Şampiy10
Magazin
Gündem

21. Yüzyılla Büyük Yüzleşme

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) geleneksel Sanayi Kongresi bu yıl geleneksel tarihinden ve yapısından farklı bir şekilde yapıldı. Yaklaşık 8 aylık bir çalışmanın sonunda ortaya çıkan kongrenin bu yılki teması “yazının başlığındaki gibiydi. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan konuşmasında; orta gelir tuzağına hapsolmuş ve 150 yıldır vasatlık içinde yaşayan ülkemizin hem bu bu tuzaktan hem de “vasatlıktan” kurtarmak için neler yapılması gerektiğine dair önemli saptamalarda bulundu.

Kongre’ye bürokrasi davet edilmemişti. İSO bu adımıyla vasatlıktan çıkışın ilk adımını atmış görünüyor. Zira bu tarz kongrelerde bakanlar ve bürokrasi gelir, açılış konuşmalarını yapar, onlar gidince salonun önemli bir kısmı da onlarla birlikte çıkardı. Bu kez öyle olmadığı gibi Stanford Üniversitesi profesörlerinden Francis Fukuyama ve öğleden sonraki Çin-Hindistan Enstitüsü Kurucu Ortağı Haiyan Wang’ın konuşması da neredeyse “tam kadro” izlendi.

İnovasyonun önemi

İSO kongre bildirgesinde; “ülkemiz iş dünyasına, siyaset insanlarımıza, devlet yetkililerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza, akademimize ve tüm yurttaşlarımıza “Bütünsel Kalkınma” yaklaşımını öneriyoruz. Yeni küresel koşullarda temel gerçek şudur: Kalkınma ancak ekonomik gelişmişlik, sosyal gelişmişlik, insani gelişmişlik, sürdürülebilirlik ve yönetişim unsurlarının aynı anda ve birbirleriyle uyumlu olarak gelişmesi halinde sağlanabilir” diyor.

Devamında; “Bütünsel Kalkınma”nın günümüz koşullarında tek yolu vardır, o da inovasyona dayalı akıllı büyümedir. Ülkemizin teknoloji ve yetenek kapasitesini artırmak için biyoteknoloji, kök hücre ve genetik, nanoteknoloji ve robotik, mikro ve info gibi yeni teknoloji alanlarına yönelmek bize daha elverişli olanaklar sağlayacaktır. Bunları, havacılık ve uzay sektörü, gıda, sağlık, ulaştırma ve mobil tabanlı sektörler, yenilenebilir enerji, temiz ve sürdürülebilir üretim başta olmak üzere tüm imalat ve hizmet sektörleriyle bütünleştirmek rekabet gücümüzü artıracaktır” deniyor. Katılmamak mümkün mü?

Bu amaca ulaşmak için yapılması gerekenler ve ulaşılmak istenen hedefler de bildiride sıralanıyor. Öncelikle dünya ile bütünleşmeyi hedefleyen, yeniliği (inovasyon) öne çıkaran, adil bir vergi sistemi ve hukukun üstünlüğünü kabul eden bir büyüme modeli öneriliyor. İş yapma ve işbirliği kültürümüzün geliştirilmesi, kadınların hem çalışan hem yönetici olarak daha fazla iş dünyasına girmesi için çaba gösterilmesi gerektiği vurgulanıyor.

İSO; bildirgesindeki önerilerin hem hayata geçmesi için desteklemeyi, hem de takipçisi olacağını taahhüt ediyor. Bizler de İSO’nun bu taahhüdünü yerine getirerek, “vaat et, unut” vasatlığından çıkıp çıkmadığını izleyeceğiz...

Yazının devamı...

Dolar alma zamanı mı?

Düşüşü süren dolarda 2.0660 TL önemli bir destek. Bu seviyenin aşağı kırılması için Türkiye’nin “yeni ve inanılır bir hikâyeye” ihtiyacı var. Henüz bu hikâye yazılmış değil.

Dolar/TL kurları geçtiğimiz hafta Aralık 2013 ortasından bu yana 2.0672 ile en düşük seviyelerinden birini gördü. Geçtiğimiz hafta Pazartesi günkü yazımda belirtmiş olduğum “2.0880 önemli, aşağı kırılırsa 2.0660 seviyesine kadar inilebilir” tahminime oldukça yakın bir seviyeye gelindi. Son günlerin revaçtaki sorusu olan “dolar alma zamanı mı?” sorusuna toptan bir yanıt verme lüzumunu hissettim. Dövizi hiçbir zaman bir “yatırım aracı” olarak görmedim, göremedim. Bana göre döviz finansal piyasalardaki “ürünlerden” herhangi birinden farklı değil. Ha altın, ha bireysel hisse senedi, ha vadeli kontratlar (bakır, mısır, doğal gaz v.b.) ha mevduat... Hemen hepsi benim için aynı ve herhangi bir finansal üründeki “taraftarlık” bana göre değil. Temel ve teknik analizine göre karar vermek en doğrusu...

