Şampiy10
Magazin
Gündem

Bir erkeğin 1 kere yakalanma hakkı vardır

Eveeet... Dünden devam ediyoruz... Hani Hülya Avşar, “Erkekler arada bir aldatmalı, başka kadınla zevklenmeli” demişti de, ondan bahsediyorduk ya...

Ben bir de şu, “zevklenmeli” lafına taktım...

“Başka kadınla zevklenmeli...”

Yani bu laf ne demek ister?

Hem gidip başka kadınla yatacak hem de ondan zevk alacak... Zevk alması mecburi yani!

Ya da insan şöyle de anlıyor:

“Karısından artık zevk mevk almadığı kesin, arada bir gitsin nefsini köreltip gelsin.”

Tuhaf!

İkisi de tuhaf!

Yani evde zevklenmediğini anladık da bunun çaresinin arada bir aldatmak olması çok ama çok klasik bir akıl.

“Gitsin yapsın, hem senin kıymetini de daha iyi bilir, suçluluktan sana daha iyi davranır” aklı...

10 yıl öncesinin taşra zekâsı...

Zaten arada bir aldatmak ne demek?

Bence buna bakalım...

Nasıl olur?

Olabilir mi?

Ben size anlatayım...

Aldatan, aldatmasına izin verdiğiniz erkek şöyle olur:

Ha, bu arada hani “Bana hissettirmeden aldatsın” lafı var ya...

Hayatımda böyle saçma laf duymadım.

Bu düpedüz, “tamam, ben görmeyeceğim” demektir. Hangi kadın aldatıldığını hissetmeyecekmiş!

Hah!

O halde gelelim aldatmasını “görmediğiniz” adamın hallerine...

Yani size hissettirmeden yaptıklarına...

Önceleri gerçekten de arada bir aldatır. Hatta buna aldatmak bile diyemeyebiliriz. Çünkü parayla yapar.

Öyle başlar yani...

Biz buna acemilik dönemi diyebiliriz.

Gelin görün ki hiçbir erkek burada kalmaz.

‘Arada bir’ler sıklaşır...

Sıklaşır, sıklaşır...

Sonra, yani iyice pişince, bu işi parasız yapmanın peşine düşer. Başka kadınlarla düpedüz flört etmeye başlar.

Bunu da önceleri evli olduğunu gizleyerek yapar. Ama sonra (maalesef itiraf etmek zorundayım ki, kadınlar yüzünden) arsızlaşır.

“Evliyim ama mutsuzum” ayaklarında aldatır durur...

Bu işler şöyle olur, açık açık anlatayım.

Bir erkeğin 1 kere yakalanma hakkı vardır. Yakalarsan ikincisine cesaret edemez.

Yakalarsın, zorla affedersin falan...

Ha, yine yapıyorsa zaten onun suyu ısınmış demektir.

Ama yakalamazsan...

Bundan sonrasını sorularla anlatmak istiyorum...

Zaten hepsinin cevaplarını siz biliyorsunuz...

Bir kere yapan bir daha yapar mı?

Daha da korkuncu, hep yapar mı?

“Bundan kötüsü olur mu?” diyeceksiniz...

Olur tabii...

Önüne gelenle yapanı...

Hadi dibine vuralım..

Olabileceklerin en beterini bulalım...

Ne olabilir?

En fenası...

Sadece bir kişiyle yapanı...

Yazının devamı...

Arada bir aldatmalı mı?

Dün evlerdeki manzarayı görür, diyalogları da duyar gibi oldum...

Sabah dana gazete okuyor...

Birinci sayfada bir sürü haber var: İran’ın durumu, büyük bir trafik kazası, Başbakan, domuz gribi vs...

Ama hayır. O, Hülya Avşar’ın “Erkekler arada bir aldatmalı, başka kadınla zevklenmeli” haberini görüyor.

Neden?

Biz buna algıda seçicilik diyoruz...

Sonra ne oluyor?

Yani haberi okuduktan sonra...

Anlatayım.

Şimdi dana elinde gazete çayını yudumlarken kadın da yavaş yavaş kahvaltıyı toplamaya başlamış.

Ya da dışarıda brunch’talar fark etmez, diyalog aynı:

- Nesriiin, bak Hülya Avşar ne demiş?

