Şampiy10
Magazin
Gündem

Anadolu’da bir hareket, bir bereket...

Son haftalarda Anadolu’nun değişik şehirlerini ard arda ziyaret etme fırsatım oldu. Denizli, Konya, Kayseri, Bursa, Samsun... Daha önceki ziyaretlerimde pek de şahit olmadığım bir devinim var Anadolu’da. Şehirler bir yandan modernleşirken, iş dünyası çok farklı açılımlar peşinde.

15 yıl sonra gittiğim Kayseri’de; gecenin geç bir saatinde uçağa gitmeden önce “yağlama ve mantı” yiyoruz. Yan masada Antep’ten gelmiş bir grup iş adamı ile Kayserili “müstakbel ortakları” kuracakları şirketin; ikinci büyüme aşamasını nasıl finanse edeceklerini, nasıl uzak doğuya ihracat yapacaklarını ve ilerideki aşamalarda gerekirse nasıl halka açılabileceklerini konuşuyorlardı.

Denizli’deki oto yedek parça üreticilerinin Ortadoğu ve Uzakdoğu’dan sonra Afrika’ya ihracat yapmaya başladıklarını söylemeleri, artık tüm küçük-orta boy şirketlerin de dünyada söz sahibi olmaya başladıklarını bir kez daha hatırlattı.

Bursa’da kamyonlar üzerine çöp toplama başta olmak üzere değişik ekipmanlar üreten bir firmanın daha sonra çöp toplama, geri kazanım, çöpten elektrik enerjisi üretme, devamında organik gübre üretimi de dahil olmak üzere “entegre çöp endüstrisindeki ” başarılarını duymak şaşırttı. Daha da şaşırtıcı olan bu faaliyetlerinin sadece Türkiye ile sınırlı kalmayıp; Orta Amerika’dan Orta Asya’ya, Afrika’ya hatta Uzak Doğu’ya kadar genişlemiş olması ayrıca şaşırtıcıydı.

Samsun’da 300 milyon TL’lik bir yatırımla açılan ve şehrin ticari ve sosyal yaşamını etkileyecek yeni bir alışveriş merkezi var. Şehre ciddi bir hareket getireceği kesin. Tüm dükkânlar çoktan kiralanmış, sırada da 80 perakendecinin beklediğini söylüyor Rönesans Holding’ten Erman Ilıcak. Sırada Kahramanmaraş ve Şanlıurfa’daki yatırımları varmış.

Anadolu şehirlerinde gözle görülen bir kendine güven artışı var! Hatta biraz da abartılı bir özgüven artışı! Bunda siyasi istikrarın yanı sıra küresel kriz sırasında dünyaya yayılan likiditenin Anadolu’ya kadar ulaşmış olmasının da payı var.

Bir başka faktör daha göze çarpıyor Anadolu’da... Yurt dışında eğitim görmüş, yabancı dil bilen, yabancılar karşısında “aşağılık kompleksine” kapılmayan, özgüveni yüksek ikinci nesil artık şirketlerin yönetimine girmiş, hatta liderliğe oturmuş durumdalar. Dünyayı tanıyorlar, fırsatları yakından, izliyorlar, yaratıcı ve kıvraklar.

Şimdi sırada katma değeri yüksek teknolojiyi ve yepyeni sektörleri yaratmakta. Umarım yükselen özgüven bunu da başarmalarına yardımcı olur!

Gelecek onlarda...

Yazının devamı...

Petrolde fark 15 $’ın altına indi!

Brent ile ABD ham petrolü (WTI) arasındaki fark geçtiğimiz hafta 12.70 dolara kadar indi! Yılbaşında; bu yıla dair tahminlerimi yaparken, Brent-ABD ham petrol fiyatlarını ayrı bir yazıda ele almış ve o günlerde 22 dolarlar civarında seyreden “farkın” bu yıl içinde 15 doların altına inebileceğini dile getirmiştim.

Küresel kriz öncesinde; hatta krizin zirve yaptığı 2009 yılının ilk çeyreği hariç; 2010 yılın ilk çeyreğine kadar WTI’nın varil fiyatı, bizim de yaptığımız petrol ithalatına baz teşkil eden Brent cinsinden petrole ortalam olarak 5 dolar daha yüksekti. Krizle birlikte ABD ekonomisinin “durgunlaşmasının” beraberinde getirdiği talep daralması ve artan stoklar nedeniyle WTI yüksel(e)medi! Buna karşın küresel krizden az veya hiç etkilenmeyen gelişmekte olan ülkelerin artan talepleri, Brent cinsinden fiyatlanan bölgelerdeki petrol fiyatlarının artmasına sebep oldu! Brent “lehine” dönen bu fark Eylül 2011’de 27 dolara kadar çıktı.

