Unicredit çaresiz kalmadıkça Yapı Kredi hissesini satmaz

Haberin Devamı

Avrupa’daki bankacılık krizi malum. Anlı şanlı bankalar sermaye sıkıntısı çekiyor. Bu sıkıntı onların varlık satmasına da neden oluyor. Dexia’nın Denizbank’taki, National Bank of Greece’in de Finansbank’taki hisselerini satma niyeti, bir başka Avrupalı Unicredit ile ilgili dedikodulara neden oldu.

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç “Unicredit CEO’su Federico Ghizzoni benim kadim dostumdur. Böyle bir satış olursa ilk bizim haberimizin olacağını belirtti. Çok çaresiz kalmazlarsa Yapı Kredi Bankası’ndaki hisselerini satmaları için en ufak bir neden yok” dedi.

Unicredit çaresiz kalmadıkça Yapı Kredi hissesini satmaz Bankacılık sektöründe dedikodular bitmek bilmiyor. Dedikoduların odağında kıskandıran kârlılıkları ile ‘satılması en kolay’ assetler olarak görülen, Avrupalı grupların Türkiye’deki iştirakleri var. Hele hele Dexia’nın Denizbank için satış düğmesine basması, National Bank of Greece’in de Finansbank için müşteri yoklaması bu dedikoduların artmasına neden oluyor.

Geçtiğimiz hafta New York’ta Metropolitan Sanat Müzesi’nde 2 galeriye adını veren Koç Ailesi ile bu etkinliğin dışındaki konuları da konuşma imkanımız oldu.

Her ne kadar Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Semahat Arsel, Metropolitan’daki etkinliğin dışındaki genel ekonomi ile ilgili başlıklardan gelen sorulardan biraz şikayet etse de hem Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç hem de Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç soruları samimiyetle cevaplama nezaketi gösterdi.

Mustafa Koç öncelikle sözlerine “Koç Holding’in New York Stock Exchange’de halka açılma gibi bir niyeti yok. Sanırım bu konuda bazı haberler çıktı. Bunlar doğruyu yansıtmıyor” diyerek başladı.

“Unicredit’in Yapı Kredi Bankası’ndaki yüzde 50 hissesini satıp satmayacağı ile ilgili çıkan haberleri de Mustafa Koç, şu şekilde yorumladı:

“Unicredit hisseleri konusunda herkes bir şey söylüyor, spekülasyonlar oluşuyor ancak hiçbir gelişme yok. Hatta konuyu bilen bilmeyenlerden bize ‘Satmak istiyorlar, aracı olabiliriz’ teklifleri de geliyor. Fakat Unicredit CEO’su Federico Ghizzoni benim kadim dostumdur. Hem de kendisi ile çok yakın çalışmalarımız oldu. Böyle bir şey olacağı zaman ilk bizim haberimiz olur. O bakımdan şu anda kesinlikle böyle bir konu söz konusu değil. Kaldı ki şu anda kârlarının çok büyük bir kısmı Türkiye’den geliyor. Böyle bir durumda çok çaresiz kalmazlar ise böyle bir asset’i satmaları için en ufak bir neden yok.”

Bu arada sohbet toplantısına biraz geç gelen Mustafa Koç’un Bank of America (BofA) ziyaretinin uzaması sebebiyle geciktiğini öğrendik.

Bir nezaket ziyareti yaptığını belirten Mustafa Koç, “Onlar da Türkiye’ye geldiğinde bizimle buluşur fikir alışverişinde bulunurlar. BofA’nın şu an Türkiye’de pek fazla bir faaliyeti yok. Ancak Türkiye’yi yakından izliyorlar. Gelecekte olacağını tahmin ediyorum” dedi.

Dolar da tansiyon gibi inse dert çıksa dert

Bir ara 1.90’ı geçen dolar biz ABD’deyken 1.78’e kadar gerilemişti. 15 gündür ABD’de olan Koç Ailesi de dolardaki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, “Dolar da tansiyon gibi çıksa bir dert düşse bir dert” derken, Mustafa Koç dolardaki gerilemenin devam edebileceğini söyledi. Mustafa Koç hatta doların inebileceği nokta ile ilgili bir bant aralığı da verdi.

Ancak ben Koç’un telaffuz ettiği seviyeye kadar bir geri çekilme olmasını beklemediğimi söyleyince Mustafa Koç ile yemeğine iddiaya girdik. İddianın bitiş tarihi 31 Aralık 2011. Spekülasyon olmaması için ne Koç’un ne de benim telaffuz ettiğimiz alt seviyeyi belirtmeyeceğim. Ancak 31 Aralık’tan sonra kazananı yazacağım.

