Şampiy10
Magazin
Gündem

Feminist bilmeceler

"Feminist" deyince herkesin tüyleri diken diken olur ya...

Niyeyse?

Üstelik hem erkeklerin hem de kadınlarınki...

Hadi erkekleri anladık; rahatları kaçıyor da ondan...

Ki bana sorarsanız iki rahat uğruna gerçek mutluluğu ıskalıyorlar...

Peki ya kadınlara ne demeli?

Feminizme neden burun kıvırırlar?

Çünkü imaj kötü.

Fikir güzel ama imaj kötü.

Tıpkı hayvansever kadınlar gibi...

Hayvan sevmek kötü mü? Hayır.

“O halde hayvansever kadın niye kötü olsun” gibi bir şey...

Aslında her kadın istese de istemese de, sevse de sevmese de feministtir.

Pardon, düzeltiyorum: Akıllı her kadın...

Bakın şimdi size, geçenlerde bir okuyucunun gönderdiği mail’i aktarıyorum.

Aynen onun başlığıyla: “Feminist Bilmeceler”

Gülmemek, onaylamamak mümkün değil.

Diyorum ki, gelin bunu bir test haline dönüştürelim.

Aşağıdaki 12 bilmecenin kaçına gülüyorsanız, o kadar feministsiniz...

Hepsine gülüyorsanız tam bir feministsiniz...

Yarısına gülüyorsanız, o yola girmişsiniz, yakında boşanırsınız...

Yarısından azına gülüyorsanız daha çok gençsiniz, akıl bakımından...

Hiç gülmüyorsanız, erkeksiniz hem de en aşağısından...

Tamam mı?



- Bir kadının bir erkeği yatağa çekmek için neyi çıkarması gerekiyor?

“Televizyonun fişini.”

- Erkeklerle bulutların ortak noktası nedir?

“İkisi de çekildiğinde gün güzel olur.”

- Erkekler neden attan bir fazla gene sahip?

“Hafta sonu araba yıkarken kovadan içmesinler diye.”

- Erkekler neden sarışın fıkralarından hoşlanır?

“Çünkü bunları anlıyorlar.”

- Tanrı erkeği yarattıktan sonra ne dedi?

“Daha iyisini yapabilirim.”

- Bir erkeğin cinsel açıdan uyarıldığını nereden anlarsınız?

“Nefes alıyor olması yeterli.”

- Erkekler ön sevişmeden ne anlıyor?

“Yarım saat yalvarma.”

- Köpek maması ile erkek arasındaki fark nedir?

“Köpek mamasında daha fazla beyin vardır.”

n Neden bir kadının güzel olması, akıllı olmasına tercih ediliyor?

“Erkekler, düşünme yerine görmeyi daha iyi becerebildiklerinden.”

- Erkekler penislerine neden hep bir ad verirler?

“Hayatlarını kimin yönlendirdiğini bilmek için.”

- Yoğurt ile erkek arasındaki fark nedir?

“Yoğurdun kültürü var.”

- Düşünme yeteneğinin yüzde 90’ını kaybetmiş erkeğe ne denir?

“Dul.”

- Yer döşemesi ile erkeğin ortak noktası nedir?

“Düzgün bir şekilde yere serersen, ömür boyu üzerinde tepinebilirsin.”



Hadi bakalım...

Var mı feminist olmayan?

Olmak istemeyen...

Yazının devamı...

Sevişmeyen kadın...

Günün lafı bu; Monica Belluci söylemiş:

“Sevişmeyen kadın kendini öldürsün.”

Tamam da, nasıl öldürsün?

Kıstas nedir yani?

Bütün bu soruların cevabını bulabilirim belki diye Google’a girdim.

A-aaa...

Haber ne hale gelmiş biliyor musunuz?

“Sevişmeyen kadın ölsün” haline...

Hani danaların geyik muhabbeti vardır ya,

“En iyi kadın, ölü kadın” türünden...

Tam onların ağzı...

“Abi, sevişmeyen kadınlar ölsün!”

Bir de, “başka ne işe yarar ki??” deyip kahkahalarla gülerler ya...

Aslında komik ama...

