Şampiy10
Magazin
Gündem

‘Küçük adımlar uzun yol gider’

Önceki hafta Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’daydım. 2002 Asya krizi sonrasında, Malezya Hükümeti’nin “sorunlu varlıkları” çözümleme için kurduğu Danaharta adlı kurumunun tecrübelerini öğrenmek için gitmiştim. Yeşilliğine hayran kaldığım şehirde 10 yılda çok şey değişmiş. En çarpıcı olan Putrajaya’daki değişim oldu benim için. O günlerde Asya krizinin yıprattığı ülkede çarkları döndürebilmek adına dönemin başbakanı Mahathir Mohamad, ülkenin idari merkezinin taşınacağı yepyeni bir şehir inşa ediyordu. İnşaat tabii ki tamamlanmış ve ortaya muhteşem bir “şehir” çıkmış, pırıl pırıl modern bir şehir. Doğanın da bezediği bu şehri imrenmemek elde değildi.

Kuala Lumpur’a 10 yıl aradan sonra yolumun düşmesi Malezya’lı QI Group’un davetiyle oldu. 1998 yılında faaliyete başlayan 30’a yakın ülkede, 7 değişik iş kolunda faaliyet gösteren grup; Türkiye’de de QNet adı altında “doğrudan pazarlama” (Network marketing) faaliyetlerini yürütürken, Antalya Kaleiçi’ndeki butik otel ile başladıkları turizm yatırımlarını arttırarak sürdürmeyi planlıyor. 40-50 milyon euro gayrimenkul, 40-80 milyon dolarlık da “şehir oteli” yatırımı planlayan grup, QNet faaliyetleri için Türkiye’de montaj-üretim faaliyetlerinin yanı sıra pazarlarına yakınlığı nedeniyle İstanbul’u da bir “lojistik merkeze” dönüştürmeyi planlıyor. Bunda QNet’in dünya operasyonlarından sorumlu yönetim kurulu üyesi Haldun Arın’ın da payı var!

QNet; tıpkı Avon, Amway, Herbalife gibi üyelik/satıcılık organizasyonlarına benzer bir faaliyet sürdürüyor. Ancak bunu bir adım daha ileri götürmüş ve internete de taşımış. Türkiye’de 2012 sonu itibarıyla 64 bin üyeyi ve 16.5 milyon TL ciroya ulaşmış olan şirketin, dünya çapında 9 milyon üyesi ve 500 milyon dolara ulaşan bir cirosu varmış. Ziyaret sırasında özellikle Güneydoğu Asya’daki “üyelerden” 6 bin 500 kişinin katıldığı bir toplantıyı (çok daha kalabalık olacak bir sonraki toplantının) Türkiye’de yapılması planlanıyormuş) da izleme şansını buldum. Üyelerin katılım, ulaşım ve konaklama masraflarını kendilerinin karşıladıkları toplantının “ruhani” bir havada yapılıyor olması şaşırtıcıydı. Bunun nedenini; QI Group’un kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Dato (Malezya’da Lord’a denk bir unvan) Vijay Eswaran halk kütüphanesinden alınan bir kitapla, para ödeyerek aldığınız bir kitaba gösterdiğiniz özen arasındaki fark olarak açıklıyor. “İnsanlar para verdikleri şeye daha fazla özen gösterirler” diyor. Hele ki bu işten bir de para kazanacaklarsa...

Eswaran’ın asıl ilginç saptaması; Türkiye’ye yapacakları yatırımların, önceki haftalarda yapılan 22.1 milyar euroluk İstanbul’un yeni havalimanı yatırımının yanında görece olarak küçük kaldığının hatırlatılması üzerine verdiği yanıttı. Çin’i ayağa kaldıranın; yurt dışındaki Çinlilerin ülkelerine yaptıkları 1-5 milyon dolar arasındaki yatırımları olduğunu söyledi. Bu yatırımlar hem daha uzun süre ülkede kalıyor, hem de sahiplerinin çalışkanlıkları sayesinde hızla büyüyebilir diyor. “Küçük adımların, uzun yol alacağını” hatırlatan Eswaran’ın bu yaklaşımı; QI Group’un Türkiye yatırım danışmanı Erdal Alkış’ın da vurguladığı üzere; sadece büyük yatırımların değil, KOBİ ölçeğindeki yatırımların da el üstünde tutulması gerektiğini hatırlatması açısından önemliydi!

Yazının devamı...

Piyasalardaki bahar havası bitiyor mu?

ABD Merkez Bankası’nın (Fed) Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri likiditeye boğan parasal genişleme stratejisine devam edip etmeyeceği kritik öneme sahip. Fed’in yakın bir gelecekte parasal genişlemeyi durduracağını sanmıyorum.

