Kiraz Mevsimi’nin kazandırdıkları...

30 Kasım 2015

Kiraz Mevsimi, cumartesi akşamı ekrana gelen 59’uncu bölümüyle ekrana veda etti. Bugüne kadar izlediğim en şık vedalardan da biriydi. Öykü ve Ayaz’ın anlatımıyla başlayan final bölümü bize 59 bölümdür anlatılan masalı özetledi. Aşkın her şeye karşı gelebileceği umuduyla da masalı bitirdiler. Kiraz Mevsimi başladığında yüzümüzü gülümsetmişti. Veda ederken de aynı o gülümseyişle gittiler. Aslında klişeler üzerine kurulu bir finaldi. Ama mesele klişeyi farklı anlatmaktı. Kiraz Mevsimi ekibi de; yapımdan rejiye, senaryodan teknik ekibe, oyunculardan izleyiciye klişeyi nasıl farklı anlatırız derdine düşmüş ve ortaya “Helal olsun” diyeceğimiz bir iş çıkmış. Herkesin emeğine sağlık! Biz ekranda öylesine finallere o kadar alıştık ki, uzun süre sonra üzerine düşünülmüş, seyirciye saygı gösteren, mutluluk vaadini yerine getiren bir final görmek beni çok mutlu etti.Gürel ve Çayoğlu’nu konuşacağızGelelim Kiraz Mevsimi’nden bize kalanlara... Öncelikle umut kaldı. Aşkın her an karşımıza çıkabileceği umudunu verdi bize. Şahane oyuncular kazandık. Özge Gürel ve Serkan Çayoğlu eğer bu doğallıklarını sürdürmeyi başarırlarsa önümüzdeki yıllarda hep onlardan bahsedeceğiz. Demedi demeyin! Aras Aydın, Nihal Işıksaçan, Nezih Cihan Aksoy, Serkan Börekyemez de bu diziyle bambaşka bir kariyere adım attılar. Bu yaz başlayacak diziler için çoktan iş teklifi aldıklarına eminim. Dağhan Külegeç ve Nilperi Şahinkaya şahane ikili oldular. Yeni başlayacak romantik komedilerin aranılan yüzleri olacaklardır. Fatma Toptaş, bu dizide komedinin yanı sıra dramada da ne kadar iyi olduğunu gösterdi. Ayşegül Ünsal’ı çok özlemiştim. Onu 59 bölüm izlemek çok keyifliydi. Umarım durmaz ve ekranda olmaya devam eder. Neslihan Yeldan bu dizide kraliçeliğin kitabını yazdı. Ters köşe bir rolle yine bizi kendisine hayran bırakacaktır. Tamer Berke resmen gözümüzün önünde büyüdü. Gençlik dizilerinde devam etmesi yararına olur. Bir de bu diziden Eda Teksöz’ü yani bir yönetmeni kazandık. Bize masal anlatmaya kafayı fazlasıyla takmış ve inandırıcılığı için her şeyi göze alan... Herkesin yolu açık olsun! Onlar yeter ki bize İYİ bir masal anlatmak istesin, izlemeye razı milyonlar var arkalarında...Big Brother sönük başladıHeyecanla oturdum ekran karşısına... Çünkü Big Brother’ın Türkiye’de yapılması hayalimdi. Asuman Krause gibi ekran enerjisi yüksek bir isim sunuyordu. Ev muhteşemdi. Ama en çok yarışmacıları merak ediyordum. Çünkü bu işin tutup tutmayacağı seçilen yarışmacılara bağlıydı. İlk izlenimim; bu yarışmacıların hepsi bomboş bir özgüvene sahip! Hayatımda bu kadar itici, ukala insanı bir arada görmedim. Bunu tanıtımlarda yaptıkları konuşmalara dayanarak söylüyorum. Bu da o evde kavgaların hiç bitmeyeceğinin sinyalini veriyor. Sanırım yarışmanın en sempatik yarışmacısı Şırnak’tan gelen Sinan’dı. Eve girerken “Hepimiz kardeşiz, bu kavga ne diye” cümlesiyle girdi. Ama ilerleyen bölümlerde insanların sempatisini kazanan isim Hüseyin olacaktır. Kendi tabiriyle HOY, yani Hüseyin Oğlum Yavaş. Çünkü Turabi’yi taklit ediyor. Ben daha coşkulu bir stüdyo ve yayın beklerdim Big Brother’ın açılış gecesinden... Son derece sönük bir gala gecesiydi. Ama bu işin zamana ihtiyacı var. Evde yaşam başladı. Herkes kendini göstersin, ondan sonra Big Brother’ı daha fazla konuşacağız.

