Doğası, tarihi ve lezzetleri kadar festivalleriyle de dünyayı kendine çekmeyi başaran Mayorka, şimdiden yazı yaşamak isteyenler için mükemmel bir alternatif. Mayorka İspanya’nın en büyük adası. İsmi de bu özelliğinden geliyor: “Insula maior” yani “Büyük Ada”. Balear Takım Adaları’ndan biri olan Mayorka, diğer Balear Adaları olan İbiza, Formentera ve Minorca gibi önemli bir turizm merkezi. Doğası, tarihi ve lezzetleri kadar festivalleri ile de dünyayı kendine çekmeyi başaran bu büyük adanın keyfi bütün bir yıl sürüyor. Mayorka için tam anlamı ile Akdeniz’de bir cennet diyebiliriz.İspanya özerk eyaletler şeklinde yönetiliyor. Balear Adaları da bu eyaletlerden biri. Balear Adaları’nın başkenti olan Palma, Mayorka’nın da ticari ve kültürel merkezi. Ada nüfusunun yarısı, Palma’da yaşıyor.Ünlüler ve plajlarıMayorka’ya eğer deniz tatili için gidiyorsanız sezon Nisan’dan Ekim sonuna kadar devam ediyor. Buna rağmen ılıman iklimi nedeni ile kış aylarında bile Mayorka plajlarında denizin keyfini çıkaran insanlar görebilirsiniz. Birçok ünlü ismin bu adada yaşamayı tercih etme nedenlerinden biri de bu olsa gerek. Birçok filmde de burada çekilen sahneler var.Michael Douglas ve Catherina Zeta Jones gibi ünlülerin meşhur saray yavrusu evleri, adanın güneybatısındaki Santa Ponça ve Port d’Antratx bölgesinde bulunuyor. Deniz tatili için genelde bu bölgeler tercih ediliyor. Birbirinden güzel plajlardan özellikle Cala Esmeralda, Cala D’or, Cala Millor, Cala Pi, Cap de Formentor ve Cala Romantica’yı mutlaka görmelisiniz.Chopin ve Picasso’ya ilham kaynağı oldu Mayorka hem tarihi hem doğası ile büyüleyen bir coğrafya. Tüm Akdeniz insanları gibi adanın sakinleri de çok sıcakkanlı. Gezmek istediğinizde Ortaçağ köyleri olan Valldemossa, Soller, bir alışveriş cenneti olan Inca ve butik köy Deia görmenizi önereceğim yerler.“Musa’nın Vadisi” anlamına gelen Valldemossa’da ünlü besteci Chopin ile yazar George Sand 1838-1839 kışını birlikte geçirmişler. George Sand bu seyahatlerini “Mayorka’da Bir Kış” kitabında anlatmış. Köydeki La Cartuja Manastırı’nda ikilinin yaşadığı ev bulunuyor. Bu evde onların eşyalarını, Chopin’in eserlerini ve piyanosunu görebilirsiniz. Valldemossa’dan ayrılıp kıyı şeridini takip ettiğinizde Deia köyündeki portakal bahçelerinin harika manzarası ve Soller Vadisi ile karşılaşacaksınız. Birçok ünlünün evi de Deia’da bulunuyor. Ayrıca Picasso’nun resmettiği devasa taşlı bir plaj da bu köyde.Palma’nın eski şehir bölgesinin sokaklarında dolaşmadan Mayorka’ya gittim demeyin. Bu bölge 18. Yüzyılda korsanlardan korunmak için yapılan şehir surlarının içinde kalıyor. Tarihi evler ve en az yüzyıllık kocaman kapıları, gören herkesi büyülüyor ama bence en çok fotoğrafçıları mutlu edecek zenginlikler içeriyor.Gezilecek yerlerPalma Katedrali: Mayorka 13. yüzyıla kadar Arap egemenliğindeymiş. Adayı Araplardan alan Aragon Kralı Don Jaime tarafından inşası başlatılan katedral, Araplardan kalma bir cami üzerine yapılmış. Tüm gotik katedrallerin en yükseği. Palma’nın eski şehir bölgesinde bulunuyor. 