Şampiy10
Magazin
Gündem

Borsalar toparlanır mı?

Amerikan borsalarında yaşanan düzeltme, beklentilerin altında kalan bilançolarla yara alan BIST’i etkilemeye devam edebilir. Merkez Bankası’nın tahminlere paralel kararı sonrası piyasalar biraz daha siyasete odaklanacak

Geçtiğimiz hafta küresel hisse senedi piyasalarında önemli düşüşlerin yaşandığı bir hafta oldu. PPK’da sürpriz çıkmadı. ABD hisse senedi piyasalarının “esas çocuğu” S&P 500 endeksi 15 Ağustos 2015’ten sonra ilk kez 50 haftalık Basit Hareketli Ortalaması (BHO) altında haftalık bir kapanış yaptı. 3 Ekim’deki 2.940 seviyesinden başlayan satış dalgası; geçen hafta yaşanan bir kaç cılız düzeltme çabasına rağmen; devam etti. Her üç endekste de (S&P 500, Dow Jones Industrial ve Nasdaq) 50 ve 200 günlük BHO’larının altında kapanışlar yaşandı ve geçtiğimiz hafta S&P 500 için 2.675’teki önemli bir düzeltme seviyesi de 2.658’den kapanış ile aşağı geçilmiş oldu.

Geçen haftanın kapanışı ile 2.695 seviyesinden yıla başlayan S&P 500 endeksinde yıl boyunca yaşanan kazançlar geri verilirken, endeks bazında yıl bazında eksiye dönülmüş oldu. 24.809’dan yıla başlayan Dow Jones endeksi için de durum aynı iken, Nasdaq şimdilik yıl başına oranla minik de olsa pozitif bölgede kalmayı başarmış görünüyor. Ancak bunun da uzun süre devam etmesi ihtimali, Amazon ve Alphabet’nin hayal kırıklığı yaratan büyüme oranlarından sonra düşmüş görünüyor.

Düzeltme yaşanıyor

Çin büyümesi konusundaki endişelerin ve yuanın değer kaybının artması, yükselen dolar fonlama maliyetleri (Trump, Fed Başkanı Jerome Powell’ı faizleri çok hızlı yükseltmekle itham etti), bazı şirketlerin kârlarının beklentilerin altında kalması bu hareketi hızlandıran faktörler olarak sıralanıyor. Bana göre ABD borsalarındaki hareketi yaratan en önemli unsur ise diğer gelişmiş ülke borsalarının (Buna Çin’i de dahil edebiliriz) çok önceden bir düşüş/düzeltme hareketine girmiş olmaları, buna karşın ABD endekslerinin neredeyse tek başlarına diğerlerinden ayrışmış olması ve bunun da bir “düzeltme enerjisini” biriktirmesiydi. Şimdi bu düzeltme yaşanıyor.

Diğerlerinden çok daha önce ve fazla (dolar bazında) değer kaybetmiş olmasına rağmen bizim borsamızı dahi olumsuz etkileyen bu hareketin bir süre daha devam etmesi olasılığı yüksek.

S&P 500 için 2.510 puan, Dow Jones için de 23.500 puan artık çok uzakta değilmiş gibi görünüyor. Piyasalarımız açısından Para Politikası Kurulu (PPK) önemliydi. PPK’dan faizleri aynen koruma kararı çıktı. Piyasaların beklentisi de bu yöndeydi (Benim de). Toplantı öncesi yükselen kurlar, karar sonrasında yeniden 5.60’lı seviyelere geriledi. Bunda Vadeli İşlem Opsiyon Piyasası’nda TCMB’nin satış yönünde işlemlere devam etmesinin de payı yok değildi.

İttifak yine heyecan yaratır mı?

Yazının devamı...

Merkez Bankası beklemeli mi?

Piyasalar Merkez Bankası’nın Perşembe günkü PPK toplantısına odaklanacak. TCMB’den bir sürpriz beklenmiyor. Ekim ayı enflasyonunu beklemeyi tercih edecektir. Dolar/TL’de 5.50 psikolojik sınır, diğer kritik seviye 5.30 olarak görünüyor

Bu haftanın bizim piyasalarımız için finansal indikatörü 25 Ekim Perşembe günü yapılacak olan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından çıkacak olan karar olacak. Dolar/TL kurunun geçtiğimiz hafta 5.5194 seviyesine kadar gerilemesi sonrasında piyasalardaki genel beklenti, PPK toplantısından “bu toplantı pas” kararı çıkması yani faizlerin sabit bırakılması yönünde. Reuters’in 15 kurumun katılımı ile yaptığı ankete göre de 12 kurum yüzde 24 seviyesindeki bir hafta vadeli repo faizinin sabit tutulmasını beklerken, üç kurum 75, 100 ve 175 baz puan artış öngörüyor. Kurların genel seviyesinin gerilemesinin sebeplerinin başında Brunson’un serbest bırakılması ve tabii ki bir önceki PPK toplantısından çıkan 625 baz puanlık politika faizinde artış kararının önemli payı vardı.

