Şampiy10
Magazin
Gündem

Köpek çekmek ya da hizaya getirmek...

Farkı var mı?

Köpek çekmekle hizaya getirmek arasında bir fark var mı?

Yoksa bu ikili, aslında bir sebep-sonuç ilişkisi mi?

Hâlâ!!!

Neyse, ne?

Bugün bir erkeğin kadınlara tavsiyelerini okuyacaksınız...

Yorgun veya hep kaybeden kadın için tavsiyeler vermiş.

Bakalım mı...



“1. İlk tanışma, ilk saatler:

- Kesinlikle direkt ve spontane olmamalı, bu çok önemli, bırak biraz uğraşsın,

- Parasını yahut zenginliği çağrıştıracak eylem veya söylem içindeyse,

- Müstehcen şakalar yapıyorsa,

- Kankalarını ve onlarla olan ilişkilerini anlatıyorsa,

- Bilmişçe kadınları anlatıyorsa,

- Bileklik takıyorsa (kıymetli madenden de olsa),

- Yüzü yorgun görünüyorsa...

Bir daha görüşme! Tek amacı bir an önce ‘kalbine’ girmek sonrada kayıplara karışmaktır.

2. İlişki başlamak üzereyse yahut başlamışsa:

- Asla kendisini güvende hissettirme,

- Çiçek gönderdiğinde hemen telefona sarılma ama ilk görüştüğünde mutlaka çiçekleri öv,

- Bütün bir pazarı seninle ve kesinlikle dışarıda geçirmesini sağla ama akşam kesinlikle sevişmek zorunda kalacağın bir ortama girme yani o akşam kesinlikle kalbine! girmesine izin verme,

- Mesajlarına hemen cevap yazma; bırak biraz seni düşünsün,

- ‘Nasılsın’ diye mesaj at, hemen arayacaktır. ‘Sadece nasıl olduğunu merak ettim’ de.

3. İlk kez seviştikten sonra:

- Sabah ‘dün akşamı hiç yaşamadık’ diyebil hatta de ama bunun nedenini asla söyleme,

- Sonraki ilk buluşmanızda ikinci kez sevişebilmek için sormadan arabayı evinin rotasına çevirirse kendi evine gitmek istediğini söyle, kahve içmeye de davet etme,

- Sorarsa da o gece için asla evine gitmeyi kabul etme bırak tek başına kalsın ve delirsin çünkü başkaca bir program yapmış olamaz,

- Sonraki ilk buluşma yeri olarak evinde sana yemek yapacağını söylerse asla kabul etme,

- İlkinden sona en az iki hafta kalbini! verme.

4. Daha sonrası:

- Anahtar kabul etme, kabul edersen boyun uzamayacaktır,

- Küsmeyin ama mutlaka kavga edin. Küsersen sonra başına iş açarsın,

- Gereksiz yere melek olma, hatta kısa süreli ilgisiz davran, kıllansın;

- Evini temizlemeye veya toplamaya kalkma, seksapelini çizdirirsin;

- Asla borç isteme, karizmayı çizdirirsin;

- Yemekte sen konuşma bırak o konuşsun, sen yönlendir;

- Asla kötü kokma, en hızlı ayıraç etkisi budur.

Sonuç:

O artık tamamen senin.

Eskiden ‘köpek çekmek’ denirdi, günümüzde ‘hizaya getirmek’ deniyor. Erkeğin sizden başka bir kadını düşünemediğini gözlemleyecek ve çok şaşıracaksınız.

Kocaman öptüm...”



Biz de seni öptük!

Kızlar,

İsteyen denesin.

Deneyen olursa, sonuçlarını da bana yazsın.

Yazının devamı...

Çünkü biz hiç vazgeçmedik!

Devam ediyoruz...

Bu hafta boyunca tartıştığımız “Yorgun İlişkiler”den artık ben de yoruldum ama son birkaç yoruma da kıyamadım...

