Şampiy10
Magazin
Gündem

Minimalist ruhlar...

Bazıları kolay söyler.

İlanı aşktan söz ediyoruz.

“Seni seviyorum” deyiverir.

Hatta belki daha ileri gider, “sen benim her şeyimsin” gibilerinden...

Bir çırpıda...

Hemen, hem de herkese...

Üstelik aynı anda!

Hem de bizim yatağımızda! Heh hee...

Yatak kısmı şaka ama gerçekten de bazıları için ilanı aşk kolaydır.

Biz de, genellikle onları küçümseriz.

Küçümsemekle de kalmaz, aşağılarız.

Sanki kötü bir şey söylüyor!

Sanki anana babana küfrediyor!

Ne diyor?

“Seni seviyorum“ diyor.

Yook! Hayır, diyemez!

Dememeli...

Çünkü o ağır bir sözdür!

Nesi ağırsa?

Çünkü o herkese söylenmez!

Niye?

Çünkü herkes sevilmez!

Niye sevilmesin kardeşim?

Herkesten nefret edilebilir ama herkes sevilemez!

Sevmekten kastettiğim, öyle doğayı, hayatı, bütün insanları gibi ulvi değerler falan değil ha!

Bildiğin aşktan bahsediyorum.

Bir kadını, bir erkeği sevmekten...

Evet.

Bir insanın üç kişiden nefret etme hakkı vardır ama üç kişiyi sevme hakkı yoktur!

Ne tuhaf değil mi?

Sizce ortada yanlış bir şeyler yok mu?

Ama yanlış anlaşılmasın, “Herkes herkesi sevsin, sevişsin, ne var bunda?” demiyorum.

Herkes herkesi sevsin de, her sevdiğiyle sevişmesin!

En azından şimdilik!

Heh heee...

Medeniyet, kiminle sevişmen gerektiğini bilmekte!

Onu da sonra anlatırım.

Zaten konuyu yine dağıttım...

Bazıları için ilanı aşk kolaydır diye yazdım ya...

Hani, “onları aşağılarız” falan diye...

Pekii...

Kolay olan basit, basit olan kalitesiz midir?

Ki, onları sevmeyiz?

Hemen cevap vereyim.

Yooo...

Ne alakası var?

Hayatta minimalizm diye bir akım var.

Sade, az, kolay ve basit...

Kaliteli veya kalitesiz olması ise bu doneleri nasıl kullandığına bakar!

Malzemeye bakar!

Uyumlu ve işlevsel olması gerekir.

Zevkli olmalı...

İşte o zaman da çok tatlı olur.

Çoook...

Minimalist ruha sahip olanlar da vardır.

Hayatları, ilişkileri minimalisttir.

Uzun, kısa, kolay, zor değil; minimalist!

O ruhların da, kaliteli veya kalitesiz oluşu aynı şartlara bağlıdır.

O halde, üç kişiye beş kişiye “seni seviyorum” demelerinin ne zararı var ki?

Amaa...

Bazıları için çok zordur.

İlanı aşk, neredeyse imkânsızdır.

Ölçecek, biçecek, aradan bilmem ne kadar zaman geçecek, onu sınayacak, o bütün ödevlerini yapmış olacak falan filan...

Bütün bunlardan geçerse, o da lütfedip, “seni seviyorum” diyecek!

Bahşedecek!

Bütün şifrelerden atlayıp üniversiteye girmek bile daha kolay yani!

O kadar emeğe, tıp fakültesini bile bitirirsin, üzerine genetik okursun! Hiç olmazsa kendine, insanlığa hayrın olur!

Zaten neden insanlar genellikle bir kere sevmenin; bir kişiye, sadece bir kişiye, “seni seviyorum” demenin daha yüce olduğu kanısındadır ki?

Düşünsene koskoca hayatında sadece 1 kişi!

Bunun nesi yüce?

Cehenneme gidersin!

Ya ben aslında bütün bunları değil, “ilanı aşk için 97 gün bekleyin“ diye bir araştırmayı yazacaktım.

“Niye 97 gün?” diye...

Niye ki?

Yazının devamı...

Erkek fobisi

Kızın, erkek fobisi varmış!

Heh heh hee...

