Yüksek enflasyonun maliyeti
Son yazımda galiba derdimi anlatabilmişim. “Fazla teknik yazıyorsun, hem sıkılıyorum, hem anlamıyorum” diye söylenen bir dostumdan SMS geldi. Kısa ama öz: “yazını anladım ve beğendim”.
Vergi artışlarını mali piyasaların ve “sıcak paracıların” desteklediğini söylemiştim. Dediğim çıktı. Hazine yüklü borçlanma gerçekleştirdi. Zamların enflasyona etkisine rağmen faiz yükselmedi. O arada döviz kuru sepeti de 2.05 TL’ye geriledi.
Konjonktür analizine biraz ara veriyorum. Yarın ağustos dış ticareti açıklanıyor. Piyasa 11.9 milyar dolar ihracat, 19.8 milyar dolar ithalat, 7.9 milyar dolar dış açık öngörüyor. Pazar ona bakarım.
Yalıda oturuyorum, viski severim, susmam yanlış olur. 1994’te şöyle demiştim: “(iktidarlar) arzulamadıkları eleştiriyi “Boğaz, yalı, viski, ahkâm kesmek” gibi sözcüklerin olağan bileşimleri ile cevaplandırıyor”. Türkiye’de siyasetin hayal gücü ne kadar kısıtlı!
Kore ile karşılaştırma
Merkez Bankası araştırma bölümü çok güçlendi. Yararlı çalışmalarına fırsat buldukça değiniyorum. Çoğu sadece profesyonel iktisatçıları ilgilendiriyor. Ama bazıları Başkan’ın kamuoyuna sunumlarına da yansıyor.
Bu ay iki önemli grafik eklendi. Kocaeli Sanayi Odası’nda yaptığı konuşmada yer alıyor (21/9/12). Türkiye’nin uzun dönemli büyüme performansına bakıyor. Kore ile karşılaştırıyor. Yüksek enflasyonun olumsuz etkisini hesaplıyor.
1974’ten bugüne cari kurdan kişi başına gelirin ABD’ye oranı kullanılıyor. Ben satınalma gücü paritesini tercih ediyorum. Mutlak sayılar etkileniyor ama eğilim değişmiyor.
1974’te Türkiye’de kişi başına gelir ABD’nin yüzde 20’sine yaklaşıyor. Kore ise yüzde 10’a bile ulaşmıyor. Türkiye 1980 sonrasında geriliyor. 2001’de yüzde 12 ile dibe vuruyor. Kore ise 1982’de Türkiye’yi yakalıyor. Sonra kopup gidiyor.
Merkez Bankası 1974-2001 dönemine “kaybedilen 30 yıl” diyor. Açıklamak için enflasyona dönüyor. Kore enflasyon sorununu 1980’lerin başında çözüyor. Türkiye 20 yıl gecikiyor. Ancak 2000’li yıllarda düşürebiliyor.
Merkez Bankası’nın hesabı
Buraya kadarı kolay; benzer grafikleri daha önce yayınladım. Devamı ilginç; çünkü Merkez Bankası Türkiye’de enflasyonun tek hanede kalması hâlinde kişi başına gelirin şimdi nerede olacağını hesaplıyor. “Alternatif ekonomi tarihi” denebilir.
Yöntemi 91 ülkeyi kapsayan 1995’te yayınlanmış bir araştırmadan alıyor. Referansı sunumda var. Araştırma enflasyonda yüzde 10 artışın ortalama büyüme hızını yüzde 0,25 düşürdüğünü saptıyor.
Hâlen (2011’de) kişi başına gelir Türkiye’de yüzde 21,7; Kore’de yüzde 47,1 (ABD=100). Enflasyonun düşük seyretmesi hâlinde ise Türkiye yüzde 30,9’a yükseliyor. Fark 5 bin dolara yakındır. Birikimlisi dudak uçurtur.
Bu sayılar “orta yolun” bütçe açığı ve enflasyon korkusunu anlaşılır kılıyor. Şu sıralar özdeyişlere merak saldım. İşte ikisi: “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer”; “korkunun ecele faydası yoktur”. Seçimi size bırakıyorum.