Rusya ve faiz indirimi

Geçtiğimiz hafta gerek Rusya-Ukrayna gerginliği sebebiyle gerek G.Kore ve Tayvan’ın gelişen ülkeler endeksinden çıkarılacağı dedikodusu, gerekse de MB’nin faiz indirimini önümüzdeki toplantıya ertelemesinin etkisiyle Türkiye’ye fon girişinin devam etmesi hasebiyle kurlarda bir gerileme yaşandı. Bunda hem Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) Draghi’nin hem de Erdem Başçı’nın söylemlerinin etkisi oldu. Draghi geçen haftaki toplantıda faizlerde ve diğer koşullarda bir değişiklik yapmasa da 5 Haziran’daki toplantıda bir faiz indirimi (veya parasal genişleme) ihtmalinden söz etmesi euro/dolar paritesini 1.3745’e kadar geriletti. Dolar/TL kurları da MB’nin faiz indirimini bir sonraki aya bırakması ile “sepet kur” bazında 2.56’lardan 2.46’lara önemli bir düşüş yaşandı.

Gelelim başlıktaki soruya...

2.0660 seviyesi önemli bir düzeltme/destek seviyesi. Bu seviyenin aşağı kırılması için ülke olarak “yeni ve inanılır bir hikâyeye” ihtiyacımız var. Henüz bu hikâye yazılmış değil! Tam tersine Danıştay’ın açılışındaki olaylar gibi ileride yazılabilecek bir hikâyenin inandırıcılığını azaltacak gelişmelerle karşı karşıyayız.

Yine de cari faiz seviyelerinin cazibesi devam ettikçe kriz benzeri bir dönem yaşama olasılığımız az. Diğer yandan dolar/TL kurları cephesinden bakıldığında ise yeni hikâyenin eksikliği yeni düşüklerin görülmesi olasılığını azaltıyor. “2.0660 seviyelerinden dolar alınır mı?” derseniz ben yine de “mutlak bir ihtiyacınız yoksa” almayın derim. Bunu bir istisnası var: Doların 2.39 TL’ye çıktığı sırada türev ürünlerde pozisyon almış veya zararlarını “yazmamak” için pozisyonlarını ertelemiş/uzatmış olanlar var ise onlar cari seviyelerden pozisyonlarını azaltabilir/kapatabilir. Hazır Ekonomi Bakanı Zeybekçi de 2.15-2.25 (dolar/TL) seviyesi iyidir” demişken...

Borsada direnç noktalarındayız!

Gelelim piyasalara yönelik bu haftaya ilişkin beklentilerime...

MSCI’da G.Kore ve Tayvan gelişen ülkelerden çıkarılacak bu nedenle Türkiye’nin ağırlığı artacak “söylemiyle” Türkiye’ye para gireceği beklentisi yaratılıyor. Putin’in geri vitese takmasa bile ayağını gazdan çekmesi Rus fonlarının Türkiye’ye gelmesini erteleyecektir. Giren fonların bir kısmı MSCI beklentisini önceden satın almış durumda. Önümüzdeki hafta da bu etkiyi görsek de artık yavaş yavaş bu etki azalacak. Geçtiğimiz hafta başında BIST’in 76.300’ü hedeflediğini yazmıştım, 76.106 görüldü, 76.300 aşılamadı. Bu hafta da bu seviyeler önemli “direnç” olacak!

Sahalarda görmek istediğimiz hareketler

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı geçen hafta yapılan bir toplantıda “faiz lobisi” ile ilgili bir soruya “Her Türk vatandaşının lobi yapma, kulis yapma hakkı var” cevabını vermiş. Başçı devamında; “ Kredi alanlar faizlerin düşük, tasarruf edenler ise yüksek olmasını isterler. İhracatçılar TL’nin değerinin düşük olmasını isterlerken, ihracatçılar da TL’nin değeri nin yüksek ol masını sterler. Dolayısıyla her Türk vatandaşının lobi yapma, kulis yapma hakkı var. Hem faiz oranları hem de kur seviyesi için, herkes istediği yönde kulis yapabilir. Siyasetçiler için de aynı şey geçerli” ifadelerini kullanmış. Uzun zamandan beri ilk kez Başçı; MB Başkanı’nın durması gereken yeri tarif etmiş. Toplumun bireyleri “kendi çıkarlarını maksimize etmek için” istedikleri gibi lobi yapabilirler ancak MB “toplam ekonominin gerektirdiği gibi hareket etmeli” ve ilk kez Başçı bu yönde bir mesaj vermiş oldu. Umarım bundan sonraki adımlarında da bu şiar ile hareket eder!

Yazının devamı...

Dolarda düşüş hız kesecek!

Dolar da düşüş 2.0880 TL’ye kadar sürebilir. Hatta bu seviyenin aşağı yönlü geçilmesi halinde 2.0660 TL görülebilir. Ancak Merkez Bankası’nın faiz indirme ihtimalinin arttığı bir ortamda bu seviyenin çok da kalıcı olacağını sanmıyorum.

