O gün gelecek mi?
.
Fransız ekonomist Thomas Piketty çok basit bir formül vermiş ve çok da uzak olamayan bir gelecekte kapitalizmin, gelir dağılımını geri dönülemez bir noktaya getireceğini söylemiş. Formül basit: r>g oldukça gelir dağılımı bozulacak ve zenginler daha, daha zengin olacaklar ve “uzun vadede” tüm gelir zenginlerin olacak! Formülde r faizi (getiri, rant, faiz - nominal faiz olarak formülde yer alsa da reel faiz diyebiliriz), g de büyümeyi (paylaşılan refahı) ifade ediyor.
Piketty ’e göre “paradan para kazanma” dediğimiz olgu devam ettikçe; gelir dağılımında sermaye sahipleri büyümeye oranla daha fazla faiz almaya devam ettikçe, gelir dağılımı daha da fazla bozuluyor. Yanlış anlaşılmasın bu sonuç bize has falan değil! Araştırma gelişmişler başta olmak üzere 30 ülkedeki vergi verenlerin verilerine dayanarak yapılmış. Finans piyasalarını daha fazla anladıkça bunun böyle olduğunu söyleyegeldim. Ancak matematiksel olarak modelleyecek bilgi birikimim, ABD ve Fransa başta olmak üzere yüz yıla varan veri setine ulaşma şansım olmadığından bir “Piketty” değilim. Piketty’nin çalışmalarından beni haberdar eden Soli Özel’e de müteşekkirim.
Piektty’nin çözümü ne?
Basit aslında. 1 milyon euronun (kendisi Fransız ve AB vatandaşı olduğundan Euro) üzerinde “serveti” olanlardan kademeli olarak daha yüksek vergi alınmasını öneriyor. Bu arada Marx gibi “miras” kavramının sorgulanmasını da öneriyor. Bence de herkes hayatta kendi başına yaptıkları ve “başardıkları” kadarıyla “zengin” olsun. Miras, gerçekte hak etmeyenlere devrolmasın! (Biliyorum çok ağır bir tartışma konusu!)
Yine de ben, o kadar da zalim değilim!
Ben 10 milyon dolara kadar izin veriyorum. Artarak yükselen vergi oranının bu seviyeden sonra başlaması gerektiğini düşünüyorum. Kişisel servetlerin 100 milyon dolara kadar da çıkabilmesini kabul edebiliyorum. Ancak bir insanın daha fazla serveti olmasını nedense çok da kabul edilebilir bulmuyorum. (Sanmayın servet düşmanıyım, gelir dağılımını düzeltmeye çabalıyorum!)
Bu kadar servete “müsaade etmemin” de bir sebebi var. O da komünizmin “bireysel yaratıcılığa” prim vermemesi meselesi. Komünist bir ortamdan bir Apple, bir Steve Jobs çıkabilir mi? Hâlbukiinsanlık olarak onlara da ihtiyacımız var. Yoksa ufkumuzu nasıl genişletebiliriz. İnsanlık olarak nasıl ilerleyebilir, nasıl uzayı keşfe gidebiliriz ki?
Ama bunun da “servetler” ve “miraslar” yoluyla hak edene devredilmesi meselesi var. Bu da bizi “özel mülkiyet” tartışmalarına götürüyor ki bunun içinden son üç bin yılda çıkılamamış, benim çözmem de zor! Ama bir gün gelecek ve bu tartışmalar insanlığı yeni bir “sisteme” götürecek!
Ben gör(e)mesem de...