Yılbaşında farkın kapanacağı tahminimi destekleyen iki önemli faktörden birisi bu yıl İran-İsrail geriliminin “tırmanmayacağı”, iki ülke arasında bir çatışmanın yaşanmayacağı beklentisiydi. İsrail’in, Türkiye’den özür dilemesi ve iki ülke arasındaki ilişkilerdeki “normalleştirme” çabaları, çatışma olasılığını “azaltan” bir unsur olarak öne çıkıyor. Bir yandan İran’a uygulanan yaptırımların sonuç vermesi beklenirken, diğer yandan Türkiye-İsrail arasındaki işbirliğinin geliştirilmesine çalışılacak. Herhangi bir çatışma, ancak bu iki unsur “olgunlaştıktan” sonra vücut bulabilir. Görünen o ki bu şartlarda kısa zamanda bir sonuca ulaşmak mümkün olmayacak. Bu da İsrail’in İran’a muhtemel saldırısının bu yıl gerçekleşme ihtimalinin düşük olduğunu düşündürüyor.

Farkın daralması varsayımımın ikinci dayanağı da ABD ekonomisinin “diğerlerine göre” daha hızlı toparlanayacağı beklentisiydi. Krizin en fazla vurduğu iki bloktan AB’ye bakıldığında sorunların azalmaktan çok arttığını görüyoruz. ABD ise görece olarak daha rahat. Her ne kadar veriler henüz toparlanmanın istenen düzeye ulaşmadığını gösterse de yine de AB’ye göre çok daha iyi durumda oldukları kesin.

ABD’de talebin toparlanmaya başlaması petrol fiyatlarına yansıyor. Nitekim yılbaşındaki beklentim de bu yöndeydi. Aradaki farkın Brent’in düşmesinden çok, WTI’nın yükselmesi suretiyle kapanacağını varsaymıştım. Nitekim gelişmeler de bu yönde.

Önümüzdeki dönemde 15 dolarlık farkın artık “direnç” olacağını, yani farkın bu seviyenin üzerine çıkmayacağını tahmin ediyorum. Ola ki fark yeniden bu seviyenin üzerine çıkar, 20 dolarlara yaklaşırsa ekonomik verilerden çok yine İran-İsrail gerginliğine odaklanmak gerekecektir.

Farkın; 10 doların altına inmesi ise küresel krizde yeni ve görece olarak iyimserliğin arttığı bir döneme ulaşıldığını göstermesi açısından dikkatle izlenmesinde fayda var!

Yazının devamı...

IMKB rekor kırmaya devam edecek

Wall Street’te endeksler tarihi zirve seviyelerinde. Yakalanan ivme ‘nominal yükselişlerin’ bir süre devam edeceğine işaret ediyor. İçerideki olumlu gelişmelerle İMKB’de yeni zirveler kaçınılmaz.

ABD borsaları; biraz da çeyrek sonu olması hasebiyle; “nominal” rekorlar kırmaya devam ediyor! Faizlerin “sıfıra” yakın olduğu bir ortamda Dow Jones ya da S&P’nin 2007’deki rekorları bazında bakıldığında “reel” olarak “çok da büyük bir fark olmayabilir” diye düşünebilirsiniz. Ancak “reel” zirveyi altına, gümüşe, bakıra ya da diğer emtiaya göre hesapladığınızda ABD endekslerinin daha gidecek çok yolu var diye düşünülebilir. Endeksler bazında bakıldığında haksız sayılmazsınız. Ancak olaya bir de yüksek emtia fiyatlarının düşebileceği yönünden bakarsanız yükseliş potansiyelinin daha az olduğunu düşünebilirsiniz.

Yine de...

Yakalanan bu ivme, ABD borsalarındaki “nominal yükselişlerin” bir süre daha devam edebileceğini gösteriyor. Hele ki bu yükselişler; geçtiğimiz hafta ABD’den reel ekonomiye dair gelen verilerin, beklentilerin altında kaldığı bir ortamda gerçekleştiği düşünülecek olursa...