Devamını Oku

Kiralık Aşk’ta klipler izledik

28 Kasım 2015

Kiralık Aşk cuma akşamı 23’üncü bölümüyle ekrana geldi. 22’nci bölümün finalinde Ömer Defne’nin tasarımını Deniz’e sattığını öğrenmişti. Bu bölümde bir şeyler konuşulmalıydı. Acı acı gibi olmalı, pişmanlık gerçekten yaşanmalıydı. Peki, biz ne izledik? Bu bölümün yüzde 50’si klipten ve reklamdan oluşuyordu. Sude’nin Koray’ın bilgisayarından Defne’nin hainliğini herkese mail atmadığı hemen ortaya çıktı. Sude’nin yaptığını öğrenen Yasemin onu tehdit etti ama Sinan’ın yanına gidince neden sinirlendiğini anlamadığımız bir şekilde bağırıp çağırarak Passionis’ten ayrıldı. Ömer Defne’nin acısını Alp’in çiftliğine gidip Koray’a mangal yaparak hemen aştı. Defne neyin peşinde sanırım hiçbirimiz anlamadık. Hem suçlu, hem de güçlü dedikleri Defne olsa gerek! Hem her dakika yalan söylüyor, hem Ömer’in kapısında yatıp gerçekleri anlatacağını söylüyor, hem Ömer’i abisinin düğününe götürüyor, hem düğünün ortasında artık konuşalım diyor, hem de konuşmanın ortasında posta koyuyor. Bir şey açıklamıyor ve zeytinyağı gibi üste çıkıyor. Sonunda da kendisine güvenmediğini söyleyen Ömer’e karşılık eski hayatına yani birinci bölüme geri dönüyor. Kısacası 23’üncü bölümde büyük bir kırılma yaşanacak ve Defne garsonluğa geri dönecekse buna giden yol inandırıcı olmalıydı. Sertap Erenerin Yalnızlığım şarkısına birkaç kez klip çekerek değil!Baran gerçeği öğrenecekKaragül merkezine Baran kimin çocuğu sorusunu alan ve her sezon verdiği cevaplarla ilerleyen bir dizi! Geçen sezonun sonunda Ebru Baran’ın kendi çocuğu olduğunu öğrendi. Ancak Narin, Kendal ve Ada’nın hataları derken hiçbir şeyi açıklayamadı. Cuma akşamı ekrana gelen bölümde Maya Baran’ın abisi olduğunu öğrendi. Ada yine başı sıkıştığında Baran’a sığındı. Ebru tüm çocuklarıyla bir gece geçirdi ve Ada’nın suçunu üstlenmek üzere jandarmaya gitti. Bu bölüm haftaya yayınlanacak bölüme hazırlıktı. Çünkü haftaya Karagül’de düğüm çözülecek. Baran gerçek annesinin Ebru olduğunu öğrenecek. Sonrası mı? Büyük hesaplaşmalar yaşanacak ve Karagül finale yaklaşacak.

Devamını Oku

Kahkaha garanti!

