Yorucu yılın iki güzel köpeği

31 Aralık 2014

Giden yıl gerçekten yorucu geçti. Adettir, iyi ne oldu diye ararız, insana umut veren, gelecekle ilgili bir ferahlık veren ne oldu diye ararız.Yorucu yılın son gününde yine umut ve sevgi üreten, insanın içine ferahlık veren bir şeyler arıyoruz. Bulduğumuz iki köpek, bir yavru, biri büyük.Kendi kusurlarını, hatta kötülüklerini hayvanlara yıkmaya alışmış insanlığın büyük çoğunluğu için ‘köpek’ iyi şeyleri temsil etmez.Sadakatinden çok aşırı sadakati göze batar, bu yüzden aşağılanır, insan kendi eksiklerini ona yükler. Başka hayvanlarda olduğu gibi.Bu iki güzel köpek, gerçek köpekler ve insaniyetin sadece kendinde sandığı bazı özelliklerin iki gerçek temsilcisi.Birisi, yolda bir arabanın vurup öldürdüğü hemcinsinin başına gidiyor, biraz bekliyor, sonra onu dişleriyle yakalayıp, kenara, yolun dışına götürüyor. Vızır vızır geçen araçlara aldırmadan.Diğeri bebeklikten yeni çıkıyor, ama hemcinsini yolun üzerinde araba çarpmış halde görünce kaçmıyor, yanına gidiyor, ona dokunup cesaret veriyor, kim bilir neler söylüyor. Durmadan geçen araçlara aldırmıyor. Ama neyse ki o güzel köpeğin özelliklerine sahip bir insan geliyor, ikisini de alıp götürüyor.Her yıl sonunda yılın bir şeyleri seçilir ya, bu iki köpek yılın her şeyi seçilmeli. İnsaniyet kelimesinin özelliklerine insanların çoğundan çok daha fazla sahibi oldukları için.Hele birkaç yıl önce dereye düşmüş, canını kurtarmaya çalışan yavru ayıya çivili sopalarla vuranları hatırlarsak bu iki köpeğin ne kadar çok şey ifade ettiğini de anlayabiliriz.Hayvanları ve doğayı sevmeyen, onlardan korkan ve onlara kötülük yapmakta beis görmeyen bir insan türünün hala çoğunluk olduğu bir dünyada yaşamak onlar için çok zor olmalı.O iki güzel köpeği yılın her şeyi seçer ve o görüntüleri herkesin görmesini sağlarsak belki sadece hayvanlara ve doğaya değil, birbirimize yaptığımız kötülüklerle ilgili bazı ışıkların yanmasını da sağlayabiliriz.İyi ki varsınız, güzel köpekler.Yeni yılınız kutlu olsun, kesinlikle bir öncekinden daha az yorucu ve daha keyifli olsun.