400 yılda tamamlanmış. Ejderha Mağaraları:Adanın doğusunda Proto Cristo’da bulunan mağaralar 1880 yılında keşfedilmiş. Yaklaşık bir kilometrelik bir yürüyüşle geziliyor. Yürüyüş sonunda ise sizi bir kasik müzik konseri bekliyor.Mayorka Katedrali:Şehrin simgelerinden biri. Sahilden baktığınızda görkemi ile insanı büyüleyen bir yer. İçinde kral mezarları bulunuyor.Palma Es Baluard Modern Sanat Müzesi:Sanatseverlerin ilk uğrayacakları yerlerden biri. Müzenin hem iç hem de dış bölgesinde İspanya’nın önemli sanatçılarına ait eserler sergileniyor. ‘Tapas’ı ve ‘Sangria’yı bir de Mayorka’da deneyinİspanya’nın yemek kültürü denilince akla ilk gelecek lezzetlerden biri olan tapas, Mayorka mutfağında da epey önemli bir yer tutuyor. İçeceklerin yanında küçük atıştırmalık olarak sunulan tapasın yüzlerce çeşidi var. Mayorka’nın yemek kültüründe, zeytinyağının kullanımı, sebze ve otların çeşitliliğine bakıldığında Akdeniz’in etkisi hemen fark ediliyor. Taze meyvelerin eklenmesiyle elde edilen ve sürahiyle sunulan buz gibi ‘sangria’yı daha önce içmiş olsanız bile mutlaka bir de Mayorka’da deneyin.Bavulunuzda bulunsunFonksiyonelliği öne çıkaran tasarımıyla uzun yürüyüşlerin en konforlu yol arkadaşı; Mammut sneaker. Organik pamuğun rahatlığıyla teknolojiyi buluşturan Mammut tişört.
Hon Kong, Türkiye’deki 81 ilin 80’inden daha küçük, 24 saat yaşayan şehir hem eğlenmek hem de alışveriş için fırsatlar diyarı.Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı özel yönetim bölgesi olan Hong Kong için hem ekonomik hem de mimari açıdan dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri diyebiliriz. Ne kadar modernleşirse modernleşsin hem sokaklarında hem de günlük yaşamın içinde tüm canlılığı ile yaşatılan geleneksel kültürü sayesinde turizmin en cazip kentlerinden biri. Asya’nın en önemli ticaret, endüstri ve turizm merkezi olmasının yanı sıra dünyanın da Londra, New York ve Tokyo’dan sonra, en büyük dördüncü finans merkezi konumuna yerleşmiş.Hong Kong, 155 yıl İngiliz sömürgesiyken 1 Temmuz 1997 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’ne iade edilmiş. Bugün İngilizlerin miras bıraktığı kültür ile Çin kültürünün bir sentezini yaşıyor. Çin’in güney kıyılarında yer alan kent “Yeni Bölgeler” olarak adlandırılan üç temel bölgeye ayrılmış. Toplam 1106 km’lik yüz ölçümüyle, Türkiye’deki 81 ilin 80’inden daha küçük olan kentin nüfusu 7,5 milyona yaklaşıyor. Evet, Hong Kong dünyanın en kalabalık kentlerinden biri ancak bu gözünüzü korkutmasın, hektarlarca yeşil alana sahip bir yer aynı zamanda. Hong Kong bir gökdelenler şehri. Bu devasa binalara müthiş bir ışıklandırma yapmışlar, bu nedenle şehrin gecelerinin ayrı bir görsel büyüsü var. Her akşam Victoria Limanı’nın her iki yakasındaki yaklaşık kırk kadar gökdelenden 15-20 dakikalık bir ışık, ses ve lazer gösterisi yapılıyor. Alışverişin, lüksün, dev binaların, ufak tefek insanların ve yerin altı ile üzerinin birbirine karıştığı bir şehir Hong Kong. Alışveriş sevenler için Hong Kong bir cennet çünkü vergi uygulanmadığı için alışveriş olanakları baş döndürücü. Üstelik günün her saatinde alışveriş yapabiliyorsunuz. Bu ülkede gece ya da gündüzün hiçbir önemi yok, sokaklar ve caddeler günün her saati hareketli ve eğlence dolu.Gidilecek yerler- Hong Kong Adası: Adanın kuzeyi daha çok yapılar ve insanlar tarafından kuşatılmış durumda. Güneyde ise kalabalık azalıyor, güzel plajları ve lüks evleriyle adanın en varlıklı bölgesi.