Şampiy10
Magazin
Gündem

Borsada ortağınız devletse, başınız dertte!

Biliyorum, seçim haftasına girdik. Piyasalar hafta sonu yapılacak seçimi ve seçim sonuçlarının getireceklerini bekliyor. Arjantin, IMF, Portekiz, Rusya, Suriye-Irak gibi yurt dışından, beklentilerden yüksek gelen Temmuz ayı enflasyon verisi gibi içeriden gelen haberlerle “tedirgin” bir bekleyiş hakim. Bu tedirginlik BIST’e düşüş, kur ve faize de yükseliş olarak yansıyor.

Günceli bir süre bir kenara koyalım. Temmuz ayı ile birlikte Borsa İstanbul’da işlem gören şirketlere halka açıklık oranının yüzde 5’in altına düşmesi durumunda, “borsadan çıkma” imkânı veren düzenleme yürürlüğe girdi. Aynı düzenlemede borsa kotundan çıkma, şirketin yeni bir iş alanına girmesi, birleşme, satın alma, emlak alım/satımı gibi SPK tebliğinde tanımlanan “nitelikli işlemler” nedeniyle küçük ortakların ortaklıktan ayrılma koşulları da düzenlendi. “Nitelikli işlemleri” şirketin geleceği için uygun bulmayan küçük ortakların; ortaklıktan ayrılma fiyatı SPK tebliğinde “işlemin ilk defa kamuya açıklandığıtarihten önceki otuz gün içinde borsada oluşan ağırlıklı ortalama fiyatların ortalamasından düşük olmayacak şekilde belirlenir.” denmiş.

Vatan Gazetesi’nde bir süre “köşe komşuluğu” yapma şansını bulduğum milletvekili Aydın Ayaydın bu sürenin 1 yıla çıkarılması için kanun teklifi vermiş . Olası manipülasyonların önüne geçilebilmesi adına makul bir öneri. Bu konuda bir başka öneri de kararın açıklanmasından önceki bir, üç ve altı aylık ortalamalar bakılabilir, en yüksek olanı ortaklıktan ayrılma fiyatı olarak belirlenebilir . Böylelikle küçük yatırımcılar daha fazla korunmuş olur.

Tebliğde bir de “(Ortaklıktan) Ayrılma hakkının doğmadığı haller ” maddesi var ki asıl sorun yaratan konu lardan biri de bence bu madde. Bu başlığın b) maddesine göre “Yönetim kontrolünün bir kamu kurumunda olduğu halka açık ortaklıklarcayapılan işlemlerde” ortaklıktan ayrılma şansınız yok! “Devletimiz her şeyin doğrusunu bilir” diyorsanız mesele yok. Ancak her zaman da doğrusunu yapmadığını veya yapmayacağını düşünüyorsanız hakim ortağın “devlet” olduğu ortaklıktan; isteseniz de; ayrılamıyorsunuz. Ya kaderinize razı olacak bekleyeceksiniz, ya da devletin aldığı kararı beğenmiyorsanız ve piyasa da bu kararı hatalı buluyorsa elinizdeki hisseleri zararına satacaksınız!

Uluslararası Finans Merkezi olacaksak; kamuya sağlanan bu ayrıcalığın da değişmesi gerekir. Aydın Ayaydın’ın teklifine bu da eklenebilir!

Finansal piyasalarımız sığ diyoruz, finansal ürün çeşitliliğimiz, uluslararası piyasalara entegrasyonumuz zayıf diyoruz ama bu konuda çok da fazla şey yapmıyoruz. Bu konuda bir eleştiri de Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası’na (VİOP)...

VİOP, sırtını işlem hacminin neredeyse yüzde 95’in oluşturan Endeks 30 yakın vade kontratlarına dayamış durumda. Bir buçuk yıl önce işleme açılan hisse vadeli ve opsiyonlar tarafında işlem hacmi neredeyse sıfıra yakın ve bu konuda herhangi bir çabaya şahit olmuyoruz. Piyasaların oynaklığının arttığı bugünlerde yatırımcıların ihtiyaç duyacağı bu piyasaların “sağlıklı” çalışması bir “Finans merkezi” için elzem!

Yerim bitti, VİOP konusuna yeniden döneceğim!

Yazının devamı...

Faizlerde bir şey deneyelim mi?

Temmuz ayı enflasyon rakamlarında da “belirgin bir düşüş” görülmedi, tam tersine Temmuz ayında tüketici fiyatları (TÜFE) piyasa beklentisinin ( yüzde 0.13) üzerinde yüzde 0.45 oranında yükseldi. Merkez Bankası’nın son faiz indirimlerine dayanak gösterdiği “Haziran ayından itibaren enflasyonda belirgin düşüş olacak” beklentisine karşın yıllık tüketici enflasyonu Temmuz’da da yükselerek yüzde 9.16’dan yüzde 9.32’ye çıktı. Temmuz’da; Üretici fiyatları Haziran ayından daha fazla artarak yüzde 0.73 yükselmiş. Ancak geçen yılın baz etkisi ile yıllık bazda ÜFE Haziran’daki yüzde 9.75 seviyesinden yüzde 9.46’ya geriledi.