En yararlı fobi!

İngiltere’de yaşayan 26 yaşındaki Emily Day adlı kız ne böcekten, ne karanlıktan ne de yüksekten korkuyormuş.

Neden korkuyormuş?

Hayatında en korktuğu şey erkeklermiş!

E, akıllı kızmış!

Yani şöyle bir düşünürsek, böcekten kokmanın ne âlemi var? Bir böcek sana ne yapabilir ki?

Ya da karanlık...

Korksan bile korkutmaktan başka sana ne zararı var?

Kız, erkeklerden korkuyormuş...

Nereden zarar geleceğini biliyor demek ki!!!

Ne yapıyor acaba?

Yani erkek görünce...

Okuyayım bakiim...

l“Emily Day, bu büyük korkusunun nasıl başladığını hatırlamadığını ama tüm hayatını kaplayıp kararttığını söylemiş.”

O aslında aydınlanmış da farkında değil!

Heh heee...

Emily demiş ki:

l “Yakışıklı erkeklerin fotoğraflarını gördüğümde onları çok beğeniyorum ama o erkekle yüz yüze geldiğimde ya da aynı mekânda bulunduğum anda çok büyük korku yaşıyorum.”

Demek ki, bazı yerlerde yakışıklı erkekler varmış!

Üstelik onlarla yüz yüze gelinip aynı mekânlarda bulunuluyormuş!

Kız burada yaşasa, fobi mobi kalmayacak!

Ben de görsem yakışıklı bir erkek, korkarım yani!

Alışmamışız!

Heh hee...

Kiminde yok, kiminde var, kıymetini bilmiyor!

Bir de mesela hem yakışıklı hem de akıllıymış!

Yok canım, korkudan kaçarım herhalde!

Biri benimle oyun mu oynuyor, beni kasete mi çekecekler nedir diye!!!

Uzmanlar, erkek fobisinin oluşmasında genellikle taciz ya da kötü bir anının etken olduğunu ama Emily’nin durumunun farklı olduğunu söylüyorlarmış.

Farklı olduğu kesin!

Niye mi?

Hayır, erkek fobisi olduğundan değil.

Bakın ne demiş:

l “Şu ana kadar hiçbir erkek bana kötü birşey yapmadı ama erkeklerden ölecek kadar korkuyorum.”

E, biz bu noktaya ne badireler atlatarak geldik!

Yalanlar, dolanlar, aldatılmalar, dayaklar, öldürülmeler...

Tacizler, tecavüzler...

Mobbingler, aşağılanmalar, aptal yerine konulmalar...

Suistimaller...

Biz en erken 40’ında bu duruma geldik..

Fobi oluştu hepimizde...

Yalan mı?

Oluşmadı mı?

Bir adam mı asılıyor?

Hem de düzgün mesela...

Aklımıza ilk ne geliyor?

“Nasıl yani?”

“Yok canım, bir faulü vardır mutlaka!”

“Gey mey olmasın!”

E, bu normal mi?

Değil.

Fobi işte!

Bizde de var!

Ne abartıyor ki!

Yazının devamı...

İmza atmadan önce...

Bunu da yazmadan geçmeyeyim.

Niye biliyor musunuz? Bir araştırma okudum, “Bunları sormadan sakın imza atmayın“ diye...

Hem de psikolog veya sosyologlar değil, listeyi avukatlar yapmış.

Evlilik öncesi çiftlerin birbirlerine sormaları gereken soruları hazırlamışlar.

Sanki herkes gerçek cevapları verirmiş gibi...

Alın size o sorular ve bence onlara

verilecek gerçek cevaplar...



-Ailenle nasıl bir ilişkin var?

(Şu kadarını söyleyeyim, kendi ailem bana yeter!)

-Ailende hiç büyük bir küslük ya da dağılma yaşandı mı?

(Yaşansa ne olacak? Benimle evlenmeyecek misin?)

-Mal varlığın ne kadar?

(Sana ne?)

-Bu malların paylaşımı konusunda ne düşünüyorsun?

(Hepsi benim olsun istiyorum.)

-Para biriktirme konusunda aynı fikirlere mi sahibiz?

