Şampiy10
Magazin
Gündem

Hepimizin başı sağolsun...

Efsaneleri bizimle kaldı, büyük yıldızlar bir bir kaydı... Bu cuma, çocukluğumuzu biraz daha derine gömdük. Kaç kişi vardı ki zaten Türkiye’nin ortak paydası olan... Hepimizi aynı duygularla ve aynı anıların hisleriyle yoğuran. Aramızda sınıf, cinsiyet, ırk ayrımı bırakmadan bizi birbirimize bağlayan... Şu lime lime bölündüğümüz günlere hayretle direnip, inadına hepimizi yakınlaştıran...

Münir Özkul’u kaybettik... Hepimizin Mahmut Hocası, her evin Yaşar Ustası, her mahallenin turşucu Kazım Efendi’siydi... O “Türkiye Ailesi”nin gerçek büyüğüydü... Amcamız, dayımız, hocamız, ustamız, babamızdı... Bize hep iyiliği, güçlünün karşısında ezilmemeyi, kötülerin dünyasında yine de şerefinle direnmeyi, ne olursa olsun adaletin yanında durmayı anlatırdı. Belki şimdi çok uzak gelen, doğruluğa dair ne kadar değer varsa hepsinin sesiydi. En uzak düşünceleri yakınlaştırır, düşmanlara bile kardeşliği hatırlatırdı. Şimdi yokluğunun ağırlığı altında bir kez daha anlıyorum ki bir “Münir Özkul”a sahip olmak ne büyük bir şanstı.

Büyükler gitti

Bir de bugüne bakın! Kısa yoldan para kazanmanın, okumadan “adam olmanın” sembolü idollerle büyüyor çocuklar. En kaba espriler yerleşiyor ortak hafızalarına. Aynı hissi çağrıştıracak, ne kadar ayrı düşerlerse düşsünler aynı çınlamayla gülüp, ardından aynı hüzünle ağlayacakları kimseleri yok anılarında... Onlara, memleketlerinin kokusunu taşıyan, ne olursa olsun aynı kucakta toplayan büyükleri yok. Kan davalı ailelerin elinde büyür gibi bilene bilene büyüyorlar bu topraklarda. En zor zamanlarda, gece körü eski bir filmle karşılarına çıkıp, tatlı sert bir fırça atan ve ne olursa olsun bu memlekette aile olarak eşit ve kardeşçe yaşamayı hatırlatan kimseleri yok. Bir sürü zengin, havalı, her dönemin adamı olan ünlüleri var bolca. Onları fikir ayrılığına, tartışmaya, kavgaya düşürecek çokları var da, sesini duyunca boğazında düğümle, insan olmayı hatırlatacak bir büyükleri yok. Gidenin arkasından tek ses “helal olsun” diyecekleri, “hakkını helal et Mahmut Hoca” diye tek yürek ağlayacakları bir ortak paydaları yok. Ortak paydada birleşmeyen çocuklarımız nasıl geleceklerini birlik içinde oluşturacak, işte bu noktada endişem çok!

Mirası tanıtalım

Tam da bu sebeple, daha çok ihtiyacımız var Münir Özkul’a ve bizi yüreğimizden yakalayıp bir arada tutan ustalara... Yenilerini koyamıyorsak yerine, miras bilip, çocuklarımıza daha çok tanıtmalıyız bizi her dönemeçte savrulmaktan kurtaran tutkallarımızı, Mahmut Hoca’yı, Yaşar Usta’yı ve Münir Özkul gibi kaybettiğimiz diğer büyük yıldızları; Kemal Sunalları, Tarık Akanları, Barış Mançoları, Adile Naşitleri, Aziz Nesinleri, Yaşar Kemalleri ve bize aynı toprağın çocukları olduğumuzu hatırlatan tüm büyükleri. Münir Özkul’un her şeyden evvel tiyatro ile geçen ömründe, Fasulyaciyan’ın unutulmaz tiradı hep yüreğimizde, sesi hep bizimle... “Artık kendimiz yokuz, seyircilerimiz de kalmadı ama repliklerimiz fısıldaşırlar dururlar sabah kadar, gün ağırır, temizlikçler gelir, replikler yerlerine kaçışır, PERDE...”

Ve Aydın Boysan da aramızdan ayrıldı

Yazının devamı...

