Şampiy10
Magazin
Gündem

Oyuna gerek yok. Hepimiz birbirimizin elini görüyoruz

"Görüntüsüne aldanma kimsenin. Bütün vahşi kediler sevimli görünür. Elini uzattığında anlarsın, kolunu bir daha asla geri alamayacağını. Ve daha da kötüsü canını dişlerinin arasında bıraktığını" -Bitli Pileyboy

Niyetinden şüphe etmek diye bir ülke var.

İnsanın elide değil çünkü.

Böyle bir dünyada herkes birbirinin niyetinden şüphe etmeli bir yere kadar.

Şüpheyi silmek zaman, iyi niyet, kilometre meselesi.

Şüpheyi yaratmak an meselesi.

Bütün büyük bilgeler insanların niyetine karşı tetikte olun derler.

Günün sonunda tehlikenin nereden geleceği belli olmaz.

Bir diğer büyük bilge olan babuşkom da beni böyle büyütmüştür zaten.

"Herkesin bir gizli ajandası vardır. Dikkat et" der.

Yine de hayata ve insanlara bu güvensizlikle yaklaşmayı doğru bulmuyorum.

Mesafeli durmayı doğru buluyorum.

Zaman tanımayı doğru buluyorum.

Yaşayıp görmeyi doğru buluyorum.

Herkesin en az bir şansa ihtiyacı olduğuna inanıyorum.

Bazen iki.

Belki üç.

İlkinde acemiliktir dersin.

İkincisinde korktu dersin.

Üçüncüsünde hazırlıklı gelmeyenin zaten aklından şüphe et.

Salaktır der geçersin.

Hiç kimseye aynı hatayı tekrarlasın diye birden fazla şans verilmez.

Ve bunu zeka seviyesi en düşük olan insan bile anlar.

Anlamıyor gibiyse anlamadığı için değil, anlamak işine gelmediği içindir.

İnsanlar işlerine geldiği gibi davranır.

Doğru şekilde değil.

Söz konusu ilişkiler olduğunda da hal böyle.

Erkekler kadınların niyetinden şüpheli

Kadınlar bütün erkeklerin onları gondiklemek istediğinden.

İş bu olunca, araya koşullar koyuluyor, bekleme süreleri giriyor, bin bir numara dönüyor.

Ay taktikten içimiz şişiyor.

Her zaman derim, gerçek bir ilişki istiyorsanız, karşınızdakini yeterince tanımadan iç çamaşırlarınızı yanında çıkarmayın diye.

Hala aynı görüşteyim.

Herkesin cool'luğu donunu çıkarana kadar.

Ama şöyle bir dünya yok sevgili gönül dostlarım,

Sevişmeyelim, sarılıp uyuyalım.

Bunu diyen kimse numaracıdır.

Taktik yapıyordur.

Yemeyin.

İnsan insanı birlikte uyuyarak tanımaz.

Zaten insan yeterince tanımadığı birinin yanında uyumaz.

Biriyle flört ediyorsunuz, haftanın beş günü görüşüyorsunuz, sonra da sarılıp uyuyorsunuz.

Ve birbirinizi tanımaya çalışıyorsunuz?

Bir saniye durup düşünelim...

Karşınızdakine kendinizi "iyi" biri olarak kakalamaya çalışıyor olabilir misiniz?

Asıl niyetinizi gizliyor olabilir misiniz?

Ayrıca birinden gerçekten hoşlanıyorsanız, yan yana uyuyup nasıl duruyorsunuz, o da ayrı bir mesele.

Hoşlanmıyorsunuz demek ki...

Aranızda bir çekim yok.

Mantık ilişkisi yürütmeye çalışıyorsunuz.

Ya da cinsel bir probleminiz var...

Aklıma başka neden gelmiyor doğrusu.

Hayatta zeki erkek/kadın istediğini söyleyen insanlara çok gülerim ben.

Nabacaksın zeki insanla, havuz problemi mi çözeceksin diye...

İkinci sıraya da bunu ekliyorum.

"Sevişmiyoruz, sarılıp uyuyoruz, birbirimizi tanıyoruz."

Vay babayı!

Akıldan uzak her şey 21. yüzyıl koşullarında gerçek oluyor ya hayretler içindeyim.

Biz lisedeyken bile yoktu böyle bir dünya.

Biz büyüdük ve bi aceyib artık dünya.

Babaannem gizli ajandası olanlardan kork der.

Gerçi babaannem her şeyden korkar ve yatağının altında bir baltayla uyur 30 senedir.

Burada konumuz babuşkom değil.

