Recep ayının ilk cuma gecesine “Regaip Gecesi” denilir. Bu gece, Hz. Peygamber’in bazı özel lütuflara ve yüksek ilahi tecellilere erdiği kanaatiyle kutlanmaktadır. Gerçekte Hz. Peygamber, herhangi bir geceye, ötekilerden ayrı bir özellik vermemiştir. Ancak ileriki çağlarda bazı zahitlerin kutlamasıyla bu geceler kamunun geleneği olmuştur. “Kullar, Allah’ı nasıl bilirler ve O’ndan ne umut ederlerse Allah onlara öyle tecelli eder.” Bütün müminlerin Allah’a yöneldiği, el açıp yalvardığı bu gecelerde yüce Allah, kullarının yönelişini yanıtsız bırakmaz. Çünkü hadis-i şerife göre kul O’na bir karış yaklaşsa O, kula bir kulaç yaklaşır. Kul O’na yürüyerek gitmeye çalışsa O, kula koşarak gelir. Yüce Allah kuluna yakınlığını şöyle vurgulamıştır: “Kullarım, sana benden sorar(lar)sa (söyle): Ben (onlara) yakınım. Dua eden, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm. O halde onlar da bana karşılık versin(benim çağrıma uysun)lar, bana inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olalar” (Bakara: 186). Hz. Peygamber de “Günahtan tövbe eden, günah işlememiş gibidir” buyurmuştur. Allah’ın Resulü, “Allahım, senin bağışlaman, benim günahlarımdan boldur. Senin rahmetin (acıman, esirgemen), benim eylemimden daha önemlidir. Ben yaptığım ibadetlerden çok senin rahmetine güvenirim” şeklinde dua edilmesini öğütlemiştir. Allah’a tövbe edip O’ndan af dileyenin sıkıntılarından, bunalımlarından kurtulacağını, ummadığı yerden rızıklandırılacağını buyurmuştur. Şeyh Sadi’nin Gülistanı’nın önsözünde belirttiği üzere bir nefes alışverişte Tanrı’nın bize iki nimeti var: Zira nefes alma oksijen götürerek hayatı uzatır, nefes verme bozuk havayı bedenden atarak insanı rahatlatır. Demek ki bir tek nefeste Tanrı’nın bize iki nimeti var. Kim bu kadar nimete teşekkür görevini yerine getirebilir ki? Hz. Peygamber günahın, insan ruhunu bunalımlara huzursuzluklara sokacağını, bunun ilacının da tövbe ve istiğfar olduğunu belirtmiştir: “Hastalığınız günahlarınız, ilacı da tövbe ve istiğfardır.” Her zaman Allah’a yalvarmalı, özellikle bir hata yapınca hemen abdest alıp iki rekât namaz kılarak şöyle istiğfar etmelidir: “Özünden başka tanrı olmayan, diri yaratıklarını gözetip kollayan, keremi sonsuz Allah’tan af ve mağfiret dilerim. Canına yazık eden, ölümü ve yaşamı elinde bulunmayan aciz bir kul olarak Allah’a tövbe ederiz. Bizi affedip bağışlamasını dileriz.” Kutsal zamanlar, insanların birbirlerine yaklaşmalarına, kardeşlik duygularının güçlenmesine vesiledir. Şu seçim ortamında siyasal partilerin propagandaları yüzünden toplum geriliyor. Liderler meydanlarda birbirlerine söylemediklerini bırakmıyor. Tabii onların böyle ölçüsüzce hakaretleri, parti yandaşlarını da birbirlerine karşı geriyor. İşte bu gerilimlerden kurtulmanın, dostlukları yeniden kurmanın vaktidir bu mübarek zamanlar. Biz birbirimizi seversek Allah da bizi sever. Sevgiden huzur, dostluk, bereket doğar. Sevgi kardeşlik çiçekleri bitirir. Ne mutlu yaratanı sevdiği için yaratıkları sevenlere. Ne mutlu Allah’a içtenlikle yalvaranlara.