27 Kasım 2015

Gişe ya da turne tiyatrosu olarak tanımlanan, bol kahkahalık oyunlardan pek hoşlanmam. Çünkü sahnede oyuncular kaşını kaldırsa kahkaha patlar, dudağını bükse alkış kopar. Herkes güler ama ben neye güldüklerini anlayamam. Zira ortada gülünecek bir şey genellikle yoktur. Ortada komedisi olan bir metin de yoktur, oyuncunun mimiklerine kalmıştır komedi. O nedenle salonda bir tür kahkaha boşalması yaşanır ve oyundan çıkılır. Geçtiğimiz çarşamba akşamı arkadaşım Hande Subaşı yeni oyunu Yetersiz Bakiye’nin galasına davet etti. Kadroda Hakan Yılmaz, Turgut Tunçalp, Hande Subaşı ve Eylül Öztürk var. İtiraf ediyorum oyuna ayıp olmasın diye gittim. Önyargımla oturduğum koltuktan kahkahalarla kalktım. Daha doğrusu ağlanacak halimize güldüm. Ortada iyi bir metin ve oyunculuk performansları vardı. Oyunun yazarı Murat Kürüz, tüketme ve sınıf atlama alışkanlığımız uğruna kutsal değerlerimizden nasıl vazgeçtiğimizi kara mizahla anlatırken, satır aralarında size tokat atmayı ihmal etmiyor.Ekrandan daha komik Gelelim oyunculuk performanslarına... Hakan Yılmaz komedi zekâsını bu işte fazlasıyla ortaya koyuyor. İki perdelik oyunda performansıyla alkışı fazlasıyla hak ediyor. Ekranda ona gülüyorsanız, sahnede çarpı 50 bir mizah izleyeceksiniz. Hande Subaşı’nın ilk komedi oyunu olmasına rağmen Hakan Yılmaz’ın karşısında hiç ezilmiyor. Temizlik hastası, sınıf atlama meraklısı Melek olarak gelen pasları göğüsleyip seyircilere atıyor. Turgut Tunçalp’i ekranda dramada hep kötü adam olarak izledik. Sahnede kötü adamlığından vazgeçmiyor. Daha doğrusu hangimizin daha kötü olduğunu sorgulatıyor. Onun sahneye gelişiyle birlikte arka arkaya kahkaha golleri de geliyor. Eylül Öztürk, Vine fenomeni. Ayferay karakteriyle namus kavramının altını çiziyor. Kısacası, Yetersiz Bakiye kavram karmaşası içinde boğulduğumuz Türkiye’de bize sınıf atlamaya çalışırken vazgeçtiğimiz değerlerimizi kahkaha attırarak hatırlatıyor. Gülmenin en iyi terapi olduğunu hatırlatarak oyunu izlemenizi öneriyorum. Yetersiz Bakiye, bugün Akatlar Kültür Mekezi’nde, 1 Aralık’ta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde, 5 Araık’ta Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayı’nda, 6 Aralık’ta Antakya Meclis Kültür Merkezi’nde, 26 Aralık’ta Duru Tiyatro’da sahneleniyor. Biletler biletix’te.AH SEFER BÖYLE AŞK MI OLUR?Poyraz Karayel’de bu hafta Sema ve Sefer’in imkânsız aşkını izledik. Geçen hafta Sema, Alzheimer olduğunu öğrenince nikah masasında Sefer’i terk etmişti. Bu bölümde yansımalarını izledik. Sefer’in Sema’nın dizine dayanıp “Beni hiç sevmedin mi?” demesi herhalde sadece benim değil, ekran karşısındaki tüm kadınların yüreğine bir bıçak gibi saplandı. Ama tartışmasız bu bölüme damgasını vuran sahne Sefer’in yüzüğü parmağından çıkaramayınca satırla parmağını koparması oldu. Sanırım böyle aşka dizilerde bile karşıyım. Acının da bir yaşanma biçimi var. Sefer gibi adama bu yakışmadı. Ama Kanbolat Görkem Arslan’a bu oyunculuk biçimi çok yakıştı. Öyle bir Sefer izletiyor ki bize, onunla dertlenip öfkeleniyoruz. Bugüne kadar onu pek çok işte izledik ama Poyraz Karayel’in Sefer’i içimize başka bir işledi dedem!