Öyle aman aman ralli zor

Yaklaşık 10 gündür yeni rekor kırıp kırmayacağı merakla beklenen S&P 500 Endeksi de nihayet 1.569 ile yeni bir “tarihi” kapanış rekorunu kırdı. Kapanış 1.570’deki tarihi zirvesine de oldukça yakın gerçekleşti. 2000 yılından bu yana gelen trende bakılırsa yeni hedef 1.593 gibi görünüyor! Piyasa “şimdi kötü gelen veriler, nasılsa önümüzdeki günlerde iyileşir” beklentisi içinde. Her ne kadar S&P bazında piyasaların kısa vadede yükselebileceği yüzde 1.5’lik bir “yer” daha var gibi görünse de grafiklere bakıldığında ABD borsalarında bir “yorgunluk” gözleniyor. Son yükseliş dalgasında yeni zirveler görülmesine görülüyor, ancak bu zirveler “marjinal” kalıyor. Öyle aman aman bir ralli yaşandığını söylemek hayli zor.

Bizi üzmez...

Rallinin çok kuvvetli olmaması bizim piyasalarımız çok fazla üzmez. Tam tersine; S&P’nin notumuzu artırmış olması, “Barış süreci”, İsrail’in özrü, Merkez Bankası’nın faizin üst bandını indirmesi gibi; kendi iç faktörlerimiz İMKB’nin yolunda devam edebileceğini söylüyor. Faiz cephesinde daha önceleri dile getirdiğim gösterge bono bileşiklerinde yüzde 6.45 hedefine gelindi. Şimdi bir düzeltme sürecindeyiz ki bu hafta içinde önce yüzde 6.25 ardından da yüzde 6.13 seviyesinin test edilme olasılığı artıyor. Merkez Bankası’nın faizin üst bandını 100 baz puan indirmesi; “gelişmekte olan ülkelerden yaşanabilecek bir para çıkışı sırasında bankacılık sektörünü daha ucuza fonlayabileceği” mesajı da bono cephesindeki düzeltmeyi destekleyebilecek bir faktör.

Wall Street uçuşta

Dünyanın finans merkezi olarak görülen New York Borsası’nda gösterge endeksler tırmanışını sürdürüyor. Cuma günü 14.578 puandan kapanan Dow Jones Endeksi’nde bu yılki artış yüzde 11’e ulaştı.

S&P 500 Endeksi’ndeki yükseliş ise yüzde 10’a çıktı.

İMKB’de ilk engel 86.121 puanda

Kur tarafına bakıldığında 1.8260 seviyesi geçil(e)medi ve yeniden 1.8080’lere gelindi. Üstelik bu haraket euro/dolar paritesi 1.2810’lardayken yaşandı. Tüm bunlar İMKB tarafının elini güçlendiren faktörler. Bu ortamda sıklıkla; haftayı 85.898’den kapatan, “İMKB yeni rekor kırar mı?” sorusu soruluyor. Bu olasılık hiç de az değil. İMKB’nin önündeki ilk engel 86.121 ve ardından da bir önceki zirve olan 86.787 ikinci “engel”. Bu seviyelerin aşılmasına en fazlasından 889 puan (Cuma günkü kapanışa göre) kalmış durumda. Yüzde 1.03’lük bir yükseliş yeterli. S&P’nin hedefinden bile az!

Bu seviyeler aşılacak ve yeni rekorlar kırılacak olur ise İMKB’nin daha da yukarılara gitme olasılığı artacaktır. Ancak gerek son ralli sırasında gerekse de S&P’nin not arttırımı haberinden sonra geride bıraktığımız “boşlukların” da bir gün kapanacağını aklınızın bir kenarında bulundurmakta fayda var!

Yazının devamı...

Güney Kıbrıs Euro’yu batırır mı?

Avrupa Merkez Bankası Başkanı ve Merkel başta olmak zere tüm politikacılar euronun devamı için ne gerekirse yapacaklarını defalarca ifade ettiler. Bu uğurda G. Kıbrıs’ı bile feda ettiler! Hem de ne feda... Aslında sadece G. Kıbrıs’ı feda etmediler. Belki de tamiri yıllarca sürecek olan tasarruf sahibinin de güvenini feda ettiler.