Sadberk Hanım’a yer aranıyor, çözüm Başbakan’ın iki dudağının arasında

KOÇ Ailesi, uzun süredir Sadberk Hanım Müzesi için yer arıyor. Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Semahat Arsel ve tüm aile bu konuyla özel olarak ilgileniyor. Mustafa Koç, müzeye yer bulabilmeyi çok istediklerini, şu anda 2 bin metrekarelik bir alanda yer aldığını ancak yeni müze için 40 bin metrekareye ihtiyaçları olduğunu söyledi.

Rahmi Koç ise hayalini şöyle anlattı: “Benim hayalim, İstanbul’un ulaşımı kolay bir bölgesinde müze ve galerilerin iç içe olduğu bir alan oluşturabilmek. Ama daha önce de söyledik, bu ölçekte bir bina bulabilmek çok zor. Sağ olsunlar belediye yetkilileri ilgileniyor ama uzun soluklu bir süreç bu. İstanbul gibi bir metropolde yer bulmak çok da kolay değil.“

Semahat Arsel gönüllerinde yatan yerin Camialtı Tersanesi’nin yer aldığı alan olduğunu belirtti. Mustafa Koç uzun süredir o bölgeye baktıklarını ancak izinlerin çıkması için Belediye, Savunma Bakanlığı, Maliye, Ulaştırma gibi çok fazla mercinin onayını gerektiren grift bir durum olduğunu vurguladı. Bunun üzerine Rahmi Koç tespiti yaptı: “Sonuçta her şey Sayın Başbakan’ın iki dudağının arasında.”

‘Yerli oto’da püf nokta ölçek

Mustafa Koç’u yakalamışken yerli otomobille ilgili soru sorulması da artık adetten oldu. Mustafa Koç da bu soruya yine daha önce verdiği cevapların bir benzerini verdi. Konunun Koç Holding için çok ham olduğunu, işin püf noktasının ise ölçek olduğunu vurguladı. Bu arada Proton markasının devlet sübvansiyonu ile ayakta durduğuna vurgu yapması ilginç oldu. Koç, yerli otomobil ile ilgili Fiat ile yaptıkları çalışmadan Başbakan’a 600 bininci Türk Traktör’ün banttan inme töreninde bahsettiğini vurguladı ve aralarındaki diyaloğu aktardı: “Sayın Başbakan’ımıza Fiat ile mevcut üretim bantlarını kullanarak bir Türk markası çıkarabilir miyiz diye çalışma yaptığımızı ilettim. Başbakan çalışmanın neresinde olduğumuzu sordu. İlerledikçe kendisini bilgilendireceğimizi söyledim.

Sonuçta Türkiye’de üretilen otomobillerin yüzde 50’sini biz üretiyoruz. Ürettiğimiz otomobillerin 3’te birini ise ihraç ediyoruz. Yine Türkiye’de satılan araçların yüzde 20’sini de yalnızca biz satıyoruz. Yerli otomobil konusunu birçok açıdan biz de inceliyoruz. Takdir edersiniz ki önemli bir yatırım kararı ve birden fazla tarafın işin içine girmesi lazım. Ancak bir marka üretip bunu dünyaya satmak çok da kolay değil. Burada en önemli püf noktasının ölçek olduğuna inanıyorum. Ölçeği oluşturamadığınız sürece, bu konunun sübvansiyon olmadan gerçekleşme ihtimalini düşük görüyorum. 1-2 milyon otomobili üretip, dünyaya satma konusunu düşünürsek, servis teşkilatı, bayii teşkilatı bunları göz önünde bulundurmak zorundayız. Elbette Türkiye’de bu teşkilatlar var ancak bizim elimizdeki model konusunda bir problemimiz yok. Burada gelinen noktada dünyadaki örneklerini de göz önünde bulundurursak bir markayı sıfırdan üretmek ancak devlet sübvansiyonu ile hayatta kalabiliyor. O nedenle yerli otomobilin tam olarak ne demek olduğunu iyi tanımlamak, irdelemek gerekiyor. Bu konuda OSD çalışma yapıyor. O bir ortaya çıksın, onun ardından Sayın Başbakanımıza gidip, ne gerektiğini, kendisine elimizden geldiğince anlatacağız.”

DİĞER YENİ YAZILAR