Türkiye-ABD arasında daha önce yaşanan problemlere bakıldığında açık ya da örtülü bir diplomasi ve en tepede seslendirilen sert sözlere rağmen farklı mekanizmalarla diyalogun sürdürülmesi iradesi diri tutuluyordu. Bu kez daha farklı bir süreç işliyor. Trump yönetimi bilinçli bir şekilde iki ülke ilişkilerini “uçurumun kenarına” kadar getiriyor ve oldukça kaygan denilebilecek bir yamaçta tutuyor. Böylelikle gündeme yansıyan gerginliklerin dışında yapısallaşmakta olan bir alan meydana geliyor. ABD’deki düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haas 15 Ağustos’taki makalesinde Brunson konusunun Türkiye-ABD ilişkileri için krizin görünen yüzü olduğunu aktarıyor. Haas’a göre Soğuk Savaş döneminde Türkiye-ABD dengesini SSCB’ye karşı tutan yapıştırıcının çoktan eridiği belirtiliyor. Problemin yapısal hale geldiğini ortaya koyan 3 önemli ayrışmadan söz ediliyor. (1)15 Temmuz darbe girişiminde ABD’nin aldığı tutum, (2) Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşarak Batıdan uzaklaştığı iddiası, (3) Suriye’de Türkiye’nin karşısında durulan yer. Haas iddialarını bir adım daha ileriye götürerek “Türkiye’nin ABD için stratejik konumunun sorgulanması gerektiğini” söylüyor.
Bu yaklaşım özellikle Evangelistlerin seçim baskısı ile zihinleri, algıları ve en önemlisi kurumların hafızasını tahrip ediyor. Oysa NATO’daki üyeliği tartıştırılan Türkiye’nin kendisi istemeden oradan ayrılması mümkün değil. Ya da F35 vermeme yönündeki düzenlemeler karşısında Türkiye’nin F35 üretim sürecinin bir parçası unutuluyor. Bir başkası, İncirlik ve diğer üslerin ABD için olduğu kadar NATO’nun güney kanadının en etkili lojistik merkezlerinden olması. Dahasını söyleyelim Türkiye, Batı için İslam Dünyası’nın kesişme/uzlaşma noktası. Ve başka hassasiyetleri de ekleyecek olursak Türkiye-ABD ilişkilerinin bu haliyle yapısal bir nitelik kazanması, yani giderek karmaşıklaşması ve çözümü güç hale gelmesi, istenen bir vaziyet olmamalı…
ABD içerisinde de meseleye böyle yaklaşanlar az değil. Sadece Kasım’daki seçim baskısı ile sesleri yeterince etki uyandıramıyor. Örneğin Trump’ın bir dönem en yakın çalışma arkadaşlarından olan Newt Gingrich, bir röportajında şöyle diyor: “Trump için en önemli sorun, bir golfçü olması. Takım sporu yapamıyor. Çünkü takımın diğer kalanı böyle bir oyunda olan biteni bilmek zorunda. Oysa golf oyununda her şey seninle top arasında…Bu bence büyük bir zayıflık. Bugün dünya, bir kişinin her şeyi kontrol edemeyeceği kadar karmaşık.”
Cornell Üniversitesi iktisatçılarından Eswar Prasad, Türkiye ile yaşanan krizin, ABD’nin geleneksel müttefiklerini kendilerini ülkeye karşı güvenilir olmaktan çıkarıp ticari konularda başka ülke pazarlarına yönlendirebileceğini iddia ediyor.” Başta Çin ve Rusya’yı örnek veriyor.
Lexington Enstitüsü’nden Loren Thompson ise “ABD’nin karşı karşıya olduğu asıl sorunun coğrafyası bakımından çok değerli bir yerde durmasıdır. Türkiye’ye yönelik F-35 kararı ABD için bölgedeki sorunları daha da karmaşıklaştırıyor” diyor.
Dolayısıyla iki ülke ilişkilerinin bu şekilde yamaçta beklemesi artık sadece iki ülkenin fayda/zarar aritmetiği ile irdelenemez. Bu yamaçtan aşağı doğru kayış Batı-Doğu arasındaki siyasal ve ekonomik etkileşimi temelinden etkileyecektir.