10 yıl yerine 5 yıl riski

TCMB büyük ihtimalle; bu denli sert faiz artışı kararından sonra Ekim enflasyon rakamlarını görmek isteyecektir. Enflasyon sepetine konu olan ürünler başta olmak üzere nihai tüketiciye yönelik fiyatlardaki “yüzde 10 indirim kampanyası” Ekim’de TÜFE’yi “görece” aşağı çekebilecek. Ancak üretici fiyatları için bu kampanyalar geçerli olmadığından 5 Kasım’da açıklanacak enflasyon verilerinde TÜFE-ÜFE farkı daha da fazla açılabilir. Diğer yandan bütçede hedeflenen vergi artışları hayata geçecek olursa Ekim enflasyonunda gelebilecek “görece” rahatlama orta vadede çok da kalıcı olmayacaktır. TCMB; şimdilik Ekim rakamlarını bekleyecek, olası bir faiz artışını bir sonraki toplantıda tartışacaktır.

Brunson’un bırakılması, geçtiğimiz haftanın iyi haberlerinden biri olan Hazine’nin 2 milyar dolarlık eurobond piyasasından borçlanmasını da kolaylaştırmışa benziyor. Hazine; 6 milyar dolarlık talebin geldiği ihraçta, yüzde 7.25 kupon ve 7.5 getiri vererek 2 milyar dolar borçlanmayı başardı. Geçtiğimiz türbülanslı dönem için başarılı denebilecek bir borçlanma.

Diğer yandan yılın başındaki borçlanmasına bakıldığında aynı başarıyı söylemek çok da kolay değil. Yılın başındaki 2 milyar dolarlık borçlanma 10 yıllık idi ve kupon faizi yüzde 5.1, getirisi de 5.2 olmuştu. (Getirinin kupon faizinden yüksek olması, ilk satış sırasında nominal değerden az da olsa daha düşük fiyattan satış yapılmasından kaynaklanıyor)

Vadenin kısalması; yatırımcıların Türkiye’nin 10 yıllık riski yerine 5 yıllık riskini tercih etmelerinden kaynaklanıyor. Benzer risk algısı getiri tarafında da gözleniyor. 230 baz puanlık artışın önemli bir kısmı Türkiye’nin risk priminin en kolay izlendiği 5 yıllık CDS (Credit Default Swap) oranlarındaki artıştan geliyor. 5 Ocak 2018’de 152 baz puanda olan CDS oranı, o tarihten bu yana yükseldi. 4 Eylül’de 566’ya kadar çıkan oran, geçtiğimiz haftayı 380 seviyesinde kapattı.

LIBOR’DAKİ YÜKSELİŞ DÜNYAYI VURUYOR

Hazine’nin borçlanma maliyetinin yükselmesinde Türkiye’nin risk priminin artmasının yanı sıra küresel fonlama maliyetlerindeki artışın da payı vardı. Yıllık dolar LIBOR (London Interbank Offered Rate) faizi geçen Cuma günü itibariyle yüzde 3.0203 seviyesine yükseldi.

Bu küresel krizin iyiden iyiye hissedildiği Ekim 2009’dan bu yana en yüksek seviye. Yılın başında yıllık dolar LIBOR oranı yüzde 1.835 idi. Fed’in faiz artışlarının finansal piyasalardaki genel fonlama faizlerini yukarı çektiği aşikar. Bunun da bizim genel fonlama maliyetlerimize; kendi risk primimize ilaveten; yansıması kaçınılmaz oluyor. Bu günlerin geleceğini özellikle 2015’ten bu yana biliyorduk, yaşanan küresel maliyet artışları çok da sürpriz değil. Fonlama maliyetlerindeki yükseliş sadece bizim de dahil olduğumuz gelişen ülkeleri vurmuyor. Başta ABD olmak üzere hisse senedi piyasalarını da vuruyor. Brexit ile başı belada olan İngiliz FTSE endeksi ve İtalya ile uğraşan AB’nin en önemli borsası Alman DAX endeksi 200 günlük BHO’nın (Basit Hareketli Ortalama) altına inmişlerdi. Faizler genel seviyesindeki yükseliş, Ticaret Savaşları ile ilgili endişeler nihayet Amerikan borsalarını da vurdu. Önceki hafta içinde 200 günlük BHO’nın altına (50 günlük BHO’ların çoktan altına inilmişti) inen ABD endeksleri, o haftayı hafif toparlanarak 200 günlüklerine yakın kapatmıştı. Geçtiğimiz hafta 200 günlük BHO’nın üzerine çıkacak düzeltme hareketleri görülse de çok da fazla üzerine çıkmayı başaramadılar. Bu hafta LIBOR’daki yükseliş devam ederse; ABD borsalarındaki satışların yeniden hız kazandığına şahit olabiliriz. Geçen haftayı 2.774’ten kapatan S&P 500 için 2.740 seviyesi de aşağı geçilirse 2.615 seviyesinin önü açılacaktır.