Burada konumuz strateji yaptığını zannederken karşısındakinin kalbini kıran hanım hanımcık kızlarımız.

Ya da kendini hanım hanımcık satmaya çalışan kızlarımız.

Evet kız kardeşlerim sizlere söylüyorum.

Bu yazı komple sizlereydi.

Buraya kadar anlamayanlarınız için bundan sonrasını aydınlatayım.

Oğlanları yalan dolanla yemeyin.

Size o sabrı iki gece gösteren adam zaten insandır.

Ve size bir şey hissediyordur ki dayanmıştır.

Bir şey hissediyorsanız sınırları zorlamanın manası yok.

Hissetmiyorsanız da çıkarlarınız için duyguda sahtecilik yapmayın.

Bir şey ya vardır, ya yoktur.

Bir yere kadar yerler de bir yerden sonra yemezler çünkü.

En kötü ihtimalle o çocukların yanında yöresinde benim gibi biri bulunur.

Dayanamaz dürter uyarır.

Çocuğun gözü henüz kör olmamışsa ayılır,

Planınız yarıda kalır.

Benden söylemesi.

Hayırlı hafta sonları.

Yazının devamı...

"Sen kim köpeksin ki?" demek yerine "Ben kim köpeğim ki?" demeyi seçin

"Kendi yüceliğimize, aşkımızın yüceliğine o kadar ikna edilmişiz ki, kendimizden daha çok sevilmeye, tapılmaya değer bir şeyin olduğuna inanmaya bile tahammül edemiyoruz.

Tebrik kartları bize sürekli herkesin aşkı hak ettiğini söyler. Hayır. Herkes temiz suyu hak eder. Herkes her zaman aşkı hak etmez.” -Zadie Smith, İnci Gibi Dişler

Kimseyi üzmek istemiyorum, desem yalan olur.

İnsan üzülmeden öğrenemiyor.

O yüzden, üzüle üzüle öğreneceksiniz.

Ben de gerçeği laps diye yüzünüze vurup sizi üzmekten çekinmeyeceğim.

Benim görevim bu.

Gerçek böyledir...

Seni rahatlatır ama önce ananı ağlatır.

Belki de bu yüzden hepimiz, yalanları gerçeklere tercih ederiz.

Yalanlar hayatımızı kolaylaştırır.

Acımızı azaltır.

Ama bugün, o günde değiliz.

Bugün çirkin gerçeklerle yüzyüzeyiz.

Dünkü yazımdan sonra o kadar çok reaksiyon aldım ki...

Herkesin tek derdi Instagram profiline kimin baktığı olmuş belli.

Herkes kafayı başkalarının onları ne kadar önemsediğiyle bozmuş.

Şimdi size bu konuda bir iki şey söyleyeceğim...

Kendi öneminizi o kadar çok başkalarının sizi önemsemesine bağlıyorsunuz ki, o yaşadığınız hayat olmaktan çıkıyor bir süre sonra.

Ele geçiriliyorsunuz.

Kuşatılıyorunuz.

Başkalarının gözleri altında altın kafeslerde yaşıyorsunuz.

Sahip olmadığınız, ait olmadığınız şeylerin peşinde harcıyorsunuz günlerinizi.

Yaşıyor gibi görünüyor, yaşamıyor, büyük bir karın ağrısıyla sürükleniyorsunuz.

Artık silkelenin!

Instagram profilinize bakmış mı?

En son kim bakmış nasıl anlarsınız?

Önemli mi gerçekten?

O beklediğiniz kişi bakmamış bir kere.

Bakmıyor.

Bakmayacak.

Umurunda bile değilsiniz.

Siz kör duygularınızı kendi içinizde, kafanızda yaşar, bilerken, o başkasıyla hayatın keyfini sürüyor muhtemelen.

Sizi de sevmiyor.

Sevseydi arardı.

Önemsese görüşürdü.

Ayrıca o kadar takıyor ve aklınızdan çıkaramıyorsanız, o tükürdüğüm gururunuzu arkanıza alıp siz arayın.

En kötü denedim, elimden geleni yaptım, olmadı dersiniz.

"Elimden geleni yaptım, olmadı"nın verdiği gönül rahatlığını denemeden bilemezsiniz.

Size son bi sır vereyim:

İnsanlara ne kadar az tepeden bakarsanız, size yaptıkları madiliklerden o kadar az etkilenirsiniz.

Yani etrafınızdakilere had bildirip tepeden bakmak yerine onları da en az sizinle aynı seviyede görürseniz, kalbiniz daha az kırılır.

Çünkü insanı kendinden üstte gördüğünün değil, altta gördüğünün gideri-atarı-umursamazlığı daha çok üzer.

