Şampiy10
Magazin
Gündem

Bu adamlar ne arıyor?

Şaka bir tarafa... Gerçi şaka mı gerçek mi o da belli değil ama! Genç bir kadının zengin koca arayışından çıkıp nerelere geldik! Oysa daha ilk gün, asıl soruyu sormuştum ama sonra vahşi kapitalizm beni de içine çekiverdi!:) Tahvildi, senetti falan... O hâlde şimdi başa dönelim. CEO’nun cevabına...

Hatırlarsanız son cümleleri şunlardı:

“Yıllık geliri 500 bin doların üstünde olan insanlar aptal değil; sizinle yalnızca çıkarız ama evlenmeyiz. Size, zengin bir adamla evlenme fikrini unutmanızı öneririm. Bu arada, yılda 500 bin dolar kazanan o zengin siz olabilirsiniz. Zira o kadar parayı kazanmak, zengin bir aptal bulabilme ihtimalinizden daha yüksek.”

Ben de bu cevabın üzerine, o soruyu yöneltmiştim:

“Rasyonel bir yatırım aracı olarak kadın ne sunarsa, “leasing” yerine, “satın al ve bekle” yöntemine dönüşebilir?”

Şimdi biraz daha usturuplu soracağım:

“Sadece takılmalık kız olmaktan nasıl kurtulunur?” (Takılmalık olmak istemiyorsa tabii!) Yani bu adamlar ne arıyor?

Unutmayın, adam akıllı! Unutmayın diyorum ve bunun üzerinde özellikle duruyorum çünkü kadınlar nedense bu adamları aptal yerine koyuyor. Akıllı olduklarını bile bile hem de! Tuhaf ama gerçek! Yani bu adamlar, peşindeki kadınların neyin peşinde olduklarını anlamıyor mı sizce?

Öyle bir anlıyorlar ki. Zaten anlamaması için salak olması lazım! Gerçi “aramızda” öyle salaklar da var ama! Onları siyasi yazarlara bırakalım... Mesela 3’ünü 5’ini bir arada idare eden adamlarla birlikte olan kadınların birbirinden haberi yok mu? Var. Bunu o adam da biliyor. Hatta buna onlar bile şaşırıyor! Mesela oturup konuştuklarında kadının tavrından, lafından kendisine ne amaçla yaklaştığını anlamıyor mu?

Onu da anlıyor. Kadının aklından geçen hesap-kitapları hissetmiyorlar mı? Hissediyorlar. Ama kadınlar bütün bunların anlaşılmadığını zannediyor!

Neden?

Parayla alamayacakları mı?

Bir sürü nedeni var ama konumuz başka! Daha da açık sorayım:

Akıllı ve paralı bir adam, bir kadında ne arar?

Çok klasik olacak ama parasıyla satın alamayacağı bir şeyler olmalı... Yoksa alırdı. Kendisinde olmayan bir şeyler...

Ya da kendinden olanı...

Hatta kaybettiği bir şeyleri...

Özlediği...

Mesela akıl arar...

Mesela bilgi arar..

Mesela zekâ arar...

Mesela yaratıcılık arar...

Mesela güven arar...

Mesela neşe arar...

Mesela huzur arar...

Mesela samimiyet arar...

Biraz daha ileri gidip aşk bile arayabilir.

Seks?

Yok onu aramaz. Onu alabiliyor çünkü!

Ama... Akıllı, bilgili. zeki, yaratıcı, güvenli, neşeli ve huzurlu biriyle seksi!

(Hepsi olmasa da olur!) Arayabilir!

Çünkü onu satın alamaz!

Ha, öyle bir kadın bu adamlara takılır mı?

Onu bilemem...

Ne kadar konvertibl olduğuna bakar!

Yazının devamı...

Bir dananın konvertibilitesi

Madem kadını kapitalist düzenin içine sokup ‘sepet’ yaptık; borsaya, tahvile, repoya falan bağladık... Biraz da danalara bakalım; bu düzen içinde onlar neredeler?
Ne’ler?