DOLAR/TL NASIL TEPKİ VERİR?

- Herhangi bir faiz değişikliği olmadığı durumda kurlarda dış faktörlerin etkisi dışında majör bir değişim olmasını beklemiyorum. Cari koşullarda 5.50 seviyesi psikolojik, 5.2850- 5.3015 önemli bir destek seviyesi. Geçtiğimiz Cuma günü sonunda yaşanan 5.70 yükseliş hareketi, piyasalarda “Brunson’ın serbest bırakılması” beklentisiyle satılmış olan dolarların yerine konulma çabasının başladığını göstermesi açısından önemli. Bu da kurdaki aşağı yönlü potansiyelin azaldığını gösteriyor. Ancak euro/dolar paritesinde (İtalya’ya bağlı olarak) euro lehine yükseliş olursa yeniden yüksek 5.50’li rakamlara bir geri çekilme olabilir ancak bunun da sınırlı kalacağını düşünüyorum.

- 50-100 baz puanlık bir faiz artışı gelirse; TCMB kararlılığını göstermek adına bunu yapabilir, ancak ben beklemiyorum; o zaman yukarıdaki yüksek 5.20’li seviyeler resmin içine girebilir. Daha aşağısının, düşük ihtimal olduğunu düşünüyorum.

- Herhangi bir faiz indirimi beklemiyorum. Enflasyonla mücadelede kararlılık ve TCMB’nin kredibilitesi için cari faiz seviyelerinin (enflasyonda kötü sürprizler gelmezse) uzunca bir süre korunması gerekiyor. Ancak 25 baz puan dahi olsa bir faiz indirimi gelecek olursa; yeniden 6.00’ın üzerine yükseliş olur, hem de oldukça hızlı. Yukarıda 6.0500-6.0750 ilk direnç seviyesi.

Yazının devamı...

Brunson rallisi yaşanacak mı?

Rahip Brunson’ın serbest kalmasıyla kısa süreli ralli yaşanabilir. Dolar/TL’de resme ilk etapta 5.69 sonrasında 5.46 girebilir. Borsa da bu rüzgardan olumlu etkilenecek

Geçtiğimiz haftanın piyasaları en fazla ilgilendiren konusu rahip Brunson’un mahkemesinden çıkacak karar idi. Hafta başındaki yazımda olayın piyasalar için “papatya falı” haline geldiğinden dem vurmuştum. Son ana kadar da kararın ne yönde olacağı netleşmemişti.

Duruşma öncesinde Trump’ın “Brunson konusunda azami çabayı gösteriyoruz” mealindeki twitter mesajı bırakılacağı ihtimalini artırmıştı. Bir mahkeme kararının piyasaları bu denli ‘esir alması’ sıkça karşılaştığımız bir durum değildi. ABD ile ilişkilerin düzelmesinin ön koşulu olarak kabul edilen serbest bırakılması her ne kadar bir mahkumiyet ile birlikte gelse de sonuçta Brunson’un ertesi günü Beyaz Saray’da ağırlanması sorunun çözümü olarak algılandı.

Sıra reformlarda

Rahibin bırakılacağı bir süredir piyasalarca fiyatlanıyordu. Nitekim bir mahkumiyetle bırakılması nedeniyle piyasalarda kısa bir kararsızlık yaşandı. Haber öncesinde 5.85’lere kadar gerileyen dolar/TL kuru haber sonrasında 5.95’lerin üzerine çıksa da günün kapanışı 5.87 seviyelerinden gerçekleşti.

Brunson’un bırakılması sonrasında Trump, Erdoğan’a çok kez teşekkür etti. Ne de olsa Kasım’da ABD’de yapılacak ara seçimler öncesi önemli bir propaganda malzemesi elde etmiş oldu. Karşılığında Halkbank cezası ve/veya İran ile ticarette imtiyazlar ya da Hakan Atilla’nın mahkumiyetini Türkiye’de tamamlaması gibi bazı tavizler alınıp alınmadığı henüz bilinmiyor. Sanırım bunları zaman içinde öğreneceğiz. Her iki devlet de bu konuda resmi açıklamalar yapmayacaktır, satır aralarını okumak durumunda kalacağız.

Her ne kadar piyasalar Brunson vakasına odaklanmış olsalar da bu sorundan daha derin meselelerimiz var. Brunson; ABD ile ilişkiler ve özellikle de Suriye konusundaki anlaşmazlıkların bir mutabakata vardığına dair henüz net bilgiler ortaya çıkmış değil. Bu nedenle Brunson’un bırakılmasına piyasalar kadar fazla önem atfetmemek gerektiğini düşünenler tarafındayım.

Bu iyimserliğin yapısal değişimlerden kaynaklanmadığı, sadece günün kurtarıldığını düşünüyorum. Yapısal sorunlarımız, Brunson’un bırakılmasıyla çözülecek gibi değil. Geçen hafta S&P, 2018’in ikinci yarısında resesyona gireceğimizi, 2019’da da yüzde 0.5 küçüleceğimizi tahmin ediyor. Rahibin bırakılması bu tahmini boşa çıkarır mı hep birlikte göreceğiz.

