Daha önceleri neredeydiniz?
Günün birinde ona rastlarsın. İlk aşkına... Nedenini bilmiyorum ama mutlaka rastlarsın! Öyle bir gün gelir ki, bir şey sizi birbirinize çeker sanki! Belki sen çekersin, belki o... Belki İlahi bir güç, belki de psişik bir kuvvet karşılaştırır sizi.
Pat diye ona rastlarsın... Bir yerde veya birinin bir sözünde!
O sözlerin izini sürersin...
Aradan geçen yılların, ayrılan yolların, başka limanlarda demirlenmiş hayatların hiç hükmü yokmuş gibi...
Peşine düşersin.
Sanki bir şey arıyor gibisindir. Kaybettiğin bir şeyi... Bir duyguyu. Masumiyetini ya da neşeni...
Ha, bulur musun?
Bulur musun bilemem ama zorlarsın! O günlerin temizliğiyle bugünlerin yaralarını silmek istersin. Sanki o arada hiçbir şey yaşanmamış gibi...
“Kimse bize ihanet etmemiş
Biz kimseyi aldatmamış
Hani biz kimseye küsmemiş
Hani hiç kimse ölmemiş” gibi...
Onunla, o yıllara geri dönmek istersin.
Geri dönebileceğini zannedersin... Onun için “zorlarsın” diyorum ya.
Zorlanırsın da... Çünkü aradığın, geçmişte olanlar değildir. Aslında şimdi olmayanların peşindesindir!
Onunla yaşadıkların değil, şimdi kimseyle yaşayamadıklarındır!
Bu yüzden ona ilk rastladığın andan itibaren “tatlı bir telaş” içindesindir.
Kısa bir yolculuğa çıkar gibi...
Hayatın boyunca senin ve seninle olan herkesi ve her şeyi evde bırakıp, birkaç günlüğüne kaçmak gibi...
Yanına küçük bir valiz alırsın. İçine yeni hiçbir şey koymazsın. Ojelerini siler, saçlarını at kuyruğu yaparsın. O günlere benzemeye çalışırsın...
Belki günler de seni hatırlasın diye...
Sanki hayali bir dekor hazırlamaktasın...
O detone sesinle şarkılar söylemeye bile başlarsın:
“İçimde uyanan eski bir arzu/
Dedi ki yıllardır aradığın bu
Şimdi soruyorum büküp boynumu
Daha önceleri neredeydiniz...”
Yıllardır ilk defa bir şarkı seni incitmiyor hatta eğlendiriyordur. Gözlerinin içi gülmeye başlar ya, herkes sorar, “Sende bir güzellik var bu aralar, gençleştin; hayırdır bir şeyler mi yaptırdın?”
Hınzırlığın üzerindedir, “Henüz değil ama az kaldı!”
Kahkahanın nedenini ise kimse anlamaz!
Onunla buluşana, buluşup da ayrılana kadar işte böyle havalardasındır.
Ama ondan sonra... İlk aşka rastlamak risklidir. Sen eski sen değilsin, o eski o değil, zaman, mekân eskisi gibi değil!
Yine de büyülü bir ortam yaratmaya çalışırsın.
Bir telefon, cüzdanındaki bir resim, bir yüzük o büyüyü bozar. Aradan geçen yılların sadece geçen günler olmadığını hatırlatıverir sana, ona...
Başka hayatlara ait olduğunuzu fark edersiniz. O zaman sen de...
Ellerin cebinde, yağmurdan kaçmadan eve dönerken keyifle mırıldanırsın:
“Hadi geceyi söndür kalbim uykusuzluk vakti
Gençlik de geceler gibi eskidendi...”