Şampiy10
Magazin
Gündem

2013 Twitter Baharı mı olacak?

Sonraki onlarca yılı derinden etkileyen bir yıl 1968. Ne zaman “68 ruhu” adı verildi bilemiyorum ama tarih 2013 yılı için de benzer şeyler yazacak mı şimdiden kestirmek zor. Yine de çok önemli değişikliklere şahit olduğumuz yıllardayız. Özellikle 2008 küresel krizin devamında yaşananlar, önümüzdeki onlarca yıla damga vuracak. Bir yandan kapitalizmin yeniden testten geçmesi, diğer yandan internet devrimi sayesinde bilgiye ulaşmanın daha kolay ve “ucuz” olması çok şeyi değiştireceğe benziyor.

2008 krizi sonrasında Fransa’da sokak olaylarıydı ilk dikkat çeken eylem. Sonrasında New York’taki “Occupy Wall Street” hareketi ve hemen hemen eş zamanlı “Arap Baharı”. İspanya ve Yunanistan’da finansal krizin etkisiyle halen daha devam eden “eylemlerin” benzerleri şimdi diğer ülkelere de taşındı. İnternet’teki özgürlüğünü sosyal medyada ama özellikle de ‘Twitter’da yaşamaya başlayan yeni nesil, benzer bir özgürlüğü gündelik hayatında da görmek istemeye başladı!

Gezi Parkı olaylarıyla bize yansıyan bu akımdan sadece biz etkileniyor değiliz. Aynı zamanlarda üç ülkede benzer eylemler yapılıyor. Türkiye, Brezilya, Endonezya... İlk göze çarpan ortak noktaları “gelişmekte olan ülke” olmaları. Bu kadarla sınırlı değil. Bu üç ülkenin sokağa çıkış sebeplerine bakıldığında masum sebepler. Gezi Parkı’ndaki ağaçları korumak, Brezilya’da otobüs ücretlerine yapılan 10 cent’lik zam, Endonezya’da akaryakıt fiyatlarındaki devlet sübvansiyonunun kaldırılacağı haberiyle başladı...

Devletlerin tepkilerinin dozu farklı olsa da refleksleri birbirine benziyor. Devletler bu eylemleri şiddetle bastırmayı tercih ettiklerinde kamuoyunun tepkisi daha da artıyor. Her üç ülkede de benzer bir seyir izleniyor. Hareketin başlangıç sebebini bile aşan yepyeni taleplerin ortaya çıktığı “zemin” oluşuyor. Bizde “yaşamıma karışma” noktasına evrilirken, Brezilya’daki eylemler Dünya Kupası için yapılan stadlara harcanan paranın çokluğu ve yolsuzluk protestolarına uzanmış ve yüzbinler sokaklara dökülmüş. Benzer şekilde Endonezya’da yüzde 44’lük akaryakıt zammının hemen her alanında fiyat artışlarına yansıyacak olması tepkileri büyütmüş.

Eylemlerdeki talep sadece özgürlükle de sınırlı değil. Globalleşme ile ortaya çıkan gelir dağılımı bozukluğu ve bunun toplumsal yansımaları yaşanıyor. Yeni nesil artan küresel refahtan daha fazla pay istiyor. Üstelik de bunu daha fazla “zengin” olmak için değil, daha “özgür olmak” için istiyor!

Eski dönemde kalma politika yapıcıları bunu ne kadar hızlı anlayabilirlerse, “Twitter Baharı”, yaza dönebilecek. Yok eğer yeni dünyayı, eski yöntem ve algılarla yönetmeye kalkarlarsa kısa bir süre için “Twitter Kışı” yaşanabilir. “Kış” olsa da üzülmeyin, su yolunu bulur!

Yazının devamı...

‘Hikâyemizi’ sürdürmek mümkün olabilecek mi?

Türkiye’nin yabancıların da rahatlıkla satın alabildiği bir büyüme ve bölgenin lideri olma senaryosu vardı. Hele ki ‘barış süreci’ sonrasında hikaye süslenebilir hale gelmişti...

Türkiye’nin son 10 yıldaki ‘yükselişinin’ ardında ‘siyasi istikrarın’ olması önemliydi. Bunu herkes kabul ediyor. Ancak Mayıs ayının son gününde başlayan ve dün Gezi Parkı’nda yaşananlarda sonra bu söylemi aynı tonda söyleyebilmek, devam ettirebilmek ne denli mümkün?

Başbakan’ın “Topçu Kışlası olmazsa olmazımız” noktasından “Mahkeme kararını bekleyeceğiz, mahkeme kararı ‘kışlanın’ yapılmasına izin verse bile yine halkoyuna başvuracağız” söylemine gelebilmesi önemli bir değişimdi.