Ya kolay olanı seçip durduğunuz yerden aşağıdaki insanlarla ilgilenmeyin

Ya da ilgilendiğiniz insana en az kendiniz kadar değer verin.

Kimseyi anası bu dünyaya sizin egonuza kıyak çeksin, kaprislerinize tahammül etsin diye göndermedi.

Zaten siz de o kadar değerli değilsiniz.

Kimse o kadar değerli değil.

Profilinize bakmıyor ya...

Ah o bile bakmıyor ya...

O kim köpek, o bile sizinle ilgilenmiyor ya...

Tam da bu yüzden bakmıyor işte.

Siz ne zannettiniz?

Ve evet muhakkak ki bunu birhayli hak ettiniz.

Hayırlı günler.

Yazının devamı...

Instagram'da kime baksanız görünüyor

"Yok sayıyor gibi davranmakla yok saymak aynı şey değildir. Yok sayıyor gibi davranırken çaba sarf etmeniz gerekir."

Instagram, rakip tüm uygulamaların içinden geçmeye devam ediyor.

Önce video fasilitesi ekleyerek Vine'ı piyasadan sildi.

Şimdi de hikaye sekmesi ekleyerek, Snapchat'i tarihe karıştırmak üzere.

O kadar ki Snapchat'in 6 saniyelik videolarını 10 saniyeye uzattıracak hamleyi de yaptı.

Yani yine Instagram 1, dünyanın kalanı 0.

Ama daha fenası da oldu.

Biliyorsunuz Instagram'da profilinize kimin baktığı görünmüyordu.

O kadar ki bu konuda bin türlü uygulama türedi.

Ama bir türlü hiçbiri adam akıllı sonuç veremedi.

(Ara sekmesine tıkladığınızda karşınıza en üstte gelen profillerin çoğu stalkerınız. Bilginize)

Ve şimdi Instagram story sayesinde, artık profilinize kimin baktığı, kimin sizi stalkladığı tabak gibi ortada.

Ve hatta birden fazla baktığında ne zaman baktığı bile güncelleniyor.

"Vallaha mı?" diyip ürperdiğinizin farkındayım.

Vallaha da.

Snapchat'te paylaşımlarınıza kimin baktığını görmek için aşağıdan yukarı bir itme hareketi yapmanız yetiyordu.

Instagram story'de aynı işlemi yapmanız yeterli.

Ve ta-dam!

Paylaşımlarınıza kimin baktığı ortada.

Yetmiyor, aynı şeye bir daha mı bakıyor?

İsminin sıralaması değişiyor.

Yukarı çıkıyor.

Üstelik profiliniz dışarı kapalı bile olsa, birinin profiline girip baktığınızda görünüyor.

Öyle eski sevgilinizin arkadaşlarını, yeni manitasını filan kafa göz stalklamaya kalkışmayın yani.

Takip etmediğiniz, sildiğiniz birinin story'sine girmeyin.

Kendi elinizle enselenirsiniz yemin ediyorum.

Alemlerde adınız stalkera çıkar.

Bunu neden anlattım?

Bir arkadaşımın eski sevgilisi girmiş bakmış hikayelerimize.

Her gün bakıyor.

Kızı tanımıyoruz bile.

Hiçbirimizle takipleşmiyor.

Profili dışarı kapalı olduğu için görünmediğini sanıyor muhtemelen.

Ama görünüyor.

Nasılsa saniyesinde açıp bakıyor paylaşımlarımıza.

Yeminle can dayanmaz.

Parmak dayanmaz.

Efor yetmez.

Sanırım duruma henüz uyanamamış.

Böyle durumlarda faile kıyamıyorum, maktül olsam bile.

Buradan kendisine rahatlatıcı açıklamayı yapmak isterim.

Çünkü neyi öğrenmek istediğini bilecek kadar kadınım:

Sevgili hemşirem, senin oğlan biriyle birlikte.

Ama bizden biriyle değil.

Her kadın gibi doğru hissediyor ama yanlış yere bakıyorsun.

Zaten bir şey hissediyorsan doğrudur.

Gördüğüne değil hissettiğine güven.

Bir de seviyorsan o kadar, unutamadıysan bu kadar, aç konuş bence.

Dünyada hiçbir insan duygusu karşılıksız değildir.

Ve elbette pişman olan tarafın bir biçimde geri dönmesi adettendir.

Gururu bırak, stalk'lamayı bırak, bizim hesapları rahat bırak, muhattabınla konuş.

Anlayacağınız, stalk felakettir.

Tehlike her zaman en ummadığınız, hiç görünmeyen yerden gelir.