- Victoria Zirvesi: Hong Kong Adası’nın güneybatısında bulunan ve her yıl milyonlarca ziyaretçiyle buluşan bu tepe, şehrin ve körfezin en güzel manzaralarını izlemek isteyenler için ideal. 554 metreyle Hong Kong’un en yüksek noktası. Zirveye çelik halatlara bağlı bir tramvayla çıkılıyor. Günün her saati sıra beklemek durumunda kalabilirsiniz. Şehir manzarasını hem akşam hem de gündüz izlemelisiniz. - Peak Tower: Victoria Zirvesi’nde bulunan bina Hong Kong’un sembol yapılarından biri. Yüksekliği 396 metre. Size daha da yüksek bir şehir panoraması sunuyor.- Hong Kong Disneyland: Çocuklar ve içindeki çocuğu yaşatanların asla kaçırmayacakları bir yer. - Happy Valley: Ekonomik olarak iyi bir gelire sahip yerli ve yabancıların yaşadığı bir bölge. Hong Kong’un en yüksek iki konutu “Higgcliff” ve “The Summit” burada bulunuyor. Hong Kong lezzetleriHong Kong’da yemek, bölge kültürünün önemli bir parçası. Uzakdoğu mutfağının en iyi temsil edildiği yerlerden biri olarak biliniyor. Birçok Uzak Doğu şehri gibi burada da sokak yemekleri çok çeşitli ve yaygın. Geleneksel tatların sunulduğu sokak tezgâhları, sokaklarda yürürken iştah açıcı bu kokulara kayıtsız kalmanızı imkansızlaştırıyor. İspanyol mutfağındaki tapas veya bizdeki meze gibi Hong Kong’da da “dim sun” oldukça yaygın bir atıştırmalık.
MarsilyaMarsilya tarihi, çok kültürlü yapısı, coğrafyası ve hareketli şehir hayatı ile Avrupa ve Akdeniz ruhunun buluştuğu bir şehir. Hem şehrin sakinlerine hem de ziyaretçilerine yaşamı keyiflendiren bolca seçenek sunuyor.Fransa’nın güneyinde, yılın büyük bölümünü güneşli geçiren Marsilya 57 kilometrelik sahili ile olduğu kadar, tarihi, çok kültürlü yapısı, coğrafyası ve hareketli şehir hayatı ile de dünyanın en çok turist çeken yerlerinden biri. Avrupa ve Akdeniz ruhu bu şehirde buluşuyor; hem şehrin sakinlerine hem de ziyaretçilerine yaşamı keyiflendiren bolca seçenek sunuyor.Marsilya Fransa’nın en kozmopolit şehirlerinden biri. Çünkü tarih boyunca sürekli göç alan, dünyanın çok farklı bölgelerinden buraya gelen insanlara ev sahipliği yapan bir coğrafya. Bölgedeki bazı mağaralarda bulunan resimlerden yerleşimin 30 bin yıl öncesine kadar gittiği tahmin ediliyor.Bölge denizin keyfini çıkarabileceğiniz çok sayıda koya sahip bir coğrafya. Uzun sahilinin 20 kilometresini Calanques fiyort kıyıları oluşturuyor. Calanques koyları deniz keyfi yapmak isteyenler için en çok tercih edilen bölgeler. Sormiou ve Morgiou size önerebileceğim alternatifler. Sahiller oldukça kalabalık oluyor. Benim gibi sakinliği seviyorsanız, deniz keyfinizi biraz erken saatlerde yapıp, günün kalanını Marsilya sokaklarına ayırabilirsiniz.Şehrin merkezinde bulunan Marsilya Saint Charles Garı, tüm tren ağının da merkezinde olduğundan yolunuzun düşeceği yerlerden biri. Birçok Fransız filmine ev sahipliği yapan mekân kendinizi bir film karesinde hissettirecek görsel etkiye sahip.Eski limanın büyüsüne kapılınŞehrin sosyal hayatının merkezi olarak kabul edilen Eski Marsilya Limanı (Vieux Port), en çok vakit geçirmenizi önereceğim yerlerden biri. Her çeşit ürünü bulabileceğiniz pazarları, gündüz ve gece gidebileceğiniz