Şampiy10
Magazin
Gündem

Fırtınadan önceki sessizlik mi, sağlıklı düzeltme mi?

Amerikan borsaları gün geçmiyor ki yeni ‘tarihi’ kapanış rekorları kırmasın. Dow Jones Endeksi 1996 yılından bu yana ilk kez 9 gün art arda yükselmiş (Bu yazı yazıldığında henüz ABD piyasaları kapanmamıştı. Dün de yükseliş ile kapandıysa ard arda 10 gün ile başka bir rekor daha kırılmış olacak!) Her ne kadar yükselişler minik de olsa rekor rekordur!

İMKB cephesinde ise Şubat ayının son haftasında başlayan yükseliş geçtiğimiz haftanın son gününde hız kazanmıştı. İMKB 100 Endeksi yüzde 1.68 yükselirken, VOB Endeks 30 kontratı yüzde 2.46 yükseliş ile günü kapatmıştı. Bu yükselişin ardında geçen hafta boyunca; ama özellikle Cuma günü; VOB (Vadeli Opsiyon Borsası) kontratlarında yüklü alım yaban bir aracı kurumun rolü olduğu konuşulmuştu. Ancak geçtiğimiz Cuma gününden bu yana sakin, biraz da sinsi bir düşüş yaşanıyor. Bu hareket bir düzeltme mi, yoksa fırtına öncesindeki sessizlik mi sorusu akıllara geliyor!

Geçtiğimiz Cuma günü 104.100’e kadar yükselen VOB 30 kontratı dün 101.800 ile günün düşüklerine yakın kapandı. Gelişmiş ülke borsaları yükselir, bazıları yeni tarihi rekorlar kırarken İMKB’nin bu trende ayak uyduramamasının ardında daha çok bize ait faktörler öne çıkıyor. Önceki gün açıklanan cari açık rakamlarında dip seviyesinin görüldüğü; altın ihracatını da ABD’nin engellemesi ile birlikte; cari açığın bundan böyle artacağı endişesi, Başbakan’ın sağlık durumu düşüş için öne sürülen mazeretlerden birkaçı idi. “Barış sürecinin” yarattığı olumlu hava ile desteklenen son iki haftalık yükselişin normal şartlar altında Kuzey Irak’ta tutulanların serbest bırakılmasıyla kendisine bir destek bulması ve İMKB’yi yükseltmesi daha “makul” bir hamleydi. Ancak olmadı!

Bugünkü kapanış İMKB için önemli! İMKB 100 için 80.760 seviyesi önemli olacak. Hem son yükselişin teknik düzeltme seviyelerinden birisi olması, hem de 50 günlük hareketli ortalamaya denk gelen bu seviye korunacak olur ise son günlerdeki düşüşü “sağlıklı bir düzeltme” olarak nitelemek daha doğru olacaktır. Ancak bu seviye aşağı yönde kırılacak olur ise o zaman yorum değişecektir. Her ne kadar radikal bir değişimden söz etmek için henüz erken olsa da; hele ki geçen hafta alınmış VOB pozisyonlarında önemli bir değişiklik gözlenmemişken; piyasaların morali biraz daha fazla bozulacaktır.

Bu hafta yaşanan “sinsi” düşüşün bir “karaktere bürünmesi” açısından bugünkü piyasaları yakından izlemekte fayda var! Sadece İMKB’yi değil, ABD’yi de... Bu haftanın kapanışı ve önümüzdeki hafta yaşanacaklar; bugünden, Mayıs ayına kadar olan zaman için ipuçlarını bulacağız...

Yazının devamı...

Rekabet cezası borsada yükselişi sona erdirir mi?

Rekabet Kurumu’nun Cuma günü 12 bankaya verdiği toplam 1.1 milyar TL’lik ceza beklentilerin alt sınırında kaldı. İMKB’de son günlerde yaşanan olumlu seyir bu hafta da devam edebilir.

