Ne kadar milli gelir o kadar madalya!

20 Ağustos 2012

Dünyanın en yüksek milli gelirine sahip ülkeleri olimpiyatlarda da en fazla madalya kazanan ülkeleri durumunda. Londra Olimpiyatları’nda en fazla madalya alan ilk 10 ülkenin 7’si, yine dünyanın en büyük ekonomileri. Ancak kişi başına düşen milli gelirde lider olan ülkelerin sportif başarısı tam bir fiyasko.Geçen hafta sona eren Londra Olimpiyatları’ndaki kadınlar 1500 metre finali hâlâ hafızalardaki tazeliğini koruyor. Aslı Çakır Alptekin son metrelerde liderliğini sürdürürken arka sıralardan Gamze Bulut hızını artırıyor ve ikinciliğe yerleşiyor. Yarış bittiğinde tüm Türkiye sevince boğuluyor. Herkes ‘Bu bir hayal. Altın ve gümüş madalya Türkiye’nin’ diye bağırıyor... Evet Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut isimlerini Türk spor tarihine altın harflerle yazdırmayı başardı ancak olimpiyatları 5 madalya ile tamamlayarak 32’nci sırada yer alan Türkiye’nin performansı beklentilerin oldukça altında kaldı.Olimpiyatların ardından başarısızlığın nedenleri ile ilgili çok sayıda görüş ortaya atıldı, tartışıldı. Madalya sıralamasını incelerken ilk sıralarda yer alan ülkelere baktığımda dikkat çekici bir ayrıntı gözüme ilişti. Ekonomi gazetecisi olarak dikkatimi çeken bu ayrıntı ülkelerin madalya sıralanışı ile dünya ekonomisine yön veren ülkelerin benzerlik göstermesi oldu. Olimpiyatlardaki başarı ile ekonomik gelişmişlik (güç) düzeyi arasında çok ciddi bir korelasyon var. Yani dünyanın en yüksek milli gelirine sahip ülkeler, olimpiyatların da en başarılı ülkeleri durumunda. Kanada kökenli ABD’li iktisatçı Daniel K.N. Johnson, olimpiyat sonuçlarını tahmin etmenin imkansız olmadığını savunarak yarışlardan önce fikirlerini açıklamıştı. Ekonomik verilerden yararlanarak özel bir hesaplama yöntemi geliştirdiğini belirten Johnson, madalya sayısına ilişkin tahminlerindeki başarısını sıralama tahminlerinde gösteremedi. Gelelim milli gelir ile madalya sayısı arasındaki güçlü ilişkinin rakamsal boyutlarına.En fazla madalya kazanan ilk 10 ülkenin 7’si aynı zamanda dünyanın en fazla milli gelirine sahip ülkeleri. 15 trilyon dolarlık milli geliri ile (GDP) dünyanın en büyük ekonomisi durumundaki ABD, olimpiyatlarda da en fazla madalya alan ülke oldu. ABD, 46’sı altın, 29’u gümüş, 29’u da bronz olmak üzere toplam 104 madalya almayı başardı. Milli gelir sıralamasında 7.3 trilyon dolar ile dünya ikincisi olan Çin, olimpiyatlarda da en fazla madalya kazanan ikinci ülke. Milli gelirde ‘TOP 10’ içerisinde yer alan İngiltere, Rusya, Almanya, Fransa ve İtalya olimpiyatlarda da ‘TOP 10’a girmeyi başardı. Milli gelir ile madalya sayısı arasındaki korelasyona uymayan tek ülke Macaristan oldu. Ekonomik büyüklük açısından dünya sıralamasında 56’ncı olan Macaristan, olimpiyatlarda 17 madalya ile 9’uncu oldu. Kişi başına zenginlik işe yaramıyorÜlkelerin milli geliri ile sportif başarı arasındaki güçlü korelasyon kişi başına düşen milli gelirde negatif yönde işliyor. Yani kişi başına düşen milli gelirin en yüksek olduğu ülkeler olimpiyatlarda tam bir hüsran yaşıyor. Örneğin 113 bin dolar ile dünyanın en fazla kişi başına düşen milli gelirine sahip ülkesi Lüksemburg, 7 dalda yarıştığı olimpiyatlarda ‘sıfır’ çekti. Yine dünyanın en yüksek ikinci kişi başına düşen milli gelirine sahip ülkesi Katar, olimpiyatlarda sadece 2 tane bronz madalya alabildi. Kişi başına düşen milli gelirde ilk 10’da yer alan Birleşik Arap Emirlikleri 0, Norveç ve İsviçre 4, İsveç 8, Danimarka da 9 madalya aldı. Hem GDP hem de kişi başına milli gelirde ilk 10’da yer alıp olimpiyatlarda madalya sıralamasına giren tek ülke Avustralya oldu.En güvenli 50 banka arasında neden Türk banka yok?Global Finance dergisi geçtiğimiz günlerde “dünyanın en güvenli 50 bankası”nı açıkladı. Sermaye yeterliliği açısından dünyanın en güçlü bankaları arasında yer alan Türk bankalarından birinin bile Global Finance’in listesinde yer almaması oldukça ilginç. Açıklanan listeye göre, Alman KfW dünyanın en güvenli bankasıymış. Hollandalı Bank Nederlandse Gemeenten (BNG) ikinci, İsviçreli Zürcher Kantonalbank üçüncü en güvenli banka. En güvenli ilk 10 bankanın 4’ü Alman, 3’ü Hollandalı olarak yer alıyor.