Geçtiğimiz hafta ABD Merkez Bankası’nın (Fed) para politikaları konusundaki karar organı “Federal Açık Piyasa Komitesi-FOMC’nin 30-Nisan-1 Mayıs arasında yaptığı toplantının notları açıklandı. Açıklanan notlarda bazı üyelerin; aylık 85 milyar dolarlık tahvil alım miktarının azaltılmasını tartışmaya açmış olmaları piyasaları tedirgin etti. Piyasalar bu tartışmaları yapanların ‘oy hakkı olan üyeler’ olmadığına pek de dikkat etmeden, ‘Bedava para döneminin’ sonu mu geliyor endişesine kapıldı.

Endişeler artıyor

Geçtiğimiz hafta açıklanan dayanıklı mal siparişlerinin, işsizlik verilerinin, 425 bin artış beklenirken 454 bin gelen yeni konut satış verilerinin hemen hepsinin beklenenden iyi geliyor olması ‘endişeleri’ artırıyor. Bu arada ABD’de konut fiyatlarında dibin artık bulunmuş olduğu, yavaş ve sınırlı da olsa yükselişlerin kaydediliyor olması yeni bir ‘bedava para paketi’ ihtimalini ortadan kaldırdığı gibi muhtemel ‘parasal sıkıştırma’ korkularını alevlendiriyor!

Bayrağı Japonya mı aldı?

Gerçekten Fed parasal genişlemeyi yakın zamanda durdurabilir mi?

Fed’in oldukça sonrasında; Japonya’nın yeni Başbakanı Abe’nin politikaları ile birlikte devreye giren Japon Merkez Bankası’nın (BoJ) ‘bayrağı devraldığı’ bir dönemde bu ihtimalin arttığı söylenebilir. Ancak bu tahmin edildiği gibi birkaç ay içinde olmayacak gibi görünüyor. Hatırlarsanız , Fed’in parasal ‘daraltmaya’ geçmek için koyduğu iki kriteri vardı:

1- Enflasyon un yüzde 2.5’i aşması,

2- İşsizlik oranının yüzde 6.5’in altına düşmesi.

Enflasyon joker

Nisan ayında açıklanan işsizlik oranı yüzde 7.5 olurken, çekirdek enflasyon yüzde 1.1 düzeyinde. Geçen hafta konuşan St. Louis Fed Başkanı James Bullard da düşük enflasyonun parasal genişleme kararı konusunda ‘joker’ olduğunu dile getirmiş. Bullard henüz enflasyon rakamlarında düşüşün durup durmadığından (deflasyon demek istiyor bence!) emin olmadıkları sürece parasal genişlemeyi ‘durdurma’ konusunda bir karar vermekte acele edilmeyeceğini (dolaylı olarak) belirtmiş.

New York’ta hava biraz değişmiş

Geçen hafta; Fortune Türkiye Dergisi’nin genel yayın yönetmeni sıfatıyla; krizin dip yaptığı 2009’dan beri düzenli olarak ziyaret ettiğim New York’ta ilk kez bu yıl havanın biraz değiştiğine tanık oldum. Geçtiğimiz 2-3 yılda şehirdeki hava hem şehir, hem çalışanlar, hem de sokaktaki adam için daha bir karamsar, daha bir kasvetliydi. Bu yıl biraz toparlanmış buldum New York’u. İnsanlar biraz daha dik yürüyorlar, bir yerlere yetişmeye çalışıyorlar. Basın tarafındaki arkadaşlarım da biraz daha fazla işlerine asılır hale gelmişler. Ancak 2008 öncesindeki hava henüz daha yakalan(a)mamış. Sırf bu gözlemlerden değil ya da Fed’in koyduğu ‘eşiklere’ ulaşıl(a)mamış olmasından değil, ‘atılan bunca taşın yeterince kurbağa ürkütmemiş’ olmasından dolayı bile Fed’in yakın bir gelecekte parasal genişlemeyi durduracağını sanmıyorum. Değil ki daraltma...

ABD 10 yıllık tahvillerine dikkat!

Parasal genişlemenin durması en azından yılın son çeyreğini bulabilir, daraltma ise büyük olasılıkla 2014’ün ilk çeyreğinden önce kolay kolay başlayamaz gibi görünüyor.

Ancak, bu beklenti bile piyasaların bunu ‘fiyatlamasına’ engel değil. Hisse senetleri yükselmeye devam ediyor gibi görünse de (artışlar artık marjinal olmaya başladı) ABD 10 ve 30 yıllık tahvil faizleri son gördükleri diplerden yeniden yükselişe geçtiler. Diğer yandan BoJ’un geçtiğimiz hafta tahvil piyasalarına doğrudan müdahale ederek, yükselen Japon devlet tahvil faizlerini düşürme çabaları; piyasalarda yavaş yavaş parasal genişleme döneminin sonuna gelindiği düşüncesinin güçlenmeye başladığı izlenimini uyandırıyor.