- Ne demiş Tahsin? Suratına bakılırsa belli ki işine gelen bir şey demiş. (Bunu içinden geçirmiş de olabilir.)

- “Erkekler arada bir aldatmalı” demiş.

- Hııı... Tabii Hülya Avşar dediyse doğrudur, büyük düşünür, sosyolog! Kadınlar için de bir şey önermiş mi bari?

- “Kadınlar hayal etsinler ama hayata geçirmesinler” demiş.

- Bu durumda sen arada bir beni aldatacaksın, ben de seninle olurken gözlerimi kapatıp başkasını düşüneceğim.

- HAYIR!

- Ne hayır? Aldatmayacak mısın?

- Hayır.

- E iyi bari ben de hayal kurmayayım o zaman...

- HAYIR.

- Takıldın mı Tahsin! Neye “Hayır” diyorsun.

- Sen bir hayal kurmaya kalk...

- Ha anladım. Sen arada bir aldat ama ben hayal kurmayayım. Bunu istiyorsun sen...

- Hayır canım...

- Yumuşadın bakıyorum. Hatta sen aldat, ben senin aldattığını da bilmeyeyim ki gizli saklı hayal kurmam ihtimali de ortadan kalksın. İyi mi?

- Heh heh hee....

- Tamam anlaştık Tahsin.

- Bana bak, kimin hayalini kuracaksan ben onun...



Tabii kadın akıllıysa böyle bir diyalog gerçekleşir. Yok değilse, kısaca şöyle olur.

- Nesriiin... Bak Hülya Avşar ne demiş?

- Ne demiş?

- “Erkekler arada bir aldatmalı” demiş.

- Bakıyorum çok meraklısın aldatmaya...

- Yok canım öyle demiş diyorum, heh heh hee...

- Aldat Tahsin, aldat da görelim...

- Yok aşkım, aldatır mıyım hiç seni...

- Hıh! Umurumdaydı... Bizim de elimiz armut toplamaz o zaman!



Bir de saf kadın tipi vardır; danaların kıçını kaldırır bunlar:

- Nesriinn.. Bak Hülya Avşar ne demiş?

- Ne demiş?

- “Erkekler arada bir aldatsın” demiş.

- Tabii... Ben de hiç anlamam zaten!

- Nereden anlayacaksın?

- Hem anlarım hem de gözlerini oyarım.

- Kimin? Benim mi, onun mu?

- Sırayla... İkinizin de!

- Önce kimin? Hayır bileyim de...

- Tahsiiin! Bak kızdırma kafamı...

- Heh heh hee...



Ya, bir de maddiler de vardır:

- Nesriinnn... Bak Hülya Avşar ne demiş; erkekler arada bir aldatsın demiş.

- O zaman evsiz, barksız hatta beş kuruşsuz kalacağını da söylemiş mi?

- Tıssss...

Gördüğünüz gibi, böyle durumlarda erkeklerin tavrı aynı ama kadınlarınki farklı.

Erkeklerinki aynı dediysem kafa aynı kafa...

Ama pratikte iki-üç gruba ayrılabilirler...

Yarın da onlara bakarız...

Yazının devamı...

Klasik Dana Abartma Sendromu “KDAS”

Gezip dolaşıp benim dana arkadaşıma döndük.

Hani şu ilk geceyi çok iyi, pardon çok çok iyi geçirdiği kızı aramayan...

Niye aramadığı da belli olmayan...

Tekrar konuya döndüm çünkü önemli gelişmeler var.

Birincisi dün aradı (dana) kızla buluşmuşlar...

“Sana anlatacaklarım var” dedi.

Hatta, “artık yarın da, dana dayanamadı, beni aradı” diye yazarsın da dedi...

Dedi ama ortada yok.

Niye?

Çünkü dana!

Zaten ne anlatacak ki?

Anlatsa anlatsa ne anlatabilir?

En fazla yine çok çok iyi ’vakit geçirmiş’olabilirler...

O işin sonu yok!

Sonu derken, sıkı bir ilişkiden bahsediyorum...

Önemli olan zaten niye aramadığı, etkilense de neden bir ilişki istemediğiydi...

İşte ikinci gelişme de bununla ilgili...

Bir okuyucu mail’i...