Devamını Oku

5 Ocak oylaması

29 Aralık 2014

Yeni bir yıl başlarken, ‘yeni başlangıç’ fikirleri ve umutları gizlendikleri yerlerden çıkarlar. Bir şeyler olsun ve iyi bir şeyler olsun...Bugünden itibaren yeni yılda neler olacak, arzularımız ne kadar olacak, kötülükler ne kadar uzaklaşacak dalgaları insanların beynindeki ana dalgalar olarak dolaşacak.Hayatın gerçeklerine dönüş günü5 Ocak olarak belirlenmiş olduğuna göre, 5 Ocak’tan itibaren olanlara biraz daha gerçekçi bakmak mecburiyeti de ortaya çıkacak.5 Ocak’ta Meclis komisyonu dört eski bakanla ilgili olarak Yüce Divan oylaması yapacak. Komisyonda AKP’li üyeler çoğunluk olduğuna göre, onların kararları belirleyici olacak.Bu oylamayla ilgili olarak bir süredir bir ‘vicdan’ kelimesi gelip gidiyor. Vicdan ile siyaset yan yana gelmekten uzaklaştığı zaman ortaya çıkan ‘reel politika’ denilen ve her şeyin sadece siyasi kar ve zarar üzerine yapıldığı durum ortaya çıkar.5 Ocak oylaması için vicdan kelimesini fazla telaffuz edenlerin bazıları da aslında bu kar-zarar hesabının bir yerinde durmaktadır.17 - 25 Aralık’tan, tam bir yıl önce olaylardan başladığımız zaman operasyonu düzenleyenlerin iktidarın zayıf noktalarını tespit edip oyunu buna göre kurduklarını da görebiliriz.Bir operasyon söz konusudur, ama operasyon istihbarat faaliyetlerinden edinilmiş bilgi ve duyumlar üzerine yürütüldüğü için de belli zayıf noktalara vurmayı başarmıştır.Şimdi ortada dört bakan vardır ve bunlarla ilgili birçok iddia vardır. Muhalefet, dört bakanla ilgili bütün iddialar için tek bir oylama yapılmasını istemektedir.Tek oylama da gerçekten vicdan meselesinin dışarı atılmasıdır. Dört siyasetçi vardır, bu dört siyasetçiyle ilgili çeşitli iddialar vardır. Bunlar için tek bir oylama yapmak bütün süreci bir siyasi karara bağlamaktan başka bir şey değildir.Tek oylama yapılırsa ve dört bakan da AKP’li üyelerin oylarıyla aklanırsa muhalefet biraz daha bağırma, seçim öncesi daha çok bağırma imkanına kavuşmuş olacaktır. Onlar için mesele vicdan ve adalet değil, bağırma ve kampanya malzemesi elde etmekten ibarettir.5 Ocak’ta her kişiyle ilgili iddialar ayrı ayrı oylandığı zaman ‘vicdan’ın öne çıkması ve kavramların birbirine karışmasının engellenmesi mümkün olabilir.5 Ocak oylaması her durumda yeni bir başlangıç olacaktır, her yeni başlangıç gibi iyimserlik yaratan bir başlangıç olmasını herkes umut edecektir.

Devamını Oku

Eski araç yine devrede

28 Aralık 2014

6-7 Ekim’deki Kobane eylemlerinden başarılı olan eski bir araç tekrar kuvvetli olarak devreye sokuldu.Aracın 6-7 Ekim’deki başarısı çok açıktı. Kobane eylemlerine müdahale edilmeseydi bu kadar çok kan dökülmez, şiddet bu kadar tırmanmayabilirdi. Ama ‘yenilenmiş eski araç’ devreye sokuldu, 50 kadar insan öldü, barış süreci yeni bir sarsıntı yaşadı.‘Yenilenmiş eski araç’, iki gün önce tekrar devreye sokuldu. Cizre’ye IŞİD’e karşı savaşırken ölen PKK’lıların cenazeleri gelmişti, bunlar için bir tören yapılacaktı.Törene bir kez daha bu ‘yenilenmiş eski araç’ müdahale etti, silahlar çıktı, saatlerce çatışıldı, üç kişi öldü.Yine bir soru böylece ortaya çıkarıldı: Hani KCK, eylemlerinde artık asla şiddet olmayacağını, molotof kokteyli de atılmayacağının sözünü vermişti?Bu araç törene bulaşmasaydı hiçbir şey olmayacak, cenazeler defnedilecek ve IŞİD karşıtı bir iki gösteriyle olay bitecekti.Bu eski araç 1980’lerin sonunda ortaya çıkmıştır. Adı o zaman Türk Hizbullah’ıydı ve bazı bölgelerde dindar Kürtler arasında belli bir destek bulmuştu.O dönemde, Türk Hizbullah’ı militanlarının, devletin istihbarat örgütünün bölgedeki merkezlerinde eğitim gördüklerinin kanıtları da çok geçmeden ortaya çıkmıştı.Amaç ‘dindar Kürtlerin solcu ve bölücü Kürtlerle çatışması’ydı ve bunda o dönemde kısmen başarılı olunmuştu.Daha sonra bu Türk Hizbullah’ı ya da Kürt Hizbullah’ı başka kıyıcı eylemlere girişince belli bir tasfiyeye uğradı. Domuz bağıyla öldürülen insanları hatırlayınca örgütün yapısı hakkında izlenim edinmek kolay oluyor.Bu eski ‘operasyonel’ aracın ilk kullanımın uzun sürmemişti, ama elde bir ‘yapı’ vardı. Bu yapı da yasal bir siyasi parti, Hüda - Par olarak ortaya çıkarıldı.Hüda-Par önce 6-7 Ekimde HDP’nin çağrısıyla gösteri yapanlara karşı çatışmaya girdi, iki gün önce de Cizre’de saldırdı ve çatıştı.Bu yenilenmiş ‘operasyonel’ araç önümüzdeki günlerde kendisinden daha çok söz ettirirse kimse şaşırmasın, bu araç dolayısıyla da IŞİD’in Türkiye hedefleri üzerinde düşünsün.