restoranları, kafeleri, barları ve dükkanları kadar tadına doyamayacağınız manzarası ile Marsilya’nın ruhunu en çok da burada hissedebilirsiniz. Şehrin dünyanın birçok kültürüne ev sahipliği yaptığını buradaki sokak pazarları ve dükkanlardan anlayacaksınız. Alışveriş sevenler için lavanta ürünleri, yüzde yetmiş zeytinyağı içerdiği söylenen ünlü Marsilya sabunları, ahşap ve kilden yapılan eşyalar en çok ilgi gören ürünler. En azından bir akşamınızı gün batımını izlemek üzere buradaki restoran ya da kafelerden birinde geçirmelisiniz. Caz severlere bu keyfi caz kulüplerde yaşamalarını öneririm.Marsilya’yı en çok da sokaklarında yürüyerek yaşayın bence. Limandan yukarıya doğru Le Panier mahallesine gidin mesela. Marsilya sokakları özellikle fotoğrafçılar için görsel zenginlikler sunuyor.Fransız ve Akdeniz mutfağının kesişim noktasıAkdeniz’in en büyük ticari limanına sahip Marsilya, bu kadar zengin bir kültür mozaiğine sahip olunca Fransız ve Akdeniz mutfağını birleştiren zengin bir mutfağı da bulunuyor. Denemeniz gereken lezzetlerden biri Ratatouille, sebzelerle yapılan harika bir yemek. Bavulunuzda bulunsunKışın monotonluğundan kurtulmak isteyenlere dinamik rengiyle dikkat çeken Mammut polar.Fransa’nın en eski şehri Marsilya’yı keşfe çıkarken yüksek teknolojili yapısı sayesinde yorgunluğu unutturan Mammut sneaker. Vücuda oturan anatomik yapısıyla konforlu bir seyahatin olmazsa olmazı Mammut sırt çantası.
Katalonya’nın başkenti Barselona, Katalanların milli kahramanı olan mimar Antoni Gaudi’nin eserleriyle şehre damgasını vurduğu bir turizm cenneti...Barselona İspanya’nın ikinci büyük şehri. Katalonya özerk bölgesinin de başkenti. Burada yaşayanlar, kendilerini İspanyol değil Katalan olarak görüyorlar ve konuştukları dil de Katalanca. Hem deniz tatili hem de kültür ve sanat turizmi açısından tercih edilen Avrupa’nın en popüler kentlerinden biri olan Barselona’nın kapıları ziyaretçilerine her mevsim açık. Ama ben Barselona’nın ruhunu daha iyi hissedebilmek için kalabalık yaz ayları dışında gitmenizi öneririm. Yıl boyunca 700 bini aşkın geminin yanaştığı Barcelona Limanı kentin önemli bölgelerinden biri. Limanı arkanızda bırakıp kente doğru yürürken karşınıza çıkan meydanda ünlü kâşif Christopher Columbus’un heykelini ve aslan heykellerini görüyorsunuz.Şehre imzasını atan mimarÇok hareketli bir kent olan Barselona’nın en dikkat çeken yanlarından biri çok düzenli bir kent oluşu. Şehir planlamasına ve mimariye çok önem vermişler. Şehre mimar Antoni Gaudi imzasını atmış. O olmasa Barselona Avrupa’nın en önemli ve özel şehirlerinden biri olamazdı. Yaptığı binaların her biri bir sanat eseri. Modernist olan Gaudi, şehri Art Nouveau’nun en özgün mimari örnekleriyle süslemiş. UNESCO Kültür Mirası Listesi’ne de eklenen Park Güell ve Güell Sarayı, Casa Mila, Casa Vicens, Casa Battlo ve bir başyapıt olan La Sagrada Familia Bazilikası onun imzasını taşıyan yapılardan bazıları.Barselona gezmekle bitmez- Sagrada Familia Kilisesi: Gaudi’nin son eseri. Kutsal Aile Bazilikası. Oldukça görkemli bir yapı olan bu kilise Gotik mimarinin önemli örneklerinden ve Barselona denince akla ilk gelen şehrin simgelerinden biri.