Şampiy10
Magazin
Gündem

Yasaklansın

Kaç gündür tatil yazıp duruyorum ya; bazıları “Biz gidemiyoruz, sayenizde tatili yazılarınızda görüyoruz” falan diyor.

Ne üzülüyorsunuz!

Kim istediği gibi tatil yapıyor ki?

“Tatil, tatildir, kötüsü olmaz” diyeceksiniz ama gerçekten öyle değil.

Nasıl anlatsam?

Bu tatil işi yılbaşı gecesi gibidir.

Sıkıntı verir insana...

Bir ay öncesinden sıkıntısı basar.

Daha önce de anlatmıştım ya, bir şeyler yapmak istersin yapamazsın.

Adam bulamazsın, yer bulamazsın, bulsan kötüdür falan...

Bu da sizi kesmediyse biraz daha detaylı anlatayım da içiniz iyice rahat etsin.

Bakın şimdi...

Bir kere, kadınların yüzde 90’ı penye giyiyor.

PENYE YASAKLANSIN

Penyeden elbise, bluz, şort ne varsa...

Yani ırk olarak sanki çok güzelmişiz gibi o her yerine yapışan, vücudun bütün detaylarını olduğundan daha fazla ortaya çıkaran penyeden kıyafetler giyilmemeli...

Bunun şişmanlıkla, zayıflıkla da alakası yok!

Yani zayıf biri de giyse bu sefer zayıflığı çirkin görünüyor.

Zaten ya şişmanız, ya bacaklarımız kısa; olmuyor yani! Tatilde diye kimsenin vücudunu saran askılı penye elbise giymeye hakkı olmasın.

En güzelimiz giyse zaten dik oturmasını bilmeyiz; karın olur kat kat...

Yalan mı?

Ha, Rus kızları falan giysin. Ama biz asla!

Ne var? Kumaş mı kalmadı?

Hadi kadınlar böyle; ya erkekler!

Onların da yüzde 90’ı tokyo giyiyor...

TOKYO DA YASAKLANSIN!

Ya da doğru düzgün giyilmesi öğretilsin.

Neden bütün erkekler parmak arası veya değil, tokyo giymesini bilmiyor?

Ayaklarının yarısı içeride yarısı dışarıda...

Topuk yere basıyor, parmaklar da tokyonun arka yarısında...

Bir de onları sürüye sürüye yürüyorlar.

Neden?

Bu kadar değil tabii...

Şimdi penyeli kadınlarla tokyolu adamlar kendilerini pazar sabahı evde sanıyorlar.

Hal ve hareketler öyle yani...

5 yıldızlı bir oteldeymiş, etrafta başkaları da varmış falan umurlarında değil!

Adam şortu tokyoyu giymiş, tam göbeğini kaşıya kaşıya ayağını da sürüye sürüye ha bir de gerine gerine yemeğe iniyor.

Nedir bu hal yahu?

Biraz toparlan.

Tatildesin, evinde değil.

Bana sorarsan evde de öyle olmasın da...

Aslında BU ADAMLAR YASAKLANSIN

Daha da kötüsü var...

Evliler...

İki başlarına tatile çıkan evliler...

EVLİLERE TATİLE GİTMEK YASAKLANSIN

Şimdi bunlar, 10 metre uzaktan tespit edilebilirler. Masada bir kadın bir erkek, suratlar asık, tek kelime çıkmaz ağızlarından...

Kim bunlar?

Evli çift tatile gelmiş.

Artık onlar mı tatil yapıyor, tatil mi onları belli değil. Görev sanki!

Biliyorum, şimdi tatile çıkmasalar da olmaz, en iyisi yasaklansın, onlar da rahatlasınlar...

Ya evli ve çocuklular!..

Onlar...

Ne desem ki?

Yasaklansın desem, çocuklara yazık.

Tamam buldum; onlar de belli bölgelerde toplansınlar. Yani oralarda tatil yapsınlar.

Herkes rahat etsin...

Sonbahar gelse de herkes de kendine gelse iyi olacak...

Yazının devamı...

Tekne mi tekme mi?

Tatil gözlemlerimi yazacağım demiştim ya, yine olmadı; aklıma başka bir şey geldi.

Ama konumuz tatil.

Tatil de, hayalî bir tatil. Hayır, hayalimdeki değil.

Amma uzattım ha! Başkasının tatilini yazacağım.

Tekne tatilini...

