Şampiy10
Magazin
Gündem

Seni öpebilir miyim?

Kaç gündür ciddi meselelerden bahsediyoruz, içim daraldı; bugün biraz cıvıtalım...

Eğlenelim.

Heh heh hee...

Bakın ben başladım bile...

“Double Your Dating“ adlı kitabın yazarı David DeAngelo, erkeklere kadınlara söylememeleri gereken şeyler hakkında tüyolar vermiş. Yazar, sonradan pişman olunacak bir hata yapmamak için şu 10 adımı dikkatle takip etmeleri gerektiğini söylüyor.

Bakalım haklı mı?



- Seni öpebilir miyim?”

Düşünsene tam o pozisyona gelmişsin, havaya da girmişsin, dana “Seni öpebilir miyim?” diye soruyor... “NEEE? ÖPMEK Mİ? SAPIK!” deyip tokadı basacaksın aslında. O şaşıracak ama en azından bir daha sormamayı öğrenir. Hayır, hiç olmazsa başka bir kadının daha sinirini bozmaz.

Ya da “Hayır, öpemezsin. Ben senin beni öpme ihtimalini seviyorum. Hep böyle kalalım, hep öpecekmiş gibi...” deyip olayı çıkmaza da sokabilirsin!!!

Salağa bak! “Öpebilir miymiş???”

Yok! Öpmeden...

Bu arada aklıma ne geldi? Tanıdığım bir kadının öyle bir adamla ilişkisi olmuştu. Adam kendini öptürmüyordu! Vallahi!

Deli dana!

Heh heh hee...

- “Çıkabilir miyiz?”

Sorma kardeşim bunu! Mızmız mısın, yaratıcılıktan yoksun musun, nesin? Bu var ya, ileride her işi başına yıkar.

- “Benim arabam...”

Eveeet... Dana “Arabam, evim, arsam” diye söze başlıyorsa, onu bir kalemde geçeceksin. Bir eksiği var demektir. Hem de önemli bir eksiği!!! Danaların arabalarının büyüklüğüyle ilgili varsayımımı biliyorsunuz! Bilmeyenler de, yaşayarak öğrensin.

Kıh kıh kıh...

- “Bu akşam ne yapmak istersin?”

Bu var ya, tam o sırada, “Al, seninim, ne istersen yap bana” da der. Öyle ÇÜK (Çok Ünlü Kişi) gibi ortada kalırsın! Çok ünlüler de hani bazen ne yapacaklarını şaşırırlar ya, o bakımdan...

- “Benden hoşlanıyor musun?”

Buna verilecek tek cevap var: ‘Yok, hoşlanmıyorum da, şu sıra yapacak daha iyi bir işim yok!’ Ne bu böyle, genç kız gibi!

- “Attığım mesaja niye cevap vermedin?”

Bunun birkaç cevabı olabilir: 1- Mesaj yazmayı sevmiyorum. 2- Mesaj yazacağına arasana dana! 3- O sırada müsait değildim!

- “Bugüne kadar kaç erkek girdi hayatına?”

İki.

Yani ikincisi sensin.

Bunun başka cevabı yok. Dana! Kaşınıyor madem, kaşıyacaksın.

- “Seni mutlaka arayacağım.”

Yahu böyle söyleyip insanı rahatlatma! Bu kadar rahatlatıp kendinden bıktırma! Bu da benden sana tavsiye...

(Ararsan tabii!!!)

- “Yarın...”

Yazar diyor ki, “Bir erkek bir kadınla telefonda konuşurken konuşmayı asla bir ‘gelecek’ vurgusuyla bitirmemelidir.”

Kesinlikle katılmıyorum. Bir erkek eğer bir vurgu yapmak istiyorsa en şık olanı “Yarın..”la başlayan bir cümledir. “Yarın toplantım var” demeyecekse tabii!!!



Son öğüt: Asla dedikodu yapmayın.

Çok sıkıldım ben bunlardan...

Onu yap, bunu yapma!

Takma akılla kız tavlamak, takma şeyle şey gibidir.

Ay çok şeyşiniz....

Yazının devamı...

Bunların poposu niye kalktı?

Aslında niye kalktığını biliyoruz...

Suçlunun kim olduğunu da...

Hem de o kadar iyi biliyoruz ki!!!