MB’nin “işlenmemiş gıda” yani yaz mevsimi nedeniyle pazar alışverişi tarafında beklediği oranda bir gerileme olmadığı gibi eğlence ve iletişimdeki artış TÜFE’deki artışa katkı yapmış durumda. MB’nin para politikası için yakından takip ettiği “I endeksi ” ise yüzde 9 .65’den 9.75’e yükselmiş durumda.

Beklentilerden yüksek gelen enflasyon verisi sonrasında bono faizleri yükseldi. Bayramdan önceki Cuma günü yüzde 8.19 seviyesinden kapanan gösterge bono bileşik faizi, geçtiğimiz haftayı Arjantin ve IMF haberleriyle yüzde 8.75’lerden kapatmıştı. Enflasyon verisi sonrasında gösterge bono bileşik faizi yüzde 9.10’lara kadar yükseldi. Bayram öncesinde yüzde 8.75 bileşik seviyesinden kapanan 10 yıllık tahvil getirisi de yüzde 9.58’e kadar yükseldi, günü yüzde 9.42 seviyesinden kapattı.

Son iki aydaki enflasyon verisiyle birlikte MB’nin “enflasyonda belirgin düşüş beklentisi” de mazide kalmış oldu. Üstelik bu dönemde seçimler nedeniyle ertelenen kamu zamlarını da unutmayalım. Önümüzdeki aylarda başta doğal gaz olmak üzere kamu fiyatlarının da artması durumunda, MB’nin yılsonu hedefi olarak belirttiği yüzde 7.6 hedefine ulaşmak hayli zor olacağa benziyor!

Aslında son veri iyi bir fırsat!

Geçtiğimiz üç Para Politikası Kurulu toplantısında MB politika faizlerini toplam 175 baz puan indirdi. Geçtiğimiz ayki toplantı öncesinde MB’nin en azından enflasyondaki gelişmeleri beklemesi gerektiğini ancak MB’nin politik baskılar nedeniyle 50 baz puanlık bir indirme gitmesin beklediğimi yazmıştım. Beni yanıltmadılar.

Temmuz toplantısında 50 baz puanlık indirim sonrasında da “verim eğrisinin yatay” seyretmesi durumunda yeni faiz indirimi olabileceği mesajı piyasalara verildi. Hazır böylesi bir mesaj verilmişken,gelin hep beraber bir şey deneyelim ve MB, 27 Ağustos’ta yapacağı toplantıda faizleri en az 50 baz puan daha indirsin!

Hatta daha ayın başındayız, o kadar da beklemeye gerek yok.PPK, “olağanüstü” toplansın ve derhal bir faiz indirimi yapsın! Yapsın ve hep beraber bu deneyin sonuçlarını izleyelim ve görelim ki “yüksek faiz mi enflasyonun sebebi; yoksa faiz, yüksek enflasyonun bir sonucu mudur”?

Belki bu deney sonucunda, bizdeki enflasyonun yapısal sorunlardan kaynaklandığını yaşayarak öğrenebiliriz .

Bu deneyle; dünkü verilerden sonra iyimser hesaplamayla yüzde 0.6’ya yükselen “eksi reel faizin” tasarruf açığı olan ve bunu yurt dışından “tasarruf ithal ederek” karşılayan bir ülke olarak, daha ne kadar sürdürebileceğimizi de test etmiş oluruz!

Yazının devamı...

Kritik seçim haftasında Moody’s not indirir mi?

Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde kritik bir haftaya başlıyoruz. Temmuz enflasyonu ile Japonya ve İngiltere’nin faiz kararları önemli. Nisan’da Türkiye için ‘olumsuz’ görüş veren Moody’s’in Cuma günkü not açıklaması yakından izlenmeli.

Hafta sonu ilk kez Cumhurbaşkanlığı için oy kullanacağız. Gelişmiş ülkelerdeki gibi adayların televizyonlarda açık oturumlarda tartıştıkları bir şansı elde edebilmemiz için halen daha önümüzde; propaganda yasakları başlayana kadar; 4-5 günümüz var. Bu şansı elde edebilir miyiz bilemiyorum ama kesin olan bir şey var ki Cuma günü piyasalar açısından önemli bir gün olacak!

Öncesinde hareketli geçen “Bayram haftasında” neler olduğunu kısaca hatırlayalım. Zira önümüzdeki dönemi etkileyecek önemli gelişmeler yaşandı:

- Fed faizleri değiştirmedi, tahvil alımlarını 35 milyar dolardan 25 milyar dolara indirdi. Dallas Fed Başkanı Fisher, “Faiz artışları erkene çekilebilir” dedi.

- Rusya’ya bankacılık, petrol-rafineri, silah alanlarında yeni yaptırımlar geldi.

- IMF; gelişen ülkelerdeki ani faiz artışlarının gelişen ülkeleri vuracağını söylerken, yüzde 5’in altındaki 5 yıllık büyümelerin ve olası faiz artışlarının Arjantin, Brezilya, Rusya ve Türkiye’yi olumsuz etkileyeceğini söyledi.

- İsrail-Gazze’de ateşkes sağlandı mı sağlanamadı bir türlü anlaşılamadı, saldırılar devam ediyor. IŞİD bildiğiniz gibi, bayramda da “mola” yok!

