Şuuring!
ezi Parkı olayları başladığında bir grup kültür sanat gazetecisiyle bienali takip etmek için Venedik'teydim. Olup biteni Twitter'dan takip edip yorumluyorduk. Bugün tarif edilen "hareket" çok da öngörülmüyordu. Hatta "İsa çarmıha gerilirken neredeydiniz" tweet'iyle absürdlüğü netleşen eleştiriler, ağırlıktaydı. Sık sık "Reyhanlı'da neredeydiler?" ya da "CHP gelip olayların üstüne konacak" deniyordu. Cin fikirli bir sanat gazetecisi Venedik'te düzenlenecek protesto eylemini takip edecek olanlara "Prada'nın sergisine gitmek varken Gezi Parkı eylemine gidecek kadar şuursuz değilim" bile demişti. Açıkçası bu tartışmalar sırasında çok incindim. Kendimi bir kez daha siyasal İslam yükselirken yaşanan tartışmalardaki gibi yalnız hissettim. O zamanlar da "Bu hareketi küçümsüyorsunuz" dediğim için "şuursuz" damgası yemiştim. Aynı yerden ikinci kez kırılıyordum. Dahası insanların Boğaz Köprüsü'nden geçtikleri, mantık dışı bir orantısız gücün kullanıldığı bilgileri geldikçe o kişi daha da küstahlaşıyordu. Mesela bana "Başbakan ne demiş?" diye sormuş, ben de "İstersem bir milyon toplarım demiş" diye yanıt verince "provokasyon yapmadan konuş" demişti.
Bunu şu yüzden anlatıyorum... Şimdi herkes Başbakanın üslubunu eleştiriyor ya, bu hiç de kişisel bir tutum değil. Zira o atak meslektaşım için biz çapulcunun da ötesinde şuursuzduk ki, bu kişi Emek Sineması'na sahip çıkanlardan biri... Ama ne mutlu ki, bunları şimdi yüksek sesle yazabiliyorum. Çünkü annemin tabiriyle "Yer sofrasında da, masada da çok güzel otururum", kimseleri küçümsemem, ayıp bilirim. İşte tam da bu sayede pek çok köşe yazarının Salı günü yapmaya başladığı "Bu muhalefet başka türlü bir muhalefet" yorumlarını 31 Mayıs gecesi tweet'lemişim ve şöyle demişim:
1) Basın sansür ve otosansürden, hükümet umursamadığından uzun süredir halktan kopuk. O yüzden (şimdi) kimse bu hareketin yönünü, şiddetini, ömrünü kestiremiyor.
2) Aleviler'in, sol grupların, sendikaların elbette Kürtler'in sokağa dökülebileceği tahmin edilse de İstanbullular yani şehirliler akla bile gelmedi.
3) Bence klasik politika yazarları (yazarlığı) da iflas etti. Meğer şu "Beyaz Türkler" hiç de beyaz, 80 sonrası gelen gençlik hiç de apolitik değilmiş değil mi? 4) Özgürlük de sadece etnik ya da dini kimlikle ilgili... İnsanların "yaşam biçimi" belki de hepsini kapsıyor olabilir mi?
5) Ve bence bu yüzden bu hareketi "life style" denilen gazeteciler öngördü, hissetti, politika yazarları değil. Çünkü onların kavramları hala 80'lere ait.
6) İnsanlar ne okuyor, çocuklarını nereye götürüyor, maç seyrederken nasıl bağırıyor, nerelere takılıyor. Bunlarla hiç ilgilenmediler. Kestiremezsin tabi.
7) "Şenlikli Toplum" diye bir kitap vardır. Okuyun ve bu hareketin Tahrir'e falan benzemediğini görün. Klişesiniz.
8) Böyle yazacaklar Arap Baharı, Tahrir falan... Batılı gazeteciler öncekileri nasıl yorumladıysa uyarlayıverecekler hemen. Beyin tembeli oryantalistler.
9) İki dakika durun ve düşünün; niye bu kadar çok kadın var meydanlarda ve neden bu kadar çok espri ve mizah! 10) Bu kalabalık ne orduya ne de bir partiye bağlanır, her kesim var çünkü. Bağlansa bağlansa Çarşı'ya bağlanır, o da hakkıdır.