? Evin içinde mi gezecek bunlar?”

(Tabii! Dikkat et, seni de... Görebilirler!)

- “Hiçbiri gençliğimizdeki betamax video kasetlerin tadını, heyecanını veremez:)) Hey gidi günler heyyy, nerede Cicciolina’lar, nerede merhum Moana Pozzi’ler :))”

(Nerdeee eski sen!)

- “Dört boyutlusunu istiyoruz.”

(E biraz daha zorlasan, gerçeğini isteyeceksin!)

- “İnsan neslinin üremesiyle ilgili bir belgesel sonuçta...”

(Tabii canım. Her yetişkinin yaptığı şeyler. Yapabiliyorsa tabii!!!)

- “Teknoloji korkunç derecede kontrolsüz gidiyor. Yakında filmlerde gerçek oyunculara ihtiyaç kalmayacak hatta ölü veya hayatta olan ünlü oyuncuların dijital klonlarıyla korsan filmler bile çekecekler. Demedi demeyin. Jules Verne değilim ama adamın yazdıkları çoktan gerçekleşti, hepimiz biliyoruz.”

(Belki dokunabileceğiz bile... Hı?)

- “Resimde bi terslik var :))”

(O terslik sende olmasın!)

- “Çine gidip el altından korsan CD işine girmek lazım :)”

(Kesin! Hesabını da yapmışsındır sen. Günde 200 CD satsan, maaliyeti de yok...)

- “3D sansür de geliştirmişlerdir.”

(Yok. Otosansür uyguluyormuşsun!)

- “Bu filmi nereden izlerim? Hangi sitede vardır? Not: Param yok, Çin’e gidemem.”

(Paranın yettiği yerde inersin! Ama yaklaşırsın yani!!!)

- “Şeyler böyle önünden geçiyomuş gibi oluyo...”

(Neyler???)

- “İnsanın psikolojisi bozulur yahu...”

(Bozuk olanlar burada zaten!)

- “Suratına geliyormuş gibi böyle... Puff düşündüm de şimdi, yok ya 3 boyutluya gerek yok.”

(Hatta gerçeğine bile gerek yok! Düşünsene, onlar gerçekten suratına suratına geliyor!)

- “Ya hani fragman falan göremedim ben.”

(Önce sakin ol! Derin nefes al. Sonra tekrar aramaya başla!)

- “Bu filimi izlemem lazım yoksa iflah olmam.”

(İzledikten sonrasını düşünemiyorum!)

- “Fragmanı izledim... Pornodan “eser” yok! Daha çok aşk filmi gibi... :)))”

(E şunu baştan söylesene... Aşk falan varsa ne seyredecen!!)

- “Bu arada filmi buldum!”

(Söyledim ben sana!)

- “Bizimkiler sadece 3 film birden kısmında kaldılar. Henüz 3D yok :D”

(Evet. O yüzden gerçeğinde de pek boyut yok!)

- “Fragman sanki porno fragmanı değil de, dövüş filmi fragmanı. Arkadaş porno filminde hançerin merminin bilmem kılıcın ne işi var yaw.”

(Onu bilemeyeceğiz! İkincisinde anlaşılır belki!)

- “Halk ayaklanmalarından korktukları için gençliği porno ile avutacaklar.”

(Bizde Silivri korkusuyla orada pornoyla!)

- “Cine5’i şifreli izlemiş bir nesil olarak, bunu da normal monitörle 3D izlerim.”

(Helal sana! Önemli olan hayal etmek! Her şey onunla başlar!)

- “Et ete değecek aga.”

(İşte budur!)

Yazının devamı...

3D yetmez 6D olsun!

Ne zamandır okuyordum, ikide bir haberi çıkıp duruyordu: “3D porno film çekilecek” diye..

Açıkçası dalga geçiyorlar sandım ama yine de kimbilir kaç kere, “Dur, ben şunu bir yazayım” diye yeltendim.

Hep araya bir şeyler girdi.

Ama geçen gün nihayet gerçekleştiğini okuyunca, “O-ha!” dedim ve artık mecbur kaldım.

Evet arkadaşlar, bu da oldu; 3D porno film çekildi.

Çekilmekle de kalmadı, Hong Kong’ta Avatar’dan daha fazla hasılat getirmiş.

Gerçi bu beni hiç şaşırtmadı, hatta sevindirdi.

İnsanların, porno yoluyla da olsa insani ve gerçekçi durumlara yabancılaşmaması bakımından....

Zira porno ama konulu!

Yani filmin başında tanışıyorlar falan!!! Önsevişme niyetine!!!

Heh heh hee...

3D film teknolojisinden yararlanılarak çekilen porno filmin adı, “3D Sex and Zen: Extreme Ecstasy”miş.

Başrollerinde iki Japon, bir de Hong Konglu oyuncu varmış!

Ama o iki Japon’un erkek olmadığı kesin!

Neyse hiç olmazsa üç kişiler!!! Şimdilik...

Ama bence 3D yetmez, 6D olsun.

Hani AVM’lerde 6D filmler gibi... Bir kabine giriyorsun, aksiyona göre hareket ediyor ve eşlik eden canlı efektler var ya...