Eee, sıra size de gelecek demiştim!

Şimdiii...

Takdir edersiniz ki, günümüz kadını da yatırımdan anlıyor. Bundan bir şüphesi olan var mı?

Yok.

O hâlde devam...

Yani bizim de elimizden çok kâğıt geçti! Tahvil olsun, hisse senedi olsun, repo, ters repo olsun; biz de bir şeyler biliyoruz! Ancak!

Değerlendirmelerimiz biraz farklı...

Biz her şeyden önce adam konvertibl mi değil mi, ona bakarız!

Zira...

Bazı adamlar vardır ki, birim değeri çok yüksek olabilir ama...

Yani yıllık geliri yüksektir, miras kalmıştır, rantiyedir vs.

Ama adam, kadınların sisteminde konvertibl değildir!

Dananın önde gidenidir veya...

Düşünsene, en lüks arabasıyla seni alıyor, en lüks yere yemeğe gidiyorsunuz, müthiş pahalı bir hediye alıyor ama “tık” yok! Ya da yok denecek kadar!

E, şimdi ne yaparsa yapsın, konvertibl değil!

Yok işte!..

Şöyle düşün: Adam diyelim ki Bangladeş parası “Taka” gibi!

Mesela on bavul Taka getireyim ayakkabı kutularına koyayım. Ne işe yarar?

Hiç!

Paralel bile ilgilenmez. Ne kasetin ne tapen ne montajın ne de dublajın çıkar!

Aldın yanına Taka’ları dünyanın cennetine gittin!

N’apacan?

Adam geçersiz!

Bu yüzden biz önce adam konvertibl mi değil mi, ona bakarız!

Nasıl bakarız?

Öncelikle bir adamın gerçek anlamda konvertibl olabilmesi için kendini tek taraflı konvertibl ilan etmesi yetmez!

Yok “Stresliyim”, yok “Ne oldu anlamıyorum, sadece seninle böyleyim” falan olmaz yani!

Bir adamın konvertibl olabilmesi için bazı önemli şartların var olması gerekir.

Bunların başında, konvertibl ilan edilen adamın ekonomisinin istikrarlı olması, işsizlik ve kronik dış açık ve kaçak kesim açığı gibi sorunlarının bulunmaması; buna bağlı olarak da, ulusal tavırlarının en azından Avrupa Birliği ülkelerinde genel kabul görmesi gerekir.

Böyle bir konvertibilite gücüne sahip ve uluslararası genel kabul gören çok az sayıda ulusal para pardon, adam vardır.

Yani önce bi konvertibl olsun...

Sonra ne yapacağımıza, hangisine nasıl bir yatırım yapacağımıza karar veririz.

De...

Yok işte!

Yazının devamı...

Hangi ‘tahvil’ alınır?

Yok, tahvildi, hisse senediydi, repoydu falan, geçin dalganızı... Hayır, sıranın size gelmeyeceğini sanıyorsanız fena hâlde yanılıyorsunuz! Ama şimdi değil! Önce şu tahvil meselesini bi çözelim...

Hani dün tahvil olarak bir kadının içeriğine bakmıştık ya...

Bugün de hangi tahvili alacaklarını yazıp bu defteri kapatalım.

Zira sırada ‘başka şeyler‘ var!

Şimdiii...

Sırayla bakalım...

1. Şirketin unvanı, konusu, merkezi ve süresi, ticaret sicil numarası.

(Ailesi ailesine uygun mu, nerede ne okumuş, ailesinin yanında mı kendi evinde mi, nerede yaşıyor; kaç yaşında, huyu-suyu ne?)

- Ailesinin yanında oturan, üniversite bitirmiş ama iddialı bir yerde çalışmayan, en fazla 28 yaşında, henüz huyu-suyu oluşmamış...

2. Esas sermaye miktarı.

(Şimdi artık onu flört döneminde tespit ederler!)