ABD verisi ve cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin beklentiler ile yoğun bir haftayı geride bıraktık. AK Parti MKYK’sının geçen hafta almış olduğu kararlara göre 2015’te yapılacak genel seçimler için konuşulan dar bölge veya daraltılmış modeli uygulanmayacak, 3 dönem kuralı esnetilmeyecekmiş. Bu kararlar cumhurbaşkanlığı seçimini de etkileyeceği için önemli.

Mevcut durumun korunması Başbakan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını güçlendirdiği düşüncesi piyasaların hoşuna gitti. Piyasaların hoşuna giden sadece politik cephedeki gelişmeler değildi. Merkez Bankası Başkanı’nın Enflasyon Raporu ile ilgili yapmış olduğu açıklamalarda faizlerde “indirim sinyali” vermesi bizim piyasalarımızı oldukça sevindirdi. Özellikle bono cephesi bileşik yüzde 9.10 seviyesine düşen gösterge bono ve 10 yıllık tahvil getirileriyle şimdiden 100 baz puanlık bir indirimi fiyatlamaya başladı bile. Bonolardaki getiri eğrisinin “yatay hale gelmesi” piyasaların önümüzdeki dönem için “istikrar” beklentisinin arttığını göstermesi açısından dikkat çekici.

ABD’de işler düzeliyor

Geçtiğimiz hafta açıklanan ABD verileri bir parça kafa karıştırdı. İlk çeyrekte yüzde 1 büyümesi beklenen ABD ekonomisi yüzde 0.1 büyürken (bence revizyon gelecektir!) yüzde 2 artması beklenen tüketim harcamaları yüzde 3 artmış. Asıl çarpıcı olan 218 binlik artış beklenen Tarım Dışı İstihdam (TDİ) 288 bin kişilik bir artış gösterirken, yüzde 6.6 beklenen işsizlik de yüzde 6.3’e gerilemiş. İşgücüne katılımın düşmesi nedeniyle yüzde 6.3’e gerilediği düşünülen işsizlik, Fed’in 3 ay önce “hedef” olmaktan çıkardığı yüzde 6.5’in altına gerilemesi açısından dikkat çekici. Büyüme verisini bir yana koyarsak ABD ekonomisi Fed’in tahminlerinden bile hızlı toparlanıyor gibi.

Yine de Fed ve başkanı Yellen “tedbirli” olmaya devam ediyor. Çarşamba günü tahvil alımlarını 10 milyar dolar daha azaltarak 45 milyara düşüren Fed, gerekirse düşük faiz oranını tahvil alımlarını sonlandırdıktan sonra da devam edebileceğini söyleyerek piyasalardaki olası “hızlı daraltma” endişelerini bertaraf etmeyi tercih etti.

Cuma günü açıklanan TDİ verisi sonrasında euro/dolar paritesi 1.3812’ye kadar (tam olarak 50 günlük Basit Hareketli ortalamaya - HO) kadar geriledi. Doların daha da değerlenmesi beklendiği sıralarda Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nu Ukrayna için acil toplantıya çağırması piyasalara bir kez daha Ukrayna’yı hatırlattı. Ukrayna’da tansiyon tırmanıyor, silahlı çatışmalar ve ölüm haberleri artıyor. Bu gerginliğin 25 Mayıs’ta Ukrayna’da yapılacak başkanlık seçimlerine kadar tırmanması ihtimali yüksek. Bu durum finansal piyasaları gerecektir.

Oynaklık azaldıkça...

Ukrayna’yı bir yana koyarsak dünya genelinde finansal piyasalarda oynaklığın oldukça azaldığını söylemek mümkün. 20 Mart’tan bu yana 1.3670-1.3900 bandında hareket eden dolar/euro paritesi en iyi göstergelerden birisi. Aynı dönemde Amerikan Dow Jones endeksi bile 16.000-16.600 bandına sıkışmış durumda.

Oynaklığın azalması beraberinde “carry trade” adı verilen düşük faizli para birimi ile borçlanıp (Yen, dolar) yüksek getirili piyasalarda yatırım yapma işlemlerini yapanları yüreklendirmiş durumda. Bu da bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke piyasalarına yarıyor.

Yerel seçim ve öncesinde yaşananlarla diğer gelişmiş ülkelerden negatif ayrılmış olan bizim piyasalarımız da bundan en fazla faydalanan ülkelerden biri oldu. Buna bir de MB Başkanı Başçı’nın faiz indirim sinyali de eklenince elini çabuk tutmak isteyenler geçtiğimiz hafta Türk piyasalarına fazlasıyla ilgi gösterdiler. Buna bir de Rusya’ya yatırım yapmış olan fonların bir kısmının Türkiye’ye girdiği veya girebileceği beklentisinin yarattığı rüzgârı eklersek geçtiğimiz haftanın yükselişini anlayabiliriz. Halen daha “Mayıs’ta sat ve uza” senaryosunun; özellikle gelişmiş ülke piyasaları için; geçerli olduğunu düşünüyor olsam da“carry trade”in cazibesi nedeniyle birçok fon yöneticisi “Mayıs sendromunu” göz ardı edebiliyor.