Devamını Oku

Arka Sokaklar’da neler oluyor?

25 Kasım 2015

Geçtiğimiz cuma ekranda çok büyük bir başarı yaşandı. Sevin sevmeyin, 10’uncu yılını tamamlayan Arka Sokaklar, haziran ayında final yapmıştı. 5 ay sonra bitti derken yeniden ekrana döndü. Karşısında Kiralık Aşk, Karagül gibi dişli rakipleri vardı. Bu kez hikâye Rıza Baba ve ekibinin asi tavırları yüzünden Çekmeköy Taşlıtepe Karakolu’na sürülmeleriyle başladı. Tabii ki orada da ilk günden gerildiler. Bu sezon Uğur Pektaş diziye döndü. Yeni kadın oyuncusu Oya Okar oldu. Hafta içi her gün haber öncesi tekrarları yayınlanan, 5 ay ara vermiş ve yorulmuş bir dizinin ilk 10’a girmesi bile beklenmiyordu. Ama sonuç herkesi şoke etti. Rıza Baba ve ekibinin yeni serüveni Tüm Kişiler’de 6.01 reyting alarak 3’üncülüğe oturdu. Sıralamadan daha çok aldığı reyting önemli. Bugün Güneşin Kızları, Aşk yeniden, Poyraz Karayel, Muhteşem Yüzyıl Kösem, Güllerin Savaşı, O Hayat Benim, Hatırla Sevgili, Evli ve Öfkeli gibi iddialı ve yüksek prodüksiyonlu dizilerde bile yüksek reyting aldı. Bunun araştırılması lazım. Bence ekranda bir polisiyeye ihtiyaç var. Türk halkı adli olayları bulmaca gibi çözmeyi seviyor. Ama altını çizerek söylüyorum, adli olayları... Ana hikâyenin devam ettiği ama her bölüm yeni yan hikâyelerle yoluna devam eden Arka Sokaklar 10 değil, 30 sene bile sürer. Çünkü bu ülkede ne olay biter, ne suç, ne de izleyicinin olay çözme merakı...Aşk Yeniden eskiye dönüyorAşk Yeniden yeni sezonuna sırların çözülmesiyle başlamış ve bence eski tadını kaybetmişti. Dizinin eğlenceli yönünü kaybettiğini düşünmeye başlamıştım. Bazen Aşk Yeniden değil, Yaprak Dökümü izlediğimi düşünüyordum. Ancak son 2 bölümdür toparlamaya başladı. Aşk Yeniden eski tadına döndü. Ben de ekran karşısında bir “Oh” çektim. Zeynep ve Fatih’in eğlenceli halleri yeniden başladı. Özellikle salı akşamı ekrana bölümde Özge Özpirinçci ve Buğra Gülsoy harikalar yarattı. Umarım Aşk Yeniden eski tadını bulmuşken böyle devam eder. Bir de Derin Şevket’in eski hallerini özledim. Senaristler o duruma da el atabilirler mi?Emir gerçek bir psikopat!Dünkü yazımda sevgisizliğin kötüleştirdiği karakterlere değinmiştim. Bir tanesini unutmuşum. Onlardan biri de Kara Sevda dizisinden Emir Kozcuoğlu. Nihan’ın sevgi kırıntısına o kadar muhtaç ki, onu elde etmek için kötülüğün tarihini yeniden yazmaya yeminli. Kaan Urgancıoğlu Emir karakterini giymiş üstüne ekranda bize adeta kötülük defilesi yapıyor. Üstelik bunu yaparken kontrolünü kaybetmiyor. Gerçek bir psikopat! Ben Kara Sevda’yı bu hafta Emir neler yapacak diye izlemeye başladım bile... Kaan yakın arkadaşım, bölüm sonlarında da arayıp “Ailece sizden nefret ediyoruz” diyorum. Emeğine sağlık Kaan Urgancıoğlu, ekranın unutulmazları arasına girecek bir karakter yarattın. Bu arada bu yıl Kaan Urgancıoğlu’nun olacak gibi görünüyor. Türkan Şoray’ın yönettiği Uzaklarda Arama filminde de rol alıyor. Film yarın vizyona giriyor.