(Sanmıyorum. Ama sen aynı fikirde olduğumuzu düşünebilirsin.)

-Çocuk istiyor muyuz?

Kaç adet?

(Benimle doktor gibi

konuşma!)

-Çocuklarımızı nasıl yetiştirmek istiyoruz? Hangi değerlerin onlara da geçmesini istiyoruz?

(Hırsız olarak yetiştirelim! Ne biçim soru bu ya???)

-Devlet okulunu mu tercih edeceğiz, özel okulu mu?

(Devlet okuluna gönderelim, artan parayla ben ayakkabı alırım! Soru mu bu? Paramız varsa yollarız özele... Ayrıca BAĞIRMA!)

-ÖNCE SEN BAĞIRDIN!

-İYİ TAMAM DEVAM ET.

-Kariyer planlarımız uyumlu mu?

(Uyumlu olsa ne yazar? Bakalım hangimiz erişebileceğiz?)

-Çocuk sahibi olduğumuzda işi bırakacak mıyız?

(İkimiz birden mi? Oldu!)

-Geleneksel çizgide bir aile mi kurmak istiyoruz?

(Yok, herkes kafasına göre takılsın! Hatta ben takılayım da, sen geleneksel kal!)

-Evin mali işlerini kim organize edecek?

(İdeal olanı senin getirdiğini benim harcamam, ama...)

-Evdeki sorumluluklar eşit olarak mı paylaşılacak?

(Onları da sen yaparsan:))

Sevinirim...)

-Aynı şeyleri mi seviyoruz?

(Evet. Şimdilik ikimiz de beni seviyoruz!!! Heh hee...)

-Rüya tatilden aynı şeyi mi anlıyoruz?

(Sanmam. Henüz bir erkeğin müzeden hoşlandığını duymadım. Genç bir erkeğin!)

-Futbol, çikolata, porno, ayakkabı, alışveriş gibi gizli bağımlılıkların var mı?

(Kaçını seçme hakkım var? Üçü tutuyor. Ama hangileri, söylemem.)

-Eski sevgiline karşı hâlâ bir şeyler hissediyor musun?

(Evet. Beni hiç unutmasınlar, hep akıllarında kalayım

istiyorum.)

-Çocuklarımızın hangi dine mensup olmasını istersin?

(Onu sen seçebilirsin.)



Soruları avukatlar hazırlarsa böyle olur işte!

Yani sorular doğru da, bunları sormadan öğreneceksin.

Yoksa...

Ben size bir şey söyleyeyim mi? Hiç fark etmez!

O sırada yani o soruları cevaplarken istediğin kadar idealist, yalaka ol fark etmez.

Önemli olan, birkaç yıl sonrası...

Değişirsin.

Ya da o değişir.

Tam olarak 6-7 yıl sonrası...

Bilemedin 10 yıl sonrası...

O da daha önce başka bir anlaşmazlık olmadığını farz edersek!

Diyelim ki, 25 yaşında evlendin. Hadi 30 diyelim...

40’ında da aynı mı olacaksın?

Gelişip değişmez misin?

Onun için önemli olan...

Aynı yolda değişip gelişmen.

Yazının devamı...

Tişörtüne göre...

Adamları tişörtüne göre kategorize etmek daha zor.

Onları gömlek, ayakkabı veya gözlüğünden tanımak daha kolay tabii...

Tişörtte dikkatli olmak lazım.

Belki birkaç hafta sonu takip etmek lazım.

O zamana kadar iş bitmezse tişörtten de güzel ipuçları elde edebilirsiniz.

Ben yardımcı olmaya çalışayım...

l Polo yaka düz renk tişört...

Yani çoğunluk! Onların ne olduklarından çok ne olmadıklarını yazabilirim. Mesela onlardan kesinlikle “ıssız adam” olmaz. Farklı huyları olsa da ruhları tekdüzedir.

Uzun kollusu...

Yani polo yaka düz renk tişörtün uzun kollusunu giyiyorsa, bak işte o adam farklıdır. Kısa kollusunu giyenle kıyaslayacak olursak, en önemli fark şudur: Onlardan “ıssız adam” çıkar. Sakin, cool ve yalnızdırlar. Ruhen yalnız! Hoşturlar ama... Severim!

l Kolsuz tişört...