SORU: Evde tek başıma namaz kılarken başımı örtmesem olur mu? Kısa kollu gömlekle kılabilir miyim? Kur’ân’da “hac ayları üç” diye yazmasına rağmen uygulamada Kurban Bayramı zamanında hac yapılmaktadır. Diğer2 ayda neden yapılmıyor? Bir aya sıkıştırılınca insanlar eziyet çekiyor. Bizler diğer 2 ayda hac farizasını yerine getirmeyi düşünüyoruz. CEVAP: Kadının evde tek başına namaz kılarken Kur’ân’da baş örtme şartı yoktur. Baş örtme veya örtünme yabancı erkeklere karşıdır. Allah’tan başı örtmenin ne anlamı olabilir? Zaten yaratan Allah, örtsen de görür, örtmesen de... Ancak örtünme namaza saygı anlamındadır. Saygısızlık söz konusu değilse evde tek başına ille örtünmek gerekmez. Umumi yerlerde kadının başını, el, ayak, yüz hariç her yanını örtmesi Kur’ân ve hadisin buyruğudur.Hac ayları meselesine gelince, bunu bir iki aklı evvel ortaya attı. Kur’ân’da “hac ayları üç aydır” diye bir ifade yok. Hac ayları var. Bu aylar hacca hazırlık ve yola koyulma zamanlarıdır. Araplar bu ayları güvenli saymışlar, yollarda saldırma yasağı koymuşlardı. İşte hacca güvenle gidilecek zamanlar o üç aydır. Ama haccın kendisi, Peygamberimizin açık ve net ifadesine göre Arafat’ta durmadır. Bütün hacıların birlikte Arafat’ta durup dua etmeleri. Peygamberimiz “Hac Arefedir” buyurmuştur. Zilhicce ayının 9’uncu gününde bir dakika olsun Arafat’ta durmayanın haccı olmaz. Pratiği olmayan, hiç kimsenin kabul etmeyeceği ütopyalarla uğraşmanın yararı yoktur, sadece kafa karıştırır. Ama siz Arafat günü değil de istediğiniz gibi hac yapmak istiyorsanız yapın. Arafat’ta kendi başınıza mı duracaksınız? Orada kendi başınıza mı dua edeceksiniz? Çünkü kimse sizinle beraber gelip Arafat’ta vakfe yapmaz.Fidyeyi nereye vereyimSORU: Geçen yıl Ramazan’ın ilk günü oruç tuttum. Başağrılarım şiddetlendi. Birkaç saat sonra kendime gelebildim. Oruca güçlükle dayanabiliyorum. Bu nedenle ilk günden sonra tutamamıştım. Bunun fidyesini vermiştim. Bu Ramazan’da da aynı şeyler olursa fidyemin gerçekten ihtiyacı olana ulaşmasını istiyorum. Bu konuda bana tavsiyede bulunur musunuz? (Feray Erkazan)CEVAP: Bakara 184. ayette, oruç tutmakta zorlananların fidye verebilecekleri belirtilir. Fidyelerinizi okumakta sıkıntı çeken yoksul üniversite öğrencilerine vermenizi tavsiye ederim. Fidyeyi ayrı ayrı günlerde verebileceğiniz gibi hepsini topluca vermeniz de mümkündür. Eğer aynı kişiye verecekseniz her gün karşısına geçip ona sadaka alma ezikliğini hissettirmeniz uygun değildir. Bu nedenle bir kerede toplu olarak verin.