Devamını Oku

Tüketiciye dokunan şirket kalmadı, yabancı metal-makine avına çıktı

13 Ağustos 2012

Tüketiciye direkt dokunan çok sayıda şirketin ya tamamı ya da bir kısmı yabancılara satıldı. Böyle olunca da birleşme ve satın almalarda ikinci aşamaya geçildi. N+1 Daruma Genel Müdürü Okan Altuğ’a göre, şu anda yabancılar en fazla metal, makine, gıda, inşaat ve inşaat malzemeleri satan şirketlere ilgi gösteriyor.Haziran ayı cari işlemler açığı rakamları dün açıklandı. Beklentilerden iyi gelen rakamlar ekonomi çevrelerince olumlu karşılandı. Yıllardır Türkiye ekonomisi için en önemli sorun olan cari açıkla mücadelenin iki yönü var. İlki yapısal bir sorun haline gelen hammadde ve enerji ihtiyacında dışa bağımlılık diğeri finansman. İthal edilen ürünlerin içeride üretilmesi konusunda hükümet somut adımlar atmaya başladı. Geçtiğimiz aylarda açıklanan teşvik paketi bunun en güzel örneği. Açığın sıcak para olarak bilinen kısa vadeli sermaye yatırımları yerine doğrudan yabancı sermaye yatırımı ile finanse edilmesi sürdürülebilirlik açısından önemli. İşte bu noktada devreye N+1 Daruma, Standard Ünlü ve Pragma şirket evliliklerine aracılık eden “gizli kahramanlar” giriyor.1 Fransız, 1 İngiliz... N+1 ile ortaklığa giden Daruma’nın Genel Müdürü Okan Altuğ ile bir araya geldim. 1998 yılından bu yana çok sayıda şirketi evlendiren Altuğ, işine aşık biri. Yaptığı işi anlatırken heyecanını gözlerinden görebiliyorsunuz. Altuğ kendisi içinde geçerli olan önümüzdeki dönem stratejisini şöyle özetliyor: Kendini yenileyemeyen kaybeder!2005 yılından sonra özellikle bankacılık sektörü ile başlayan yabancı şirketlerle evlilikler şu anda farklı bir noktaya gelmiş durumda. Finans sektörüyle beraber özellikle “tüketiciye dokunan” yüzlerce şirket ya yabancılara satıldı ya da yabancı ortak aldı. Peki şu anda yabancıların gözde sektörleri hangileri? Bu sorunun yanıtına geçmeden önce Altuğ, Türkiye’nin yurtdışındaki imajı ile ilgili olarak fıkrayı andıran şu anısını anlattı: Geçtiğimiz günlerde yurtdışında bir Fransız bir İtalyan bir İngiliz bir İspanyol ve ben oturuyoruz. Hepimiz şirket sahibiyiz. İş yapmak istediğimiz kişinin şu sözü benim için çok önemli: “Türklerle ne isterseniz yaparız.” 2001 krizi sonrasında yurtdışına gittiğimizde yıllarca krizin atlatıldığını, devalüasyonu, büyüme potansiyellerini anlattık. Kimi bize inandı, kimi inanmadı. Ancak şimdi durum farklı. Şu anda Türkiye’yi anlatmaya gerek yok. Piyasa tabiri ile Türkiye’yi satmaya gerek yok, Türkiye çoktan satın alınmış. İkinci aşamaya geçişGelelim yabancıların şu anda en fazla ilgi gösterdiği sektörlere...Tüketiciye dokunan şirketler, birleşme ve satınalma işlemlerinin ilk aşaması. Bu alanda satışa konu olabilecek hem çok sayıda şirket kalmadı, hem de kâr marjları iyice düştü. Altuğ, birleşme ve satınalmalarda ikinci aşamaya geçildiğini söylüyor. Yani direkt tüketiciye satış yapan şirketler yerine tüketiciye satış yapan şirketlere ürün satanlar yeni gözde durumunda. Altuğ bu sektörleri şöyle sıralıyor: İnşaat ve inşaat malzemeleri, gıda, metal ve makine.Körfez sermayesi Avrupa’yı sollamadıSon dönemde özellikle Körfez bölgesinden gelen yabancı sermayeyi hatırlatmam üzerine Okan Altuğ şöyle devam etti: “Klasik yatırım ABD ve Avrupa’dan gelir. Arap sermayesi gayrimenkul ve petrolde uzmandır. Son dönemde kriz nedeniyle Avrupa’dan sermaye akışının durduğuna yönelik bir kanı var. Bu doğru değil. Evet Avrupa’da ciddi bir kriz var. Ama Avrupa dünyanın en büyük ekonomisi. Aralarında güçlü ekonomiler de var zayıf da. Aynı şekilde güçlü şirketler de var güçsüz de. Ancak yılbaşından bu yana Türkiye’de yapılan şirket satın almalarına bakıldığında yine aslan payı Avrupalı ve ABD’li şirketlerde. Özellikle kendi iç pazarları daralan şirketler Türkiye gibi büyüme potansiyeli yüksek pazarlara adım atmak istiyor.Yeni fon Eylül’deDaruma ile N+1 International, Avrupa, Asya, Türkiye ile Balkanlar’da yatırım bankacılığında ortak olmak üzere Haziran ayında anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre, N+1 International, Daruma Kurumsal Finansman’dan yüzde 20 hisse alırken, Daruma da N+1 International’dan yüzde 5.25 hisse aldı. Bu birleşmeyle firmanın yeni adı “N+1 Daruma” olarak belirlendi.N+1 ve Daruma, enerji, mezzanine ve gayrimenkul alanlarında da yüzde 50-50 ortak olarak sermaye fonları kuracak. Kurulacak fonlar şöyle:3 250-400 milyon euro büyüklüğünde enerji fonu3 200-300 milyon euro mezzanine yatırım fonu 3 200-300 milyon euro ticari gayrimenkul yatırım fonu.N+1 Daruma, Eylül ayında ilk fonunu çıkaracak.Türk şirketler de yurtdışında ava çıktıAvrupa’da devam eden ekonomik kriz Türk şirketlerine de yeni fırsatlar sunuyor. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın her platformda dile getirdiği gibi binlerce Avrupalı şirket iflasa sürükleniyor. “Türk şirketleri yurtdışında şirket satın alıyor mu?“ sorumu Altuğ şu şekilde yanıtladı: “Evet hem de çok sayıda şirket. Krizle birlikte Avrupa’daki şirket değerleri ortalama yüzde 30 geriledi. Kamuoyuna çok yansımasa da sadece Avrupa değil Afrika kıtasında da şirket alan Türk yatırımcılar var. Biz de N+1 Daruma olarak Türk şirketlerin önüne fırsatları getirmeye çalışıyor. Diyoruz ki, bakın Avrupa’da şöyle bir şirket var. Değeri bu kadar. Eğer satın almak isterseniz bu da sizin finansman paketiniz. Anahtar teslim öneri yapıyoruz.

