Anneni anımsıyor hatta anlıyorsan...
.
Her kadın bir gün annesine benzeyecektir!
Kaçınılmaz son!
Evet, hem de bir anda!
Öyle bir hareket yapacak veya öyle bir söz söyleyecek ki, buna kendisi bile şaşıracak. Hatta sadece kendisi şaşıracak.
Bir an duracak ve diyecek ki,
“Nasıl ya?? Bu annemin tavrı!”
Ya hoşuna gidecek ve gülümseyecek ya da “Yok canım!” diyerek geçiştirecek. Bunun bir tesadüf olduğunu ve bir daha tekrarlanmayacağını sanacak.
Ama olaylar hiç de beklediği gibi gelişmeyecek.
Gün geçtikçe ona daha fazla benzemeye başlayacak...
Ve hatta bir gün gelecek “annesini daha sık anımsayıp hatta anlamaya” başlayacak.
Peki bu durum hoşuna gidecek mi?
İlk başlarda, “Hayır” bundan pek hoşlanmayacak. Ama sonra sonra, alıştıkça ve kabullendikçe sevmeye başlayabilir.
Aşama aşama...
Geçenlerde bir yerde okumuştum; kadınlar 32’sinde annesine benziyormuş.
Okuduğum araştırmaya göre kadınlar bu yaştan sonra (32) annelerinin sıkça sarf ettiği sözleri dilinden düşürmüyormuş.
Ayrıca endişelenme, dizi izleme, alışveriş ve inatçılık gibi konularda da onların izinden gidiyormuş.
Evet 30’larında ağzından onun sözlerinin çıkmasıyla başlar her şey.
Dedim ya, bir anda çıkar:
“Oğlum, gözlerin bozulacak, televizyona yapışma!”
“Herkes kendi dağıntısını toplasa, ona razıyım ben!”
İşi gırgıra alırsan peşinden eklersin:
“Atacam kendimi şu balkondan aşağı!”
40’larında sözlerin yanına hareketlerin, alışkanlıkların eklenir.
Bir utanmazlık gelir üzerine...
Sıkı pazarlıklar yapmaya, tezgâhtarlarla, garsonlarla atışmaya başlarsın.
Mağazaya girip önce biraz da küçümseyerek etrafa bakarsın. Gözüne kestirdiğin bir şey varsa,
“Kaça bu?” diye sorarsın.
“Pardon, bunun fiyatı nedir acaba?” değil, “Kaça bu?”
“Hııı... Yeri de öyle çok iyi değil. Niye böyle pahalı?“
Oysa bir zamanlar annen bunları söylediği zaman,
“Yahu, niyeyse niye! İstemiyorsan alma!” derdin değil mi? “Ya, anne hadi yürü çıkalım” diyerekten.
Biraz da utanaraktan...
Yaaa...
Daha duurrr...
10 sene sonra falan o mağazadan çıkarken,
“Tıh! Yok canım, burada uyduruk şeyler var” diyeceksin. Üstelik herkes duyacak.
Hani annen böyle yaptığında,
“Anne! Yavaş, herkes duyuyor, ayıp” diyordun da, o da sana, “Aman duymazlar” derdi ya, tıpkı onun gibi...
Yapacaksın, yapacaksın...
Zaten artık reçel falan da yapmaya başlamışsındır. Bu, yenilginin başlangıcıdır. Açar telefonu sorarsın,
“Anne, sen çilek reçelini nasıl yapıyordun?”
“Çilekleri şekeri koy, kaynasın, olur o kızım.”
“Anne ne kadar su, ne kadar kaynayacak, doğru düzgün anlatsana...”
“Ne biliiim kızım, göz kararı işte!“
Göz kararıymış!
Hangi karar? Ne kararı?
40’ların sonu daha korkunçtur.
Çünkü artık teknolojiden sıkılmaya başlamışsındır. Yenilikleri anlamak, onlarla uğraşmak istemezsin.
O şimdi bir türlü cep telefonuna alışamadı ya...
“Ben kimbilir nelere alışamayacağım, beceremeyeceğim?” diye kara kara düşünmeye başlarsın.
Bi gayret Facebook, Twitter’a takılmaya çalışırsın. Artık becerebildiğin kadar!
Hani sen ikide bir, her yaptığına “Ay anneee...” diye bağırırdın ya, şimdi de sana aynı şekilde hitaplar başlamıştır.
Yani artık o kıvama gelmişsindir.
Anneni daha sık anımsamaya hatta onu anlamaya başlamışsındır:
Ona hak vermeye.
Daha da önemlisi:
Onu eskisinden daha çok sevmeye...