Onlara da bulaşayım, sonrasını düşünürüz!



- “Zamanı gelmişti... Sevmek yetmiyor bazen. Doğup, büyüyüp gelişiyor İlişkiler. Aşk olması için ayrılık mı şart? Zamanı mı gelir ayrılığın? Hele de yasaksa, iki kişi biliyorsa sadece zamanı gelir ayrılığın. Bilinmezliğin, “dayanılmaz hafifliği”ne dayanamazsın... Hele de yüreksizsen, yaşanacak onca şey varken üstelik...”

(Belli ki, evli biriyle birlikteydin. Dana da seni ekti! Çok kötü ve basit yazdım ama durumun da bu. Umarım akıllanmışsındır. Ama gördüğüm şu: Sen henüz yorulmamışsın.)

- “Bence siz Ali’nin kayığına binmemiş, belki de düz duvara tırmanmamış olmalısınız. Aklınız fikriniz sex. Tabii ki tabiat kanunu. Özlem duymayasınız sakın? Belki de hiç ihtiyaç duymadınız çünkü kadınsınız.”

(Haydaaa... Durup duruken bana ne diye saldırıyorsun? Tavuğuna kış mı dedim? Dedim mi gerçekten?)

- “Anlamı olsun isterken yaşadıklarımızın elbette ki kahramanı olmayı isteriz hayalimizdeki hikâyenin...”

(Bu da anlamlı olamayacak kadar düşük bir cümle olmuş ama...)

- “Şair Fuzuli, ‘Her ne var aşk imiş âlemde, ilim bir kıyl ü kal (dedikodu) imiş ancak’ der. Şair, ulvi bir aşktan bahsediyor. Günümüzde ise cinsel ilişkiye aşk diyorlar galiba. Öyle olunca aşk ayağa düşmüş oluyor.”

(Ne yani cinsel ilişki olmayınca mı aşk, aşk oluyor? Tıh! Bu kadar da değil ama o kadar da değil!)

- “Beklentiler azalınca hayal kırıklıkları da azalır! Bu daha iyi:))”

(Onaylıyorsanız, 5’e basın o zaman! Yok, 8’e basın da manalı olsun!)

- “Sayın Dilek Önder bacı. Devamlı danalar anlatılıyor, biraz da hanımlardan söz etseniz. Mesela dizilerde hep hanımların entrikaları var. ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ dizisinde Carolin, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ dizisinde Mukaddes hanım, ‘Muhteşem Yüzyıl’da Hürrem, Mahidevran ve Valide Sultan. Kendinize iyi davranın.”

(Davranacağım, davranacağım da, aklıma sıkı bir entrika gelmiyor. Yoksa dizilerden filmlerden yola çıkıp katilleri tecavüzcüleri falan sayardım sana...)

- “Hani doğayı bir daha gözden geçirsek! Kazları, ördekleri, eşekleri, atları, bülbülleri, kargaları, yunusları, balıkları.... danaları, inekleri ve boğaları! Özet, bütün aşk ve sex yaşayanları! Özgürlüğü biz yanlış yorumladık. Her şey gibi kadın erkek ilişkisinin de suyunu çıkardık. Şimdi hikâye peşindeyiz, yaşayacaklarımız kolay ulaşılacak şeyler olmasın, yani hikâyesi olsun. Zamanında macera peşindeydin ne oldu?”

(Kim? Bana mı diyor? Sen beni anlamışsın da, yanlış anlamışsın!)

- “Oyuna devam, biz hiç yorulmadık, biz hiç kaybetmedik desem yalan... Oyuna devam çünkü biz hiç vazgeçmedik...”

(Süpersin. Vazgeçmedik ama kabullendik!)

Yazının devamı...

Yorgun yorumlar...

Bütün beklentilerden uzak, “yorgun ilişki” üzerine ben yazacaklarımı yazdım.

Şimdi sıra sizde...

Kiminiz yorgun, kiminizde de libido hâlâ tavanda!

Ben...