SORU: 14 yıldır bayan kuaförlüğü işini yapıyorum. Bu mesleği yapmamda bir günah var mı? Kazandığım para helal mi? Oruçluyken mesleğim gereği bayanların saçına dokunuyorum. Orucum bozuluyor mu? (Turgut Ceylan)CEVAP: Kalbini temiz tutarsan kazandığın helaldir. Ama için bozulursa haram olur. Bu gibi şeyleri kendi kalbine danışsan daha iyi olur. Burada şu fıkrayı yerinde olur: İki kardeş varmış, ikisi de ermiş. Biri dağ başında yalnız yaşar, öteki kentte kadın ayakkabısı yapıp satarmış. Dağdaki kardeş temmuz ayı içinde kardeşini görmek üzere yola çıkar, giderken de kentin sıcağında çalışan kardeşine hediye olmak üzere bir bez torbaya kar doldurup götürür. Dükkâna varınca ayakkabıcı kardeşin hoş beş eder. O sırada içeriye bir bayan gelir. Ayakkabı ölçüsü verirken dağdan gelen ermiş, kadının bacaklarını görür görmez elinde tuttuğu torbadaki kar erimeye başlar. Ayakkabıcı kardeş der ki: “İşte asıl önemli olan böyle yerlerde kalbini korumaktır. Yoksa dağın başında yalnız yaşarken kalbi muhafaza etmek kolaydır.” *****Secde-i sehivSORU: Şafii olmama rağmen bilmediğimden Hanefi gibi secde-i sehiv yapıyorum. Çok araştırmama rağmen doğrusunu öğrenemedim. Sizin bir yazınızda Şafii’ye göre secde-i sehvin ayrı yapıldığını okudum. Aklıma takılan şu: Tahiyyat okuduktan sonra selam vermeden 2 defa “subhane rabbiyel ala” diyoruz, yeniden tahiyyat okumuyoruz. Salli barik okuyup öyle selam vermemiz gerkmez mi? Hanefiler selam verip tahiyyat, salli barik okuyup böyle secde-i sehvi tamamlıyor. (Eda Kaya)CEVAP: Sehv, yanılma demektir. Yanılma secdesi; Hanefi imamlarına göre tahiyyat, salli barikten sonra selam verilir, iki secde yapılır, yeniden selam verilir. Diğer mezheplere göre tahiyyat, salli barikten sonra selam vermeden iki secde yapılıp ardından selam verilir. Sehiv secdesinin salli barikle ilgisi yoktur. Namazdaki eksikliği telafi için asıl secdeye ilave olarak iki secde yapılır.*****Boş işler bunlarSORU: Müslüman olmayan, farklı kültürlerde ve farklı ortamlarda yetişmiş, kendi dinlerine göre Allah’a imadet eden insanların cehenneme gidecekleri görüşünü kabul edemiyorum. Bunu Allah’ın adaletine aykırı buluyorum. Sizin yorumunuz nedir? (Özgür Yüksel)CEVAP: Yunus’un sözünü hatırlatayım:Hâşâ lillah senden ey Rabbül-enamSen temaşa kılasun ben hoş yanam. Allah, kulunu yakmaktan zevk almaz. İnsanlar kendi hayalleriyle kendilerinden olmayanları cehenneme doldurmakla avunup dururlar. Boş işler bunlar. Kur’ân böyle söylemiyor.
SORU: Ayetler neden farklı yorumlanıyor? Bu yüzden bizler de karmaşa yaşıyoruz. Örneğin apdestle ilgili ayet sizin yorumunuza göre ayaklar yıkama organı değil, diğer yorumlara bakıldığında tam tersini savunanlar var. Kolaylaştırılmış uygulama her ne kadar hoşuma gitse de bu çelişkilerden dolayı tereddütler yaşıyorum. Peygamber efendimizin bu konudaki uygulaması neydi? (İlter Gökcan) CEVAP: Türkiye’nin kaç tane anayasası var? Bu anayasanın maddeleri değişik şekilde mi yazıldı, yoksa hepsi Türkçe mi? Neden Anayasa Mahkemesi aynı maddede bir kez şöyle karar veriyor, öbür kez böyle? Neden Danıştay üyeleri aynı kanunu bir kez şöyle anlıyor bir kez böyle. Yorum insanların doğasında var. Peygamber döneminde saf iman vardı, ihtilaflar