Devamını Oku

Rezervler ilk kez 100 milyar $’ı aştı

10 Ağustos 2012

Merkez Bankası’nın rezervleri tarihinde ilk kez 100 milyar doları geçti. Uyguladığı politikalarla rezervini yükseltmeyi başaran Merkez Bankası, yılbaşından bu yana döviz rezervini 9.4 milyar dolar, altın rezervini de 5.5 milyar dolar artırdı. Toplam rezervler 103.1 milyar dolara ulaştı.Merkez Bankası’nın toplam rezervleri tarihinde ilk kez 100 milyar dolar sınırını aştı. 103 milyar 114 milyon dolara çıkan rezervin 87 milyar 757 milyon doları brüt döviz rezervinden 15 milyar 357 milyon doları da altın rezervlerinden oluştu. Merkez Bankası’nın son dönemde hem altın hem de döviz rezervini artırmaya yönelik attığı adımlar meyvelerini vermeye devam ediyor. Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervleri bir haftada 3 milyar 433 milyon dolar artarak, 3 Ağustos itibarıyla 87 milyar 757 milyon dolara yükseldi.Brüt döviz rezervleri 27 Temmuz’da 84 milyar 324 milyon dolar düzeyindeydi. Merkez Bankası’nın 27 Temmuz itibariyle 99 milyar 36 milyon dolar olan toplam rezervleri 103 milyar 114 milyon dolara yükseldi. Toplam rezervin 15 milyar 357 milyon dolarını altın rezervi oluşturdu.Merkez Bankası Türk Lirası yükümlülükler için tesis edilmesi gereken zorunlu karşılıkların altın olarak tesis edilebilmesi uygulamasına geçmesi altının toplam rezerv içerisindeki payı yükselmeye başladı. Brüt döviz rezervi yılbaşından bu yana 9 milyar 427 milyon dolar, altın rezervi ise 5 milyar 469 milyon dolar yükseldi. Toplam rezervlerde 2011 sonuna göre yaşanan artış 14 milyar 897 milyon dolar oldu.Altının payı artıyor2011 yılı sonunda yüzde 11.21 olan altının toplam rezervler içerisindeki payı 3 Ağustos itibarıyla yüzde 14.89’a ulaşmış durumunda. Bu oran 2007 yılı sonunda yüzde 3.73, 2008 yılı sonunda yüzde 4.46, 2009 sonunda yüzde 5.51, 2010 sonunda ise yüzde 6.12 seviyesinde bulunuyordu. Merkez Bankası zorunlu karşılık oranları ile ilgili yaptığı değişikliklerle de döviz rezervini güçlendirme stratejisini uyguluyor. Merkez Bankası son olarak 19 Temmuz’da Türk Lirası zorunlu karşılıkların döviz olarak tesis edilmesine ilişkin üst sınırı yüzde 50’den yüzde 55’e yükseltilmiş ve ilave yüzde 5’lik dilim için tesis edilmesi gereken zorunlu karşılığın 1.9 katsayısıyla çarpımına karşılık gelen tutarda döviz tesis edilmesi imkânı sağlandığını açıklamıştı. Sağlanan ek imkânın aynı oranda kullanılması halinde, Merkez Bankası’nın rezervlerinde yaklaşık 2.9 milyar dolarlık artış olacağı belirtilmişti.

Devamını Oku

Ferit Şahenk'ten cari açığı düşürecek 'tohum'