Araftayım.

Ama hâlâ size laf yetiştirebilirim.



-“Bi şey beklemeyin, günlük yaşayın. Gelen gelir, giden gider, 35 yaşından sonra da ne ilişkisi bekliyorsunuz? Herkes genelde evli oluyor, ağaç kavuklarına isim yazmayı mı hâlâ hayal ediyorsunuz!!! Kendinize dürüst olun!”

(Ne 35’i??? 35 olsa iyi! Çoğumuz 40’ından sonra bekliyoruz. Ama ağaç kavuklarından vazgeçeli çok oldu! Yorgun ilişkiye geçiş yaptık.)

-“Baharı bekleyen kumrulardan birisi yorulmamış birisi de yorulmuşsa diğerini de yorana kadar durmak yok, yola devam diyeceksiniz; aksi halde arıza çıkar.”

(Biz arızalı malları tamire vermiyoruz artık! Atıyoruz! Yenisini alıyoruz. Ama artık ucuz mal almak yok!)

-“Yaşamları inkârdan, kelime oyunlarından, bencillikten, hayattan maksimum keyif ve tat için “her şeyi yaparım” felsefesinden ibaret olan tek canlı KADINLARDIR. Herkes tarafından sevilme hastalığına tutulmuş, sürekli ilgi ve ego peşinde koşan, güzellikten başka bir şey düşünmeyen hatta bir erkeği elde etmek ve kontrol altına alıp anne olmaktan başka hiç (...)”

(İnanın ben kesmedim, uzun olduğu için yarım kalmış herhalde. Ama niyetini anladık. Kadınlara saydırıyor ama saydırdıklarında kötü bir şey görmedim ben! Arsız değil, hırsız değil; güzellik, zevk peşinde koşmanın ne kötülüğü var?)

-“Dilek Önder Bacı. 3 Mayıs tarihli ‘1 saniye lütfen’ başlıklı yazınızda ‘yazarım ha’ dediniz. Ara sıra olsa da siyaset yazmanızı bekliyoruz. Bizi sevindirin. Selamlar olsun, sağlık ve esenlikler dilerim.”

(Seni mi kıracağım! Yazayım: ‘Siyaset çok sıkıcı, yalancı, herkesin anladığı, bildiği bir konu. Değil mi?)

-“Dilek Hanım cemaat ve tarikatlara göre, kadının ayakkabı topuğundan çıkan ses erkekleri tahrik ediyormuş ve bu yüzden kadınlar günaha giriyorlarmış. Bir de bu konuyu işleseniz, köşenizde diyorum.”

(Tamam sen işlemiş oldun işte! Daha ne diyebiliriz ki! Zaten birilerinin istediği de ‘bu konular tartışılsın ve alışılsın’ değil mi? Yeter bence!)

-“Ne güzel; sorun yok, sorumluluk yok. İnsanlar mutlu olur zannediyon. Zanda HAK’tan bir şey yoktur. HAK yoksa mutluluk asla yoktur. Senin bu anlattıklarının insanla hatta hayvanla bile ilgisi yok.Takipteyim.”

(Biraz daha okursan anlattıklarımın hayatın, insanın ve hayvanın ta kendisi olduğunu anlayacaksın. Takipte kal!)

-“64 yaşımdayım şükür henüz bir sorun yok. Arada on yıllık bakımı yaptırın faydası vardır.”

(On yıllık bakım derken? Kendine mi, partnerine mi?)

-“Ihhh ıhhh... Bu da değil. Çok iyi niyetlisin:) Bir de illa adı ‘İlişki’ olacak değil mi ? Yenilgiyi, boş vermişliği ya da beklentisizliği bir kenara bıraksak artık. ‘İlişki’ diye bir şey olmadığını kabullensek daha kolay olacak sanırım...”

(O halde istersen ilişkinin adını değil, ilişki kelimesini değiştirsek! Ne fark eder ki? Bir şeyler yaşamayacak mısın?)