Arada parantezlerle lafa karışacağım, ona göre...

- “Bir dana olarak, hahhaaaa itiraflara başlıyacağımı zannediyorsanız yanılıyorsunuz, ehe, önce şu konuya bir açıklık getirmek gerekiyor, onca insandan cevap gelmesine rağmen yine en doğru tespit sizden gelmiş. Arkadaşınız yalan söylüyor...

Eğer söylediği kadar muhteşem olsaydı, yani ‘sex’ değil de ‘sevişme’ olsaydı ne yapar eder, değil ertesi gün, aynı sabahın öğleden sonrasında, akşamüzerinde, akşamında tekrarı olurdu..

Tüm planlar, iş toplantıları, görüşmeler re-organize edilir, kadın (ne yapılır edilir , mutlaka ama mutlaka) ikna edilir ve sahne tekrar yaşanırdı (vallaha yaaa)...

Ben teşhisi koydum, arkadaşınızda ‘KDAS’denen hastalıktan var... Klasik Dana Abartma Sendromu.”

(Aslında kendini abartıyor, değil mi?)

“İlk çıkışta sex o kadar normal, olağan ve sıradan ki... Çekirdek çitlemek, pastanede limonata içmek gibi bir şey...

Ama ilk çıkışta sevişmek???? Baksanıza söylenişi bile ne kadar özel ve güzel. İddia ediyorum Türkçe’nin en güzel kelimesi TOP 10’una girer.”

(Sex mi, seks mi yoksa sevişmek mi? Hadi bakalım... Bir gün de bunu tartışalım... Ok?)

“Kısacası sex ve sevişmeyi kalın çizgilerle birbirinden ayırmadığımız sürece bu işin içinden çıkılamaz. Sex ile sevişmek aynı platformda konuşulmamalı...”

(Peki başka bir soru daha: İyi seks mi yoksa orta sevişme mi? Hangisi? Aralarında seviye farkı var mıdır? Ama iyi düşünün. Soracağım...)

“Dolayısı ile ‘Dana The Best’ arkadaşınız ile o bayan sex yapmışlar. Sevişmemişler...”



Son olarak şunu sorayım o zaman:

“İyi seks zaman içinde iyi sevişmeye dönüşebilir mi?”

Yazının devamı...

En güzeli kaçıncıdır?

Her şeyin en güzel olduğu bir zaman vardır” deyip bu veriden yola çıkarsak...

Mesela yeşil baharda, güneş batarken, yemek pişerken, rüzgâr meltemken...

Bir erkek?

Erkek uyurken...

Bir de boşanırken!!! Heh heh hee...

Peki sevişmelerden sevişme beğenmeye kalkışırsak...

Hadi kalkışalım...

Ama kalkıştığımız, bir sevişmenin hangi hali olduğu değil!

Onu zaten biliyoruz...

Yani giriş, gelişme ve sonuç diye özetleyecek olursak kadınlar giriş, erkekler de sonuç bölümünü seçer.

Gelişme bölümü de ortada kaldı, iyi mi?

Neyse zaten bizim konumuz bu değil.

Bizimki şu:

En güzeli kaçıncı sevişmedir?

Senin en iyi sevişmen değil, “birisiyle en iyisi hangisidir?” manasında...

En kötüsünün hangisi olduğu belli! Sonuncusu...

Öyle tabii...

İyi olsa niye sonuncusu olsun ki?

Buradan iddia ediyorum, biriyle sevişme berbat bir durum alana kadar bitmez.

Öyle ‘severek ayrıldık’lar falan hikâye...

Evet, en kötüsünü biliyoruz, o halde en iyisini de tespit edebiliriz belki.

Şimdi tekrar soruyorum:

En güzeli kaçıncı sevişmedir?

Kadınlar 40’ına kadar erkekler de 45’ine kadar buna aynı cevabı vereceklerdir; tıpkı bu okuyucu gibi:

l “Genellikle kısa sürer ancak en heyecanlısı ilklerdir. Kalbiniz yerinden çıkacak sanırsınız, kontrol sizin elinizde değildir ama ikincisinde istediğiniz kadar uzatabilirsiniz artık kontrol sizdedir.”

Yani...

İlk bakışta doğru cevap buymuş gibi geliyor insana, doğru...