Teknik olarak ABD 10 yıllık tahvilleri için Mart başında görülen yüzde 2.10 seviyesi kritik. Bu seviyenin aşılması piyasalarda moralleri fazlasıyla bozacaktır. “Dolar talebini” arttıracak olan böylesi bir hareket, tüm dünyadaki varlık fiyatlarına olumsuz yansıyacaktır. Bundan öncelikle borsalar etkilenirken, zaten küredeki düşük büyüme nedeniyle yükselişe katılamayan emtia piyasaları bir darbe daha alabilir! Döviz kurlarının da “talebi artan dolar” karşısında değer kaybettiğine şahit olabiliriz. Ancak bunların çok hızlı olmaması için Fed hiç mi hiç acele etmeyecek, piyasalara “hazırlık” için zaman verecektir!

Yazının devamı...

AVM’den ham petrol alabilir misiniz?

Şaka değil bu! Evet, Kulala Lumpur’da yaşıyorsanız bir Alışveriş Merkezi’nden (AVM) ham petrol alabilirsiniz.

Nasıl mı?

Capital Asia Group (CAG) adlı bir finans kuruluşu; ham petrole yatırım yapmak isteyenlere üç ayda bir yüzde 3 getiriyi garanti ettiği bir finansal ürünü Alışveriş Merkezi’nde (AVM) satıyor! En işlek yerde bir “sergi” açmış, iki-üç kişilik ekip ile bir finansal ürünü AVM’de satıyor.

2004’ten bu yana ülkede; Bank Negara (Malezya Merkez Bankası) politika faizlerini yüzde 2 ile 3.5 arasında belirlemiş. Mevduatlara yıllık yüzde 3 faiz verildiği bir ortamda üç aylık yüzde 3 getiri oldukça cazip.

AVM’de satılan “ham petrolün” daha doğrusu “finansal ürünün” özelliklerine gelince:

- Yatırımınız Ringgit (Malezya para birimi. 1 dolar = 3.00 Ringgit civarında) bazında yapabiliyorsunuz,

- Anapara garantisi var,

- Faiz dönemlerinin ortasında da yatırım yapabiliyorsunuz. Ara dönemde yatırım yaparsanız ürünü aldığınız tarihten itibaren yatırdığınız gün bazında “gelir” dağıtıyor,

- Petrol fiyatı artsa da düşse de yüzde 3 aylık getiriniz sabit!

- Ne miktarda yatırım yaparsanız yapın ilk girişte 250 Ringgit (yaklaşık 83 ABD doları) komisyon ödüyorsunuz.

CAG’ın açıklamasına göre toplanan fonlar ile Kanada Calgary’de kurulu Conserve Oil Corporation (COC) şirketi’nden petrol alınıyor. Petrol sahaları “bulan” ve petrol çıkaran bu şirketin, büyük petrol şirketleriyle uzun süreli petrol satım anlaşmaları var! COC; petrolü 3 ay vadeli satıyor ve bu para da bu üç aylık fonlamayı karşılıyor. COC da yatırımcılarına buna karşın üç ayda bir, yüzde 3 getiri (faiz) veriyormuş! Sağlanan fonların bir kısmı ile de yeni petrol alanları bulunuyor, onlara yatırım yapılıyormuş.

COC’un yanı sıra Sproule ve Schlumberger gibi şirketler de bu operasyonun değişik aşamalarında yer alıyorlarmış!

Aslında petrol almıyorsunuz. Adında “ham petrol” olan bir “tahvil” alıyorsunuz! Petrol alıyor olsanız doğrudan fiyat riskiniz var. Bu üründe böyle bir risk yok! Petrolün kendisini alsaydınız; getiriniz sabit olmayacak, piyasa riskine açık olacaktınız. Bunda böylesi bir durum yok.

Bu ürün ile yatırımcı petrolün fiyat riskini almıyor ancak iki şirketin “kredi riskini” alıyor.

İlki COC: Bu şirketin petrol çıkarma ve taahhütlerini yerine getirme riski. Aslına bakarsanız bu ürün doğrudan COC için bir tür tahvil ihracı. Kritik soru; dünyada faiz oranları bu denli düşükken neden COC bu denli yüksek faiz ödemeye razı oluyor?

İkicisi CAG : Ringgit bazında ana para garantisi veriyor ki bu da hem COC’un riskini, hem dolar/Ringgit kur riskini, hem de CAG’nin kendi “kredi riskini” alıyorsunuz demektir.

Yazının devamı...

Notumuz da arttı, peki döviz neden yükseldi ?

Moody’s’in Türkiye’nin notunu ‘yatırım yapılabilir’ kategorisine çıkarmasına rağmen dolar 1.85 lira sınırına çıktı. Bunda kâr satışlarının yanında negatif faiz beklentisi de etkili oluyor...

Geçtiğimiz hafta gerek finansal piyasalar gerekse de Türkiye için oldukça önemli gelişmelere şahit olduk. Başbakan’ın ABD’nin en üst düzey devlet töreni ile karşılandığı Obama-Erdoğan zirvesi gerçekleşti. Aynı gün uzun zamandan beri “Godot’u bekler” gibi beklediğimiz ikinci yatırım yapılabilir notunu Moody’s’den aldık. Merkez Bankası “toptan indirime” giderek tüm “faizlerini” yüzde 0.50 (50 baz puan) indirdi!