Dolar 5.50'ye geriler mi?

Yazının devamı...

ABD tahvilleri bizi nasıl etkiler?

Geçtiğimiz Cuma günü ABD’de Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi açıklandı. ABD toplamda 185 bin, özel sektörde 180 bin istihdam artışı ve yüzde 3.8 işsizlik oranının beklendiği Eylül ayı istihdam verisi sırası ile 134 bin, 121 bin ve yüzde 3.7 olarak açıklandı. Aralık 1969’dan bu yana en düşük işsizlik oranı yakında Trump’ın göçmen politikasına eleştirilerin artacağı anlamına gelecek. Resmi asgari ücretin saatlik 7.25 dolar olduğu Amerika’da Amazon’un saatlik asgari ücreti 15 dolar olarak açıklaması ve ortalama saatlik kazançların aylık yüzde 0.3 artması (beklenti ile paralel) TDİ verisinin düşük gelmesinin etkilerini azalttı. Piyasa, ABD ekonomisinin sağlıklı olarak yoluna devam ettiğine ikna olmuş durumda.

3.50 psikolojik sınır

TDİ verisinin 3 gün öncesinde ABD tahvil getirilerinin ve de dolar endeksinin (DXY) yükselmeye başlaması ve veri sonrasında da belirgin bir geri çekilme olmaması bunun önemli göstergelerinden birisi. Temmuz 2016 yılında getirisi yüzde 0.90 seviyesinde olan 5 yıllık Amerikan tahvillerinin getirisi geçtiğimiz hafta yüzde 3.09 seviyelerine kadar yükseldi. Kısa vadeli tahvil getirilerindeki yükselişin Fed’in faiz artışlarından daha önce etkilenmesi doğal. Ancak geçtiğimiz hafta hem 10 hem de 30 yıllık tahvil getirileri sert denebilecek şekilde yükseldi. Önceki haftayı yüzde 3.06 (Teknik olarak önemli bir trend seviyesi idi, yukarı kırıldı) kapatan 10 yıllık tahvil getirisi, geçtiğimiz haftayı 3.23 seviyesinden kapattı.

Önceki haftayı yüzde 3.21’den kapatmış olan 30 yıllık tahvilin getirisi de 3.25’teki teknik seviyesini de aşarak geçtiğimiz haftayı 3.4040’tan bitirdi. 3.50 seviyesi hem teknik, hem de psikolojik açıdan önemli. Bu seviye aşılacak olursa Haziran 2007’den bu yana gelen çok kritik düşüş trendi yukarı kırılmış olacak. İlk denemede olmasa da her geçen gün aşağı düşen bu trend değerinin yakın bir zamanda yukarı yönde kırılma ihtimali (ABD ekonomisi bu şekilde büyümeye ve istihdam yaratmaya devam edecek olursa) artacak.

Hal böyle olunca da bizim de içinde bulunduğumuz ve son 10 yılda döviz ama özellikle de dolar borçluluğunu artırmış olan (Başta gelişenler olmak üzere) ülkeler için artacak dolar talebi sorun yaratmaya devam edecektir. Artan dolar talebi, kendi ülkelerinden fon çıkışına neden olacaktır. Bu da kendi para birimleri üzerinde baskı oluşturacaktır. Bu konuda en şanslı olan ülkeler, bedava para döneminde ayağını yorganına göre uzatmış olanlar. Ne yazık ki Türkiye onlardan birisi değil.

Yazının devamı...

Papatya falı gibi...

Piyasa bu hafta ‘Rahip Brunson serbest kalır mı kalmaz mı’ diye papatya falı açacak. Çıkarsa kurda 5.75’e doğru gevşeme olabilir. Yüksek çıkan enflasyon da Merkez’in üzerindeki baskıyı artıracak

Geçtiğimiz hafta piyasaların beklentilerinin çok üzerinde kalan; benim “ıspanak-ceviz endeksimi” dahi aşan enflasyon verisi ile dalgalandı. Bu hafta da Cuma günkü mahkemenin kararına kadar ‘Rahip Brunson bırakılacak mı, bırakılmayacak mı’ diye “papatya falı” açacak.

Enflasyon kafaları karıştırdı. Eylül ayında tüketici fiyatlarının yüzde 3.6 artması beklenirken, yüzde 6.3 geldi. Yıllık TÜFE yüzde 17.90’dan yüzde 24.52’ye yükselirken, Ağustos 2003’ten bu yana en yüksek seviyeye gelindi.

Üretici fiyat enflasyonunda Eylül’de yüzde 10.88’lik rekor bir yükseliş görüldü ve yıllık bazda da yüzde 32.13’den 46.15’e yükseldi. ÜFE ile TÜFE arasındaki 21.63 puanlık makas çok uzun yıllardır görmediğimiz bir fark. Üreticiler üzerindeki bu fark bir şekilde kapanacaktır.

