Anadolu’da bir hareket, bir bereket...
Son haftalarda Anadolu’nun değişik şehirlerini ard arda ziyaret etme fırsatım oldu. Denizli, Konya, Kayseri, Bursa, Samsun... Daha önceki ziyaretlerimde pek de şahit olmadığım bir devinim var Anadolu’da. Şehirler bir yandan modernleşirken, iş dünyası çok farklı açılımlar peşinde.
15 yıl sonra gittiğim Kayseri’de; gecenin geç bir saatinde uçağa gitmeden önce “yağlama ve mantı” yiyoruz. Yan masada Antep’ten gelmiş bir grup iş adamı ile Kayserili “müstakbel ortakları” kuracakları şirketin; ikinci büyüme aşamasını nasıl finanse edeceklerini, nasıl uzak doğuya ihracat yapacaklarını ve ilerideki aşamalarda gerekirse nasıl halka açılabileceklerini konuşuyorlardı.
Denizli’deki oto yedek parça üreticilerinin Ortadoğu ve Uzakdoğu’dan sonra Afrika’ya ihracat yapmaya başladıklarını söylemeleri, artık tüm küçük-orta boy şirketlerin de dünyada söz sahibi olmaya başladıklarını bir kez daha hatırlattı.
Bursa’da kamyonlar üzerine çöp toplama başta olmak üzere değişik ekipmanlar üreten bir firmanın daha sonra çöp toplama, geri kazanım, çöpten elektrik enerjisi üretme, devamında organik gübre üretimi de dahil olmak üzere “entegre çöp endüstrisindeki ” başarılarını duymak şaşırttı. Daha da şaşırtıcı olan bu faaliyetlerinin sadece Türkiye ile sınırlı kalmayıp; Orta Amerika’dan Orta Asya’ya, Afrika’ya hatta Uzak Doğu’ya kadar genişlemiş olması ayrıca şaşırtıcıydı.
Samsun’da 300 milyon TL’lik bir yatırımla açılan ve şehrin ticari ve sosyal yaşamını etkileyecek yeni bir alışveriş merkezi var. Şehre ciddi bir hareket getireceği kesin. Tüm dükkânlar çoktan kiralanmış, sırada da 80 perakendecinin beklediğini söylüyor Rönesans Holding’ten Erman Ilıcak. Sırada Kahramanmaraş ve Şanlıurfa’daki yatırımları varmış.
Anadolu şehirlerinde gözle görülen bir kendine güven artışı var! Hatta biraz da abartılı bir özgüven artışı! Bunda siyasi istikrarın yanı sıra küresel kriz sırasında dünyaya yayılan likiditenin Anadolu’ya kadar ulaşmış olmasının da payı var.
Bir başka faktör daha göze çarpıyor Anadolu’da... Yurt dışında eğitim görmüş, yabancı dil bilen, yabancılar karşısında “aşağılık kompleksine” kapılmayan, özgüveni yüksek ikinci nesil artık şirketlerin yönetimine girmiş, hatta liderliğe oturmuş durumdalar. Dünyayı tanıyorlar, fırsatları yakından, izliyorlar, yaratıcı ve kıvraklar.
Şimdi sırada katma değeri yüksek teknolojiyi ve yepyeni sektörleri yaratmakta. Umarım yükselen özgüven bunu da başarmalarına yardımcı olur!
Gelecek onlarda...