- Daha önce kimseyle birlikte olmamış kadar saf ama çok kişiyle birlikte olmuş kadar da rahat olacak...

3. Ana sözleşme tarihi ve bunda yapılmış olan değişikliklerin tarihleri, tescil ve ilan tarihleri.

(Çıkmaya başladıkları tarihten itibaren kaç kez ayrıldıkları, bu ayrılıklarda başkasıyla flört edilip edilmediği, edildiyse bunun zamanı ve itirafı.)

- Hayır. Ayrılmış olsalar bile o süre içinde ağlayarak onu bekleyecek... Zira daha iyisi zaten yok!

4. Bilanço durumu.

(Şimdiye kadar kaç kişiyle birlikte olduğu.)

- İki! Yani birincisi çocukluk aşkı, ikincisi bu!

5. Evvelce çıkarılmış ve yeni tahvillerin nominal kıymetlerinin tutarı, yenilerin faiz oranları, vadeleri, nama ya da hamiline oldukları, itfa şekilleri.

(Ondan önce birlikte olduğu adamların kim olduğu, onlarla nasıl ayrıldığı, ne zaman ayrıldığı ve hâlâ aklında kalıp kalmadığı, geriye ondan ne kaldığı.)

- Yok ya zaten; ama çocukluk aşkı da evlenmiş Amerika’da falan! Ölmüş bile olabilir!

6. Tahvil çıkarılmasına dair genel kurul kararının tescil ve ilan tarihi.

(Arkadaşlarının ve ailelerin ilişkiyi onaylayıp onaylamadıkları.)

- Adamınkilerin onaylayacağı kesin de, kadınınkileri bilemem!

7. Şirket menkul ve gayrı menkullerinin, evvelce çıkarılan tahvillerden veya başka bir sebepten rehnedilmiş ya da teminat gösterilmiş olup olmadığı.

(Önceden bir evlilik yapıp yapmadığı ve bu evlilikten çocuk veya çocuklarının olup olmadığı.)

- Yok, olamaz dedik ama diyelim ki olmuş. O zaman da mümkünse çocuk olmayacak! Hadi oldu, bari yaşı büyük olacak!

8. İtfa planı.

(Evlendikten sonra nasıl biri olacağı... Ne vaat ettiği...)

- Sadece dediklerini yapsın, yeter!



Evet, hepsi bu! Da... Bunlar “böyle istiyorum” diye atar tutarlar...

Sonra da...

En olmayacakla evlenirler!

Sonra da...

“Ben bunu zamanında nasıl fark etmedim” demeye başlarlar...

Sonra da...

Aaa!..

Yazının devamı...

Türk yatırımcının vazgeçilmezi: Tahvil kadın!

Zengin koca arayan genç kadının rasyonel yaklaşımına CEO’nun onu bastıran cevabını okuduk (Bkz: Önceki iki yazı). Amerikalı CEO, bir yatırım aracı olarak genç kadının neden zengin koca bulamayacağını Wall Street kurallarına göre güzel güzel anlatmıştı.

Ama dün bir şey oldu. Bir Türk yatırımcıdan da cevap geldi. Hem de Amerikalı CEO’yu da bastıran bir cevap:

- “Yatırım yapmak demek ‘aç gözlü’ olmak demektir. En büyük yatırım gurularının olmazsa olmaz koşulu ‘çeşitlendirme‘dir.

Uzun vadede, ‘garantili’ getiri için ‘tahvil’ alırız ve her sene düzenli ‘fix‘ gelir elde ederiz. (Evlenilecek kadın.)

Günlük fırsatlardan yararlanmak için de, ‘gecelik repo’ yaparız. (Açıklamaya gerek var mı?!)

Bir de, kısa ve orta vade için borsada ‘çıtır’ yaparız.” Hadiii... Buyurun bakalım!

Madem öyle, bu adamlar CEO’nun da dediği gibi aptal olmadıklarına göre, neye, niye yatırım yaptıklarını biliyorlar değil mi?