Muhteşem Brezilya kadınları şehir efsanesi mi?

Rio de Janeiro, Sao Paolo ve yeryüzü cenneti İguazu şelalerinde 10 gün dolaştım. Hele İguazu, başlı başına bir gezegen adeta... Güney yarım küreye yaz gelmiş, Brezilya’da yeni yıl hazırlıkları plajda... Ben de 2017’nin son hafta sonunda sayfamda sıcak rüzgarlar estireyim istedim, herkese mutluluklar ve sağlıkla bol seyahatler getirecek bir yıl dilerim.

Vallaha o ilah gibi kadınlar nerede saklanır bilemedim ama ben birine bile rastlamadım. Malum, Brezilyalı kadınlar popoları ile ünlü. Ama popoları kadar önde göbekleri olduğunu da söyleyebilirim. Üstelik 7-24 spor yapıyorlar, et, balık ve tropikal meyvelerle besleniyorlar. Demek ki neymiş, beslenme spor bir yere kadar ama genetik her şeymiş. Brezilyalı top model Gisele Bundchen ile yıllardır bizi kandırdılar anlayacağınız, lakin kadının soyadı “Bündchen”, ordan uyanmalıydık.

Rio Festivali gerçek mi?

Her yıl basınımızda çıkan haberlere bakarsak Rio Festivali’nde tangalı ve muhteşem kostümlü kadınlar sokaklarda samba yapıyor. Öncelikle, Rio’ya özgü değil, Brezilya’nın her şehrinde festival var hatta Olinda’daki 7-8 gün sürüyormuş. Her mahalle tüm yıl hazırladığı özgün kostümleri ve dansları ile bu yolda resmi geçit yapıyor, yolun iki tarafında oturan seyirciler de izliyor. İhtişamlı kostümler için her grup milyonlar harcıyor. En büyük kara para aklama yolu olarak mafya babalarının sponsor olduğu ve seyirci koltuklarının tanesini 3-5 milyona satın aldıkları söyleniyor. Yalnız öyle sandığımız gibi yarı çıplak kıyafetlere tek tük rastlanıyor, herhalde bizim basın da seçip onları koyuyor.

Copacabana ve İpanema

Rio de Janeiro, geniş ve birbirine bağlı bembeyaz kumsallarla hayat bulan bir şehir. Copacabana ve İpanema Alsancak kordonundakine benzer yer taşı döşemeleri ile birbirinden ayrılıyor. Bu yer desenleri Rio’nun simgelerinden sayılıyor. Paris Do Cassino dedikleri plaj alanı ise Rio’dan Uruguay’a uzanan 245 kilometrelik sahil şeridi ile dünyada 1’inci sırada. Kocaman bir tatil beldesi gibi Rio. Parmakarası plaj terliklerinin ünlü olmasına şaşmamalı.

Kaotik şehir Sao Paulo

Sao Paulo: Herkes o kadar kötü anlatmıştı ki... Açıkçası ben Sao Paulo’ya gidince Brezilya’da olduğumu anladım çünkü Rio turistik bir sayfiye kenti. Sao Paulo tüm kaosuyla, çirkin binaların arasında sıkışmış şahane mimari yapıları ve tarihi katedralleriyle ilginç geldi bana. Çok uzun değil ama iki gün ayırmalı. Bizdeki Nişantaşı benzeri Oscar Freire tarafında konaklamanızı, yeme-içme ve alışveriş için turlamanızı öneririm. Bu arada şehrin isminin bizim Tarsuslu Aziz Pavlus’un asıl adı Saul’den geldiğini de belirtmeliyim. Brezilya da adını Pau Brasil isimli ağaçtan alıyormuş bu arada.

İguazu: Boşverin her yeri ama İguazu bir dünya cenneti. Görmek değil deneyimlemek demeli buna. Yağmur ormanları içinde sağanak altında gezinmek, botla saniyede 1.5 milyon litre su döken şelalenin altından geçmek, helikopterle şelalenin şeytan ağzı denilen en muhteşem noktasına tepeden eğilmek... Bunların hepsini yaptım ve adeta bu dünyadan başka gezegene ışınlandım.