9 Ağustos 2012

Doğuş Grubu’nun patronu Ferit Şahenk, gıda ve teknolojiyi bir araya getirecek yeni bir yatırıma hazırlanıyor. Nğde Üniversitesi’nden babası Ayhan Şahenk adına fakülte kurmak için izin alan Şahenk, hükümetin de üzerinde durduğu ithalat edilen tohumların Türkiye’de üretilmesi için yatırım yapacak.Doğuş Grubu’nun patronu Ferit Şahenk, gözünü şimdi de tarım sektörüne çevirdi. Son olarak Nusr-ET’in yüzde 50’si için 6.8 milyon TL ödeyen, detoks ve spor merkezi açan Ferit Şahenk, özellikle tohum ithalatını azaltacak bir adım atıyor. Şahenk, hükümetin de üzerinde önemle durduğu tohum ithalatını azaltmak için Niğde Üniversitesi’nde “Tarım Teknoloji Fakültesi” kuruyor. Niğde Üniversitesi’nde babası Ayhan Şahenk adına yapılacak fakülte için Yüksek Öğrenim Kurumu’ndan vize alan Ferit Şahenk, okulu yüksek teknolojiyle donatacak. Burada öğrencilere yüksek teknolojili tarım ve tohumculuk üzerine eğitim yapma fırsatı verilecek.Niğde’deki fakülte bünyesinde uygulama alanlarında tarım yapılması için, katma değeri yüksek, pazarı olan ürünleri yetiştirmek üzere yeni yatırımlar yapılacağı belirtilirken, tarımsal üretim projesinin bu kentle sıırlı kalmayacağı, kayısı, fıstık, zeytinyağı, çay gibi ürünleri ile ilgili olarak da katma değer artırıcı projeler bu ürünlerin başka kentlerde geliştirileceği söyleniyor. Tarla bitkileri, endüstri bitkileri, yem bitkileri, çim ve çayır otu tohumluğu ve sebze bitkilerinde 2002 yılında 17 milyon 320 bin dolarlık ihracat yapılırken, 2011 yılında bu rakam 108 milyon 948 bin dolara yükseldi. Uluslararası Tohumculuk Federasyonu’nun verilerine göre, Türkiye sebze bitkileri tohumu ihracatında dünyada 21’inci, sebze bitkileri tohumu ithalatında ise dünyada 9’uncu sırada.Eker: Çiftçinin oğlu da artık iPhone istiyor Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, artık çiftçinin de refah seviyesini artırmak istediğini, onların çocuklarının da iPhone istediğini belirterek, “Hem damak zevkime uygun, hem ucuz, hem de çiftçi iPhone alsın diyemezsiniz” diye konuştu Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker önceki akşam iftar yemeğinde gazeteciler ile buluştu. Eker, karpuz başta olmak üzere artık çoğu sebze ve meyvenin eski tadının kalmadığına ilişkin yakınmalara dikkat çekilmesi üzerine çiftçilerin raf ömrü uzun, böceklere karşı dayanıklı ürün üretmeye yöneldiklerini söyledi. Artık çiftçilerin de refah seviyesini artırmak istediğini, onların çocuklarının da iPhone isteyerek ‘almazsan ben de burada durmam’ dediğini kaydeden Eker, “Hem damak zevkime uygun olsun, hem ucuz olsun, hem de çiftçi iPhone alsın diyemezsiniz” diye konuştu.Dünyanın üçüncü büyük tohum gen bankasının Türkiye’de olduğunu ve ellerinde şu an 85 bin çeşit tohum bulunduğunu kaydeden Eker, “İsteyene Ayaş domatesi, isteyene dilediği karpuz tohumunu verebiliriz. Bunların ekilmemesi tohum yokluğundan değil. Zannediliyor ki, yerli tohumlar artık yok. Tohum var ama tercih edilmiyor” dedi. Mehdi Eker, Doğu ve Orta Anadolu bölgelerinde ilkbahar aylarındaki kuraklık yüzünden bu yıl saman başta olmak üzere kaba yem sıkıntısı yaşanması nedeniyle fiyatlarda aşırı artış meydana geldiğini vurguladı. GDO’ya karşıyımEker, bilim komiteleri tarafından olumlu rapor hazırlanan insan gıdası olarak kullanılabilecek genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) içeren 3 soya çeşidine ithalat kapısının açılmayacağının sinyalini verdi. Kişisel olarak gıdada GDO’ya karşı olduğunu belirten Eker, Biyogüvenlik Kurulu’nun da bilimsel komiteler ile aynı yönde karar vermesi durumunda nihai kararı Bakanlığın vereceğini söyledi.

Devamını Oku

Vergi borcu olan esnafın banka kredisi bloke oluyor

7 Ağustos 2012