İyi bir yatırımcı tabii!!!

O zaman iyi bir Türk yatırımcı da, “tahvil“ alırken önce bu tahvilin, neler içermesi gerektiğine bakar herhâlde!

O zaman, tahvil olarak bir kadının içeriğine biz de bakalım...

Bir tahvilin tahvil olabilmesi için gereken içeriğe..

1. Şirketin unvanı, konusu, merkezi ve süresi, ticaret sicil numarası,

(Ailesi ailesine uygun mu, nerede ne okumuş, ailesinin yanında mı kendi evinde mi nerede yaşıyor, kaç yaşında, huyu-suyu ne?)

2. Esas sermaye miktarı.

(Şimdi artık onu flört döneminde tespit ederler!)

3. Ana sözleşme tarihi ve bunda yapılmış olan değişikliklerin tarihleri, tescil ve ilan tarihleri.

(Çıkmaya başladıkları tarihten itibaren kaç kez ayrıldıkları, bu ayrılıklarda başkasıyla flört edilip edilmediği, edildiyse zamanı ve itirafı.)

4. Bilanço durumu.

(Şimdiye kadar kaç kişiyle birlikte olduğu.)

5. Evvelce çıkarılmış ve yeni tahvillerin nominal kıymetlerinin tutarı, yenilerin faiz oranları, vadeleri, nama ya da hamiline oldukları, itfa şekilleri.

(Ondan önce birlikte olduğu adamların kim olduğu, onlarla nasıl ayrıldığı, ne zaman ayrıldığı ve hâlâ aklında kalıp kalmadığı, geriye ondan ne kaldığı.)

6. Tahvil çıkarılmasına dair genel kurul kararının tescil ve ilan tarihi.

(Arkadaşların ve ailelerin ilişkiyi onaylayıp onaylamadıkları.)

7. Şirket menkul ve gayrı menkullerinin, evvelce çıkarılan tahvillerden veya başka bir sebepten rehnedilmiş ya da teminat gösterilmiş olup olmadığı,

(Önceden bir evlilik yapıp yapmadığı ve bu evlilikten çocuk veya çocuklarının olup olmadığı.)

8. İtfa planı.

(Evlendikten sonra nasıl biri olacağı... Ne vaat ettiği...)

***

Bu cevapların hangisi, adamlarda ne etkisi yapar, onu da sonra yazarım.

Yani hangi tahvili alacaklarını...

Yazının devamı...

‘Leasing’ ya da ‘satın al ve bekle’ kadını...

Şimdiii... Dün, internetten zengin koca bulmanın yollarını “rasyonel” olarak arayan genç kadının yazısını okuduk. Sıra, J. P. Morgan’ın CEO’sundan geldiği rivayet edilen cevapta...

Önce okuyalım:

- “Sevgili Bayan Güzel,

Yazınızı büyük bir ilgiyle okudum. Tahmin ediyorum ki sizin gibi aynı soruları soran pek çok genç kız var. Lütfen profesyonel bir yatırımcı olarak durumunuzu analiz etmeme izin verin. Benim yıllık gelirim 500 bin doların üzerinde, sizin kriterlerinize uyuyor, bu sebeple okuyan kimsenin zamanını çalmadığımı ümit ediyorum.

‘Kötü fikir!’

Bir iş adamı gözünden bakarsak, sizinle evlenmek kötü bir fikir. Cevap çok basit, lütfen açıklamama izin verin. Detayları bir kenara bırakırsak, yapmaya çalıştığınız şey “güzellik” ile “para” ikilisini takas etmek: A kişisi güzelliği sağlar, B kişisi de bunun için ödeme yapar, gayet adil. Fakat burada ölümcül bir problem var; sizin güzelliğiniz kaybolacak ama benim param iyi bir sebep olmadıkça tükenmeyecek. Aslına bakarsanız, benim gelirim yıldan yıla artabilir, ancak siz yıldan yıla güzelleşemezsiniz. Bu sebeple, ekonomik açıdan bakarsak, ben değer kazanan bir varlıkken siz değer kaybeden bir varlıksınız. Hem de sıradan bir değer kaybı değil, katlanarak artan bir değer kaybı. Eğer güzellik sizin tek varlığınızsa, değeriniz 10 yıl sonra çok daha düşük olacak.