O ilk heyecan, ilk dokunuş, ulaşmanın tadı, gizlilik vs...

Ama...

Bir sevişmeyi güzel kılan bunlar mıdır?

Heyecan, ilk dokunuş zart zurt...

Yoksa...

Bir bedeni tanımak, sevmek ve o bedenle macera dolu bir yolculuğa çıkmak mı?

Ne güzel söyledim yaa...

Sevişesiniz geldi değil mi?

Artık maceranın teması ikinize bağlı tabii...

Buraya kadar özetleyecek olursak, biriyle sevişmenin en güzeli, aralarda bir yerde...

De nerede?

İlk sevişmeyle son sevişme arasında...

Ben diyorum ki, 8. ayda başlar, 18. aya kadar devam eder.

Nasıl?

Yani 8. aya kadar birbirini ancak tanırsın. Utanman, sıkılman geçer. Hatta biraz arsızlaşmaya ve tatlı bir terbiyesizliğe başlamışsındır.

Terbiyesizliğin avam kaygısı kalmamıştır artık.

Her şey hem yeni hem de eğlencelidir.

Kıskançlıklar sevişmeni körükler, kavgalar sevişmeyle biter.

18. aydan sonra...

Ha, neden 18. ay?

Amaaan...

Bugün onu anlatmak istemiyorum.

Bugün o güzel günlerde kalalım...

Hatta hep öyle kalacağız sanalım...

Ne kaybederiz ki?

Yazının devamı...

İlk çıkışta aşk

Yahu kadın bizim danayla ilk çıkışta birlikte oldu diye demediğinizi bırakmadınız...

Ama benim de size söyleyeceklerim var:

- “Geçmiş olsun, dana alacağını aldı bi daha neden telefonla zaman kaybetsin. O zamanı yenilere harcamak lazım. Neydi sloganımız ‘Yenilere yakın, yenilere yavaş...’ Hislerimle gurur duyuyorum, fazlası ile reaktif.:D”

O nasıl slogan yahu? Biraz açar mısın? (Sloganı!) Biz de biraz reaktif olalım...

- “Adam zampara ama bana kalırsa kadın ondan daha hızlı.”

Ha, güzel bir şey yaşadılar diye kabahatli oldular!!! Olmuş işte! Her zaman planlı olunmuyor...

- “Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş! Karakterler de karikatür gibi... Çok hikâye, az sevişme sanat filmi olur, az hikâye çok sevişme porno!”

O halde ideal olanı, çok hikâye, çok porno!

- “Demek ki buradan çıkan sonuç şu: Bu gibi ilişkilerde sorun olabilecek her şey kadınlardan kaynaklanıyor. Her türlü sonucu göze alamıyorsan sebep olma, oluyorsan da sonradan ağlama. Kadın isterse olur, ama olduktan sonra da erkeğin istemesi lazım, bunu da kadının bilmesi gerekir.”

Sağol ya... Aydınlattın bizi! Kadın erkek ilişkilerini de böylece çözmüş olduk!

- “Demek ilişkiler artık böyle yaşanıyor.”

Ohoo... Ne diyorsun?? Bu yine iyisi! Hiç olmazsa ikisi de bekâr!

- “Kötü örnek öyle çok ki... İyisi, centilmeni milyarda bir belki. Bir tanesi benim sevdiğim... Bir köşem olsa onu yazarım ama yok yok nazar değebilir diye yazmazdım yine de.”

Kedinden mi bahsediyorsun? Yaa ben de çok severim!!

- “Arkadaşınız o tatlı rüyanın tadında kalmasını istemiş olamaz mı yani. Devam etse o tadı muhafaza etmesi zahmet ister. İlk gece yatağa girende o zahmete değer mi sizce bence değmez. İkincisi eşitlik talebiniz nerde kaldı kız niye aramasın ki varsa eşitlik iki türlü oynamayın kızlaaaar!!!”

Senin de bir dediğin ötekini tutmuyor. Hem değmez diyorsun hem de arasın. Hissiz adam mısın, nesin? Tadında madında diyorsun yaa...

- “İlkler her zaman uzun sürer sonra da ateş almaya gelmiş gibi olur biter:)))”

Yoo... Genelde ilkler kısa sürer. Peki kaçıncı en iyisidir? Onu bil bakalım...