Neyse, Monika Hanım böyle bir laf ettiyse durup bir düşünmek lazım...

Bilmiyor tabii, bizde sevişme 5 dakika 30 saniyeyi geçince RTÜK’e takılıyor.

Sevişmeyen değil, sevişen intihar edecek yakında!!!

Adam öldür, mafya ol, töre cinayeti işle, hırsızlık yap ama sevişme!

Bir sevişme bir de sigara içme!

İkisi yasak...

Zaten sevişmeyeceksen niye sigara içeceksin ki?

Aslında ben de hep merak etmişimdir; “sigarayı bırakanlar ondan sonra ne yapıyor?” diye...

Öyle bir bağlantı kuruyor olabilirler...

Şimdi gelelim Belluci’nin önerisine...

“Sevişmeyen kadın kendini öldürsün”e...

Biraz pazarlık yapalım bari...

Sevişmeme nedenine göre bir şeyler değişir mi?

Yani, “Sevişmiyorsa bir nedeni vardır!” diye düşünerekten...

Öyle hemen yargısız infaz yapmamak lazım, değil mi?

Belki hafifletici nedeni falan vardır.

Ayrıca sevişip de seviştiğinden bir şey anlamayanlar var!

Ne yani onlar yaşasın mı?

Taklit yapanları da unutmamak gerekir...

Onlar ölmesin de, hapis falan yatsınlar!!!

Yalan beyandan...

Mesela ilk akla gelenlerden biri de, ya istiyor da sevişemiyorsa...

Ne var?

Olamaz mı?

Adam bulamaz (istediği gibi yani), bulur ama adam

işe yaramaz...

Olmaz, olmaz...

İster ama sevişemez...

Tabii her zamanki gibi daha

beteri var;

Sevişiyor da, istemiyorsa...

Buldum!

Onun sonu, ötanazi...

Artık bu ötanazinin yasallaşması şart oldu.

Hele ki, Belluci’nin bu önerisinden sonra...

Çünkü...

Şimdi ben size her zamanki gibi işin gerçeğini yazayım mı?

Hatta iddia da edeyim.

(Sanırım daha önce de yazmıştım.)

Aslında...

Aklı başında her kadın...

Aklı başına gelen hiçbir kadın...

Sevişmeyi sevmez!

Ayda 1-2 gün hariç.

Niye kadınlar belli bir yaştan sonra o işten kaçıyor?

Libido düşmesi falan hikâye...

Aklı başına geliyor da ondan!

Amaannn...

Sonuçta sevişen de sevişmeyen de ölecek...

Onun için, her şeyin başı sağlık!

Yazının devamı...

Kendi şeyinin CEO’su...

“Evlilik dışı ilişki yaşamak isteyenlerin partner bulmasına aracılık eden bir internet sitesi, aldatma konusundaki eğilimleri ortaya çıkarmış.

Daha ne eğilimi olacak!

Aldatmayı kendi başına bir eğilim olmaktan da çıkardılar anlaşılan...

Detaylara girdiler...

Ama hiiç sevinmeyin!

Olay Türkiye’de geçmiyor. Site yani...

Yoksa aldatmanın feriştahı burada!

Her ne kadar olay burada geçmese de, aldatma aldatmadır değil mi?

Dünyanın neresinde olursa olsun...

Bu yüzden biz de eğilimlere eğilebiliriz.

Sitenin CEO’su Noel Bidermann...

Şaka gibi; adamın adına bak, Noel... (Erkek diye tahmin ediyorum.)

Hediyeyi çağrıştırıyor, aynen yaptığı iş gibi...

Soyadına hiç girmeyelim zira bıdı bıdı küçük şeyleri anımsatıyor ki bu konumuza uyum sağlamaz.

Gerçi ’...mann” kısmında biraz toparlıyor ama...

Bir de CEO’ymuş!

- Ne iş yapıyorsunuz?

- CEO’yum.

- A, hangi şirkette?

- Evlilik dışı ilişki yaşamak isteyenler sitesinin..

- Oldu ben de kendi şeyimin CEO’suyum. İlişkimin...

Neyse şu eğilimlere bakalım biz...