Ya üreticiler uygun talep ortamı bulduklarında bunu nihai tüketici fiyatlarına yansıtacak ya da bu fırsatı yakalayamadıkları durumda iflâs edecek, ayakta kalmayı başaranlar da düşük rekabet ortamındaki üretici olma avantajını fiyatlara yansıtınca bu fark kapanacaktır. Nihayetinde tüketici fiyatları, üretici fiyatları kadar yükselmese bile aralarındaki farkın bir kısmı tüketiciye yansırken, bir kısmı da üreticinin üstünde kalarak da olsa bu fark daralacak, iki fiyat endeksi arasındaki fark azalacaktır.

Görünen o ki Merkez Bankası’nın uzunca bir süre göz ardı ettiği kur geçişkenliği üretici fiyatlarına yansırken, TCMB’nin faiz artışları henüz fiyatlama davranışları ve de enflasyon beklentileri cephesinde etkisini göstermedi.

TCMB yük oldu

Doğaldır da bu zira faizlerdeki radikal hamlelerin etkileri en az 6-9 ay gecikmeli olarak satın alma ve tasarruf kararlarına yansıyor. Bu nedenledir ki TCMB’nin faiz artışlarında (indirimlerinde) geç kalması ekonomiye gereksiz yük oluyor. Üstelik enflasyon beklentilerindeki bozulma bugünlerde olduğu gibi gerçekleştiğinde bunu da geri çevirmek hayli zor ve maliyetli oluyor. Önümüzdeki aylarda bunları daha fazla hissediyor ve tartışıyor olacağız.

Yüksek gelen enflasyon verisi bir bürokratın da görevden alınmasını beraberinde getirmiş. TÜİK; bunun üzerine enflasyonun uluslararası kabul gören prensiplere uygun olarak hazırlandığına ve 895 “madde çeşidinin” fiyat verilerinin nasıl toplandığına dair bir açıklama yapmış, idari karar ile enflasyon verisinin sorgulanmasının yanlış olacağını belirtmiş. Bürokratı görevden alarak enflasyonu aşağı indiremeyeceğimiz aşikar. Yapılması gerekenler çok farklı alanlarda...

Dolarda kritik seviye kaç?

Bu haftanın son günü yapılacak mahkemenin rahip Brunson hakkında nasıl bir karar alacağı merakla benleniyor. Mahkemenin kararı rahibin serbest bırakılması yönünde olacağı beklentisi geçen hafta dolar/TL’nen 5.9085’e kadar gerilemesinin ardındaki en önemli sebeplerden biri idi. Diğeri de YEP ile ilgili olarak McKinsey’den danışmanlık/denetim desteği alınacak olmasıydı. Ancak bu etki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu “Bütün bakan arkadaşlarıma, ‘Bunlardan fikri danışmanlık hizmeti de almayacaksınız’ dedim. Hiç gerek yok, biz bize yeteriz” şeklindeki açıklaması sonrasında büyük ölçüde ortadan kalkacağa benziyor. Bu açıklama sonrasında Brunson kararı daha da önem kazandı. Bırakılırsa dolar/TL’de kısa bir süreliğine de olsa daha geçtiğimiz hafta belirtmiş olduğum 5.75-5.85 bandına doğru bir hareket olabilir. Geçtiğimiz haftanın ilk dört gününde test edilen 50 günlük Basit Hareketli Ortalama (BHO) seviyesi bu haftanın başında 6.0750’den geçiyor. Bu seviyenin altındaki günlük kapanışlar bu ihtimali artıracaktır. Ancak Brunson bırakılmazsa işte o zaman “Çarşı karışacaktır”. Bu durum ABD ile yaşanan rahip gerilimin bir süre daha devam edeceği anlamına gelecek. Dolar/TL’de 6.2780, 6.4575 ve 6.6350 seviyelerinin test edilmesi ihtimalini artıracaktır.

Yazının devamı...

Enflasyon kritik

Fed’den beklenen karar çıktıktan sonra piyasada gözler Çarşamba günü açıklanacak Eylül ayı enflasyon verisine çevrildi. Anketlerden ‘yüzde 3.46’ çıkıyor. Sürpriz yapıp düşük çıkarsa döviz kurunda aşağı yönlü hareket devam edebilir

Fed; geçtiğimiz hafta ‘beklenen’ 25 baz puanlık faiz artışını yaptı ve politika faizini yüzde 2.00-2.25 bandına çekti. Karar sonrasında yapılan açıklamada da “kolaylaştırıcı/uyumlu” kelimesini çıkararak, para politikasının bundan böyle daha sıkılaşabileceğinin mesajını verdi. Bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke piyasaları için beklenen ancak çok da iyi olmayan bir haber.

