Suriye’de siyasi çözüm için sahadaki son kozlar masaya sürülüyor. Özellikle İdlib’de varılacak netice, gerek tarafların kimle bir araya gelebileceğini, gerekse ülkenin geleceğinde kimlerin belirleyici olabileceğini tayin edecek.
Bu sebeple Türkiye’nin İdlib’deki başarısı siyasi çözümde elini kuvvetlendirmesi için hayati bir nitelik taşıyor. Suriye’nin kuzeyindeki terör yapılanması, Münbiç’teki pazarlık süreci ve Türkiye’nin Afrin’deki varlığı, İdlib’deki etkisiyle yeni gelişmelere sahne olabilir.
Dün Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov “Suriye’nin toprak bütünlüğüne en önemli tehdit Fırat’ın doğusundaki ABD kontrolündeki bölgeden geliyor.” dedi.
Ancak hep konuşulan siyasi çözüm konusunda soru işaretleri geçerliliğini koruyor. Örneğin Federal bir çözüm... Suriye’de bir federasyon demek terör örgütü olarak gördüğümüz PYD’nin doğrudan Türkiye’nin komşusu olması anlamına geliyor. Dört parçalı sözde Kürdistan hedeflerini hatırladığımızda Irak’ın kuzeyinde son anda önlenen “bağımsızlık” söylemi için yeni bir motivasyon aracı olacaktır. Zira PYD’nin KCK sözleşmesinin bir unsuru olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor. Suriye’de federal bir yapılanma, ülkenin istikrarsızlığının devamı olduğu gibi Türkiye’ye yönelik bölücü eğilimlerin de tekrar gün yüzüne çıkmasına katkı sağlayacaktır. Suriye’de federal bir modele doğrudan karşı çıkanlar Türkiye, İran ve halihazırdaki Suriye yönetimi. Ancak Türkiye’nin tezi ile bazı farklar var. Rejim federal bir yapıyı öncelemese de özerk/yerel meclisler şeklinde ara bir formüle razı gözüküyor. İran’da bu yönde irade gösterebilir. Bu eğilim Türkiye açısından adı konmamış bir federal sistem anlamına gelebilir. Evet Türkiye-Rusya ilişkileri stratejik ve operasyonel düzeyde kötü bir noktada değil. Ortak çıkar alanları söz konusu. Bunların içinde en belirgin olan İdlib’de Türkiye’nin üsteleneceği rol ve katkı. Eğer Türkiye Afrin’de Rusya ile diyalog halinde kalabildiyse bunun sebeplerinden birisi de bu.
Burada belki de en tehlikeli husus, ABD ve Rusya’nın Suriye’de federalizm temelinde bir çözüme soğuk bakmıyor olması. Her iki ülkenin de mevcut devlet yapısı bu modele uygun. Daha önce Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim “DEAŞ’ın bitirilmesinin ardından Kürtlerle özerklik konusunda görüşmeye hazırız” demişti. Ardından Kürt tarafı, birkaç kez Rusya üzerinden rejimle görüştüklerini açıklamıştı. Bu süreçte PYD’nin kontrolündeki Deyr-Zor gibi petrol sahalarının bulunduğu yerler için rejimle sürdürülen görüşmelerin kısmi neticeleri kamuoyuna yansımıştı. Çok açık ki Esat-PYD arasında doğrudan veya dolaylı biçimde bir diyalog zemini sağlanmıştı. Meselenin dikkat çekici yönüyse hem Esat’ın hamisi Rusya, hem de PYD’nin destekçisi ABD bu görüşmelere ses çıkarmıyordu. Üstelik Türkiye bu konudaki hassasiyetini sürekli gündeme getirirken...
Bakıldığında Türkiye İdlib’de Rusya ile, Munbiç’te ABD ile işbirliği yapıyor. 2016 yılında Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sergey Ryabkov federalizmi kastederek “Süreç henüz başlamadı fakat müzakerelerde böyle bir karar verilirse kimse itiraz etmez.” demişti. Rusya PYD’yi Türkiye-ABD ve rejim arasındaki etkileşimde dönüşümsel bir algıyla yönlendirmeye çalışıyor. Hâlâ Moskova’da PYD’nin ofisi duruyor. Daha ötesi Astana ve Soçi’deki zirvelerde Sayın Erdoğan dışında kimse “PYD terör örgütüdür” demedi. ABD ise malum…Tırlar gitmeye devam ediyor.
Belli ki Suriye’deki PYD varlığı ve Fırat’ın doğusundaki tahkimat yakın gelecekteki siyasi çözümde karşımıza çıkarılabilecek ihtimallerin başında geliyor. İşte bunun karşısında İdlib’de hata yapmamak ve Fırat’ın doğusundaki tehditle mücadele etmek zorundayız.