CEO Noel Bey, erkek müşterilerinin yüzde 90’ının, kadınların ise yüzde 60’ının evli olduğunu açıklamış.


Bu ne demek oluyor?

Müşterilerinden yüzde 10’unun bekâr erkek, yüzde 40’ının da bekâr kadın olduğunu...

Yanılıyor muyum?

E peki bekârların o sitede ne işi var?

Asıl eğilimin babası onlarda... Onları incelesin Noel.

Zaten CEO ya...

Noel Baba, (Müslüm Baba gibi yani) sitenin en çok kullanıldığı günleri tespit etmiş.

Anneler Günü, Sevgililer Günü ve yaş günü gibi özel günlerden sonraki günlermiş...

Hıı...

Ben çözdüm olayı...

Kim, hangi gün siteyi kullanıyor, onu çözdüm.

Evli kadınlar Anneler Günü’nden sonra...

Niye?

Çünkü kadın Anneler Günü’nde annesine gidiyor ya...

Annesi “aman kızım hayat kısa, hiçbir şeye değmez, aklını kullan canının istediğini yap” kıvamında...

Kadın 40+’larda...

E siteye giriyor haliyle...

Evli erkekler, Sevgililer Günü’nünden sonra...

Niye?

Çünkü Sevgililer Günü’nde mecburen karısıyla birlikte olmuş. “Bitiyor muyum ben?” kuşkusuna kapılmış!

Heh heh hee...

Yaş günlerinde ise o geriye kalan bir bekâr grup vardı ya, onlar giriyor siteye...

Niye?

Çünkü belli, sevgilisi yok. Doğum gününü kuru kuru geçirmiş. Bir kişi de çıkıp “bugün senin doğum günün, gel sana vereyim (hediye)” dememiş...

Gördüğünüz gibi her şey apaçık ortada...

Ama iyi ki bizde böyle bir site yok.

İyi ki herkes kendi şeyinin CEO’su...

Kendi kendinin...


Yazının devamı...

Sevişmenin uzunu kısası olur mu?

Olur tabii...

Ha, bunun ideal bir süresi var mı?

İngiliz bilim adamları onu da bulmuştur!

Neyse bizim konumuzun bununla alakası yok.

Konumuz RTÜK...

RTÜK, “Bihter ile Behlül’ün sevişme sahnesinin çok uzun ve ateşli olduğunu” öne sürerek, Kanal D ve diziye ceza verilmesini istemiş.

Nasıl yani?

Benim aklıma takılan sorular, sizinkine de takılıyor mu acaba?

Aklınıza!!!

Yani sevişme sahnesi uzun ve ateşli değil de, kısa ve kuru geçseydi...

Behlül erken takılırmış mesela...

Heh heh hee...

Dakika bir gol bir; Bihter şaşkın...

“Bu muydu?”, “Her şey bunun için miydi?” diyen gözlerle Behlül’e melül melül bakıyor...

Behlül de bir oraya, bir Bihter’e...

Behlül’ün mahcubiyet ve şaşkınlığından yararlanan Bihter koşarak kendini kocasının kollarına atıyor.

- Neden ağlıyorsun kuzum?

- Hiiç... Kötü bir rüya gördüm.

- Hayırdır?

- Erken... Erken... Erkenden ölmüşüm...

- Korkma! Ben seni diriltirim!!!

......... (Diriltiyor.)

O sırada kamera Behlül’e dönüyor.

Pantolonunun fermuarını çekerken bakışlarından şunu anlıyoruz:

“Hedi len, bu stresle daha ne olacaktı ki? Bu kadar olduğuna şükret sen! Beğenemedi haspam!”

Yani...

Senaryo böyle olsaydı...

Hem kimse yakalanmazdı, hem de kimsenin huzuru kaçmazdı...

Ne dizidekilerin ne bundan utananların ne de RTÜK’ün...

Aklıma takılanlar bu kadarla kalmıyor tabii...

Dizi ile ilgili hazırlanan raporda, Bihter rolündeki Beren Saat ile Behlül rolündeki Kıvanç Tatlıtuğ’un sevişme sahnesinin, Türk aile yapısına ve toplumun milli ve manevi değerlerine uygun olmadığı öne sürülmüş.

