Yeni başlangıçlar bütünüyle bir yenilenme değildir elbette...
Zira yeniliğin inşası geçmişin kodları ve kökleri üzerinde yükselir.
Başlangıç yapmanın belki de en katkı sağlayıcı ifadesi bireyin duygu ve düşünce dünyasında öze dönüşü gerçekleştirebilmesidir. Aslında Kutadgu Bilig’den bu yana “gerçek bilgiye ulaşma” ideali böylesine başlangıçları gerekli kılmaktadır.
Vatan ailesi de çıkacağımız bu yolculukta bizim için yeni bir başlangıç.
Bundan böyle sizlerle bu köşede özden geleceğe yürüyeceğiz. Ülkemizin sorunlarına çözüm önerileri sunma ve bizi biz yapan değerlere sahip çıkma gayreti içinde olacağız.
Çünkü artan ve derinleşen sorunlarla hayli zor günlerden geçiyoruz. Toplumun tahammül sınırlarına dayandığı ve sorun tespitinden ziyade çözümlerin konuşulması gerektiği bu günler dünyanın da kaotik gelişmelerle örüldüğü bir dönem...
Küresel düzlemde yaşanan istem ve çıkar çatışması, gücün dağılımını ve dengesini değiştiriyor. Tüketim yönelimi, üretim tekniği ve farklı coğrafyalarda yaşayan toplumlar bu dengenin içinde yoğruluyor, örseleniyor. Devletler arasındaki çekişmeler giderek daha çok hissedilirken, savaş çığırtkanlığı yükselmeye devam ediyor.
Nihai barış mümkün mü?
Türkiye’nin de odağında yer aldığı yeni bölüşüm alanında bu tarz bir hedefe ulaşılması teorisyenlerin de üzerinde anlaşamadığı bir mesele. Bir yanda karşılıklı ekonomik çıkarların ve menfaat ortaklığının savaşları önleyeceği iddiası; diğer yanda anlaşmazlıkların tamamıyla çözüme kavuşturulduğu bir barış ihtimalinin gerçek dışı bulunması...
Ne olursa olsun diplomatik/siyasi etkileşimin ve karşılıklı ekonomik bağımlılığın barış ve huzurun sağlanabilmesi adına motive edici yönü inkar edilemez. Mesela İran gazını ya da Kazakistan petrolünü Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımayı başarırsanız sadece bu 3 alanı değil, onlarla etkileşim kuranları da bağımlılığın parçası olmaya zorlayabilirsiniz.
Ayrıca demokrasi yolculuğunuzun da sürüyor olması beklenir.
Bakınız... Kapsamlı bir araştırmada ekonomik bağımlılığın savaş ihtimalini %43 oranında düşürdüğü ve iki demokratik devlet arasında bu ihtimalin %83 daha az olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla bugün kendi iç barışımızın dipsiz mecralara sürüklenmesi kadar küresel savaş çığırtkanlığının da tehdidi altındayız.
Türkiye’nin yönelimi
Gelinen noktada dünya düzeninin ya da düzensizliğinin birkaç devletin hegemonyasıyla şekillenmesi meşru bir barış ortamı için büyük sorundur. Özellikle bölgeler arası etkinliği olan devletlerin uluslararası teşkilatlar vasıtasıyla çabalarını ortaklaştırması gerekirken “yeniden büyük Amerika “ ve “yeniden post-Sovyet hakimiyeti ” gibi hedefler süper güçlerin dili haline gelmektedir. Öyle ki BM’de reform yapılması barış adına bir zorunluluk iken daimi üyelerin buna yanaşmaması kaynakların sömürülmesi ve yönetimlerin dönüştürülmesi gibi çıkarsal amaçlarla iç içedir. Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür.” sözü haksız bir karşı duruş değildir. Fakat Türkiye pek çok hususta etkili ve hızlı adımlar atmak mecburiyetindedir. Böylelikle terör örgütleriyle mücadelesinde taviz vermeden, bölgesinde ve hatta küresel barış hedefinde öncü rol üstlenebilir. Yeter ki (1) Sürdürülebilir bir iç barış, (2) Bölgesel entegrasyon projelerinin hayata geçirilmesi ve (3) Gerekli demokrasi iklimine doğru yol alma kararlığı ortaya konulsun...