Bizim için bu hafta daha önemli olan 3 Ekim Çarşamba günü açıklanacak olan Eylül ayı enflasyon verisi olacak. Anadolu Ajansı’nın yaptığı ankete göre, ekonomistlerin Eylül ayı enflasyon beklentilerinin ortalaması yüzde 3.46 olmuş. Ankete katılan ekonomistlerin Eylül ayı için enflasyon beklentileri en düşük yüzde 2.15, en yüksek yüzde 4.0 aralığında yer almış. Benim “Ispanak-Ceviz endeksim” yani semt pazarından topladığım veriler ortalama beklentinin üzerinde olabileceğini söylüyor. Yine de bu beklentiye göre geçtiğimiz yılın Eylül enflasyonu yüzde 0.65’in yerine yüzde 3.46’lık beklentiyi koyduğumuzda, yıllık enflasyon oranının yüzde 21.19’a yükseleceği görünüyor.

Aynı ankete göre yıl sonu enflasyon beklentisi de yüzde 21.84 olmuş. Enflasyon bu bantta kalırsa çok fazla sorun yaşamayız. Zira Merkez Bankası’nın yüzde 24’e çektiği politika faizi şimdilik yeterli görünüyor. Dolar/TL kurunda 7.20’lerin görülmesinden sonra açıklanacak bu ilk enflasyon verisi önümüzdeki aylar için önemli bir gösterge olacak.

Ek faiz artışı ister mi?

Bu arada Türk-İş Eylül ayı Açlık ve Yoksulluk Sınırındaki artışı yüzde 4.45 olarak açıklamış. Bu rakamın enflasyona girmesi durumunda TÜFE’nin yüzde 22.35’e yükselmesi söz konusu olabilecek. Benim asıl yakından izleyeceğim Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) olacak. Geçtiğimiz ay yüzde 6.60 artış ile yüzde 32.13’e yükselen ÜFE’deki artışın yine yüksek hızda artmaya devam edip etmeyeceği geleceğe yönelik beklentiler üzerinde etkili olabilecek. Enflasyon verilerinin piyasalarda yeni bir faiz artışı beklentisi yaratıp yaratmayacağı önemli olacak.

Bundan sonrasına dair sorun enflasyon beklentilerindeki bozulma olacak. Enflasyon artmaya devam edecek beklentisi; bir yandan harcama eğilimlerinde, diğer yandan da tasarruf tercihlerinde farklılaşmalara ve hatta bozulmalara yol açabileceği için kritik.

Yüksek enflasyon verisi yeni bir faiz artış beklentisi yaratacak olursa kurlarda artış olmasının önüne geçebilecek. Beklentiler doğrultusunda gelecek bir enflasyon verisi, olası fiyatlama davranışlarındaki bozulmaya paralel olarak kurlarda da bir yatay/yüksek seyir izlenmesine neden olabilecek.

Yabancı danışmana gerek var mı?

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, ABD’li danışmanlık şirketi McKinsey ile uygulanacak ekonomik planlar konusunda bir danışmanlık anlaşması yapılmış. McKinsey ile ilgili bilgileri internetten bulabilirsiniz. Benzeri şirketler gibi McKinsey de gerek kendi gerekse de uluslararası deneyimleri inceleyerek bize has çözümleri/önerileri paylaşacaktır. Ancak bunlar çoğunlukla “başkalarının” tecrübeleri olacak. Merak ettiğim 2001 krizi gibi henüz daha “anısı taze olan” bir krizi yaşayan ve çözenler hayattayken neden onların tecrübelerinden yararlanılmaz da yabancı bir şirkete bu konuda danışılır? Hadi danışıldı diyelim, onların yapacakları “Ortodoks” çözüm önerileri bize uymazsa ne olacak, ödenecek milyonlarca dolar boşa mı gidecek?

Dolar/TL 5.88’in altına iner mi?

Eylül sonu aynı zamanda 3’üncü çeyrek sonu. Banka ve şirket bilançoları için kurun 6.00’ın hemen altına kadar inmesi (Geçtiğimiz Cuma günü 5.9591 görüldü) olumlu bir haber idi. Bunda Merkez Bankası’nın VİOP’taki “aktivitesinin” de önemli payı oldu. TCMB’nin kurlarının açıklanması, VİOP’taki “uzlaşma fiyatının” belirlenmesi sonrasında yeniden bir yukarı hareket görüldü. Bir anlamda enflasyona hazırlık olarak adlandırabileceğimiz bu hareket ile dolar/TL kurunda haftayı 6.07 seviyelerinden kapattık. Bu haftanın başında 5.9280’lerden geçen

50 günlük basit hareketli ortalama (BHO) önemli olacak. Bu seviyenin test edilmesi çok mümkün görünmüyor ve bu teknik analiz açısından önemli olan BHO’nın aşağı kırılması yeni düşüklerin önünü açacaktır. Ancak bu olasılık şimdilik düşük. Dolar/TL’de bu seviye(ler) aşağı kırılırsa 5.88 resmin içine girecek. Hele ki enflasyon oranı beklentilerin oldukça altında (yüzde 3 ve altı diyelim) açıklanırsa bu ihtimal artacak. Ancak yüksek enflasyon verisi sonrasında 6.1850-6.2150 bandının test edilmesi ihtimalinin artabileceğini düşünüyorum.

Yazının devamı...