Herkesin hayalidir ya, mavi tur ya da daha uzun bir tekne turu...

Pardon herkesin değil. Galiba insanlar bu konuda ikiye ayrılıyorlar; hayran olanlar ve nefret edenler diye...

Yani kayıtsız kalan yok.

Bazı insanlar da öyledir hani; ya çok seversin ya nefret edersin, arada kalamazsın, bu tekne işi de öyle...

Şimdi size ikisinin konuşmasını yazacağım. Tekne tatiline hayran biriyle, bundan nefret edenin...

Uydurmuyorum ha, hepsi gerçek...

- Abi tekne tatili yaptık bu sene, nefisti. Çok güzel oluyor tekneyle...

- Nesi güzel oğlum?

- Ya öyle güzel ki, mesela akşamları yemekten sonra herkes içkisini alıyor, sohbet gırgır şamata... Hatta herkes kamarasına bile gitmiyor, orada uyup kalıyor...

- Ne? Orada mı uyunuyor?

- Açık havada uyumak, sabah gökyüzüne bakarak uyanmak...

- Ne uyanması len, öyle uyunur mu hiç?

- Ne var? Niye uyunmasın?

- Ben uyuyamam öyle; milleti seyrederim.

- Nesini seyredecen?

- Öyle işte! Nasıl uyuyorlar diye...

- Sana ne oğlum milletin nasıl uyuduğundan...

- Oğlum düşünsene kızla flört etmeye başlamışsın, her şey çok güzel gidiyor. Askılı elbisesinin üzerine şalını dolamış oraya kıvrılıp uyuyakalmış.

- E ne güzel...

- Ne güzeli! Ya kız orada gaz çıkartırsa... Uyurken olur olur... Al işte, bitti her şey! Ben artık o kızla yatamam.

Bundan sonrasını ben anlatayım.

Daha da kötüsü var; kız değil de aynı şey hadi senin başına geldi! Ne yapacan?

Düşünsene kendi sesinle uyandın!

Yok canım, haklı...

Nedir o öyle hep beraber uyumak falan...

Zaten bir insanın en çirkin hallerinden biri de bu değil mi?

Yemek yerken, yokuş yukarı ve yokuş aşağı yürürken ve uyurken...

Yeni tanıştığın biriyle bunları yapmamaya gayret edeceksin.

Hele uyurken...

Göbeğin kendi halini almış; kendini bırakmış yani, ağzının kenarından salyalar akıyor, ayakların ‘yazık’ vaziyetinde...

Horlamayı saymıyorum bile...

Yani kendi sesinle uyanmana falan gerek kalmaz! Uyuman yeter!

Dediğim gibi, tekne tatilini ya çok seversin ya nefret edersin diye...

Bazıları da farklı amaçlarla kullanıyorlar...

Ne mi?

Benim 7 kere evlenip boşanan bir arkadaşım vardı. Dana grubundan...

Bir gün ona şunu sormuştum:

“Ya evleniyorsun onu anladım, o kolay da asıl önemlisi nasıl boşanıyorsun?”

“En etkili yöntem tekne turudur” demişti.

“Nasıl yani?”

“Bir saniye bile ayrılmadan dip dibe geçen 4-5 günün ardından sinirleriniz iyice bozulur. Rahatça kavga edemediğin için dolarsın. O da dolar. Tekneden iner inmez kavga başlar ve o sırada boşanmayı rahatça söylersin.”

Bilemem...

İlgililerin dikkatine...


Yazının devamı...

Smorting dönemi başladı...

Tatilden döndüm ya, aslında doğal olanı oradaki gözlemlerimi anlatmak olacaktı...

Zaten ben de öyle planlıyordum...

Nasıl tatil yaptığımı değil, tatil yapanları anlatacaktım...

Ta ki, dün geceye kadar...

“Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe, sırf sana benziyor diye...” diye anlatmaya başlarmışım.

Oldu, başka derdiniz?

Hayır tabii ki!

Dün gece öyle birine rastlamadım, hatta tam tersine, herkes tanıdıktı...

Bir de ayrıca rastlasam sanki size yazacaktım!

Neyse, gece yarısından sonra hep beraber bir kulübe gittik.

Hani yemekten ya da bir davetten sonra hızını alamazsın ya öyle bir durum. Kakada kikidi kulübe girdik, bir bistronun etrafında konuşlandık.

Tam havaya gireceğiz, elimizi sigaralara attık ki... Aha! Yasak başlamış.