-“İçinde yeter ki aşk, sevgi ve sevişmek olsun da 2011’in de neşesi yerine gelsin.”

(Süpersin! Sen de olmasan, şu yorgun bahar günlerinde kendimizi bırakıverecektik. Teşekkürler...)

Yazının devamı...

Yorgunum arkadaş, yorgunum!

Nasıl olabilir?

“Yorgun İlişki” nasıl olabilir?

Nasıl başlayacağını az çok biliyoruz da nasıl ilerler, bunun hakkında pek fikrimiz yok.

Çünkü tek tük başlayan var da, henüz ilerleyen yok.

İsterseniz önce bilmeyenler için nasıl başladığından bahsedeyim.

Arıza ilişkilerden yorulmuş kadın ve erkek birbirinden hoşlandığında...

Hiçbir beklentileri olmadan birlikte olmaya karar verirler...

Bunun da adı, “Yorgun İlişki”dir.

Bir dakika!

Pardon ya... Hiçbir beklentileri olmadan diye yazdım ya, oraya pardon. Sadece bir tek beklenti var, o da şu:

“Saygı.”

Herkes herkesin tüm abukluklarına saygı duyacak!

Daha doğrusu önceki o arıza ilişkilerinde katlanamadıkları her şeye...

Hiçbiriyle uğraşılmayacak.

Neler yapılacak veya yapılmayacak?

Mesela...

Telefonlar, mail’ler kontrol edilmeyecek.

Onun her hareketi izlenmeyecek.

Her sözü yorumlanmayacak.

Planlar yapılmayacak.

Onun beyanı esas kabul edilecek.

Özetle böyle.

Ama bütün bunlar, “gittir git, ne b.k yersen ye” ruh haliyle yapılmayacak.

Zaten bunları yapmak için ne haliniz var ne de artık böyle bir ilişki istiyorsunuz...

Huzur arıyorsunuz, huzur!

İşte eğer bu durumdaysanız “yorgun” bir ilişkiye hazırsınız demektir.

Amaaa...

Hadi böyle başladınız diyelim.

Eee?

Sonra ne olacak?

Bir şeyler eksik gibi...

İnsanın aklına bazı sorular takılıyor.

Aşk...

Tutku...

Onlara ne olacak?

Ayrıca;

Bu mantıklı bir ilişki mi? Yani işin içinde biraz hesap kitap mı var?

Ben size bunların cevabını veririm.

Başlayayım mı?

Aşk ve tutku konusunda bir endişeniz olmasın. Bir insan bir insanla kavga etmeden, hırs yapmadan da âşık olabilir. Hatta gerçek aşk budur. E, dolayısıyla tutku da olur. (Birkaç sene!)

Hayır, bunun mantıkla, hesap kitapla alakası yoktur, olgunlukla ilgisi vardır. Soğuk bir ilişki olmaz yani...

Ha, olur-olmaz, gider-gitmez, fark etmez.

Niye biliyor musunuz?

Çünkü o zaman kötü ayrılınmaz.

Kötü ayrınılmayan bir ilişki de sizi yıpratmaz.

Yıpratmayan ilişkiler de, sizin bonusunuz olur. Hayatınız boyunca onu “iyi ki yapmışım, iyi ki yaşamışım” diye gülerek hatırlarsınız.

Zaten başka ne hatırlanıyor ki!

Amaaa...

Tek bir riskiniz var.

O da:

Karşınızdakinin henüz yorulmamış olması...

Yazının devamı...

Yorgun ilişki nedir ne değildir?

Kaç gündür, artık “yorgun” ilişkilerin başlayacağını yazıp duruyorum.

Bir dönemin kapandığını yenisinin başladığını falan...

Siz de fikirlerinizi yazıyorsunuz...

(Ki onlara da sıra gelecek!)

Da...

Bazı yanlış anlaşılmalar olduğunu görüyorum.

Bu yüzden

konuyu biraz açalım...

