Son günlerde tartışılan ya da toplumun tartışıldığına inandığı yegane mesele CHP ve İyi Parti’de yaşananlar... Muhakkak ki önemsiz değil. Ancak insanlar 24 Haziran sonrası bu durumdan o kadar bunalmış ki gerçek hayatta yaşadıklarıyla ilinti kurmakta zorlanıyor.
Bence tartışmamız gereken asıl şey bu partilerdeki sorunları besleyen unsurlardır.
Çünkü demokrasi en basit haliyle yönetenlerin yönetilenlerce hür ve serbest bir seçim yoluyla belirlenmesi sürecidir. Günümüz demokrasilerinde bu sürecin en önemli halkası siyasal partilerdir. Millet-parlamento ve seçmen- milletvekili etkileşiminde hızla genişleme eğilimi olan siyasal partiler tartışmasız yerini almıştır. Burada çok açıktır ki milletin temsilcileri milletin tümü tarafından belirlenmemekte ve bilhassa kimlerin seçileceği bu partilerce hükmolunmaktadır. Yani bir anlamda seçilecek milletvekilleri sadece seçmenlerden değil kendilerini seçmenin huzuruna çıkarak partilerden de vekalet almaktadır.
İşte esaslı soru şudur: Partinin verdiği vekalet mi yoksa seçmenlerin verdiği vekalet mi daha önemli ve öncelikli olmaktadır?
Burada iki belirleyici öne çıkmaktadır. Paraşütle inilme ölçüsü ve seçim çevresinin büyüklüğü.
“Paraşütçülük” ünlü siyaset bilimci Duverger’in geliştirdiği bir kavram. Seçim bölgesinde terlemeden hatta gözükmeden o bölgeden seçilen kişileri ifade ediyor. Bunun bir de aday gösterilirken parti içinde paraşütle indiğini dikkate alırsak adeta “elimizle koymuş gibi vekil olmak” desek yersiz olmaz. Geçmişten bugüne pek çok siyasal parti bu yöntemin bir zımni teamül haline gelmesi sebebiyle liyakatli insanların mezarlığı haline dönüşmektedir. Böyle bir kısırdöngüyü aşabilen siyasetçiler var mıdır? Elbette olmaktadır. Fakat bir ülkenin demokrasisini bu tarz tesellilerle geleceğe taşımak hayli güçtür. Ancak yine de belirtmek gerekir ki genel merkeze tanınan kontenjan ölçüsünde kısmi sayıda ve bilgisine/uzmanlığına geniş çevrelerce inanılan kişilerin özellikle büyükşehirlerde seçmene sunulması istisnai bir durumdur.
Bir diğer belirleyici seçim çevresinin, yani seçilecek milletvekilinin ne kadar geniş bir coğrafi parça veya fazla seçmen tarafından belirlendiğidir. Yine Duverger’e göre seçim çevresi genişledikçe partilerin paraşütle aday belirleme yetkisi artmaktadır. Çünkü toprak küçüldükçe ya da seçmen sayısı azaldıkça adayın birebir tanınma beklentisi artmaktadır. Hal böyle olunca adaylar ne kadar paraşütle inerse insin mutlaka seçmenin görüşünü dikkate almak sorumluluğunu artırmaktadır.
Dolayısıyla bu sistemi tartışmadan ve değiştirmeden gündemimizi doğru bir mecraya taşımak mümkün değildir.