Saat 00.15

İşte o an!

Aylardır geyiğini yaptığımız o an!

Yasağın başladığı ilk gece...

İlk gece kulübü...

Ben de tam diyordum ki, burada bir tuhflık var. Müzik, ambiyans, insanlar güzel...

Ama bir gariplik var.

Ne var? Daha doğrusu ne yok?

Neşe yok.

“E tamam o zaman” dedik. “Madem burada sigara içilmiyor biz de terasa çıkalım.”

Tabii gördük ki herkes terasta...

Orkestrayla aramıza ince bir camla birlikte koca bir ayrılık giriyor.

Biz dans edemeyip onlara tempo tutamıyoruz, onlar güzelim şarkıları boş masalara söylüyor.

Camdan birbirimize bakıyoruz.

İlk gecemiz, ilk ayrılığımız böyle biraz acıklı oluyor. Olsun.

Ne demişler? “Bir kapı kapanırsa başka bir kapı açılır.”

Gerçekten de açılıyor.

Şimdi de smorting dönemi başlıyor.

Biliyorsunuzdur, smoking ile flirting karışımı bir kelime...

Lokanta, bar, cafe veya gece kulüplerinin ve hatta iş yerlerinin kapısının önünde başlayan ilişki dönemi de diyebiliriz buna.

“Nerede tanıştınız?”

“Smortingde...”

İnternet out, smorting in.

“Ateşiniz var mı acaba?”

“Olma mııı...”

Artık hayatımızda, gece hayatımızda en fazla kullanacağımız cümle bu olacak herhalde...

Cebinde çakmağıyla kim bilir kaç kişi, kaç kişiye bu soruyu soracak.

Hoşlandıysan en güzel çakmağınla çakacaksın aman pardon yakacaksın. Beğenmediysen, “Yok” deyip kestirip atacaksın.

Kim bilir kaç kişinin ilişkisi burada başlayacak... “İyi ki bu yasak var da seni tanıyabildim” diyerekten...

Kim bilir buralardan ne kıskançlık hikâyeleri çıkacak... “Daha şimdi içip geldin, yine nereye?”

Kim bilir kaç kişinin hikâyesi burada bitecek...

Onu başkasıyla smorting yaparken gördüğünde... Bakar mısınız?

İçeride sigarayı yasakladılar, belki de böylece içkili yerlere gidilmesin diye...

E ne oldu?

İnsanlar gece kulüplerinin önünde ellerinde içkileri ve sigaraları, hayatlarında flört edemedikleri kadar flört edecekler.

Edemeyenler bile flört etmeye başlayacak.

Yasak böyle bir şey işte!

Manasız yasaklar koymaya kalkarsan karşına böyle baş edemeyeceğin durumlar çıkar.

Hayatı durduramazsın.

Onun için ne yapman lazım?

Yasak yerine çözüm üretmen gerekiyor.

Bir de bütün içenler sizden rica ediyorum; içmeyenleri smorting’e kabul etmeyin.

Etmeyin de “dumansız hayat” yaşasınlar...

Yazının devamı...

Mehtap yine döktürmüş...

Serhan: Bu ne ya?

Mehtap: Terlik.

S: Bu mu?

M: Yok aslında çizme ama taklit yapmayı seviyo afacan, terlik mi olmuş şimdi?

S: Ya bana şööle laf cambazlığı yapma!

M: Ne var?

S: Ben giymem bunu, ne bu böyle, zibidiler gibi...

M: Ya ne alakası var. Atahan’a da aldım, Allah, Allah!

S: Tabii ha Atahan, ha ben. 5 yaşında mıyım kızım ben ya?

M: Millet giyiyo!

S: Kim “giyiyo?” Gençler. Bana yakışır mı, yaşlandığını kabul edemeyen adamlar gibi. Özenti. Kafayı da kazıtayım bari, bi de turuncu şort...

M: Yok, şortu mavi aldım, çiçekli.

S: ???

M: Nasıl?

S: Ne bu şaka mı?

M: Çok beğendim ben ama.

S: Zekâca az gelişmiş adamlar gibi... Hayatta giymem ben bunları, götür değiştir.

M: Ya ben beğendim, senin üzerinde de görmek beni mutlu edecek.

S: Giymem ben bunları, doğru düzgün bişiler al. Hani dün herhangi bir doğu ilimizden buraya yerleşmişim ama hızla ‘İstanbullu’ olmaya çalışıyormuşum gibi, bu ne ya?