E tabii...

Yapan var, yapamayan var!

Hadi o da bir tarafa, yaptığını sanan var!

Daha da kötüsü yaptıklarını ‘çok iyi’ diye kakalayan var!

Türk aile yapısına bu gerçekleri göstermenin âlemi yok!

Aşkın, tutkunun, sevişmenin ne olduğu bilinmesin!

Bakın açıklamada ne denmiş:

“Saat 20.47’de başlayan bölümde Behlül ile, amcasının eşi olan Bihter arasında, 5 dakika 30 saniye süren ateşli bir sevişme sahnesi yayınlanmıştır. Aile dizisi konseptinde değerlendirilen bir dizide, bu tür sevişme sahnelerinin yer alması, Alo RTÜK hattına da şikayet edilmiştir. Behlül’ün yengesi rolündeki Bihter ile yasak aşkının, Türk aile yapısına aykırı olduğu ve sevişme sahnesinin aşırı ölçüsüzlüğü vurgulanmıştır. Sevişme sahnesinin bu kadar uzun ve ayrıntılı yayınlanması, yayıncının reyting artırma amacına yöneliktir. Toplumsal değerler gözardı edilerek, utanma ve sıkılma duygularını harekete geçirmektedir. Çarpık ilişkiler aile kurumunu yıpratarak onarılması güç tahribatlara yol açmaktadır.”

Yahu bu dizi kaç aydır gösteriliyor, bunlar sevişene kadar her şey normaldi de sevişince mi aile yapısına ters düştü?

Evet ya...

Ben bunu niye düşünemedim?

Bizim ailelerde hiç sevişilir mi?

Sevişilse de böyle mi sevişilir?

Baksana adamlar TAM 5 DAKİKA 30 SANİYE, dile kolay; 5 DAKİKA 30 SANİYE sevişmişler...

Diyorum size 2 dakikada falan işi bitirseydi, kimsenin gıkı çıkmayacaktı...

Yalan mı?

Yazının devamı...

Akıl isteyen biri var...

Akıl da istemiyor da, “bize de bir el atsanız, bir aydınlatsanız” diyor...

Mail’in sonu böyle bitiyor...

Peki nasıl başlıyor?

Ne için akıl istiyor?

Nerede daralmış?

Geçen hafta her türlü tatilden bahsettik ya...

Hissiz danalardan, evli-evsiz erkeklerden, kadınların tatil azaplarından falan...

Hemen hemen herkesi anlatmıştım.

Ama bir grubu unutmuşum...

Grup derken, öyle grup değil ha, yanlış anlarsınız siz şimdi!

“Aha! Bu grupları da yazmaya başladı” falan dersiniz...

Ona da sıra gelecek...

Tatil dönüşü diyorum, o konuya girelim.

Ama şimdi...

Konumuz bambaşka bir grup.

Tatil sendromu yaşayan ve hiç değinmediğim bir grup.

Bence sayıları hiç de az değil üstelik!

Boşanmış ve çocuklular...

Onlarınki gerçekten sendrom...

Aramızda tatili belki de en fazla, ama gerçek anlamda tatili en fazla hak edenler onlar ama...

Ama ne yazık ki, en fazla kıstırılmış hissedenler de onlar...

Hatta kıstırılmış olanlar...

Bir dakika, yine bir yanlış anlaşılma olmasın boşanmış ve çocukluların kadın olanlarından bahsediyorum...

Erkek tarafını belki sonra anlatırım.

Bakın önce gelen mail’i aktarıyorum:



“Erkekler, kadınlar, çocuklar iyi de, ya bizim gibi dul kalan bayanlar...

Kimisi siz bekâr kategorisine giriyorsunuz dese de inanın durumumuz biraz karışık bizim.

Bekâr arkadaşlarınla aranda uçurum vardır, hele de çocuğun varsa...

Evlilerle de olmaz; malum, kocası var:)

Dul dula olmaz, zaten bu psikoloji batar sana.

Hele eski kocan da hâlâ tatil sendromuyla peşindeyse ve ‘Hadi tatil yapalım çocuğum sen ve ben’ diyorsa...