YEPyeni hedefleri 12’den vurur mu?

Ekonomide 3 yıllık yol haritasıyla önce dengelenme sonra toparlanma hedeflenirken, piyasalar atılan adımlara odaklanacak. Yıl sonunda kurun kaderi bankaların sendikasyonlarına bağlı. Gözler bu hafta Fed’de olacak.

Orta Vadeli Program (OVP) yerini Yeni Ekonomi Plan’a (YEP) bıraktı. Adından öte her ikisi de orta vadede ekonominin ne yöne evrileceğine dair iş dünyasına “yön gösteren” programlar. Bakan Berat Albayrak tarafından “Dengelenme, Disiplin ve Değişim” sloganıyla açıklanan YEP, 2019 yılında bir daralma/dengelenme ile başlayarak sonraki yıllarda bir toparlanmayı “hedefliyor”.

Ortada sorun olduğunu kabul etmesi açısından önemli bir saptama ile başlayan plan beklendiği gibi işlerse cari açık konusunda hedefi tutturabilir. Ancak cari açığın bu denli daralmasının beklendiği yılda işsizlik ve bütçe açığı hedefleri tutacak mı? Eğer daralma; 2019’da yüzde 2.3 büyüme olarak gerçekleşecek ve buna bağlı olarak cari açık 26 milyar dolara gerileyecekse işsizliğin yüzde 12.1 olması ihtimali düşük.

Adını henüz bilmeden OVP’de ne olması, ne olmaması gerektiğine dair geçtiğimiz hafta başındaki yazımda “Bu program Türkiye’nin küresel anlamda yatırım yapılabilir (notuna ulaşmayı hedefleyen) bir ülke haline gelmesi amacıyla hazırlanmıştır” olmalı. Buna göre: ‘Yapılması gerekenlerin, ulaşılması beklenen hedeflerin neler olduğu, bu hedeflere ulaşmak için ne gibi kaynaklar kullanılacağı ve bu kaynakların nasıl elde edileceği ilk baştan açıklanmalı.’ Kamu tasarrufu mutlaka olmalı ve bu tasarruf “hedefli ve ölçülebilir” olmalı ki halk olarak bizler de tasarruf edelim. Zira yeni OVP; harcamadan çok, yeniden yapılandırma-tasarruf-devletin yeniden küçülmesi üzerine kurulu olmalı diye düşünüyorum” şeklinde yazmıştım.

Büyüme düşük çıkar

Giriş cümlesi hiç de benim beklediğim gibi olmadı. Diğer yandan 2019 yılı için 31 milyar doları yatırımlardan olmak üzere 60 milyar dolarlık tasarruf ve 16 milyar dolarlık gelir artırıcı tedbirlerle toplamda 76 milyar liralık iyileştirme ile bütçe açığının 2019 yılında yüzde 1.9’da kalması hedefleniyor. Büyümenin yüzde 2.3; ki benim beklentim çok daha altında kalması; olduğu bir ortamda tasarruf ve bütçe açığı hedeflerinin tutturulması hayli zor görünüyor.

Kur tahmini tutar mı?

Programın metrikleri ile ilgili pek çok yorum okudunuz, okuyacaksınız. Ancak ilk elden bakıldığında kur hedeflerinin çok iyimser kaldığını söylemek mümkün. Neden derseniz bu yılın geçtiğimiz döneminde ortalama dolar/TL kuru 4.51’lerde iken yıl ortalamasının 4.90 olarak gerçekleşebilmesi için yılın sonuna kadarki ortalamanın 5.88’lerde gerçekleşmesi gerekiyor. YEP açıklaması sonrasında 6.13’lere kadar gerileyen kurun haftanın sonlarına doğru yeniden 6.30’lara yaklaşması bu hedefin tutturulmasının hayli zor olabileceğini söylüyor. Ha keza sırasıyla 6.00 ve 6.20 olan 2020 ve 2021 hedeflerini bir kenara koyarsak 5.60 olarak hesaplanan 2019 kur tahmininin gerçekleşmesi de bugünden bakıldığında hayli zor görünüyor.

Daha önce duyduklarımızdan çok da farklı, radikal değişimler vaat etmeyen YEP’in içinde duymak istediğim en önemli konunun Kanal İstanbul olduğuna yine geçtiğimiz haftaki yazımda değinmiştim. “İçinden Kanal İstanbul geçen bir planın” piyasalarca olumsuz algılanabileceğine değinmiştim. Net olarak Kanal İstanbul gelecek planlarından çıkarılmış değil. YEP sunumunda “Mega altyapı projeleri doğrudan yabancı yatırım yoluyla, uluslararası finansman ile hayata geçirilecektir. Kamu-özel işbirliği uygulamalarının daha etkin ve finansal açıdan verimli olmasına yönelik düzenleme yapılacaktır” denilmiş. Hazine veya Türkiye Varlık Fonu aracılığıyla sağlanacak ‘garantiler’ bu finansmana eklenirse geçtiğimiz 10 yıla göre değişen çok fazla bir şey olmayacağı anlaşılıyor.