Wall Street’te kullandığımız bir terimden yola çıkarsak, sizin için “takas pozisyonu” diyebiliriz, “satın al ve bekle” değil. Sizi satın almak iyi bir fikir değil, bu sebeple kiralamayı tercih ederim. Çünkü alışveriş değeri düşen bir şeyi uzun süre elde tutmak hiç de iyi bir fikir değil. Aynı şey sizin istediğiniz evlilik için de geçerli.

Söylediklerim size zalimce geliyorsa şöyle düşünün; tüm paramı kaybetseydim, beni terk etmez miydiniz? Aynı şekilde güzelliğinizi kaybettiğinizde, benim de çıkış yolunu bulmam lazım.

Yıllık geliri 500 bin doların üstünde olan insanlar aptal değil; sizinle yalnızca çıkarız ama evlenmeyiz. Size, zengin bir adamla evlenme fikrini unutmanızı öneririm. Bu arada, yılda 500 bin dolar kazanan o zengin siz olabilirsiniz. Zira o kadar parayı kazanmak, zengin bir aptal bulabilme ihtimalinizden daha yüksek.

CEO J. P. Morgan”

Birinci soru...

Eveeet!

“Bravo” demeyeniniz yok herhâlde! Evet, daha iyi bir cevap olamazdı.

Da... Peki bu cevaptan ortaya çıkan sonuç ne?

Neler?

Ben biriyle başlayayım.

Mesela: “Kiralık kadın olmamak için ne yapmalı?”

Hadi iki mektubun da ruhuna uygun sorayım:

“Rasyonel bir yatırım aracı olarak kadın ne sunarsa, ‘leasing’ yerine, ‘satın al ve bekle’ yöntemine dönüşebilir?”

Buradan başlayalım...

Yazının devamı...

Rasyonel bağlamda zengin koca bulmaca...

Baştan belirteyim; evet eski bir konu... Eski olan, zengin koca bulmak değil. aşağıda okuyacağınız mektup ve cevabı eski. Ama eskimeyenlerden...

Ne zaman duysan gülümsetenlerden...

Hani, “Hıı, öyle bir şey vardı, neydi ya?” dedirtenlerden...

Biliyorsundur da ya unutmuşsundur ya detayını atlamışsındır ya da bir konu açılır, hatırlarsın ve tekrar üzerinde konuşmaktan zevk alırsın ya, öyle bir konu...

New York’ta orta sınıf

Şimdi...

Olayımız, genç bir kadının, bir internet sitesinde çıkan yazısıyla ilgili...

Daha doğrusu bir sorusuyla...

Önce şu yazıyı okuyun:

- “Zengin bir adamla evlenebilmek için ne yapmalıyım?

Sizinle dürüst olacağım. Bu yıl 25 yaşına giriyorum. Çok güzelim, iyi bir stilim var ve kaliteli şeyleri severim. Yıllık geliri 500 bin dolar veya daha fazla olan bir adamla evlenmek istiyorum. Aç gözlü olduğumu düşünebilirsiniz fakat New York’ta yıllık geliri 1 milyon dolar olan insanlar orta sınıf sayılıyor. Çok şey istemiyorum. Bu sitede yıllık geliri 500 bin dolar veya daha fazla olan biri var mı? Hepiniz evli misiniz? Sormak istiyorum, sizin gibi zengin insanlarla evlenmek için ne yapmam gerek?