yoktu. Siyasi bölünmeler yoktu. Ama Peygamber’den sonra siyasi çekişmeler ve bunların etkisinde oluşan fırkalar Kur’ân’ı kendi konumlarına ve görüşlerine gelecek biçimde yorumladılar. İşte farklı görüşler ve yorumlar böyle ortaya çıktı. Yorum olunca insanın düşüncesi karışır ama düz mantıkla yapılan açıklama yorum değildir. Arapça’yı bilen her izan sahibi yoruma kaçmazsa Kur’ân’ı aynı şekilde anlar. Peygamber sahabilerinin anladığı gibi anlar. Peygamberimiz ayaklarını hem mesh etmiştir hem de zaman zaman yıkamıştır. Bazen de giydiği çoraplar veya sandaletler üzerine mesh etmiştir. Bunun ayrıntılı açıklaması için “Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri” adlı eserimde Maide Suresi’nin 6. ayetinin tefsirine bakmalısınız.*****Tespihin kendisi bidattırSORU: Namazdan sonra tespih çekmiyorum. Önceki yazılarınızda bunun bidat olduğunu okumuştum. Farzları kılmaya başlamadan önce salat ezanını okumuyorum. Yaptıklarım doğru mu? (Mehmet Gökçen)CEVAP: Farzların ardından 33’er kere “subhanallah, elhamdu lillah, Allahu ekber” demek ve bunları parmakla veya parmak boğumlarıyla saymak sünnettir. Tespihle saymak sünnet değil, bidattır. Yani bidat olan, tespihin kendisidir, tespih sözleri değil. Farzlardan önce tek başına namaz kılanın ezan okuması veya kamet getirmesi gerekli değildir. Ama okunsa daha iyi olur. Çünkü bu, ruhu namaza hazırlama etkisi yapar.*****Yalnız Allah’ı düşününSORU: Namaza başlarken neden ellerimizi açarak başparmaklarımızı kulağımızın arkasına koyarız? Bunu açıklar mısınız? (Sedat Kiracı)CEVAP: Namaza başlarken alınan tekbire iftitah (başlama) dendiği gibi tahrime (haram etme) de denilir. Namaza başlarken ellerimizi açık vaziyette kulağımız hizasına kadar kaldırırız. Böylece namaz dışında yapılacak eylemleri ve düşüneceğimiz dünyasal işleri ellerimizin tersiyle ardımıza atmış oluruz. Artık namazda sadece Allah’ı ve ahireti düşünürüz.
SORU: İkindi ve yatsı namazlarının ilk 4 rekâtında 2. rekât sonunda oturduğumuzda ettehiyat ve salli ala+salli barikler, 3. rekâtta subhaneke+besmele+fatiha+sure, 4. rekâtta besmele+fatiha+sure okunması gerektiğini, 4 rekât farzlarda birinci oturduğumuzda sadece ettehiyyatu, 3. ve 4. rekâtlarda sadece besmele+fatiha okunması gerektiğini namaz hocası kitaplarında okudum. Sanki sünnetlerde daha fazla, farzlarda daha az sure ve dua okuyoruz gibi geliyor bana. Bu durumu açıklar mısınız? (Mehmet Gökçen) CEVAP: Hz. Peygamber sünnet namazları ikişer ikişer kılardı. Her iki rekâtın sonunda duaları okur, selam verirdi. Tabii onun, namazda kendisine salat okuması, “Allahım, Muhammed’e salat et” demesi makul değildir. O, oturuşlarda çeşitli dualar etmiştir. Özellikle ikindi ve yatsının sünnet namazlarını ikişer ikişer kılmak sünnettir. 