Barış sarsılıyor

Bu değişimi yeterli bulanlarla, bulmayanlar Cumartesi günü Gezi Parkı’nda tartıştılar ve sembolik olarak bir çadırla eylemlerini sürdürme kararı aldılar. Eylem barışçıl bir şekilde bitecek diye beklerken, bir yandan lojistik, bir yandan bu görüşü benimsemeyenlerin Gezi’yi terk etmemeleri üzerine polis Gezi Parkı’nı dağıttı. Hem de ne dağıtmak, Taksim’e kimseyi yaklaştırmamak pahasına. Üstelik de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Sincan’da söylediğinden de önce. Dün Kazlıçeşme mitingi öncesinde atılan bu adım, toplumsal barışı temelden sarsacak boyuta ulaştı.

Müzakere edilseydi...

Polisin ilk Taksim’den çekildiği gün yaşanan ‘lojistik’ problemine benzer bir sorun Cumartesi günü Taksim’de yaşandı. Alandaki eylemcilerin bir kısmı parkı terk etmişti. Diğer yandan geride kalan ve parkı bir ‘yaşam biçimi’ haline getirmiş olanlar için de tıpkı polislerin ilk çekildiği günkü gibi bir ‘lojistik’ sorunu vardı. Bu durum anlayışla karşılanıp eylemcilerle müzakere edilip parkın sükûnetle boşaltılması sağlansa çok daha iyi olmaz mıydı? En azından toplumsal barış bu denli derinden zedelenmemiş ol urdu!

Siyasi istikrar söylemi

Söz konusu polis müdahalenin şiddeti, doktorların dahi gözaltına alınması hele ki işin içine Jandarma’nın girmesi ‘algıyı’ derinden sarsan bir başka aşama oldu. Tüm bunların sonrasında ‘siyasi istikrar’ söylemini sürdürmekte zorlanacağımız açık.

Evet, Türkiye’nin güzel bir hikâyesi vardı. Yabancıların da rahatlıkla satın alabildiği, almayı tercih ettiği bir büyüme, bölgenin ‘lider’ ülkesi olma senaryosuydu bu! Hele ki ‘barış süreci’ sonrasında bu hikâye daha iyi ‘süslenebilir’ hale gelmişti. Ancak bunca olaydan sonra aynı ‘hikâyeyi’ sürdürebilmek ne derece mümkün olacak hep beraber göreceğiz.

G8’i 11 bin polis koruyacak

Dünyanın en büyük ekonomisine sahip 8 ülkenin liderlerinin bir araya geleceği G8 Zirvesi, Kuzey İrlanda’da bugün başlıyor. 2 gün sürecek zirve, güvenliğin kolay sağlanabilmesi için Kuzey İrlanda’nın Enniskillen şehri yakınında yarım ada üzerinde bulunan Lough Erne Golf Resort’ta yapılacak. İngiltere Başbakanı David Cameron’ın evsahipliği yapacağı zirveye, ABD Başkanı Barack Obama ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yanı sıra Fransa, Almanya, İtalya, Japonya ve Kanada’nın liderleri katılacak. G8 Zirvesi için Birleşik Krallık genelinde yoğun güvenlik önlemleri alındı. Zirve boyunca Kuzey İrlanda’da yaklaşık 7 bin, ülkenin diğer bölgelerinde yaklaşık 4 bin polis güvenliği sağlayacak. Hafta boyunca Londra’da ve Belfast’ta süren G8 karşıtı protestoların ardından zirve boyunca da gösterilerin devam etmesi bekleniyor.

DÖVİZE MÜDAHALEYE ŞAHİT OLABİLİRİZ

Geçtiğimiz hafta başında Merkez Bankası’nın döviz piyasalarına müdahalesiyle döviz tarafındaki gerginlik azalmış, ‘Plesibit’ söylemiyle de piyasalar hafta sonuna ‘mutlu’ girmişti. BIST günü yüzde 4.61’lik yükselişle kapatırken Dolar/TL 1.8510’a kadar geriledi. Bu seviye 1.7875 ile 1.9090 arasındaki yükselişin yüzde 50’lik düzeltme seviyesi olan 1.8485’e oldukça yakın. Hafta sonu yaşanan gerginliklerden sonra bu seviyenin altına inilmesi zor görünüyor. Yarın PPK toplantısı var. MB’nın faizlerde indirime gitme ihtimali artık yok. Politika faizlerinde değişiklik yapılmasını da beklemiyorum. Büyük ihtimalle ROK oranlarında piyasalara döviz likiditesi vermeye ve dolayısıyla döviz cephesinde yaşanabilecek ‘talep artışını’ bu yolla dengelemeyi tercih edecektir. Bu hamle kısa vadede dövizdeki oynaklığı azaltmaya yönelik olacaktır. Bugün, yarın özellikle de ‘sepet kurunun’ 2.20’lerin üzerine çıkması durumunda; MB’nın dövize doğrudan müdahale ettiğine de şahit olabiliriz.