Tüm bunlar olurken, BIST100 93.116 ile tarihi rekorunu kırarken, bir rekor da yüzde 4.61’e inen gösterge bono bileşik faizlerinden geldi.

İndirimi rahat yaptı!

NOT artışının zamanlaması konusunda iki hafta önce yazdığım yazıda; zirve öncesinde bir not artışının gelebileceğine değinmiştim. Her ne kadar tahminim; Garanti Bankası Ekonomik Araştırmalar Bölüm Müdürü Ali İhsan Gelberi kadar “nokta” tahmin olmasa da; piyasalardaki olası gelişmeler konusunda sizleri önceden haberdar edebilmek adına önemliydi.

Henüz daha Obama-Erdoğan zirvesiyle ilgili olarak bundan sonra Suriye konusunda ne gibi stratejiler izleneceğine dair net bilgiler biz “fani kullara” ulaşmamış olsa da; not artışının “olağan ritüeli” gereği; Merkez Bankası’na bir gün önceden ulaştığı anlaşılıyor. “Yüksek faiz” nedeniyle Bakan Zafer Çağlayan’ın şimşeklerini üzerine çeken Merkez Bankası, bu sefer rahat bir şekilde faizleri indirdi. Anlaşılan o ki; daha önceki PPK toplantılarında “şapkadan değişik sürprizler” çıkaran MB, bu kez not artışının “tüyosunun” getirdiği rahatlıkla piyasalara “beklediğini” verdi!

Her ne kadar MB’nin bu hamlesi sayesinde yükselen kurlar; son açıklanan ve 121.10’a yükselmiş olan “Reel efektif döviz kurunun” müdahaleyi gerektirmeyen 120 bandının altına çekilmesi açısından olumlu bir gelişme olsa da; belki bugün değil ama önümüzdeki günlerde/haftalarda piyasalarda bir tedirginlik yaratabilecek.

Sadece TL değer kaybetmedi

PEKİ ne oldu da bizim notumuz artmasına rağmen paramız değer kaybetti? Bunun 4 sebebi var:

1- Not artışının zamanlaması “politik bir karar olduğunu” çağrıştırıyor. Buna çok da fazla prim vermeyenler; not artışı sonrasında hemen tüm piyasa katılımcılarının beklediği gibi; BIST’de de şuursuz bir yükseliş görmeyince, kur risklerini azaltmayı tercih etmiş olabilir.

2- Aslında kurlardaki yükseliş son 2 günde başlamadı. Asıl etki yavaş olsa da Reyhanlı’daki patlamadan sonra başladı. İlk günlerde yavaş ve derindendi. Ancak not artışı sonrasında, yine yukarıda da belirttiğim gibi “süper bir coşku” görmeyince, “Zirvede ne konuşulduğunu bilmiyoruz, iyisi mi Suriye riskini almayalım” diyenler ufaktan uzamaya karar veriş olabilirler!

3- Geçtiğimiz hafta “gelişmekte olan ülkeler evreninde” birçok ülkenin para birimi değer kaybetti. Yaşanan bu hareketi sadece euro/dolar paritesi ile açıklamak mümkün değil! Gelişmiş ülke borsalarının tarihi rekorlar kırmaya devam etmesi, gelişmekte olan ülke piyasalarına olan ilgiyi azaltıyor. 4- Ve son sebep ama bana göre en önemli sebep de “negatif reel faiz”.



Kurlarda sert hareket zor

GELECEKTEKİ enflasyonu; ki MB düş(ürül)eceğini öngörüyor; bile göz önüne alsak uzunca bir süre daha “negatif reel faiz” ile yaşayacağız. Negatif faiz ortamının biz Türkler için söz konusu olduğunu öne süren, yabancılar için (kurlar yatay seyrettiği sürece) nominal faizin daha önemli olduğunu öne süren bir görüş de var. Yüzde 6-7 faiz ortamında bu görüş haklı olabilir. Ancak yüzde 4.50’de değil! Kaldı ki şu anda Brezilya’da son bir yıllık enflasyon yüzde 6.49 iken politika faizi olan “SELIC rate” yüzde 7.50’de. Üstelik de 28-29 Mayıs’ta yapılacak “COPOM” (Brezilya’nın PPK’sı) toplantısında faizlerin 50 baz puan arttırılması bekleniyor. Her iki sava da inanlar için Türkiye mi yoksa Brezilya mı daha cazip?

Peki kurlarda sert bir hareket olur mu? Bunu beklemiyorum! Ancak teknik olarak 1.8260 önemliydi ve aşıldı! 1.8650 seviyesi ilk önemli direnç olacak, ardından da 1.8870 gelecek. Bu seviyelere doğru hızlı bir hareket paritede 1.2650’nin altıgörülmeden zor.

Yazının devamı...

PPK’dan ‘kararlı’ indirim!

Dün yapılan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından yine ‘toptan’ bir indirim kararı çıktı. PPK; 1 haftalık politika faizini yüzde 5’ten 4.5’e; MB’nın bankacılık sistemindeki fazla likiditeyi çektiği; gecelik borçlanma faiz oranını yüzde 4’ten 3.5’e, bankalara verilen gecelik borcun faiz oranını yüzde 7’den 6.5’e düşürdü.