Gerçek bir yeryüzü cenneti

Son not: Kılavuzu Saffet Emre Tonguç olan nereye giderse gitsin oradan muhteşem anılarla döner çünkü sevgili Saffet bir seyahat koçudur ve baktığınız her şeyde yeni güzellikler keşfetmenize rehberlik eder. Bizimkisi de çok keyifli bir seyahatti ama Brezilya bir Küba değil. Eğer öncelik sıralaması yapacaksanız Havana ve Küba’yı listenin başına alın. Brezilya beni çok şaşırtmadı. İquazu Şelaleri hariç. Orası gerçek bir yeryüzü cenneti. Kim bilir belki de bambaşka bir gezegendir...

Yazının devamı...

Dünyanın en renkli ülkesi: Brezilya

Brezilya, Güney Amerika’nın en büyük ülkesi. Şehirleri ise bir tarafı parlak, bir tarafı sırlı... Ya çok zenginler, ya da çok fakir ama ikisi de bir arada...

10gündür Brezilya’daydım. Aslında Arjantin’e geçecektim ama reform isteyen halk ayaklanınca grevler hatta ilerleyen günlerde yağmalamalar başladı, benim de Buenos Aires hayallerim başka bahara kaldı. Rio de Janeiro, Sao Paolo ve yeryüzü cenneti İguazu şelalerinde 10 gün dolaştım. Güney yarım küreye yaz gelmiş, Brezilya’da yeni yıl hazırlıkları plajda... Ben de 2017’nin son hafta sonunda sayfamda sıcak rüzgarlar estireyim istedim...

Brezilya, Güney Amerika’nın en büyük ve Dünya’nın en yeşil, en çeşitli bitki ve hayvan türüne sahip ülkesi olmakla birlikte şehirleri ne yazık ki çirkin yapılaşmaya hızla esir düşüyor. 35 kilometre kare şehir içi ormanıyla dünyada bir numara ama merkez betona kesmiş durumda. Teleferikle Sugar Loaf tepesine çıktığınızda orman tarafından çevrelendiğinizi görüp büyüleniyorsanız ama içinde gezerken ne yazık ki yeşille buluşamıyorsunuz. Dünya’nın yeni 7 harikasından biri olan Rio’nun sembolü İsa Heykeli de en yüksek nokta olan Corcovada Tepesi’nden eşsiz bir manzaraya bakıyor. Bu arada uzaktan denizciler öyle benzettiği için “Kambur” anlamına gelen Corcovada adı verilen tepedeki, 1931’de tamamlanmış Art Deco tarzındaki İsa heykeli güzel ama yine de 7 harikadan biri seçilmesini internetten oylama ile seçim yapılmış olmasına borçlu bence, malum 200 milyon nüfusları var. Yoksa bizim 1500 yıllık Ayasofya’nın yanından bile geçmez mimari eser olarak bence. Yine de bulunduğu tepedeki manzarası ve görkemi itibari ile etkileyici. Tarihi bir doku da beklemeyin şehirlerden.

Hangi dilde nasıl anlaşırım?

Orta ve Güney Amerika’da Portekizce konuşulan tek ülke, o sebeple rahat olun Portekizce bilmiyorsanız kaç dil konuşabildiğinizin ya da iyi derecede İngilizce bilip bilmediğinizin bir önemi yok çünkü el işareti ile anlaşmaktan başka çareniz yok. Ama iyi haber adamlar bizim gibi bir şekilde anlaşmaya gayret ediyorlar.

Yazının devamı...

Bir yıl daha biterken...

Öyle büyük büyük laflar edecek değilim... Yeni sene için kendimi daha şimdiden strese sokacak kararlar alıp “yapılacaklar listesi” filan hazırlamak da bana göre değil! “2018’de spora başlayıp, beni üzen insanlardan uzak durmaya ant içerim” tadında kendimi kandıracak vaadlere ise hiç ihtiyacım yok. Her ne kadar 1 gün geçince ve takvim 31 Aralık’tan 1 Ocak’a dönünce dünyamın değişmeyeceğini bilecek kadar büyümüş olsam da yine de duvarımda asılı duran takvim yapraklarının bitip, yepyeni fotoğraflarla yeni bir sayfa açıldığını gördüğümde heyecanlanacak, evde ışıklı ağaç süsleyip Aralık boyunca sürekli kar temalı kırmızı hırkalarla dolaşacak, küçük bir kız çocuğu da taşıyorum içimde. İçinde neşe olan her şey tam bana göre. Küçük hediyeler, yeni seneyi karşılamak üzere dostlarla yenilen yemekler, süslü caddeler, ışıltılı objeler, simli blüzler, parlak ojeler... Hayat romanıma ara verip dergi oluveriyorum bir süre... Yeni bir yılın arifesinde biraz arkadaş dedikodusu yapmak istedim sizinle...