BIST’te yeni hedefi 76.300

DOLAR/TL cephesinde 2.0880 seviyesine kadar bir geri çekilme ihtimal halen daha var. 50 günlük basit HO’ya denk gelen bu seviyenin arızi olarak kırılması durumunda 2.0660 seviyesi test edilebilir ancak MB’nin faiz indirme ihtimalinin arttığı bu ortamda bu seviyenin kalıcı olacağını sanmıyorum. Özellikle de 35.80’e kadar yeniden yükselmiş olan Ruble’nin bu hafta içinde 36.15’e tırmanması ve hatta geçmesi ihtimali artmışken TL’nin değer kazanmaya devam etmesi olasılığı bence azalacaktır.

BIST cephesinde biraz da abartılı bir “coşku” sürüyor. “1 Mayıs endişesinin” sona ermesi ile geçtiğimiz Cuma gününü boşluklu bir açılış (73.871-74.480) sonrasında yükselişle kapatan BIST’in yeni hedefi 76.300 gibi görünüyor.

Yazının devamı...

O gün gelecek mi?

Fransız ekonomist Thomas Piketty çok basit bir formül vermiş ve çok da uzak olamayan bir gelecekte kapitalizmin, gelir dağılımını geri dönülemez bir noktaya getireceğini söylemiş. Formül basit: r>g oldukça gelir dağılımı bozulacak ve zenginler daha, daha zengin olacaklar ve “uzun vadede” tüm gelir zenginlerin olacak! Formülde r faizi (getiri, rant, faiz - nominal faiz olarak formülde yer alsa da reel faiz diyebiliriz), g de büyümeyi (paylaşılan refahı) ifade ediyor.

Piketty ’e göre “paradan para kazanma” dediğimiz olgu devam ettikçe; gelir dağılımında sermaye sahipleri büyümeye oranla daha fazla faiz almaya devam ettikçe, gelir dağılımı daha da fazla bozuluyor. Yanlış anlaşılmasın bu sonuç bize has falan değil! Araştırma gelişmişler başta olmak üzere 30 ülkedeki vergi verenlerin verilerine dayanarak yapılmış. Finans piyasalarını daha fazla anladıkça bunun böyle olduğunu söyleyegeldim. Ancak matematiksel olarak modelleyecek bilgi birikimim, ABD ve Fransa başta olmak üzere yüz yıla varan veri setine ulaşma şansım olmadığından bir “Piketty” değilim. Piketty’nin çalışmalarından beni haberdar eden Soli Özel’e de müteşekkirim.

Piektty’nin çözümü ne?

Basit aslında. 1 milyon euronun (kendisi Fransız ve AB vatandaşı olduğundan Euro) üzerinde “serveti” olanlardan kademeli olarak daha yüksek vergi alınmasını öneriyor. Bu arada Marx gibi “miras” kavramının sorgulanmasını da öneriyor. Bence de herkes hayatta kendi başına yaptıkları ve “başardıkları” kadarıyla “zengin” olsun. Miras, gerçekte hak etmeyenlere devrolmasın! (Biliyorum çok ağır bir tartışma konusu!)

Yine de ben, o kadar da zalim değilim!

Ben 10 milyon dolara kadar izin veriyorum. Artarak yükselen vergi oranının bu seviyeden sonra başlaması gerektiğini düşünüyorum. Kişisel servetlerin 100 milyon dolara kadar da çıkabilmesini kabul edebiliyorum. Ancak bir insanın daha fazla serveti olmasını nedense çok da kabul edilebilir bulmuyorum. (Sanmayın servet düşmanıyım, gelir dağılımını düzeltmeye çabalıyorum!)

Bu kadar servete “müsaade etmemin” de bir sebebi var. O da komünizmin “bireysel yaratıcılığa” prim vermemesi meselesi. Komünist bir ortamdan bir Apple, bir Steve Jobs çıkabilir mi? Hâlbukiinsanlık olarak onlara da ihtiyacımız var. Yoksa ufkumuzu nasıl genişletebiliriz. İnsanlık olarak nasıl ilerleyebilir, nasıl uzayı keşfe gidebiliriz ki?

Ama bunun da “servetler” ve “miraslar” yoluyla hak edene devredilmesi meselesi var. Bu da bizi “özel mülkiyet” tartışmalarına götürüyor ki bunun içinden son üç bin yılda çıkılamamış, benim çözmem de zor! Ama bir gün gelecek ve bu tartışmalar insanlığı yeni bir “sisteme” götürecek!

Ben gör(e)mesem de...

Yazının devamı...