Rakamların uyumu/uyumsuzluğu bir yana, elde bir plan var. Bu planın uygulanmasına dair ortaya konacak stratejiler, atılacak adımlar bundan böyle yakından takip edilecek. Güvenin tesisi için konulan hedeflere ulaşılması önemli olacak. Ulaşıldıkça güven artacak, plandaki revizyonlar/gecikmelerse güvenin tesisini zorlaştıracak veya geciktirecektir.

Yıl sonu dolar/TL ne olur?

Yazının devamı...

Yeni OVP piyasaya güven verecek mi?

Merkez Bankası’nın sürpriz hamlesinden sonra gözler 20 Eylül Perşembe günü açıklanacak Orta Vadeli Program’a çevrildi. Derleyici bir yeni yol haritası, piyasalar için umut olacak. Ayakları yere sağlam basan OVP ile borsa 98 bini zorlar, kurda gevşeme devam edebilir

Merkez Bankası geçtiğimiz Perşembe günü üzerine düşeni yaptı: 1 haftalık politika faizini yüzde 24’e, gecelik borç verme faizini yüzde 25.50’ye ve Geç Likidite Penceresi (GLP) faizini yüzde 27’ye yükseltti. Piyasayı geriden izlemek yerine; ön alıyor olmasa da piyasa faizlerine yakınsayan/dengeleyen bir faiz politikasına ulaştık. TCMB’nin; kendi ihraç ettiği para biriminin faiz oranında piyasaların çok gerisinde kalması kabul edilebilir bir durum değil. Geçtiğimiz Perşembe günü yapılan PPK (Para Politikası Kurulu) toplantısına kadar TCMB, piyasaların oldukça gerisindeydi.

725 baz puanlık bir artış ile yüzde 25.00 politika faizi seviyesine gelinmesinin daha doğru olacağına inandığımı geçen hafta yazmıştım. TCMB; 625 baz puanlık politika faizindeki bu artış ile bir yandan piyasadaki “işgören faiz” seviyesine oldukça yaklaşırken, diğer yandan piyasaların çok gerisinde kaldığı ithamından bir nebze de olsa kurtulma konusunda ciddi adımlar attı. PPK kararı sonrasında dolar/TL kurları 6.45’li seviyelerden 6.0150’li seviyelere kadar geriledi.

Merkez Bankası üzerine düşenin önemli kısmını hayata geçirdi. Bundan sonra görev maliye politikalarına; yatırım ve stratejik harcamaların doğru planlanmasına düşüyor. Bu planlama ile ilgili olarak da eski adıyla; Orta Vadeli Plan (OVP) hayata geçecek. İhtimaldir ki yeni dönemde bu planın adı değişecek, işlevi benzer olacak. Ekonominin yakın ve orta vadede ne yöne gideceğine dair yol haritası ve bu yol haritasının gerçekleştirilmesi için gerekli olan “metriklerden” bahsedilecek.

OVP’nin ilk cümlesi...

Birkaç ertelemeden sonra OVP’nin 20 Eylül Perşembe günü kamuoyu ile paylaşılacağı açıklandı. Açıklanacak OVP’nin en azından önümüzdeki 2-3 yıllık mümkünse daha uzun vadeli planların kamuoyu ile paylaşılacağı bir plan olacağı varsayımı kuvvetli bir varsayım. OVP’nin amacı ve ne yöne gitmek istediğini göstermesi açısından bana göre ilk cümlesi; daha doğru ‘varlık amacı’; benim olduğu kadar piyasa katılımcıları açısından da önemli olacak. Kamuoyu ile paylaşılacak olan programın bana göre ilk ve en önemli cümlesi “Bu program Türkiye’nin küresel anlamda yatırım yapılabilir (notuna ulaşmayı hedefleyen) bir ülke haline gelmesi amacıyla hazırlanmıştır” olmalı.

“Buna göre” diye de devam etmeli ve yapılması gerekenlerin, ulaşılması beklenen hedeflerin neler olduğu, bu hedeflere ulaşmak için ne gibi kaynaklar kullanılacağı ve bu kaynakların nasıl elde edileceği ilk baştan açıklanmalı. Ne gibi sonuçlara ulaşılması hedeflendiği ve buna ulaşmak için nasıl bir “takvim” takip edileceği de şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalı.

OVP’de açıklanacak hedeflerin kaynakları neler oldu, bu kaynaklara ulaşmak için neler yapılacağı (Yurt dışı borçlanma, vergi artışları v.b.) mutlaka paylaşılmalı ve hem kaynak hem de hedef konusu “ölçülebilir” ve “izlenebilir” olmalıdır.

“Kamu tasarrufu” mutlaka olmalı ve bu tasarruf “hedefli ve ölçülebilir” olmalı ki halk olarak bizler de tasarruf edelim. Zira yeni OVP; harcamadan çok, yeniden yapılandırma-tasarruf-devletin yeniden küçülmesi üzerine kurulu olmalı diye düşünüyorum.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.