Geçtiğimiz haftanın iki önemli haberi Cuma günü geldi. İlki 12 banka hakkında Rekabet Kurumu’nun “ortak faiz belirledikleri” savıyla başlattığı soruşturmanın nihayetlenmesiydi. Toplam 1 milyar 116 milyon ceza geldi. Piyasanın beklentilerinin alt sınırının bile altında gelen bu ceza Babacan’ın da dediği gibi “ölçülü” olarak algılandı piyasalar tarafında. Aslında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cezanın “adil ve ölçülü” olması gerektiği şeklindeki yorumu piyasa katılımcılarının bazıları tarafından “sinyal” olarak algılanmış ve bankacılık sektörü hisselerinde toparlanma Cuma gününden önce başlamıştı. Toparlanmada bankaların Ocak ayı kârlarının da iyi gelmesinin payı vardı.

Geçen haftanın ikinci önemli haberi de ABD’den geldi. Tarım Dışı İstihdam’da (NFP) 160 bin kişilik bir artış beklenirken artışın 236 bin kişi olması ve işsizliğin Aralık 2008’den bu yana en düşük seviye olan yüzde 7.7’ye gerilemesi piyasalarda ‘ekonomi toparlanıyor’ algısının güçlenmesine yol açtı. Üstelik inşaat sektörünün istihdama 48 bin kişilik bir artışla katkı yapması piyasalarca önemli bulunmuş olsa gerek. Bu arada ABD Merkez Bankası’nın (Fed) ABD’deki bankalar için yapmış olduğu stres testinin sonuçlarına göre, bankaların sermaye yeterliliklerinin “yeterli” olduğu açıklaması da piyasalara moral oldu.

İMKB’de 86 bin seviyesi önemli bir direnç yeri

Dışarıdan bir sorun çıkmaz ise, İMKB’de geçtiğimiz hafta özellikle VOB’a gelen ve ardından da bankacılık hisselerine sirayet eden alımların etkisiyle bu haftayı da pozitif bir havada sürdürebiliriz. Her ne kadar geçtiğimiz hafta yazmış olduğum “Mart ayı dert ayı olabilir” fikrimi halen daha koruyor olsam da piyasalara gelen kuvvetli alımlar beklediğim “keyifsiz havanın” ertelenmesine yol açabilecek! Bu hafta özellikle “İmralı süreci” kapsamında PKK’nın elindeki esirleri bırakması piyasaları da yakından ilgilendirecek. Piyasalar; not artışının “ertelenmesi” ve gündemden düşmesinden sonra “İmralı sürecini” yeni “itici güç” olarak kullanmaya başlamış görünüyor!

İMKB’nin bu haftanın ilk yarısında geçtiğimiz 10 günün 9’undaki yükselişini (geçtiğimiz Perşembe hariç) sürdürmesi ihtimali yüksek. Teknik olarak bakıldığında bir önceki yükseklerin görülmesinden önce 86.000 (düz) önemli bir direnç olarak karşımıza çıkıyor! Oraya kadar gücü yetecek mi? VOB’da geçtiğimiz haftanın son günlerinde özellikle bir aracı kurumdan gelen “yüklü” alımlar, satışa dönmediği sürece İMKB gücünü sürdüreceğe benziyor. İkinci bir Habur vakası satış getirebilir.

10 yıllık ABD tahvil faizine dikkat!

REUTERS’IN yaptığı bir araştırma piyasaların halen daha Fed’den para arzını daraltıcı yönde “kötü bir sürpriz” beklemediklerini ortaya koyuyor. ABD piyasalarının; dolaylı olarak da küresel piyasaların; keyfini kaçırabilecek tek gelişme ABD 10 yıllık tahvil getirileri tarafında yaşanıyor. Cuma 2.08’e çıkan ve 2.04’ten kapatan tahvil getirileri için yüzde 2.10 seviyesi kritik. Buranın üzerine çıkılırsa hedef 2.45-2.56 bandı olacak ve bu da piyasaların hoşuna gitmeyecek. 2.10 kırılana kadar “yeni rekor havası” sürebilir.

Yazının devamı...

Mart ayı dert ayı olabilir!

Merkez bankalarının parasal genişleme ile sağladıkları likidite borsalara gidiyor. Bu da hisse senetlerini rekor seviyelere taşıdı. Fakat artışlar reel ekonomide ‘işler iyi gidiyor’ anlamına gelmez.

Ekonominin sağlıklı olup olmadığını anlamak için hemen herkes borsa endekslerine bakıyor. Hem politikacılarda hem de iş insanlarında “borsalar yükseliyorsa işler yolunda demektir” gibi bir algı oluşmuş durumda. Bu algı her zaman doğru olmayabiliyor.