Vergi borcu olan esnafın bankalardaki kredileri bloke ediliyor. Blokajı Maliye değil kredinin riskini artırmak istemeyen bankalar yapıyor. Kredisi kullanıma kapanan ve kredinin taksitlerini ödemeye devam eden esnafa bankalar şunu söylüyor: “E-haciz nedeniyle krediniz bloke edildi. Kullanıma açılması için borcunuzu ödeyin” Son günlerde “İşler nasıl?” sorusuna “Süper, çok iyi” yanıtını veren esnafa hiç rastlamadım. Satışlar kötüyse zaten yanıt bu yönde oluyor: “Abi işler çok kötü. Bıçak gibi kesildi satışlar. Dükkanı zor döndürüyoruz.” Peki işler iyi olduğu zaman? O zaman da aldığım yanıt hiç değişmiyor: “Fena değil, idare ediyoruz...”Ancak son günlerde peşpeşe konuştuğum birkaç esnaf aynı konudan dert yandı. Hepsi de ağız birliği etmişcesine aynı şeyden şikayet etmesini en başta “Bana denk geldi” olarak yorumladım. Ancak konuyu açtığım bankacılardan sayının oldukça fazla olduğunu öğnendim. Neyse uzatmadan esnafların son günlerdeki ‘korkulu rüyası’ haline gelen konuya anlatayım. Devlete herhangi bir konuda vergi borcu olan esnafın bankadaki kredisi bloke ediliyor ve kullanıma kapatılıyor. Maliye Bakanlığı bu yıl e-haciz uygulaması ile vergi borcu olanların bankalarındaki hesaplarından tahsilata başlamıştı. Hatta geçtiğimiz aylarda üniversitede okurken devletten kredi alan ve okul bittikten sonra öğrenim kredisi borcunu ödemeyenlerin bankalardaki hesapları bloke edilmiş ve bu hesaplardan tahsilat yapılmıştı. Şimdi ise bankalardan KOBİ ya da ticari kredi alan esnafının eğer vergi borcu varsa e-haciz uygulaması nedeniyle kredileri bloke ediliyor. Ancak şunu söylemekte yarar var; krediyi bloke eden taraf Maliye Bakanlığı değil banka. Çünkü banka verdiği krediyi serbest kullanıma açtığı an Maliye alacağını müşterinin hesabından tahsil edebilir. Kredinin geri dönüşünü riske atmak istemeyen banka da krediyi bloke ediyor ve müşterisine şunu diyor: “E-haciz yüzünden krediniz kullanıma kapandı. Vergi dairesine tüm borcun yatması halinde blokaj kalkacak.”Bu noktada şu eleştiriyi getirebilirsiniz: “Kredi alacağına önce vergi borcunu ödesin.”Ben de aynı cümleyi bankadaki kredisi bloke edilen mahallemizin esnafına söyledim. Ama söylemez olaydım... Ses tonu biraz yükselerek şu yanıtı verdi: “Ben zaten işi çevirmeye çalışıyorum. Satış yapamayınca aldığım malın parasını ödeyemiyorum. Ben de borcumu ödemek için kredi aldım. Vergi borcundan dolayı bankadaki kredim bloke edildi. Şimdi hem borcumu ödeyemiyorum, hem kullanamadığım kredinin taksidini ödüyorum. Para kazanmadan vergi borcumu nasıl ödeyeceğim?”Aldığım yanıt karşısında “Sen de haklısın” dedim.Türk tahvilleri 450 milyar $’ı yöneten fonun gözdesi Son haftalarda yurtdışından Türkiye’ye ciddi portföy yatırımı geliyor. Ekonomilerini canlandırmak isteyen çok sayıda ülkenin faizleri tarihinin en düşük seviyelerine çekmesi Türkiye’yi cazip hale getirdi. Geçtiğimiz günlerde dünyanın en büyük sabit getirili fon yönetim şirketlerinden ABD’li Western Asset, portföy dağılımını açıkladı. Western Asset, dünya genelinde 450 milyar dolarlık bir varlığı yönetiyor. Bu varlığın yaklaşık yüzde 10’luk kısmı gelişmekte olan ülkelerde değerlendiriliyor. Türkiye listede yüzde 8.2 ile Western Asset’in en fazla yatırım yaptığı 5’inci gelişmekte olan ülke.Beko yatırım olimpiyatlarına adını yazdırdıŞu ana kadar Londra olimpiyatlarında umduğumuzu bulamadık. Büyük umutlarla olimpiyatlara giden sporculardan henüz bir madalya haberi alamadık. Ancak yine Londra’da devam eden ‘yatırım olimpiyatları’na bir Türk şirketi adını yazdırdı. Koç Grubu şirketlerinden Beko, olimpiyatlarla aynı anda gerçekleştirilen ticaret ve yatırım konusunda görüş alışverişlerinin yapıldığı UKTI ( UK Trade&Investment) toplantılarına sponsor oldu. Toplantılara büyüme vaat eden 17 sektörde faaliyet gösteren global şirketlerin üst düzey yöneticileri katılıyor. 27 Temmuz’da başlayan zirve 7 Eylül’e kadar sürecek. Umarım yatırım olimpiyatları bitene kadar gerçek olimpiyatlara da adımızı yazdırabiliriz...Yabancıların Türk finans sektörüne güveni tamGEÇTİĞİMİZ hafta bu köşede “Yabancıya ‘BDDK denetimindeyiz’ deyin yeter” başlığı ile bir bölüm vardı. Ancak teknik bir sorundan dolayı yazının ‘ham hali’ yayımlandı. Böyle olunca da yazı anlaşılamadı. Konu, Sardes Faktoring’in gerçekleştirdiği 13.5 milyon TL’lik tahvil ihracı sonrasında şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Eminsoy’un söyledikleriyle ilgiliydi. Tahvil ihracı sırasında şirketi tanıtmak için yabancı yatırımcılarla bir araya gelen Hakan Eminsoy, yabancıların Türk finans sektörüne bakışı ile ilgili çarpıcı bir anısını paylaşmıştı: “Yabancılara şirketimizin ‘BDDK denetiminde’ olduğunu söylememiz yetti. BDDK’nın geçmişte aldığı önlemler ve devam eden denetimleri sektöre olan güveni oldukça artırmış durumda. Yabancılar, ‘Eğer BDDK denetimindeyseniz, riskiniz düşüktür’ diye düşünüyor.”