Devamını Oku

Kriz yok, yola devam

22 Aralık 2014

HDP heyetinin, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile yaptıkları görüşmenin sonrasında “kriz yok, yola devam” açıklamasından, Abdullah Öcalan’ın yol haritasının onaylanmış olduğu sonucunu çıkarmak fazla iyimserlik olmayacaktır.Açıklamadan Sırrı Süreyya Önder’in, “çok seri bir görüşme trafiği başlayacak” demesi “150 gün” veya “seçim öncesi bu aşamanın tamamlanması” takvimi üzerinde de anlaşma sağlandığını gösteriyor.Önemli bir karar da “daha az konuşma” hakkında. Buradan sürecin şeffaflığıyla ilgili olumsuz fikir üretmek yerine, yerli yersiz, çoğu şahsi fikir ve tepkilerin ulu orta ve nereye gideceğini fazla düşünmeden yapılan konuşmaların en azından azaltılması niyetini görmek daha yerindedir.Bu aşamadaki açıklamalar, kimilerinin zihinlerini fazla kurcalayan İmralı-HDP-Kandil arasındaki çelişkilerin de abartıldığı noktada olmadığının teyidi olarak da görülebilir.HDP heyeti büyük ihtimalle Leyla Zana’nın da katılımıyla Kandil’e giderek son durumu KCK yöneticilerine aktaracaktır. KCK’nın son olarak yaptığı geniş toplantıda “Öcalan’ın yol haritasına uyma” kararı alındığı daha önce açıklanmıştı.Barış sürecinde kriz umut edenlerin beklentileri 6-7 Ekim ertesinde iyice azalmış olmalıdır. KCK’nın kararı, Kandil’den Öcalan’a karşı hareket, hatta isyan bekleyenlerin umutlarını yok etmiştir. HDP sürecin Hükümet ile görüşmeler kısmını yürütmektedir. Güvenlik bürokrasisi de Abdullah Öcalan ile görüşmeleri yürütmektedir. Görüşmelerin bu kısmının MİT dışında, İç Güvenlik Müsteşarlığının katılmasıyla kuvvetlendirileceği bildirilmektedir. Bununla takvimin hayata geçmesinin hızlanmasını sağlamasının amaçlandığı bellidir.Yol haritasında bir değişiklik yoktur, Abdullah Öcalan 2015 Nevruz’unda, Mart ayında barış sürecinin son aşamasına geçileceğini ilan edecektir. Silahlara vedanın ilan edilmesi için Nevruz’un seçilmiş olması dolayısıyla CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun önerisini de hatırlatabiliriz. Tanrıkulu Nevruz’un ulusal bayram olarak tatil olmasını öneriyor. Neden olmasın? Her Nevruz’da Barış ve Kardeşlik bayramını kutlarken nereden nereye geldiğimizi hatırlarız, hatırlatırız.