Asıl sorun, soru başka:

Kalkan popo nasıl indirilir?

Aslında bu sorunun cevabı çok basit ama...

Ama önce bir konuya açıklık getirmem gerekiyor; yanlış ya da eksik anlayanlar var da...

Hani kaç gündür özetle, “Her şeyi var ama mutsuz çünkü sevgilisi yok”u yazıyorum ya, orada...

“Erkeksiz de mutlu olunur. Zırvalamayın“ diyenlere...

Tabii ki olunur.

Hatta bence daha da fazla mutlu olunur (istediğin gibi bulamayacağım için!) ama...

Bazen her şeyin varken birinin eksikliği daha fazla hissedilir. Tek eksik o olduğu için belki de...

Ayrıca dana olmaması kaydıyla bir erkeğin hiçbir mahzuru yok! Değil mi?

Deyip konumuza dönelim....

Yani danaların poposunu kaldırdık, şimdi de ne yapacağımızı şaşırdık.

Böyle!

Kabul edelim...

O halde şimdi ne yapacağız?

Birkaç teklif var. Önce onlara bakalım.

Hatırlarsanız, dün bir ‘huzursuz ruh’ şöyle yazmıştı:

“Çıtam yüksek; hem de hâlâ... O yüzden ben ummaya ve aramaya devam edeceğim. Şunu da eklemek isterim ki, ‘ilişki arsızı’ olan erkekleri bizler bu arayışlarla yaratmış olsak da, asıl aradıklarımızın arsızlaşanlar olmadığı kesin.”

Yürü...

Kim tutar seni! (Bunu ciddi söylüyorum.)

Başka taktik önerenler de var.

Mesela:

n “Artık son olarak anladığım tek şey varkiii, kadında erkeğe ilgi potansiyeli o kadar yüksek ki, bu bir adama fazla geliyor, bardak taşıyor ve adam kişi o kadar değerli olmayı kaldıramıyor.

Şaşırıyor, saçmalıyor...

‘Alışmadık ... don durmuyor’ belki de... Belki o çok ulaşılmaz sandığı ve peşinden koştuğu kadın ona kalbini verince, tüm ilgisi ile gelince, adama bir haller oluyor...

Hani bir fıkra vardır; ‘Ben gelorrr sandım meger o gidorrmus’ diye... İşte biz gelene kadarrr onlar gidiş yoluna geçiyor... Gerçi bu durum onların doğalarında var... Biz tam kıvama geldiğimizde onlar çoktaannn kıvama gelmiş bitmiş gidiş yoluna geçmiş oluyorlar...

Ve ben anladım ki...

Eğer bir erkeği elde etmek istiyorsan, en az iki erkeği bir arada idare ediceksin...

O yarım ilgi ve yarım ilgisizlik onları ancak formda tutabiliyor ama bunu tek alternatifi olan bir kadının yapması mümkün değil..

O yüzden çok kadın hiç kadındır, çok erkek bir erkektir...”



İlginç!

Gerçekten de çok erkek bir erkek mi demektir?

Yazının devamı...

Bir ‘huzursuz ruh’un itirafları

Her şeyi olan ama mutsuz insanları çözdük...

Eee?
Sonuç ne?
Analiz edip bırakmak da olmaz değil mi?
Ne yapmaları lazım?

Yalnızlıklarından, mutsuzluklarından kurtulmak için nasıl bir yol izlemeleri gerekiyor?

Çıtayı mı düşürmeli, burnu yukarıda tutmaya devam mı etmeli?
Yoksa danalara sıkı bir ders vermeli veya taktik mi uygulamalı?

Ne yapmalı?
Şimdi cevabını aradığımız soru bu.
Her şeyi olup da mutsuzlar olanlar...
Onlar genellikle kadınlar ama akıllı kadınlar...
Önce onların fikirlerine bakalım...
Benim de bir fikrim var; ama pek hoş değil...
Belki onu da yazarım.
Ama önce onlar...


* “Her Şeyim Var Ama Mutsuzum başlıklı yazınızı okuduğumda adeta bir tokat yemiş gibi oldum, canım yandı; zira ben de oradaki tarife uyan büyük şehir kadınlarından biriyim.
Her ne kadar kuyruğumu kovalamayı bir süredir bırakmış olsam da aradığımı bulmuş değilim tabii; yalnızlığıma devam ediyorum.