- Búnquers del Carmel: İspanya İç Savaşı’nın sembol yapılarından biri. Kuşbakışı Barselona’yı izleyebileceğiniz ve fotoğraflayabileceğiniz keyifli bir yer.- La Rambla: Barselona’nın en turistik caddesi. Kafeler, restoranlar, müzeler, alışveriş merkezleri, sokak müzisyenleri, sokak satıcıları ile çok hareketli bir cadde.- Park Güell: Gaudi’nin en önemli eserlerinden biri. Bir masalın içine düşmüş hissi uyandıran parktan şehrin manzarasını izlemek de ayrı bir keyif. Park halka açılmadan önce zenginler ve dönemin soyluları için tasarlanmış bir dinlenme yeriymiş.
Napolyon’un da doğum yeri olan Korsika’nın bir diğer adı da “Güzellikler Adası.” Korsika bu lakabı fazlasıyla hak ediyor.Korsika Akdeniz’de bir ada. 1975’te Fransa’ya bağlanmış. Akdeniz’deki konumu ve enfes tabiatı nedeniyle tarih boyunca birçok farklı uygarlığın istilası ve yönetimi altında kalmış. Korsikalılar sadece on dört yıl bağımsız bir devlet olarak yaşayabilmişler. Bu durum adanın mimarisine, kültürüne ve mutfağına bir zenginlik olarak yansımış. 8 bin 680 km2’lik yüzölçümüyle Korsika, Akdeniz’de bulunan adalar arasında, Sicilya, Sardunya ve Kıbrıs’tan sonra, en büyük dördüncü ada. Büyük bir ada olmasının yanı sıra, hem deniz tatili yapabileceğiniz hem de adanın neredeyse her bölgesi kültürel ve tarihi zenginliklere sahip olduğundan Korsika öyle birkaç günlüğüne ziyaret edilecek bir yer değil. En az bir haftalık bir seyahat planlamanızı öneririm. Ayrıca birçok farklı kumsalda denizin keyfini çıkarırken daha çok yer gezebilmeniz için seyahatinizin yarısını adanın kuzeyinde, diğer yarısını ise güneyinde konaklayarak geçirmenizi tavsiye ediyorum. Ada içinde toplu ulaşım pek yaygın olmadığından, araba kiralayarak zamanınızı verimli kullanabilirsiniz. Dört mevsim sizi çağıran doğa ve iklim Fransız yazar Guy de Maupassant Korsika’yı denizde bir dağ diyerek tanımlamış. Denizin üstünde yükselen bu görkemli dağ haline, kültürel zenginliği, Akdeniz iklimi ve doğası da eşlik edince ada dört mevsim ziyaretçi çeken bir coğrafyaya dönüşmüş. Adanın yaklaşık yüzde 66’sını dağlık alan, yüzde 20’sini ise ormanlar oluşturuyor. Dağlık bir yapıya sahip olduğu için yazın 30°C’nin üzerine çıkmayan, kışın ise yine dağlar nedeniyle korunaklı kalarak sıcaklığını muhafaza edebilen bir iklim ve fiziki özelliğe sahip. Yine de ada yazları daha kalabalık oluyor. Benim gibi sakinliği ve kalabalıklardan uzak bir tatili tercih edenler için ideal zaman yaz ayları dışındaki zamanlar. Korsika, adanın yerlileri tarafından “Güzellik Adası” (L’ile de Beauté) diye adlandırılıyor. Adada gezebileceğiniz yerlerin başında adanın kuzeyinde Bastia şehrinde bulunan ve 18. yüzyıldan kalma evlerin yer aldığı eski şehir geliyor. Dar sokakları tarihin içinde yolculuk yaptırırken fotoğrafçılar için görsel hikayeler sunuyor. Nadir bulunan hayvan ve bitki çeşitliliğinin korunduğu, adanın yüzde 40’nı kaplayan Korsika Doğal Parkı görmeniz gereken yerlerden biri. 1000 kilometre uzunluğunda sahil- Adanın yaklaşık yüzde 66’sını dağlık alan; yüzde 20’sini ise ormanlar oluşturuyor. - Nadir bulunan hayvan ve bitki çeşitliliğinin korunduğu Korsika Doğal Park Alanı, adanın yüzde 40’ını kaplıyor. - Adanın en yüksek noktası 2 bin 706 metreyle Monte Cinto. - Adadaki plaj sayısı ise 200’den fazla.