Parasal genişleme politikalarının en çok “işe yaradığı” alan finansal piyasalar daha doğrusu bono ve hisse senedi piyasaları oldu. Neredeyse bedava denecek kadar düşük faizle verilen likidite hisse senetlerine gitti. Geçtiğimiz hafta Dow Jones Endeksi’nin son 5 yılın en yükseği olan 14.149’a çıkmış olması bunun en iyi göstergesi. Ekim 2007’de görülen 14.279 puan zirvesine ramak kaldı!

ABD’de Cuma devreye giren “zorunlu kesintilerin” ekonomiye olumsuz yansıyacağı endişesi bile buna pek engel olmadı. Aslında piyasa bir açıdan haksız da değil. Sağlık, savunma ve eğitim ağırlıklı olarak gündeme gelen kesintilerin toplamı 85 milyar dolara ulaşıyormuş. Bu rakam Fed’in bir aylık bono alım tutarına denk. Fed aylık alım miktarını “7 milyar dolarcık” artırsa kesintiler mesele olmaktan çıkabileceği gibi, Fed’in parasal genişlemeye devam kararlılığını ortaya koymasıyla piyasalar yepyeni zirvelere bile gidebilir! Gerçi Obama’nın yapacağı görüşmelerin uzlaşmayla sonuçlanması beklentisi var ve bu konuda gelebilecek en küçük olumlu haber yeni bir rekor bile getirebilir. Fed’e gerek kalmadan...

Emtia cephesinde işler karışıyor!

Finansal piyasalara verilen likidite, borsa taktikleri ve spekülasyon ile borsaları belli seviyelere çekebilirsiniz. Ancak bunu arkasının reel ekonomi tarafından “doldurulması/desteklenmesi” gerekir. Evet borsalar her şeyi önden satın alır denebilir. Her zaman bu “önerme” de doğru değil. Reel ekonomideki gelişmeleri veriler kadar emtia cephesinden de izlemek mümkün. Emtia fiyatları her ne kadar piyasalara verilen likidite ile birlikte yükselse de son zamanlarda bu etki azalmış görünüyor.

Bakır buna iyi bir örnek. Krizin en dibi diyebileceğimiz Mart 2009’da 2.810 dolara inen bakırın ton fiyatı, verilen likiditenin de desteği ve enflasyon endişelerinin katkısıyla Şubat 2011’de 10.150 dolara çıktı. Sonrasında Çin’deki yavaşlama ile birlikte 6.650 dolarlara gerileyen bakır, ‘ekonomiler toparlamaya başladı, AB’de kriz yoluna girdi’ beklentisiyle geçen yıl Şubat’ta 8.750 dolarları gördü. Toparlanmayı sağlayan iyimser hava ne yazık ki bugünlerde yok ve bakır Cuma günü 200 günlük hareketli ortalamasını da aşağı kırarak 7.650 dolarlara geriledi. (7.430-7.510 dolar bandına gerilemesi ihtimali arttı.)

Diğer endüstriyel ve tabii ki altın başta olmak üzere değerli metaller de geriliyor. Bunda doların değerlenmesinin az bir payı olsa da büyük pay, reel ekonomi de umulan toparlanmanın gelmemesi.



Reel ekonomide toparlanma gecikiyor

Reel ekonomi tarafında beklenen toparlanmanın gelmediğinin bir başka kanıtı da “Baltic Dry Endeksi” denilen kuru yük navlun fiyat endeksi! 2008’de 11.793’e kadar çıkan bu endeks krizle Mart 2009’da 666’ya kadar geriledi. Bugünlerde 750 seviyelerini gördü. Neredeyse krizin en şiddetli hissedildiği dönemlere yakın bir değer! Reel ekonominin desteklemediği borsalardaki yükselişin sürdürülebilirliği sorgulanacaktır. Sırf bu nedenle bile Mart ayı borsalar için dert ayı olabilir!

Yazının devamı...

Not artışına özelleştirme engeli!