Ya bekârdır ya da bekâr gibi yaşamaktadır. En azından kendisini öyle hissetmek istiyordur. Bencil olduğunu yazmama gerek var mı? Kendisini beğendiği için yanındaki kadının da fiziksel özellikleri onun için önemlidir. Hoş, beğenmeyenlerinki farklı sanki! Ama o daha çok önemser. Bu tişörtü kendine gerçekten yakıştıran çok az adam vardır. 100’ünden 1’i... Diğer 99’u tayt giyen koca kadınları anımsatır. Bence bu adamların tek iyi özelliği vardır: Zeki olmaları...

l Sıfır yaka tişört...

İyi insandır. Hep bir çaba içerisindedir. Biraz ilerlese, ilerleyebilse hâkÓ gömlek giyme potansiyeli vardır.

l Çizgili tişört...

Üfff... Nasıl anlatsam ki? Düşünün artık nasıl içim sıkıldı! Uzun uzun anlatmak yerine sadece, “Ben almam” desem... Yeter mi? Hayır, o kadar çoklar ki, kötü de yazmak istemiyorum. Bugün iyiliğim üzerimde, nedense!

l Mor tişört...

Hııı... Ama koyu, mat bir mor vardır ya, ondan giyecek. Hoş. Kendine güveni olan adamlardır. Hem kendine güveni vardır hem de iyi niyetlidir. Ama bu kötü bir şey yapmaz anlamına gelmesin! Yapar! Çok iyi fırsat değerlendirir.

l V yaka tişört...

Onu sona sakladım. Seviyorum ya... Ama kısa V olacak. V’si küçüldükçe adam büyür! Manevi anlamda yani!! Zevkli, neşeli her şeyden önce yaratıcı adamlardır. Kaliteden anlarlar. Birinin kendisini eğlendirmesini beklemez, kendini oyalar.



Gömleğinden, tişörtünden adamları anlamanıza yardımcı olmaya çalıştım.

Ama tabii asıl önemlisi onu çıkartınca nasıl oldukları...

Onu da siz bana anlatın artık!

Yazının devamı...

Şeyine göre değil, gömleğine göre...

Yaz geldi ya, gömlekleriyle salınmaya başladılar...

Baktım da, hepsi başka bir çeşit...

Çeşit çeşit!

Şekillisi şekilsizi...

Sonra dedim ki kendi kendime,

“Yahu bunların ne olduğu gömleğinden anlaşılır.”

Belli yani...

Başka türlü olamaz.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Adamın her stilden gömleği olabilir.”

Tam da bu yüzden ben de diyeceğim ki:

“Bir adamı hafta sonu giydiği gömlekten tanırsın.”

Anlarsın yani...

Ne mal olduğunu diyeceğim, ağır olacak! Ne tip olduğunu diyelim o zaman. Hafif olsun!

“O da farklı farklı olabilir” diyeceksiniz şimdi.

Yok.

Bunların çoğu giyim konusunda korkak ve tutucudur. Bir şeyi bellerler, hep ondan alırlar. Onun da dışına çıkmazlar.

Düz giyinene çizgili, gömlek giyene tişört giydirmen zordur.

Bu yüzden hafta sonu gömleklerinden daha isabetli sonuçlar alacağımız kesin.

Gömlek giymiyorsa mı?

Gömlek giymiyorsa tişört giyiyordur.

Onların işi kolay.

Biz önce gömleklilerden başlayalım...

Kareli Gömlek:

Ne uzar ne kısalır derler ya, işte onlar kareli gömlek giyerler. Maddi manevi vasat tiplerdir. İyi insan olabilirler tabii. Yetiyorsa alın. Gömleği değil, adamı...

Beyaz, mavi, pembe gömlek:

Yani hafta içi giydiğini hafta sonuna da sarkıtıyorsa, o adam tam anlamıyla sıkıcıdır. Sıkıcı ve tutucudur. Kendi saçma sapan kuralları vardır senin de onlara uymanı ister. Küçük dünyasında seni eritmeye çalışır.