Devamını Oku

CHP’nin Şişli hali

21 Aralık 2014

Son yerel seçimde CHP, Ankara için MHP’li adayla MHP ile ittifak yaptı. İstanbul’da da Mustafa Sarıgül ile ittifak yaptı. Sarıgül, Şişli’deki uzun belediye başkanlığında kendine bağlı bir örgütlenme yaptığı için, onun CHP adayı olması da bir seçim ittifaktır.İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını alamayan CHP, elde var saydığı şehirlerden Antalya’yı da kaybederek yerel seçimin birinci mağlubu olmuştu.İstanbul’da Sarıgül CHP adayı olurken, parti onun birçok talebini de yerine getirmişti. Şişli’de Hayri İnönü başkan olurken, Sarıgül’ün oğlu başkan yardımcısı ve vekili olacak, Beşiktaş’a avukatı aday olacak, başka bazı ilçeler için de onayı alınacaktı.CHP Sarıgül’ün isteklerini yerine getirirken, büyükşehir başkanı olacağına fazlasıyla inanmış olmalı ki, garantili ilçelerde isteklerini yerine getirmekte beis görmedi.Sarıgül’ün Şişli ve Beşiktaş’ı özellikle akçeli konularda sıkı kontrol altında tuttuğuna ilişkin bilgiler yayılırken çömlek Şişli’de patladı. Hayri İnönü uğradığı baskılardan bıktı, işin içine tehdide varan tavırların girmesi de olayın rengini iyice değiştirdi.Kılıçdaroğlu, Hayri İnönü ile Emir Sarıgül‘ü makamında tokalaştırdı ve böylece barış sağladığına inandı. Bu sahnenin kendisinin bile bir yönetim aczi olduğunu CHP’liler bile gördü.Sosyal demokrat belediyecilik, yerel yönetimlerde çağdaşlaşma falan derken elde kalan Şişli Belediyesi’ndeki çöküştür. Sonuçta bunun sorumlusu da İstanbul seçimi kararlarını veren genel başkandır.Gözler Beşiktaş’taAnkara’yı MHP ile, İstanbul’u Mustafa Sarıgül ile birlikte yönetme kararını veren Kılıçdaroğlu’nun önüne bir de Beşiktaş meselesinin çıkmasının eli kulağındadır. CHP’lilerin bir kısmı bu konuda yakın takiptedir.CHP’nin yerel seçim yenilgisi 30 Mart’ta tamamlanmamış, kazandığı büyük ilçelerin de birer yenilgi konusu olarak ortaya çıkmaları CHP’nin genel durumunun önemli göstergeleri haline gelmiştir.Şşli’yi yönetemeyen CHP’nin bütün ülkeyi yönetmeye talip olmasını, en başta düşünmesi gerekenler de tabii ki sadece Şişli’de değil, her tarafta CHP oy vermiş vatandaşlardır.