Geçtiğimiz Aralık ayının 17’sinde köprüler ve otoyolların 25 yıllığına özel sektöre devredilmesine dair ihale sonuçlandı. Tüm dünyadaki şirketlere açık olan bu ihaleye üç grup katıldı ve en yüksek teklif veren “Koç Holding AŞ - UEM Group Berhad - Gözde Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı AŞ Ortak Girişim Grubu ” 5 milyar 720 milyon dolara ihaleyi aldı.

Buraya kadar herşey normaldi. Ancak sonrasında Başbakan’ın “Otoyol-köprü meselesini tekrar masaya yatıracağız. Daha yüksek beklentimiz var. Zaten köprü ve otoyollardan ciddi parayı kazanıyoruz. O zaman bu rakamlarla neden özelleştirelim” demesiyle başlayan süreçte Özelleştirme İdaresi ihaleyi iptal etti. Şimdi bu gelirlere istinaden “gelir ortaklığı senedi” çıkarılarak halka arz edilmesi seçeneği üzerinde duruluyor.

Bana göre mesele de bundan sonra başlıyor. Neden derseniz...

Böylesi bir ihalenin şeffaf bir süreç içinde sonuçlandırılmasından sonra gelen iptalin uluslararası piyasalarda yaratacağı “güven sorununu” göz ardı ediyoruz. Herkese açık bir ihale açıklanan şartnameler uyarınca sonuçlandırılmış, ilgili tüm taraflar şartnamedeki yükümlülüklerini yerine getirmiş ancak fiyat düşük bulunarak ihale iptal edilmiş. Anlatması hayli zor bir durum!

O zaman ihaleye çıkılırken bir alt limit konulamaz mıydı?

Özelleştirme İdaresi bu ihaleye çıkarken bir danışman firma/bankayı mutlaka yanına almıştır. Danışman firma da olası rakamları mutlaka hesaplamıştır. Bu hesaplamadan yola çıkılarak ihaleden önce “minimum rakam” belirlenebilir ve kamuoyuna açıklanabilirdi. O zaman da yatırımcılar durum değerlendirmesi yapıp, bu rakama göre bir karar verirlerdi. Belki ihaleye kimse girmez, Elektirik dağıtım ihalelerinde olduğu gibi yenilenebilirdi.

Hadi bu yapılmadı diyelim, “halka arz” seçeneği neden daha önceden düşünülmedi? Eğer düşünüldüyse; ki mutlaka düşünülmüştür; neden “doğrudan devir” seçeneği öne çıktı? Madem bu seçenek öne çıktı o zaman da ihalede çıkacak fiyatı; en azından danışman firmanın rakamlarına yakın ise; kabul etmek daha doğru olmaz mıydı?

Bu iptalin kısa vadede bütçe dengesine yansımaları dışında yaratacağı büyük bir sorun yok. Asıl sorun orta uzun vadede Türkiye’de iş yapma pratiğine yönelik algılamanın bozulması olacak. Benzer “keyfi” uygulamaların daha önceleri de gözlenmesi; bundan sonra da tekrarı, özellikle uluslararası finans kuruluşları ve yabancı yatırımcıların Türkiye’ye bakışını olumsuz etkileyecektir.

Hepimiz Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke notuna kavuşmasını arzu ediyoruz. Daha fazla doğrudan yatırım gelsin, istihdam artsın istiyoruz. Ancak kredi derecelendirme şirketleri sadece ekonomik verilere bakmıyor. Bir ülkede uluslararası kabul görmüş iş yapma prensiplerine ne kadar uyulduğu, istikrarlı yönetim, hukukun üstünlüğü gibi kriterleri de esas alıyorlar.

Son iptal bu kriterlerin biraz daha öne çıkmasına, hatta not artışının bir süre daha ertelenmesine bile neden olabilecek!

Yazının devamı...

Piyasaların kaderi Avrupa’nın elinde

Moody’s’in Cuma günü İngiltere’nin kredi notunu kırması ve ‘kriz’zede İtalya’daki seçimler bu hafta piyasaların ana gündem maddeleri olacak

Bu hafta en çok Avrupa’yı konuşacağız. Cuma günü İngiltere de Amerika ve Fransa’nın ardından Aaa notunu kaybeden gelişmiş ülkeler kervanına katıldı. Moody’s İngiltere’nin notunu skalanın en üstte yer alan Aaa’dan Aa1’e indirdi. İngiltere’nin bu yılın ikinci yarısında da “ağır kanlı bir büyüme” sergileyeceğini, uygulanmakta olan politikaların İngiltere’deki sorunları çözmeye yeterli olmayacağını öne süren Moody’s’in bu kararı İngiltere için çok da iyi bir haber değil. Teknik olarak CDS’ler (Ülke batma riskine karşı sigorta gibi görünen finansal ürünler) bir süreden beri bu durumu fiyatlamaya başlamıştı. Bu durum İngiliz tahvil faizlerine de yansımaya başlamıştı.