2001 krizi gibi tüm Türkiye’yi sarsan kriz sırasında belki de yapılmış olan en akıllıca iş mevduatları korumak oldu. Off-shore bankalardakiler hariç kimse mevduatını kaybetmedi. Halbuki Kıbrıs’ta tasarruf sahiplerinin bazıları değil faizlerin, anaparalarını da kaybedecekler. İlk karar malumunuz 100 bin euroya kadar olan mevduatlardan yüzde 6.75, 100 bin euronun üzerindekilerden yüzde 9.9 ‘varlık vergisi’ kesmek şeklindeydi. Önce G. Kıbrıs parlamentosu bu paketi onaylamadı, ardından neyseki birilerinin aklına geldi de garanti altındaki 100 bin euroya kadar olan mevduatların vergi dışında tutulmasına karar verildi. Bu sefer de ihtiyaç duyulan rakamın nasıl karşılanacağı sorunu ortaya çıktı.

Çok zor günler bekliyor

Nihayetinde iki büyük bankanın batırılmasına ve 100 bin euronun üzerinde mevduatı olanların da zarara doğrudan ortak olmasına karar verildi. Büyük mevduat sahipleri ne paralarının ne kadara indiğini ne de ne zaman alacaklarını kısa zamanda öğrenemeyecekler. Tüm bunların üstüne bir de sermaye kontrolleri gelecek, bankalardan çekilecebilecek miktarlara sınırlama getirilecek. G. Kıbrıs bankacılığını çok ama çok zor günler bekliyor, mevduat sahiplerini daha da zor günler... Bu arada ortada bir adaletsizlik de yok değil. İki banka dışında kalanlar paralarını korudular da neden sadece ikisi battı bu açıklanmadı.

Üstelik süreç de son derece kötü yönetildi. Hepsinin üzerine Eurogrup Başkanı Hollanda Maliye Bakanı Jeroen Dijsselbloem’un (piyasa ‘Dizel-BOOM’ lakabını yakıştırdı!) “G. Kıbrıs’ta uygulanan yöntemin bundan böyle AB içindeki banka kurtarmalarında ‘şablon’ olacağını açıklaması hem piyasaları gerdi, hem euroyu vurdu. Dün de 100 bin euronun üzerindeki mevduatların koruma altında olmadığına ve olası bir banka iflâsı durumunda bu mevduatların da kurtarmaya (bail-in) dahil edileceğine dair bir kanun teklifi sunulmuş. Olacak iş değil! AB kendi kendini ayağından vuruyor!

Kanun geçerse yüksek mevduat sahiplerinin AB’de para tutmaları akılcı olur mu? Düşünsenize size sormadan, sizi mecburen ya banka ortağı yapacak, ya da paranızın bir kısmına el koyacaklar. Üstelik ne kadar olacağını da bilemeyeceksiniz. Mevduatlar ‘ürkek ceylan’ gibidir. En ufak tıkırtıda kaçıp gider.

Züccaciyeye giren fil gibi

Mevduat sahiplerine bu denli yüklenmeden önce düzenlemeler yapılsaydı anlaşılabilirdi. Bir yandan Basel III’ü bile devreye almayı 2016’nın ötesine erteleyeceksiniz diğer yandan bankacılık gibi hassas bir sektöre ‘zücaciye dükkanına girmiş fil’ gibi davranacaksınız. AB; bu hataların bedelini hemen değilse bile orta vadede aheste aheste ödeyecektir.

Bugün herkesin bir gözü TV ’lerden gelecek yayınlarda olacak. Bankaların önündeki kuyruklar ne kadar uzunsa euronun başı o kadar derde girecek. Dünden girmeye başladı bile. 1.2840 seviyesini son bir hafta içinde koruyabilen Euro dün dayanamadı ve 1.2760 seviyesine kadar geriledi.

Ola ki kuyruklar uzun değil, sermaye kontrolleri çok sıkı belki o zaman euro 1.2880’deki 200 günlük HO’nın üzerine çıkmaya çalışabilir. Ancak işi çok zor ve büyük olasılıkla bugün-yarın 1.2640 test edilecek görünüyor. G. Kıbrıs şimdilik euroyu batırmaz. Ancak Dizel-BOOM ve diğer politikacılar saçmalamaya devam ederse ben bile euronun geleceğinden şüphe eder hale geleceğim!

Yazının devamı...

Güney Kıbrıs için tek kurtuluş kaldı!