Yani ben bir huzursuz ruhum!
Aynen söylendiği gibi çıtam yüksek; hem de hâlâ...
Gelelim yazıdaki tavsiyeye; çok düşündüm, inanın okuduktan sonra önce haklı buldum doğrusu ama uzun uzun düşündükten sonra farklı bir sonuca vardım.

Çıtamızı düşürelim; ne de olsa sadece bir arzu nesnesiyiz erkekler için; öyleyse kafamızdaki bunca arama kriteri niye? Kendi durumuma baktığımda, aradığımı bulamıyorum çünkü iyinin yani zorun peşindeyim, üstelik yazınızdaki cümlelere göre aradığım adamların ilgi alanına da artık girmem pek kolay değil.

Mesela şehir kökenli bir aileden gelmeyen, liseyi ancak bitirmiş, kıt kanaat geçinip kariyer planı filan olmayan, gezmemiş, görmemiş aynı dili konuşamayacağım, ortak zevkleri paylaşamayacağım birine razı olayım, arayışımı farklılaştırayım. Ve diyelim ki böyle birini buldum, o da beni beğendi, eeeee şimdi ne olacak peki?
Ben söyleyeyim hemen; şu an yalnız ama hem özgürlüğü hem de umudu olan bir kadınım oysa o zaman artık bir insanı yaşatan, ayakta tutan en önemli şeyimi kaybetmiş olacağım, yani umudumu...

Türkiye koşullarında düşünüyorsak tabii bir de kişisel özgürlüğümü. Ve ne için; ‘yanımda bir erkek var mı var’ demek için...

Dilek Hanım; o yüzden ben ummaya ve aramaya devam edeceğim. Şunu da eklemek isterim ki, ‘ilişki arsızı’ olan erkekleri bizler bu arayışlarla yaratmış olsak da, asıl aradıklarımızın arsızlaşanlar olmadığı kesin.
Uzun vadede onlar kadından ete doğru bir geçiş yapıp, huysuz, yalnız ihtiyarlar olarak eski hatıralarına sığınırken, biz ‘aradığını bulamayan kadınlar’ tam tersine etten erkeğe doğru yol alacak ve olgunlaşmış, sosyal hayatın bir parçası olmaktan vazgeçmemiş, hatta belki bir de doğru hayat arkadaşını bulmuş şekilde yaşlılığımızı yaşayacağız.”


Süpersin...
Süper!

Yazının devamı...

‘Her şeyim var, mutsuzum’lar ne yapar?

Onların da işi zordur.

Her şeyi var ama mutsuz!

Geçen hafta bu kişilerden bahsetmiştim ama yarım kaldı; tamamlayayım yoksa içimde kalacak.

Bu durum ilk bakışta şımarıklık gibi görünebilir. Düşünsene, her şeyi var! Türkiye’de hatta belki de dünyada milyonlarca kişi onun yerinde olmak için can atar...

O da bunun farkındadır hatta...

Ama sonuç olarak, mutsuzdur.

İstediğin kadar anlat, o da anlasın, fark etmez.

Mutsuzdur.

Hani adamın çok parası varsa ve mutsuzsa, parası olamayana bu manasız gelir ya...

Öyle olmayalım...

Onları da anlamaya çalışalım.

Bu mutsuzluktan çıkmak için çeşitli formülleri denerler. Yani öyle “mutsuzum” diye ağlayıp zırlamazlar.

Çünkü aslında güçlüdürler.

Belki de o güç yüzünden yalnızdırlar... (İstesem böyle de yazarım yani!!!)

Yok be! Vazgeçtim.

Laf güzel ama hiç de öyle düşünmüyorum...

Hani öyle bir söylem vardır ya, “Akıllı ve güçlü kadınlar yalnızdır” diye... Danalar korkarmış onlardan falan, filan!

Hiç inanmam buna...

Madem öyle, sayıları az da olsa her şeyi olan ama mutsuz danalar niye birini bulamıyor?

Kadınlar akıllı, güçlü, her şeyi olan danalardan korkuyor mu?

Neyse o başka bir konu...

Sonuç olarak böyle bir vaka var, arkadaşlar...

Her şeyi olan ama mutsuz kadınlar ve danalar...

Peki onlar ne yapar?