“Yorgun ilişki” nedir, ne değildir?

Ne olmadığından başlayayım:

“Bu bir strateji değil.” Hem de kesinlikle değil.

Peki ne?

Bu bir durum!

Nasıl bir durum?

Geçenlerde gelen bir mail’i örnek göstererek anlatmaya çalışayım:

- “Ne garip, artık ‘yenik ilişki’ yaşayacağıma bile inancım yok... Yeni yetme dana, süt danası, feleğin çemberini kırk kez tavaf edip ordinaryüs olmuş dana, normal görünümlü gizli dana... Bir şekilde hepsiyle tanışıklığım oldu zaman içinde. Kimiyle sadece yemek yendi, kahve içildi, kimiyle daha kapsamlı durumlar... Sorgulamaya başladığımda farklı yöntemler denedim. Yenik de olsa ilişki olsun, iki günlük ‘bir şey’ olmasın diye... Kimine ‘kalbimi’ ilk haftadan verdim beni çok gelenekçi sanmasın diye, ikinci gün kayıplara karıştı. Kimine ‘Yooo, bu sefer oyunu kuralına göre oynayacağım beni kandıramayacaksınız‘ dedim, ‘kalbimi’ vermeyeceğimi alenen belli ettim, bir hafta sonra dana şansını denemekten vazgeçti; ‘Amaan pek sığ düşünüyorsun güzelim, böyle olmaz, ben her şeyi paylaşmadığım şeye ilişki demem’ dedi gitti (Nedense ‘kalbini’ vermezsen o ilişkinin yüzde 90’ı eksik oluyor ben de bunu anlamadım; diğer tüm özelliklerin anca yüzde 10’a denk geliyor).

Başkası geldi, hani çok bilmiş kadın dergilerinde yazarlar ya ‘erkekler çok kıskanç, boğucu kadınları sevmezler, kaçarlar’ diye, bu seferkinin nereye gittiğini, kiminle ne yaptığını, evine kaçta vardığını sormadım bile, ‘Önemli olan sana güvenmem, istediğim kadar sorgulayayım, içinde varsa zaten yaparsın’ dedim, yine olmadı. Neden mi? Bana dönüp ‘Ama sen beni hiç kıskanmıyorsun, kendimi gözünde değersiz hissediyorum, bu iş olmaz’ dedi. ‘Tamam’ dedim, sonrakinin işe kaçta gittiğini, telefonunun kaç kere çaldığını, her şeyini sorguladım, o da ‘boğuldu’ gitti...

İşin özü, ben artık çok yoruldum, mantıksızlıkları yorumlamaya çalışmaktan sıkıldım.”



İşte bu!

Durum bu!

Yukarıdakilerden hepsini ya da birkaçını deneyen ve sonunda gerçekten yorgun olan herkesin durumu...

Yani artık bir plan yapılmayacak!

Zaten artık yapılacak plan da kalmadı...

İşte bu yüzden “Yorgun İlişki” stratejik bir durum değil.

Şu:

Olur a, hâlâ hoşlandığınız biri varsa...

Ya da onca yorgunluğa rağmen karşınıza biri çıkarsa...

Artık nasıl yaşanacağıyla ilgili...

İsterseniz biraz da, bu yeni modelin, neler getireceğinden, neler götürebileceğinden bahsedelim...

Mi?

Yazının devamı...

Yeni ilişki üzerine...

Yeni ya da yenik...

Yok, yok... Gelin biz buna “Yorgun” diyelim...

Daha iyi oturuyor.

Yeni dönem ilişkilerin adı “Yorgun İlişki” olsun.

Geçen gün biraz tarif etmeye çalıştım ama sanırım yeterli olmadı. Tabii ben de tam bilmiyorum; zamanla göreceğiz.

Yeni, “Yorgun” ilişkiyi kimi beğendi, kimi beğenmedi, kimi de yeterli görmedi.

Ama bakın, buradan bir kez daha söylüyorum; bir süre bu yaşanacak.