Üstelik çocuğunun tatili için bunu sana şart koşmuşsa...

Bir yanda 2 ay tatil yapmak isteyen kızın, bir yanda da ‘Kızın 2 ay tatil yapsın istiyorsan 1 hafta benimle de tatil yapacaksınız’ diyen eski koca (herkes tatil parasını kendi ödeyecek şartı var ama:)

Neyse... ‘Eski karım nasıl olsa, ucuza getireyim’ mantığına mı yanarsın, yoksa kendine hâlâ aynı değeri verdiğini anladığın eski partnerinle tatile çıkmaya mı?

Ha bu arada tatil işinin gereği, ‘eski karı - koca az biraz da yatıverelim be!’ de diyecek mi kısmına girmeyeyim isterseniz.

Bir de bizim grubu aydınlatsanız diyorum.”



Hadi bakalım...

Buyrun buradan yakın!

Ne yapacak şimdi bu kadın?

Daha doğrusu ne yapsın?

Benim aklımdan türlü türlü planlar geçiyor...

Hani insan intikam hayalleri kurar ya, hiç tanımadığım bu kadın için planlar yapıyorum:

“Paran olacak, tutacaksın iki aylık bir ev, ikisini de yollayacaksın... Dana da öyle kalacak!” gibilerinden...

Parayla da bitmiyor gerçi iş...

Ne yapsak ki?

Yazının devamı...

Bir kadın için tatil demek...

Offf...

Of!

“Bir kadın için tatil demek” dedim kaldım.

İçim daraldı.

Çünkü her kadının, kimdi o, hıh Eda Taşpınar gibi sahil locası kiralayıp bikinileri çekip kakara kikiri yapma imkânı yok.

Hatta yüzde 90’ının yok.

Hayır, para-puldan bahsetmiyorum.

Bunun parayla alakası yok. Sonuç olarak nedir para? Loca kiralamazsın da, havlunu yayar yatarsın. Maksat gönüller bir olsun...

Da...

Sorun burada başlıyor zaten.

Gönüllerin bir olmasında...

Önce evli kadınlardan bahsedelim. Onlarınki kısa nasıl olsa...

Anlatması yani...

Evliliğin ilk yılları iyidir de sonra çocuk falan olunca tatil artık azap halini almaya başlar...

Yazlığı olanları biliyoruz; klasik, orada da iş yaparlar. Üstelik de kocalarının ekişlerine de katlanırlar. Zaten ekse bir türlü ekmese bir türlüdür.

Yazlığı olmayanlar da 1 hafta en fazla 15 gün için, önce nereye gidilecek kavgası sonra giderken kavga, orada kavga... Kavgayla geçer yani...

Bazıları için “kavga” kelimesinin yerine “sıkıntı”yı da kullanabilirsiniz. “i”siz olmasına dikkat edin.

Bir de akraba yanına gidenler vardır ki, onlara hiiiç girmiyorum. Hele hele kocasının akrabalarının yanına gidenler...

Ne diyeyim, bu da geçer, kuvvetli olun.



Gelelim bekârlara...

Çok fena, çok!

Bir ilişkisi yoksa...

Ama hiç olmayacak... Öyle kışın yattığı biri, ilişkiden sayılmaz. Ha bir yoklayabilir onu, “N’apıyorsun tatilde?” diye ama genellikle hatta yüzde 90 olumsuz yanıt alır ve kız arkadaş arayışına girer.

Ama arkadaşları ya evlidir ya sevgilisi vardır ya da ailesiyle tatile gidecektir.

Ya da en olmazı kalır geriye ki o da onunla tatile çıkmak istemez.

Bol bol fikir denemeleri yapar.

“Yalnız gitsem n’olur ki?”, “Gitmesem mi?”, “Ağabeyimlere mi takılsam?” diye...

Sonunda çok istemediği o kız arkadaşıyla bir yere gider.

Kız kıza tatil yani...

Tadını çıkarsalar, en iyisi aslında...

Peki bekâr kadının bir ilişkisi varsa...

İyi ama bu ilişkinin karşı taraftan da onaylı olması lazım.