FED KARARI VE İRAN SEÇİMİ ÖNEMLİ

Bu haftanın önemli olaylarından birisi Çarşamba günü Fed’in faiz kararı açıklayacak olması. Faiz artışı beklenmese de piyasalar; Bernanke’nin parasal ‘sıkılaştırmaya’ başlayıp başlamayacağını, başlayacaksa da bunun zamanlaması konusunda ipuçlarını anlamaya çalışacak. Ben ne bir faiz artışı ne de piyasaları tedirgin edecek bir söylem gelmesini beklemiyorum. En azından son üç haftada New York ve Mineapolis’e yaptığım ziyaretlerden edindiğim izlenimler Fed’in en azından 2013’ü de böyle geçireceği, 2014’ün ilk çeyreğini hedefleyeceğini düşünüyorum. Orta vadede bir diğer olay da hafta sonu İran’da yapılan başkanlık seçimiydi. Eski müzakereci, İngiltere eğitimli, 5 dil bilen, ‘reformcu’ bir lider seçti İran. İran’ın ‘değişim’ talebini ortaya koyması, eski lider Ahmedinejad’ın desteklediği adayın hezimet uğraması bölgedeki muhtemel değişiklikler açısından önemli! Bu seçim; olaylarla değerlendirildiğinde; Türkiye’nin bölgedeki ‘liderlik’ senaryosu için bir tehdit olabilir!

Yazının devamı...

Bir banka genel müdürünün açmazı!

Düşünün bir bankanın genel müdürüsünüz ve kapınızın önüne bir grup insan gelmiş ya parasını çekmek istiyor ya da sizi protesto ediyor. Küçük, az şubeli bir banka olsanız belki sorun medyaya yansımadan halledilebilir. Ancak tüm yurt sathına yayılmış bir şube ağınız varsa ne yaparsınız?

Bankacılık çok ‘hassas’ bir iş koludur. Her şey güven üzerine kuruludur. Geçtiğimiz 3 gün iş için ABD’deydim. Dönüş yolunda New York havaalanına giderken küçücük tek katlı bir binada ‘Amalgamated Bank’ adlı bir bankanın (1923’te kurulmuş) küçücük bir şubesini görünce aklıma Türkiye’de 10 gün önce yaşananlar geldi. Banka şubesi o kadar ‘çelimsiz’, o kadar ‘küçüktü’ ki bu bankaya güvenip de kim para yatırır diye aklımdan geçirdim. Ardından aklıma ‘güven’ meselesi geldi.

Ardından bankacılık yaptığım dönemlerde Egebank’ta yaşadıklarım hafızamda canlandı. Egebank “250 dolara mevduat, 250 milyona (bugünkü 250 TL) repo” sloganıyla küçük tasarruf sahibini bankaya çekmeye çalışıyordu. Bankacılık krizi baş gösterince en fazla etkilenenlerden birisi Egebank olmuştu. Büyük tasarruf sahipleri ‘mevduat güvencesinden’ dolayı oralı bile olmazken, küçük tasarruf sahipleri şubelerde kuyruk olmuşlardı. Kuyruğu gören de eklenince en fazla ‘adı çıkan’ bankalardan biri olmuştu Egebank.

O zamanlar kriz dönemiydi. Böylesi bir durum; ortalık süt limanken bir bankanın başına gelse; sağlam bankayı bile batırabilir. Zira özellikle Türk bankalarının; mevduatları çok kısa vadeli, buna karşın alacakları (kredileri) uzun vadelidir. Bankalar; mevduat sahiplerinin parasını çektiği hızda kredilerini geri çağıramayacakları, çağırsalar bile bunları tahsil edemeyecekleri için yaşanacak likidite problemi bankaları batırabilir. Batırmasa bile ortaya çıkabilecek kredibilite kaybının telafisi çok ama çok zor olabilir.

Bütün bankacılar bunu bilir, hele ki genel müdürseniz damarlarınızda hissedersiniz. Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen’in, bankasının kapısına göstericiler geldiğinde bu sorunu ‘tatlı dille’ hal yoluna halletmek amacıyla sarf ettiği sözlerin o kişinin aleyhine kullanılmış olması kabul edilebilir bir durum değil.

Özen, kişisel olarak ‘çapulcu’ olabilir de olmayabilir de, bilmiyorum. O pozisyondaki bir kişi ‘çapulcu’ olmasa bile; kurumunun, çalışanlarının bekası; yıllarca emek verdiği yapının korunması adına bile böyle davranabilir. Bunu da anlayışla kabul edip değerlendirmek gerekir! Aksi takdirde ortaya çıkabilecek hasarı tamir etmek mümkün ol(a)mayabilirdi. Eski bir bankacı ve özellikle de “Hazineci” olarak benzer bir durumda ben de aynı tepkileri vereceğimden eminim. Özen’in tavrının; kriz yönetimi açısından değerlendirilmesinde ve buna göre tavır alınmasında, bankacılık adına büyük fayda var!