Öyle olsun!

Biz de dışarıdan onları izleyelim...

Filmin filmi çekilsin!

3D’de en fazla boşlukta bir şeyler yakalamaya çalışan sapıtmış adamları seyrederiz.

Oysa 6D’de...

Düşünmek bile istemiyorum.

Hayır, gerekeni yapsalar razıyım.

Yerinden kalkıp kızla tanışmaya çalışanlar, tavlamaya yeltenenler...

Bizimkiler kesin kızı sahiplenirler. Yani birini... Filme gide-gele alışır bunlar!

Aralarından, “Gel seni evimin kadını yapayım“ diyenler çıkmazsa neyim!

“Saçmalama” diyene de, “Yok Abi! Ben ciddiyim, üzerime gelme” diyenler...

“Ne var lan? Canlısını aldık da ne oldu? Bu hiç olmazsa laf dinliyor, üstelik daha az masrafı var” diye de savunurlar.

Eve sistemi kurdurup gece hayatından elini eteğini çekenler falan...

Komik değil mi?

Ama daha da komiği var:

Porno içeriğe karşı kesin yasakları bulunan Çin Hükümeti, filmin gösterimine izin vermiş çünkü sadece Çinliler değil, pek çok ülkeden gelenler filme yoğun ilgi gösteriyormuş.

Hatta Çin’e turistik gezi yapmak isteyenlerin sayısında bile artış olmuş.

Komik olan izin meselesi değil tabii...

Canlısı dururken danaların filme ilgi göstermesi...

Bu kaddar tuhaflar yani!

Tuhaf!

Yazının devamı...

Antidepresanlı aşklar (2)

“Stres, maddi sıkıntı, aşırı yorgunluk gibi şikâyetlerden, hekim bilgisi dışında ya da doz aşımı yaparak ‘antidepresan’ kullanarak kurtulmak isterken, kendinize ilgi gösterenlere ‘âşık’ olma eğilimi gösterebilirsiniz.“
Haber bu.
Bundan iki-üç ay önceydi sanırım aynı habere başka bir yerde rastlamıştım. Ve “Antidepresan aşklar” diye yazmıştım.
Dayanamadım, (2)’sini de yazacağım.
Önce size bir hatırlatma yapayım; hani psikiyatrist örnekler vermişti:
-“Tüpçüye âşık olmuş kız. Baktım hanım hanımcık örtülü bir kız, tüpçüye âşık olmuş. İlacı kestik düzeldi. Kızın elinde değil” diye...
Bir örnek daha vardı:
-“Öyle bir iş adamı biliyorum. Antalya’ya gitmişti ilacı aldıktan sonra hemen orada bir Rus ile tanışmış, doğru nikâh dairesine gidiyor. Yanındaki şoförü aradı, hemen ilacı kestik nikâh dairesine gitmesini önledik.“
Hatırladınız mı?
Hani dalga geçmiştim ben de...
Adam hâlâ o Rus’un hayali içindedir kesin. “Ah ulen, fırsat o fırsattı. Gidecektim ben o zaman” diye hayıflanıp duruyordur.
Elinde ilaç, bir karısına bir ilaca bakıp duruyordur!
Heh heee...
Bugün okuduğum haberde örnekler
değişmiş.
Ama önce kısa bir hatırlatma daha:
Uzmanlar, kontrolsüz antidepresan kullanan “mani” (duygu durum bozukluğu) hastalarında ilgi gösterene “âşık” olma durumunun gözlendiği uyarısında bulunuyor.
Olay bu.
Tedavi ederken de çizgi aşıldığında manik durum ortaya çıkıyormuş. Manide duygu yoğunluğu yaşandığı için kişi kendisine ilgi gösterenlere âşık oluyormuş.
Uzmanlar bunun toplumsal bir sıkıntı olduğu üzerinde duruyorlar.
Veee...
Yeni örnekleri veriyorlar:
-“Bu durum evli olanların da başına geliyor. Örneğin, bir hanım kendisine müzik dersi verene âşık olup, evden kaçmıştı. Sonra birden Ben ne yapıyorum’ dedi ve bu durumu ilacın etkisiyle yaşadığı ortaya çıktı.“
Heh heh hee...
Şimdi bu kadının hocasına âşık olmasında antidepresanın etkisi var mı sizce?
Âşık olur tabii...
Olur da, ilacı almasaydı bunu açığa vurmazdı!
İçinde veya dışında çaktırmadan yaşar, bitirirdi...
Yalan mı?
Daya ilacı, arkasından “Bu hayat senin, istediklerinin arkasında dur” gibilerinden ver coşkuyu, sonra da ilaç dokunuyor de!
İyileştiriyor sonra da iyileştirdiğini beğenmiyor...
Alın size bir örnek daha:
-“Mani halinde duygusal karar verme mekanizması bozuluyor. Kişi ‘eşimi sevmiyorum ayrılacağım’ diyor. Bunun gibi duygu durum değişikliklerine antidepresanların kullanımında karşılaşılıyor. Antidepresan bırakıldığında ise durum normale dönüyor.”
Normal derken???
İnsanın hangi hâli normal acaba?

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.