Yani şöyle bir durum olabilir:

Kadın ilişkim var sanırken sevgilisinin birçok ilişkisi olabilir...

Ne?

Şaşırmadınız herhalde...

Hissiz adamlardan bahsediyorum.

Bir adamın hissiz adam olup olmadığını yazın nasıl anlarsınız?

Bunu çek etmenin tek yolu vardır:

Kadın değil de, adam “tatilde ne yapalım?” diye soruyorsa...

Sormuyorsa...

Geçmiş olsun!

Siz ne kadar sorarsanız sorun, “hayır” da demeyecek, son ana kadar lafı geveleyip duracaktır.

Sonunda da ne diyecek?

“Çocuğumla / ailemle geçirmek zorundayım!”

Geçirir de...

Ama kime kiminle geçirir, Allah bilir...

Ya bu tatil çok güzel, hem de çok güzel ama...

Bir de bir yere gitmek olmasa...

Yazının devamı...

Yatabilme ihtimali...

Kadınların tatil sendromunu yazacağım ama bir dakika...

Bir yanlış anlaşılma var, önce onu düzelteyim...

Dün erkeklerin tatil sendromunu anlatırken evli erkekler kısmında bir anlaşmazlık olmuş.

“Evli adamlar tatil konusunda ikiye ayrılır” demiştim:

“Karısını çocukları tatile gönderenler ve gönderemeyenler diye... Gönderenlerin asıl tatili, evde yalnız kaldığı zamanlardır.”

“Asıl tatil” dedim ya, bazıları alınmış!

“Aşk olsun, biz onları gönderiyoruz ama çapkınlık yapmıyoruz ki” diyorlar.

Sanki ben, “Karını yollayıp kendini barlara, pavyonlara atıyorsun” dedim.

Onlar kapıdan, sen bacadan...

Öyle mi dedim?

Yooo...

Ağzımdan yani kalemimden öyle bir laf çıktı mı?

Yooo...

Sadece “asıl tatil” o zaman başlar dedim.

Şimdi “İma ettin” dersiniz siz.

Yooo...

Etmedim.

Bu ne biliyor musunuz?

Siz öyle anladınız.

Peki ben gerçek fikrimi söyleyeyim mi?

Öyle her erkek yalnız kalınca çapkınlık yapmaz.

Yapamaz.

İstese de yapamaz.

Ruh meselesi bu.

Nereden geldiğiyle ilgili...

Geçmişiyle, arkadaşlarıyla...

Bazıları kafadan yapmaz. Kalkışmaz bile...

Ama bazıları...

Yeltenir...

Taammüden değil ama içgüdüsel olarak...

Bu ne mi demek?

Şu demek:

Gidip birileriyle yatayım kalkayım derdinde değildir.

“Hadım keyfi” diye bir tabir vardır, bilir misiniz?

Yani göz, yürek zevki yapar. Bu da ona yeter.

Neredeyse yapmış kadar olur.

Yatmış kadar...

Şöyle de diyebiliriz; onlar yapabilme ihtimalini severler...

Yatabilme ihtimalini...

Onun “asıl tatili” kendisini özgür hissetmesidir.

Evde rahat rahat sigara içer, kahve, bira bardağını salonda bırakıp yatar, ertesi gün iş çıkışı eve gitme zorunluluğu yoktur.

Hatta ayarlayabilirse bir iki arkadaşıyla bira içmeye gider, kös kös oturur evlere dağılırlar.

Konuşmazlar da...

Siz hiçbir kafede, barda ya da lokantada hararetle konuşan iki adam gördünüz mü?

Bunlar konuşmadan otururlar ve bundan da hiç sıkıntı duymazlar...

İçlerinde en kötüsü...

En cesaretlisi yapsa yapsa şunu yapar:

Ne zamandır iç geçirdiği, zaman zaman aklından, “Lan oğlum, bekâr olsam buna ne yazardım” diye geçirdiği kadını arar.

Ama onunla ne olur, ne biter bilemem...

Kadınına bağlı.

Ama size bir tüyo verebilirim.

Adam bir halt yemeye giderken karısını telefonla arar. Bitince de arar.