Hafta sonu kaçamağı için ideal, bir önerim var. İstanbul’a yakın bir mekan: Bursa denince akla ilk gelen yerlerden Gölyazı. Gölyazı, Bursa - İzmir karayolunda Uluabat Gölü (Apollont Gölü) kıyısında küçük bir yarımada üzerinde kurulmuş bir yerleşim. Göl üzerinde yüzen küçük bir adacığa benziyor. Tarihi ise Roma dönemine kadar gidiyor. Kurtuluş Savaşı’na kadar Rumların yaşadığı köyde, günümüzde Selanik’ten mübadele yolu ile gelmiş Türkler yaşıyor. Köyde yaşı 250’yi geçmiş Rum evleri var. Köyün bu kadar ilgi çekmesinin nedenlerinden biri bu evler.Efsaneye göre yıllar önce Odryes Çayı Bandırma’dan denize dökülürmüş. Bu çayın bulunduğu yerde Melde Krallığı, bugünkü Uluabat Gölü’nün bulunduğu yerde ise Apollonia Krallığı varmış. Melde Kralı bir gün Apollonia kralının kızını oğluna istemiş. Bu evliliğe rızası olmayan kızını kıramayan Apollonia Kralı Melde Kralı’na olumsuz cevap vermiş. Melde Kralı çok kızmış, bunun intikamını almak istemiş. Apollonia Kralı kızını korumak için bir tepe üzerine bir saray yaptırmış ve kızını buraya saklamış. Melde Kralı, Odryes Çayı’nın yolunu değiştirerek tüm Apollonia’nın sular altın kalmasına neden olmuş. Prensesin kaldığı saray sularla çevrili bir ada olarak kalmış. Bugünkü köy ve Uluabat Gölü böyle oluşmuş.Gölyazı’nın simgesi Ağlayan ÇınarBurada beni en çok etkileyen şeylerden biri 700 yaşını aşmış, Ağlayan Çınar olarak bilinen ağaç. Tam 400 metrekarelik gölgesi bulunuyor. Bu ağacın altında çay bahçesinde bir çay içmenin keyfine doyum olmuyor. Ağacın hikayesi ilginç. Burası Türkler ile Rumların beraber yaşadığı bir Rum köyüymüş. Kurtuluş Savaşı sonrasında yaşanan mübadele ile buradaki Rumlar Selanik’e gitmek zorunda kalmışlar. Birbirine aşık Mehmet ile Eleni ayrı düşmüş. Sevgilisinin peşinden giden Mehmet’i Eleni’nin abisi biz artık düşmanız diyerek hançer darbeleri ile yaralamış. Mehmet yaralıyken Eleni ile her zaman buluştukları çınar ağacına gitmiş. Olanları öğrenen Eleni’de ailesinden kaçıp çınara geldiğinde Mehmet’in öldüğünü görmüş. O da ağacın altında sevgilisinin yanında intihar etmiş. Köyün geçim kaynağı balıkçılık ve zeytincilik. Göl, organik madde bakımından zengin olduğu için 21 tür balık yetiştiği söyleniyor. Özellikle kereviti ünlü. Göl kenarında pek çok balık lokantası var.Gölyazı fotoğrafçılar için bambaşka bir görsel şölen. Özellikle sabahları göl üzerinde oluşan sis, gölün içerisinden çıkmış olan ağaçların üzerine indiğinde büyüleyici bir görüntü oluşuyor. Adadan muhteşem günbatımını da Zambak Tepesi’nden izleyebilirsiniz. Gölyazı, sandal keyfi de dahil, birkaç saatte gezilebilecek bir yer. Hafta sonunu burada dinlenerek geçirebileceğiniz gibi, vaktinizi Gölyazı’nın çevresinde bulunan köyleri ve keyifli bir sahil kasabası olan Tirilye’yi de ziyaret ederek geçirebilirsiniz. Bavulunuzda bulunsunSportive mağazalarında