Hâkî gömlek:

Hııı... Burada dur şimdi! Hâkî giydiyse ve bir de onu uydurduysa... Kollarını da hafif kıvırarak... Ben alırım onu! Heh hee... Hâkî giyen aşmıştır. Cıvık değildir bir kere. Olgun ama esprili bir dünyası vardır. ‘Şaka yapar, komiktir’ demiyorum bak! Esprili bir dünyadan bahsediyorum.

Kısa kollu gömlek:

En önemli özelliği cimri olmasıdır. Evet, cimridir. E, dolayısıyla bencildir. Tabii zevksiz ve kendi dünyasından başka dünyalara ilgisi yoktur. Ama istikrarlıdır. Yerse...

Yakası düğmeli gömlek:

Onlar karakter olarak, kareli gömlek giyenlerin bir adım üstündedir. Ha aştı ha aşacak yani... Aşadabilir aşamayadabilir.

Keten gömlek:

Bu önemli. Keten gömlek giyen adamları her zaman tek geçerim. Ama yine de temkinliyimdir. Her an yanılabilirsin. Yani kendi zevkinden mi, sıkı bir tezgâhtarın tavsiyesiyle mi yoksa özentiden mi giydiğiyle bağlantılıdır. Kendi seçimiyse, entelektüel bu adam çok tatlıdır. Ve bütün tatlı adamlar gibi sadakat sorunu vardır. Biraz da kilolu olurlar, nedense! Hani keten pahalı, pahalıyı alanın parası, parası olanın iştahı bağlantısı mı var, bilmiyorum artık!

Ama ben...

Tatil günü gömlek değil de...

Tişört giyenleri severim.

Öyle polo yaka hele hele çizgili değil ha!

Sıfır ya da kısa V yaka bol tişört giyenleri tercih ederim.

Tabii dar olsa da olur ama...

Yiyorsa tabii...

Yazının devamı...

Kadınlar çok mu masum?

Ne değişti?

Şimdilik hiçbir şey.

O halde değişene kadar, devam...

Hem de kaldığımız yerden:

“Biz kadınlar çok mu masumuz bu konuda?

Cinselliği muhafazakârlıkla baskılanmış ve/veya hormonal açıdan eksik kadınlardan bahsetmiyorum. Sağlıklı, cinsel arzuları yerinde kadınlardan bahsetmekteyim. Hep mi sevgi/aşk/duygu üçgeninde dönüyor bizim hayatlarımız? Öyle mi olmak zorunda? Ya da bazı çevrelerin kullandığı gibi ‘fıtratımızda’ mı yok? Olanlar da marjinal/nemfomanyak mı?

Cinselliği düşünmek olayı erkeklerin dilinde. Biz kadınlarınsa içinde. Gizli, saklı, sanki akıllarımız gün içinde asla kaymıyormuş gibi rol kesiyoruz. Öyle alış(tırıl)mışız çünkü tersi durumda çeşitli damgalar var yiyecek...

Arzuladığımız erkeklerin gün içindeki en alakasız lafı, bir bakışı, bir jesti/mimiği akıllarımızı cinselliğe kaydırmaz mı? Sağlıklı isek düşünmez miyiz, uyarılmaz mıyız en ufak hareketlerinde?

Bir de işte biz kadınların -tabii ki sağlıklı olanların- gözünden yazsanız ya arzuladığımız erkeklerin bizlerde uyandırdığı cinsel düşünceleri...

Ben (bu arkadaş gibi) tek tek örnek veremeyeceğim, zira adamların her hareketi her an için onu arzulayan kadınların akıllarını ‘oraya’ :) kaydırır... Bu da böyle... :)”



Aynen böyle yazmış.

Da...

Bu düşünceleri öylece bırakmayalım.

Üzerinde biraz çalışalım.

Hani en son ben, “Adamların aklı bir cümlede oraya kayar. Hatta cümlenin içinde seks ve sekse dair bir kelime geçmesi bile gerekmez” diye yazmıştım ya...

Ona karşılık bu mail’i yazmış.

O halde ben tekrar soruyorum:

“Peki, kadınlar bu konuda masum mu?”

Biraz daha açayım:

“Erkeklerin bir lafı, bir hareketi de kadınlarda aynı etkiyi yaratır mı? Akılları oraya kayar mı?”