Devamını Oku

Azeri fon, doları oynatmaya geliyor!

30 Temmuz 2012

Azerbaycan’ın petrol fonu SOFAZ’ın Türk bankalarında tuttuğu kısa vadeli TL cinsi mevduatın tutarı 800 milyon TL’ye ulaştı. Geçtiğimiz günlerde 300 milyon doları TL’ye çevirip kurları bir anda düşüren Azeriler, “32.6 milyar dolarlık toplam varlık içinde Türk Lirası’nın payı artacak” diyor.Geçtiğimiz günlerde dolarda tek bir kurumunda yaptığı 300 milyon dolarlık satış kurları bir anda 1.8120 TL’den 1.7990 TL’ye kadar inmesine neden olmuştu. Satışı yapan kurumun ise Azerbaycan’ın petrol şirketi Socar olduğu söylenmişti. Önümüzdeki dönemde dolarda benzer hareketlerin yaşanması kaçınılmaz gözüküyor. Çünkü Azerbaycan’ın 32.6 milyar dolarlık varlığı olan devlet petrol fonu SOFAZ, yatırımlarını çeşitlendirme çabasında. Altından ülke tahvillerine, Avustralya Doları’ndan İngiliz Sterlini’ne çok sayıda para birimine yatırım yapan SOFAZ’ın son gözdesi ise Türk Lirası.SOFAZ’ın Türk bankalarındaki kısa vadeli Türk Lirası cinsi mevduatta tuttuğu miktar 800 milyon TL’ye ulaşmış durumda.Yukarıda bahsettiğim 300 milyon dolarlık döviz satışının da bu kapsamda yapılma ihtimali oldukça yüksek. 33 milyar dolara dayanan varlığı ile dünyanın en büyük devlet fonlarından biri olan SOFAZ’ın İcra Kurulu Başkanı Shahmar Movsumov da Türk Lirası’na olan ilgilerini gizlemiyor.Movsumov, geçtiğimiz günlerde fonun ilk 6 aylık performansı ile ilgili düzenlediği basın toplantısında, toplam varlıkları içerisinde Türk Lirası cinsi varlıkların payını artırmak istediklerini açıkladı.SOFAZ’ın döviz cinsi yatırımlarının yarısı ABD Doları, yüzde 40’ı euro, yüzde 5’i İngiliz Sterlini olarak tutuluyor. Şu anda birden fazla Türk bankasında toplam 800 milyon TL’yi (440 milyon dolar) kısa vadeli mevduatta değerlendiren SOFAZ, cazip gayrimenkul yatırımları için İstanbul’da araştırmalar yapıyor. Hatta bu çerçevede SOFAZ yetkilileri geçtiğimiz haftalarda gayrimenkul şirketleri ile bir araya geldi.Bir anda 300 milyon doları Türk Lirası’na çevirip bankalara yatıran SOFAZ, kurları önümüzdeki dönemde daha da oynatacak gibi.Kredi tahsis ücreti için dava açılabilirGeçen hafta bu köşede faiz dışı gelir yaratmak isteyen bankaların, ticari kredi kullanan müşterilerinden 6 ayda bir “kredi tahsis ya da teklif ücreti” adı altında yeni bir kesinti yapmaya başladığını yazmıştım. Tutar bankadan bankaya farklılık gösteriyor ve 250 TL-2.500 TL arasında değişiyor. Bu yazının ardından çok sayıda geri dönüş aldım. Birçok tüketici dava açmaları halinde bu parayı geri alıp alamayacağını merak ediyor. Hatta bir okuyucu, konuyla ilgili Hakem Heyeti’ne gittiğini ve bankanın ilk 6 aylık kesintiyi karar sonuçlanmadan hesaba geri iade ettiğini söylüyor. Ancak iadeyi yapan banka ikinci 6 ay için yeniden aynı kesintiyi yapmış.Konuyla ilgili olarak görüştüğüm hukukçular, kredi alınırken sözleşmede “kredi tahsis ücreti” adında bir kesintiden söz edilmiyorsa tüketicilerin dava açabileceklerini söylüyor.Lehman Brothers ölmedi, Kanyon’da yaşıyor!2008 yılında 640 milyar dolarlık aktifiyle iflas eden Lehman Brothers, krizi daha da derinleştirerek adını tarihe yazdırmıştı. 160 yıllık finans devi Lehman Brothers’ın iflası sonrasında şirketin bazı varlıkları açık artırma ile satılmıştı. Örneğin Lehman Brothers’ın merkezine ait büyük metal tabela 66 bin 355 dolara, eski İngiliz Başbakanı Gordon Brown’ın 2004’te açılışını yaptığı İngiltere’deki ofisin tabelası da 45 bin 368 dolarlık fiyatla alıcı bulmuştu.Hatta bir Türk bankacının da Lehman ofislerinden birine ait küçük bir tabelayı 7 bin 496 dolara aldığı söylenmişti.İflasın ardından şirketin tasfiye halindeki Türkiye’deki birimini 2009 yılında Erste Group satın almıştı. Aradan 3 yıl geçmiş olmasına rağmen Erste’nin Kanyon’daki merkezinde çalışanlar hâlâ üzerinde “Lehman Brothers” yazan manyetik giriş kartlarını kullanıyor. Herhalde Erste Securities, çalışanlarına “Tasarruflu olun, Lehman Brothers krizini unutmayın” mesajını vermek istiyor...‘BDDK denetimindeyiz’ deyin yeterYeni bir şirket olmamıza rağmen tahvil ihracımıza büyük ilgi geldi. Sektörde tahvil ihracı gerçekleştiren dördüncü şirket olduk. Tahvillerimiz İkinci piyasada da işlem görmeye başladı. Tahvillerimize gelen ilginin temelinde 10 aylık bir dönemde şirket olarak iyi performans göstermemiz yatıyor. Bu süreçte şunu gördüm ki yatırımcıların Türk bankacılık sektörüne güveni oldukça yüksek. Şirketimizle ilgili temel bilgilerin yanında “BDDK denetiminde” demek bile tek başına yabancı yatırımcılara güven verdiğini gördüm.

Devamını Oku

Nereden çıktı bu kredi tahsis ücreti?