Yazının devamı...

Müdahale işe yarar mı?

Merkez Bankası (MB) dünden itibaren “gerekli gördüğü günlerde, gün içinde döviz satım ihaleleri açabileceğini, gün içi ihalelerde satımı yapılacak tutarın her bir ihalede 50 milyon dolar olacağını” açıkladı. Bu açıklama sonrasında 5 ihalede gelen 624milyon dolarlık talebe karşın; açıklandığı üzere; 250 milyon dolar satıldı.

Bu başlıkta ya da ara başlığıyla kaç yazı yazdığımı hatırlamıyorum. Müdahaleler “modern zamanlarda” artık işe yaramıyor. “Eski zamanlarda” piyasalar daha çok “spot” bazda, yani günlük olarak ve “nakit” olarak çalışıyordu. Bunlara ek olarak finansal piyasalar bu denli küreselleşmemişti! Modern zamanlarda hem finansal piyasalar birbirine “eklemlendi” hem de türev ürünlerin hacmi “spot piyasanın” hacmini geçti!

Müdahale eskide kaldı

Böylesi bir ortamda yapılacak müdahalelerin “kesin sonuç” vermesi olasılığı azalmış durumda! Kaldı ki eski zamanlardaki müdahaleler de işe yaramamış, piyasa eninde sonunda gideceği yere gidiyor. Teknik olarak müdahaleler politika yapıcılara “zaman kazandırır”. Nihai sonucu etkileyemezler. Müdahale edilerek “satın alınan zaman” ile asıl sorunu ortadan kaldıramadığınız zaman, o sorun bir süre yeniden nüksediyor. Bizim piyasalarımız da bundan “müstesna” değil.

Üstelik finansal piyasalarımızda yaşanan sorunlar sadece “Gezi Olaylarından” kaynaklanmıyor. Kürede de finansal piyasalarda; Fed’in parasal genişlemesinin sonuna gelindiği algısıyla; “depremler” yaşanmaya başladı! Hemen hemen tüm gelişmekte olan ülkelerin para birimleri değer kaybederken, Hindistan Rupisi, Hindistan Merkez Bankası’nın müdahale etmesine rağmen; yeni tarihi zirve gördü!

Piyasalarda “Gezi Olayları” ile başlayan, Başbakan’ın söylemleri ve tepkileriyle başka bir aşamaya evrilen ve Vali H.A.Mutlu’nun “müdahale edilmeyecek” açıklamalarına rağmen polisin Taksim’e müdahalesi de piyasaların toparlanma ümitlerini suya düşürdü.

MB’nın müdahalesi; 2011 sonlarında müdahale ettiği, 2.20 sepet seviyelerinin üzerine geçildiğinde geldi! Yöntem ve zamanlama olarak hatalı olan bu müdahalelerin işe yaraması için iki “desteğe” ihtiyaç var. İlki 18-19 Haziran’da Fed’in yapacağı toplantı sonrasında “merak etmeyin, sizin korktuğunuz kadar kısa zamanda parayı vermeyi durdurmayacağım” söylemin net olarak dile getirmesi. Diğeri de yurt içinde toplumsal barışın tesisi yönünde, farklı seslerin de dinlendiği ve emredici üsluptan, uzlaşmacı üsluba dönüldüğünün mesajının verilmesi. Bunlar olmadığı takdirde ilk aşamada dolar/TL kurlarında 1.9260’nin test edilmesi işten bile değil! Sonrasını sormayın bileÖ

Kısa vadede müdahalelerin başarılı olabilmesi için MB’nın elinde yeterli araç var. Ancak orta uzun vade için bu araçların uzun süre dayanması; kalıcı hasarlar vermeden; hayli zor!

Aslolan “bataklığı” kurutmak!

Yazının devamı...

Piyasalarda son 10 yılın en zor haftası

Gerginliğin zirve yaptığı finansal piyasalarda 10 yılın en zorlu haftasına giriyoruz. Ak Parti’nin miting kararı ve Emlak Konut’un halka arzının ertelenmesi gerginliği artırabilir.

Tek parti iktidarının başladığından bu yana; arada molalar verse de; çoğunlukla olumlu bir seyir izleyen finansal piyasalar için son 10 yılın belki de en zorlu haftasını yaşayacağız. Geçtiğimiz haftanın gerilimli; finansal piyasalar aşısından da “oynaklığın zirve” yaptığı günlerinden sonra bu hafta gerek Gezi Parkı’ndaki “durum”, gerekse de hafta sonu yapılacak Ak Parti mitinglerinin gerginliği bu haftaya damga vuracak.