Yuh: Weinstein Taciz skandalını duyduğumda! Aslında ilk duyduğumda çok daha argo şeyler söyledim. Tamam, belki küfür de etmiş olabilirim. Sayfamda da bu taciz skandalının detaylarını defalarca yazdım ama kısaca 90’dan fazla Hollywood yıldızını taciz eden Miramax’ın patronu büyük yapımcının, kadınların bir anda birlik olup tacizleri itiraf etmesiyle gücünün balon gibi patlaması diye özetleyebiliriz. Üstelik ardı arkası kesilmedi, kadınlar hızını almışken pek çok erkeğin ipliğini pazara çıkardı. İngiltere Parlementosu Savunma Bakanı istifa etti. Oscarlı Kevin Spacey’in ünlü House of Cards dizisi bitirilip, tiyatrosundan atıldı, ödülü geri alındı.

Eyvah Eyvah: Oscar töreninde “En İyi Film Ödülü” yanlış anons edildiğinde! La La Land ekibi mutluluk gözyaşlarıyla sahneye fırladığında, ödülün aslında “Moonlight-Ay Işığı” filminin aldığını anladığım an, kocaman bir “eyvah eyvah” çektim. Zira biz ekran başındakilerin anladığı gerçeği, La la Land ekibi henüz farketmemişti. Hani başkasının yerine sen utanırsın ya, öyle bir histi işte!

İtiraf ediyorum! Dedikodusunu yaptım...

Ewan McGregor’un 22 yıllık eşi ve 4 çocuğunun annesini aldatmasının; ki hiç beklemezdim kendisinden (çok yakından tanıyorum ya nasıl havaya girdiysem artık)

Selena Gomez, The Weeknd, Justin Bieber, Bella Hadid dörtlüsünün her kombinasyonda denedikleri eşleşmelerinden sonra, Bieber ve Gomez’in yeniden birlikte oluşlarının (hiçbiriyle işim olmaz doğrusu ne dinlerim ne izlerim ama 16’lık bir kızın olunca aile içi gıybet de kaçınılmaz oluyor haliyle)

Düğün dernek dedikoduları... Hani bu en saçma olanı ama herkes konuşunca bir de üstüne Instagram’ın ortak alanında gözüme sokulunca mecburen girdim dedikoduya... Evlenen çok 2017’de ama erkekleri geçtik bir kalemde, gelinler herkesin dilinde... En çok kimler mi? Miranda Kerr, Pippa Middleton, Azra Akın, Fahriye Evcen, Neslihan Atasagun, Şeyma Subaşı... Hangisine gelinlik daha çok yakışmış, hangisi güzel seçimler yapmış,hangisi abartıya kaçmış, hangi çift birbirine yakışmış diye uzar gider bu liste. Ekim ayındaki, Alicia Vikander - Michael Fassbender ikilisinin sürpriz evliliği ise yılın en şahanesi bence.

Yılbaşına kadar mutlaka: The Gratest Showman (Hugh Jackman’ın yeni filmi 29 Aralık’ta gösterimde) ve Star Wars Son Jedi filmlerini izliycem. Kırmızı oje sürüp kırmızılar giyicem...

Yazının devamı...

Neler oluyor hayatta?

Türk profesör Asuman Özdağlar’ın başarısıyla gurur duyduk. Yönetmen Mustafa Kemal Uzun’un öldürülmesi ise hepimizi ürküttü...

