Haftasonundan bu yana önemli gelişmeler yaşadık. İlk olarak Türkiye’nin ev sahipliğinde Rusya, Almanya ve Fransa liderlerinin katılımıyla gerçekleşen 4’lü Suriye zirvesi, ardından gelen Cumhuriyet Bayramı ve aynı gün dünyanın en büyük havalimanının açılışı...Sınırımızda ve özellikle Suriye sahasında devam eden süreç ise Fırat’ın Doğusuna doğru bir yönelim gösteriyor.
Aslında hepsi bir bütünün parçaları veya Türkiye’nin tarihsel/jeopolitik konumunun ilişkisel yansımaları...
Öyle ki; tam bağımsızlık ve milli egemenlik düşüncesine dayalı bir ulus devlet hedefleyen Cumhuriyet, Türklerin Doğu-Batı arasındaki farklı dengeleri sürdürebilme ve hata yeni dengeler kurabilme yeteneğinin temel zemini. Ülkenin birleştirici bir kaç sembolünden birisi olduğu çok açık...
Cumhuriyet sadece ülkemizde değil, bu yönetim biçimini ideal alan diğer ülkelerde de devlet yönetim tacının bir kişiden ya da feodal bir azınlıktan egemenliğin gerçek sahibi olan milletin kafasına yerleştirilmesi projesi. “Millet, ille de millet” deniliyorsa işte bu Cumhuriyetin ilkesel kazanımlarıyla taçlanabilir. Türkiye tüm sorunlarına ve eksikliklerine rağmen bu yönetim biçimini bölgesinde en doğru istikamette götürebilen ülke konumunda. Her şeye rağmen bir yanda Rusya ve İran, bir yanda Almanya ve Fransa diğer yanda ABD ile Ortadoğu’nun geleceği için diyalektik geliştirebiliyor. Bu yönüyle Cumhuriyet, Türkiye için bir pergel işlevi görürken, İslam Dünyasındaki öncü yeri bir kaldıraç görevi üstleniyor.
Fakat ne yazık ki; Cumhuriyet Bayramında, pervasızca ve temelden yoksun iddialarla toplumu ayrıştırmaya çalışan insanların varlığı çok üzücü. Eleştirmek, hatta herşeyi/herkesi eleştirmek mümkündür. Ancak amacınız bu ülkenin bütünleştirici dinamiklerini sarsmak ise orada duracaksınız. Bunu yapanların izanlarını ve dayanaklarını sorgulamaları gerekiyor.
Öte yandan böyle anlamlı bir günde açılan yeni havalimanı teknik kapasitesi ile gerçekten gurur verici. Yeni Havalimanının çok eksiği var. Oturması biraz zaman alacak. Ortalama her 1 milyon yolcu artışının yaklaşık üç bin kişiye istihdam imkanı sağladığı dikkate alınırsa 200 milyona ulaşabilecek potansiyelin görülmemesi mümkün değil.
İsmine gelince... Daha önce bireysel görüşümüzün “İstanbul Atatürk Havalimanı”ndan yana olduğunu burada ifade etmiştik. Gelinen aşamada toplumsal iklimi daha fazla germeyecek ara bir formül ortaya konulduğu görülüyor. Atatürk Havalimanının bir şekilde devam edecek olması ve “İstanbul Havalimanı” isminin tercih edilmesi konsensus sağlayabilecek bir tutum... Bakalım havalimanı tam anlamıyla çalıştığında bir isim değişikliği ya da eklemesi olacak mı?
Sonuçta, dünyanın en büyük havalimanını açabilmekle, küresel güç mücadelesinde yeni işbirliği ve denge mekanizmasına dokunabilmek birbiriyle ne kadar ilişkiliyse; Cumhuriyetin kazanımları ve Türkiye’nin müstesna yeri tüm bunların itici gücü olma niteliğine sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti işte budur...