4 rekât kılanlar da ilk 2 rekât sonunda duaları okuyunca sanki 2 rekâtta bir selam vermiş olurlar. Tabii dualar okununca geriye sadece selam vermek kalıyor. Selam vermeden kalkanlar yeni bir 2 rekâta başladıklarından dolayı subhaneke okurlar. Ama öğlenin ilk sünneti kimi rivayetlere göre Peygamber tarafından 4 rekât kılınmıştır. Bunun için bu sünnetin ilk oturuşu farzın oturuşu gibidir. Ama ikişer kılmak daha efdaldir. Farzlara gelince bunlar da vaktiyle ikişer rekâttı. Fakat Medine döneminin ortalarında öğle, ikindi ve yatsının farzları dörder kılınmaya başlanmıştır. Kur’ân’da geçmeyen bu namazlar Peygamberimizin ictihadıyla sabittir. Peygamberimiz bunları böyle kıldırmıştır. Ama asıl Kur’ân’da emredilen gece namazları (akşam, gecenin ortasındaki teheccüd ve sabah namazları) 2 rekâtlıdır. Sadece akşam 3 rekâtlı kılınmıştır. Namazların ikişer rekâtlı olduğu, Nisa Suresi’nin 102. ayetinden anlaşılmaktadır. *****Peygamberin bildirisiSORU: Bir yazınızda imama uyularak kılınan namazlarda cemaatin, içinden Fatiha Suresi’ni de okuyabileceğini belirtmiştiniz. Ancak gittiğim caminin hocası imama uyulduğunda Fatiha ve ek surenin cemaatçe içinden okunmaması gerektiği, bunu sadece Şafii mezhebinden olanların yaptığını, Hanefilerin yapmaması gerektiğini söyledi. Bu görüşlerden hangisi doğru? (Attila Kanat)CEVAP: Hanefi mezhebinin görüşü hocanın dediği gibidir. Ama Peygamberimizin açık ve kesin sözü var: “Fatiha’yı okumayanın namazı olmaz.” Ben bir mezhep görüşünü değil, Peygamber’in bildirisini yazdım. Zaten bir mezhep bağımlısı değilim. Ayrıca cemaatin Fatiha’yı içinden okuması gerektiği hususu sadece Şafiilere özgü bir şey değildir. Hanbeliler de aynı görüştedir. İmam sesli olarak Fatiha’yı okur, biraz susar ki cemaat de içinden okusun. Daha sonra imam ek sure veya ayeti okur.
Henüz talebeyken nefsine yenik düşüp gayrimeşru bir çocuk yaptığını ve doğumun ardından tanımadığı bir aileye verdiğini yazan okurum daha sonra evlendiğini belirtiyor. Ancak şeytana uymaktan ötürü tövbeler ettiğini ve yüzünü dahi görmeden verdiği çocuğunun özlemini çektiğini, bu yüzden istiharelere yattığını belirtiyor. Ne yapması gerektiği hakkında tavsiyede bulunmamı isteyen okuruma cevabım şudur: Bulunduğunuz şartlar, çocuğunuzu bir başkasına vermeye zorlamış. O hanım da alıp gitmiş. Büyütmüş, belki de okutmuş.Aradan kaç yıl geçti bilmiyorum. Onu bulsanız bile eğer durumu iyi ise hiç dokunmayın. Kimseye de bir şey söylemeyin. Çünkü çocuğunuzun psikolojisini bozarsınız. Onun için hiç iyi olmaz. Çocuk kendisinin nikâhsız bir ilişki ürünü olduğunu öğrenirse ruhen sarsılabilir, eziklik hissedebilir ve yıkılabilir. Ona bunu hissettirmeye hakkınız olmadığı kanısındayım. Ama çocuk iyi durumda değilse, iyi yetiştirilmiyorsa o zaman hukuki yolları deneyip çocuğunuzu alabilirsiniz. İstihare rüyaya yatmak şeklinde değildir. İki rekât namaz kılıp ardından istihare duasını okumak ve Allah’tan hayırlısını dilemektir. İşte o anda içinize doğan ağırlıklı düşünce hangisi ise o hayırlıdır. Bu şekilde istihare yedi kez yapılır. Allah yardımcınız olsun.Ramazan fetvacılarıSORU: Kulak damlası orucu bozar mı? Ramazan ayında fetva verenler neden Kur’ân’dan ayet değil de hep şu hadis bu hadis diye örnek gösteriyorlar? Piyasada bir sürü dua kitabı var. Ancak içeriklerine baktığımda hep “şu dayı bu kadar, şu duayı bu kadar okuyacaksın” diyor.O zaman ben de almıyorum. (Bahattin Arazsu)CEVAP: Kanaatime göre kulak damlası orucu bozmaz. Çünkü gıda değildir. İlaç kulaktan mideye damarlar yoluyla ulaşsa bile besleyici gıda olmadığı için kulak damlası orucu bozmaz. Allame Serahsi de yaraya damlatılan damlanın orucu bozmayacağını