Devamını Oku

Bir doz sevgi tüm kötülüklerin panzehiridir

25 Kasım 2015

Bugün Dizi Doktoru olarak bir reçeteyle başlamak istedim yazıma. Aslında “Diziler size söylüyorum, hayat sen anla” da demek istiyorum. Reçete de tek bir kelime yazıyor: “Sevgi.” Tüm hastalıkları iyileştirecek tek şey çünkü... Paramparça dizisinde bu hafta Hazal’ın bitmek bilmeyen sevgisizliği başroldeydi yine. İyileştiğini ailesinden saklayan ve Cansu’dan daha çok sevilmek isteyen Hazal’ın foyası ortaya çıkınca Dilara onu kapının önüne atmış ve dönüp arkasına bile bakmamıştı. Empati kurmayı deneyip çok zorlandığım bir şey. İnsan, kendisi büyütmese bile yıllar sonra gerçek kızını bulup nasıl böyle davranabilir. Çünkü Cansu’nun yani büyüttüğü çocuğun tırnağı kırılsa canı yanıyor. Ama doğurduğu çocukla o bağdan uzak. O zaman Paramparça dizisinin senaristleri için, “Anne olunca anlarsın” gibi yıllardır bize öğretilen şey saçma. Öyleyse annelik duygusu da babalık gibi sonradan öğrenilen bir şey. O duyguyla bağı da yaşanmışlık kuruyor. Dolayısıyla doğuran değil, büyüten anne oluyor.İyi olmak için savaşın!Neyse konumuz sevgisizlik. Bugün etrafınıza baktığınızda Hazal gibi kötülüğe geçiş yapan öyle çok insan var ki, sayılarını hesaplayamazsınız. Üstelik Hazal 15 yaşında, 60 yaşına gelip hâlâ o duyguda kalan binlerce insan var. Ama işte insanın kötülüğü seçmesinin de bir sebebi var. Dizilerde bunun resmedilmiş halini görüyoruz. O nedenle kızıyoruz ya da seviyoruz. Ama her şeyin sebebi dönüp dolaşıp sevgisizliğe geliyor. Eğer çocukken sevgi içinde büyüdüyseniz Cansu oluyorsunuz. Anne, baba ve kardeş sevgisi tamamlanmış olduğu için iyiliği seçiyorsunuz. Kötülük aklınıza bile gelmiyor. Ama bu sevgilerden biri eksik kaldığında tamamlanmıyorsunuz. Şeytan yanınızda gezip sizi hep kötülüğe davet ediyor. O kadar ikna edici oluyor ki, ona Hazal gibi teslim oluyorsunuz. Çünkü size sevgi vaat ediyor. Sevilmek için kötülüğü seçmek normal geliyor. Aslında her şey sevgi için... Kısacası bir doz sevgi kötülüklerin panzehiri olabilir. O nedenle siz siz olun, iyi bir insan olmak çaba sarf edin. Bugünün dünyasında çok zor olsa bile... İyi olmak için savaşın!Duyguları bakışlarına yüklüyorAynı sorun Hatırla Gönül dizisinde de var. Annesini küçük yaşta kaybeden, babası tarafından sevilmeyen Tekin, Gönül’ün sevgisinin küçücük bir kırıntısı için akla hayale gelmeyecek kötülüklere imza atıyor. Şimdi hafızasını kaybeden Gönül’e kocası olduğunu söylüyor. Onu sevsin diye her gün büyük bedeller ödemeye razı. Yeter ki, bir doz sevgiden nasibini alsın. “İnsan böyle sevilmek ister mi?” Hatırla Gönül son bölümünde bunu sorgulattı. Ben istemezdim. Çünkü bu sevgi değil, saplantı. Sonu yine sevgisizliğe dayanan bir hastalık. Tekin’in de tek kurtuluşu sevgi. Bu arada Onur Saylak, sen nasıl bir oyuncusun? Tartışmasız şu anda ekranda oyunculuğuyla ders veriyor. Aşktan korkuya, merhametten nefrete anlık geçişleri sadece bir bakışıyla bize yansıtıyor. Dizi oyunculuğunda en önemli şeyin duyguları bakışlara yüklemek olduğunu da kanıtlıyor. Ben onu izlerken çok keyif alıyorum. Tekin’i de anlıyorum. Çünkü üç boyutlu bir karakter. Fakat tartışmasız Onur Saylak’ın performansı onu bu kadar anlamamızı sağlıyor. Emeğine ve duyguna sağlık Onur Saylak!