- S&P Arjantin’in notunu “tercihli İflâs” seviyesine indirdi. 539 milyon dolarlık kupon ödemesini “blokaj” nedeniyle yapamayan Arjantin piyasaları en fazla “bozan” unsurlardan birisi oldu.

- Euro 1.3410 kritik seviyesinin altına indi.

- Birleşmiş Milletler terörist örgütlerden petrol alımını (Suriye İD) yasakladı.

- Ruble ve IMF söylemleriyle bayram öncesinde 2.0950’den kapanan dolar/TL; Türk piyasalarının kapalı olduğu zaman zarfında 2.14’ün üzerine kadar çıktı. Haftayı 2.1350 seviyesinden kapattı.

- ABD’de Tarım Dışı İstihdam verisi 230 binlik artış beklentisine karşın 209 bin arttı.

Haftanın gündemi yoğun

Gelelim bu haftanın piyasalarına...

Bu hafta İngiltere ve Japonya’dan faiz kararı gelecek. Japonya değilse de İngiltere’den faiz artışı gelmese de artan enflasyon sebebiyle olası bir faiz artışından söz edilen bir açıklama gelmesi olasılığı artık var! Piyasaları etkilemesi olasılığı az. Ancak geçen hafta gelişmiş ülke borsalarında yaşanan düşüşlerin devamının gelmesi durumunda İngiltere Merkez Bankası’nın (Bank of England) açıklamaları daha dikkatli izlenecektir. Bugün enflasyon verileri açıklanacak. Değişim beklenmiyor. Enflasyon’da artış yaşanması durumunda Merkez Bankası’nın bu ay yapacağı toplantıdan gelebilecek bir “faiz indirim” kararı ötelenecektir.

Sosyal medyada 6 Ağustos’ta İsrail gizli servisi ile yapılacağı söylenen bir toplantı var. Hemen sonrasında “Musul Rehine Krizi” ile ilgili bir gelişme olur mu kestirmek zor. Ancak böylesi bir gelişme Türk piyasalarına olumlu yansıyacaktır. Ancak asıl önemli olan 8 Ağustos’ta Moody’s tarafından yapılacak olan “not değerlendirme” açıklanması. Nisan ayında iç ve dış siyasi risklere değinerek “olumsuz” görüş bildiren Moody’s’den bir not indirimi gelir mi?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden iki gün öncesinde; her ne kadar bu açıklamanın 8 Ağustos’ta yapılacağı yılbaşından biliniyor olsa da; herhangi bir not indirimi gelmesini beklemiyorum. Gelirse “politik” olarak algılanacağından derecelendirme şirketinin “olumsuz yanların ağır bastığı” bir açıklama ile yetineceğini tahmin ediyorum. Böylesi bir açıklama kısa vadede piyasaları bozar mı? Sanmam! Daha doğrusu küresel piyasalardan bizi ayrıştırmaz. Oralarda ne oluyorsa, biz de gelişmelere paralel hareket ederiz.

Borsa 80 bin puanın altına inilebilir!

Geçtiğimiz hafta Gelişmiş ülke borsalarında önemli düşüşler yaşandı, teknik seviyeler test edildi, bazılarında ise geçildi.

Alman DAX endeksi; hem 50 hem de 200 günlük Basit Hareketli Ortalamaların (BHO) aşağı kırdı, haftayı 9.210’dan kapattı. Bu hafta cılız toparlanmalar görülse de 8.860-9.000 bandına kadar gerileme olasılığı yüksek!

ABD’nin Dow Jones ve S&P 500 endeksleri 50 günlük BHO’larını aşağı kırdılar ve haftalık olarak bu seviyenin altında kapattılar.

BIST 100 Endeksi, Bayram ertesinde 84.356 seviyesini test etse de Cuma günü 80.915’e kadar geriledi, haftayı 82.093’ten kapattı. Bu hafta içinde rehine krizi, yurt dışındaki cılız toparlanmalar sebebiyle 82.600-83.050 seviyelerine kadar toparlansa da sonrasında (Moody’s’den not indirimi gelmediği durumda!) 79.600 seviyesinin görülme ihtimali artmış durumda.

Moody’s’den bir not indirimi gelmez ise bu seviyenin görülmesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonrasına kalabilir. Hatta seçim sonuçlarına bağlı olarak kısa süreli bir “ralli” havası yaşasak bile bu seviyelerin Ağustos ayı içinde test edileceğini düşünüyorum.

ABD borsalarının 200 günlük BHO’larını test etmesi ve özellikle de aşağı yönde kırılması durumunda seçim sonuçları ve not haberlerine rağmen bizim piyasalarımızda da önemli “düzeltmeleri” görebiliriz!

Yazının devamı...

Silahını saklıyor

Geçtiğimiz hafta kabus gibiydi. İsrail’in Gazze’ye kara harekatı başlatması, İD’nin (eski adıyla IŞiD’in) ilerlemesi ve katliamlarını sürdürmesi, Ukrayna’nın doğusunda Malezya Havayolları’na ait uçağın düşürülmesi aynı haftaya denk geldi. İçerideki Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle dış politikaya yeterince zaman ayıramadığımızdan olsa gerek bölgedeki ağırlığımızı da kontrolümüzü de kaybediyoruz.