söylemiştir. İğne vurmak dahi besleyici değilse orucu bozmaz. Ramazan yaklaştıkça kafadan atan fetvacılar çoğalıyor. Bu yüzden de İslâm’ı gülünç duruma düşürüyorlar.Sünnet-i müekkedeSORU: Sünnet-i Mekke namazını neden kılıyoruz? Bu namaz neyi ifade ediyor? (İ.P.)CEVAP: Sünnet-i Mekke diye bir şey yok. Siz her halde “sünnet-i müekkede”yi kastediyorsunuz. Sünnet-i müekkede, güçlü sünnet demektir. Peygamberimizin çoğunlukla yaptığı sünnetlere “sünnet-i müekkede” denilir. Ara sıra yaptığı ibadetlere de “sünnet-i gayrimüekkede” (güçlü olmayan sünnet) denilir. İkindi namazının sünneti, yatsı namazının ilk sünneti gibi...
SORU: Peygamberimizin babasının adı Abdullah’tı. “Allah’ın kulu” anlamına geliyor. Peygamberimizden önce bu toplum putperest olduğuna göre Abdullah isminin varlığını açıklar mısınız? (Utku Soluker)CEVAP: Hz. Muhammed’in yetiştiği toplum dinsiz, ateist değildi. Allah’ı biliyorlar, O’na ibadet ediyorlardı. Ancak Allah ile kendileri arasında aracı kabul ettikleri birtakım varlıklara, yatırlara, melek sembolü sandıkları heykellere tapıyor, onlardan yardım istiyorlardı. Onların, Tanrı katında kendilerine yardım etmesini bekliyorlardı. Allah ile kul arasında aracı tanrı kabul etmeye, Allah’a tapma gibi onlara da tapma eylemine şirk denilir. Şirk, başka tanrıları Allah’a ortak yapmak demektir. Bu büyük bir günahtır. Onun için Kur’ân, cahiliye dönemi Araplarını müşrik kabul etmekte ve onların bu inançlarını kınamaktadır. Ama onların Allah’ın kâinatın yaratıcısı ve yöneticisi olduğuna inandıklarını da bildirmektedir. Bu konuda pek çok ayet var. İşte bu inaçlarından dolayı Araplarda Abdullah (Allah’ın kulu) ismi çoktu. Bunun yanında Abdullat (Lat adlı putun kulu), Abdüşşems (güneş tanrısının kulu) şeklinde isimler de vardı.İnce bir düşünceSORU: 25 yaşında bir erkeğim. Evlenmeyi düşündüğüm biri var. Fakat babası eskiden tefecilik yapmış. Kızı çok seviyorum ama babasının vebali bizden de çıkar mı diye düşünüyorum. Bugüne kadar haram para yemedim. Eğer evlenirsem ve kayınpederim de bana mali konuda yardımcı olursa günaha girer miyim? (B. V.)CEVAP: Çok ince düşünüyorsun. Tefecilik yapmış ama şimdi tövbe etmiş. Allah tövbe edeni affeder. Ayrıca babanın günahından çocuklar sorumlu değil. Baba da çocuğunun günahından sorumlu olmaz. Herkes kendi yaptığından sorumludur. Kızı seviyorsan evlen kardeşim. Kayınpederinden düşecek miras da sana helaldir.“Sağolun hocam”SİZE içimden gelen iltifatları sıralamayacağım. Ancak çok büyük bir İslâm âlimi olduğunuzu söyleyebilirim. Bu değerlendirmeyi yapmak haddim olmadığı için de özür dilerim. “Allah’a yöneliş ruhunuzu yüceltir” başlıklı yazınız çok güzeldi. Zira günümüzde dilenciye 1 lira veren, Allah’ın kendisine bunun binlerce katını vereceğini düşünüyor. Allah’a yapılan duaların menfaat talebine dayanması çokça yapılan bir yanlış. Buyurduğunuz gibi yüce Allah’a inancımızı, sevgimizi, O’nun yolunda olduğumuzu beyan ederek O’nun istediği gibi kul olmaya çalıştığımızı beyan etmemiz gerekir. Zaten öyle olduğumuzda arzu ettiğimiz kapıların açıldığını görürüz diye inanıyorum. Yüce Allah’tan size sağlıklı uzun ömürler ihsan etmesini dilerim. (Orhan Erden)CEVAP: Okuruma çok teşekkür ederim.