Devamını Oku

Klasik müzik, Antalya ve izdiham

22 Kasım 2015

Televizyonla olan bağıma iki gün ara verip, müziğe teslim olmak için Salı günü Antalya’ya gittim. Çünkü G-20’nin hemen ardından 16. Uluslararası Antalya Piyano Festivali başlıyordu. Daha önce katılmamıştım ama giden arkadaşlarımdan muhteşem konserleri dinlemiştim. Bu yıl açılış konserine giderek bu geleneğe ben de katıldım. Öncelikle harika bir ekip tarafından karşılandığımı söylemeliyim. Havva Kızılırmak PR’dan Fulya İnandıklı, Derya Aydoğan ve gazeteci arkadaşım Sayım Çınar’la iki gün hem Antalya’nın, hem de müziğin tadını çıkardım. Açılış konseri AKM’de gerçekleşti. Açıkçası bu kadar kalabalık olacağını aklımın ucundan bile geçirmezdim. Ben şanslıydım, gazeteci olduğum için yerim belliydi. Ama salonda yer bulmak imkânsızdı. İnsanlar yer bulmak için küçük bir izdiham bile yaşadı.MUELLER VE DEMİDENKO KONSER VERDİAçılış konuşmasını Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel yaptı. Türel, konuşmasında müziğin hem kendi hayatı, hem de Antalya için öneminin altını çizdi. Antalya’nın halkla bütünleşen ve ardarda çok önemli etkinliklere imza atan bir şehir olduğunu belirten Türel “G20’nin ardından çok önemli etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Antalya, sanatla iç içe bir şehir ve bu festivalde de klasik müziğin önemli isimlerini ağırlıyoruz. Bu durum ülkemiz adına da mutluluk verici” dedi. Ardından sahneye Christoph-Mathias Mueller şefliğinde Antalya Devlet Senfoni Orkestrası geldi. Cemal Reşit Rey’in senfonik rapsodisi Türkiye’den seçme bölümlerin de yer aldığı konser tek kelimeyle unutulmazdı. Tabii ki başarılı Rus piyanist Nikolai Demidenko’dan bahsetmemek olmaz. Demidenko, Norveçli besteci Edvard Grieg’in popüler eserlerinden La minör Piyano Konçertosu’nu yorumladı. Unutulmaz gece, Beethoven’ın Allegretto bölümündeki ilahi ve gizemli melodisi ile zihinlere kazınan 7. Senfoni’si ile son buldu.29 Kasım’a kadar devam ediyorKonser sonrası festival ekibi, Mueller ve Demidenko’yla yemeğe gittik. Demidenko, “En iyi konserlerden biriydi. İnanılmaz ilgi vardı. O nedenle sahneden zor ayrıldım” dedi. Ne kadar ironik değil mi? Türkiye’de neredeyse hiç bilinmeyen klasik müzik konserinden çıktığımda, dünyanın en iyi piyanistlerinden biri bu cümleyi kuruyor. Antalya sanat adına çok şey yapıyor. O nedenle hâlâ vaktiniz varken bu müzik şölenini kaçırmayın. Uluslararası Antalya Piyano Festivali 29 Kasım’a kadar devam ediyor.

