Bugün 4 Nisan... Bir çok insan için önemli ve anlamlı bir gün. Türk milliyetçilerinin efsanevi lideri Alparslan Türkeş’in vefatının 21.sene-i devriyesi. Bu vesileyle her yıl yüzbinler bir araya geliyor. Günler öncesinden merhum Türkeş’in Ankara/Beştepe’deki kabri ziyaret ediliyor. Anlaşılıyor ki geçen yıllara rağmen Türkeş’e olan sevgi ve özlem hiç azalmıyor, hatta giderek artıyor.
Elbette bunun farklı sebepleri var.
Belki de en önemlisi Türk siyasetinin kronik problemlerinden birisiyle açıklanabilir. Sağlığında değerinin yeterince bilinememiş olması...
Öyle ki 1980 öncesi yer aldığı koalisyon hükümeti dışında tek başına veya güçlü bir iktidar fırsatı yakalayamadı. Böyle olduğu içindir ki duruşu ve mücadelesi, sözleri ve hedefleri yediden yetmişe milyonların yürekten paylaştığı, dilden dile dolaştığı bir muhtevaya sahip oldu.
Buna rağmen fikir, karar ve eylemleriyle neredeyse tüm siyasal iktidarların dikkate almak zorunda kaldığı bir liderlik portresi çizdi. Kimi zaman bizzat yön verdi, kimi zaman kadrolarıyla siyasal iktidarların önemli kolonlarından birisini meydana getirdi. Belirtmek gerekir ki Türk bürokrasisinde ülkücü kadroların özgül ağırlığı tartışmasız bir konumdaydı.
Nasıl Başardı?
1965 yılında katılarak genel başkanı olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve ardından 1969’da Milliyetçi Hareket Partisiyle ivme kazanan siyasi hayatı yıllar öncesinden gelen bir mücadele ve zihinsel birikimin devamıydı. Bugünlerde pek hatırlanmıyor ama Türkeş, 1944 yılında “Turancılık” iddiasıyla yargılanan ve tutuklanan 10 ismin arasındaydı. Daha sonra tüm sanıklar beraat etti.
Burada çok önemli bir detayı hatırlatmak lazım. Türkeş o davadaki savunmasında Türk Dünyası birlikteliğinden bahsederken şöyle diyordu: “Efendim, mesela 1917’de olduğu gibi, 1965’te veya 1999’da Rusya’da bir ihtilal zuhur edebilir. O zamana kadar Türkiye Harp Endüstrisi bakımından da, ilim ve irfan bakımından da ilerlemiş bulunur. Ve bu birliğe doğru yürünebilir.”
İşte bu savunmadan 47 yıl sonra SSCB dağılır ve Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığına kavuşur. Dün Optimar araştırma şirketinin ülke genelinde yaptığı bir araştırma sonucunda Türk insanının ilk sırada, (%30,6 oranında) Türk Cumhuriyetleri ile işbirliği yapılmasını istediği kayda geçiriliyordu.
İşte yöneticileri liderlik katına çıkaran şey bu noktada kendisini gösteriyor. Azim, kararlılık, mücadele, ve vizyoner bir gelecek inşa edebilmek. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’de A.Türkeş’in Doğumunun 100.yıl törenlerinde yaptığı konuşmada “Tarih birçok konuda Başbuğ Türkeş Beyi haklı çıkarmıştır. Buna, bağımsız devletler olarak tarih sahnesine çıkan Türk Cumhuriyetleri şahittir” demişti.
Büyük Türkiye İdeali
Kendisini çocukluk yıllarımda tanıdım. İlk olarak 12 Eylül sonrası tutukluluğunu geçirdiği askeri Mevki Hastanesinde gördüm.Sonrasında vefatına kadar olan dönemde pek çok kez yanında bulunma fırsatım oldu. Fikirlerini sevgiyle yoğuran, izinden yürüyenlere “evlatlarım” diyebilen bir liderdi. En zor konularda inisiyatif alabilen ve uzlaşma kültürünü içselleştirmiş bir duruşa sahipti. “Başbuğ”luk kavramı onda anlam kazanıyordu. Ve şu sözü bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu tabloyu işaret ediyordu: Buluşma yerimiz ne doğudur, ne batıdır, ne kuzeydir, ne güneydir. Buluşma noktamız büyük Türkiye’dir.
Rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhu şad olsun.