Devamını Oku

Cemaatin sonuna doğru

19 Aralık 2014

14 Aralık operasyonunu bir kesim bir basın meselesi olarak takdim etmek için büyük çaba gösterdi. Tartışma iki gazetecinin üzerine yoğunlaşırken soruşturmanın ana konusu da sürekli arkada tutulmaya çalışıldı.Soruşturma konusunu özetleyelim. 2009 yılında Nur cemaatlerinin içinden bir grup ayrılır, radikal görüşler savunan yayınlar yapmaya başlar. Bir süre sonra Fethullah Gülen “Tahşiyeciler” denilen bu grup aleyhine bir konuşma yapar, bunların cezalarını göreceklerini söyler. Konu cemaat medyasında da ele alınır. Bir süre sonra “Tahşiyeciler operasyonu” yapılır, bu grup tutuklanır.Cemaat medyası yine yayın yapar, bu yayınlar diğer medyada da tekrarlanır ve bu grup El Kaide’nin Türkiye kolu olarak ilan edilir ve ağır hapis cezalarına çarptırılır.Şu andaki soruşturmaya konu olan iddialar içinde Gülen’in konuşmasından sonra bu gruba suç isnat etmek için evlerine el bombası ve mermi konulduğudur. İddia Gülen’in yönlendirmesiyle tezgah kurulması, örgüt oluşturulması üzerinedir. Tutuklama kararları bunun üzerine verilmiştir, Fethullah Gülen için yakalama kararı da bu suçlamalarla verilmiştir.Olayın hukuki tarafının özeti bundan ibarettir. Ama bir de büyük manzara var. Bu manzaranın içinde, gizli dinlemeler ve casusluk iddialarıyla tutuklanmış üst düzey emniyet görevlileri var.Bu dava ve soruşturmaların bir araya getirilmesi halinde de, emir komuta zinciri içinde yasa dışı faaliyetlerde bulunan, siyasi komplolar kuran, yargıya müdahale eden bir örgüt, bir tek örgüt aranacaktır.Böyle bir örgüt davasının, birinci sanığının, yurt dışında olsa bile Fethullah Gülen olduğu bir dava Gülen cemaati için sonun başlangıcı olacaktır. Ve bu dava, 28 Şubat davasıyla birlikte “vesayet” davalarının da sonuncusu olacaktır.Fethullah Gülen Cemaati’nin 80’lerde başlayan yükselişini, Fethullah Gülen’in toplumun değişik kesimlerinde bir din insanı, bir bilge kişi olarak gördüğü saygı ve sempatiden bugünlere gelişinin hikayesine baktığımızda da birçok sorunun cevabını bulmakta zorlanabiliriz. Ama hikayenin sonu, cemaatin ulaştığı cesamet ve etkinliği kullanma şekliyle gelmiştir.Birinci sanığının Fethullah Gülen olduğu bir “örgüt” davası da hikayenin kaçınılmaz sonudur.

Devamını Oku

Bu işler ne zaman biter?

18 Aralık 2014

Bir okurumuz, son operasyonla ilgili sorular sorduktan sonra herhalde çok fazla insanın kendilerine ve etrafa sordukları soruyu sormuş: Bu işler ne zaman biter?Bu işlerin ne zaman biteceğini söylemek için, en başından, ne zaman başladığından yola çıkmak gerekiyor. Ergenekon ve darbe davaları uzun bir vesayet döneminin ilk kez sorgulandığı davalar olmuştu.Bugün devam eden işler de başka bir vesayet girişiminin ortaya çıkması, faaliyete geçmesi, demokrasi hattındaki en önemli hamlenin durdurulmasıyla ilgili olduğuna göre, bu hamlenin tamamlanmasıyla sona ermek durumunda.Birkaç gündür, 14 Aralık operasyonu dolayısıyla çok şey söyleniyor, ama Gülen cemaati adına konuşanların hiçbiri 7 Şubat 2012 operasyonundan söz etmiyor.AKP ile Gülen cemaati arasındaki ilişkinin kırılma noktası, cemaatin barış sürecine karşı tavır alması ve 7 Şubat 2012’de MİT başkanı ve ardından Başbakan’a yönelik operasyon girişimiyle başlamıştır.Başlangıç noktası bu olduğuna göre bitiş noktası da bununla bağlantılı olacaktır. Gezi olaylarından sonra, 17-25 Aralık operasyonuyla yine en tepeye vurulmak istenmiş, birkaç yıldır biriktirilmiş dosyalar ve gizli dinlemelerden sağlanmış bilgilerin hepsi bunun için kullanılmıştır.Gezi olayları, 2013 Nevruz’unda yapılan barış çağrısının ertesindedir. Diyarbakır meydanında on binlerce insan barış için tavır aldıktan hemen sonra Gezi olayları sahneye konulmuştur.Bu işler ne zaman biter? Bu sorunun cevabı aslında çok açıktır: Barış sürecinde silahların bırakılması aşamasına geçilip, demokratik hamlelerin hızlanmasıyla biter.Biter çünkü kalkışmanın asıl kaynağı yenilgiyle sona ermiş, barış sürecinin önünün kesilmesinin artık asla mümkün olmayacağı kesinleşmiş olacaktır.Barış sürecinin son aşamaya gelmesi de kaçınılmaz olarak Batı’nın son dönemdeki algılarını değiştirmesini de sağlayacaktır. En büyük ve en temelli demokrasi hareketini başarmış bir ülkenin demokratik sürecinden kuşkulanmak abes olacaktır.Bu işler barış sürecinde Hükümet’in ciddiyetini göstermesiyle başladı, görevini tamamlamasıyla da tarihte kalacaktır. Bundan sonra başka oyunlar gündeme gelir mi, gelebilir, ama demokrasi kaygıları kuşkuları kalmayınca hiçbir oyuna elverişli bir zemin de kalmayacaktır.