Piyasaların gözü kulağı Güney Kıbrıs’ta. Bir sonuca varılması Güney Kıbrıs açısından olumsuz gibi gözükse de euro/dolar paritesi 1.3009-1.3075 arasındaki boşluğu kapatacak

Müthiş bir haftayı geride bıraktık. Diyarbakır’daki Nevruz’da okunan Öcalan’ın mektubu yeni bir dönemin habercisi oldu. Ardından PKK’nın ateşkes ilan etmesiyle “barış süreci” işlemeye başlamış görünüyor. Ardından gelen sürpriz İsrail’in özrü de bölgemizde dengelerin yakın zamanda değişeceğine dair önemli işaretler veriyor. Henüz daha her “iki büyük olayın” perde arkası netleşmemiş olsa da bunların Türkiye’nin lehine olması en büyük temennimiz. Bu gelişmelerin hem politik alanda hem de ekonomi cephesinde olumlu sonuçlar vereceği umutları yüksek.

Ulusal ve uluslararası arenada bunlar yaşanırken küresel ekonominin can kulağıyla dinlediği, yakından izlediği Güney Kıbrıs’taki gelişmeler finansal piyasalardaki gerilimi artırıyor. Güney Kıbrıs, 16 Mart’tan bu yana “sorunu” çözmeye çalışıyor!

Bugün Güney Kıbrıs’ta “bahar tatili”. Bu yazı yazıldığı sırada halen daha AB’de değişik seviyelerde toplantılar yapılıyor ve henüz daha nihai bir karara varılabilmiş değildi. Bu arada bizim Dışişleri Bakanlığı’mız da hafta sonu yaptığı bir deklarasyonla “Güney Kıbrıs’ın tüm Kıbrıs’a ait olan doğalgaz haklarını kurtarma paketi içine koyamayacağını” söyleyerek çözüm alternatiflerini daha da sınırlamış durumda.

The Economist dergisi daha fazla “güven kaybına” yol açmamak adına bankaların; AB’nin ESM mekanizmasıyla kurtarılmasını ve sonraki aşamada da KKTC ile barış yaparak en azından turizm gelirlerini artırarak Güney Kıbrıs’ın ekonomisini toparlamasını önermiş.

Hemen hepsinde çok geç kalındı!

Hafta sonu ATM’lerden para çekme limiti bile 260 eurodan, 100 euroya inerken artık dükkanlar da sadece “ekonomik durum netleşene kadar” nakit kabul eder hale gelmişler.

Güven erozyonu yaşanıyor

Siz Güney Kıbrıs’taki bir mevduat sahibi olsanız durur muydunuz bu saatten sonra?

Sorun da burada zaten! Her ne yapılırsa yapılsın GK’da açıklanacak önlemler AB’deki tüm tasarrufçuların güvenini sarsacaktır. Hafta sonu İspanya’daki bir kamuoyu yoklamasında mevduat sahiplerinin yüzde 89’u Güney Kıbrıs benzeri bir “soygundan” korkuyorlarmış, yüzde 62’si de tasarruflarının güvende olmadığını düşünüyormuş. Böylesi bir “güven erozyonunun” olduğu bir ekonomiyi nasıl toparlarsınız?

Avrupa Birliği zararın tümünü kapatamaz

Güney Kıbrıs’ın elinde artık; Rusya’nın devre dışında kalmasından sonra; tek AB seçeneği kaldı. Henüz AB toplantısından karar çıkmadı ancak olası planda:

- Garanti altındaki 100 bin euronun üzerindeki mevduatlara yüzde 20-25 vergi getirilmesi, ya da

- 100 bin euronun üzerindeki mevduatların yüzde 50’sine 10 yıllık “faizsiz” bono verilmesi,

- Yarın bankalar açılmadan önce hesaplardan para çekilebilecek miktarlara sınır getirilmesi,

- Yurtdışına yapılacak transferlerin 3 ay dondurulması, ve benzeri sert sermaye kontrolleri ve vergiler olacaktır. Bu saatten sonra AB’nin tüm zararı kapatması mümkün görünmüyor.

Katı sermaye kontrolleri gelmez ise bu sefer de ihtiyaç duyulacak rakam 17 milyar euroda kalmaz en azından iki katına rahatlıkla çıkar.

Euro bu hafta nasıl bir seyir izleyecek?

Piyasalar bir yandan Güney Kıbrıs’ı; özellikle de ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernake’nin yorumundan sonra; “küçük bir sorun” olarak görürken, diğer yandan euronun bekâsı için AB’nin her şeyi yapacağını “varsayıyor”! Dün gelmediyse, bugün bir karar verilecektir. Kararın verilmesi; her ne kadar Güney Kıbrıs için hiç de iyi bir karar olmasa da yine de piyasalarca pozitif karşılanacak ve euro şaşırtıcı bir şekilde toparlanacak beklentisi hakim. Bu beklentiye ben de katılıyorum ve geçen haftayı 1.2980’deki kritik seviyesinin üzerinde kapatan euroda 1.3009-1.3075 arasındaki boşluğu kapatacak bir yükseliş bile yaşanabilir.