satışa sunulan, konforlu yapısı ve yüksek teknolojisiyle rakiplerine üstünlük sağlayan Mammut kaz tüyü mont. Adımları akıcı hale getiren patentli ortopedik tabanı sayesinde tüm aktivitelere uyum sağlayan Mammut’un sneaker’ı.Doğal bir kuş cenneti Uluabat Gölü, göçmen kuşlar için doğal bir kuş cenneti. Yavrulama döneminde Manyas Gölü’nde konaklayan kuşlar, balıkların bolluğu nedeniyle beslenmek için Gölyazı’ya geliyor. Zaten Gölyazı’nın leylekleri de ünlü. Özellikle ilkbaharda kuş ve kurbağa sesleri tüm Gölyazı’yı kaplıyor.
Bu hafta rotamı dünyanın sayılı eko-turizm cennetlerinden Kastamonu Daday’a çevirdim...İstanbul’a uçakla bir saat mesafedeki; florası, faunası, ormanları, yaylaları, tarihi konakları, ayrıca kanyon, mağara, şelalelere merkez konumu ile dört mevsim doğanın tüm renklerini ve dokusunu bir arada sunan dünyanın sayılı eko-turizm cennetlerinden Kastamonu Daday’a çevirdim rotamı.Daday geçmişteki adıyla ‘Dadybra’, verimli topraklar anlamına gelen bölge, cömertçe sunduğu zengin bitki örtüsü ve gür ormanlarıyla adının anlamına yakışır bir özellik sergiliyor. Yüzyıllar önce büyük bir gölün mavi sularıyla kaplı olduğu bilinen bu geniş ve yeşil topraklar, hangi köşesinden bakarsanız bakın her mevsim bir başka güzellikte görünüyor.Saklı bir cennet olan Daday’ın cömert doğası içerisinde 60 dönüm arazi üzerine kurulan ve bünyesinde farklı konseptlerde 60 odası ile sağlıklı yaşam merkezi, binicilik merkezi ve ahşap atölyesi gibi hobi alanları bulunan İksir Resort Town Tatil ve Yaşam Kasabası; doğa, tarih, kültür, spor, hobi, yerel yaşam, doğal beslenmeyi yeniden yorumlayarak, çok alternatifli yeni tatil anlayışını hayata geçirmiş. İksir Hanım’ın doğduğu topraklara dönüp, yatırım yapmasının, bölgeyi kalkındırıp, istihdam sağlayacak bir kasaba kurmasının hikayesi İksir Resort Town. Kısaca sürdürülebilir turizm modelini doğa ve üretim ile entegre eden yaklaşıma sahip.Her gün yeniden doğmakBallıdağ eteklerinde 2010 yılından bu yana eko turizm alanında hizmet vermekte olan İksir Resort Town Tatil ve Yaşam Kasabası’nda; tatil ya da iş amacıyla gelen bireysel, aile, grup her tür misafir için 4 mevsim sayısız outdoor ve ekoloji aktiviteleri var. ‘Her gün yeniden doğmak’ felsefesini ilke edinen tatil kasabasında atlı spor merkezinde biniş eğitimleri, doğada serbest at binişleri, yayla ve kış sporları, bisiklet turları, kuş gözlemciliği, mantar toplamanın yanı sıra konuklar için hobi bahçeleri ve tesise 3 km mesafedeki, İksir ailesinin bir diğer girişimi olan organik sertifikalı tarımın yapıldığı İksirli Çiftlik’te doğal ürünlerinin kullanıldığı mutfak atölyeleri yapmak da mümkün. İksirli Çiftlik altı odası ile hizmet veriyor. Sabah kalkıp burada inek sağmak mümkün. Benim kaldığım İksir Hanım Konağı aslına uygun olarak restore edilerek 24 odası ile yeniden hayat bulmuş.