Prof. Dr. Asuman Özdağlar, dünyanın en önemli üniversitelerinden ve bilim dünyasının öncü mühendislik fakültelerinden olan MIT (Massachusetts Institute of Technology) Elektrik-Elektronik mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri fakültesinin bölüm başkanı oldu. Özdağlar, 44 yaşında, 2 çocuk annesi. Eşi Daron Acemoğlu da MIT’de ekonomi profesörü üstelik de dünyada en çok alıntı yapılan ve referans gösterilen 10 ekonomistten biri. Ayrıca John Bates Clarks madalyası gibi pek çok ödülü var. Asuman Özdağlar’ın da çok sayıda önemli ödülü bulunuyor. Dahi iki insan var karşımızda ve bilim dünyasında çok önemli izler bırakarak ilerliyorlar. Gönül ister ki, bilim insanlarımız ülkelerinde de araştırma yapabilecek, buluşlara imza atabilecek platformlar bulabilsin. Şimdilik uzaklardan gelen güzel haberlerle mutlu oluyoruz. Dilerim tüm gençlere bu başarılar örnek olsun, ailelerin de kulağına küpe olsun.

“Aman çocuğum sen nerde yapacaksın, kolay mı o işler” demeden çocuklara destek vermeli. Asuman Özdağlar gibi, yine MIT’de öğretim görevlisi olan ve çok genç yaşta büyük buluşlarla adını duyuran Canan Dağdeviren gibi kadınlar özellikle genç kızlara ilham kaynağı olmalı. Hemen hatırlatayım, Canan Dağdeviren 30 yaşındayken Harvard Üniversitesi tarafından “Genç Akademi Üyeliği”ne seçildi. Bu sene başında Forbes dergisinin “30 yaşından küçük 30 bilim insanı” listesine de girdi. Bilim insanı olmak isteyen gençlere babamın şu sözü ile seslenmek isterim, “Birileri yaptıysa sen de yapalirsin.”

Amerikanvari sapıklar ürettik

Bu hafta sevgili yönetmen arkadaşımız Mustafa Kemal Uzun’un akıl almaz bir cinayete kurban gitmesiyle sarsıldım. Beyzbol sopasıyla evinde öldürüldü Kemal Uzun. Amerika’nın taklidini yapa yapa sadece sapıklarını ülkemizde üretmeyi başardık sanırım. Beyzbol sopası ile cinayet ancak Amerikan filmlerinde olur sanırsık. Hatta bir dizide böyle bir sahne olduğunda “Bizim adetimiz değil, bizde olmaz” diye çok eleştirilmişti. Maalesef bu saçmalık gerçek oldu. Haldun Dormen’in tiyatro ve televizyon dünyasına kazandırdığı, setteki en zorlu günlerde bile sesini yükselttiğini duymadığımız, kibar, neşeli,sevgi dolu, eğlenceli Kemal Abimiz, yaşamı bu kadar ucuza harcayabilen bir el tarafından katledildi. Vatan Şaşmaz cinayetinin üzerinden 4 ay geçmişken Kemal Uzun’un da cinayete kurban gitmesi, toplumumuzdaki ruh sağlığı hakkında çok şey söylüyor. İnsan “yaşam bu kadar mı ucız artık” diye sorguluyor! Amerikan cinayet filmlerini andıran giidişatımız ise sahiden ürkütüyor. Bir hiç uğruna yitip giden canlar çok can yakıyor. Hepimizin başı sağolsun.

Naylon torba israfına son veriliyor

1 Ocak 2018 itibari ile alışverişlerde naylon poşet para ile satılacak. Sonunda! Uzun zamandır bu kararın uygulamaya geçmesini bekliyordum. Avrupa’da epeydir yürürlükte olan bu uygulama sayesinde naylon torba israfı büyük ölçüde durdu. Her market alışverişinden sonra 10’ar tane fazladan alınarak eve getirilen sonra da çar çur edilen torbalar çevre kirliliğinin baş düşmanı. Çok cüzi bir miktarla da olsa para karşılığı verilmesi, israfın önüne geçecek ve kontrollü kullanımı özendirecek. En güzeli ise çocukluğumdan beri çok sevdiğim ve her zaman kullandığım bizim pazar fileleri yine herkesin çantasındaki yerini alacak. Alışveriş sonrası torbaya fazladan para vermek yerine fileler kullanılacak.

Yazının devamı...

Bir cana kıyan cezasız kalmasın

Geçen hafta kediye yapılan işkence görüntüsüyle sarsıldık. Hayvan hakları yasasının zamanı gelmedi mi artık?