PPK faizlerdeki indirime karşın, piyasalara yurt dışından süren girişlerin etkisini sınırlayabilmek adına da yabancı para zorunlu karşılık oralarını yüzde 0.5 puan arttırdı. Ağırlıklı ortalamada yapılan artışla zorunlu karşılık oranları yüzde 11.5’ten 11.9’a yükseliyor. Rezerv Opsiyon Katsayıları’nda (ROK) yapılan yüzde 0.1 puanlık artış da dahil edildiğinde 1.8 milyar dolarlık likidite piyasalardan çekilecek, buna karşın MB’nın yabancı para rezervleri aynı miktarda artacak!

Toplantı sonrasında yapılan açıklama, Nisan ayındaki ‘toptan indirim’ sonrasında yapılan açıklama ile hemen hemen aynı. “Küresel talepteki yavaşlama ve emtia fiyatlarının görünümü enflasyona ilişkin yukarı yönlü riskleri azaltmaktadır” denilerek yapılan indirimin bir anlamda dayanağı belirtilmiş.

Başbakan Erdoğan’ın 5 Nisan’da Borsa İstanbul’un açılış tören sırasında “Faizleri yüzde 63’ten devraldık, yüzde 6’lara indirdik! Bu faiz bile yüksek” açıklaması sonrasında yapılan iki PPK toplantısında alınan yüzde 0.50 baz puanlık indirim kararları için Ekonomi Bakanı Çağlayan, “(Faiz) İndirimlere daha önce başlanmalıydı” yorumu getirdi!

Son iki toplantıdan önce; MB Başkanı Başçı başkanlığında yapılan hemen hemen tüm PPK toplantılarından sürpriz kararlar çıkıyordu. Ancak son iki toplantıda piyasa beklentileri ile PPK’nın kararları büyük ölçüde piyasa beklentilerine ‘uyumlu’ geldi! MB, ‘muhtemel enflasyon’ beklentilerini de göz önüne alarak; cari enflasyon ile faiz arasındaki bağın kopmasına müsaade etmeye başladı. Madem böylesi bir politika değişikliğine gidilecekti neden bu indirimler daha önce yapılmadı? Bu ayrı bir tartışma konusu. PPK’nın son hamleleri bir anlamda Çağlayan’ın eleştirilerini haklı çıkarıyor.

Piyasaların tepkisi şimdilik sınırlı kaldı. 50 baz puanlık faiz indirimi, ilk aşamada gösterge bono bileşik faizlerine 25 baz puanlık bir indirim olarak yansıdı! Piyasanın asıl beklediği MB’nin önceki gün yüzde 5.04 olan ağırlıklı piyasa fonlama oranının nereye kadar inebileceği... Bu oran 4.50’nin altına gerilemedikçe bono bileşiklerindeki gerileme de sınırlı olacaktır!

Yazının devamı...

Hatay’daki bombalı saldırı piyasaları nasıl etkiler?

Hatay’daki saldırılar bu hafta piyasaları tedirgin edecektir. Son günlerde özellikle Borsa İstanbul’da yeni bir not artışı fiyatlara dahil ediliyordu. Bu saldırı not artışının olasılığını azaltmasa da ‘gelişini’ erteleyebilir

Hatay’daki patlamanın nedenleri, yapanların kimler olduğu henüz netleşmemiş olsa da bölgedeki denkleme yeni parametreler eklendiği kesin. Saldırıda hayatını kaybedenlere Allah rahmet eylesin. Tüm yakınlarına sabır diliyor ve yaralıların bir an evvel iyileşmesini temenni ediyorum. Umarım gerekli önlemler alınır ve bir kez daha benzeri saldırılara maruz kalmayız.

Obama görüşmesi var

Bu saldırının Perşembe günü yapılacak olan Obama-Erdoğan görüşmesi öncesinde gerçekleşmesi hem siyasi, hem de finansal piyasalar açısından önemli. Saldırının, Türkiye’yi “Suriye denkleminin” içine bir parça daha yaklaştırması piyasaları tedirgin edecektir. Bu “zirve” öncesinde piyasaların beklentisi olumlu, hatta bir not artışı bile bekliyorlardı. Bu saldırı sonrasında bölgenin daha da “ısınacak” olması, not artışının olasılığını azaltmasa da “gelişini” erteleyebilecektir.

Risk azaltma eğilimi

Hatay’daki saldırganların belirlenmesi, olayın ilerideki gelişmelere yansımalarını çok da değiştirmeyecektir. Kısa vadede piyasalar; en azından “zirveye” kadar; gelişmeleri izleyeceklerdir. Hatta bazılarının beklerken “risklerini azaltmayı” tercih etmeleri de “normal” karşılanmalı! Hele ki Moody’s geçtiğimiz hafta “Türkiye’nin kredi notuna yönelik derecelendirme geçerliliğini koruyor. Yeniden gözden geçirme için herhangi bir zaman dilimimiz yok” demişken!