“Mayıs’ta sat ve uza!” mevsimine giriyoruz!

1 Mayıs haftasına giriyoruz. Perşembe günü “emek bayramının” nasıl kutlanacağı tartışmaları içeride sürerken, yurt dışı piyasalardan da keyifsiz “mesajlar” geliyor. Bir de bu haftaya geçtiğimiz haftadan kalan “miraslar” var!

Tabii ki AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın yeni adli yılın açılışında yapmış olduğu konuşmanın iç politikadaki yansımaları ilk sırayı alıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi sath-ı mahalline girmiş bulunuyoruz ve tartışmalar daha da şiddetlenecek. Yine adayların kimler olacağı tartışması, genel seçim sisteminin

Mayıs ayı içinde değişip değişmeyeceği iç politikadaki belirsizlikleri arttıran unsurlar. Bir de buna Öcalan’ın “çatışmadan” söz eden mesajı ve son günlerdeki PKK hareketlenmelerini de eklediğimizde…

Diğer yandan MB’nın 24 Nisan’daki toplantısından bankaların zorunlu karşılıklarına faiz kararı çıkmadı. “Karşılıklara faiz verilecek” haberi, yerel seçimler öncesi borsanın yükselmesi için “bir parmak bal mıydı?” sorusu akla geliyor! Önümüzdeki aylarda çıksa da hem yılsonuna kalan süre azalacağı, hem de ihtimaldir ki “umulduğu” kadar yüksek olmayacağı için banka bilançolarına olumlu katkısı sınırlı kalacak gibi. Bu da borsanın lokomotifi konumundaki bankacılık hisselerini olumsuz etkiledi ve BIST’i aşağı çeken “sebeplerden” biri oldu!

Ve tabii ki Ukrayna’daki gerilimin sınırlı da olsa sıcak çatışmaya dönmesi, Kerry ile Lavrov’un mutabakata varamamış olması ve Rusya^ya yeni yaptırım tartışmaları bu hafta da devam edecek.

Korkarım Ukrayna meselesi btün yaz döneminde sıcaklığını koruyacak ve piyasaların üzerinde bir hayalet gibi dolaşacak.

Sebebinin Ukrayna olması da gerekmiyor ama Mayıs ayının ilk haftasında olmasa bile takip eden haftalarında; bizi de etkileyecek olan; gelişmiş ülke piyasalarında önemli bir düzeltmeye şahit olabiliriz. Bunun bir kısmı “Sell in May, Go away (Mayıs’ta sat ve Uza)” sendromundan, bir kısmı da gelişmiş ülke piyasalarını yukarıya götürecek yeni “hikâyenin”, yeni bir motivasyonun ortada olmamasından kaynaklanacak. ABD’de “boğaların, ayılara” oranı 2000 yılından bu yana ikinci kez en yüksek seviyelerine çıkmasına, hisse senedi satın almak için kullanılan kredilerin rekor seviyelere gelmesine rağmen borsalar yeni zirveler göremiyorsa, bundan sonra işler daha da zorlaşacak demektir! Nasdaq borsasının seyri de bunun ipuçlarını veriyor!

BİST


Bizim piyasalarımız için de benzer bir durum söz konusu. 1 Mayıs “bekleyişi” haftanın ilk yarısının durgun geçmesine neden olacaktır. Kur cephesinde çok fazla hareket olmasa da borsadaki hareketlerin; yataydan çok, aşağı yönlü olması ihtimali yüksek. Cuma günü BIST’te yaşananlar da bunun ipuçlarını veriyordu! BIST 100 Cuma günü 71,200’lerdeki ilk kritik seviyesine indi. Önümüzdeki hafta için 70,700 seviyesi önemli olacak! 200 günlük basit hareketli ortalamaya denk gelen bu seviye ilk aşamada korunacaktır. Eğer ki aşağı yönde kırılırsa düzeltmenin 69,215 seviyesine kadar sürmesi işten bile değil!

Dolar/TL kurlarında

2.1220-2.1590 bandının korunduğu, ancak bu bandın üst tarafının test edilmesi olasılığı; özellikle euro/dolar paritesinin 1.3785 seviyesini kırıp aşağı yönde hareket etmesi (euronun değerlenmesi) durumunda; artacaktır!

Yazının devamı...

MB ‘Dur bir bakalım’ dedi

Dün sabah piyasa fiyatlamaları Merkez Bankası’nın (MB) “ölçülü bir indirime” gidileceği beklentisindeydi. Dolar/TL kuru 2.1525’e kadar yükselmişti. Ölçülü indirimden kasıt 25-50 baz puandı (yüzde 0.25-50). Başbakan’ın Azerbaycan ziyareti öncesi MB’nin “olağanüstü toplantı” ile faizleri indirmesi gerektiği yorumunu takip eden siyasi söylem, bankanın faizleri indirmesi gerektiğini söylüyordu.