- “Hakkaten nie böyle, böyle olmak zorunda mı? hani şu klişe kaçan kovalanır pek de yanlış değil. eğer bu kadın o sabah gayet normal hatta klasik şeyler yaşamış olduğunu ima edip bi de aramasaydı var yaaa bu adam (dana) şu anda yollarına düşmüştü.”

Acaba?

Şimdi de ben fikrimi söyleyeyim mi?

Bence var ya...

Benim arkadaşım yalan söylüyor...

Söylediği kadar güzel bir şey yaşamış olsaydı...

O kadar iyi olsaydı...

Bırakmazdı...

Bırakamazdı...

Yazının devamı...

Erkekleri tanıyalım (2)

Onları tanırken biraz da aradaki farkı bir kez daha görelim...

Kadınlarla erkekler arasındaki farkı... Bugün anlatacağım olay önce size çok sıradan gelebilir.

Aslında sıradan da.

Ama... Anlatayım da, sonra karar verirsiniz...

Şimdi benim bir erkek arkadaşımın gece çıkmalarından birindeyiz. Tamam mı?

Kendisi biraz çapkındır, bunu bilin de, ona göre değerlendirirsiniz...

Gerçi o, kadınlar konusunda seçici olduğunu iddia etse de bana göre önüne gelenle... Neyse...

Evet, bizimki iki günlüğüne iş gezisine İstanbul’a gidiyor. Toplantılardan sonra akşam yemeğe çıkıyorlar. Orada daha önce tanıştığı ama hiç samimiyeti olmayan bir kızla karşılaşıyor.

Grup halinde iyi vakit geçiriyorlar...

Eğleniyorlar...

Gecenin sonunda kızı otele bırakmak bizimkine düşüyor. Tam otele doğru giderlerken, “Ne diye otele gidelim ki? Hadi gidip bir yerde kahve içelim” diyorlar.

E güzel... Gerçekten bir yere gidiyorlar ama kahve yerine yine içki içiyorlar...

Çok da güzel vakit geçiriyorlar... Sonra da...

Aynen tahmin ettiğiniz şeyler oluyor.

Bizimkinin oteline gidiyorlar ve...

Ve sevişiyorlar.

Eee? Ne var bunda diyeceksiniz...

Bir şey yok. Dedim ya sıradan...

Hatta kız bekâr, bizimki bekâr...

Buraya kadar anormal hiçbir şey yok.

Şimdiii.... Bundan sonrasını diyalog halinde yazmak istiyorum. Olayı bana anlatıyor:

- Dilek kızııımmm, ben böyle bir şey görmedim. Yani çook uzun zamandır böyle bir şey yaşamıyordum. Tam 3 saat! Muhteşem bi 3 saatti... Nefisti yaa....

- E iyiymiş!

- Ne iyisi! Daha bitmedi...

- Nasıl yani?

- Sabah kalktık bi 3 saat daha...

- Birinden biri rüya olmasın!

- Yok beee... Dalga geçme len! Çok iyiydi diyorum... Tuhaftı da...

- Tuhaf derken?

- Yani sabah kalkıyorsun, yanında yatan kızı tanımıyorsun ama muhteşem şeyler yaşıyorsun falan...

- Eee? Görüşüyorsunuz herhalde...

- Yoo...

- Nasıl yooo... Aramadın mı kızı?

- Aramadım.

- Niye be?

- Ararsam çıkmaya başlarız...

- E çıkın. Çok muhteşemdi hani?

- Ne çıkacam şimdi...

- Nasıl yaa... Hiç aramadın mı kızı?

- Yoo...

- Sen var ya....

- Zaten o geceden iki gün sonra o aradı.

- Ayy... Bekledi tabii... Sonra dayanamadı, aradı...

- Heh heh hee...

- Gülme len!

İşte olay bu arkadaşlar...

Şimdi ben size durumu bir de kızın tarafından anlatmak istiyorum. Tahminen yani...

Durumu değil de, kızın düşüncelerini ve hissettiklerini...

O gece: Ne hoş adam, hatırladım onu.

O gece ilerleyen saatlerde: Galiba o da benden hoşlandı.

O gece kahveye giderken: Vay be! Sanırım bir şeyler başlıyor.