Görünenden korkmamak lazım.

Görünenden zarar gelmez.

Ve elbette ki, kimse cevizini insan içinde kıracak kadar salak değildir.

Olmamalıdır.

Olmaması gerekir.

Hayırlı haftalar, sendromsuz pazartesiler.

Yazının devamı...

Hayat durup bekleme değil, karar verme yeri

"Herkes, her şey insanı bir yere götürüyor bu hayatta. Sen beni başkalarının ne düşündüğünü önemsemediğim bir noktaya götürdün."

Doğru olanı yaptığında sen üzülürsün yanlış olanı yaptığında başkaları.

Yani hayat şöyle bir karar verme yeri:

Herkes için en doğru olanı yapıp kendini mi üzeceksin

Yoksa topa gelişine vurup önüne ne çıkıyorsa devirecek misin?

Seçim senin.

İki türlü de dünya dönmeye devam edecek çünkü.

Asıl mesele senin günü nasıl döndürdüğün.

Bütün hayatın o bir kısa gün.

Öyle bak, öyle düşün, öyle yaşa.

Uzun vadeli planlarının yanında kısa vadeli hedeflerin olsun hep.

Bir B planın olsun.

Ve bence C, D, E...

Bugün ölsen bile yapmadığın hiçbir şey kalmamalı geri.

Yani şimdi ölsen, gözün açık gitmemeli.

Yarın ölmemek bir şans meselesi.

Çoktan seçmeli yollara girdiğinde neyi istediğini bilemeyecek olsan bile, neyi istemediğinden emin ol hep.

Ne hissettiğin konusunda kafan karışırsa, ne hissetmediğine danış.

Negatif görünen her şeyi, her durumu lehine çevir.

Yolunda gitmeyen şeylerden dersini çıkar, kendini geliştir.

Kimseye, yaptığın hiçbir şeye hata gözüyle bakma.

Her şey seni tamamlayan puzzle'ın bir parçası.

Onları bulup yerine koyman bile bir başarı.

Kaybettiğini sandığın anlarda aslında kazanmaya yeni başladığını aklından hiç çıkarma.

Herkes varoluşu kadar yaşar, kazanır, genişler.

Varlığının sınırlarını genişletmeden ilerleyemeyeceğini, yol alamayacağını unutma.

Daha çok öğrenmeyi, farklı yerlerden düşünmeyi ihmal etme.

Gözünü hiçbir şeye kapatma.

Kulaklarını hiçbir sese tıkama.

Asla asla deme.

Ve asla vazgeçme.

Bunca zamandır konuşuyoruz seninle

Ve ben bin keredir ısrarla söylüyorum...

Bu hayatta en iyiler değil, vazgeçmeyenler kazanır.

Vaz-geç-me.

Haftanın 5 parlayanı

1- BODRUM MASALI: Arkadaşlarımın işi diye demiyorum (ki bununla gurur duyuyorum) yaz sezonunda yayınlanmaya başlayan tek iyi dizi. Gencecik, adı duyulmamış oyuncuları ve çok iyi yazarların elinden çıkma senaryosuyla ilk bölümden fenomen oldu bile. Ben dahi iki kere izledim. Helal olsun Emre, helal olsun Başar. Bir yıldır uğraştılar ve ortaya bu işi çıkardılar. Geçen yaz Başar senaryonun ilk draftıno yazıp oyuncularla görüşmeye başlamıştı. Öyle uzun bir hazırlık aşaması. Siz düşünün.

2- ALPEREN DUYMAZ: Bodrum Masalı, genç oyunculara çok yarayacak başından belli. Alperen Duymaz çok iyi bir keşif. Acı Aşk'ta izleyip "Bu çocuk çok pis geliyor" demiştim. Bizimkiler de öyle düşünüp başrolü vermişler Alperen'e. Daha ilk bölümde çocuk sokakta yürüyemez hale gelmiş. Bütün Ankaralılığıyla mütevazı olmayı deniyormuş ama bu şartlar altında neredeyse imkansız görünüyor.

Aynı etkiyi Burak Deniz'i 2011'de Tnt'de yayınlanan lise dizisinde izlediğimde de yakalamıştım. Kolej Günlüğü gibi bir şeydi galiba adı. O zamanki gençlik dergimize röportaj yaptırmıştık o dizinin oyuncularıyla. Sete giden asistanım ve fotoğrafçım Burak'a aşık olup dönmüşlerdi geri. Yıllar geçti. O konuda haklıydım. Bakalım bu konu ne olacak?