Tedirginlik tırmanabilir

Finansal piyasalar “gözlüğü” ile baktığımızda; geçtiğimiz haftanın kapanışında gelen “Emlâk Konut GYO’nun ikincil halka arzının ertelendiği (iptal edildiği)” haberi olumsuz bir gelişme. Yüzde 80’nin yabancı yatırımcılara ayrıldığı bu ikincil halka arzda anlaşılan ya yeterli talep gelmedi, ya da gelen talep “arzu edilen fiyatın” altındaydı! Her iki halin de finansal piyasalara yansıması ilk bakışta olumsuz.

Yaşanan gelişmelerin bir başka endişe verici yanı daha var. Başta Başbakan olmak üzere bakanların ve Ak Parti MKYK üyelerinin; yaşananları halen daha “park/yeşil” ve “AVM” çerçevesinde değerlendiriyor olmaları. Ak Parti’den Cumartesi akşamı gelen “Ankara ve İstanbul’da iki ayrı miting yapılacak” açıklaması, yaşanmakta olan toplumsal gerginliği daha da tırmandıracağa benziyor.

Provokasyona dikkat

Sokaktakiler ile “politika yapıcılar” arasındaki bu çekişmeyi bir kenara bırakmadan bir kaygımı daha paylaşmak istiyorum. Toplumsal gerilim öyle bir noktaya geldi ki her türlü provokasyona ve manipülasyona uygun bir zemin oluştu! Şöyle bir an düşünün: Taksim Meydanı’nda ya da hafta sonu yapılacak Ak Parti mitinglerinde hiç de tahmin edilmeyen bir olay oldu, diyelim ki bir bomba patladı ve onlarca, yüzlerce kişi hayatını kaybetti ya da yaralandı. Biz yapmasak bile, manipülasyona bu denli açık bir ortamda gerçekten “dış güçler” ya da “komşularımız” tarafından organize edilecek böylesi bir “harekâtın” sonuçlarının neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Ben düşünmek bile istemiyorum. Umuyor ve diliyorum ki böyle bir olay yaşanmayacak.

Böylesi bir noktaya ulaşılmadan umarım toplumsal barış çağrısı yapılacak, Gezi Parkı ile başlayan olaylarla verilmeye çalışılan mesaj alınacak ve “Barış Süreci” ile başlayan; dayatmaların olmadığı, özgürlüklere saygı duyulan yeni bir Türkiye’yi yeniden inşa edebileceğiz.

Yönü içerisi belirleyecek

Bu hafta piyasaların yönünü dışarıdan çok içerisi belirleyecek. Ortamın bu kadar gergin ve belirsiz olduğu bir dönemde piyasalarda neler olabileceğini kestirmek gerçekten güç. Başbakan’ın Kuzey Afrika ziyareti sonrasında satır aralarında verdiği AVM’den “vazgeçilebileceği” mesajı bile piyasaları yumuşatmaya yetmişti. Cumartesi günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, Pazar sabahı İstanbul Valisi H.A.Mutlu’nun açıklamaları da yumuşama süreci konusunda umut vaat ediciydi. Hafta sonu yapılacak AK Parti mitinglerine kadar daha “mutedil” bir tavır sergilenecek olur; en azında ortamı daha da gerecek söylemler gelmez ise; piyasalar da buna olumlu ve “yapıcı” tepki vereceklerdir. En azından Cuma günkü piyasa kapanışlarının “söylediği” buydu.

İyimserlik havası eserse faiz yüzde 5.80’e inebilir

Gösterge tahvil bileşik faizlerinde de önce yüzde 6.10 ardından da 5.80 seviyelerine kadar bir gerileme olabilir. Tabii ki bunlar “iyimser” bir havanın esmesi durumunda.

Yine de akıldan çıkarmamakta fayda var. Gezi Parkı olayları, Türkiye için önemli bir kırılma noktası. Her şeyin bundan üç hafta önce olduğu gibi olmasını beklemek hayalcilik olur. Toplumsal barışın inşası zaman alacaktır. Olayların; bir manipülasyonla, çok farklı bir boyuta geçmesini düşünmek, öylesi bir ortamda piyasalarda neler olabileceğinin tahminlerini yapmak bile istemiyorum. Umarım politika yapıcılarımız toplumda oluşan hassasiyetleri hamasetten uzak, sakin bir kafayla iyi analiz edip sağduyulu davranacaklardır. Aksi takdirde kaybedecek çok ama çok şeyimiz var!

Dolaylı müdahale asıl sorunu ortadan kaldırmıyor

Piyasalar açısından geçtiğimiz hafta kamu eliyle dövize “dolaylı müdahale” yapılması da önemli bir gelişmeydi. Müdahaleler temelde işe yaramaz, sadece zaman kazandırır! Gerilim sürecek olur ise olası müdahalelerin başarılı olma şansları da azalacak. Ben olumlu taraftan bakmayı tercih ediyorum. Hafta başında gerilimin yerini sükunete bırakması durumunda piyasalarda önemli “normalleşmeler” yaşanabilecek. Dolar/TL kurlarında 1.8620’ye gelmesi an meselesi bile olabilir. Geçen haftayı 200 günlük Hareketli Ortalamasında kapatan BIST’de de 80.800 seviyelerine kısa zamanda ulaşılması mümkün. Hele ki “Topçu Kışlası’ndan vazgeçildi” yönünde bir açıklama gelmesi ve Gezi Parkı’nın boşalması durumunda 85.600 seviyelerine kadar bile sürebilecek hızlı toparlanma görülebilir.