MB dünkü toplantısında geç likidite penceresi faiz oranını yüzde 15’ten 13.50’ye indirmek dışında tüm faiz ranlarını “sabit tuttu”. Geç likidite penceresindeki indirim de açıklamada belirtildiği üzere “ihtiyaç kalmamasından” kaynaklanmış durumda.

Fırtınadan önce sessizlik

“Siyasi indirim talebine” oranla MB’nin de dünkü toplantı sonrasında yapmış olduğu açıklamada da belirttiği üzere ‘Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş korunacak’ söylemi daha gerçekçiydi. Henüz daha enflasyonun gerilediğine dair “istikrarlı” kanıtlar ortaya çıkmış değil. En azından beklenti anketleri bu yönde sağlıklı bir “ipucu” vermiyor!

Diğer yandan MB’nin dünkü kararı kendi kredibilitesi açısından da önemliydi. Siyasilerin “güdümünde” bir MB yerine piyasa koşullarını dikkate alan bir “para yöneticisi” duruşu çok daha önemliydi. Dün MB biraz da bu saikle olsa gerek bir değişikliğe gitmedi.

Özellikle bankaları; dolayısıyla da Borsa İstanbul’u; ilgilendiren bankaların zorunlu karşılıklarına faiz verilmesi kararı dünkü toplantıdan çıkmadı. Yerel seçimler öncesi BIST’e moral verip yükselmesini sağlayan bu beklenti bir sonraki toplantılara kalmış görünüyor. BIST’teki dünkü satışların ardında Ukrayna haberleriyle gerileyen Rus borsalarının yanı sıra MB’nin “karşılıklara faiz” kararının ertelenmesinin de payı vardı.

Küresel piyasalara bakıldığında adeta tüm piyasalarda bir “bekleyiş” havası hüküm sürüyor. Gerek para birimleri, gerekse gelişmiş ülke piyasaları Paskalya tatilinden de önce girdikleri dar bir bantta hareket ediyor. Sanki fırtınadan önceki sessizlik gibi bir hava var. Hayırlısı...

Yazının devamı...

Piyasalar Merkez’in faiz kararına kilitlendi

Perşembe günü Para Politikası Kurulu toplantısında alınacak faiz kararı önemli. Faiz indirimi geleceğini düşünmüyorum. Gerçi faiz inse bile dolar kurunda çok radikal hareketler olmaz.

Bu hafta Perşembe günü yapılacak olan Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı alacağı finansal kararlardan çok aldığı kararların “felsefi” yorumları ile hatırlanacak. Perşembe günü yapılacak PPK toplantısında alınacak kararlar; yurtdışından gelecek haberlerin görece olarak sınırlı olduğu bir hafta için; önemli olacak!

Olası adımlara geçmeden önce geçtiğimiz haftadan kalan iki noktaya dikkat çekmek istiyorum. İlki Merkez Bankası Başkanı Erdem Başcı’nın MB Genel Kurulu’nda yapmış olduğu konuşmada enflasyonda Mayıs ayında “zirvenin” görüleceği ve sonrasında enflasyonda düşüşlerin başlayacağı beklentisi. Ancak yüzde 5’lik yıl sonu enflasyon hedefine ulaşma konusunda piyasa MB gibi düşünmüyor ve halen daha yüzde 6.51’lik bir beklentiyi koruyor.

İstifa söylentisi ve algı

Diğer önemli nokta ise Ali Babacan’ın dünkü gazetelerde yer alan “Algı sorunu var, güven sorununa dönüşmesini engellememiz gerekiyor” yorumuydu.

Babacan ’ın; Boğaziçi Yöneticiler Vakfı (BYV) Özgün Yönetim Uygulamaları 2014 Zirvesi’nin açılışında yaptığı konuşmadaki “Hukuk devleti değilseniz, demokrasi bir süre sonra kaos ya da totaliter anlayış getirebilir” açıklaması önemli!

Son 1 yıldır yurtdışı algısıyla ilgili ciddi sıkıntıların olduğunu belirten Ali Babacan, şöyle devam etmiş: “Geçen sene Mayıs ayından bu yana Türkiye’nin ciddi bir algı sorunu var. Bu algı sorununun ciddi bir güven sorununa dönüşmesini engellememiz gerekiyor. Algıyı sadece iletişimle düzeltmeniz çok zor önce ürünün kendisi iyi olacak. Son 1 yıldır yaşadıklarımız, Türkiye’nin reform konusunda da ne kadar şiddetli ihtiyacının olduğunu gösteriyor...” diyerek son dönemde yaşananların önümüzdeki döneme olası yansımaları konusunda ipuçları vermiş.

MB’nin genel kurulu öncesinde MB Başkanı Başçı’nın görevinden istifa ederek (ettirilerek) ayrılacağı yönünde söylentiler çıktı.