Yani mesela adam öyle bir şey söyleyecek ya da yapacak ki, kadının aklına onunla seks yapmak gelecek!

Var mı böyle bir hareket?

Var mı böyle bir söz?

Hem de içinden seks geçmeyen...

Biraz daha ileri gideyim.

Dünkü örneklerden birini uyarlayalım mesela...

Adam diyecek ki;

“Çok yedik, nasıl yakacağız bunları bilmem.”

Şimdi burada kadının aklına seks mi gelir?

Gelmez.

Hadi çağrışımları bir tarafa bırakalım...

Direkt olaya girelim.

(O kadar da değil tabii!!)

Mesela çıplak erkek resmine bakıp tahrik olan kadın var mıdır?

Var mıdır?

Varsa el kaldırsın!

Tabii bütün bunlar, kadınların hissiz olduğunu göstermez. Onların da etkilendiği yerler vardır.

Ama bir farkla...

Yani kadınlar, adamın bir lafından, kıçından, bacağından çağrışımlar yapmaz.

İçinde bir şeyler uyanmaz.

Zaten öyle olsa, ne gerek var önsevişmelere falan, öyle değil mi?

Başka yerlerdedir onun erotik noktaları...

Nerelerdedir?

(Çook önce de yazmıştım ama...)

Arabadadır mesela...

Hayır, arabanın markasında falan değil! Araba kullanma şeklinde...

Her araba kullanandan bahsetmiyoruz

tabii...

Telefonla iş görüşmesi yaparken mesela...

İyi yüzen bir adam mesela...

Ya da...

Duştan çıktığında...

Böyle şeyler yani.

Aslında kadınlarınki biraz gücü çağrıştıran hareketler.

Ne tuhaf değil mi?

Biz güçlüyü seviyoruz, onlar güçsüzü...

Yazının devamı...

Tek bir cümleyle...

Bizim danaların aklı, bir cümleyle başka tarafa kayar.

Tek bir cümleyle...

Hem de o cümlenin içinde seks ya da seksle ilgili herhangi bir kelime geçmesi de gerekmez.

Şaşırırsın.

Nasıl oluyorsa oluyor ve bazı kelimeler, kelime grupları onlara başka şeyler çağrıştırıyor.

E, “affedersiniz, kitabı şuraya koyuyorum” kültüründe yaşadığımızı hatırlarsak, aslında şaşırmamamız lazım ama...

“Yok artık, o kadar da değil!” diyeceksiniz...

Peki, o kadar da değil.

Ama...

Ne kadar?

İşte ne kadar olduğunu Ali çok güzel yazmış.

Diyor ki:

-“Tek bir cümlenin erkekler üzerinde uyandıracağı etkiyi yine erkeklerin sosyal ve siyasi duruşlarına göre sınıflamışsın, çok da güzel olmuş. Ama tek bir cümleyle sınırlı tutarak bize haksızlık etmişsin. Erkeğe seksi çağrıştıracak birkaç cümle de ben söyleyeyim.”

Ardından da bir kadınla, erkek arasında yaşanan küçük diyaloglar yollamış. Ben de birkaç diyalog ekledim.



K- Canım ne çekti biliyor musun?

E- Çok ilginç ben de tam aynı şeyi söyleyecektim.

K- Senin canın da mı dondurma çekti?



K- Bugün ne yapalım biliyor musun?

E- Yapalım bakalım azgın karım.

K- Ben dışarı çıkalım diyecektim.



K- Benim uykum geldi.

E- Benim de.

K- Daha demin cin gibiydin ne ara uykun geldi senin.



K- Uykum kaçtı.

E- Benim de.

K- Yok artık!



K- Bugün çay demlemesek mi?

E- Aynen katılıyorum haydi aşk odamıza

gidelim.

K- Yuhh. Meyve yiyelim diyecektim.



K- Kahve içmek ister misin?

E- Bingo! (İçinden)



K- Fermuarım takıldı yardım eder misin?

E- Isırırım ben o fermuarı.



K- Banyoya giriyorum.

E- Beni de mi çağırıyorsun?

K- Hayır, kapı çalarsa bak diye söylüyorum.



K- Ne çok çikolata yedik nasıl yakacağız şimdi bunları?