ABD ve Fransa’dan riskli

Moody’s’in kararı İngiltere için ABD ve Fransa’dan daha kötü sonuçlar doğurabilir. Zira poundun; dolar ve euro gibi bir rezerv para olmaması etkiyi daha da olumsuza çevirebilecek. Not indirimi sadece ülke ile de sınırlı kalmayacak. Bu hafta içinde İngiliz bankalarının da notları inecektir. Bu durum bir süredir piyasalarca “fiyatlanıyor” olsa da ‘ayanın beyanı’ faiz cephesinde volatiliteyi artıracaktır. İngiliz politikacılar Moody’s’in bu indirimini “derslerine daha iyi çalışmaları için bir uyarı” olarak algılasalar da yapabilecekleri şimdilik sınırlı. Zira şu anda Bank of England’ın guvernörü olan Mervyn King’in Haziran ayında yerini Mark Carney’e bırakmasına kadar ciddi adımlar atması pek mümkün görünmüyor. İhtimaldir ki Carney göreve geldiğinde Fed ve BoJ benzeri politikalar izleyecek. Ancak o zamana kadar daha 4 ay var ki bu da İngiltere için “zaman kaybı” anlamına gelecek, hızla değer kaybeden pound için de iyi olmayacak (belki de kur savaşlarında iyi olacak)!

İtalya’daki seçim sonuçlarına dikkat!

Avrupa’yı bu hafta öne çıkarak olan asıl mesele İtalya seçimleri olacak. Dün öğleden sonra sona eren oy verme işleminin ilk sonuçları bugün geç saatlerde netleşecek, yarından itibaren kimin hükümet kurmakla görevlendirileceği üç aşağı-beş yukarı belli olacak! Merkez Sol’daki Bersani ile “merkez valisi” Monti’nin bir koalisyon kurması bekleniyor. Ancak kamuoyu yoklamalarında Bersani’nin hemen ardından gelen eski başbakan Berlusconi’nin bir sürpriz yapıp yapmayacağı merak konusu. Seçimlere gidilirken yüzde 28’in kararsız olduğu bir ortamda ev sahiplerine vergi iadesi vaadiyle seçim propagandası yapan Berlusconi’nin yapacağı sürpriz hem İtalya’da hem de AB’de belirsizliği artıracaktır!

Euro/dolar paritesinin 1.3315’i aşması zor

Geçtiğimiz haftayı 1.3210 ile kritik seviyenin altında kapatan euronun, İtalya’daki seçim sonuçlarından sonra oluşabilecek belirsizlik ortamından yara almaması kaçınılmaz. Haftanın ilk günlerinde 1.3075’e kadar euronun değer kaybettiğine şahit olma ihtimalimiz hayli yüksek! İtalya’daki belirsizlik “merkezi AB yönetiminin tercihi” yönünde oluşur ise bu seviyenin görülmesinden sonra euronun 1.3270-1.3315 bandına kadar toparlanabilir. Ancak bu seviyenin üzerine çıkılması “sürpriz” olur!

İtalya’da “sonsuz koalisyonlar” dönemini hatırlayanlar vardır. Yine böylesi bir döneme girilecek olursa önce İtalya’nın notunun “çöp seviyesine” inmesi, ardından euroyu vurması kaçınılmaz.

Ha keza sonbaharda seçim sınavından geçecek olan Merkel’in de seçim sonuçları konusundaki yorumları önemli.

İçeride de “İmralı sürecindeki” gelişmeler öne çıkarken, geçtiğimiz hafta “orantısız güç kullanımı” nedeniyle gereğinden fazla değer kaybeden İMKB, haftanın ilk yarısında düşse de ikinci yarısında bir parça toparlanacak!