Başkan, genel kuruldaki konuşmasında görevinin başında olduğunu vurguladı. Ancak bazı şeyleri şüyuu vukuundan beterdir. Yani söylentinin kendisi, söylenenin gerçekleşmesinden kötüdür. Nitekim Babacan’ın bahsettiği kırılgan ortama siz bir de “MB Başkanı görevi bırakacakmış” söylentisini “ilave ederseniz” algıyı düzeltmeniz hayli zor olacaktır. Geçtiğimiz hafta bu minvalde tamamlandı.

Faiz inse bile...

PPK toplantısında faiz inse bile dolar/TL kurunda çok radikal hareketler olmasını beklemiyorum. 2.1460 seviyesi önemli bir “direnç” ve aşılacağını düşünmüyorum.

Faizin inmesi kısa vadede politikacıların hoşuna gitse de orta uzun vadede hem enflasyonla mücadele, hem de Merkez Bankası’nın kredibilitesi anlamında bizlere “ek maliyet” olarak dönecektir.

Merkez Bankası’nın yapması gereken “politik söylemlerden” ziyade “ürünü iyileştirmek” yani Türkiye’ye olan” güveni arttırmak” olmalı! Kısa vadeli “faydalar” için, “uzun vadeli kamusal çıkarlar” feda edilmemeli!

Yurdışı için şimdilik tek risk: Ukrayna

ABD ve AB’den bu hafta gelecek ekonomik veriler piyasaları “döndürebilecek” önemde değiller. Dışarıdan gelebilecek en önemli haber Ukrayna konusunda olabilir. Bizdeki PPK bu haftanın en önemli olayı. Başbakan’ın 2 hafta önce Azerbaycan’a giderken “MB olağanüstü toplanıp faizleri artırdı. Şimdi de olağanüstü toplanıp faizleri indirmeli” söyleminin MB üzerinde ne denli etkili olup olmadığı test edilecek.

Başkan’ın ve beklenti anketlerinin “söylediklerine” bakarak faiz indirimi beklemiyorum. Henüz daha “ürün” yeterince iyi değil. Yani enflasyonun ineceğine dair inanç güçlenmiş değil.Olası bir faiz indirimi MB’nin kredibilitesini sorgulatır!

Boğaziçi Üniversitesi için...

Bugün bir üniversite için tarihi bir gün! Boğaziçi Üniversitesi rektörü Gülay Barbarosoğlu Nasdaq’ın kapanış çanını çalacak. 1863 yılında kurulan Robert Kolej’in devamı olan Boğaziçi üniversitesi 150. Yılını kutluyor. Değişik etkinliklerle kutlanan 150.yıl şimdi de Nasdaq gong töreni ile devam ediyor!

Mezunu olmaktan gurur duyduğum üniversitemin nice 150. yıllara ulaşmasını can-ı gönülden diliyorum. İkinci 150 yılı bizler göremeyiz. Umuyorum ve diliyorum ki; her zaman modern düşünceyi savunan ve öğreten Boğaziçi Üniversitesi bunu başaracak!

Yazının devamı...

Wall Street’teki düşüş BIST’e de sıçrayabilir

ABD borsalarında geçtiğimiz hafta başlayan düzeltme hareketinin devam edip etmeyeceği kritik. Fed Başkanı Yellen kan kaybını azaltabilir ama bu düzeltmenin daha gidecek yolu var.

Geçtiğimiz haftanın piyasalarımız açısından en önemli olayı kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in, Türkiye’nin “Baa3” olan kredi notunu korurken, görünümü durağandan negatife indirmesiydi.Yapılan açıklamada, “İç siyasi çalkantıyla beraber daha da belirsizleşen politika ortamında, ekonomik büyümeyi güçlendirici yapısal reformlar olasılığı zayıflayabilir. Bu nedenle orta vadeli büyüme trendine dair belirsizlik artıyor” denildi.

Önceki hafta Fitch’in açıklamasında da benzer noktalara yer verilmiş ancak Türkiye’nin notları değişmemişti. Moody’s’den gelen açıklama piyasalarda olumsuz bir etki yapsa da Cuma günü hem BIST hem de kur cephesi günü az-çok toparlayarak kapattı. Bono cephesi yine “tepkisiz” kaldı desek hatalı olmaz.

Moody’s ‘havayı’ bozdu

Görünümün inmesi, ABD borsalarındaki düzeltme ile aynı ana denk gelmesi olumsuzluğu biraz daha artırsa da kısa vadede piyasalar bu kararı yok saymaya çalışacaklar.Ancak Moody’s’in görünüm indirimi kısa vadede değilse de orta vadede etkili olacak. Kötümser ortam daha fazla abartılırken, iyimser havalardan Türkiye payına düşeni alamayacak.