23 Temmuz 2012

Bankalar, dosya masrafı ve sigortanın dışında ticari kredi kullanan müşterilerinden “kredi tahsis ve değerlendirme” adı altında yeni bir masraf kesmeye başladı. 6 ayda bir kesilen kredi tahsis ücreti bankadan bankaya farklılık gösteriyor ve 250 TL-2.500 TL arasında değişiyor. Ticari krediler ardından konut ve ihtiyaç gibi bireysel kredilerde de tüketiciler sürpriz masraflarla karşılaşabilir.Tüketicilere “Bankaların hangi uygulamalarından şikayetçiniz?” diye sorsak büyük ihtimalle ilk iki yanıt şu olur: Kredi kartı aidatı ve hesap işletim ücreti. Bu iki konuda çok sayıda müşteri bankalarıyla davalık olmuş durumda. Açılan davaların çoğu müşteri lehine sonuçlansa da bankalar “Hayır kurumu değil, ticari bir kuruluşuz. Bedava hizmet veremeyiz” görüşünü savunuyor. Bankaların son zamanlarda başlattıkları yeni bir uygulama, yine müşteriler ile bankaları karşı karşıya getirmeye aday. Geçtiğimiz yıllarda sadece birkaç bankanın uyguladığı ve ticari kredilerden aldığı “kredi tahsis ücretini” şimdi çok sayıda banka hayata geçirdi. Kesinti hem de öyle tek sefere mahsus değil. 3 ayda bir örneği de olsa genellikle 6 ayda bir kesiliyor. Kesinti yapılan tutar kart aidatı ya da hesap işletim ücretlerinden çok yüksek.2.500 TL alan banka varÖrneğin 50 bin TL tutarında alınan bir ticari kredi için, 6 ayda bir 250 TL kesen banka da var 500 TL kesen de. Bu tutar 2 bin 500 TL’ye kadar çıkıyor. Şirketi için 120 bin TL kredi kullanan bir işadamı “kredi tahsis ve değerlendirme” adıyla kendisinden 3 ayda bir 250 TL alındığından şikayetçi. Yani 18 ay vadeyle alınan bu kredi için işadamı vade sonunda toplam 1.500 TL + BSMV ödeyecek. Bu kesintiler müşteriler için tam bir sürpriz oluyor. Çünkü kredi alındığı esnada hiçbir bilgi verilmiyor. Kredi için en başta dosya masrafı da ödeyen müşteri bu ücretten kesinti yapıldığı anda haberdar oluyor. Peki bankalar ticari kredilerden neden bu kesintiyi yapmaya başladı? Düşen faiz ortamı ve azalan gelirler bankaları yeni arayışlara itti. Faiz dışı gelirlere yönelen bankalar da kredi verirken izledikleri iş akış sürecinin her aşamasını ücretlendirme çabasına girdi.Vereceğim örnek belki konunun daha rahat anlaşılmasına neden olabilir: Kredi vermeden önce bankacılar müşteri ziyaretine gidiyor. Sonra alınan başvuru mali tahlil bölümüne gönderiliyor. Ardından kredi tahsis bölümünün onayı alınıyor ve pazarlama departmanında kredi kullandırılıyor. İşte bu akış içerisinde bankalar “her hizmet” için masraf alma eğiliminde. “Kredi tahsis ve değerlendirme” ücretinin 6 ayda bir alınmasının nedenine gelirsek; bankalar verdikleri kredileri 6 ayda bir revize ediyor. Yani ilk defa veriyormuş gibi dosyaları yeniden inceliyor. Dolayısıyla yeniden çalıştırılan mekanizma için tekrar ücret alınıyor. Başlatılan bu uygulamayla ilgili olarak konuştuğum bankacı arkadaşım, kredi tahsis ücretinin alınmasını savunuyor. Gerekçe olarak da şunları söylüyor: “Yüksek faiz ortamında bazı hizmetlerden ücret alınmıyordu. Faiz inişiyle gelir yaratmak önem kazandı. Yani bankalar verdikleri hizmetler karşılığında bir ücret almalı. Bu normal. Ancak yeni masraflar müşteri için sürpriz olmamalı. En baştan ödeme takvimi boyunca ne zaman ne ödeyeceğini bilmeli.”Bankaların aynı tutardaki bir kredi için farklı miktarlarda kredi tahsis ücreti alması da tartışma yaratan bir diğer konu. Bireysel kredilerde her müşteri için tek bir faiz oranı veren bankalar, ticari kredilerde farklı bir yöntem uyguluyor. Çünkü şirketlerin kredibiliteleri biribirlerinden farklı. Fakat kredi tahsis ücretleri arasında tam bir uçurum var. Bir banka 250 TL diğeri 2.500 TL alabiliyor.Rekabet tüketiciyi üzdüSon yaşanan uygulama bankacılıkta rekabetin her zaman tüketici lehine sonuçlanmadığını gösteriyor. “O banka alıyor, ben de alayım” anlayışı, faizlerin daha da düştüğü bir ortamda konut ve ihtiyaç kredisi kullananlar da önümüzdeki günlerde yeni yüklerle tanışabilir. Neyse kredi tahsis ücreti konusuna geri dönersek, geçen hafta “Bankalarla ilgili tüketici mağduriyetlerine el atacağız” diyen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) çiçeği burnunda başkanı Mukim Öztekin’in bu konuyu da bir düzene sokacağını düşünüyorum.Kredide eş rızası aranmayacakANKARA - Borçlar Kanunu’nda yapılan ve ticari kredilerde eş rızasını gerektiren madde, iş dünyasından gelen tepkiler üzerine değiştiriliyor. Borçlar Kanunu’ndaki düzenlemeyle “Eş olmadan kredi kullanılmaması” düzenlemesinde iş dünyasından gelen şikayetler üzerine Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı devreye girdi. Bakan Yazıcı, bazı bankaların uygulamayı son derece katılaştırmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirerek iş hayatında sorun yaratan bu maddenin yeniden düzenlenmesi talimatı verdi. Bakan Yazıcı, bakanlık bünyesinde bir komisyon oluşturulduğunu açıkladı. Eş rızası konusunda yeni bir düzenlemenin yapılacağı müjdesini de veren Bakan Yazıcı, niyetlerinin iş dünyasını sıkıntıya sokmak değil kolaylaştırmak olduğunun altını çizdi.Sıra kendi bankanızın ATM’sinden komisyonla para çekmeye gelebilirBankalar, tüketici kredilerinden almaya başladıkları “kredi tahsis ve değerlendirme” ücreti gibi taşıt, konut ve ihtiyaç gibi bireysel kredilerde de yeni masraflar çıkarabilir. Ancak faiz dışı gelir yaratma eğiliminin nereye varacağına ilişkin bankacıların verdiği şu örnek çok çarpıcı: “Bankalar düşük faiz ortamına uyum sağlamaya çalışıyorlar. Faiz dışı gelirlerini artırmak istiyorlar. Faizler daha da düşür ve o seviyelerde kalıcı hale gelirse Avrupa’daki bankalar gibi kendi bankanızın ATM’sinden para çektiğinizde de komisyon ödeyebilirsiniz.”Ortak ATM kullanımına geçişten sonra yüksek komisyondan şikayet eden tüketicileri daha zorlu günlerin beklediği kesin...