M: Şaşırtıcı! Bi terlikle bi şorta ne kadar çok anlam yükledin hayatım.

S: ...

M: Ben hayatında bu kadar anlam ve yer sahibi miyim, bilemiyorum yani...

S: ...

M: Ya da hiç durup, sana neler ifade ettiğimi, şu parmak arası terlik için düşündüğün kadar düşündün mü?

S: Bazen tam klasik kadın oluyorsun Mehtap!

M: Oysa ben Atahan’ın abisiyim di mi?

S: Ya bırak şimdi de fişini kaybetmedin işallah bunların.

M: Kaybettim aşkım.

S: Offf!

M: Aşağıda güvenlikteki Mustafa’ya hediye ederim artık; efil efil giysin çocuk.

S: Ya Mehtap sen manyak mısın?

Hasta mısın? Beni hasta etmek için mi yapıyorsun böyle?

M: Güzel konuş, ne var?

S: Ya elin adamına şortla terlik vericen de sonra ne diycen? “Bizim bey giymedi altepe tepe kullan” mı diycen?

Onun üzerinde göremedim senin üzerinde mi göreyim diycen, sinir ettin beni ya, ver şu torbaları bana!

M: Ay hayret bişi, bööle dağlı adamlar gibi, nerelerden ne anlamlar çıkarıyorsun, duruyo fişler şaka yapıyorum.

S: Bak, beni biraz kendi halime bırak. İnan beni çok kızdırıyorsun bazen. Valla git, biraz salonda falan otur.

M: ...

S: Hiç gülme öyle ebleh ebleh, hiç sevimli diilsin şu an.

M: Şimdi sen son 10 saniye içinde bana ebleh dedin, sevimsiz dedin, git salona gözüme görünme de dedin.

S: ...

M: Buna rağmen ben gülüyorsam eğer, sence bunun sebebi sana sevimli görünmek için mi? Yoksa altında başka bişi olabilir mi, ne dersin?

S: ...

M: Hani 10 senedir evliyiz, hakkımda bir fikrin vardır diyerekten...

S: ...

M: Şapkayı hiç göstermeyeyim o zaman ehihehe, çok açacak Mustafa’yı! Yeşil yeşil...



Mehtap yine döktürmüş...

Hatırlarsanız geçen sene bu zamanlar, “Çatlatan Diyaloglar”ı yazmıştı.

Süperdi.

Mehtap Erel bu yaz için de,

“Ben, Edebiyat, Karpuz ve Kayınvalidem” adıyla Çatlatan Diyaloglar 2’yi yazmış. Bu da süper!

Şimdi deniz kenarında yattınız ya...

Ya da henüz tatile çıkamadınız, havuz mavuz idare ediyorsunuz değil mi?

Ben olsam sizin yerinizde...

Alırım elime bu kitabı, kıkır kıkır gülerek okurum.

Kahkaha da atabilirsiniz, ona göre...


Yazının devamı...

Bu da geyik mi?

Öncelikle dün çok fena faka basmışım, söyleyeyim.

Hani şu iki penisli adam haberlerini yazarken biriyle çok fena dalga geçmiştim ya...

İki penislinin biri dert yanarken;

“Bazıları için avantaj gibi görünse de aslında baktığınız gibi avantajlı değil, mektepte hep çift vizite veriyorum” demişti, ben de “Ne demekse?” diye anlamamıştım...

İyi ki de anlamamışım.

Anlatan anlatana...

Mail atan atana...

“Mektep” genelev demekmiş, vizite de ücreti...

Ben bunu bilemeyince çok eğlendi danalar...

İyi, eğlenin bakalım...

Arnavutluk’un başkentini sorsam bilmezsiniz ama... (Bu kadar da söyleneyim artık!)

E, ama haksız mıyım? Bu da haberde yazılır mı yahu?

Ben de saf saf diyorum ki, (kendi kendime) haberi yazan da yaşlı biri herhalde; ‘okul’ yerine ‘mektep’ diyor. Hatta yazacaktım da, iyi ki vazgeçtim... İyice batacakmışım!

Madem konu yine iki penisli adamlar oldu, geyiğin dibine vuralım o zaman...

Zira gördüğüm kadarıyla anlaşılmayan bazı noktalar var.

Soruyorlar...

Ne mi soruyorlar?

Mesela:

- “Birbirinden bağımsızlar mı acaba?” diye soran var.