E- Ben bir yolunu biliyorum.

K- Başkaca bir yol da bilmiyorsun zaten.



K- Çok kilo aldım, popom kocaman oldu.

E- Evet kocaman olmuş, yaklaş bakayım.



K- Üff... Bu sıcakta yapılacak tek şey var

aslında.

E- Bence de! Hadi yapalım!

K- Havuza gitmekten bahsediyorum ben!



K- Ne düşünüyorsun?

E- Doğrusunu mu söyleyeyim?

K- Hayır.



K- Seni rüyamda gördüm.

E- Hadi yaa! Anlatsana!

K- Sen bi dereye düşmüşsün ama su çok

temi...

E- Tamam anladım, anlatma...

Yazının devamı...

Bu sizi birbirinize yakınlaştırır

- “Paylaşılan anlamlar yaratın. Ritüeller, gelenekler, rol veya semboller üzerinden ikinizin de paylaştığı bir değerler sistemi yaratın. Bu sizi birbirinize yakınlaştırır...”

Geçen gün yazdığım, “Evliliği sürdürmenin 7 ilkesi”nden sonuncusuydu bu...

Taktım kafaya...

Hayatta böyle bir durum, böyle bir çare olabilir mi?

Ne demek istiyorsa?

Bırak danaları, bu cümle beni bile zorlar. Beni duygusuz buluyorsanız, başka kadınları da zorlar.

Ha, belki yeni ayrılmış 35-40 yaş aralağındaki kadınları...

Yorgun ama yorulduğununun henüz farkında olmayanları...

Sürekli kaybedenleri...

Bahane arayanları...

Evet, onlar bir anlam çıkarabilir, mana yükleyebilir ve ezkaza bu cümleyi bir adama söyleyebilir.

Olabilir.

İşte benim merak ettiğim, bizim adamlar bu cümle karşısında ne yapar?

Nasıl bir tepki verirler?

Kadın, “Aşkııım, ritüeller, gelenekler, rol veya semboller üzerinden ikimizin de paylaştığı bir değerler sistemi yaratalım mıııı?” diye sorduğunu düşünebiliyor musunuz? (Bir kerede sorabilirse tabii!!)

Hayır, düşünemiyorsunuz.

Ben de!

Hadi birlikte düşünelim o zaman...

Zaten cümleyi bırak, içinde geçen kelimelerden birini söylesen, adam dağılır zaten!

Daha, “Ritüeller, gelenek, rol veya semboller...” derken...

Adamın aklına direkt o gelir!

De...

Ne cevap verir?

Ben biliyorum.

Hepsinin aklına tek şey gelir.

Tek!

Liberali, sosyal demokratı, muhafazakârı, milliyetçisi, sosyalisti... Hepsinin aklından tek düşünce geçer.

“Sorunu şimdi mi çözeyim yoksa sabaha mı bırakayım” manasında...

Hepsi aynı şeyi düşünür ama cevapları farklıdır...

Ne farkı?

Kültür farkı...

Yani sosyal ortamına göre değişir.

Mesela adam liberalse:

“Sembol, rol, paylaşmak derken?? Grup mu yapacağız yani!”

Muhafazakârsa...

“Hanım, sen sofrayı topla, gel yanıma. Yok, yok yatağa gel, yatağa...”

Sosyal demokratsa...

“Söylediklerini anlıyorum ancak aramızdaki bu sorunu daha kolay yoldan çözebiliriz. Akşama bir rakı sofrası.. Gerisini bana bırak.” (Son cümleyi içinden söyler.)

İleri demokratsa...

“Söylediklerin evliliğimizi kurtarmaya yetmez ama evet, deneyebiliriz. Şimdi mi?”

Milliyetçiyse...

“Hadi, yatağa gidelim, orada konuşuruz!”

Sosyalistse...

“Sen benim karım, kadınım, yoldaşımsın. Paylaşırız da, rol de yaparız bu yolda! Sen yapmazsan ben yapmazsam nasıl çıkar sorunlar ortaya? Gel yanıma, gel bütün olalım şimdi!”

Yani...

Sorunlar çözülür çözülür de...

Çözmesini bilmek lazım!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.