Sıra bunda!

Önce, okumayanlar için “Yorgun İlişki”yi özetleyeyim.

Demiştim ki, herkes abuk sabuk aşklardan o kadar yoruldu ki, o kadar bıktı ki, işin ucunu bıraktı. Sevgililerini de, hatta aşkı da bıraktı...

Hepsinden vazgeçtik...

Artık o dönem kapandı.

Tek tük var tabii ama onlar da derdini anlatacak birini bile bulamaz haldeler.

Ne diyecek ki?

“Biliyor musun, aldatıldım. Çok kötüyüm.”

Kimse “vah vah!” bile demez!

En fazla, o da mecburen,

“Hııı... Geçmiş olsun! Eee?” der.

Ya da düşünsene, arkadaşın dert yanıyor:

“Arıyorum, açmıyor. Sinir oldum.”

“Ararım dedi, aramadı.”

“Biliyorum evli ama ondan vazgeçemiyorum.”

“Hayatında başkaları da var ama ona ‘hayır’ diyemiyorum.”

“Daha ne istiyor, anlayamıyorum!”

Böyle yüzlerce dertli laf!

Söylesene artık kim dinler bunları???

Kim şaşırır, kim dertlenir?

Kimse!

Geçiniz...

Danalar da aynı durumda...

“Abi, çakıştılar yine! Hangisini ekeceğim?”

“Hepsi birbirini biliyor lan! Ben de sıraya sokuyorum!!!”

“Bir daha mı geleceğim dünyaya? Ne ka sevişme, o ka hayat!”

“Bu akşam hangisiyle çıksam acaba?”

“Yok abi! Boğuyor beni!”

“Bütün kadınlar para peşinde!”

Peki bu laflardan ve durumlardan hangisiyle, kim ilgileniyor?

Kimse!

Ben de dedim ki, diyorum ki:

“Tamam aşktan, meşkten vazgeçtik de... Son bir şansa da yer açtık galiba.”

Hikâyesi olan aşklara...

Pardon!

Hikâyesi olan ilişkilere...

İçinde aşk olur, olmaz; onu ben bilemem.

Zira hikâyeyi aşka tercih edenler olabilir!

Yani ne olursa olsun; bir bakış, bir öpüş, bir yatış, bir kalkış... Yanında bir de hikâyesi olacak!

Onu taçlandıracak bir hikâye...

Şimdi hâlâ dana kalanlar diyecekler ki;

“Len şimdi de hikâye peşine mi düşecez?”

Düşme, dahil ol!

Bir hikâyeye dahil ol. Yoksa bil ki, senin de sonun yok!

Ama olayın bir de yenik ya da yorgun kısmı var.

Yorgun ilişkiler dedik ya...

Yani kafadan 1-0 yenik başlıyorsun.

Yeniksin ama barışıksın da!

Yeniksin çünkü;

Hiçbir beklentin yok!

Kadınlar Pretty Woman’cılıktan vazgeçmiş...

Erkekler üzerlerindeki doğruluk baskısından kurtulmuş...

Bir sürü şeyden vazgeçmişsin ama vazgeçtiğin için rahatlamışsın da...

Kabullenmişsin yani...

Adamların prens olmadıklarını...

Kadınların hem prenses hem anne hem de aynı anda vamp olmadıklarını...

Herkesin saygı duyulması gereken birer insan olduğunu kabullenmişsin!

Yorgunsun çünkü bunu kabullenene kadar çok ama çok yıpranmışsın.

Bunu anlatmıştım.

Bence iyi!

Şimdiye kadarkilerden daha iyi!

Yazının devamı...

Anneni anımsıyor hatta anlıyorsan...

Her kadın bir gün annesine benzeyecektir!

Kaçınılmaz son!

Evet, hem de bir anda!

Öyle bir hareket yapacak veya öyle bir söz söyleyecek ki, buna kendisi bile şaşıracak. Hatta sadece kendisi şaşıracak.