Bunun bir başka göstergesi de İran ile P5+1 arasında varılacağı söylenen mutabakat gerçekleşmese de görüşmelerin 24 Kasım’a kadar sürdürülmesi konusunda anlaşılmış. Bu da Batı ile İran arasındaki görüşmelerin devam edeceğini, İran’ın bölgede önemli bir aktör olmaya devam edeceğini gösteriyor. Buna karşın nasıl bir strateji izleyeceğimiz sanırım Cumhurbaşkanlığı seçimi ertesine kalacak.

Endişeler var

Geçen haftanın piyasaları ilgilendiren en önemli olayı Merkez Bankası’nın politika faizlerini; piyasanın beklediği gibi; 50 baz puan düşürmesiydi. Benim “sabit bırakmalı, politikacılara uymamalı” önerim hiç mi hiç dikkate alınmamış.

MB, borç verme faizini değiştirmezken, borç alma faizini düşürdü! Bu asimetrik hareketin iki anlamı var. Başkan Başçı; dövizde bir volatilite artışı olur ya da kurlarda hızlı bir yükseliş olur ise elindeki faiz silahını gerektiğini kullanabilmek istiyor. Bankalara sağladığı haftalık 8.25’e inen faiz oranını gecelik fonlamaya çevirerek kısa zamanda yüzde 12’ye kadar yükseltebilecek. Anlaşılan böylesi bir endişe var. Borç alma faizindeki indirim ile döviz satıp TL’ye dönen yabancı fonlara daha az faiz ödeme, içerideki katılımcılara da önümüzdeki aylarda daha da indirebilirim mesajı verilmeye çalışılıyor. Asıl ilginç olan Haziran ve Temmuz ayındaki açıklamaların neredeyse aynı olmasıydı. Faizler hariç tek değişiklik.

Merkez Bankası borç verme faizini değiştirmedi, borç alma faizini düşürdü! Bu; “Dövizde bir volatilite artışı olursa elimdeki faiz silahını gerektiğinde kullanabilmek istiyorum, bu nedenle düşürmedim” demek! Borç alma faizini de gelen dövizlere daha az faiz ödeme adına yapılmış görünüyor. Asıl beni şaşırtan Haziran ve Temmuz ayındaki açıklamaların neredeyse aynı olmasıydı.

Yapılan açıklamada faizler hariç tek değişiklik; “Geçtiğimiz yılın ortalarından itibaren gerçekleşen birikimli döviz kuru gelişmelerinin yıllık enflasyon üzerindeki olumsuz yansımaları kademeli olarak azalacaktır. Baz etkisinin de katkısıyla bu aydan itibaren enflasyonda kayda değer bir düşüş gözleneceği tahmin edilmektedir” cümlesi yerine “... kademeli olarak azalmaktadır. Son dönemde enflasyonun düşüş hızını sınırlayan temel faktör gıdadaki yüksek seyir” deniliyor.

Enflasyonda beklediği düşüşü göremeyen ve politikacıların baskısına dayanamayan MB için tek suçlu çarşı-pazar olmuş.

Kaos büyürken şirketlere öneri

14 Mayıs’ta 2.0618 dip seviyesini gören dolar/TL kurlarında o günden bu yana görece olarak “yatay bir seviye izleniyor. Volatilite dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi Türk piyasalarında da düşmüş durumda. Gariplik nerede derseniz; özellikle Türk piyasalarının kapalı olduğu zamanlarda gelen haberlerle dolar/TL kurlarının uluslararası piyasalarda “sıçramalar” yapması. Türk piyasaları açıldığında da bu sıçramaların “düzeltildiği” bir döneme girmiş görünüyoruz. Görünen o ki yabancı yatırımcılar Türkiye konusunda hassaslar! En ufak bir çatapat patladığında tedirgin oluyorlar. Bu pek iyi bir haber değil! İşler sarpa saracak olur ise paniğe kapılacak olanlar çok olacak demektir. Kur riski olanlara bir öneri: Özellikle dövizle borçlanmış veya zorunlu olarak ithalat yapması gerekenlerin olası artışlara veya paniğe kapılacak olanların yaratabileceği kaosa karşın risklerini hedge edebilecekleri bir dönemdeyiz. Volatilitenin düşmüş olması hedge maliyetlerinin de düşük olması anlamına geliyor! En azından risklerinin bir kısmını; önümüzdeki 4-5 ay için; opsiyon, forward veya vadeli işlem piyasalarından “dengeleyebilirler” (hedge edebilirler). Bunu da mümkünse Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yapmaları; seçim sonrasında gelebilecek bir “erken seçim” haberinin yaratabileceği karışıklıktan korunma adına; faydalarına olacaktır!

Dolar öne çıkacak!

GeçEN Cuma günü için 1.3517 kritik seviyenin çok az üzerinde kapandı! 1.3520’nin altında günlük kapanış 1.3410 seviyesinin önünü açacaktır. Korunur ise 1.3620-1.3680 seviyelerinden birine kadar cılız bir düzeltme görülebilir, sonrasında yine dolar öne çıkacak! Dolar/Ruble: Malezya uçağının düşürülmesi Rusya’nın başını çok ağrıtacak. Dolar/ruble paritesi için 35.18 seviyesi önemli bir direnç. Haftayı çok az altında kapattı. Üzerine çıkılacak olur ise Rusya’da piyasalar daha da bozulacak, bunun bize de etkileri olabilecek.