Risklerini azaltmak isteyenler kısa vadede hisse senetlerinde satış yaparken, kurlarda da bir yükselişin yaşanmasına neden olabilirler. Ancak bu hareketlerin çok sert olmasını beklemiyorum! Tabii ki bu tahminin ardında Türkiye’nin şu veya bu şekilde Suriye ile sıcak çatışmaya girmeyeceği varsayımı var! Eğer böyle bir çatışma/saldırı gerçekleşecek olur ise savaşın “Türkiye’ye sıçradığı” algısı güçlenecek, işler daha da karışacaktır!

Şimdilik sıcak çatışma ihtimalinin az olduğu varsayımı bile haftanın; en azından ilk günlerinde; gergin bir seyir izlemesine neden olabilecek!

BIST’te kritik seviye 87.650

Geçtiğimiz Cuma günü 88.872’ye kadar geriledikten sonra günü/haftayı 89.568’den kapatan BIST 100 Endeksi’nin tedirginlikle birlikte 87.650 seviyesine kadar gerilemesi olasılığı var! Bu seviyenin de altına inen bir satış ve özellikle de günlük kapanış hisse senetleri tarafındaki satışları daha da hızlandırabilecektir. Bir sonraki “destek” seviyesi olan 86.100 test edilmesi ve aşağı geçilmesi tedirginliğin daha da artacağı endişesinin piyasalara hakim olduğu anlamına gelecektir ki, “zirveye kadar” bu ihtimal şimdilik düşük.

Dolarda sert yükseliş zor

Kur cephesinde iki faktör bir araya geliyor. Bir yandan tedirginlik, diğer yandan da euro/dolar paritesinde dolar lehine yaşanabilecek bir gelişme dolar/TL kurlarındaki “volatiliteyi” artırabilecek. Özellikle haftanın ilk gününde döviz işlemi yapacak olanların volatiliteyi göz önünde bulundurmalarında fayda var. Teknik olarak 1.8090 ve ardından da 1.8260 seviyesi önemli olacaktır. İkinci seviyeye kadar (euro/dolar paritesinde dramatik bir düşüş olmazsa) gelineceğini şimdilik beklemiyorum.

Euro için zor bir hafta olacak

Gelelim euro/dolar paritesine ilişkin bu haftaki beklentilerime Parite Cuma günü 1.2992’den geçen 200 günlük Hareketli Ortalamasına (HO) denk gelen bir seviyeden kapattı. 1.3006’dan geçen 50 günlük HO’nın altında bir kapanış olması bu hafta euro için “zor günlerin” habercisi. Üstelik bu hafta içinde 50 günlük HO’nın, 200 günlük HO’yı aşağı kırması ihtimali yüksek. Böylesi bir hareket euroya yeni satışlar getirecektir. 1.2990’nin altına inilmesi hele ki günlük kapanış bu seviyenin altına inmesi durumunda Euro/dolar paritesinde 1.2750 seviyesinin önü açılacaktır! Bu hamle gerçekleşirse; Hatay saldırısı sonrasında tedirginliği artan piyasalarda; dolar/TL kurlarında sınırlı da olsa bir yükseliş gelebilecek!

Yazının devamı...

Piyasanın beklediği not artışı ne zaman gelir?

Finansal piyasalar Moody’s’den yatırım yapılabilir notunun geleceği beklentisini satın alıyor. Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile yapacağı görüşme, not artırımının tarihi açısından önemli. Tarihi görüşme öncesi not artışı gelebilir.

Geçtiğimiz hafta; Fenerbahçe’nin UEFA finaline kalmasını saymazsak; Türkiye ekonomisi için “güzel” bir hafta idi. BIST Cuma günü 89.986 ile tüm zamanların en yüksek endeks değerine ulaştı. (Dolar ve sepet bazında henüz rekor kırılmadı!) Japonlar’la enerji arz güvenliği için önemli olan nükleer santrallerden ikincisinin Sinop’ta kurulması konusunda anlaşma imzalandı. Bu anlaşmanın olimpiyat adaylığı boyutu da Başbakan Erdoğan tarafından, Japon Başbakanı Abe ile yaptığı görüşmede dile getirilmiş. Abe, Tokyo Belediye Başkanı’na etki edebilirse bu da kazanç hanesine yazılabilir.

Ekonomide güzel günler

Geçen haftanın asıl “bombası” İstanbul’da yapılacak ve dünyanın en büyüğü olacak 3. havaalanı ihalesiydi. 25 yıllık kira bedeli olarak; beklentilerin çok üzerine çıkılarak 22 milyar 152 milyon euroluk bir “kiralama geliri” elde edilecek. Dünkü Vatan Gazetesi’nde Ercan İnan’ın hesaplamalarına göre devlet için; havaalanını işletecek şirketin kârlarından elde edilecek kurumlar vergisi hariç; KDV de dahil edildiğinde (mahsuplaşmalar da göz önüne alındığında) yaklaşık 24 milyarlık bir gelir anlamına geliyor bu rakam. Dört katılımcıdan üçünün 22 milyar dolar bareminin üzerine çıkması; hem ülkeye ve geleceğine hem de sektöre olan güveni göstermesi açısından önemli. Daha da önemlisi bu 3 şirket de yapılacak yatırımların fonlanmasında bir sorun olmayacağı görüşünde olsalar ki bu denli yüksek rakamların altına imza atabiliyorlar.