Ne yer, ne içer, içinde bulundukları bu durumdan nasıl yırtmaya çalışırlar?

Ali çok güzel sıralamış.

Ali kim?

Hani her şeyi olan kadınların neden birini bulamadığını yazan Ali.

Ben de ona eklemeler yaptım.

Her şeyi olan kadınları ve danaları nasıl tanırız?

Bakalım mı?..



- Kurslara kayıt yaptırırlar. Fotoğraf, mücevher tasarımı, motosiklet vb.

Danalar, parayı kombine bilette yahut masaj salonlarında harcar...

- Spor kulüplerine veya fitness salonlarına üye olurlar. Ya hiç uğramazlar ya da bir gün gitmeseler suçluluk duymaya başlarlar.

Danalar maça gider yahut İstiklal’de sap sap turlarlar...

- Tek başına yurt dışı tatiline çıkarlar.

Danalar tek başına yurt dışı tatiline çıkmaz. Yurt içine de çıkmaz.

- Sürekli çizme alırlar. Çoğunun bir ayakkabı mağazasında olandan daha çok çizmesi olur.

Danalar senede iki çift ayakkabı alır.

- Nevizade’ye giderler.

Danalar Asmalımescit‘e gidiyor.

- Yalnızlıklarını yüreklerinde hissetmemek için pahalı bir balık restoranına gitmezler.

Danalar gider...

- Çok kitap okurlar.

Danalar bira içerek ve uzanarak televizyon seyreder...

- Öğle yemeklerinde mutlaka ama mutlaka birilerine takılırlar.

Bu yüzden danalar yalnız yemek yiyemez...

- Evlerini çok güzel dekore ederler. Evlerinde yok yoktur. Tereyağı şekillendiricisini, yumurta akı ayırıcısını veya vişne sirkesini onlar satın alır.

Danaların evinde sadece temel ihtiyaçları karşılayacak eşyalar ve cihazlar bulunur.

- Koyu renk çarşafları tercih ederler.

Danalar da...



Şimdi diyeceksiniz ki, keşke bizim de her şeyimiz olsa da, böyle mutsuz olsak!

Yok, yok...

Öyle demeyin...

NOT: İçimiz acıyor, vicdanımız sızlıyor; nereden gelirse gelsin teröre lanet ediyoruz. Ama korkmuyoruz. Hayata devam ediyoruz...

Yazının devamı...

Her şeyim var, mutsuzum...

Bu laf aslında, başka bir cümle arasında geçmişti:

“Her şeyim var, mutsuzum...”

Aslında gırgır olsun diyeydi...

Kaç kadın, kaç erkek bu sözü o cümlenin içinden cımbızla çeker gibi çekmiş bilseniz...

Yani demek ki...

Demek ki, böyle kadın çok, böyle kadınlarla karşılaşan erkek de çok!

O halde gelin biraz işin içine girelim...

Peki, tam tersi olamaz mı?

Yani her şeyi olan ama mutsuz erkekler...

Vardır ama onların sayıları fazla değildir. Hem de her şeyi olan erkekler öyle mutluluk peşine düşmezler. Neyin peşine düştüklerini söylememe gerek var mı?

Yok.

Ok. O zaman...

Yani onların da kendilerine göre bir mutluluk anlayışları var tabii ama ona sonra değiniriz.

Bugünkü asıl meselemiz, kadınlar...

Her şeyi olan ama mutsuz kadınlar...

Bu nasıl bir söz biliyor musunuz?

Aslında komik!

Ama gerçek!

Dün de yazmıştım; onların mutsuzluk nedeni de istedikleri gibi bir adam bulamamaları...

Biri halini çok güzel özetlemiş; diyor ki:

l “Her şeyim var; iş güç, para güzellik... Sorun adam bulamamak da değil aslında, bulduğun her danayı adam sanmak :)”

Evet, her şeyi olan ama mutsuz kadınların öyle pasif, depresif tipler olduğunu sanmayın.

Gayet girişimci ruha sahiptirler.

Ama bir türlü tutturamazlar.

Kimi durmadan dener tutturamaz.

Kimi de denemeyerek tutturamaz.

Ama gördüğünüz gibi sonuç aynı: Tutturamazlar.

Peki niye?

Niye tutturamazlar acaba?