Yazının devamı...

Merkez Bankası politik mi davranır?

Haziran ayı enflasyonu Merkez Bankası’nın Perşembe günü yapacağı toplantıdan gelebilecek faiz indirimi olasılığını azalttı. Fed notları da elini rahatlatmadı. Anketlere göre ise beklenti 50 baz puanlık indirim

Yaz rehavetini bir türlü yaşayamayan finansal piyasalar için bu haftanın en önemli “olayı” Perşembe günü yapılacak olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısı. Olasılıklara geçmeden önce geçen haftanın birkaç iz bırakan olayına değinmekte fayda var.

Öncelikle Fed’in toplantı notlarına değinmekte fayda var. Notlardan anlaşıldığı kadarıyla Fed’in “Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC)”, 28-29 Ekim’de yapacağı toplantıda büyük olasılıkla son 15 milyar dolarlık alımı da sıfırlayarak parasal genişlemeye son verecek. Yellen’in son açıklanan enflasyon rakamı sonrasındaki “arızi yükseliş” yorumundan sonra önümüzdeki toplantıda 5 milyarlık bir alım kısıntısı yapabileceğini, sonrasında 10’ar milyar dolarlık kısıntılarla bu işi sonlandıracağını yazmıştım ama komite işi çok da fazla uzatmamayı tercih edeceğe benziyor. Ekim toplantısında büyük olasılıkla sonraki döneme ait bir “yol planı” da açıklanacak. Piyasalar bu yol planının panik yapmayı gerektirmeyecek “mutedil” bir plan olacağı düşüncesindeki notların açıklanmasından sonra çok da önemli bir tepki vermediler.

Ben bu durumu biraz da yaz rehavetine bağlıyorum. Zira Yellen’in ilk basın toplantısında ağzından kaçırdığı “parasal genişlemenin sonlandırılmasını takip eden 6. aydan itibaren faiz artışları gelebilir” sözü gerçek olacak gibi. Hal böyle olursa 2015’in ikinci çeyreğinin hemen başından itibaren faiz artışları gündeme gelebilir.

Avrupa’da kriz

Avrupa’da bankacılık krizi devam ediyor!

Geçtiğimiz hafta piyasaları tedirgin eden gelişme Portekiz oldu. Aktif büyüklüğüne göre Portekiz’in ikinci büyük ticari bankası olan BancoEspirito Santo’nun bonolarının kupon ödemelerini yapmaması finansal piyasalarda mini bir sarsıntı yarattı. (Bu arada S&P ve Moody’s Cuma günü bankanın notunu düşürmüşler. Yine müthiş bir zamanlama!) Avusturya bankalarından gelen zarar haberleri, Avrupa bankacılık sisteminde bilançoların bir türlü düzelemediği gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Bizim 2001’de yaptığım “topyekûn” temizliğe bir türlü yanaşmayan Avrupa’nın bu sorunu çözmeden ekonomisini kalıcı olarak toparlaması hayli zor görünüyor. Bankacılık endişelerinin sürmesi euro/dolar paritesinibu hafta da baskı altında tutacağa benziyor. Önceki hafta 1.3700, geçen hafta da 1.3651 seviyesini (50 günlük HO) aşamayan euronun bu hafta da bu seviyenin üzerine çıkamaması durumunda 1.3500-1.3520 bandını test etmesi olasılığı artacak gibi görünüyor. Bu haftanın muhtemel gelişmelerinden biri de İran ile P5+1 arasındaki görüşmelerin olumlu sonuçlanması ihtimali. Eğer böyle bir anlaşma olursa petrol fiyatlarında bir gerileme yaşanabilir.

50 baz puanlık indirim gelirse

Piyasaların beklediği gibi 50 baz puanlık bir indirime gidilecek olursa; Fed ve Portekiz nedeniyle morali bozulan BIST bu karardan mutlu olacak. Banka hisseleri olumlu etkilenecek ve bu da borsayı yükseltebilir. 80.285 ilk hedef ve kritik bir eşik. Bu seviyenin aşılmasını beklemiyorum. Aşılacak olur ise yeni yüksekler bile test edilebilir. Asıl dikkat edilmesi gereken 50 günlük Hareketli Ortalama seviyesinin (ki önümüzdeki hafta için 77.900’lere denk geliyor) aşağı kırılıp kırılmayacağı. MB’nin faizleri sabit tutması bu seviyenin test edilmesi, hatta aşağı kırılması ihtimalini arttıracaktır!

Enflasyon yanılttı

MERKEZ Bankası; Haziran ayından başlayarak enflasyonda önemli düşüşler olmasını beklediğini açıklamış ve piyasayı da buna hazırlamıştı. 3 Temmuz’da Haziran ayı verisi açıklandığında bu beklentinin gerçekleşmediği görüldü. Piyasalar; fiyatların yüzde 0.25 oranında “düşmesini” beklerken, TÜFE yüzde 0.31 artış olarak açıklandı.