Yazının devamı...

VİOP neden çalışmıyor?

İzmir’de VOB’da mı olsun, yoksa İstanbul’da İMKB’de mi olsun şeklinde neredeyse tüm 2012 yılı boyunca süren hisse senedine dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözşlemeleri nerede işlem görecek tartışmalarından “Borsa İstanbul” galip çıkmıştı. 21 Aralık’ta Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası (VİOP) İMKB nezdinde açıldı. Korkarım böyle bir piyasanın varlığından haberi olmayan bireysel ve kurumsal yatırımcıların sayısı hayli yüksek.

Haksız da sayılmazlar. Zira bu piyasa henüz “emekleme” döneminde. İşlem hacmi çok sığ ve henüz daha bu piyasanın ne olduğu tam olarak anlaşılmamış durumda. Uzun yıllar hisseye dayalı vadeli işlem ve opsiyonların işleme açılmasını isteyen aracı kurum ve bankalar da pek ortada yoklar.

Önceki gün VİOP yönetimi bir basın toplantısı düzenledi. Bu piyasanın daha iyi tanınması amacıyla yapılan bu toplantıda piyasanın neden “çalışmadığına” dair bazı saptamaları vardı:

- İşlem yapanlar ile takasını yapanlar aynı kişiler olması yabancıların bu piyasada işlem yapmasının önünde bir engelmiş. Önümüzdeki günlerde; tıpkı VOB’daki gibi işlem yapanlarla takas ve saklamanın ayrı bankalarda olabilmesine imkân tanınmasıyla yabancıların da aktif işlemlere başlaması bekleniyormuş.

- Aracı kurumlar vadeli işlemlerle opsiyonların “mekanı” konusunda “iki cami arası binamaz” kalmaları nedeniyle yatırımlara başlamakta geç kalmış olmaları,

- Bireysel yatırımcılarının bilgi eksikliği ve bunun beraberinde nedeniyle talep eksikliği ve tabii ki bunların sonucu olarak piyasanın sığ olması, tıpkı VOB’da olduğu gibi uzun bir “eğitim döneminin” gerekliliği,

- Sözleşme sayısının fazlalığının “kafa karıştırıyor” olması.

İMKB kendi “hedefi” doğrultusunda; aracı kurumlar henüz hazır değilken bu piyasayı açmış olması, piyasanın çalışacağı anlamına gelmiyor. En azından finansal piyasalarda “kervan yolda düzülmüyor”.

Hisse vadeli kontratlarında illâki fiziksel hisse teslimatın gerekmesi; ki bence ileride hem likiditeyi azaltıcı, hem de spot piyasayı olumsuz etkileyecek bir sorun; kontratta işlem olmadığında, son gerçekleşen işlemin marj aralığının spot fiyatın uzağında kalması gibi halen daha teknik bazı sorunlar da yok değil.

Bu arada hisse senedi opsiyonları için iyi çalışan bir “ödünç pay senedi piyasasının” olmaması (Hisse Repo piyasası da iyi çalışmıyor) VİOP’un handikaplarından birisi.

Merak ediyorum, bu kadar çok çalışmayan piyasamız varken biz nasıl “finans merkezi” olacağız?

Yazının devamı...

G-20’den piyasalar için kritik kararlar

Kur savaşının varlığını kabul etmeyen G-20 liderleri, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri ilgilendiren parasal genişlemelerin devam edeceği mesajını verdi.

Moskova’da biten G-20 maliye bakanları ve merkez bankası başkanları toplantısında; bana göre; önemli adımlar atılmış. Temel olarak 2008 krizi sonrası önerdiğim “Finansal Birleşmiş Milletler” aşamasına gelin(e)mese de küresel işbirliği adına önemli kararlar alınmış. Bu kararların Eylül’de St. Petersburg’da yapılacak G-20 liderler zirvesinde onaylanması gerekiyor. Peki nedir bu önemli kararlar...

-Sürdürülebilir parasal genişlemeye devam edilecek! (Bedava para paketlerini henüz daha geri çekmeyeceğiz!)

-Ülkelerin kendi ekonomileri için aldıkları parasal genişleme önleminin özellikle gelişmekte olan ülkelerde yarattığı “serpintinin” yakından gözlendiği ve bu serpintinin olumsuz etkilerini en aza indirmek için özen gösterileceği...