O gece seviştikten sonra: Üff... İlk geceden yapmasam iyiydi ama aramızda tuhaf farklı bir elektrik oldu. O da bunu hissetti mi acaba? Hissetmiştir yoksa bu kadar güzel olur muydu?

Sabah: Ben ne yaptım yaa... Tamam çok harika ama şimdi kimbilir ne zannedecek?

Sabah sevişmesinden sonra: Harika! Belli ki, o da çok etkilendi. Hale bak, çok güzel yaa...

Akşam: Birazdan arar herhalde. Anca dönmüştür Ankara’ya...

Akşam: E yorgundur herhalde, o kadar şeye... Sabah arar.

Sabah: Niye aramıyor ki? A-aa??? Nasıl yaa??

Öğle: Nedir yani? Yaşadıklarımız bu kadar sıradan mıydı? Değildi yahu?

Akşamüstü: Ne güzel konuştuk, konuşabildik... Güldük, eğlendik ve inanılmaz yoğun seviştik. Bir insan daha ne ister ki?

Akşam: Ya evli falan da değil. Biri mi var acaba? Ama yok demişti... Yalan mı söyledi ki? Dur ben bunu yarın arayayım.

Yarın:

- Alo, merhaba benim...

- Haa.. Merhaba

- N’aber? Aramadın da, merak ettim...

- Ya, toplantılardan başımı alamadım...

Hııı... İşte bundan sonrası artık kıza bağlı...

Hırs yaparsa kaybetti...

Yapmazsa da kaybetti ama hiç olmazsa gururunu kurtarır...

Yazının devamı...

Erkekleri tanıyalım (1)

Ben diyorum ki; bir iki günümüzü onları biraz daha yakından tanımaya ayıralım...

Danaları yani...

Bunun için bir plan yaptım.

Bugün size iki arkadaşın benim bir yazım üzerine “mail’leşme”lerini aktaracağım.

Yarın da...

Yarınki daha güzel...

Şimdi: İki arkadaş, benim “50 üzeri erkekler” yazım üzerine mail’leşiyor. (İkisinden birisi de aralarındaki yazışmayı bana yolluyor. Ben onlara birer kod adı verdim. Biri Kadayıf, diğeri Jurnal.)



Kadayıf: “Ulan adi ..., sabah sabah saldırma. Ben sana hep destek tam destek veriyorum. Al işte gazetedeki yazıya cevaplarım: (Parantez içindekiler cevap oluyor.)

* 40 yaşındaki performansın var mı? (VAR, DAHA İYİYİM HAH...)

* Her gün, hadi iki günde bir yapabilir misin? (KESİNLİKLE YAPIYORUM :-)

* Derin inceldi, eline geliyor mu? (GELMİYOR, HÂLÂ EŞEK DERİSİ GİBİ...)

* Artık sen bile karanlığı mı tercih ediyorsun? (YOOO BEN AYDINLIĞI SEVERİM :-))

* Sevişirken terleyince ertesi gün her yerin tutuluyor mu? (HADİ LEN OLUR MU HİÇ.)

* Hatta hastalanıyor musun? (HİÇ, HATTA HİÇ.)

* Hem içip hem seviştiysen ertesi günün iptal mi? (AHAH BEN İÇEMİYORUM İŞTE...)

* Daha mı çabuk terliyorsun? (YOOO NE ALAKASI VAR... RAKİBE AYIP OLMASIN DİYE ÜSTÜME SU DÖKÜYORUM...)

* Daha mı kısa sevişebiliyorsun? (HAYIR UZUNLUKTAN KOMŞULAR ŞİKAYETTE, HADİ ARTIK UYUYACAĞIZ DİYE DUVARLARA VURUYORLAR :-)))

* Kalbin, kolesterolün, şekerin durumu ne? (SÜPERRRRR... )

* Peki kahverengi beneklerine ne diyeceğiz? (Bİ TANE VAR SOL ELİMDE. ÖĞLEN 42 DERECEDE GÜNEŞTE TENİS OYNADIĞIMDAN...)

Al ülen ne diyicen şimdi?”