Bence bu veri “teorik” olarak MB’nin Perşembe günü yapacağı toplantıdan gelebilecek bir “faiz indirimi” olasılığını azalttı. MB’nin Temmuz ayı Beklenti Anketi’nde de yılsonu enflasyon beklentisi yüzde 8.30 seviyesini koruyor. İlginç olan aynı ankete göre piyasalar 50 baz puanlık bir indirim beklentisi içinde.

Enflasyon düşüşe geçmiş olsaydı bu beklenti hayata geçebilecekti. Ancak henüz daha Temmuz ayı enflasyonunu (eğer bir düşüş olacaksa) görmeden MB’nin yapacağı bir faiz indirim kararının “politik baskılarla” alınmış olduğu izlenimi güçlenecektir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turuna bir ay kalmışken indirilecek faizin; piyasalarda bir “ferahlama” yapması için yeterli zamanı da olmayacak!

Fed notları da elini pek rahatlatmamışken, MB’nin bu hafta alacağı kararı doğrusunu isterseniz merakla bekliyorum.

Yazının devamı...

Fındık pazarında fiyat sorunu nasıl çözülür?

Borsa İstanbul bünyesindeki Vadeli İşlemler Borsası’nda ‘Vadeli Fındık Kontratı’ oluşturulursa fındığın fiyatı dünya üretiminin % 70’ini yapan Türkiye’de belirlenebilir.

Uzun yıllar boyunca fındık ve finansal piyasalarla uğraşmış olan Nasrullah Ayan bir yazısında “Fındık, Türkiye’nin petrolüdür” diyor. Yıllık 2 milyar döviz girdisi sağladığı hesaplanan fındık, son günlerde İtalyan çikolata devi Ferrero’nun, Türkiye’nin en büyük fındık ihracatçılarından biri olan Oltan Gıda’yı satın alması ile kamuoyunun gündemine geldi.

Fındıkta hasat mevsimi yaklaşıyor. Don ve ardından gelen küf hastalığı nedeniyle düşen rekolte sonrasında iç fındığın kilo fiyatı 5 dolar seviyesinden 11 dolara kadar yükselmiş. Dünya fındık üretiminin yüzde 70’ini yapan Türkiye fındık fiyatında ne yazık ki söz sahibi değil. Bir dönem Fiskobirlik ile denenen kooperatifleşme çabası da yurt dışı alıcıların “fiyat yapıcı” haline gelmeleri, politikacıların uzun vadeli bir fındık stratejisi oluşturamamaları ve Fiskobirlik’i “arka bahçeleri” gibi görerek politikaya alet etmeleri neticesinde başarısızlığa uğramış durumda.

8 milyon kişinin doğrudan veya dolaylı olarak fındıktan geçindiği söyleniyor. Fındıkta ulusal bir strateji oluşturul(a)madığından bu insanların emeklerinin kaderi son gelişmelerle “az sayıda alıcının” (oligopsony) eline geçmiş görünüyor. Durum son şirket alışından önce de pek farklı değildi ama fiili durum artık “resmileşmiş” durumda.

Katma değerli üretim

Ben ne Karadenizliyim, ne de fındık uzmanıyım. Evet, bir köylü geçmişim var ama Ege’den. Yine de fındık konusundaki araştırmalarımla söyleyebilecek birkaç sözüm, önerim olduğunu düşünüyorum. Bunlardan ilki; madem fındık bizim petrolümüz, bunu daha da geliştirmemizin önünde bir engel olmasa gerek. Yine Ayan’dan edindiğim bilgiye göre, fındığın 5 yıl dayanabildiği 2000’li yılların başında “fark edilmiş”! Fındık üzerine araştırmaları yürüten ve birçok değişimden sonra “Fındık Araştırma İstasyonu Müdürlüğü” adını alan kurumun, tarım bakanlığı desteğiyle bir üniversiteye bağlanarak; daha fazla bilimsel çalışma yapması, fındığın ekonomik değerinin ve “katma değerli” üretiminin arttırılması sağlanabilir.

Asıl önerim ise Borsa İstanbul nezdindeki Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’nda (VIOP) “Vadeli Fındık Kontratının” oluşturulması. Bu iş işin gerekli teknolojik ve finansal piyasa alt yapısına sahibiz. Böylesi bir kontrat için en önemli unsur olan lisanslı depoculuk da fındıkta hayata geçmiş durumda . Ancak Dünya Gazetesi’nin 28 Ocak tarihli haberine göre Ünye ve Düzce’deki iki lisanslı depo faaliyetlerini durduruyormuş. Bu kontrat sayesinde yeniden çalıştırılabilirler.

Böylesi bir kontrat hayata geçecek olursa:

- Fındığın fiyatı; dünyanın fındığının yüzde 70’in üreten ülkede belirlenir!

- Üreticiler; en azından hali vakti yerinde olanlar; ürünlerini hasat eder etmez “az sayıdaki alıcıya” kaptırmazlar!

- Lisanslı depoculuk yeniden faaliyete geçer ve atıl değerler yeniden ekonomiye kazandırılır!

- Yine lisanslı depoculuk sayesinde ürününü bu depolara koyan üreticiler, bu ürünlerini teminat olarak kullanarak gerektiğinde kısa süreli kredi, finansman ihtiyaçlarını karşılayabilir!