Ola ki AB’den bugün de bir karar çıkmadı ve Güney Kıbrıs bir süreliğine kendi kaderine terkedildi. O zaman euroyu 1.2640’dan önce durdurabilecek pek fazla “teknik seviye” gözükmüyor!

Yazının devamı...

Pamuğun ‘Lisanslı Deposu’ açıldı!

Artık tarım ürünleri sadece tükettiğimiz nesneler olmaktan ödeye geçti. Artık bir finansal “yatırım aracı” da oldu. Yurt dışında bu konuda neredeyse geçtiğimiz yüzyılın başından beri var olan bazı unsurlar bizde de oluşmaya başladı.

Tarımsal ürünler yerel Ticaret Borsaları’nda alınıp satılıyor, ancak bu işlemler “ulusal seviyeye” çıkamıyordu. Bu amaçla İzmir’de Vadeli Opsiyon Borsası (VOB) kuruldu. Ancak VOB asli amacından hayli saptı ve ağırlıklı olarak İMKB 30 Endeksi’nin vadeli kontratlarının işlem gördüğü bir borsa haline geldi. VOB’da tarımsal emtia kontratları da vardı ancak bunlar ne yazık ki arzu edilen işlem hacmine bir türlü ulaşamadı. (19 Şubat 2011’de yayınlanan “Ey Türk çiftçisi Pamuk ek!” başlıklı yazıma da bir göz atmanızı öneririm.) Bu başarısızlığın temelinde VOB’da işlem görecek ürünler için “Lisanslı Depoların” olmaması yatıyordu.

Lisanslı depolar sayesinde üreticiler; ürünlerini belirlenen standartlarda bu depolara teslim ederek, ürünlerini “kaydi” hale getirebiliyor, bir başka deyişle menkulleştiriyorlar. Depo makbuzunu da hem alım-satım için, hem de banka ve diğer finansal kurumlarda rahatlıkla teminat olarak kullanabiliyorlar. Böylelikle üreticiler, fiyatların düşük olduğu hasat döneminde satmak yerine; korunaklı, güvenli ve sigortalı lisanslı depolarda saklayarak fiyatın uygun olduğu zamanlarda satabiliyor.

Lisanslı depolar sayesinde; sanayiciler depo yapma maliyetinden kurtulurken, istedikleri miktar, kalite ve standartta ürüne ulaşabiliyorlar. Tarım ürünlerinin kayıt altına alınması, kaliteli üretimin teşviki ve veri temini de kamu açısından fayda sağlıyor.

Dün Ege bölgesinin temel ürünlerinden olan pamuk için İzmir’de Elidaş Lisanslı Pamuk Deposu açıldı! İzmir Ticaret Borsası başkanı Işın Kestelli ve Ulusal Pamuk Konseyi başkanı Barış Kocagöz’ün ısrarlı çabaları, TOBB ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın desteğiyle bir araya gelen 19 ortağın bu oluşumu ile tarımda Türkiye’de yeni bir dönem açılacak!

Halühazırda faaliyet gösteren 3 lisanslı depo var. Ancak Elidaş’ın farkı, fiziksel olarak depoya teslim edilen pamuk için verilen “Elektronik Ürün Senedi (ELÜS)”; bir yandan Takasbank altındaki yatırım hesaplarında saklanırken, İzmir Ticaret Borsası’nda kurulan elektronik işlem platformunda da rahatlıkla alınıp satılabilecek!

Üreticiler, sanayiciler, “finansal tarım ” ile uğraşanlar ve kamu adına bu önemli gelişmede emeği geçenlerin hepsini kutlamak gerek!

Yazının devamı...

G. Kıbrıs bizim bonoları vurdu!

Güney Kıbrıs’ın eti ne, budu ne ki piyasaları bu kadar etkiliyor sorusuna verilecek tek doğru cevap herhalde “sinek küçük, mide bulandırır” olsa gerek. G.Kıbrıs parlamentosu 36 hayır oyu ile AB’nin “servet vergisi” önerisini reddetti. Rumlar çözümü Rusya’da arar hale geldiler. Mesele daha da içinden çıkılmaz hale geldi.