Bugüne kadar birlikte olduğum erkekler arasında en zengini yılda 250 bin dolar kazanıyordu. Central Park’ın batı yakasında, yüksek bütçeli rezidanslarda yaşamak isteyen biri için yıllık 250 bin dolar yeterli değil. Size alçak gönüllülükle soruyorum:

1) Zengin bekârlar nerede takılır? (Lütfen bar, restoran, spor salonu gibi mekânların isimlerini ve adreslerini yazın.)

2) Hangi yaş kategorisine odaklanmalıyım?

3) Çoğu zenginin eşleri neden ortalama güzellikte? Birkaç kızla tanıştım; güzel veya ilgi çekici değiller ama zengin erkeklerle evlenebiliyorlar.

4) Kimin karınız, kimin yalnızca sevgiliniz olabileceğine nasıl karar veriyorsunuz? Benim hedefim evlenmek.”

Bildiğiniz gibi değil!

Hadi bakalım, buyurun buradan yakın!

Ama asıl önemli olan, genç kadının bu sorusu değil. Önemli olan, bu genç kadına dünyanın en güçlü ve en büyük finans şirketlerinden biri olan J. P. Morgan’ın CEO’su James Dimon’un verdiği rivayet edilen cevabı...

Hemen, “Biliyoruz”, “Açtık okuduk” falan demeyin.

Bildiğiniz gibi değil!

Yani aslında “asıl” olan o cevap da değil!

Başka bir şey...

Yazının devamı...

Dede nasihati!

Böyle bir dedemiz olmadı ki!

Kuruduk kaldık!

Biz de çocuk olduk; bizim de annemiz, babamız, dedemiz, ninemizin falan nasihatler verdi tabii...

Ama ne?

Onlar bize her şeyden önce dürüst, erdemli, saygılı olmayı, sevgiyi öğretti.

Ayıp nedir, günah nedir, suç nedir, hak nedir...

Ahlak nerededir?

Önce büyüklerine saygı, küçüklerine sevgiyi öğretmekle başladılar işe...

Sonra sıra ayıplara, günahlara geldi.

Erdemli olmayı, hakkı-haksızlığı, dürüstlüğü...

Hayvan sevgisini ve merhameti...

Bütün bunları, bize anlattıkları hikâyelerle, verdikleri örneklerle, birlikte yaşadığımız iyi-kötü anılarla öğrendik.

Varlığın ve yokluğun bizi çoğaltıp azaltmadığı evlerde...

Sıra politikaya gelince...

Din, dil ve ırk ayrımını bilmeden.

Böyle büyüdük biz!

Öğrenebildiğimiz kadarını öğrendik.

Tabii bütün bunların yanında hep okumamızı söylediler.

Biz de okumaya başladık..

Hemingway’in “Ahlak konusunda inandığım ilke şudur; bir şeyi yaptıktan sonra kendini iyi hissediyorsan o ahlakidir; eğer kendini kötü hissediyorsan o gayri ahlakidir” sözlerini mesela, epey tartıştık.

Artık ailemizin bize öğretmeye çalıştıklarını büyük düşünürlerin, iz bırakmış deneyimli politikacıların, sanatçıların, sözlerinde, eserlerinde daha güzel cümlelerle bulmaya başladık.

Onlara, kendimiz söylemişiz gibi sahip çıktık.

Ahlakı ve Allah’ı sorguladığımız gençlik yıllarımızda herkese saygı göstermeyi öğrendik.

Sonra sıra politikaya geldi...

Orayı çok sevmedik.

Ama sevdiğimiz, akla yatan sözler vardı tabii... Günü gelince hatırladık.

Kime yarıyor?

Mesela, Tacitus’un o meşhur lafı:

“Kanunların sayısı ne kadar fazlaysa yolsuzluk o kadar fazla olur.”

Mesela Konfüçyüs’ün şu sözü:

“İnsanları yasa ve ceza ile yönetirseniz, bir daha yanlış yapmayacaklar, ancak utanma duygularına da sahip olmayacaklardır. İnsanları erdemle ve ahlak kuralları ile yönetirseniz, o zaman onlar hem utanma duygusuna sahip olacaklar, hem de doğruyu yapmaya çalışacaklardır.”