Yani, 2-3 saat arayla arıyorsa...

Bilemem...

Yok canım, her erkek karısını çocuğunu yollayıp çapkınlık yapmaz.

Hatta daha açık söylemek gerekirse, adamın ruhunda hovardalık varsa karısı ha evde ha tatilde fark etmez!

Yani yapan, yapacak olan tatili falan beklemez...

Yazının devamı...

Tatil sendromu

Bu tatil işi gariptir...

Bütün kış tatili hayal edersin, hazirana doğru sabrın sınıra dayanır. İşe konsantrasyonun azalır, ne orada ne buradasındır...

Sabahları gazeteyi açtığında ikinci sayfada denizde beach’lerde insanlar...

Bakakalırsın...

Biri görse makale okuyorsun sanır.

Oysa sen ohoo nerelerdesindir...

Bikinili bir kızın poposunda, bir dananın bacaklarında dalar gidersin...

Gözün oradadır ama aklın...

Haziran ortasından itibaren herkes birbirine “Tatilde nereye gideceksin?” diye sormaya başlar ya...

İşte işin garipliği burada başlar.

Çünkü tatil yapmayı hem çok istersin hem de hiç istemezsin.

İstersin çünkü...

Çünküsü mü var? Tatil bu, istersin tabii...

Hiç istemezsin çünkü önündeki seçenekler hiç de hayal ettiğin gibi değildir.

Ya paran yoktur, doğru düzgün bir yere gidemezsin...

Ya paran vardır ama birlikte gidecek insan bulamazsın...

Ama üzülmeyin, daha kötüsü her zaman vardır biliyorsunuz; evlisindir.

Her zamanki gibi evliler bekârlara, bekârlar evlilere özenir...

Dedim ya, tatil işi gariptir.

Ama erkekler için daha da gariptir.

Hani derviş demiş ya, “çeşit çeşit kullarını...” diye; bunlar da çeşit çeşittir.

Tatil konusunda! Yoksa hepsinin

özü aynı...

Şimdi bunlar, tatil konusunda manevi ve medeni durumlarına göre değişirler...

Teker teker inceleyelim mi?

Ok.


Yalnız adam:

Ne kafa bir erkek arkadaşı vardır ne de sürekli ‘seviyeli’ bir ilişkisi... Öyle çok çapkın da değildir. Herkes yalnız adamın tatilinin süper geçeceğini varsayar. Bu da onun üzerinde baskı yaratır. Hayır, kışın yattığı o kızı çağırsa, bu sefer de kız bir şey sanacak! Yalnız gitse, n’apacak? Al sana tatil sendromu...

Hissiz adam:

Bunlar da kış boyunca birlikte olduğu kadınların her birinin tatili birlikte geçirme imalarını almaza yatabildiği kadar yatar. Aslında hiçbiriyle bir yere gitmek istememektedir. Ama onları kırmak da işine gelmez. Canı yeni birini ister ama istemez... Evet bu derece ne yaptığını, ne düşündüğünü bilmez.

Sonunda...

Boşanmışsa ki yüzde 80’i öyledir; “çocuğumla geçirmek zorundayım” deyip herkesi eker...

Yok bekârsa, “annemlerle olmak zorundayım” falan der.

Ha, ne yapar?

Gerçekten de ya çocuğuyla ya da ailesiyle geçirir.

Ama orada sıkılırsa birinden birine telefon açar, çağırır.

O salak da gider!

Evli adam:

Aslında onlar ayrı bir yazı konusu da, özetlemeye çalışayım.

Evli adamlar tatil konusunda ikiye ayrılır.

Karısını, çocukları tatile gönderenler ve gönderemeyenler diye...

Gönderenlerin asıl tatili, evde yalnız kaldığı zamanlardır.

Gönderemeyenler ise...

Tek kelimeyle, daralır. Onları ben ayrıca yazayım...

En iyi tatili yeni evliler ve yeni sevgililer yapar.

Gerisi hikâye...

Onların dışındakilerin durumu şudur:

Çok güzel bir tatil yapmak ister ama düşündükçe hafakanlar basar.

Garip işte!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.