Bir süredir Türk Dünyası’nın önemini, yeni gelişmeleri ve neler yapılması gerektiğini sizlerle paylaşıyorum. Biriken ve ağırlaşan sorunlarla beraber Türkiye gündeminin gerisinde kalsa da er ya da geç bu coğrafyanın önemi hak ettiği değere kavuşacaktır. Çünkü bugün Suriye’de, Irak’ta yaşananlar ya da ABD-Çin-Rusya denklemi, Hazar’dan, Orta Asya’dan, Kırım’ın kıyısında olan bitenlerden ayrı düşünülmemeli. Güç mücadelesi vekaletler eliyle gün yüzüne çıksa da ülkeler, sorunlar, ittifaklar birbirine eklemleniyor. İşte bu bakımdan Türkiye’nin doğu-batı eksenindeki müstesna yeri Türk Dünyası’ndaki etkinliği ile daha da kıymetlenebilir.
Türk Dünyası’ndaki işbirliği, AB ve benzeri birliklerin alternatifi değil aksine tamamen kendi mecrasında ilerleyecek bir proje. Yeter ki popülist ve gerçeklerden uzak bir süreç ve yaklaşım yürütülmesin!
Yani daha geniş bir ifadeyle dünya ekonomik düzeni ve Türkiye’nin hedefleri bakımından artık sadece sosyo-kültürel alandaki projeler değil her ülkenin ekonomisine katkı sağlayan yönelimlerin hayata geçirilmesi zorunluluğu var.
Gelin görün ki Türk dünyası ne zaman bu pozisyonunu güncellese ya da Türkiye bu alanda adımlar atma iradesi gösterse birileri sahneye çıkıyor ve birliktelik ruhunu sarsacak söylemler içerisine giriyor.
***
Türk Cumhuriyetleri olduğundan farklı ve tamamen problemli gösteriliyor. Türkiye ile ilişkileri belirli konular üzerine sıkıştırılarak kamuoyunun geniş fotoğrafı görmesi istenmiyor. İşbirliği olasılıkları provake ediliyor.
En önemlisi söz konusu ülkeler üzerinden Türkiye iç siyasetine dair mesajlar çıkarılıyor.
Mesela en çok gündeme getirmeye çalıştıkları konu “Azerbaycan’ın KKTC’yi neden tanımadığı?” sorusu...
Sanırım Türkiye’de bu konuya ilk açıklık getirenlerden biriyim. 2007 yılında Azerbaycan KKTC’ye gayri resmi bir uçak kaldırmış ve bir çok işadamı ile tanıma sürecini başlatmıştı. O tarihlerde yine iki ülkenin arasını açmak isteyenler vardı. AB Parlamentosu yetkilileri “eğer siz KKTC’yi tanırsanız biz de Karabağ’ı tanırız” diyerek Azerbaycan’ın işgal altındaki bu topraklarını koz olarak kullandılar. Türkiye tarafıyla yapılan istişareler sonucu ortak karar alınarak tanıma girişimi daha ileri bir tarihe ertelenmiş oldu.
Bu durumda “Neden? Hamleye karşılık verilemez miydi?” sorusu akla gelebilir. Bunların hepsi konuşulabilir, bir strateji geliştirilebilir. Türk Cumhuriyetleri’nin eksiklikleri de irdelenebilir. Ancak provakatif söylemlerle bu çaba sarf edilemez, kardeşlik örselenemez ve fitne tohumları ekilemez. Bunu yaptığınızda niyetiniz sorgulanır ve mutlaka kardeşlik ruhunun altında kalırsınız.