-G-7’nin aksine G-20’nin sonuç bildirgesinde kur rejimlerindeki “birlikte büyümeyi” engelleyen ve “istenmeyen” volatilitenin azaltılması için birlikte çalışılacak denilmiş. Buna bağlı olarak “rekabetçi devalüasyonlardan” kaçınılıp, “korumacılığa” karşı her türlü önlemi alarak piyasalarımızı “açık” tutacağız görüşü var.


-Dünya Bankası, OECD, IMF ve diğer ilgili uluslararası organizasyonlarla birlikte çalışacak bir “çalışma grubunun” kurulması konusunda anlaşılmış. Bu çalışma grubu; özel sektörü destekleyecek “uzun vadeli finansmanın” nasıl sağlanacağına dair araştırmaları yapıp, liderlere raporlayacak!

-Finansal İstikrar Konseyi (Financial Stability Board-FSB) “batmayacak kadar büyük” olarak adlandırılan finansal kurumlardaki problemlerin nasıl çözümleneceğine dair görüşlerini St.

Petersburg zirvesi öncesi hazırlayacak.

-FSB, tezgahüstü türev piyasasındaki reformların nasıl yürütüldüğünü denetleyecek.

“Küresel finansal entegrasyona” yönelik daha organize adımlar atılması konusunda olumlu kararlar çıkarken (bunlar ABD’ye rağmen hayata geçer mi bilemiyorum!) G-7’ye oranla kur savaşları konusunda daha “belirgin” bir tavır sergilenmiş. Üstü kapalı olarak para birimi yenin değer kaybetmesi yönünde kararlar alan Japonya’ya “sarı kart” değilse de “ilk hakem uyarısı” gelmiş. Japonya bildiğinden şaşar mı? Sanmıyorum, ancak kısa vadede yendeki değer kaybı duracaktır. Japon yetkililer artık söylemlerinden çok, politikaları ile piyasalara mesaj vermek zorunda kalacak.

İMKB derin düzeltme ihtimaline dikkat!

Gelelim G-20’nin piyasalara etkisine...

Parasal genişleme “yanlısı” kararlar piyasalara moral verirken, daha fazla “organize denetim” yaklaşımı kısa vadede olmasa da orta-uzun vadede piyasaları mutsuz edebilir.

Bugün ABD’de piyasaları kapalı. Çin’de ise yeni yıl tatilinden sonraki ilk işgünü. Bir yandan G-20 kararları, diğer yandan Japonya ve Çin’in bu kararlara ilk tepkileri açısından haftanın ilk 2 günü önemli.

Beklentim Japon yeninde 94.40’daki zirvenin korunması ve kısa vadeli bir düzeltme yaşanması yönünde. Yende önce 92.50 test edilmesi ardından da haftanın ikinci yarısında 90.40 seviyelerine kadar bir “düzeltme” yaşanması ihtimali artacaktır!

G-20’den çok da “piyasa dostu” bir yaklaşımın gelmemesi zaten yorgunluk emareleri gösteren küresel piyasalarda bir “kâr realizasyonunu” tetikleyebilir, İMKB’de bundan etkilenebilir. İMKB’de 4.40 dolar seviyesi aşağı kırılacak olursa düzeltme derinleşebilir.

Altında düşüş sürecek mi?

Altın fiyatlarında 1.630 dolar kritik bir eşikti. Geçtiğimiz hafta bu seviyenin altına inilmiş olması, altın fiyatlarının çok daha önemli ve de ”sağlam” görünen 1.525 seviyesine kadar bir inişin önünü açacaktır. Bu seviyenin önümüzdeki üç ay içinde görülmesi olasılığı oldukça yüksek. Eğer bu seviye kırlacak olur ise altın fiyatlarında benim yaklaşık iki senedir dile getirdiğim 1.450 dolar seviyesinin görülme olasılığı artacaktır.

Yukarıda ise 1.695-1.715 seviyesi önemli bir direnç seviyesi. Bu seviye geçilmedikçe altın fiyatlarında bu yıl içinde yeni yükseklerin (bu yıl yeni bir tarihi rekor beklemiyorum!) görülmesi olasılığı oldukça az!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.