Tarihi yapıları, evleri ve sokakları, içten ve güler yüzlü halkı, kendi halindeliği ile huzurun adresi olmasının yanı sıra birçok büyük şehre yakınlığı ile de ziyaretçilerini kendine çeken Batı Karadeniz’in özel coğrafyalarından biri Safranbolu. Her fırsatta gidilesi bir yer. Yaz kış fark etmiyor, her hali güzel, her hali özel. Hele de İstanbul ve Ankara’da yaşıyorsanız, şehrin kaosundan, iş stresinden, kalabalıklardan bir hafta sonu kaçamağı yapmak için bulunmaz bir fırsat Safranbolu.Kentin kendisi bir müzeSafranbolu, tarihini ve kültürel mirasını korumayı başarmış nadir kentlerimizden biri. 1994’te UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne kabul edildi. Hal böyle olunca zengin görsel içeriği ile fotoğrafçıların da gözde şehirlerinden biri. Şehrin tarihinin M.Ö. 3000 yılına kadar gittiği tahmin ediliyor. En eski uygarlık Gasgaslardan sonra şehir Hititler, Dorlar, Kimerler, Romalılar, Selçuklar, Çobanoğulları ve Osmanlılara ev sahipliği yapmış. Şehrin tarihi yapılarına ve evlerine baktığınızda göreceksiniz; Osmanlının izleri her yerde karşınıza çıkıyor, özellikle Osmanlı mimarisinin hâkim olduğu eski ahşap evlerde ve konaklarda. Bu yapıların en güzel örneklerinden biri Kaymakamlar Evi, bugün müze olarak kullanılmaktadır.Sokaklarını yaya olarak arşınlayınDemirciler Çarşısı hem alışveriş hem de gezi için keyifli yerlerden biri. Kalaycılar çarşısı ve semerciler de öyle. Zaten Safranbolu merkezi yaya olarak gezebileceğiniz kadar küçük bir yer, dolayısıyla bütün sokakları gezilesi. Safranbolu’nun tepesinde bulunan Eski Hükümet Binası ya da Kent Tarihi Müzesi’nde Safranbolu tarihine ve Osmanlıya ait eserlere, Safranbolu el sanatlarına yer verilmiş. Kent Müzesi’nin arkasında Cezaevi ve Saat Kulesi’nin yer aldığı Kale bulunuyor. Hıdırlık Tepesi’ne de gitmelisiniz bence. Tepeye çıkıp çay bahçesinde çayınızı yudumlarken kenti panoramik seyretmelisiniz. Şehrin en ilginç yerlerinden biri de Cinci Han. 62 odası bulunan, avlusunda birçok etkinliğe ev sahipliği yapan bu taş yapıda konaklama da yapabiliyorsunuz. Safranbolu, lokum ve safranın, tarihi evlerinin yanı sıra bir kanyonlar şehri. Şehirde görebileceğiniz birçok mağara ve yayla da bulunuyor. HAVUZLU KONAKLARİster yemeğinizi yemek için ister sadece gezmek için mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerlerden biri 300 yıllık bir tarihe sahip Abdi Dayan Bey’in Havuzlu Köşk’ü. Köşkün ikinci katında derinliği bir buçuk metre olan bir havuz var.