Oylamanın hemen ardından Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) “kurallar dahilinde G.Kıbrıs’a likidite vermeye devam edecekleri” açıklaması, ortalığı yatıştırma çabasından öte bir şey değil. Bu arada G.Kıbrıs bankalarının elinde ECB’ye verecek bono/tahvil olsaydı, zaten acil yardım için başvurmaz, işler de bu raddeye varmazdı!

G.Kıbrıs vakası tam anlamıyla “şişeden cinin çıkmasıdır”. Şişeden çıkan cini geri sokmak artık zor! Tıpkı tüpten çıkan diş macununu tüpe geri koymak mümkün olmadığı gibi...

Tüm bu gerginlikler bizim piyasalarımızı da gerdi. Her ne kadar biz bu durumu olabildiğince yok saymaya çalışsak da özellikle yabancıların bakışı farklı oldu. Bu durumu bir yandan dolar/TL kurlarında, diğer yandan da bono bileşik faizlerinde gördük!

Dolar/TL kurlarında euro/dolar paritesinin de etkisiyle 1.8270’e kadar çıktı. Ancak “sepet kur” bazında teknik olarak önemli olan 2.10 seviyesinin altında kalmayı başardı. Piyasaları asıl rahatsız eden bono bileşik faizlerinde yaşanan yükseliş oldu.

G.Kıbrıs meselesinin yarattığı gerginlik, bono bileşiklerinde “dip görüldü” kanaatinin yaygınlaşması haftanın ilk iki gününde yapılan ihalelere yansıdı. İhalelere sınırlı talep gelirken, Hazine’nin ROT’ların (Rekabetçi Olmayan Teklif) gösterge bonoda yüzde 50’sine ve 10 yıllıklarda yüzde 75’ine vermiş olması ve faizlerin de beklentilerin üzerinde çıkmasıyla bono piyasası gerildi!

Hazine önümüzdeki günlerde işlerin karışabileceği düşüncesiyle olabildiğince satış yapmayı tercih etmiş olabilir. Diğer yandan Merkez Bankası’nın da hem fonlamayı azaltmış olması ve bu nedenle kısa vadeli repo faizlerinin yüzde 7’li seviyelere yükselmiş olması faiz cephesini ve dolayısıyla İMKB’yi “kastı”.

Ocak 2012’den bu yana süregelen düşüş trendi için yüzde 6.11 bileşik seviyesi önemliydi! Son iki günde bu seviyenin üzerinde bir kapanış olması iyi bir haber değil. Teknik olarak bono bileşik faizlerinde dip görülmüş ve düşüş trendi kırılmış görünüyor!

Son yükselişte geride bir “boşluk” bırakmış durumdayız. Yüzde 5.87 ile 5.90 arasındaki bu “minik” boşluk önümüzdeki günlerde kapanması mümkün. Ancak trendin bozulduğunu kabul edersek bu boşluk bir “kaçış boşluğu” olacak ve bu durumda bono bileşik faizlerindeki yükseliş yüzde 6.40 seviyelerine kadar devam edebilecek!

Yazının devamı...

G. Kıbrıs: İşaret fişeği!

AB’nin Güney Kıbrıs’a yapacağı yardım için şart koştuğu ‘mevduat vergisi’ piyasalarda gerginliği artıracak. Karar, Güney Avrupa’daki bankalardan mevduat çıkışını hızlandırır.

Cuma günü AB Maliye Bakanları toplantısından Güney Kıbrıs için “acı reçete” çıktı. 100 bin euronun altındaki mevduat için yüzde 6.75, üzerindeki mevduat için de yüzde 9.9 vergi geldi! Bu vergi doğrudan mevduatlardan kesilecek bir tür “varlık vergisi”. Kurumlar vergisi de yüzde 10’dan yüzde 12.50’ye çıkıyor!

AB vereceği 10 milyar euroluk kurtarma paketine karşın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden (GKRY) bu tavizleri talep ediyor. Bugün GKRY’de “Bahar Tatili”. Zamanlamanın bir “tatile” denk getirilmesi ‘bankalara hücum’ anlamında iyi bir zamanlama. Ancak hafta sonu mevduat sahipleri ATM’lere çoktan hücum etmiş durumda. Ancak bazıları ya çok az para çekebildiler, ya da hiç. Çekenler de ancak vergileri ödedikten sonra kalan kısmı çekebildiler. GKRY parlamentosunun bugün “paketi” oylaması bekleniyor. Herhangi bir partinin ya da koalisyonun bu paketi tek başına onaylaması mümkün görünmüyor. Diğer yandan onaylanmaması GKRY için bir “kabus senaryosu”. Neden derseniz... Alman Maliye Bakanı Scheuble, mevduattan alınacak verginin yüzde 40 olması gerektiği ile pazarlığı açmış. Sonrasında Rumları yüzde 9.9’a razı etmiş. Bir tür “ölümü gösterip, sıtmaya razı etme” vak’ası...