Ben de uzmanım ya!

“Sevgili okuyucum, iki penisliler tıpkı kendileri gibi ikiye ayrılırlar. Eğer tek yumurta penisiyse birbirinden bağımsız hareket etmezler. Varsa beraber yoksa beraber! Eğer çift yumurta penisleriyse, o zaman birbirleriyle pek bağları yoktur. Hatta birbirlerine laf dinletemezler. En büyük sorunları birinin beğendiğini ötekinin beğenmemesidir. Ama diğer taraftan avantajları da vardır tabii... Mesela bazı çift penisliler, penisinin birini sadece eşi için saklarken ötekini kirli işlerinde kullanmaktadır. Biri ötekine özenmektedir ama olsun...”

Şimdi bana, “Sen de abarttın, tavan yaptın” diyenleriniz çıkacaktır.

Siz öyle sanın.

Benimki de geyik mi?

Google’a yazın da çıkan sonuçlara bir bakın. Benim ne kadar masum olduğumu anlarsınız.

Abuk sabuk pornolardan bahsetmiyorum.

Bildiğiniz geyik muhabbetinden söz ediyorum.

Üşenenleriniz, tatilde olup int’siz kalanlarınıziçin birkaçını yazayım.

- “Şeyinin doğrultusuna gidemeyen adam.”

- “İki penisli adam yoktur çok votka vardır.”

- “Bir penisin nesi var iki penisin ahengi var.”

- “Grup seks için en az üç kişiye ihtiyaç vardır.”

- “Bulup da görene şans getirir.”

- “Seninki kaç santim?

Totalde mi?”

Yeter!

Yeter, ö geldi...

Yazının devamı...

İki şeyli adam

Geçenlerde arkadaşımın 12 yaşındaki oğlu bir rüya görmüş annesine (dolu dolu) anlatıyor:

- Anneee... Rüyamda ne gördüm biliyor musun?

- Ne gördün oğlum?

- 10 tane şeyim varmış!!

- Ne o? Her yerinden fışkırmış mı?

- Yoook, hepsi aynı yerdeydi!!! Orada...

Böyle durumlarda hep derim ya, bir dana yetişiyor diye..

İşte bunlar böyle böyle büyüyor sonra birilerine sevgili, koca falan oluyorlar...

10 penis rüya ama...

İki penis değil!

Son zamanlarda bu başlıkla bir sürü haber okudum.

Algıda seçicilik midir nedir?

Ama ne zaman okusam onların suratları gözümün önüne gelir; erkeklerin...

Haberi okudukları andaki sırıtışları...

Akıllarından geçenleri yansıtır.

O anda iki penisliliğin gerçek halinin aslında trajik olduğunu gözardı edip kısa bir fantezi turuna çıkarlar...

“Olacak aslında !!!” arsızlığında...

Tam onları yazacaktım ki “dur bir bakayım bu konuda int’te neler var” deyince yazının şekli değişiverdi.

“İki penisli” haberlerine takıldım.

Başlıklarına, içeriğine...

Mutlaka size aktarmalıyım...

Başlıyorum:

* “İki penisli çocuk dünyaya geldi. Aslında annesi sorunsuz bir hamilelik geçirmişti. Ama bebeğin doğması 5 saat sürdü. Doğduklarında görenler gözlerine inanamadı.”

Nedir yani? İki penisli bebekler mide bulantısı mı yapar? Ayrıca iki penisin çıkması mı 5 saat sürdü. Sanki tek penisliler 1 saatte doğuyor! Peki son cümleye ne dersiniz! “Doğduklarında” diyor. Sanki bebek değil de, penisler doğdu! Offf... Of!

Başka bir haber:

* “İki penisli bebek dünyaya geldi: Dünya gitgide değişmeye başlıyor .Rusya’da bir bebek iki penisli olarak doğdu.”

Sanki bundan böyle iki penisli doğumlar artacak ve normalmiş gibi!!! Radyasyondandır... Az yaşıyorlar ama iki penisliler!!! Heh heh hee...Uzaylılıar nasıl acaba?

Bu en iyisi:

* “İki penisli adam görenleri kıskandırdı: Hatay’da iki penisli olarak dünyaya gelen genç ’Bazıları için avantaj gibi görünse de aslında baktığınız gibi avantajlı değil, mektepte hep çift vizite veriyorum, Tuvalette ayağıma ya da yan pisuvardaki adamın ayağına işiyorum. Ben de diğer insanlar gibi normal bir hayat sürüp evlenmek istiyorum’dedi. Ayrıca penislerden birini penisi işlevsiz bir vatandaşa bağışlamaya hazır olduğunu söyledi.”