3- YÜZYÜZEYKEN KONUŞURUZ/NE FARK EDER: Bir üniversiteli kadar Yüzyüzeyken Konuşuruz hayranı olduğum artık bilinen bir gerçek. Yeni şarkılarına bayıldım. Sanırım plak şirketiyle bir sorunları var. İşi Sedef (Erken) devralmış. Bütün sorunların en kısa zamanda sulh yoluyla çözüleceğini umuyorum. Bu yeni şarkıda Kaan (Boşnak) klasik vokalini biraz arabeske çarptırmış. Ben yine de sevdim. 4000 kere dinlerim şimdi.

"Uyandım yoktun arandım yoktun hala bulamıyorum."

Yola devam gençler.

4- SCOTCH: Nişantaşı'nın en eskisi yaz döneminde yine gündemde. Neredeyse iki gecede bir, 60'lardan kalma mahalle diskomuzu ziyaret edip hunharca dans ediyoruz. Bazı yerler iyi ki var. İnsana güvende hissettiriyorlar.

5- VURGUN YİYENLER: Müsadenizle son maddeyi kendime ayırıyorum. Biz sessiz sedasız 36 bini devirdik. Yeni baskı geçen hafta rafa çıktı. Onca patlamaya, kalkışmaya, kötü güne rağmen ilk baskımızı kapış kapış tüketen ve bizi yalnız bırakmayan tüm okurlarıma kalp dolusu sevgiler. Çünkü okumak iyileştirir.

Hayırlı pazarlar...

Yazının devamı...

Aslında çok iyi çocuk ama içince sapıtıyor

"Ah tatlım, başta hep şekerimdir. İnsanları sevmeden onlara tatlı davranmak o kadar kolay ki." -Dorothy Parker

Amerika kaç aydır çalkalanıyor.
Johnny Depp'in karısı Amber Heard'e şiddet gösterdiği söyleniyor.
Heard, iddialarını kanıtlamak için mahkemeye dayak yemiş fotoğraflarını bile sundu.
Kimse söylediklerine inanmadı.
Depp'in eski karıları çıkıp onu savundu hatta.
Ama geçen gün, Heard'ün kanıt olsun diye çektiği video yayınlandı.
Sabahın köründe ayakta duramayacak kadar alkol alan Depp, Heard'e saldırıyor ve telefonunu parçalıyor videoda.
Bu sırada bir kova şarap içmeye devam ediyor.

Aynı kavgada Depp parmağının ucunu da koparmış.
Ve duvara kendi kanıyla yazı yazmış.
İddiası Heard'ün onu aldatmasıymış.
Kavga bundan çıkmış.
Hastaneye geç gidildiği için parmak ucu yerine dikilememiş, elinin içinden alınan bir dokuyla eksik uç tamamlanmış.
Vay babalara!

Daha iki gün önce genç bir kızcağızla tanıştım.
Son derece yakışıklı genç oyuncu sevgilisi, içip içip tartaklamaya başlamış kızı.
Kız işler büyümesin diye ayrılmış.
Ama iki gözü iki çeşme.
Ne yapacağım diye soruyor.
İnsan kendini korumak için başını alıp gidiyor da aşk bitmiyor işte.
Karşınızdaki manyak çıksa bile.
Manyağı sevdim diye ağlayabilir misin?
Düşünüp taşınıp iyi bir yanını bulacaksın elbette.
Affedeceksin ki kendini hata yapmamış gibi hissedeceksin.
Bir de kadınlar böyledirler.
Her koşulda suçu kendilerine malederek yaşamayı severler.
Tanrının suç ortağı olmanın bir getirisi belki...
Şu insan ırkı benden sebepse, deliliğinin suçu da benim haneme diye...
Bilemem ki.

Esas konumuza dönecek olursak,
Depp ve Heard arasındaki kavganın neden çıktığı beni hiç ilgilendirmiyor.
Ama sonuçları, ilgilendiriyor.

Kalbimizi çalmış yakışıklı, ünlü ve güçlü biri sevgilisini/karısını dövdüğünde kimsenin inanası gelmiyor.
O noktada neyin kafası giriyor devreye, çok merak ediyorum.
Türkiye'de de defalarca konuşuldu böyle şeyler.
Şimdi gazete kupürlerini burnunuza dayayıp kimsenin canını sıkmayacağım.
Ama içince öfke problemi yaşayan bin tane erkek oyuncu/şarkıcı biliyoruz.
Sette olay çıkaran dizi starletleri de cabası!
Sonuç?
Konu kapanıyor.
Suçlu aklanıyor.
Hayat devam ediyor.
Adamlar aynı saygınlıklarını koruyor.
Gör de şaşırma.