Havaalanı ihalesine katılanların da temel varsayımlarından birisi olan “barış sürecinin” Türkiye’ye katacakları aynı zamanda finansal piyasalar tarafından satın alınıyor. BIST’te kırılan endeks rekorunun yanı sıra gösterge bono bileşiklerinin de 4.96 ile tarihin en düşük seviyelerine gerilemesi, bu beklentinin bir diğer yansıması!

Her iki tarafın satın aldığı diğer bir süreç de “not artırımı süreci”. Piyasalar bu ay içinde Moody’s’den yatırım yapılabilir notunun geleceği beklentisini satın alıyor. Perşembe yaşanan sert yükselişi destekleyen en önemli unsurlardan birisi bu olmuştu.

Bir yandan finansal piyasalara girişler artarken, diğer yandan da havaalanı ve nükleer yatırımları hem daha ucuz hem de daha uzun vadeli fonlanabilecek. Önümüzdeki hafta Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile yapacağı görüşme, not artırımının tarihi açısından da önemli olacak. Piyasa beklentisi, görüşme öncesi not artışının gelmesi yönünde.

Faiz indirimi sonrası euro ne olacak?

1.3230 seviyesi önemliydi! Faiz indirimi olmaz diye düşünenler sayesinde ECB toplantısı öncesi bu seviye test edildi, hatta euro 1.3243’e kadar yükseldi. Ancak ECB’den gelen faiz indirimi ile birlikte 1.3034’e kadar gerileyip, haftayı 1.3112’den kapattı. Bu hafta içinde 1.3240’ın üzerinde birkaç günlük kapanış gerçekleşmez ise euronun bu hafta ya da önümüzdeki hafta 1.2975 seviyesini test etmesi ve hatta bu seviyenin de altına inmesi ihtimali artacak. Euronun düşmesini istemeyenler çoğalsa bile bu durum korkarım kaçınılmaz!



ECB’den destek geldi

Geçtiğimiz hafta hem bizde hem de ABD borsalarında (Almanya’da bir önceki zirve yenilendi) yeni rekor kırılmasına neden olan; geçen hafta Pazartesi günkü yazımda da belirttiğim üzere; Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 25 baz indirimle politika faizlerini yüzde 0.50’ye çekmesiydi. ECB gerekirse yeni indirimlere de gidebileceğini belirterek; çok geç kaldığı bu faiz indiriminin; piyasa psikolojisini olumlu etkilemesini umuyor. İşe yarar mı, hayli şüpheliyim. Ancak kısa vadede Fed ve BoJ’un “bedava para” politikalarına eklenmesi açısından önemli ve bu da finansal piyasaların hoşuna gidiyor! Geçen hafta yapılan Fed ve ECB toplantılarıyla; beklentilerden iyi gelen ABD istihdam verilerinden sonra bu hafta çok da fazla yeni veri yok!

Piyasalar geçtiğimiz 3-4 yılın mottosu haline gelen “Mayıs’ta sat ve uza” politikasının hayata geçip geçmeyeceğine bakacak. Dışarısı için bu endişe haklı olabilir ancak Türkiye’de “satın alınan süreçler” bizim piyasalarımızdaki olumlu havanın bir süre daha devam etmesine destek verecektir.





Peki BIST’e bu destek nereye kadar devam edecek? Belirttiğim üzere BIST “nominal” endeks bazında rekor kırsa da dolar bazında 5.10 dolar seviyesindeki zirvesine henüz ulaşabilmiş değil! Bu seviye yaklaşık 91.500’e denk geliyor. Bu seviye kırılsa bile asıl 5.21 dolar (93.500) seviyesi önemli bir direnç olarak BIST’in karşısına çıkacak. Bu seviyelerin aşılabilmesi durumunda; hele ki not artışından önce geçilir ise not artışıyla birlikte, yeni yüksekler görülebilir! Diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülke endekslerine bu denli “fark atan” BİST’in not artışının kısa zamanda gelmesi durumunda ciddi bir kâr realizasyonuna da takılma ihtimali göz ardı edilmemeli. O nedenle not artışının “zamanlaması” önemli olacak!

Yazının devamı...

Avrupa Merkez Bankası faiz indirecek mi?

Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) toplantısı haftanın indikatörü olacak. 2012’nin son çeyreğinde ECB faiz indirmeliydi. Almanya’nın baskısı ile bu kararını sürekli erteleyen ECB artık köşeye sıkıştı

Avrupa Birliğin’de (AB) geçen hafta açıklanana rekor işsizlik verileri, bir türlü toparlanamayan büyüme rakamları Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faiz indirimi anlamında elini güçlendiriyor. Gerçi Alman Başbakanı Merkel, ‘AB’nin geneli için düşük faiz talebinin olduğunu buna karşın Almanya’nın daha yüksek faizlere ihtiyacı olduğunu’ söyleyerek uzun zamandan beri ilk defa tartışmaya katılmış ve ‘düşük faize’ bir anlamda karşı olduğunu dolaylı yoldan söylese de Perşembe günkü toplantıda ECB’den bir faiz indirimi gelecek gibi.

Güven ortamı oluşmadı

Önceki aylarda ECB nezdinde tutulan banka mevduatlarına faiz ödemeyi bırakarak bankaların paralarını ekonomiye kanalize etmelerini teşvik etmeye çalışmıştı. Ancak bir türlü oluşturulamayan güven ortamı nedeniyle bankalar ECB’den çektikleri fonları Alman ve Kuzey Avrupa devlet tahvillerine ya da bizim de aralarında bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelere yönlendirerek bu salvoyu da savuşturmayı başarmışlardı.

Yüzde 0.50’ye inebilir

ECB’nin bu hafta yapacağı toplantıda yüzde 0.75 olan politika faizlerini 0.50’ye düşürmesi olasılığı bence hayli yüksek. Önceki hafta sonu yapılan G-20 toplantısından Japonya’ya herhangi bir ‘tenkit’ gelmemiş olması da aslında ECB’nin elini güçlendiriyor. Diğer yandan faiz indirimi de tek başına yeterli olmayacak. Zira çok geç kaldılar.

Faiz indiriminin yanı sıra bankaları iyiden iyiye kendinden uzaklaştırmak için; Danimarka’nın yaptığı gibi; bankaların ECB nezdinde tuttuğu mevduata ‘negatif faiz’ uygulaması da devreye girebilir. Böylelikle bankaların ECB’de tuttukları mevduat için üste para vermeleri gerekecek ki bu da bankalar için önemli bir caydırıcı unsur olacak.

Bankalara yeni önlemler yolda

ECB’nin reel ekonomi ile bankacılık sektörü arasındaki akışkanlığı arttıracak önlemler de alması söz konusu olabilir. Nedir bunlar derseniz; ECB varlığa dayalı menkul kıymet alımına gidebilir ki bu da bankacılık sektörünün reel sektöre ve özellikle de konut kredilerine biraz daha esnek bakmasını sağlayabilir.

ECB; Almanya’nın etkisinden kurtulup da bu önlemleri alabilir mi? Meçhul, ancak alınan önlemler her ne olursa olsun reel ekonomiyi kısa zamanda etkilemesini beklemek safdillik olur.

Euronun seyri faiz kararına bağlı

Faiz indiriminin kısa vadede etkisi euro/dolar paritesinde görülecektir. Dolar ve yen karşısında faiz avantajının da yardımıyla ‘güçlü gibi duran’ euronun bu avantajı kapatmasıyla bir süredir koruduğu 1.30’lu seviyelerden aşağı inmesi ihtimali artacak. 1.2950 ilk destek (200 günlük HO). Bu seviyenin kırılması ile asıl önemli destek seviyesi olan 1.2850-70’in test edilme olasılığı artacaktır. Asıl gürültü bu seviyenin kırılması ile 1.2645’e doğru başlayacak yolculuk sırasında çıkacak.

Ola ki ECB; Merkel’in sözünden çıkmaz ve faizleri de indirmez ise euronun 1.3220-50 bölgesini dahi test ettiğini görebiliriz. Yukarıdaki seviyelerin görülmesi birkaç hafta ertelenecek demektir. Bu arada piyasalar 1 Mayıs’ta Fed’in toplantısında faizlerde bir değişiklik beklemiyor, olsa olsa likiditenin devam edeceği yönünde ‘ılımlı’ mesajlar çıkacaktır.

Mayıs yine ‘satış’ ayı olur mu?

Mayıs ayı geldi çattı. Küresel piyasalar için yılın geleneksel “Mayıs’ta sat, uza-Sell in May, go away” dönemine geldik. Gelişmekte olan ülke piyasaları zaten son 8-9 aydır kötü bir performans sergiliyor. Gelişmiş ülke piyasaları daha ‘başarılıydılar’. BIST ise hemen hepsine fark attı.

Nedeni de ‘not artışı’ meselesi. 16 Mayıs’ta Başbakan Erdoğan, ABD Başkanı Obama ile görüşecek. Eğer notumuz artacak ise bu tarihten önce, kötüsünden de Mayıs sonuna kadar gelmesi olasılığının yüksek olduğu fiyatlanıyor. Bu da BIST’in üstün performansını açıklıyor. Bu hafta; 84.139 ile 84.535 arasında geride bıraktığımız boşluğu kapatacak düzeltmeler görsek de güçlenen ‘not artırımı beklentisi’ sayesinde 86.200’lerin test edildiğine şahit olabiliriz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.