Yazının devamı...

Reel ekonomiye yansımadan...

Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve ülkeyi saran protesto eylemlerinin ulaştığı boyut artık reel ekonomiyi tehdit eder hale geldi! Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesine karşı çıkanların başlattığı ‘masum’ eylem, ‘kişisel tercihlerime ve özgürlüğüme müdahale ediliyor’ endişesi ile biriken toplumsal ‘endişe enerjisini’ ortaya çıkardı. Polis müdahalesi bu ‘endişe enerjisini’ toplumsal bir olaya dönüştürdü. Başbakan’ın ‘tavizsiz ve uzlaşmaz’ tavrı da toplumsal hareketlerin artarak devamını getirdi.

Bu yazı yazıldığı sırada henüz Başbakan yurda dönmemişti. Tunus’taki basın toplantısındaki söylemleri de “tavrında” bir “esneme” olmadığı izlenimini uyandırdı. Yurda döndüğünde umarım ‘fevri’ bir basın toplantısı yapmamıştır. Umarım bu konu üzerinde en azından biraz çalışma fırsatı bulmuş ve bugün makul bir saatte düzenleyeceği bir basın toplantısı ile toplumu ‘ötekileştirmeden birleştirici’ bir açıklama yapar.

Aksi takdirde bu gerilimin artarak devam etme olasılığı oldukça yüksek. Gerilimin artması beraberinde bir çok olumsuzluğu da getirecek. ‘Yatırım yapılabilir’ notu almamızın hemen ardından yaşanan bu olaylardan sonra kim yatırım yapar bu ülkeye. Gelen haberler çok da iç açıcı değil. Ülkeye iş için gelecek olan CEO’lar ziyaretlerini ya iptal ediyor, ya erteliyor. İmzalanmak üzere olan anlaşmalar bile ‘dur bir bakalım hele’ denilerek imzalanmıyor, öteleniyor.

Hepsinden öte dolar/TL kurları ve de ‘sepet kuru’ yükseliyor. Dolar/TL kurlarında dün 1.9075 seviyesine kadar yükseldi. 2011’in son günlerinde (MB’nın ‘orantısız müdahalesi öncesinde’) görülen 1.9230 seviyesinden bu yana en yüksek seviye bu!

Kur bu ülke için bir ‘travma kaynağı’! Ne zaman kur ani olarak yükselse; bu ülkede ekonominin tarafları ‘gece gözüne ışıldak tutulmuş tavşan misali paralize’ olurlar. Zira kurun yükselişi dövizle fonlama yapan şirketlerin fiyatlamalarını bozar, TL cinsinden tasarruf yapanları da pişmanlık duyguları ile baş başa bırakır. Bu travma anılarını hatırlatacak hamlelerden kaçınmak gerekir. Ancak başta Başbakan olmak üzere politika yapıcıları bunu çok iyi bilmelerine rağmen zaman zaman unutuveriyorlar.

Teknik analiz açısından bakıldığında 1.9180-1.9230 seviyeleri önemli ‘direnç’. Bu seviyelerin; özellikle de ikincisinin aşılması kurlarda ilk aşamada 1.9500 ve ardından da 1.9770 seviyesi gündeme gelecek. Her ne kadar bu seviyelere gelinmesi olasılığı düşük olsa da; artık; ihtimal dışı değil! Yine de 28 Aralık’ta görülen 1.9230 seviyesi MB için ilk test noktası olacak ve büyük olasılıkla da MB tarafından ‘savunulacaktır’!

MB savunmasını büyük olasılıkla ilk aşamada ‘fonlama’ miktarları ve ‘faiz’ üzerine kuracaktır. ROK’un devreye girmesi olasılığı bu aşamada düşük! Faiz cephesinde yaşananlar da doğal olarak gösterge bono bileşik faizlerini doğrudan etkileyecektir!

Hatırlatmakta fayda var: MB müdahaleleri ancak ‘politikacılara zaman kazandırır.’ Uzun vadede işe yaramaz! Umarım politika tarafında sağduyu galip gelir de yaşananlar reel ekonomiye yansımadan sonlanır. Aksi takdirde tamiri uzun zamanlar alacak hasarlar verecek.

Yazının devamı...

BIST’i birileri mi düşürdü?

Pazartesi günü BIST günü yüzde 10.47 düşüş ile kapatınca gerek Twitter’da gerekse de etrafımdaki bir çok kişi bu işin sun’i olduğunu düşündü. Birileri “Borsa İstanbul’u düşürüyor burada kasıt var” dediler. İşlem hacminin tarihi rekorlarını kıramasa da yaklaştığı bir gün için bunu söylemek hayli zor!