Bir an duracak ve diyecek ki,

“Nasıl ya?? Bu annemin tavrı!”

Ya hoşuna gidecek ve gülümseyecek ya da “Yok canım!” diyerek geçiştirecek. Bunun bir tesadüf olduğunu ve bir daha tekrarlanmayacağını sanacak.

Ama olaylar hiç de beklediği gibi gelişmeyecek.

Gün geçtikçe ona daha fazla benzemeye başlayacak...

Ve hatta bir gün gelecek “annesini daha sık anımsayıp hatta anlamaya” başlayacak.

Peki bu durum hoşuna gidecek mi?

İlk başlarda, “Hayır” bundan pek hoşlanmayacak. Ama sonra sonra, alıştıkça ve kabullendikçe sevmeye başlayabilir.

Aşama aşama...

Geçenlerde bir yerde okumuştum; kadınlar 32’sinde annesine benziyormuş.

Okuduğum araştırmaya göre kadınlar bu yaştan sonra (32) annelerinin sıkça sarf ettiği sözleri dilinden düşürmüyormuş.

Ayrıca endişelenme, dizi izleme, alışveriş ve inatçılık gibi konularda da onların izinden gidiyormuş.

Evet 30’larında ağzından onun sözlerinin çıkmasıyla başlar her şey.

Dedim ya, bir anda çıkar:

“Oğlum, gözlerin bozulacak, televizyona yapışma!”

“Herkes kendi dağıntısını toplasa, ona razıyım ben!”

İşi gırgıra alırsan peşinden eklersin:

“Atacam kendimi şu balkondan aşağı!”

40’larında sözlerin yanına hareketlerin, alışkanlıkların eklenir.

Bir utanmazlık gelir üzerine...

Sıkı pazarlıklar yapmaya, tezgâhtarlarla, garsonlarla atışmaya başlarsın.

Mağazaya girip önce biraz da küçümseyerek etrafa bakarsın. Gözüne kestirdiğin bir şey varsa,

“Kaça bu?” diye sorarsın.

“Pardon, bunun fiyatı nedir acaba?” değil, “Kaça bu?”

“Hııı... Yeri de öyle çok iyi değil. Niye böyle pahalı?“

Oysa bir zamanlar annen bunları söylediği zaman,

“Yahu, niyeyse niye! İstemiyorsan alma!” derdin değil mi? “Ya, anne hadi yürü çıkalım” diyerekten.

Biraz da utanaraktan...

Yaaa...

Daha duurrr...

10 sene sonra falan o mağazadan çıkarken,

“Tıh! Yok canım, burada uyduruk şeyler var” diyeceksin. Üstelik herkes duyacak.

Hani annen böyle yaptığında,

“Anne! Yavaş, herkes duyuyor, ayıp” diyordun da, o da sana, “Aman duymazlar” derdi ya, tıpkı onun gibi...

Yapacaksın, yapacaksın...

Zaten artık reçel falan da yapmaya başlamışsındır. Bu, yenilginin başlangıcıdır. Açar telefonu sorarsın,

“Anne, sen çilek reçelini nasıl yapıyordun?”

“Çilekleri şekeri koy, kaynasın, olur o kızım.”

“Anne ne kadar su, ne kadar kaynayacak, doğru düzgün anlatsana...”

“Ne biliiim kızım, göz kararı işte!“

Göz kararıymış!

Hangi karar? Ne kararı?

40’ların sonu daha korkunçtur.

Çünkü artık teknolojiden sıkılmaya başlamışsındır. Yenilikleri anlamak, onlarla uğraşmak istemezsin.

O şimdi bir türlü cep telefonuna alışamadı ya...

“Ben kimbilir nelere alışamayacağım, beceremeyeceğim?” diye kara kara düşünmeye başlarsın.

Bi gayret Facebook, Twitter’a takılmaya çalışırsın. Artık becerebildiğin kadar!