Öteki de hemen cevabını vermiş:

Jurnal: “.... Abi, bundan 3 yıl önce Saroz’a kamp yapmaya gittiğimizde eylül ayında denize girmiştik; gerçi sen hasta olurum diye sadece bacaklarını sokmuştun; ... kadayıf olmuş, ne demek olduğunu o gün sen şortunu değiştirirken öğrendim...”

Ertesi gün sıra bana geliyor:

Kadayıf: “Bu hatun sinirlerimi oynatmaya başladı :-)

Şimdi bi benim ekli fotolora bakınız bir de bu hatunun fotoğrafına. Ulan ben buna bakar mıyım? Benim gibi birini bulsa zil takar oynar. Allahaşkına doğruyu söyle. Bu hatun mu beni beğenmeyecek. Gülerim... Fotoğrafı stüdyo kaydı, yani oynanmış. Bunun normal halini görsen 12 günlük yola kaçarsın. Spor yapıyor mu, sanmam. Daha spor yapan gazeteciye rastlamadım. Bunun poposu selülitten geçilmez. Bi de beni beğenmiyor ha.

Hah hah haaaayyy... Ulan ben buna yazı yazıcam.”



Yazdı da...

Özür diliyor.

E peki o zaman, affediyorum. O da 50’lilerin başındasın diye ha!

Ah erkekler ahhh...

Bir de yarınkine bakın, sonra karar verelim...

Ne kararıysa?

Yazının devamı...

50 yaşında bir adam arıyorum

Yok artık!

Daha o kadar delirmedim...

Kaç gündür yazıp duruyorum ya 50+ erkeğinin hallerini...

İyi tarafları da var tabii...

Olmaz mı?

Hatta bunu anlatmak için Mehmet Yılmaz çok uğraşmamış, Lynda Lemay’ın, “Un Homme de 50 ans” şarkısının sözlerini yazmış.

Ama tabii benim içim ve elim yine durmadı...

Bu güzelim şarkıyı biraz berbat etme pahasına, o sözlerin mealini de altına ben ekleyeyim dedim...

“50 yaşında bir adam arıyorum / Her düşü kurmuş, her düşü yitirmiş / Her şeyi istemiş / Şimdi artık ne istediğini bilen.

(Artık kendi istediğiyle değil, onu isteyenle birlikte olan.)

50 yaşında bir adam arıyorum / Her borca girmiş, her borcu ödemiş / Sonra yeterince para edinmiş / Ama paradan gözleri kamaşmamış.

(Demek ki, kazandığından çok kaybetmiş!)

50 yaşında bir adam arıyorum / Yaşamış, her tütünü içmiş / Her içkiyi devirmiş / Yeteri kadar kadın tanımış / Ve artık
başkalarını aramayan.

(Posası çıkmış! Kalp damar, kolesterol vs... Kendine baktıracak birini arıyor)

50 yaşında bir adam arıyorum / Veremeyeceklerinin farkına varmış / Geçmişi geleceğinden fazlalaşmış / Ama ancak şimdi yaşamaya başlamış.

(Evdeki 40 yıllık karısını ortada bırakıp gençlere sarkıyor.)

50 yaşında bir adam arıyorum / Kendini en kötüye hazırlamış / Zamanın neleri iyileştirmeyeceğini öğrenmiş / Çok cenazeler kaldırmış.

(Arkadaşı ölünce, üzülmekten çok sevinmeye başlamış...)

50 yaşında bir adam arıyorum / Gerçeklerle yüzleşebilen / Yalan söylememe cesaretini edinmiş / Hislerinden kaçmamayı öğrenmiş.

(Çok konuşmaya başlamış.

Her şeye karışmaya da...)

50 yaşında bir adam arıyorum / Kendini artık ciddiye almayan / Yüzünde kırışıklıkları olan / Beni sükûnetle seven / Ve benim için elinden gelecek her şeyi iyi yapan / 50 yaşında bir adam arıyorum.”

(E iyi bari, bir de verandada sallanan koltukta üzerine battaniye alsın, birlikte ölmeye hazırlanalım...)

Şaka şaka...

Bu 50’liliklerin şarkıdaki gibi olanları da var, benim yorumladığım gibi olanları da...

Aslında 50 yaş erkeği için yarısı dolu bardak gibidir de diyebiliriz...

Nasıl bakarsan öyle görürsün...

Ya da şanslıysan dolu taraf seni bulur...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.