- Fiyat, açık ve şeffaf bir ortamda belirlendiğinden hem üreticiler, hem de fındığı hammadde olarak kullananlar önlerini çok daha net görebilirler.

Yazının devamı...

Güney ısınıyor, piyasayı hangi riskler bekliyor?

ABD’nin Dow Jones Endeksi tarihi rekorlarını kırarken bizim hem gelişmiş hem de ‘MSCI Gelişen Ülke Borsaları Endeksi’nden negatif ayrışmamız Irak’ta yaşanan risklerden kaynaklanıyor.

IŞİD’e alışamamışken ismini İslam Devleti’ne (İD) değiştiren örgüt Ramazan ayında da ilerlemesini sürdürüyor ve özellikle de ele geçirdiği yerlerdeki Şiiler için kutsal sayılan türbeleri, camileri yıkarak bölgedeki gerilimin daha da tırmanmasına neden oluyor.

Irak Devlet Başkanı Maliki ‘Yerimden kıpırdamam’ derken, Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nde referandum hazırlıklarına başlandığı haberleri geliyor. Kürdistan’ın bağımsızlığını ilân etmesi bölgedeki denklemi değiştirecek. Merkezi Irak Hükümeti’nden ayrı olarak Kürt Bölgesi ile “bağımsız” petrol anlaşmaları yapmış olmamız bir anlamda bu yeni devleti tanıyabileceğimiz olarak yorumlansa da şimdilik bunlar yorum aşamasında.

Draghi rahatlattı

Asıl soru; İD’nin Şii cami ve türbelerine karşı giriştiği “yıkım” hareketine İran’ın nasıl tepki vereceği. Daha önceki günlerde bunların kendisi için “kırmızı çizgi” olduğunu söyleyen İran’ın tepkisini “askeri” olarak dile getirmesi bölgedeki tansiyonu çok yükseltebilir.

Güneyimiz gerçekten ısınıyor! Sadece güneyimiz mi?

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu NATO ülkelerinden 13 savaş gemisinin Karadeniz’de 4-13 Temmuz tarihleri arasında Bulgaristan açıklarında “Breeze-2014” tatbikatı başlatmasına Rusya’nın yanıtı gecikmedi. Kırım’ın Sivastopol üssünde konuşlanan Rus donanmasına bağlı 20 savaş gemisi NATO ile eş zamanlı tüm Karadeniz sularında kendi tatbikatını başlattığını ilan etti. ”

İşimiz gitgide zorlaşıyor. Kuzeyden, güneyden sürekli savaş haberleri veya gerilimin arttığına dair haberler geliyor. Tarihsel hamlelerin yapıldığı, sınırların değiştiği bugünlerde piyasalarda “destek-dirençlerden” söz etmek biraz da abesle iştigal gibi geliyor bana. Yine de bakmakta fayda var.

Görünen o ki ne Ukrayna ve Karadeniz’deki ne de sınırlarımızdaki gelişmeler henüz daha piyasalarımız tarafından çok da “abartılı” bir şekilde “fiyatlanmıyor”! ABD’nin Dow Jones Endeksi tarihi rekorlarını kırarken bizim hem gelişmiş, hem de “MSCI Gelişen Ülke Borsaları Endeksi”nden negatif ayrışmamız biraz da bu risklerden kaynaklanıyor olsa gerek!

Geçtiğimiz hafta ABD’de Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi 215 bin kişilik bir artış beklenirken, 288 binlik bir artış olarak açıklandı. İşsizlik oranının da yüzde 6.3’ten 6.1’e gerilemesi normal şartlar altında piyasalarca “ABD toparlanıyor, Fed’in faz artış kararı öne çekilebilir diye yorumlanıp, borsa ve piyasaları “vurabilirdi”. Ancak ECB’den Draghi’nin konuşması bu korkuyu bir parça nötralize etti. Parasal genişlemenin 1 trilyon euronun üzerine de çıkabileceğini söylemesi piyasaların yaz ortasında “kırılmasını” önledi. Sadece TDİ verisi sonrası (TDİ verisi; 4 Temmuz ABD’de tatil olduğundan ECB ile aynı günde açıklandı!) piyasaları ipten almakla yetinmedi, Dow Jones Endeksi’ne de 17.074 ile “gün içi”, 17.068 ile de “kapanış” rekoru kırdırdı!

Wall Street yeni rekor kırabilir mi?

Mayıs’ta “satış yemeyen” gelişmiş ülke piyasaları yükselişlerini sürdürüyor. Bu ve önümüzdeki hafta içinde Dow Jones Endeksi’nde 17.230 seviyesine kadar bir yükseliş olması “sürpriz” olmayacak. Ancak ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin geçtiğimiz hafta 50 günlük basit Hareketli Ortalaması’nı (HO) yukarı kırdığını ve 200 günlük HO’yı “şimdilik geçemediğini” unutmayalım. Yakın gelecekte 10 yıllık getirileri 2.71 seviyesinin üzerine çıkması olasılığı artmış durumda böylesi bir durumda Dow Jones’ta yeni rekorlar kırılsa da kalıcı ol(a)mayacaktır!

Merkez Bankası’nda ‘bekle-gör’ dönemi

Merkez Bankası Haziran ayından başlayarak enflasyonda önemli düşüşler olmasını bekliyor ve piyasayı da buna hazırlamıştı.