Birkaç gün önce, Erzincan Orduevi’nden bir yavruya kediye yapılan işkence görüntüleri büyük infial yarattı. Gece vakti sosyal medyaya düşen görüntülerden sonra, kabuslar içinde sabahı sabah etmiş olmak için çok büyük hayvansever olmak gerekmiyordu zaten. Akli ve vicdani seviyesi ortalama her insan evladını dehşete düşürecek kadar korkunçtu yavru kediyi öldüren işkencenin boyutu. İşkenceyi yapan kişi ermiş ve alkollüymüş, nişanlısından ayrılmasına canı sıkılmış, yumruklaya tekmeleye, üstüne tepine tepine yavru kediyi öldürmüş! Özrü kabahatinden büyük dedikleri bu olsa gerek! Tabii bu devirde hala Hayvan Hakları Yasamız ve yasaya uygun cezamız olmadığı için işkenceci, hemen serbest bırakıldı. O şimdi her tür şiddete meyilli bünyesiyle aramızda, her tür şiddet ve taciz suçunun olağan kılındığı ülkemizde, canının istediğini yapmakta özgür bir şekilde dolaşıyor. Biz ise suça ve şiddete meyletmediğimiz sürece özgür değiliz. Kadın cinayetlerinin her gün katlanarak arttığı, çocuklara cinsel istismarın olağan karşılandığı bir toplumsal sapkınlığa tutsak, huzursuz ve tehdit aldında yaşamaktayız. Aklımızda olağan şüpheler, deli sorularla boğuşmaktayız.

lAsker çocuğu olduğum ve hayatımın yarısını askeri ortamda geçirdiğim için çok iyi bilirim ki, bir erin alkollü dolaşması mümkün değildir. Koca rütbeli subayların saç tıraşından ceza alabildiği bir kurumda er içkili olacak! Pilot babamın sabah tıraşı akşama uzadığı için ordu evine giremediğini hatırlıyorum. Ve şimdi bir erin, Ordu’nun Evi’nde sarhoş dolaştığını, bir sürü insanın gözünün önünde bir yavru kediyi işkenceyle öldürdüğünü, başka erlerin de ona kapıyı açarak suça ortak olduğunu görüyorum. Ve elbetteki gözlerime inanamıyorum! Silahlı Kuvvetler’in iç dinamiklerin müdehale ede ede çivisi mi çıktı, anlayamıyorum!

lSilahlı Kuvvetler disiplin cezası verdiğini açıkladı. Yatağını toplamayan erin askerliğinin uzatıldığı bir yapıda, sarhoş işkenceci ere ne ceza verildi merak ediyorum?

-Nişanlısına kızıp, yavru kediyi işkence ile öldüren, terhis olunca nişanlısına neler eder, en çok bundan korkuyorum!

lMesele hayvan sevgisinden öte, bir canlı yavrusunu vahşice katledebilen biri, tavlada kızdığını da bıçaklar, taksi şoförünü de yaralar, karısını da doğrar; vahşet vahşettir, bunu anlatamıyorum!

Hayvan hakları yasası neden Meclis’te bekliyor?

Bu işkence görüntüleriyle sarsılıp, iki senedir Meclis’te bekleyen ama bir türlü dikkate alınmayan “Hayvan Hakları Yasası” için sesimizi duyurmaya çalışırken, bir canlıya zarar verenin insan türüne de zarar verebileceğini tartışırken, seçme ve seçilme hakkı elde etmemizin 83’üncü yıldönümüydü. Dünya’da kadınlar mücadeleyle, ayaklanmayla, büyük savaşlar vererek haklarını yıllar içinde alırken, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Ulu Önder, daha kadınlar talep etmeden haklarını teslim etmiş, hayatın her alanında eşit olabilsinler diye yüreklendirmişti.

Yazının devamı...