Ve tabii, Cicero’nun ünlü sorusu:

Cui bono? (Kime yarıyor?)

Biz bunları öğrenirken meğer başkaları, farklı şeyler öğreniyormuş!

Birileri torunlarına, “Memurun ve orospunun bahşişini peşin vereceksin” nasihati veriyormuş!

İşte, dede var, dede var!

Torun vaaar, torun var!

Öğrenmedik ki bunları!

Para lafını etmenin bile ayıp olduğu evlerde büyüdük biz!

Öyle para makineleri falan da yoktu!

Şaşırmamız bu yüzden!

Yazının devamı...

Güven, ruh gibidir...

Doğruyla gerçeği tartışabilirsin de. Gerçekle yalanı? Doğru olan tartışmamaktır ama gerçek de şu ki, tartışıyoruz!

Ya da tam tersi... Gerçek olan tartışmamaktır ama doğru olan tartıştığımızdır.

Ortaya atılan her yalan kadar gerçek, her gerçek kadar da yalan var... Hatta belki daha fazlası...

Üzerine bir de doğruları koy!

Ortaya “biz” çıkarız.

Ama bizde tuhaf bir durum daha var; yancılar...

Yancı yalancılar...

Yancı doğrucular...

Ben de onları anlamıyorum. Anlamaya kalkınca da utanıyorum. Aklım almıyor. Almak da istemiyor doğrusu...

Zaten benden, bizden önce bu konuya kafa yoranlar var ya, en iyisi onların söylediklerine göz gezdirmek.

E, var ki bi bildikleri... Sanki aynısını yaşamışlar!

Bakın:

- “Birinin yalan söylemesine kızmam da yalan söylerken yakalanacak kadar salak birinin beni kandırmaya çalışmasına kızarım.” (Freud)
(Bkz: tartışma programları...)

- “Yalan zekâ işidir, dürüstlük cesaret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söyleme. Cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene.” (Victor Hugo)
(Çok geç olmadıysa tabii...)

- “İnsanları yalan söylediklerinde dinlemeyi severim çünkü olmak istedikleri ama olamadıkları insanları anlatırlar.” (Tolstoy)
(Sana sıçramadığı sürece herhâlde!)

- “Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez.” (Shakespeare)
(Sandığa döner mi? Onu da söylese iyiymiş!)

- “Yalancının cezası kendisine inanılmaması değil, onun kimseye inanmamasıdır.” (Bernard Shaw)
(Bir de, kendine inanmaya başlaması!)

- “Az yalan söylenemez, yalan söyleyen her yalanı söyler.” (Victor Hugo)
(Bu cümlede çok fazla “yalan” geçiyor; montaj olabilir.)

- “Doğru söylediğin zaman kimse inanmayacak. İşte, yalan söylemenin cezası budur.” (Talmud)
(Bunun daha elle tutulur bir cezası yok mu?)

- “İnanılmayacak şeylere inanıyorum demek, yalan söylemektir.” (Voltaire)
(İşte bahsettiğim yancılar...)

- “İnsanlar, yalan söylemek zorunda kaldıkları kimselerden nefret ederler.” (Victor Hugo)
(Şimdi anlıyor musunuz? Neden bize “siz” denildiğini...)

- “En büyük günah, yüreğinin gerçekte hissettiğini inkâr etmektir.” (“The Mask of Zorro”dan.)
(Bunu Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na ithaf etmiş!)

- “Gece hırsızın, ışık gerçeğin dostudur.” (Euripides)
(Gece dostları da var ama! Tabii o zamanlar yokmuş!)

“İnsanların saadet kadar felakete de ihtiyaçları vardır.” (Dostoyevski)

Bunun konumuzla alakası yok ama her an olabilir(!) diye yazdım.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.