Diğer yandan tarihindeki en büyük düşüşlerinden birisini yaşayan (dünkü Vatan Gazetesi’ndeki Ufuk Korcan’ın haberine göre 11. büyük düşüş-kapanış bazında) Borsa İstanbul yüzde 8 küsur ile güne başlamış, ardından bir toparlanma gelmişti. Ancak Başbakan’ın Kuzey Afrika gezisi öncesindeki basın toplantısındaki tavrı, söyleminde en ufak bir esneme olmadığının anlaşılması, bir de bir basın mensubu ile girdiği ‘söz dalaşı’ piyasalara gerginlik ve düşüş olarak yansıdı.

Düşüş bu denli ‘yüksekten’ olunca herkes olayın ardından bir ‘aşırı uç’, bir ‘dış mihrak’ arıyor! Üstelik bunu da piyasa katılımcılarınca tanınan, bilinen kişiler yapınca bana garip geliyor.

Böyle bir şey yok!

Birçokları dolar kurlarındaki yükselişi; Merkez Bankası’nın faiz indiriminden sonra; ‘inilecek yer kalmadı, faizde sona gelindi, o yüzden yabancılar çıkmaya başladı’ şeklinde yorumladı. Halbuki daha öncesinde kurlardaki yükselişi başlatan bir Reyhanlı olayı vardı ki, not artışı heyecanı bunu görmeyi engelledi! Faizlerde dibe yaklaşmışsınız, not ha arttı ha artacak havası var ve bunu herkes biliyor. Sınırdaşınız ülke ile politik sorunlarınız var ve bir anlamda o ülkenin iç işlerine karışıyorsunuz. O ülke de; sizin sınırınızda, patlamaya hazır hale gelmiş bir yeri ‘patlatıyor’. Sakin bir kafayla düşünün. Siz yabancı bir yatırımcı olsanız; iki ülke arasında savaş ihtimalinin bu denli arttığı bir ülkede/piyasada durur musunuz?

Belki birileri not artışı gelecek diye durabilir. Ama bir kısmı da ‘Ben zaten yeterince kazandım, bu kazancımı korumam daha doğru’ diyebilir ve nitekim de dedi. Not artışının ‘kokusunu alanlar’ hem öncesinde, hem de hemen ardından satabilecekleri en iyi ortamda hisse ve bonolarını satmış, dövizlerini de alıp kenara çekilmiş olamazlar mı?

Olabilirler deyip, geçelim. Ana trendin devam etmekte zorlandığı, düzeltme ihtimalinin arttığı bir dönemi öngöremeyip, sonra da ‘birilerine’ suçu yıkmak çok da profesyonelce gelmiyor bana!

Analistler açısından asıl mesele bunu önceden görebilmek; politika yapıcılar için de asıl mesele piyasaları bu denli ağır darbe alacak kadar gardı düşük bırakmamak olsa gerek!

Yazının devamı...

Dolar 2 TL olur mu?

Haftasonu yaşananlardan sonra dolar kurunun 1.8960 TL’yi aşma ihtimali eskiye oranla arttı. Bu seviyenin geçilmesi halinde ilk aşamada 1.9500, ardından 1.9770 TL gündeme gelecek

31 Mayıs 2013 gecesini tarih hatırlayacak! 26 Mayıs’ta Gezi Parkı’ndaki yeşili katledip yerine “Topçu Kışlası” yapılmasına karşı olanların başlattığı eylem; polisin “orantısız güç kullanımıyla” bambaşka bir boyuta geçti! Mesele sadece kesilen ağaç değildi! Asıl mesele Reyhanlı’daki “yayın yasağı” ile başlayan, alkol yasağından başlayıp, direksiyon başında sigara içmeye kadar varan yaşam biçimine müdahaleye ve devamında da “ben yaptım, oldu”, “ben istiyorum, yapılacak” yaklaşımına artık halkın itiraz etmesiydi!

Sağduyu galip geldi

Neyse ki bir gece süren “gaz saldırısı” sonrasında öğleden sonra aklıselim galip geldi de güvenlik güçleri Taksim Meydanı’nı ve Gez Parkı’nı halka terk ettiler. Böylelikle çok sayıda insan ve bazı örgütler anayasal protesto haklarını barışçıl bir şekilde kullanabildiler.

Bu yazı yazıldığı sırada yaralı sayısındaki muhasebe henüz netleşmemişti. Ancak daha fazla canlar yanmadan polisin çekilmesiyle, istenmeyen sonuçların önüne geçilebilmiş olması sevindirici oldu! Hele ki Gezi Parkı’ndaki yangının “imece” usulü söndürülüp “ortak akıldan” iyi bir örnek verilmiş olması da yaşananlardan, toplum adına ileriye iyi izler bırakılacağının habercisi olmasından da umut vericiydi!