Devamını Oku

İttifakın ortak derdi

17 Aralık 2014

Gülen Cemaati’ne yönelik son operasyonun ardından önemli bir siyasi cephe kuruldu. Bu cepheye katılanlar cemaatin, 2009 yılından bu yana icraatlarının sorgulanmasını istemiyor. Cemaatin siyasi operasyonlardaki konumu ve etkinliğinin sorgulanmasını da istemiyor.Cephenin ortak fikri tabanı, AKP hükümetinin ne yolla olursa olsun gönderilmesidir ve bunun altında da Kürt meselesi ve barış süreci vardır.Cemaatin hükümete savaş açması, MİT Başkanı’nın gözaltına alınması ve tutuklanması, ardından da başbakanın gözaltına alınıp tutuklanması operasyonuyla başlamıştır. Bu operasyon barış süreci için düğmeye basılması ve gizli görüşmelerin ifşa edilmesi üzerine planlanmıştır.Bugün cemaat çevresinde ittifak kuranların ortak derdi budur, bunun için de bu ittifak kolay kurulmuştur. İttifakın içinde, en katı ulusalcılar, Kürtleri “düşman” gibi görenler hiç tereddütsüz yer almışlardır. MHP de ittifakın içindedir, ama Büyük Birlik Partisi çok daha kuvvetli ve militan gücünü kullanarak ittifakın içinde yer almıştır.Cemaatin, ilk operasyondan bu yana geçen 4 yıl içinde, cumhurbaşkanı, başbakan dahil, binlerce siyasetçi, işadamı, gazeteci ve bürokratı kapsayan gizli dinleme faaliyetlerini ittifak belli ki yerinde ve yapılması gerekenler olarak görmektedir.Yasal hükümeti değiştirmek için bu gizli dinlemelerin kullanılması, ittifak mensupları için insan haklarının, iletişim özgürlüğünün ihlali olarak görülmemektedir.Batı’nın çeşitli merkezlerinde de cemaatin geçen dönemdeki icraatları sorgulanmamakta, meşru hükümeti devirme girişimleri tahlil edilmemekte, kaba birkaç formülle Türkiye’de olan biten üzerine fikir yürütülmektedir.Batı Uludere’de 34 köylünün öldürülmesinin tahlilini yapmadı ve Türkiye’deki ana çatışmayı görmeye çalışmadı. Aynı şekilde Kobane eylemlerinde 50 kişinin hayatını kaybetmesinden de büyük rahatsızlık duyduğunu söylemedi. Binlerce kişinin gizlice dinlenmesinin üzerinde durduğunu da duymadık.Batı’da Türkiye’yi yakından izleme iddiasında olanlar, çatışmanın ve kalkışmanın başından itibaren bakmaya başlar ve bütün olan bitenin altında barış sürecinin yattığını görebilirlerse, iyi niyet hattına gelebilirler.Cemaatin yanında kurulan ittifakın içeriğine biraz dikkat edenler bile, basın özgürlüğü hiçbir zaman meselesi olmamış çevre ve siyasetlerin bugün “basın özgürlüğü” diye tepinmesinin anlamını görebilirler.

Devamını Oku