SORU: Kimi ulema (âlimler) Peygamberin hayatı boyunca et ve ekmeği doyana kadar yiyemediği, sürekli fakirlik içerisinde yaşadığı gibi bir imaj çizmeye çalışıyor, Müslümanların sefalet ve fakirlik içerisinde olmasını istercesine yayınlar yapıyorlar. Topluluğun en büyük kabilesine mensup, 25 yaşında yörenin en zengin kadınıyla evli olan, daha sonra hem din hem devlet başkanlığını üstlenen birinin fakir gibi gösterilmesinin manası nedir? Camilerde sakal, hırka gibi şeylerin çıkarılması ve özellikle kadınların ağlayarak camlarına el sürmesi din-iman-Allah kavramlarına yakışıyor mu? Bütün bunların Diyanet eliyle yapılması doğru mu? (Ahmet Borsuk) CEVAP: Görüş ve düşüncelerinize sadece destek veririm. Ekleyecek bir şeyim yok. Diyanet de geleneğin devamını kendi saygınlığının lehine görür, bundan dolayı da devam ettirir. Bazı İslâm ülkelerinde böyle şeyler şirk sayılıp yasaklanmıştır. Ayrıca bu sakal-ı şeriflerin çoğu da yakıştırmadır. Sanki Peygamber saç ve sakalının kutsallaşmasını mı isterdi? Hâşâ.*****Âdetli kadının orucuSORU: Âdetli kadın namaz kılıp Ramazan’da oruç tutabilir mi? (Hamdi Öksüz) CEVAP: Yıllardan beri âdet görmenin ibadete engel olmadığını, bu konudaki rivayetlerin ve yorumların Kur’ân’a aykırı olduğunu yazdım. Âdetli kadın özürlü sayılır. Her namaz vakti içinde abdestini alıp namazını kılar. İsterse orucunu tutar. Ama kendisini güçsüz hissediyorsa hasta durumuna düşeceği için orucunu yiyip sonra kaza eder. Cünüp olan kimse su bulamadığı takdirde teyemmüm edip namazını kıldığı halde tamamen bir özür olan âdet hali niçin namaza engel olsun, âdetli kadın niçin namazdan, oruçtan mahrum kalsın? Sünnet bir gelenektirSORU: Çocuklarımı Ramazan ayında sünnet ettirmemin dini bir sakıncası var mı? Sünnet sırasında hangi sureleri okumak gerekir? Sünnetten 10-15 gün sonra tören yapmak uygun mu? CEVAP: Ramazanda çocukları sünnet ettirmek daha sevaptır. Mübarek ayda peygamberlerin sünnetini icra etmek güzel bir şeydir. Sünnet yapılırken Kur’ân okumak adaba aykırıdır. Ama sünnetten sonra istediğiniz sureyi veya duayı okursunuz. Sünnet törenleri dini bir görev değil, gelenek halini almış bir uygulamadır. *****Mekke’ye göre tutulurSORU: Froe adalarında gündüzler ortalama 23, geceler ise 2 saat. Orada yaşayanlar oruçlarını neye göre tutarlar? (Osman Bekâr)CEVAP: Öyle yerlerde bulunanlar Mekke şartlarına göre oruçlarını ayarlayabilirler. Mekke’de kaç saat oruç tutuluyorsa onlar da sabahtan itibaren o kadar süre oruç tutarlar.