Bakın bunu bize ancak bir erkek anlatabilir. Çünkü bu durumun kadın mantığında ve hislerinde yeri, karşılığı yoktur.

Bir kadın bu durumun içinden çıkamaz.

Neden, neden, diye kuyruğunu kovalayan kediler gibi döner durur.

Ha sonunda bir yere güzelce yerleşip yalansa iyi! Onu da yapmaz.

Hiçbir yere sığdıramaz kendini.

Huzursuz ruh da diyebiliriz onlara...

Uzatmadan sorunun cevabına geleyim mi?

Hani ancak bir erkek bilir demiştim ya, ona...

Neyse ki elimizde böyle bir erkek var.

Yazmış.

Hem de hedefin tam ortasından vurarak...

l “Sen yıllarca oku, kendini yetiştir, iyi bir iş bul, para kazan, kendince bulunmaz Hint kumaşı kıvamına gel ama çevrendeki erkekler bunu fark etmesin. Hatta seninle hiç ilgilenmesin, olacak şey değil! Demek ki, Hint kumaşı olmayacaksın. Tabiri caizse Sümerbank basması olacaksın.

Yani ulaşılır.

İişkinin başlaması kadının rızasıyla olur. Kadının parametreleri de, erkeğin statüsü, kazancı, görgüsü ve ilgisidir. Yani bunlar kadınlara ait parametrelerdir. Kadının en büyük yanılgısı erkeğinde bu parametreleri kullandığını düşünmesidir. Erkek çoğu zaman kadını tanımıyordur bile... Çünkü o avcıdır ve onu avın semiz (ne anlama çekersen) olması ilgilendirir. Erkek için tek gerçek cinselliktir.

Kadının statüsü yükseldikçe aradığı erkekle ilgili beklenti çıtasını biraz daha yükseltir ama o statüye giren erkeğin ilgi alanından çoktan çıkmış olduğunu da bilmez.

Bu yüzden hep yalnızdır. Günümüz kadını şişik egosu yüzünden erkeğin bu parametrelerle hiç ilgilenmediğinin farkına varamaz. Bir erkek için tek statü istisnası bir prensestir. Her erkek bir prensesi öpmek ister. Bu yüzden büyük şehirler, banka hesabı kabarık ama yalnız, iş hayatında başarılı ama aşkta bedbaht, tek mutluluğu yaptığı diyetin başarısı olan ama aslında mutsuzluktan geberen kadınlarla doludur. Yalnız ve mutsuz kadın sayısının artması değil midir günümüzde ilişki arsızı erkek sayısının artmasının sebebi?”



Buyrun buradan yakın!..

Yazının devamı...

Aşk stilinizi biliyor musunuz?

Evet biliyorum:
Dömiklasik!
Lafa bak! Daha doğrusu soruya bak!
“Aşk stilinizi biliyor musunuz?”
De ki biliyorum...
Eee? Bu bilgi ne işime yarayacak?
Dur bakalım, belki yarar...
Zira araştırmayı ünlü bir psikolog yapmış ve sonucu da yüzlerce kişi ile görüştükten sonra ortaya koymuş.
Ben de size araştırmanın sonuçlarını, cinsiyetini ve onlardan ne anladığımı yazayım...


Eros: Odanın karşı tarafında birini görüyorsunuz ve onun sizin için olduğunu gayet iyi ‘biliyorsunuz’. Cinsel duygular önemli, aşk ise hayatınızın merkezinde. Doğru insanı bulmak sizin için zor- seçicisiniz.
(Bu erkek. Her gün başka biriyle yatıp kalkıp bir gün, “Nereye kadar?” kadar deyip mantığınla hareket ederek hiç de kendisine uymayan biriyle evlenir bunlar. Sonrası... Malum!)

Ludus: Partnerinizle geleceğe dair planlar yapmaktan ve bunlara bağlı olmaktan nefret ediyorsunuz. Geçmişte duygusal olarak olgunlaşmamış ve bağlılık fobisine sahip olmakla suçlandınız. Bir sürü farklı insanı çekici buluyorsunuz.

(Biz bunlara kısaca “Dana” da diyoruz... Sanki boş yere suçlanıyorlar!)

Storge: Aşk bitecektir ama bir arkadaşla hayatınızın sonuna kadar yaşayabilirsiniz. Sevgi sizin için güçlü bir ortaklığın temeli. Birisi ile iyi arkadaş olduğunuzda, cinsel problemler çözülebilir.