Devamını Oku

Gecenin Kraliçesi’nin tanıtımı yayınlandı

21 Kasım 2015

Sonunda Meryem Uzerli ve Murat Yıldırım’ın başrolünü oynadığı, Yağmur-Durul Taylan’ın yönetmen koltuğuna oturduğu Gecenin Kraliçesi dizisinin tanıtımı çıktı. Güney Fransa’da dünyanın parfüm merkezi olarak kabul edilen Grasse’de çekilen sahnelerden oluşan tanıtımdaki “Aşkımız da bir gecede solacak mı?” cümlesi aslında dizinin tüm özetini veriyor. Zira Gecenin Kraliçesi tüm güzelliğini bir geceye sığdıran ve çok az kişinin görebildiği nadide bir çiçek. Kartal ve Selin’in aşkı da o çiçeğin kaderi gibi bir geceye sığıyor. Tanıtım fazla merak uyandırmıyor. Neredeyse bütün diziler artık yurtdışında başladığı için Grasse farklı da gelmedi. Keşke tanışma anları ve Gecenin Kraliçesi çiçeğini izledikleri sahneyle başlayıp sonra sahile bağlasalardı. Eminim çok daha dikkat çekici olurdu. Dizi ocak ayında başlıyor. Bakalım, Selin ve Kartal’ın bir geceye sığan aşkı solacak mı?Neden “beyaz atlı prens” dedim?Pazartesi akşamı Suada’da gerçekleşen Kristal Fare Ödül Töreni’nin kırmızı halısını ben sunmuş ve Kiralık Aşk dizisinin oyuncularıyla röportaj yapmıştım. Elçin Sangu ve Barış Arduç’la röportaj yaptığımız sırada Sangu’ya “Seni en son benim programıma konuk olduğunda görmüştüm. Bir beyaz atlı prens arıyordun. Buldun bu defa galiba” diye sordum. Bu sorudaki beyaz atlı prens asla özel hayat sorusu değildi. Ama yanlış anlaşıldı. O nedenle açıklamak farz oldu. 2012 yılında Elçin Sangu D-Smart’ta ekrana gelen Aşk Kaç Beden Giyer dizisinde Koray Erkök’le birlikte rol alıyordu. O dönem ben Bloomberg HT’de yayınlanan Yerli Dizi programını sunuyordum. Koray Erkök ve Elçin Sangu’yla programda beyaz atlı prens olgusunu tartışmıştık. Sangu canlandırdığı Nehir karakterinin hala beyaz atlı prens beklediğini anlatmıştı. İşte o beyaz atlı prens lafı oradan çıktı. Nehir’den sonra Defne beyaz atlı prensi Ömer’i buldu dedim. Gürültüden birbirimizi duymakta zorlandığımız için belki de ekrana da tamamı gelmemiştir. Yani işin aslı budur!