Mevlana Haftası için ipuçları

Şeb-i Arus Mevlana’nın 744. Vuslat Yıldönümü anma etkinlikleri perşembe günü Şems-i Tebriz’i Türbesi’nden Mevlana Türbesi’ne kardeşlik yürüyüşümüzle ve Gülbang Duası ile başladı. 7-17 Aralık arası 10 gün boyunca, sempozyumlar, sergiler, söyleşiler ve Sema Ayini Şerif-i öncesi Ahmet Özhan ile Tasavvuf Müziği Konseri her yıl olduğu gibi yine sizleri bekliyor. ”Sizi bekliyor” diyorum çünkü ben 10 yılı aşkın süredir olduğu gibi yine Şeb-i Arus haftası Konya’dayım. Şeb-i Arus aslında 17 Aralık’tır. Mevlana Celaleddin-i Rum-i’nin ölüm günü olan bu tarih, Pir’in vasiyet ettiği gibi “Vuslat günü”, ”Düğün günü” olarak kabul edilir ve anma törenleri ile kutlanır. 17’si günü ölüm vakti olan ikindi namazı sonrası türbede duası okunur. O gün içeri girebilmek için saatlerce süren bir bekleyiş sonrası, iğne atsan yere düşmez bu dakikaların hissi tarifsidir. Ama ne yazık ki devlet erkânı o gün Konya’ya akın ettiği için yollar, hatta türbe kapatılır saatlerce ve hoşgörü için, huzur için gelen ziyaretçilerin hevesi kursağında kalır. Konya’da ziyaret edilecek yer o kadar çoktur ki kaç gün ayırsanız yetmez. 9 bin yıllık geçmişi ile insanlık tarihinin en eski ve önemli yerleşkelerinden biri olmuş, çok büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış kadim bir coğrafyadır Konya ve çevresi. Şehir baştan ayağa muhteşem Selçuk mimarisinin izlerini taşır. Çatalhöyük’ten, Beyşehir’deki Hitit miraslarına kadar, pek çok uygarlığın izini sürersiniz bu topraklarda. Doğal güzellikleri görmek için baharı beklemelisiniz. Düz ayak şehrin içini yürüyerek rahatça keşfedebilirsiniz. Her yıl muhakkak Konya yazısı yazdığım için, internette bu şehri ve şeb-i Arus’u çok detaylı anlattığım yazılarımı bulabilirsiniz. Bu yılki ziyaretçiler için kısa Konya notlarım:

Bu yerleri görmelisiniz

- Sema ayini şerf-i için biletinizi önceden internetten alın. 6 yaşından küçük çocuklar salona alınmaz, unutmayın.

- 17’si en önemli gün ama Devlet erkanının katılımı yüzünden bırakın yolları türbe bile saatlerce kapatılıyor, akşamki tören spor merkezine taşınıyor ve protokol yüzünden tüm maneviyat bozuluyor. Siz siz olun sakın son geceki törene kalmayın.

- Konya’da unutulmaz bir konaklama yaşamak istiyorsanız, dünyanın en güzel butik otellerinden birinin tam Mevlana Türbesi karşısında olduğunu ve konaklayan ilk misafiri olduğumu gururla söyleyebilirim. Hitch Otel’i görmeden Konya’dan dönmeyin.

- Yürüyerek ziyaret edebileceğiniz en güzel yapılar: Mevlana Türbesi, Şems-i Tebriz-i Türbesi, İnce Minareli medrese, Karatay medresesi, Alaaddin Tepesi ve Camii, Aziziye Camii.

- Araç ile keşfedilecek büyüleyici civar yerler: Çatalhöyük, Sille, Beyşehir.

- Yemek: Etli Ekmek, Konevi-Mahmudiye mahallesindeki Mehmet’in yeri (gerçek etli ekmek burda yenir, turistik değildir), Mevlana Caddesi üzerindeki Dergah Otel altındaki Konya Mutfağı, çarşı içindeki Dedeler Tandır, Konak, (mekan muhteşem ama son yıllarda çok el değiştirdi bu sene gitmedim)

- Alışveriş: Mevlana Caddesi boyunca... Baki Kuyumculuk (Buraya uğramadan dönerseniz Konya’ya hiç uğramamış sayın kendinizi. Her şeyden evvel ”böyle insanlar kaldı mı” diyeceğiniz bir aileyle tanışacaksınız. Benim için de bir çay için ve muhteşem Mevlana koleksiyonunu taklitlerinden sakının. İki sene üst üste yazı sanatında birinci oldu hattatı), Tespihçi Nuri Usta (gramafonunu göstermesini isteyin), yol üstündeki yufkacılar, şekerciler, hurmacılar... Mevlana Kültür Merkezi’nde, Sema töreni öncesi, yerel el işi ürünleri alabileceğiniz, hat sanatının çok güzel örneklerini ve farklı sanat işleri bulabileceğiniz sergi alanı da bulunuyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.