Devamını Oku

8 bin ‘Foreks’çi İMKB’deki 1 milyon yatırımcıya bedel

16 Temmuz 2012

Foreks piyasasında işlem yapan yaklaşık 8 bin yatırımcı günlük ortalama 4 milyar TL’lik işlem gerçekleştiriyor. Bu rakam 1 milyonun üzerinde yatırımcının bulunduğu İMKB’deki hacmin iki katı Foreks piyasasının duayeni olarak bilinen Sabri Hakkı Ulukartal’ın geçen ay spor yaparken hayatını kaybetmesi finans dünyasında şok etkisi yaratmıştı. 43 yaşında hayata veda eden Sabri Hakkı Ulukartal, İntegral Menkul, Optimal Menkul ve Ulukartal Kapital’in de yönetim kurulu başkanıydı. Geçen hafta Foreks piyasasının en etkin kurumlarından biri olan İntegral Menkul’ün yöneticileri ile bir araya gelme fırsatı buldum. Sabri Hakkı Ulukartal’ın ani ölümünün kendilerini ne kadar çok üzdüğü yüzlerinden okunuyordu. “Hakkı Bey’in inanılmaz bir vizyonu vardı. Yerini kimse dolduramaz” diyen şirketin Hazine Direktörü Niyazi Yılmaz, “emaneti” daha üstlere taşımak için çalışacaklarını söyledi. İş akışının her adımını çok iyi bilen Sabri Hakkı Ulukartal, kurduğu yapı ile İntegral Menkul’ün bir “makina” gibi çalışmasını sağlamış. Niyazi Yılmaz, İntegral Menkul’ün Foreks piyasasında en fazla işlem hacmine sahip olan aracı kurum olduğu bilgisini verdi. Şu anda Foreks piyasasında işlem yetkisine sahip 13 kurum var. Ancak sırada bekleyen hem yerli hem de yabancı çok sayıda şirket bulunuyor.Peki Foreks piyasasına bu ilginin nedeni ne? Ne kadar müşterisi var? Toplam işlem hacmi ne kadar?Bu soruların yanıtına geçmeden önce Foreks piyasasıyla ilgili kısa bir bilgi vereyim. İngilizce döviz ticareti anlamına gelen Foreign Exchange kelimelerinin kısaltması ile oluşan Forex (Foreks) piyasasında çeşitli ülkelerin para birimlerinin yanı sıra birçok emtia da alınıp satılabiliyor. Piyasada her iki yönde işlem yapılabiliyor. Yani hem yükselişten hem de düşüşten para kazanılıp kaybedilebiliyor. Tüm dünya genelinde bu piyasada 5-6 trilyon dolarlık bir işlem hacmi gerçekleşiyor. İşlem hacminin bu kadar yüksek olmasının nedeni kaldıraçlı işlem yapılıyor olması. Örneğin, 100 dolarınız var. Ancak 1’e 100 kaldıraç oranı ile 10 bin dolarlık alım-satım yapabiliyorsunuz. Tabii sonunda getiriniz ya da kaybınız o kadar büyük oluyor. Gelelim 5 gün 24 saat işlem yapılabilen Foreks piyasasının Türkiye’deki durumuna...Çok sayıda kurumun pay kapmak için yarıştığı Foreks piyasasında ciddi bir yatırımcı kitlesi olduğunu düşünüyordum. Ancak Niyazi Yılmaz’ın verdiği rakam beni oldukça şaşırttı. Türkiye’de sadece 8-10 bin kişi Foreks piyasasında işlem yapıyormuş. İşlem hacmini öğrendiğimde şaşkınlığım bir o kadar daha arttı: Günlük 4, aylık 80 milyar lira.İşlem hacminin çok kısa bir sürede ne kadar önemli bir noktaya geldiğini şu örnek çok iyi anlatıyor. Yaklaşık 1 milyon kişinin hesabı bulunduğu İMKB’de hisse senetlerinde günlük hacim 2-2.5 milyar TL. İntegral Menkul ise 3 bin müşterisi ile aylık 20-22 milyar TL’lik işlem hacmi yapıyor. Foreks piyasası ile ilgili imajın çok iyi olmadığını hatırlattığımda Niyazi Yılmaz şunları söyledi: “SPK’nın attığı adımlar çok önemli. Bu kadar yüksek işlem hacminin olduğu bir piyasayı denetim altına aldı. Teminatlar Takasbank’ta saklanıyor. Müşteriler istediği an görebiliyor. Önceden çok sayıda mağduriyetler oluyor. İnternet üzerinden hemen hesap açılıp işlem yapılabiliyordu. Artık lisansı olmayan Türkiye’de reklam bile yapamıyor. Ancak Foreks riskli bir piyasa. Yüksek getiri imkanının yanında yüksek zararın da olduğu unutulmamalı. Forekste işlem yapacağınız para, gözden çıkardığınız bir para olmalı.”Foreks piyasasında zarar veya karın ne kadar yüksek olabildiğini şu örnek çok iyi anlatıyor: Yeni hesap açtıran bir yatırımcı farkında olmadan 50 bin dolarlık altın satışı yapıyor. O gün de altının onsunda çok sert bir düşüş oluyor. Sonra yatırımcının cep telefonuna hesabının 17 bin dolar arttığı yönünde mesaj geliyor. Aracı kurumu arayan yatırımcının kısa sürede 17 bin dolar kazandığı anlaşılıyor.”Ancak bu şans. Tersi olsa parasının tamamını bile kaybedebilirdi. Yani her alanda olduğu gibi bilinçli yatırım için de eğitim şart... *****Mehmet Ali Aydınlar’dan eleştiri var! Geçen hafta bu köşede yer alan “Acıbadem’e Kuveytli ortak geliyor!” başlıklı bölümle ilgili olarak Acıbadem Sağlık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar aradı. Aydınlar’ın eleştirisine geçmeden önce geçen hafta yayınlanan bölümle ilgili kısa bir hatırlatma yapayım: “Acıbadem Sağlık’ın çoğunluk hissesini satın alan Malezyalı IHH Healtcare, Kuala Lumpur ve Singapur’da 2 milyar doların üzerinde halka arz yapacak. Kuveyt devlet fonu Kuwait Investment Authority (KIA) de bu halka arzdan 100 milyon dolarlık hisse almak istiyor...”Gelelim Aydınlar’ın eleştirisine. Aydınlar, 2.5 milyar dolarlık bir halka arzda 100 milyon dolarlık payın çok yüksek bir oran olmadığını söyledi ve şunları ekledi: “Halka arza 8 kat talep geldi. Henüz talepte bulunanlara ne kadarlık hisse satılacağına karar vermedik. Tüm yatırımcılara toplam talepleri kadar hisse vermemiz söz konusu değil. Halka arz edilen hisselerin Acıbadem’le bir ilgisi yok, ana hissedarın payları. Dolayısıyla başlıktaki Kuveyt vurgusu yanlış anlaşılmalara neden olabilir.”Aydınlar bence de haklı. Çarpıcı ve okutacak başlık bulma çabası bazen bu tür “masum” hatalara neden olabiliyor.

Devamını Oku