Yabancı nasıl bakıyor?

Gelelim piyasalara...
“Yatırım yapılabilir” notumuzun 4 ayrı derecelendirme şirketi tarafından teyit edilmesinden sonra yaşanan bu olaylar; “yatırım yapabileceklerin” nezdinde çok da iyi bir intiba bırakmayacağı kesin! Başbakan’ın Cumartesi günü olaylar devam ederken yine de ekonomiye ağırlık vermesi; bu konuya politika yapıcılar nezdinde ne denli önem verildiğini göstermesi açısından önemli. Peki yabancı yatırımcılar verilen bu önemin farkındalar mı?

Belki farkındalar ama buna pek de önem vermiyorlar. Özellikle kur cephesinde yaşanan hareketler bunun iyi bir göstergesi. Piyasa katılımcılarının birçoğu kurdaki hareketlerin Merkez Bankası’nın son faiz indirimi sonrasında geldiğini düşünüyor, öne sürüyor. Ancak buna katılmak pek mümkün değil! Zira kurlardaki hareketliliğin başlama tarihi Reyhanlı patlamasının hemen sonrasındaki gündür. Bir ülkede bomba patlıyor ve patlamanın sorumlusu olarak iç savaş yaşayan komşu ülke gösteriliyor! Ben de yabancı fon yöneticisi olsam böylesi bir durumda önce “vururum, sonra sorarım”! Onlar da öyle yaptılar ve kurlardaki hareket MB’nin faiz kararından önce, Reyhanlı ile başladı!

Dolarda 1.8960 TL seviyesi kritik

DOLAR/TL kurları; talep ya da parite sebebiyle de olsa; 1.8960 seviyesini aşılmadığı bir durumda Merkez Bankası’nın “doğrudan müdahale” olasılığı azalacak. Teknik açıdan 1.8960 seviyesi aşılmadığı bir durumda (sepette 2.17250’lere denk geliyor) MB’nin Rezerv Opsiyon Katsayısı (ROK) mekanizması ile topladığı “ek rezervleri” de kullanma ihtimali düşük!

Dolar/TL kurları 1.8960 seviyesini aşacak olur ise ki hafta sonu yaşananlardan sonra bu olasılık eskiye oranla yükselmiş durumda; ilk aşamada 1.9500 ve ardından da 1.9770 seviyesi gündeme gelecektir. Her ne kadar bu seviyelere gelinmesi olasılığı düşük olsa da; artık ihtimal dışı değil! Yine de 28 Aralık’ta görülen 1.9230 seviyesi MB için ilk test noktası olacak ve büyük olasılıkla da MB tarafından “savunulacaktır”!

Eğer MB; yaşanan toplumsal hareketi bir finansal risk olarak görecek olur ise elindeki enstrümanlardan “fonlamayı” kullanmayı düşünebilir. Büyük olasılıkla da bu böylelikle olacak ve MB bankacılık sistemine yüzde 4.53’lerden sağladığı fonlamayı artıracak! Geçen haftayı yüzde 6.07’den kapatan gösterge bono bileşik faizleri çoktan bunu fonlamaya başladılar bile.

‘Sözel müdahale’ işe yarar mı?

Kurlardaki tedirginlik, oynaklık artışı ve hepsinden de önemlisi nominal yükseliş geçtiğimiz hafta da devam etti! Dolar/TL kurları 1.8950’ye yükselirken, “sepet kuru” 2.1770’e çıktı. Piyasalardaki heyecanın arttığı anlarda, MB Başkanı Erdem Başçı’nın “gereğinin yapılacağı” yönündeki “sözel müdahalesi” ile kurlar geriledi. Asıl soru şu: Hafta sonu yaşananlardan sonra bu “sözel müdahale” başarılı olabilir mi?

Dışarıdan Türkiye’ye bakan bir fon yöneticisinin “bekle, gör” politikasını izlemesi makul karşılanmalı! Peki içeridekiler olaya nasıl bakmalı? İlk akla gelen soru MB “Doğrudan müdahale” edecek mi, ya da ROK ile “biriktirilen” rezervler kullanıma açılabilir mi?

Son 1 yıllık politikalarına bakıldığında; Merkez’in doğrudan müdahale etmek için henüz daha “yeterli” sebebi yok. Zira; henüz Mayıs rakamı açıklanmadı ama Reel Efektif Döviz Kuru’nda (REDK) 120’nin altına; yani MB’nin müdahale etmesi gereken noktanın altına gerilemiş olma ihtimalimiz hayli yüksek! Her ne kadar cari kur seviyeleri enflasyon açısından olumsuz sinyaller veriyor olsa da REDK açısından “arzu edilen” seviyelere yaklaşılmış demektir! Bu durumda MB’nin “doğrudan bir müdahale” yapması ihtimali düşük.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.