Diğerlerine sıçrar mı?

Bugün GKRY bu “paketi” onaylarsa sorun “karantina altına alınabilir”, yok eğer Parlamento’dan ret çıkar ise piyasalar için hiç ama hiç iyi bir haber olmayacak. Onaylanması da aslına bakarsanız iyi bir haber değil! GKRY’de bunu yapan AB, İtalya ya da İspanya’da hatta Fransa’da bunu yapmaz mı? GKRY; Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve İspanya’dan sonra gündeme gelen ve kurtarılan (İspanya’da henüz resmiyet kazanmadı!) 5. ülke oldu. Ancak GKRY’de gündeme gelen “servet vergisinin”; ki bundan en çok Ruslar, Yunanlılar ve İngilizler etkileniyor (İngiliz ordu ve dışişleri personelinin vergilerini İngiliz hükümeti “tazmin” edecekmiş); diğerlerine de uygulanmayacağına dair hiçbir garanti yok! AB “kötü bir yol açtı”. Bu yoldan daha niceleri gelir endişesi, AB’yi zor durumda bırakacak. Sorunlu Güney Avrupa ülkelerinde “bankalara hücumu” engelleyecek ne var? Tüm hükümetler, AB yetkilileri “GKRY dışında bir ülkede böylesi bir uygulama olmayacak” derse kim inanacak? GKRY; bir işaret fişeğidir artık. Güney Avrupa’da aklı olan bankalardaki mevduatını çeker! Bunu; kısa vadede; engellemek artık çok zor! AB’nin artık işi de çok zor! Çok hatalı bir karar verdiler...

Buldozerle bankaya girmek istediler

Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin (GKRK) AB ile mutabakata vardığı kredi anlaşması karşılığında Rum bankalarındaki mevduat hesaplarına getirilen vergi şartına Rumlar tepki gösterdi. Limasol’da bir Rum vatandaşı, parasını çekmesine izin verilmediği gerekçesiyle, buldozer ile banka şubesine girmeye çalıştı. Vatandaş güvenlik güçlerinin de müdahalesiyle bankaya girmeden güçlükle durdurulabildi.

Güney Kıbrıs’ta Rusların yanı sıra 60 bin İngiliz vatandaşının hesabı olduğu da belirtiliyor.



Mevduata vergiyi Demirel önlemiş

Garanti Bankası Ekonomik Araştırmalar Bölüm Başkanı Ali İhsan Gelberi, Güney Kıbrıs’ta “mevduata vergi” uygulamasının benzerinin 1999’da Türkiye’de de gündeme geldiğini söyledi. Gelberi, “IMF ile program yapmak için devletin GSMH’nin yüzde 1.6 sı kadar ek gelir sağlaması gerekiyordu. Mevduatlardan yüzde 4 kesinti yapılacaktı. Zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel izin vermedi” dedi.



Euronun başı artık belada!

“Servet vergisi” herhangi bir ülke veya para biriminin başına gelebilecek en “negatif” şey! Bu euro için de geçerli! Geçtiğimiz haftayı 1.3075’ten kapatan ve 1.3250’yi hedefleyen euro için haftanın ilk günlerinde GKRY parlamentosunun kararı izlenecek . Piyasaların kafasını karıştıracak bu karar euro için 1.2835-70 bandının önünü açacaktır.

Bir çok foreks şirketinin “teminatları” GKRY’deki bankalarda tutması hem eurodaki hem de bu piyasalardaki stresi daha da artıracaktır!



Altın için hem iyi hem kötü

Finansal serbestliği kısıtlayan her türlü haberin aslında altına yaraması söz konusu. Ancak özellikle GKRY’ni “vergi cenneti” olarak kullanan Rusların finansal piyasalarda karşılaşacakları sıkıntıları atlatabilmek için altın satmaları altın fiyatlarını ”gerecektir”. “Güvenli liman” algısı ile altının 1.630 dolar/ons seviyesine çıkma ihtimali var. Ancak bu seviyenin aşılması hayli zor ve değer kaybeden euro ile birlikte altının da 1.580 dolar/ons seviyesinin altına inmesi ihtimali hayli yüksek!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.