(Bu da erkek. Hani ne uzar ne kısalır tipler var ya, onlardan... Hımbıl! Televizyonun karşısından kalkmaz bunlar.)

Mania: Sizin için âşık olmak anksiyete ile eş anlamlı, hatta saplantı. Gerçekten âşık olduğunuzda kilo ya da uyku kaybı yaşayabilirsiniz hatta bazen akıl sağlığınızı da! Bir ayrılık ardından toparlanmak için uzun süreye ihtiyaç duyarsınız, tabii ki terk edilensiniz, terk eden değil.
(Bu kadın. Hem de, “yeni kadın”lardan... Ama neyse ki artık terk edildiğinde ağlamayı bıraktı. Alıştı yani...)
Pragma: Bir alışveriş listesi misali kriterleriniz var ve partnerinizin bunlara uygun olmasını umuyorsunuz. Biraz sağduyu ile her türlü hedefi elde edebileceğinize inanıyorsunuz, buna başarılı bir ilişki de dahil. Hayatla ilgili tutkularınız ve sosyal grubunuzla uyuşmayan biri ile birlikte olamazsınız.

(Bu da kadın. Her şeyi var ama mutsuz! Okumuş, iyi bir işi ve geliri var, e güzel de... Mutsuzluğunun nedeni de, adam bulamaması...)


O kadar anlattım...
Kendinizi buldunuz mu?
Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Yazının devamı...

Herkes evlensin o zaman...

Sanırım, insanın kendisiyle evlenmesi fikri tuttu.
Düşündükçe mantıklı ve güzel gelmeye de başladı. Ama arada doldurulması gereken boşluklar var tabii...
İsterseniz onları da gelen yorumlarla bulmaya çalışalım.
“Valla iyi fikir. En azından beni anlamıyosun diye bir şey söylenmez.”

* Söylenir, söylenir... Ne yani? Sen yaptığın her şeyi anlıyor musun? Hepsi mantıklı mı geliyor sana? Hayır. Peki kendine laf geçirebiliyor musun? Hayır. Ama en azından daha anlayışlı olabilirsin.

“Bazen bir erkekle aldatırken, üçleme olmaz mı? İçindeki erkek de aynı anda, bir erkekle aldatmak isterse ne olacak?”

* Kim kiminle ne yaparsa??? Var ya, senin şu söylediğin neye benziyor biliyor musun? ‘Maksat sevmek olsun beni sevsinler...’ diye bir laf vardır ya, ona...

“Kadın erkek ilişkilerinin sürekli yazılıp çizilmesini, Mehmet Öz’ün sağlıklı yaşam formüllerini, hastalığa yakalanmamak için yapılması gerekenleri herkese anlatırken kendisinin hastalanmasına benzetiyorum.”

* Açık sözlülüğüne hayran kaldım! Aynı tavırla cevap vermek istiyorum. Senin aklına göre, o zaman her gün ekonomi yazanların beş kuruşu olmaması lazım. Değil mi?

“Sevgili Dilek Hanım, herhalde bekâr olduğunuzu yazıyorsunuz. Size tavsiyem en kısa zamanda sizi taşıyabilecek, hayat arkadaşı olabilecek biriyle evlenmeniz. Bir de evlenmek için aradığınız özellikleri yazarsanız memnun oluruz. Çünkü merak ediyoruz nasıl bir arayış içinde olduğunuzu...”

* Kim, kimi merak ediyorsunuz?:)) Valla ben arayışımı durduralı çok oluyor. Ama benim gibi bir kadını arayan varsa ki sanmıyorum, gözlerinden öperim. Hatta beğenirsem... Beğenirsem bir üstüne tebrik ederim...Heh heh hee...

“Şu, ‘ruh ikizi’ denilen şeyi 68’li yıllardan sonra kaybettik. Ruh ikizi, bir erkek dünyaya gelirken eşi de birlikte gelir. Onu, yani ikizi üstünden alarak bir başka babaya verirler ve o kız orada doğar ve erkeğinin gelmesini bekler. Ama o günler geride kaldı. O, özeştir.”

* Özeş derken? Kendimizle evlenirsek mi özeş oluyor? Bir de özde değil sözde eşler var tabii!!! Kafam karıştı, kızdırmayın, boşanırım ha!