Amber da defalarca polis çağırmış.
Polisler Depp'i koruyup olayın üstünü örtmüş.
Ne kadar tanıdık değil mi?
Depp, Heard'ü öldürse ne olacaktı?
Sevdiğimiz bir abimiz diyip bağrımıza mı basacaktık?
Bu adamın bütün sevgililerinin ağzını burnunu düzlediği biliniyor.
Hep dedikoduydu ama kimse konuşmadı.
Bir şekilde KONUŞAMADI.
Üstü örtüldü meselenin.
Ve şimdi ortaya çıkan son video kaydından sonra Depp anlaşmalı boşanmayı kabul ediyor.
Yedi milyon dolar tazminatla.
Başta o da Heard'e dava açmıştı yalan söylüyor diye...
Neymiş?
Hepsi gerçekmiş.
Heard bütün parayı şiddet gören kadınlar ve hasta çocuklar için kullanılmak üzere bir vakfa bağışlıyor.
Neymiş?
Konu para değilmiş.

Yazının son düzlüğünde,
Ben böyle durumlarda kısasa kısastan yanayım canlarım.
Normalde göze göz körlük getirir ama size el kaldıran biri muhakkak ki dayak istemektedir.
İnsanlar karşılarındakine kendilerine davranılmasını istediği gibi davranır sonuçta.
Temel psikoloji kuralıdır yansıtma.
O zaman eliniz yetiyorsa iki tane çakacaksınız ağzının ortasına, bakın bakayım bir daha elini kaldırabiliyor mu?
Ya da çıkıp gideceksiniz hayatından...
Seçim sizin.
Ama kalıyorsanız, Haydar'ı muhakkak kapının kenarına iliştirin.
Ne olur ne olmaz.
Ve fakat korkmayın.
Pısmayın.
Unutmayın şeytan korkuyla beslenir.

"Ama o aslında çok iyi bir insan, içince sapıtıyor" bir bahane değildir.
İçince herkes sapıtır.
İçip içip kaldırımda uyuyan insan gördüm.
Kendini çöpe atan gördüm.
Kişilik değiştiren gördüm.
Her şeyi unutan gördüm.
Ama içip içip birine saldırmanın Allahı olmaz.
Onu söyleyeyim de...
Sevdiğiniz manyağı affetmeye çalışırken başka bir bahane üretin kendinize.

Dayaksız köteksiz hayırlı hafta sonları.

Yazının devamı...

Selena Gomez ile Justin Bieber arasında bitmeyen kavga

"Aşk değil bu aramızdaki. Bildiğin kan davası artık. İkimizden biri ölse de sonsuza dek sürecek." -Bitli Pileyboy

Bundan altı sene evvel Disney'in bir gençlik dergisinin yayın yönetmenliğini yapıyordum.

25 yaşındaydım ve onlu yaşlarımı henüz geride bırakmıştım.

Yani ergenliğimin bir tık üstünde gençliğimin baharındaydım.

Selena Gomez ve Justin Bieber ile o günlerde kesişti yollarımız.

Okurların ağır baskısıyla ikisini de defalarca kapak yaptım.

Posterlerini, etiketlerini hediye ettim.

Röportajlarını yayınladım.

Hatta hiç unutmuyorum, istifa etmeden önceki son yılbaşı kapağında da Justin vardı.

Sonra ben işi bıraktım.

Sıkılınca bırakacaksın.

Verimsizleşirsin.

Daha o günlerde bu iki çocuk yıldızın ilişkisi başlamıştı.

Dünya basını başta bu ilişkinin aynı pr şirketiyle çalışmaları sonucu üretilmiş bir proje olduğunu bile iddia etti.

Ancak yıllar geçti.

İkisi bir dargın bir barışık sürdürdüler bu aşkı.

Sonrasında birbirlerine şarkılar bile döşendiler.

Justin'in çocuk popçudan pop stara evrilmesini sağlayan mega hiti SORRY de bunlardan biri,

Selena'nın bitmeyen aşklarını anlattığı THE HEART WANTS WHAT IT WANTS ve Justin'den bezdiğini anlattığı SAME OLD LOVE şarkıları da.

Justin, Selena'ya neredeyse üç senedir dönmeye çalışıyor.

Artık ne yaptıysa kıza üstüne türkü yakması da yetmiyor.

Çünkü Justin, Sorry'de "Şimdi özür dilemek için çok mu geç? Çünkü ben vücudundan fazlasını özlüyorum" derken,

Selena Same Old Love'da "Pılını pırtını topla git. Söylediğin sözleri geri alman mümkün değil, biliyorum. Aynı şeyleri bin kere dinledim. Ben unutanlardan değilim, biliyorsun... Bıktım bu eski aşktan. Bu b.k beni paramparça ediyor" diyor.