Geçtiğimiz haftanın bana göre ikinci önemli olayı da Yunanistan’ın tahvil piyasalarına geri dönmesi, tahvil ihracına rekor talep gelmesiydi. Ha battı, ha batacak denilen Komşu’nun bizim bankalarımızdan daha ucuz borçlanabilmesi de işin bir başka yönüydü. Yine de Yunanistan’ın piyasalara geri dönebilmesi, “ucuz küresel fonlamanın” devam edeceği, bunun da riskli yatırımlara akmaya devam edeceği algısının halen daha güçlü olduğu şekilde yorumlanması hata olmayacak. Biz bundan pay almaya devam eder miyiz? İşte bu bize ve ne kadar inanılır “yepyeni bir hikâye” yazacağımıza bağlı. Bu “yepyeni bir hikâyenin” ne olabileceğine önümüzdeki günlerde değineceğim.

MB faizleri indirdi!

Başbakan’ın Azerbaycan ziyareti öncesinde yaptığı açıklama etkili oldu mu bilemiyorum ama Merkez Bankası uygulamada faizleri düşürdü. Merkez Bankası bankacılık sitemini 28 Mart’ta 57.2 milyar TL fonlarken bu miktar 11 Nisan itibariyle 46.2 milyar TL’ye gerilemiş durumda. Aynı tarihler itibariyle ağırlıklı ortalama faiz oranı yüzde 10.28’den 10.01’e geriledi.

Merkez Bankası faiz indirimine devam etmek istiyor olsa da Moody’s’in görünüm indirimi artık bu olasılığı azaltmış durumda.

Enflasyonun Haziran ayına kadar yüksek seyrini korumaya devam edeceği beklentisi de faiz indirimi olasılığını kısa vadede azaltıyor.

ABD borsalarına dikkat!

Pazartesi ve Çarşamba günleri ABD’de perakende satışlar ve TÜFE verileri gelecek. Radikal değişiklikler olmazsa Salı ve Çarşamba günlerinde Yellen’ın yapacağı konuşmalar yakından izlenecek. Bir de “Bej Kitap” var. Çok önemli trend değişikliklerine yol açmalarını beklemiyorum. Yellen geçen hafta söylemedii ne var ki bu hafta yeni bir şey var mı? Olacağını sanmıyorum. Asıl mesele ABD borsalarında geçtiğimiz hafta başlayan “düzeltme” hareketinin devam edip etmeyeceği. Cuma günkü kapanışlar önemliydi! Tüm ABD endeksleri (Dow Jones, S&P 500, Nasdaq ve Russel 1000) 50 günlük basit hareketli ortalamalarının altında haftayı kapattılar. Biyoteknoloji ve İnternet şirketlerinin başı çektiği bu düşüşü, Yellen yavaşlatabilir. Ancak bu düzeltmenin daha gidecek yolu var! Neresi derseniz, S&P 500’e (bana göre ABD endekslerinin “esas çocuğudur”!) göz atalım. 1.843 seviyesinin aşağı yönlü kırılmasıyla başlayan hareket 1.808 seviyesinde kısa bir mola verse de asıl hedef 1.765 seviyesi. Bu hafta sonunda görülmezse önümüzdeki hafta içinde bu seviyenin görülme ihtimali artmış durumda. Bu durumdan BIST de etkilenecektir. Moody’s’in vur(a)madığı BIST, ABD borsalarından gelebilecek bu hamle ile düzeltme hareketini yaşayabilir! Dolar/TL kurlarının yatay seyredeceğini düşündüğüm bu haftada BIST tarafı daha hareketli olacak!

Ukrayna yine ısınıyor!

Kırım’ı neredeyse “tek mermi atmadan ilhâk eden” Rusya bundan cesaret alarak olsa gerek; Doğu Ukrayna’daki bazı şehirlerde; bayraksız, üniformalı silahlı güçlerle aynı senaryoyu yine uygulamaya sokmuş görünüyor. Bu arada Karadeniz’e geçen ABD gemilerine USS Donald Cook ve Fransız Dupuy de Lôme savaş gemileri de eklendi. NATO Genel Sekreteri Rasmussen de bir açıklama yayınlayarak bu durumun kabul edilemez olduğunu söyleyerek; Rusya’nın askeri güçlerini çekmesini, aksi takdirde yaptırımların ciddi olarak gündeme geleceğini söyledi. Kırım’dan sonra Doğu Ukrayna’daki hareketlenme diğer gelişen ülke piyasalarını değilse de bizi yakından ilgilendiriyor.Çarşamba günü ECB toplantısı var.

ECB’den KOBİ atağı

Herhangi yeni bir karar çıkması beklenmiyor. Ancak önmüzdeki ayara dair mesajların verilmesi olasılığı artmış durumda. Bankaların ECB nezdindeki bakiyelerine negatif faiz ve özellikle de KOBİ’lere yönelik kredileri destekleyecek bir mekanizmanın gündeme gelmesi ihtimali artmış durumda.

Gelir mi?

Almanya’nın tutumuna bağlı. Görünen o ki Almanya da bir süre sonra “yetmez ama evet” diyecek gibi. Böylesi bir adım bizim piyasalarımıza doğrudan etkisi olmasa da kısa süreli bir rahatlama getirebilir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.