3 Temmuz’da Haziran ayı verisi açıklanmadan önce piyasalar fiyatların ya sabit kalmasını ya da yüzde 0.25 seviyesinde “düşmesini” beklerken, TÜFE yüzde 0.31 artış olarak açıklandı. Bu veri bir anda MB’nin 17 Temmuz’da yapacağı toplantıdan gelebilecek bir “faiz indirimi” olasılığını azalttı. Hem bono hem de borsa cephesinde moraller bozuldu! Haksız da sayılmazlar. Enflasyon düşecek, bundan destek alan MB de politikacıları memnun edebilecek bir “indirime gidebilecekti”. Ancak bu olasılık azalmış durumda. Benim “erken tahminim” MB’nin bu toplantıda “bekle-gör” politikası izleyeceği yönünde. MB’nin bekleyip, durumun netleşmesinden sonra bir aksiyon alması daha doğru bir hamle olacaktır.

Yazının devamı...

Borsanın halka arzı 2015 sonunda

Borsa İstanbul (BİST) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İbrahim Turhan; BİST’in halka arzının 2015’in son çeyreğini hedeflediklerini, en geç 2016 yılının ilk çeyreğinde bu halka arzı sonuçlandırmayı planladıklarını anlattı. Bir grup köşe yazarı ile birlikte sohbet etme şansını bulduğumuz Turhan, önümüzdeki hafta usül ve esaslar konusunda Bakanlar Kurulu’ndan bir karar çıkacağını, ardından yüklenici ile danışman şirketin seçileceğini söyledi. Buna göre hâlihazırda yüzde 49 olan Hazine payının yüzde 20-25’lik kısmı halka arz edilecek. O günkü fiyat ne olur şimdiden kestirmek zor ancak BIST yönetimi gelirleri çeşitlendirme yoluyla verilerin fiyatlarını arttırarak şimdiden kolları sıvamış durumda.

İbrahim Turhan, ABD’nin teknoloji şirketlerinin ağırlıklı olarak işlem gördüğü Nasdaq Borsası’nın sahibi Nasdaq OMX grubu ile yapılan anlaşma ile borsadaki teknolojinin “yüksek hızlı işlemlere (High Frequency Trading)” uygun hale getirileceğini belirtti. Şu anda 100 mili saniye olan emir iletim hızının 100 mikro saniyeye indirilmesi hedefleniyor: HFT’lerin devreye girmesi ile birlikte piyasadaki “derinliğin” artacağını ve “daha sağlıklı fiyat olması” bekleniyor.

Yüzde 50’si kurumsal yatırımcıya

İşlem hacminde HFT’ler ağırlıklı olacak şeklindeki yoruma da işlem hacminden çok BIST’teki sahiplik konusunda gönlünde geçenleri paylaşan Başkan; yüzde 50’lik kısmının kurumsal yatırımcılar ve portföy yönetim şirketlerine, yüzde 25-30’luk kısmının “serbest fonlara”, yüzde 10-15’lik kısmının bireysel yatırımcılara ve yüzde 5’lik kısmının da HFT’lere (AlgoTrading) ait olmasının “sağlıklı” bir borsa yapısı için daha iyi olacağına inandığını belirtti. Naçizane sahiplik bir yana da borsadaki işlem hızlarının artmasının yüzde 10-15’lik bireysel yatırımcılara pek de yaramayacağını düşünüyorum. Başkan da bu konuda “hızlı işlemlerin” belli kontrollere tabi tutulacağını söyledi ki tüm bunlara zamanı geldiğince yeniden döneceğimizi düşünüyorum.

Şirketler sınıflandırılacak

İlginç bir bilgi de Kuyumcukent içinde kurulacak olan altın deposu ve değerli taş borsası ile ilgiliydi. 1.600 ton saklama kapasitesine sahip olan “altın deposuna” hem kuyumculuk sektörünün hem de bölgenin ihtiyacı olduğunu kaydeden Turhan, değerli taş borsasının da faaliyete geçirileceğini söyledi. Belli grup ve kurumların elinde olan elmas ve pırlanta sektöründen ne kadar pay alabileceği konusunda ciddi endişelerim var. Umarım atılan taş, yeterince kurbağa ürkütür.

Önümüzdeki dönemde A, B, C grubu olarak sınıflandırılmış olan borsa şirketlerinin; piyasa değeri, likidite, halka açıklık oranlarına göre yeniden sınıflandırılacak ve bunlar farklı işlem görme kurallarına tabii olacak.

Günlük işlemlerde aracı kurum bilgilerinin açıklanmasına sıcak bakmayan Turhan, özellikle vadeli pay senedi ve opsiyon piyasasının nasıl geliştirileceğine dair çalışmalar yaptıklarını söyledi. Benim ısrarla belirttiğim; iyi çalışan bir “ödünç pay senedi” piyasası olmadıkça, özellikle vadeli pay senedi ve hisse opsiyon piyasasında derinliğin artmayacağı savıma karşı BIST ve Takasbank tarafında yeterli çabanın gösterilmemesi benim hayal kırıklığım oldu. Umarım yakın zamanda bu alana da en azından işlem hızının arttırılmasına verilen özen gösterilir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.