Bugün ülkenin iç siyasetinden, seçim sonuçlarını analizden biraz uzaklaşıp bozkırda yeşeren bir inşa sürecine dikkat çekmek istiyorum.
Orta Asya bozkırlarına...
Dünyanın 9. Toprak büyüklüğüne sahip ülkesi Kazakistan ve onun kadim şehri Türkistan’a uzanalım.
Aslında uzun zaman şehrin adı Yessikale ve ardından Yesi olarak kullanıldı. Ülkenin bağımsızlığına kavuşmasıyla birlikte Hoca Ahmet Yesevi’nin tüm İslam dünyasında ilgi uyandırması, şehrin bugün ki adını ortaya çıkardı. Bu topraklara mührünü vurmuş olan Ahmet Yesevi, Pir-i Türkistan diyerek anıldığında Yesi şehri de Türkistan adına ve hatta unvanına mazhar oldu.
Böyle diyorum çünkü “Türkistan” sadece Güney Kazakistan’da bir şehir değil. Yaklaşık 250 Milyonluk Türk Dünyasının geçmişini ortaklaştıran yegane unsurlardan biri. Merkezinde Orta Asya’nın olduğu ve Hunların, Göktürklerin, Karahanlıların hüküm sürdüğü bu geniş toraklara eskiden Türkistan deniliyordu. Rusların güneye doğru ilerleyişi ile 16. Yüzyılda başlayan kırılma 19. Yüzyıla gelindiğinde Türkistan’ı ikiye bölmüş ve bununla da kalınmamış Sovyetler döneminde alt kimliklere, dillere ayrılmıştır.
Dolayısıyla Türkistan çok daha kapsayıcı ve bu yönüyle geleceği kuşatıcı bir hal almaktadır.
İşte böyle bir muhtevaya sahip olan Türkistan şehri Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in buyruğu ile artık Güney Kazakistan bölgesinin merkezi haline getirildi. Önceden 1 milyona yaklaşan nüfusuyla Çimkent adlı şehir bu bölgenin merkeziydi. Söz konusu kararla devlet organları, kurumlar ve resmi işleyiş Türkistan’a taşınıyor. Bu amaçla Türkistan’a çok ciddi bir bütçe ayrılıyor.
Yeni binalar, oteller, okullar, iş merkezleri yapılacak.
Ahmet Yesev’nin türbesine ev sahipliği yapan Türkistan, zor iklimine ve koşullarına rağmen adeta yeniden inşa edilecek ve kalkınacak.
Bizim açımızdan bir başka önemi de şehirde Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi faaliyet gösteriyor. Onbinlerce öğrencisi olan bu üniversitenin kuruluşundaki şifreler adeta bugünleri işaret ediyor. Ülke henüz tam bağımsızlığını ilan etmediği sırada, Haziran 1991’de o dönem Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olan Nazarbayev “Türkistan Devlet Üniversitesi” açılsın talimatını vermişti. Şimdi hem o üniversite büyüdü hem de Türkistan şehri ülkenin bir bölgesi haline geldi. Bir diğer özelliği şehirde Kazakça konuşma oranının %100 olması ve nüfusun önemli bir bölümünün Türkiye Türkçesi bilmesidir.
Yeni dönemde Türk işadamları, öğrenciler, sivil toplum kuruluşları ve diğer paydaşlar bu bölgede kendilerini gerçekleştirmek için eşsiz bir fırsat yakalayacaklar. Özellikle bölge valisi Canseyit Tüymebayev’in Türkiye’de uzun yıllar kalmış bir Türkiye dostu olması büyük bir avantajdır. Öyle önemli işler yaptı ki Ankara’da katıldığımız bir toplantıda kendisini katılımcılara anlatırken “Türkiye’nin Kazakistan’daki temsilcisi deseniz yeri var” demiştim.
Ve bu aşamada her iki ülkenin hava yollarına büyük görev düşüyor. Uçak seferlerini ve bilet fiyatlarını bu bölgeye yeniden düzenleyip hepimizin rahatça gidip görebileceği, işbirliği yapabileceği bir sürece katkı sunmalıdırlar.
Ne diyordu meşhur Kazak şair Mağcan Cumabay:
Türkistan iki dünya eşiği; Türkistan er Türkün beşiği...