Nursultan Nazarbayev isminin artık Türkiye’de pek çok kişi tarafından bilinen önemli bir marka haline geldiğini söylesek yanlış olmaz. Geçen yıl sosyal medya üzerinde yaptığım bir saha araştırmasında Türk Dünyası’yla ilgili anahtar kavramlar arasında en çok kullanılan ismin açık ara Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev olmuştu. Elbette bu değere temel oluşturan ciddi sebepler vardı.
Belki de en önemlisi hedeflerini sürekli büyüterek ülke sınırlarını aşan bir vizyon ortaya koyması… Öyle ki 1990’lı yıllarında başında kimi uzmanlar ülkenin ne kadar süre bağımsız kalabileceğini sorgularken şimdi ülkenin bağımsızlığı bölge istikrarının olmazsa olması durumuna geldi. 1998 yılında başkentin Almatı şehrinden küçük bir kasaba olan Akmola’ya taşınması kararı alındığında büyük eleştiriler gelmişti; “nasıl olacak?” sorusu sorulmuştu. Bugün o bozkırda Astana adında görkemli bir şehir yükseldi; milletin geleceğe güvenle, umutla bakmasını sağlayan eşsiz bir ideal haline dönüştü. Artık Avrupa’nın, Avrasya’nın, İslam Dünyası’nın önemli etkinlikleri Astana’da yapılıyor.
Bugün bir resmi ziyaret kapsamında Türkiye’ye gelen Nazarbayev, yaklaşık 30 yıldır, Türk Dış politikasında da özel bir yerde duruyor. Gerek ikili gerekse Türkiye’nin diğer bölge ülkeleriyle ilişkilerinde kritik etkilere sahip... Türkiye-Rusya ilişkilerinin onarılmasında oynadığı rol kamuoyunda geniş yer bulmuştu. Nazarbayev’in liderlerle birkaç kez yaptığı görüşmelerle diyalog zemini pekiştirilmiş ve mektubun ulaştırılması sonrasında mutabakat sağlanmıştı. O günlerde yine bir ziyaret kapsamında Türkiye’ye gelen Nazarbayev bizzat bana şöyle demişti: “Şimdi sırada Türkiye ve Özbekistan arasındaki ilişkileri güçlendirmek var.” Gerçekten de böyle olmuştu. Kısa bir süre sonra Özbekistan’ın yeni Cumhurbaşkanı Mirziyoyev ile birlikte Türkiye burada da olması gereken bir süreç yakalamıştı. Ardından dünyanın yakından takip ettiği Astana süreci geldi. Suriye konusunda Türkiye, Rusya ve İran’a birliktelik zemini sağlayan “Astana Zirveleri” Nazarbayev’in stratejik hamlelerinden biriydi. Böylelikle kendi dış politikası için önem arz eden ülkeleri buluşturmuş ve Astana ismini tüm dünyayla tanıştırmayı başarmıştı. Nazarbayev Türk dünyasında durağan geçen ara dönemlerde bu alanı hep diri tutan ve umut aşılayan konumundan hiç vazgeçmedi. Geçtiğimiz günlerde altıncısı düzenlenen Türk Konseyi’nin kurulma teklifi de ondan gelmişti.
Birkaç aydır Kazakistan’da tarihi bir gelişme daha yaşanıyor. Ülkenin Güney Kazakistan eyaleti Nazarbayev’in buyruğu ile Türkistan olarak değiştirildi. Bu süreci Astana’nın kuruluşuna benzetmek mümkün. Zira Türkistan 100 bin nüfuslu eski bir şehir. Bir bölge merkezi haline getirildiği için çok bir bütçe ayrılacak ve konutlar, oteller, iş merkezleri, sembol yapıtlar inşa edilecek. Geçen hafta Türkistan’daydım. Gerçekten tatlı bir heyecan var. İnsanlar şimdiden her şeyi bu sürece göre ayarlıyor. Devlet kurumları buraya taşınıyor. Şehirde her şey değerleniyor. Neredeyse herkesin Kazakça konuştuğu bu bölge Türkiye için de son derece önemli. Çünkü Türk ve İslam Dünyası’nda büyük anlamları olan Ahmet Yesevi’nin türbesi ve Uluslararası Ahmet Yesevi Türk-Kazak Üniversitesi burada.
İşte böyle bir süreçte bugün gerçekleşen resmi ziyaret, iki ülke ilişkilerine yeni bir ivme kazandıracak gibi gözüküyor…