“Allahaşkına yorumunuza yorum yapıcam, yapamıyorum... Ne olur Türkçe mealini yapın. Ruh ikizimle yanlış evlilik mi yapmışız ne etmişiz? Ne olur yalvarırım açıklayınnnn...”

* E, ama sen de tuhafsın! Akıllı mısın, komik misin, saf mısın anlayamadım. Onu mu yeriyorsun yoksa gerçekten evliliğin bu yorumu anlamana mı bağlı? Gel sen ruh ikizini boşa, kendinle evlen!

Yazının devamı...

Evlenmeye karar verdim

Evet.

Evlenmeye karar verdim.

Yıllarca sizi bu konuda yanılttığım için özür dilerim.

Ama bir yolunu buldum.

Evliliğin en güzel biçimini...

Hani yıllarca bilim adamlarıyla birlikte biz de evliliğin en iyi yolunu arayıp durduk ya...

Hiç mi evlenmesek; bir kere evlenip ayrılsak mı, ayrı yataklar mı, ayrı evler mi diyerekten...

Yazdık, okuduk, duyduk, yaşadık...

Ama bir türlü doğru olanı bulamamıştık...

Ama şimdi...

Ben buldum.

Doğru kişiyi buldum.

En önemlisi!

Yine de bakacağız tabii...



Kiminle evleneceğime bir gazete haberiyle karar verdim.

Şimdi size önce bu haberi özetle yazayım:

“Tayvanlı Chen Wei-yih, ‘damatsız’ düğünle kendisiyle evlenecek.”

Heh heh hee...

Nasıl?

Fena fikir değil mi?

Süper!

Bir gün teklif edeceğim; kar yağdığında olabilir:

- Benimle evlenir misin Dilek?

- Bu teklifin geleceğini biliyordum. Bana biraz zaman tanır mısın? Kendimle bile olsa biraz düşünmeliyim.

Heh hee...

Düşünelim o zaman...

İyi mi olur, kötü mü?

Mesela biri, “Evli misin?” diye sorunca...

- Evet.

- Eşiniz nerede?

- O da burada...

- Ya... Ne iş yapıyor?

- Gazeteci...

Yok yok... O çalışmasın.

Öteki yanım, ruh ikizim! (hem de gerçekten) biraz keyif yapsın. Benim kazandığım paraları yesin!!!

- O çalışmıyor. Şu aralar mevsimin yaz olduğu bir yerlere gitmek istiyor ama benim işim var. Bakalım ne yapacağız?

- E, bırakın o gitsin.

- Bensiz bir yere gitmez ki... Gidemez!

- Bu kadar dip dibe... Sıkılmıyor musunuz?

E, haklı.

İnsan kendisinden bile sıkılmıyor mu?

Bazen ruhunu ve hatta bedenini başkalarına vermek istemiyor mu?

Vermiyor mu?

Bulursa tabii!!!

Heh heh hee....

Başka?

Başka ne olabilir?

Hep senin istediğin, senin dediğin olur.

Ona güzel hediyeler alırsın.

Hiç görmediği yerlere götürürsün onu...

Tamam arada sırada huysuzluk yapabilir, hatta “Bu aralar çok harcadın, kendine gel. Artık biraz da evinde otur, evinle ilgilen” falan diye çıkışabilir...

Çıkışsın!!

Çok da tın!

Evet belki haklı ama tartışmaya gerek var mı?

“BAĞIRMA BANA!”

“BEN BAĞIRMIYORUM, ASIL SEN BAĞIRMA!” diyaloğu olmaz en azından...

En güzel taraflarından biri de, sohbet hiç bitmez...



Şimdi ben sizin aklınızdan geçen soruyu biliyorum:

“Eee? O iş n’olacak?” diye kıs kıs gülerek soruyorsunuz değil mi? (Danalardan bahsediyorum.)

Oraya da geleceğim...

Ayrıca sanki süperler de!

Gördüğünüz gibi en iyi yolu bu.

Evliliğin en iyi hali...

Sadece iki mahzuru var.

Daha doğrusu iki riski...

Birincisi, hangisinin sen olduğunu karıştırmamaya çalışacaksın.

İkincisi de, bazen kendini bir erkekle aldatabilirsin!

Hazırlıklı ol!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.