Araştırmacı gazetecilik diye buna derim.

Ayrıca, ‘İki penisli olarak dünyaya gelen genç’lafına da bayıldım. Bu, genç olarak doğmuş anlaşılan!

Böyle, iki penisliler genç olarak doğuyormuş meğer!

Ayrıca haberi okuyunca sırıtan danalara da ders olsun; bakın genç(!) adama mektepte çift vizite veriyormuş! (Neyse?)

Okulda şeyine bakıp mı vizite veriyorlar?

İyi o zaman, küçüklere hiç vermiyorlar!! Heh heh he...

Yazının devamı...

Feminist bilmecelere cevaplar

Beyler çok alındılar yine...

Feminist muhabbetine...

Bir çene bir çene...

Ama hepsine bir cevabımız var elbette...

* “Yani işin kötüsü, bir kadının feminist olması için onu seven(!) bir erkeğe muhtaç olması :)”

Seven erkek var, ’seven’ erkek var! Ama en iyisi ‘seven’ bir feministtir! Bunu unutma!

* “Feminisitler de hep maskülen olmak yerine biraz feminen olsalar ya! İşe önce vücut kıl kitlesi endeksinde erkeklerle yarışmayı bırakarak başlayabilirler!”

Amaaan sen de!

Öyle kadınlar artık karikatürlerde kaldı.

* “Nedir bu kin, ne bu öfke! Bir bayan bu kadar erkeklere düşman olabilir mi ya. Merak ettim, bir gün bu sebebi yazarsanız çok memnun edersiniz.”

Yazamam zira düşman falan değilim ki! Ne güzel eğleniyoruz. Siz de biraz feminist olsanız daha güzel eğleneceğiz...

* “Bir erkeği yatağa çekmek için televizyonun fişini çekmek yetmeeeez açık olan cep telefonunu kafasına fırlatırsııın. Hangisi kırılmazsa o senindiir. Şiddeti sevmem.”

Cep telefonuna yazık yahu! Eski usul terlik falan fırlatsak!

* “Gelecek hafta düğünüm var.. Ne yapacağız anlamadım bu erkekler bu kadar kötü pis.... anladık da eşcinsel ilişki kurup birbirimizle mi birlikte olalım? Ya da Avrupa’ya gidip 1. Dünya ülkelerindeki erkeklerle mi olalım?. Sevgili Dilek yeter biraz ii erkekleri yaz da bakalım nasıl oluyo, öğrenelim biz de...”

İkinci fikrin fena değil. Bir İtalyan mesela... Neden olmasın? Hani bir teorimiz vardı ya; üstü İtalyan, altı Jamaikalı... Heh heh he...

* “Bira şişesi ile kadının ortak özelliği nedir? İkisinin de boyun kısmından yukarısı boştur. Siz bu feminist ayaklarını bıraksanız da başka şeylerle ilgilenseniz. Bir kadının cumartesi günü boyunca gülmesini nasıl sağlarsınız? Çarşamba günü bir espri yaparak tabii ki!”

İki bira içtin de yazdın bunları herhalde...

* “Ne yani feminist olmak iyi olmak demek mi? Gelin en sondaki bilmece üzerinde düşünelim! Erkeği nasıl idare edersen öyle mi gider? Bu arada atlardan daha fazla gene sahip olmamızın nedeni de, doğal olan boyutların büyümesini engellemek!! :)”

Evet, ortalamanız 12.7cm. Genler karıştı herhalde!!!

* “Müsait bir gün böyle geyik soru ve yanıtların erkeklere özel hazırlanmış soru ve yanıtlarını da yayınlarsanız seviniriz :-)”

Çok da tatlı söylüyorsun ama olmaz! Çok işim var.

Son olarak, bir kadın yorumuyla konuyu kapatalım diyorum:

* “Feminist olmak bütün erkeklere düşman olmak demek değildir. Feminist olmak kadının gerçek bir birey olduğunu kabul etmek, kadının her yerde var olduğunu ve ikinci sınıf vatandaş olmadığını idrak etmektir. Bütün erkekleri aşağılamak ve onlara düşman olmak feministlik değildir. Feministin düşmanı kadını aşağılayan, hor gören herkestir.”

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.