Devamını Oku

Kösem “Çocuğuma dokunma” dedirtti

20 Kasım 2015

Korktuğum başıma geldi. Muhteşem Yüzyıl Kösem’in 35 dakikalık kolajını izlediğimde şehzade Mustafa’nın boynuna cellatların ipi geçirdiği sahnede gerilmiş, hatta ağlamıştım. Çıkışta da beni en çok korkutan sahnenin bu olduğunu söylemiştim. Çünkü bizim toplumumuzda hiç kimse çocuğun başına bir şey gelme ihtimalini bile görmek istemiyor. Bunun daha önce örneklerini gördük. Suskunlar, Kayıp gibi dizilerini de Tüm Kişiler izlemedi. Bunun eğitimli olmakla da ilgisi yok. Suskunlar döneminde iki üniversite mezunu bir arkadaşıma “Neden izlemiyorsun?” diye sorduğum zaman “Benim de bir oğlum var. Ben rahatlamak için televizyon izliyorum. Haberleri izleyip gerçekleri hazmetmekte zorlanırken küçücük çocukların başına gelen şeyleri izleyemem” dedi. Kayıp dizisinde kaçırılan çocuğun kesik parmağı ilk bölümde eve gönderilip gösterildiğinde annem ve babam yerlerinden fırlayıp bağırmaya başlamıştı. Annem hemen televizyonu kapatıp “Bu diziyi bir daha izlemem. Biz bu ülkede her an çocuklarımıza bir şey olacak mı korkusuyla yaşadık. Şimdi bir dizi izlerken bu ihtimali gözüme sokmalarını istemiyorum” dedi.Timur Savcı’da etkilenmişKısaca, daha çok kadınların izleyeceği bir iş yapıyorsanız, çocuk meselesine dikkat etmek lazım. Çünkü annem haklı. Bu ülke 70’lerden, 80’lerden geçti. Gezi döneminde evlatlarını kaybetti. PKK terörüyle yaşadı. Her gün şehitlere uyandı. Münevver Karabulut’a, Özgecan Aslan’a ağladı. Olan hep çocuklarına oldu. Evlat meselesi herkese kendi evladını hatırlattı. Kodumuzda bu var. O nedenle bir dramayı izlerken rahatlamak istiyor. Muhteşem Yüzyıl Kösem dizisinde de ikinci bölüm şehzade Mustafa’nın öldürülme ihtimali seyirci de aynı etkiyi yarattı. Hatta sadece seyircide değil, yapımcı Timur Savcı’da da aynı öfkeyi yaratmıştı. Çünkü izleme yapılan gün “Bu sahneyi okuduğumda uçaktaydım. Yerimden kalkıp yürümeye başlamışım ve senaristimiz Yılmaz Şahin’e küfür etmeye başladım. İnsanın çocuğu olunca daha çok etkileniyor” dedi.Çok iyiydiGelelim, Muhteşem Yüzyıl Kösem’in ikinci bölümüne... Neredeyse tüm bölüm “Şehzade Mustafa öldürülecek mi?” sorusunun üzerinden gitti. Tabii ki sonunda ölmeyeceğini biliyorduk ama o dramanın içine daldık. Fakat ikinci bölüm için zayıftı. Sadece şehzade Mustafa’ya cellatların gittiği sahne muhteşem olmuştu. Mustafa’nın cellatlara kestane uzatması ama ona rağmen boynuna ipin geçirilmesi, Sultan Ahmed’in gelip kurtarması bizi hem gerdi, hem de ağlattı. Şehzade Mustafa’ya Alihan Türkdemir hayat veriyor. O nasıl bir oyunculuktu. İnanılır gibi değil... Türkiye’deki pek çok oyuncudan kat be kat iyiydi.Reytinglerde 7’nci olduSonuç; Muhteşem Yüzyıl Kösem, Tüm Kişiler’de 4.76 reytingle 7’nci oldu. Kurtlar Vadisi Pusu, Fatih Portakal ile Fox Ana Haber, Asla Vazgeçmem, Kurtlar Vadisi Pusu (Özet), Atv Ana Haber ve Esra Erol’da projelerinin gerisinde kaldı. Evlendirme programı bile Kösem’i geçtiyse kanalın, yapımın ve senaristlerin oturup topluma yeniden bakması gerekiyor. AB’de zirveye yerleşti. Ancak 7.63 reytingle, ABC1’de 6.85’le 2’nci oldu. Umarım gelecek bölümlerde toparlanır Muhteşem Yüzyıl Kösem. Çünkü sektör adına oldukça kaliteli bir iş izliyoruz. Çok daha yüksek reytingleri hak ediyor.

Devamını Oku