Hani sen ikide bir, her yaptığına “Ay anneee...” diye bağırırdın ya, şimdi de sana aynı şekilde hitaplar başlamıştır.

Yani artık o kıvama gelmişsindir.

Anneni daha sık anımsamaya hatta onu anlamaya başlamışsındır:

Ona hak vermeye.

Daha da önemlisi:

Onu eskisinden daha çok sevmeye...

Yazının devamı...

2011 model ilişki modeli

Yok!

Kimsenin sevgilisi yok!

Varsa da, tek tük!

Çünkü herkes yorgun...

Herkes bıkkın...

İlişki savaşından çıkmış gibi...

Gibisi fazla, tam bir savaş sonrası bitkinliğinde...

Yasak ilişkiler kabak tadı verdi... Ya bitti bitecek ya da tamamlandı...

Arıza ilişkiler kurtarılamadı. Kurtaran kalmadı.

Çıkar ilişkileri ayyuka çıktı.

Çok çaba harcandı...

Çok mücadele edildi...

Çok ağlandı...

Çok isyan edildi...

Çok ezilindi...

Çok sevişildi...

Ama nihayet hepsi bitti.

Zaten artık hiçbirinin gideceği yer kalmamıştı ki!

Sanki büyük bir patlama oldu; orada büyük bir arbede yaşandı. Her duygu yağmalandı, kimse kimsenin gözyaşına bakmadı, kim kimi bulduysa onu... Üstelik kim haklı kim haksız o bile belli değildi.

Bütün arıza aşklar dibe vurdu.

İşte orada; dipte yani...

Hesaplaşmalar tamamlandı...

Suçlular yargılandı...

Kimi cezasını çekti, kimi affedildi...

Kadınlar hırpalanmaktan, kaybetmekten bıktı, erkekler sevişmeye, kadına doydular.

Nihayet!

Normale mi dönüyoruz, ne?

İşin tuhaf tarafı şimdilerde kimsenin ilişki aradığı da yok!

Biraz umut kaybolmuş gibi...

Yeni bir aşk mı?

Bilmem ki!

Kimse istiyor mu, bilemem...

Sanki herkes, “Olursa olur, olmazsa çay demleriz” havasında...

Ha, ‘Hikâyesi olan’ bir aşk olursa...

Evet, bak işte o olabilir.

Mesela nasıl bir hikâye?

Ben bir yerden yakaladım galiba...

Yeni ilişkilerin ipucunu yakaladım.

Çekiyorum, geliyor.

Önümüzdeki birkaç yıl bunu deneyeceğiz galiba...

2011 ilişki modeli...

Nasıl anlatsam? Önce ona bir isim vereyim; belki o zaman anlatması daha kolay olur.

“Yenik İlişkiler”

Yani kafadan 1-0 yenik başlıyorsun.

Yeniksin ama barışıksın da!

Yeniksin çünkü:

Hiçbir beklentin yok!

Kadınlar Pretty Woman’cılıktan vazgeçmiş...

Erkekler üzerlerindeki doğruluk baskısından kurtulmuş...

Bir sürü şeyden vazgeçmişsin ama vazgeçtiğin için rahatlamışsın da...

Kabullenmişsin yani...

Tıpkı, Behzat Ç’de savcının;

“Mutsuz olalım. Ben seninle mutsuzluğa da razıyım” demesi gibi...

Tıpkı House’da, Cuddy’nin;

“İyi olmaya çalışma, seni böyle seviyorum” demesi gibi...

Tıpkı bir arkadaşımın hoşlandığı kadın için;

“Onunla hemen sevişmeyi düşünmüyorum. Biraz uzasın” demesi gibi...

Nasıl?

Fena değil, hı?

Biraz hüzünlü tabii...

Sakin de...

Olsun.

En azından bir hikâyesi var.

Ayrıca aşk aştır.

Denemeye değer. Bakalım bu modelde neler olacak?

Hadi, hayırlı olsun!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.