Yani çok açıktan bir daha Justin'e asla dönmeyeceğini söylüyor.

Ama nasılsa aralarındaki aşk bir türlü bitmiyor.

Köpürdükçe köpüren, kudurdukça kuduran Justin, Instagram hesabından Selena ile eski fotoğraflarını koyuyor, olmuyor.

Başka karılarla fotoğraflar koyuyor, olmuyor.

Selena kararlı, yoluna devam ediyor.

Konserlerini veriyor.

Justin'le yaşadığı bu göz önünde ilişki ne medyanın ne de Justin'in gündeminden düşmüşken, Selena oralı olmuyor.

Görünen o ki, bir kuru özürden, iki şarkıdan büyük bir kazık atmış karşı taraf.

Görünen o ki Selena gerçekten parçalara ayrılmış.

Ne nispet yapıp kamera önüne çıkıyor başka biriyle, ne sosyal medyadan fotoğraf paylaşıyor.

Edebiyle duruyor.

Onuruyla susuyor.

Haklı olan herkes gibi susuyor.

Saldırmıyor.

Kükremiyor.

Devam ediyor.

Sessizlik çok şey anlatır.

En çok şeyi sessizlik anlatır.

Sessizliği iyi dinleyin.

En büyük kırgınlıklar, sessizliğin derinliğinde saklıdır.

Bana o dergicilik günlerimden mütevellit, elimde büyümüş gibi geliyor bu ikisi.

Merakla takip ediyorum yaşadıklarını.

Selena'yı takdir ederek izliyorum.

Muhteşem bir kariyere sahip olduğu yetmiyor, hayatını hakkıyla yaşıyor aynı zamanda.

Yürü be Selena! Kim tutar seni!

"I'm so sick of that same old love

My body's had enough

Oooooooh that same old love!"

(Şarkıyı mırıldanaraktan)

Hayırlı küçük cumalar olsun.

Yazının devamı...

Kabul et. Hazmet. Devam et.

"Bütün söylenecekler söylendi, bütün susulacaklar susuldu. Bütün bunlardan geriye bir şeyin külü kaldı ama neyin külü derseniz Allah belamı versin bilmiyorum. Ben iyi bir başlangıçtım sadece. Bazı insanlar sadece iyi bir başlangıç yapmasını bilirler. Sıkılırlar. Sürdüremezler." -Emrah Serbes

Kabul.

Hayatta altın kelime.

Kabullendikten sonra dünya kolay.

Sonra hazım geliyor.

Hazmetmek gerekiyor.

Kabullen. Hazmet. Devam et.

İnsan asla unutmuyor ama bu üç kelime kendini ve hayatı döndürmeye yetiyor.

Hayatta anamızı ağlatan, hayata geçememiş olasılıklardır madem...

O zaman, daha çok kabul et.

Aynadaki görüntünü kabul et.

Düzeltebiliyorsan düzelt.

Düzeltemiyorsan sev. Hazmet. Devam et.

Yaşını kabul et.

Yaşlanıyorsun evet.

Plastik cerrahi, iyi beslenme, görüntünü toparlar elbet.

Ama ruhun yaşlanıyor.

Yaşlandığını kabul et.

Hazmet.

Devam et.

Sevmiyor seni. Sevmedi. Sevmeyecek.

Kimseye kendini sevdirmek için uğraşma.

Hırs yapma. Kabul et. Hazmet. Devam et.

Aldatıldın. Terk edildin. Ortada kaldın.

N'apalım? Dünya bin yıllardır böyle dönüyor.

Savaşma. Çırpınma.

Kabul et. Hazmet. Devam et.

Hayat arka bahçesinde yeni olasılıklarla açıyor sana koynunu.

Üzüntünü sadece kendine mal et.

Duygularının sorumluluğunu üstlen.

Duygularından başkasını sorumlu tutma.

Hayal kırıklıklarından, aşkından, hırsından, hazımsızlığından...

Becerdiklerini nasıl kendine saklıyorsan, beceremediklerin de senin.

Kimsenin suçu değil hayatının bu hali.

Kimse hayatını değiştirmek zorunda değil.

Şimdi derin bir nefes al.

Aramaktan vazgeç.

Kabul et.

Hazmet.

Devam et.

Yeniye yer aç.

Terk et.

Devam et.

Ben bunları her düşer gibi olduğumda yüksek sesle kendime söylüyorum.

Etrafımdakilere söylüyorum.

Okurlarıma söylüyorum.

Bazen dalga geçiyorum NEEEEEĞXT! diye.

Tam da bunu diyorum.

Bi bırakın da devam edin be canlarım.

Bi yürüyün de yollar ayak sesi duysun.

Bu dünyadan usul usul büyük adımlarla geçin.

Geçtiğiniz her yerde topuğunuzun izi kalsın.

İz bırakmayı unutmayın.

Bir gün öldüğünüzde herkes bastığınız yeri görüp sizi hatırlasın.

Kendisini en pis günahım kadar sevmem ama ne demiş Hemingway denilen kendisi tıyniyetsiz, edebiyatı güzel:

"Bu dünyada hepimiz en başından puştluğa uğradık zaten."

Uğramadık mı?

Ne demişim ben,

"Biliyorsun,

Mutluluk bulaşıcı değil.

Birinin mutluluğu en az iki kişinin mutsuzluğundan geçiyor.

Ve bazen iki kişinin mutluluğu senin mutsuzluğundan."

Hayırlı haftalar.

Yazının devamı...

Kristal kürede görseniz bile gördüklerinizden asla emin olmazsınız

"Bilenmemiş kılıç iyi kesmez, bilenmemiş kışkırtılmamış arzular başarı peşinde koşmaz."

Onaylanmamış bilgi bilgi değildir der bilgeler.

Gördüklerinin yarısına, duyduklarının hiçbirine inanma derler.

Bir şeyin aslını bulmanın en doğru yolu yaşamaktır çünkü.

Yaşayıp görürken de kalp gözünü açmaktır.

Her şey bir şey için olur.

Her olay, olumsuzluk, başka bir kısmetin kapısıdır.

Kolunu bulup açmasını bilene.

Başımıza hiçbir şey durduk yere gelmez.

Ve bazen gelenleri durdurmak imkansızdır.

İnsanı en zayıf düşüren şey aşktır.

Aşk hastalıktır.

Buna rağmen aşksız geçmiş bir ömür hatadır.

Kendinizi olacaklardan koruyamazsınız.

Kader bilinmezdir ve her adımda yeniden biçimlenir.

O halde hayatınızı daha dolu yaşamak için bir yol açın.

İşte size bilge Kaskana'dan bu hafta kullanmanız için 10 öğüt:

1- Başkalarının günahlarının ağırlığını sizin çekmenize gerek yok. Gereksiz kahramanlık yapıp kendinizi sıkıntıya sokmayın.

2-Haset duyulan ve düşmanı bol olan biri için güçlü dostlarının olması önemlidir. Arkanızda kimsenin görmediği, adını bilmediği güçlü dostlarınız olsun.

3-Ne kadar güçlü, itibar sahibi olursanız olun, bir anlığına ayağınız kaysın dost görünen düşmanların saldırısına uğrarsınız.

4-Gerçek bir savaşçı zayıflıklarını ve sorunlarını asla başkalarına belli etmez. Öyle olmasa bile her zaman güçlü ve yıkılmaz durur.

5-Savaşın yarısı güç ve cesaret diğer yarısı da bilgi ile alınır. Bilgi olmadan girilen savaşta yenilgi kaçınılmazdır. Her savaşçı bir bilge gibi kendini ve rakiplerini çok iyi tanımalıdır. Böylece düşmanı kılıcı indirmeden önce nereye vuracağını bilir.

6-Borçlu kalmamak bir insan için insanlık onuru savaşıdır. Minnet borcu kadar ağır yük yoktur. Akıllı insan taşı kendine yatak eder de bir döşek için minnet borcuna girmez.

7-Akıllı bir insan hiç kimseye sonuna kadar güvenmez ve tam olarak teslim olmaz.

8-İki şey yan yana gelmez. Dostluk ve iş. Unutmayın en büyük darbeyi size en sadık olanlar vurur. Kimsenin size sadık olacak kadar yaklaşmasına izin vermeyin. Size sadık insanları gerçekten üstün ve yukarıda tutun. Bir gün bile aç kalırlarsa sizi yiyeceklerini unutmayın.

9-Bir insanı tanımak için ya gözlerinde ya da sözlerinde saklı olanı görmeniz gerekir. İnsanın asaleti yüzüne yansır. Giyim-kuşam maskedir. İnsanların yüzüne dikkatle bakın. Gerisi boştur.

10-Hiçbir şey çocukken sahip olduğumuz şeyler kadar değerli değildir. Ve sadık bir dosttan değerli çok az şey vardır.

BONUS: Hiçbir şey gerçek aşkın üzerinde değildir. Karşılığı alınamamış bir aşk, bir ömür boyu bitmez.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.